23 Ekim 2015 Cuma

YAKIŞIKLI 19. Bölüm

Yatağında dönüp duruyordu. Kısa dalışları ise atlarının başına gelen kötü şeylerle dolu rüyalarla bozuluyordu. Tüm günü, yüzünde bir maske ile geçirmişti. Ara sıra unutsa da sıklıkla atlarının hastalandığı bilgisini yayan kişiyi düşünmüştü.  Kendi çiftliğinde çalışan elemanlara güvenmeyecekse kime güvenecekti?
Ali, Yakup ya da Recep! Bu üç isim aklında dönüp duruyordu. Hangisi bu bilgiyi birilerine vermişti? İzmir’e Ali ile Yakup gelmişti. Yakup eski elemandı, bu güne kadar tek sır dışarı çıkmamıştı. Recep çok yeniydi henüz. İyi tanımasa da hiç kimsesi olmayan biri olduğunu biliyordu. Kimse ile görüşmez, telefonlaşmaz, izin günlerinde köy kahvesine iner akşama kadar orada otururdu. Bu durumda geriye Ali kalıyordu. En büyük şüpheli oydu. Yine de kasıtlı bir şey olduğunu düşünmüyordu. Ona böyle bir davranışı yakıştıramıyordu. Adsız ile birlikte gelen seyisinin yine işsiz kalmayı göze alacağını sanmıyordu. Ama birileri ona para ve iş teklif etmiş ise belki de bildiklerini anlatmıştı. İyi ama kim ne isterdi Ece’den? Onun atlarını satamaması kime yarayacaktı? O atlardan alacağı para en fazla elli altmış bin lira kadar olurdu. Ece için çok büyük bir para değildi. Ama bunu seyislerin bilmesi mümkün müydü? Birileri adını mı karalamak istiyordu?
Yetiştiriciler arasında böyle tipler olduğu söylenirdi ama bunun şehir efsanesi olduğunu sanıyordu Ece. Düşüncelerinin polisiye filmlere döndüğünü fark edip gülmeye başladı. Uykusuzluk ve kafa karışıklığı saçma sapan şeyler düşündürtüyor, diyerek uyumak için gözlerini kapattı. Düşünmek istemiyordu. İstememekle olmuyordu. Bu kez de gözünü kapatınca Toprak beliriyordu gözlerinin önünde. “Offff” diyerek yastığa yumruk attı.
Çok güzel geçen onca saatin ardından, uğurlanırken asılmış bir yüz ile karşılaşmak üzmüştü Ece’yi. Neden öyle davrandığını anlamadığı için Didem’in sorularını da yanıtlayamamış sadece ‘Aramızda bir şey yok, sen de gördün işte’ diyebilmişti. Oysa Didem’in konuştuklarına içerlemiş ve onun ‘Toprak boşta, desene’ demesi üzerine de kıskanmaktan kendini alamamıştı. Acaba, Didem gerçekten beğenmiş miydi? Ya Toprak? Onun hareketlerini gözünün önüne getirdiğinde Didem ile ilgilendiğini gösterir bir hareketini ya da sözünü anımsamıyordu. Fakat oturuş planlarına göre sık sık onun Didem’e baktığını fark etmişti. Acaba o bakışlar sandığı kadar masum değil miydi?  
Canı biraz daha sıkılınca uyumak da güçleşti. Yataktan kalkıp camın önüne yürüdü. Dışarıda sert bir rüzgar vardı. Bu yarın yapılacak yarışlar için dezavantaj oluşturabilirdi. Yarışlardan kazanılacak paralar çok fazla olmasa da kazanmak hoşuna gidiyordu. O yüzden de kendi atlarının yarışlarını kaçırmadan izliyordu. Yine kazanmak için dua edip yıldızsız gecede bulutların arasından gözükmeye çalışan aya baktı. Dolunay bulutların ardındaki hareleri ile yerini belli ediyor, hızlı geçen bulutlara şekiller veriyordu. Bir süre daha izledi. Yapmak istemediği ama yapmaktan kaçınamadığı şeylere geri döndü. Toprak ve ona karşı hissettikleri…
Çocuk denecek yaşta aşık olmuştu ona. İlk önce şehirden gelen çocuktu. O da o köyde doğmuştu ama uzun yıllardır şehirde yaşıyorlardı. Yazdan yaza görüyordu. Sonra yakışıklı şehirli çocuk olmuştu. Ve bir gün anlamıştı onu sevdiğini. Henüz on üç yaşındaydı. Gece yatarken hep biraz daha büyüdüğünde onunla evleneceğine dair hayaller kurardı. Sabah ilk işi yine onu düşünmek olurdu. Oysa Toprak onu köylü kızı olarak görüyordu. Ağabeyleri ile konuşurken hep şehirdeki hayatından konuşuyor ve oradaki kızları anlatıyordu. İzmir’in güzel kızlarını dinlemek Ece’yi deli ediyordu. Bir yıl boyunca büyük aşkıydı Toprak. Kızsa da, onun gözünde pek değerli olmadığını sansa da aşkı büyümeye devam ediyordu. Toprak ise on dört yaşına gelmiş Ece ile konuşup gülse de şehre döndüğünde onu unutuyordu.
Sabah satışlara gelişi ve yanından hiç ayrılmaması yine yıllar önceki duyguları ateşlemişti.  Sakin gözükmeye çalışsa da içindeki heyecanı bastırmakta çoğu zaman güçlük çekmişti. Yemekte olanlar, sonra odasındaki konuşmalar sanki o eski duvarları yıkmış ikisini yakınlaştırmıştı. Tüm hayallerinin yerle bir olması da aynı zamana denk gelmişti. Uğurlarken asık suratlı bir Toprak vardı karşısında. Acaba onu çok oyalamış ve işlerini, hatta belki de bir randevusunu mu aksatmışlardı? Düşüncesizlik ettiklerinin farkına şimdi varıyordu. Elbette ya, kız arkadaşı olmaması mümkün müydü? Kim bilir ne kadar zorda bırakmışlardı onu. Kendisinin bu kadar rahatlıkla onu oyalaması affedilir hata değildi. Kibarlığından ses çıkartmamış olmalıydı. Ece, bunu kabullendiği an içindeki umut kalelerinin yıkıldığını hisseti. Kendi kendine hayallere kapılmış, o hayallerden uyanışı çok ani olmuştu.
Artık umutlarının bir yana bırakılması gerekiyordu. Son kez gökyüzüne baktı. Ay hâlâ bulutların ardındaydı. ‘Sen de umudunu yitirdin sanırım?’ dedi fısıltıyla. O an Ece’ye inat bulutlar çekildi ayın önünden. Bir anda tüm sokak aydınlandı. ‘Anladım. Her ne olursa olsun umudumu yitirmeyeceğim.’ diye fısıldayıp, kendisine gülerek yatağa doğru yürüdü. Artık kesinlikle uyumalıydı.
Başını yastığa koyduğunda aklına gelen son şey gözyaşını silen ve bunu yaparken gözlerine bakan Toprak idi…

*****

Toprak, lokantadaki masanın yerini söyledikten sonra işlerine döndü. Aklı dünden beri diğer iki kişinin kim olacağına takılmıştı. Didem güzel ve konuşkan biriydi. Öyle olmasına rağmen kimlerle geleceklerini söylememişti. Deniz’in kim olduğunu anlamamıştı. Ece, İzmir’e sık geliyordu. Bu gelişlerinin ardında bir erkek olması çok da şaşılacak bir şey değildi.
Bara çıktıklarında görürdü kiminle geldiklerini. Ondan önce yanlarına gidip ilgilenmeyi düşünmüyordu bile. Mecbur olmasa orada da görmeyi istemezdi. Hayır isterdi. Kiminle geleceğini çok merak ediyordu.
Dün ne kadar güzel vakit geçirmişlerdi. Ne vardı başkalarını getirecek?

*****

İki genç kız biraz nefes almak ve dinlenmek için Kordon’a gittiler. Denizden esen rüzgâr iliklerine işliyordu. Ece atkısını burnuna kadar çekmişti. Didem de kendisinden farksızdı. Biraz daha yürüdükten sonra çay bahçelerinden birine oturdular. Bahçe kısmını şeffaf plastik perdeler yerine camlarla kapatan mekân çok sevimliydi. Çiçeklerin kapladığı köşelerde gizlenmiş ısıtıcılar camlı bahçe kısmını da oturulabilir hale getirmişti.   Daha fazla ısınmak isteyen sevgililer birbirine sarılarak oturmuştu. Kızlar garsona kahve söylediler. Denizi izlerken yanlarındaki soba sayesinde ısınmaya başlamışlardı. Rüzgârla gelen iyot kokusu hoşuna gidiyordu Ece’nin. Çalan telefon ile toparlandı. İsmail’in adını görünce gülümsedi. “Merhaba, İsmail” Didem hemen doğrulup konuşmayı dinlemeye başlamıştı.
İsmail’in sesine gülümsemesi yansımıştı. “Nasılsın Ece?”
“İyiyim ya sen?”
“Ben de iyiyim. Niğde’ye gidecekmişsin. Haberini aldım. Onun için arayayım dedim.”
“İyi yaptın. Haber verecektim sana. Alabileceğim epey bir şey var. Bakalım gidip yakından göreyim de.” Ece, gelen telefonu Niğde ve şarap işine bağlamıştı. İsmail’in başka bir niyeti varsa da, şu an kimseye umut verecek durumda değildi. Kafası karışıkken saçma kararlar verebilirdi. Sonra onun yaptığı iyiliğe karşılık kalbini kırmamak için “Üretime geçtiğimizde bir ara gelip gezersin fabrikayı.” dedi. Uzun vadeye verilmiş belirsiz bir söz…
“İsterim.” Yanıt fazla coşkuluydu. Ece bundan sonraki konuşmalarda arayı biraz daha açmayı umuyordu. “Niğde’den istediğin bir şey var mı?”
“Teşekkür ederim, yok. Sen dikkatli git gel yeter.”
“Tamam, görüşürüz.” Tam Didem’in soru dolu bakışlarına yanıt verecekken yeniden çalan telefonu ekrana bakmadan açtı. “İsteyecek bir şey mi geldi aklına?”
“Anlamadım?”
“Ah Toprak! Kusura bakma İsmail sandım seni.” Neden ekrana bakmamıştı ki? Şimdi gereksiz bir açıklama yapmıştı.
Toprak “Telefon bekliyorsan kapatayım.” dedi. Sesi yine bozuk muydu? Ece, daha fazla konuşturmak için fırsatı kaçırmadı. “Yok beklemiyorum. Arkadaşa, Niğde’den bir şey istiyor mu diye sormuştum. Aklına bir şey geldi sandım. Sen nasılsın?”
“Ben iyiyim, yerleriniz ayrıldı diye haber vereyim dedim.” Daha normal çıkıyordu sesi.
“Teşekkürler.” Yüz yüzeyken soramayacağını düşündüğü soruyu dile getirdi hemen. ”Seni de meşgul ettik dün. Umarım işlerini aksatmamışızdır?” Dün gece aklından geçenleri soramayacağına göre, bu kadarıyla yetinecekti. “Hayır, aksatmadınız. Çok iyi vakit geçirdim. Sen ne yapıyorsun şimdi? Didem ile gezecektiniz!”
“Kordonda bir çay bahçesinde keyif yapıyor ve denizi izliyoruz.”
“Neden buraya gelmediniz? Ah pardon başka işlerin olabilir.”
“Evet birazdan Müfit amcanın kızı ile buluşacağım. Sen hatırlar mısın Müfit amcayı? Veterinerdir.”
“Anımsıyorum sanırım. Ama kızını çıkartamadım” İşte bu iyiydi. Bir kızla buluşacaklardı.
“Gül burada yaşıyor. Yeni evlendi. İşten çıkıp gelecek. Birazdan burada olur. Az onunla otururuz, sonra eve gider, iki saat sonra da lokantada oluruz. Seni görecek miyiz?” Onun sorusunu duyan Didem, başparmağını kaldırmış onayladığını belli ediyordu. 
“Sanırım. Selam söyle diyeceğim ama tanımıyorum. Akşama görüşürüz.”
“Görüşürüz.”
Ece, telefonu kapattığında biraz daha neşeliydi. Toprak, merak etmiş ve resmen bahane uydurarak aramıştı. Akşam da görecekti. Fincanındaki son yudumu içtiğinde yüzünü buruşturdu. Buz gibi olmuştu kahve…
“Kahvenden başlayacağım şimdi. Kızım neler oluyor? Bunca zaman kimse yokken şimdi peşinde iki erkek var. Neler oldu sana?”
“Ağzı bozuk avukat! Ne olacak, boşa kürek çekilen bir ortam yaratılıyor. İsmail benimle, ben de Toprak ile uğraşacak ama elimiz boş kalacağız.”
“O işler öyle olmaz kuzum. Hadi yeni kahve söyleyelim benimki de soğumuş.”
Yeni kahvelerini içerken Gül gelmiş, Ece ile biraz hasret giderdikten sonra Duman için iyi bir dişi bulmak maksadıyla hayvan barınağına kısa bir ziyaret yapmışlardı. Çok uygun bir dişi vardı. Gül kısa süre içinde kontrollerini yapıp barınaktan çıkışını gerçekleştirdi. Ece Cuma günü uğrayıp alacak ve Duman’a sürpriz yapacaktı.

*****

Toprak, bulduğu bahane ile açtığı telefonu biraz daha rahatlamış olarak kapatmıştı. Yine de ‘İsmail’ sanılmak ve akşama kimlerle geleceğini bilmemek canını sıkıyordu. Bu İsmail her yerden çıkmaya başlamıştı. Acaba aralarında ne vardı? Ama bir şey olsa akşam başka biri ile buluşacak değildi ya? Ece öyle biri değildi! Hem İsmail ile yakın olsalar Niğde’den bir şey isteyip istemediğini bir hafta önceden sormazdı. Kafasından İsmail’i silmeye karar verdi. Doğru bir karar verdiğini umuyordu.


*****


Ece ve Didem hazırlanmış, Deniz ile kardeşi Derya’nın gelmesini bekliyordu. Saat neredeyse sekiz olmuştu. Nihayet telefon çalıp geldiklerini haber verince çantalarını alıp aşağı indiler. Taksi ile gitmeyi tercih etmişlerdi. İçecekler ve eğleneceklerdi.
Taksiden inip lokantanın orta katının kapısına doğru yöneldiklerinde görevliler hemen kapıları açmaya başlamıştı. Önce yine dış kapı açılmış kızlar iki kapı arasına alındıktan sonra iç kapı açılmıştı. Enerji tasarrufu için basit ama etkili bir önlem olduğu su götürmezdi. Sıcak hava perdelerinin yüze bir anda çarpan suni sıcaklığındansa bu çok daha akıllıcaydı.
Masalarına geçtiklerinde kızların hepsinin yüzü gülüyordu. Garsonların tamamı gelenlerin patronun arkadaşı olduğunu öğrenmiş daha da yakından ilgileniyordu. Kızlar yiyeceklerinin siparişini verdikten sonra konuşmaya daldılar.
Kat müdürü Gencer, Toprak’ın odasına telefon açıp misafiri olan bayanların geldiğini haber verdi. Toprak, verilen bilginin detayını sorup sormamak için tereddüt etti. Sonra dayanamayıp “Bayanlar mı? Hiç erkek yok mu?” diye sordu. Aldığı yanıttan sonra keyfi yerine gelmişti. Dört kız gelmişti yemeğe. İşte bu en güzel haberdi. Tam elini uzatıp bir keyif sigarası yakacakken durdu. Ece içmesini istemiyordu. Biraz zorlanacak olsa da bırakacaktı sigarayı. “Onların hesapları ödendi, Gencer. Ve rahat bırakın hanımlar keyifle muhabbet etsin.” 
“Anlaşıldı patron.” Gencer telefonun ucunda gülümsedi. Çünkü önceki talimat, indirim bile yapılmaması yönündeydi. Rahat bırakılmaları ise su doldurmak için ya da küllük temizlemek için masaya hizmet edenlerin bu hizmeti hızlı, sessiz ve gerek duyuldukça yapmaları demekti.
Ahizeyi yerine koyduktan sonra rezervasyonların olduğu ekrana baktı. İşler iyiydi. Keyfi yerindeydi. Kim bilir belki Ece daha sık gelirdi İzmir’e. Hem zaten kendisinin köye gitmesi için nedeni kalmayacaktı. Yenge için ara sıra gitse de bu Ece’yi görmek isteyeceği sıklıkta olamazdı. Belki karşılıklı planlar yapar ve bir arada vakit geçirmeyi başarırlardı.

Artık aklında onunla görüşmekten başka bir şey yoktu. Ece bu konuda ne düşünüyor bilmiyordu yine de içindeki umudu bastırmıyordu. Bir arada olmanın yolunu bulacaklardı. İçinde uyanan heyecanı bastırmak için aldığı derin nefesler işe yaramayınca kalkıp camı açtı. Serin hava yüzüne vurduğunda biraz rahatladı. Derin nefeslerin ardından yüzündeki gülümseme ile yerine oturdu. Soğuk hava iyi gelmişti. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder