Yatağında dönüp duruyordu. Kısa dalışları ise
atlarının başına gelen kötü şeylerle dolu rüyalarla bozuluyordu. Tüm günü,
yüzünde bir maske ile geçirmişti. Ara sıra unutsa da sıklıkla atlarının
hastalandığı bilgisini yayan kişiyi düşünmüştü. Kendi çiftliğinde çalışan elemanlara güvenmeyecekse
kime güvenecekti?
Ali, Yakup ya da Recep! Bu üç isim aklında dönüp
duruyordu. Hangisi bu bilgiyi birilerine vermişti? İzmir’e Ali ile Yakup gelmişti.
Yakup eski elemandı, bu güne kadar tek sır dışarı çıkmamıştı. Recep çok yeniydi
henüz. İyi tanımasa da hiç kimsesi olmayan biri olduğunu biliyordu. Kimse ile
görüşmez, telefonlaşmaz, izin günlerinde köy kahvesine iner akşama kadar orada
otururdu. Bu durumda geriye Ali kalıyordu. En büyük şüpheli oydu. Yine de
kasıtlı bir şey olduğunu düşünmüyordu. Ona böyle bir davranışı
yakıştıramıyordu. Adsız ile birlikte gelen seyisinin yine işsiz kalmayı göze
alacağını sanmıyordu. Ama birileri ona para ve iş teklif etmiş ise belki de
bildiklerini anlatmıştı. İyi ama kim ne isterdi Ece’den? Onun atlarını
satamaması kime yarayacaktı? O atlardan alacağı para en fazla elli altmış bin
lira kadar olurdu. Ece için çok büyük bir para değildi. Ama bunu seyislerin
bilmesi mümkün müydü? Birileri adını mı karalamak istiyordu?
Yetiştiriciler
arasında böyle tipler olduğu söylenirdi ama bunun şehir efsanesi olduğunu
sanıyordu Ece. Düşüncelerinin polisiye filmlere döndüğünü fark edip gülmeye
başladı. Uykusuzluk ve kafa karışıklığı saçma sapan şeyler düşündürtüyor,
diyerek uyumak için gözlerini kapattı. Düşünmek istemiyordu. İstememekle
olmuyordu. Bu kez de gözünü kapatınca Toprak beliriyordu gözlerinin önünde. “Offff”
diyerek yastığa yumruk attı.
Çok
güzel geçen onca saatin ardından, uğurlanırken asılmış bir yüz ile karşılaşmak
üzmüştü Ece’yi. Neden öyle davrandığını anlamadığı için Didem’in sorularını da
yanıtlayamamış sadece ‘Aramızda bir şey yok, sen de gördün işte’ diyebilmişti.
Oysa Didem’in konuştuklarına içerlemiş ve onun ‘Toprak boşta, desene’ demesi
üzerine de kıskanmaktan kendini alamamıştı. Acaba, Didem gerçekten beğenmiş
miydi? Ya Toprak? Onun hareketlerini gözünün önüne getirdiğinde Didem ile
ilgilendiğini gösterir bir hareketini ya da sözünü anımsamıyordu. Fakat oturuş
planlarına göre sık sık onun Didem’e baktığını fark etmişti. Acaba o bakışlar
sandığı kadar masum değil miydi?
Canı
biraz daha sıkılınca uyumak da güçleşti. Yataktan kalkıp camın önüne yürüdü.
Dışarıda sert bir rüzgar vardı. Bu yarın yapılacak yarışlar için dezavantaj
oluşturabilirdi. Yarışlardan kazanılacak paralar çok fazla olmasa da kazanmak hoşuna
gidiyordu. O yüzden de kendi atlarının yarışlarını kaçırmadan izliyordu. Yine
kazanmak için dua edip yıldızsız gecede bulutların arasından gözükmeye çalışan
aya baktı. Dolunay bulutların ardındaki hareleri ile yerini belli ediyor, hızlı
geçen bulutlara şekiller veriyordu. Bir süre daha izledi. Yapmak istemediği ama
yapmaktan kaçınamadığı şeylere geri döndü. Toprak ve ona karşı hissettikleri…
Çocuk
denecek yaşta aşık olmuştu ona. İlk önce şehirden gelen çocuktu. O da o köyde
doğmuştu ama uzun yıllardır şehirde yaşıyorlardı. Yazdan yaza görüyordu. Sonra
yakışıklı şehirli çocuk olmuştu. Ve bir gün anlamıştı onu sevdiğini. Henüz on
üç yaşındaydı. Gece yatarken hep biraz daha büyüdüğünde onunla evleneceğine
dair hayaller kurardı. Sabah ilk işi yine onu düşünmek olurdu. Oysa Toprak onu
köylü kızı olarak görüyordu. Ağabeyleri ile konuşurken hep şehirdeki hayatından
konuşuyor ve oradaki kızları anlatıyordu. İzmir’in güzel kızlarını dinlemek
Ece’yi deli ediyordu. Bir yıl boyunca büyük aşkıydı Toprak. Kızsa da, onun
gözünde pek değerli olmadığını sansa da aşkı büyümeye devam ediyordu. Toprak
ise on dört yaşına gelmiş Ece ile konuşup gülse de şehre döndüğünde onu
unutuyordu.
Sabah
satışlara gelişi ve yanından hiç ayrılmaması yine yıllar önceki duyguları ateşlemişti. Sakin gözükmeye çalışsa da içindeki heyecanı
bastırmakta çoğu zaman güçlük çekmişti. Yemekte olanlar, sonra odasındaki
konuşmalar sanki o eski duvarları yıkmış ikisini yakınlaştırmıştı. Tüm
hayallerinin yerle bir olması da aynı zamana denk gelmişti. Uğurlarken asık
suratlı bir Toprak vardı karşısında. Acaba onu çok oyalamış ve işlerini, hatta
belki de bir randevusunu mu aksatmışlardı? Düşüncesizlik ettiklerinin farkına
şimdi varıyordu. Elbette ya, kız arkadaşı olmaması mümkün müydü? Kim bilir ne
kadar zorda bırakmışlardı onu. Kendisinin bu kadar rahatlıkla onu oyalaması
affedilir hata değildi. Kibarlığından ses çıkartmamış olmalıydı. Ece, bunu
kabullendiği an içindeki umut kalelerinin yıkıldığını hisseti. Kendi kendine
hayallere kapılmış, o hayallerden uyanışı çok ani olmuştu.
Artık
umutlarının bir yana bırakılması gerekiyordu. Son kez gökyüzüne baktı. Ay hâlâ
bulutların ardındaydı. ‘Sen de umudunu yitirdin sanırım?’ dedi fısıltıyla. O an
Ece’ye inat bulutlar çekildi ayın önünden. Bir anda tüm sokak aydınlandı.
‘Anladım. Her ne olursa olsun umudumu yitirmeyeceğim.’ diye fısıldayıp,
kendisine gülerek yatağa doğru yürüdü. Artık kesinlikle uyumalıydı.
Başını
yastığa koyduğunda aklına gelen son şey gözyaşını silen ve bunu yaparken
gözlerine bakan Toprak idi…
*****
Toprak,
lokantadaki masanın yerini söyledikten sonra işlerine döndü. Aklı dünden beri
diğer iki kişinin kim olacağına takılmıştı. Didem güzel ve konuşkan biriydi.
Öyle olmasına rağmen kimlerle geleceklerini söylememişti. Deniz’in kim olduğunu
anlamamıştı. Ece, İzmir’e sık geliyordu. Bu gelişlerinin ardında bir erkek
olması çok da şaşılacak bir şey değildi.
Bara
çıktıklarında görürdü kiminle geldiklerini. Ondan önce yanlarına gidip
ilgilenmeyi düşünmüyordu bile. Mecbur olmasa orada da görmeyi istemezdi. Hayır
isterdi. Kiminle geleceğini çok merak ediyordu.
Dün
ne kadar güzel vakit geçirmişlerdi. Ne vardı başkalarını getirecek?
*****
İki
genç kız biraz nefes almak ve dinlenmek için Kordon’a gittiler. Denizden esen
rüzgâr iliklerine işliyordu. Ece atkısını burnuna kadar çekmişti. Didem de
kendisinden farksızdı. Biraz daha yürüdükten sonra çay bahçelerinden birine
oturdular. Bahçe kısmını şeffaf plastik perdeler yerine camlarla kapatan mekân
çok sevimliydi. Çiçeklerin kapladığı köşelerde gizlenmiş ısıtıcılar camlı bahçe
kısmını da oturulabilir hale getirmişti. Daha fazla ısınmak isteyen sevgililer
birbirine sarılarak oturmuştu. Kızlar garsona kahve söylediler. Denizi izlerken
yanlarındaki soba sayesinde ısınmaya başlamışlardı. Rüzgârla gelen iyot kokusu
hoşuna gidiyordu Ece’nin. Çalan telefon ile toparlandı. İsmail’in adını görünce
gülümsedi. “Merhaba, İsmail” Didem hemen doğrulup konuşmayı dinlemeye
başlamıştı.
İsmail’in
sesine gülümsemesi yansımıştı. “Nasılsın Ece?”
“İyiyim
ya sen?”
“Ben
de iyiyim. Niğde’ye gidecekmişsin. Haberini aldım. Onun için arayayım dedim.”
“İyi
yaptın. Haber verecektim sana. Alabileceğim epey bir şey var. Bakalım gidip
yakından göreyim de.” Ece, gelen telefonu Niğde ve şarap işine bağlamıştı. İsmail’in
başka bir niyeti varsa da, şu an kimseye umut verecek durumda değildi. Kafası
karışıkken saçma kararlar verebilirdi. Sonra onun yaptığı iyiliğe karşılık
kalbini kırmamak için “Üretime geçtiğimizde bir ara gelip gezersin fabrikayı.”
dedi. Uzun vadeye verilmiş belirsiz bir söz…
“İsterim.”
Yanıt fazla coşkuluydu. Ece bundan sonraki konuşmalarda arayı biraz daha açmayı
umuyordu. “Niğde’den istediğin bir şey var mı?”
“Teşekkür
ederim, yok. Sen dikkatli git gel yeter.”
“Tamam,
görüşürüz.” Tam Didem’in soru dolu bakışlarına yanıt verecekken yeniden çalan
telefonu ekrana bakmadan açtı. “İsteyecek bir şey mi geldi aklına?”
“Anlamadım?”
“Ah
Toprak! Kusura bakma İsmail sandım seni.” Neden ekrana bakmamıştı ki? Şimdi
gereksiz bir açıklama yapmıştı.
Toprak
“Telefon bekliyorsan kapatayım.” dedi. Sesi yine bozuk muydu? Ece, daha fazla
konuşturmak için fırsatı kaçırmadı. “Yok beklemiyorum. Arkadaşa, Niğde’den bir
şey istiyor mu diye sormuştum. Aklına bir şey geldi sandım. Sen nasılsın?”
“Ben
iyiyim, yerleriniz ayrıldı diye haber vereyim dedim.” Daha normal çıkıyordu
sesi.
“Teşekkürler.”
Yüz yüzeyken soramayacağını düşündüğü soruyu dile getirdi hemen. ”Seni de
meşgul ettik dün. Umarım işlerini aksatmamışızdır?” Dün gece aklından geçenleri
soramayacağına göre, bu kadarıyla yetinecekti. “Hayır, aksatmadınız. Çok iyi
vakit geçirdim. Sen ne yapıyorsun şimdi? Didem ile gezecektiniz!”
“Kordonda
bir çay bahçesinde keyif yapıyor ve denizi izliyoruz.”
“Neden
buraya gelmediniz? Ah pardon başka işlerin olabilir.”
“Evet
birazdan Müfit amcanın kızı ile buluşacağım. Sen hatırlar mısın Müfit amcayı?
Veterinerdir.”
“Anımsıyorum
sanırım. Ama kızını çıkartamadım” İşte bu iyiydi. Bir kızla buluşacaklardı.
“Gül
burada yaşıyor. Yeni evlendi. İşten çıkıp gelecek. Birazdan burada olur. Az
onunla otururuz, sonra eve gider, iki saat sonra da lokantada oluruz. Seni
görecek miyiz?” Onun sorusunu duyan Didem, başparmağını kaldırmış onayladığını
belli ediyordu.
“Sanırım.
Selam söyle diyeceğim ama tanımıyorum. Akşama görüşürüz.”
“Görüşürüz.”
Ece,
telefonu kapattığında biraz daha neşeliydi. Toprak, merak etmiş ve resmen
bahane uydurarak aramıştı. Akşam da görecekti. Fincanındaki son yudumu
içtiğinde yüzünü buruşturdu. Buz gibi olmuştu kahve…
“Kahvenden
başlayacağım şimdi. Kızım neler oluyor? Bunca zaman kimse yokken şimdi peşinde
iki erkek var. Neler oldu sana?”
“Ağzı
bozuk avukat! Ne olacak, boşa kürek çekilen bir ortam yaratılıyor. İsmail
benimle, ben de Toprak ile uğraşacak ama elimiz boş kalacağız.”
“O
işler öyle olmaz kuzum. Hadi yeni kahve söyleyelim benimki de soğumuş.”
Yeni
kahvelerini içerken Gül gelmiş, Ece ile biraz hasret giderdikten sonra Duman
için iyi bir dişi bulmak maksadıyla hayvan barınağına kısa bir ziyaret
yapmışlardı. Çok uygun bir dişi vardı. Gül kısa süre içinde kontrollerini yapıp
barınaktan çıkışını gerçekleştirdi. Ece Cuma günü uğrayıp alacak ve Duman’a
sürpriz yapacaktı.
*****
Toprak,
bulduğu bahane ile açtığı telefonu biraz daha rahatlamış olarak kapatmıştı.
Yine de ‘İsmail’ sanılmak ve akşama kimlerle geleceğini bilmemek canını
sıkıyordu. Bu İsmail her yerden çıkmaya başlamıştı. Acaba aralarında ne vardı?
Ama bir şey olsa akşam başka biri ile buluşacak değildi ya? Ece öyle biri
değildi! Hem İsmail ile yakın olsalar Niğde’den bir şey isteyip istemediğini
bir hafta önceden sormazdı. Kafasından İsmail’i silmeye karar verdi. Doğru bir
karar verdiğini umuyordu.
*****
Ece
ve Didem hazırlanmış, Deniz ile kardeşi Derya’nın gelmesini bekliyordu. Saat neredeyse
sekiz olmuştu. Nihayet telefon çalıp geldiklerini haber verince çantalarını
alıp aşağı indiler. Taksi ile gitmeyi tercih etmişlerdi. İçecekler ve
eğleneceklerdi.
Taksiden
inip lokantanın orta katının kapısına doğru yöneldiklerinde görevliler hemen
kapıları açmaya başlamıştı. Önce yine dış kapı açılmış kızlar iki kapı arasına
alındıktan sonra iç kapı açılmıştı. Enerji tasarrufu için basit ama etkili bir
önlem olduğu su götürmezdi. Sıcak hava perdelerinin yüze bir anda çarpan suni
sıcaklığındansa bu çok daha akıllıcaydı.
Masalarına
geçtiklerinde kızların hepsinin yüzü gülüyordu. Garsonların tamamı gelenlerin
patronun arkadaşı olduğunu öğrenmiş daha da yakından ilgileniyordu. Kızlar
yiyeceklerinin siparişini verdikten sonra konuşmaya daldılar.
Kat
müdürü Gencer, Toprak’ın odasına telefon açıp misafiri olan bayanların
geldiğini haber verdi. Toprak, verilen bilginin detayını sorup sormamak için
tereddüt etti. Sonra dayanamayıp “Bayanlar mı? Hiç erkek yok mu?” diye sordu.
Aldığı yanıttan sonra keyfi yerine gelmişti. Dört kız gelmişti yemeğe. İşte bu
en güzel haberdi. Tam elini uzatıp bir keyif sigarası yakacakken durdu. Ece
içmesini istemiyordu. Biraz zorlanacak olsa da bırakacaktı sigarayı. “Onların
hesapları ödendi, Gencer. Ve rahat bırakın hanımlar keyifle muhabbet etsin.”
“Anlaşıldı
patron.” Gencer telefonun ucunda gülümsedi. Çünkü önceki talimat, indirim bile
yapılmaması yönündeydi. Rahat bırakılmaları ise su doldurmak için ya da küllük
temizlemek için masaya hizmet edenlerin bu hizmeti hızlı, sessiz ve gerek
duyuldukça yapmaları demekti.
Ahizeyi
yerine koyduktan sonra rezervasyonların olduğu ekrana baktı. İşler iyiydi.
Keyfi yerindeydi. Kim bilir belki Ece daha sık gelirdi İzmir’e. Hem zaten
kendisinin köye gitmesi için nedeni kalmayacaktı. Yenge için ara sıra gitse de
bu Ece’yi görmek isteyeceği sıklıkta olamazdı. Belki karşılıklı planlar yapar
ve bir arada vakit geçirmeyi başarırlardı.
Artık
aklında onunla görüşmekten başka bir şey yoktu. Ece bu konuda ne düşünüyor
bilmiyordu yine de içindeki umudu bastırmıyordu. Bir arada olmanın yolunu
bulacaklardı. İçinde uyanan heyecanı bastırmak için aldığı derin nefesler işe
yaramayınca kalkıp camı açtı. Serin hava yüzüne vurduğunda biraz rahatladı.
Derin nefeslerin ardından yüzündeki gülümseme ile yerine oturdu. Soğuk hava iyi
gelmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder