18 Eylül 2015 Cuma

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 30. Bölüm

“Bu evlenme teklifi mi? Yanıtlamam lazım mı?” Çağla işi şakaya vuruyordu.
“Hımm, hayır bu evlenme teklifi değil. Bu durum saptaması. Ayrıca, yanıtına ihtiyacımız yok. Biz evleneceğiz. İşte o kadar.” Çağla’nın yüzündeki memnuniyeti görünce mutlu oldu. Ama elbette günü geldiğinde teklif edecek ve heyecanla yine de o ‘evet’i bekleyecekti…
“Bizden bu kadar emin misin? Ya anlaşamazsak?” Bundan ölesiye korkuyordu. Ayrılmalarını hiç istemiyordu ama yine de bir ihtimal vardı ve o bundan son derece rahatsızdı. Keşke durumunu anlatacak kadar cesur olsaydı.
“Hangi konuda anlaşamayabiliriz? Var mı aklında şüphen?”
Var… Benim en geç iki sene sonra menopoza girmem gibi bir olay var. Bebeğimin olamayacağı gibi bir sorunum var. Üstelik olur da kilo alırsam şişman bir kadın olacağım ve çirkinleşeceğim. Böyle de bir sorunum var. Tüm bunları bir araya getirince ilişkimiz hakkında şüphelerim var elbette. Bunlara rağmen beni yine de sevecek misin?

İç sesini bastırdı. Düşündüklerinin yaşanmaması için ne yapacağını bilemeden, bunun için çaba harcayacağından emin olarak yanıtladı Tayfun’u
 “Hayır. Hiçbir şüphem yok. İstersen yarın bile evlenebilirim seninle.”
Tayfun, Çağla’nın uçuşan saçını yeniden kulağının arkasına atıp sonra parmakları ile çenesini tutup yüzüne baktı. “Bir daha sakın aksini söyleme bana. Yakın bir tarihte karım olacaksın. Ötesi yok bunun. Kaybedilmiş iki yılımız var. Daha fazla vakit kaybetmeyeceğiz.”
“Anladım maçom. İtiraz ettim mi?”
“Evet maçoyum. Senin yanında biraz şekil değiştiriyorum ama istediğimi de alıyorum.”
Çağla, annesini arayıp akşam yemek için dışarıda olacağını söyledi. Hale hanım, kimlerle birliktesin diye sorduğunda “Tayfun ile gideceğiz.” dedi. Karşısında şaşkın bir nida bekliyordu. Ama annesinin kahkahası ile asıl şaşıran kendisi oldu. “Anne?”
“Hee o delikanlı başkasına aşıktı değil mi? Her halde üçünüz yemeğe gidiyorsunuz? Biz saçları değirmende ağartmadık. Selam söyle Tayfun’a. İyi eğlenceler.”
“Senin saçların ağarmadı ki… Şey on bir gibi evde olurum.”
“Tamam. Sorun yok. Eve geldiğinde ifadeni alırım nasılsa.”
“Aman anne.”
“Hadi hadi kapat artık. Sonra anlatacaksın.”
Çağla, kapattığı telefona bakarken gerçekten şaşkındı. “Armut dibine düşer.”
Tayfun bir şey sormadan gülmeye başladı. Çağla’nın annesinin ilk gördüğünde kızına olan duygularını anladığından zaten emindi. Kadın şaşırmamıştı belli ki.
“Kalkalım mı?”
Hesap ödendikten sonra kalktılar. Çağla, belinden tutan elin yaydığı sıcaklığı tüm vücudunda hissetti. Daha önce kimsenin vermediği hislerdi bunlar. Arabanın olduğu katlı otoparka gidene kadar Tayfun elinden tutmayı tercih etti. Araba beşinci kattaydı ve asansörle çıkacaklardı. Fırsatı kaçırmayan iki sevgili kısa yolculuk sırasında bile öpüşmeyi ihmal etmedi.
“Her gün bunu yapmamız lazım. Yarın da görmeliyim seni.”
Çağla hemen yanıtladı “Yarın işim var.”
Tayfun bu yanıta kızdı. “Ne işin var?”
Çağla özellikle soruya yanıt vermedi “Çok önemli.”
Artık onun bu huylarına alışmaya başlayan Tayfun, genç kızı iyice kendisine yaslayıp sorusunu yineledi. “Ne işin var dedim, lafı dolandır demedim.”
Yüzünü kaldırarak o koyu gözlere baktı. “Sevgilime ıslak kek yapacağım.”
“A evet, yap ama sabahtan yap. Öğleden sonra görüşelim.”
“Sabahtan güzellik uykumu uyuyacağım. Öğleden sonra da kek yapacağım. Vakit yok görüşmeye.”
“Yeterince güzelsin, kek de istemem, sadece seni görmek isterim.”
“Kurtuluş yok desene. Tamam, sabah buluşalım. Kahvaltıya gideriz. Olur mu?”
“Bunu hep yapıyorsun. Aslında sen de görüşmek istiyordun ama beni zora koşmayı seviyorsun.”
“Üzgünüm ama emek vermek lazım ilişkiye. Her şeye hemen he dersem olur mu? Sıkılırsın benden.”
“Senin gibi dakikası dakikasına uymayan birinin yanında nasıl sıkılır insan? Hep bir adım sonranı merak ederek yaşıyorum.”
“Sevdim bunu. Ben de meraklarımla yaşıyorum. Mesela ne yiyeceğiz?”
“Ne istersin?”
“Açım, ne olsa yerim.”
“Biliyorum. Sana bugün Mardin yemeklerinden yedireyim mi?”
“Olur. Neden Mardin yemekleri? Siz Kütahyalı değil misiniz?”
“Evet, Kütahyalıyız ama Mardin yemekleri çok güzeldir. Mardin de çok güzeldir. Seni götürürüm sonra oraya. Gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzeldir.”
“Gideriz. E o kadar methettin bir de tadına baksam?”
Lokantaya geldiklerinde vale hemen arabayı aldı. Otoparkın büyüklüğü ve lokantanın kalabalığı şaşkına çevirdi Çağla’yı. “Böyle bir yer var ve benim haberim yok.”
“İki üç yıl önce açıldı. Gerçekten kaçırmışsın.”
Akşam yemeği boyunca konuştu ikili.
Çağla, tüm yemek boyunca Tayfun’un  garsonlara olan davranışlarını takip etti. Bir yerlerde “Garsona nasıl davranıyorsa altı ay sonra size de öyle davranacaktır.” diye bir yazı okumuştu.
Tayfun, garsonlara hak ettikleri saygıyı göstermiş, aynı şekilde saygı görmüştü. Daha önce de buna dikkat ettiğini anımsadı. Yemekler da söylediği kadar güzeldi.

*****

Eve gittiğinde annesi bekliyordu.
“Gel bakalım Çağla Hanım. Anlat neler oldu? Bu adam seni nerde buldu da yemeğe davet etti. En baştan anlatıyorsun.”
“Anne anlatılacak bir şey yok. Çarşamba günü bana itiraf etti. Ben de ona tabii. Bugün de kızlarla ayrıldıktan sonra aradım, o da yemek yiyelim dedi. Biraz konuştuk, yemek yedik eve geldim.”
“Anlat dedim özet geç demedim. Ne dedi? Ne düşünüyor? Planlarınız var mı? Evlenmeyi düşünüyor mu?”
“Annen sorarsa ona ciddi olduğumu söyle, o zaten tahmin etmiştir, dedi.”
“Akıllı çocuk, ettim tabii. Ama kızıma anlatamadım ki! Ciddi derken? Evlenme mi teklif etti?”
“Evet ama sanırım sonra yeniden edecek. Yani şey dedi, kısa zamanda evleneceğiz, ama şimdilik teklif etmiyorum.”
“Bu çocuk da senin gibi biraz çatlak. Hem evleneceğiz diyor, hem daha teklif etmedim diyor. Bekle bakalım. Ama çok beklemeyin.”
“Anne çarşamba günü bir geceliğine iş gezisi var, şu beyaz takım biter mi?”
“Tayfun’la mı gidiyorsunuz?”
“Evet, bir de Caner olacak.”
“Bana bak, ne bu şimdi? Evleneceğiz ama sonra teklif edeceğim deyip aklını mı karıştırıyor senin? Evlenmeden sakın bir şeyler olmasın! Vallahi baban onu paralar.”
“E anne ben sana ne diyeyim? Ya bi git uyu ya. Aklına neler geliyor böyle. Bunca zaman ne oldu ki şimdi olsun?”
“Bu zamana kadar o senin patronundu, şimdi sevgilin oldu. Farkı anladın mı?”
“O hala benim patronum. O gezi de iş gezisi. Merak etme, Tayfun’un öyle bir saygısızlık yapacağını aklıma bile getirmem.”
“Aman hemen de savunurmuş sevdiğini.”
“Ama anne gerçekten Tayfun öyle biri değil. Kesinlikle için rahat olsun.”
“Tamam ama sen yine de onun bir erkek olduğunu unutma. Hadi ben şu beyaz takımın üstünde çalışayım. Yarın bana yardım et de bitsin.”
“Tayfunla kahvaltıya gidecektik…”
“O zaman şimdi yardım et. Yoksa yetişmez. Benim diktiğim parçaların dikiş ütülerini yap bari”
Çağla, annesinin isteğini ikiletmeden yardıma gitti.

***** 

Pazar saat on gibi telefonu çaldı. Tayfun aşağıda olduğunu haber veriyordu. Cip ile gelmiş, koyu gri keten pantolonun üstüne kollarını dirseklerinin hemen altına kadar kıvırdığı, eteklerini pantolonun dışında bıraktığı beyaz ince keten gömlek giymişti. Çağla konuşmadıkları halde çok yakın giyinmiş olmalarından memnundu. Kendisi de açık renk keten pantolonunun üstüne beyaz kalın askılı penye bir tişört giymiş, beline hasır kemer takmıştı. Kolundaki çantası da hasırdı.
“Günaydın canım. Çok güzelsin.” diyerek karşılamıştı Tayfun. Aynı şekilde yanıtladı Çağla “Günaydın yakışıklım. Çok şıksın.”
“Rahat çıkabildin mi?”
“Anneme anlatınca sorun etmedi.”
“Güzel. Desene kayınvalidem benden yana!”
“Böyle konuşma. Hem evleneceğiz hem de evlenme teklif etmedim diyorsun aklımı karıştırıyorsun.”
“Senin evlenme teklifinin nasıl olması gerektiğini listeleyen bir dosyan yok mu? Çaktırmadan ekranını karıştırayım bari. İlginç bir teklif olsun ki torunlarımıza bile anlatalım.”
“Yok valla. Aa ben hiç düşünmedim ki nasıl bir teklif istediğimi. Sanırım şu klasik mum ışığında yemekte yapılan tekliflerden istemiyorum. Bundan başka da fikrim yok bu konuda.”
“Hımm orijinal olmalı yani.”
“Bilmem. Beklide en basiti en güzelidir.”
Kahvaltı edecekleri yere geldiklerinde Çağla deniz havasını iyice içine çekti. Evlenme teklifinden bu kadar rahat konuşurken çocuk olayını ağzına alamaması kendi içinde yaşadığı korkudan kaynaklanıyordu. Sorununu gizleyerek evlilik beklemek dürüstçe bir davranış değildi. Nasıl konuşacağını bilemiyordu. En iyisi çocuk isteyip istemediğini sorarak başlamalıydı.
Açık büfeyi iki kere dolaşan Çağla, tepeleme dolu tabaklar ile masaya oturdu.
“Hepsini yiyecek misin?”
“Senin için de aldım. Benden artanları yersin!”
“Çok sağ ol. İştahlı olmanı seviyorum. Gerçi sonra şu göbek meselesi ikimiz için de dert olabilir ama yine de seviyorum senin boğazına düşkünlüğünü.”
“Bu ara biraz boşladım ama sporuma devam ediyorum. Akşamları geç gittiğimiz için pek yapamıyorum. Sabah erkenden kalkıp sahilde koşuyorum. Mesainin biraz geç başlamasını çok isterdim. En azından on da başlasa ben de altı da kalkmak zorunda kalmazdım.”
“İltimas yok. Sabah altıda spor için kalkabiliyorsan dokuzda iş başı yapmak iyidir. Yoksa miskinleşirsin.”
“Teşekkür ederim. Çok iyisin.”
“Ben de sporumu yapıyorum. Üstelik sabahları gidiyorum. Bu durumda sonrasında birlikte spor yapacağımıza göre saati değiştirmem. Bilmem anlatabildim mi çakmak gözlüm. Ne o kızgın bakıyorsun bana!”
“Yok vazgeçtim kızgın bakmaktan. Sonra birlikte spor yapacakmışız. Bunu demeseydin görürdün sen.”
Tayfun o an aklından geçen şeyleri söylememek için kendini güç tuttu. Sabahları yapacak daha iyi şeyler geliyordu aklına. Üstelik en az spor kadar kalori harcatacak faaliyetlerdi onlar. Ama söyleyip Çağla’nın aklına kötü şeyler getirmeyecekti. Yine de kısa sürede evlilik teklifini yapacak ve ardından da hemen evlenecekti. Gereksiz vakit kaybına tahammülü yoktu. Sonra da uzun bir süre onu sadece kendisine saklayacaktı.
“Kız kardeşlerin ne yapıyor?”
“Onlar yazlığa gittiler. Tatilin tadını çıkartıyorlar.”
“Annen de mi gitti?”
“Hayır. Teyzemler ve onun çocukları ile torunları birlikteler. Çok tatlı iki tane ufaklığımız var. Henüz sekiz aylıklar ve alt dişleri ile sırıtan tipler.”
“Ciddi misin? En tatlı zamanları.” İşte bu fırsattı. Hemen konuya devam etmek gerekiyordu. “Sen sever misin çocukları?”
“Severim. Sen?”
“Ben de severim. Hiç düşündün mü kaç çocuk istediğini?”
“Sanırım iki. Tek çocuk olduğum yıllarda hep kardeşim olsun istedim. Gerçi iki kız gelince biraz sayısal adaletsizlik oldu ama yine de kızlardan çok memnunum. Sen düşündü mü?”
“Düşündüm. Bazen tek dedim bazen iki dedim ama ben de üçe hiç çıkmadım. Sanırım en mantıklısı da iki. Ama bir de kötü değil. Bazen kardeşimle fena kapışıyoruz.”
Tayfun biraz eğilip kulağına “Seni hamile görmeyi çok isterim ama bunu hemen yapmaya hiç niyetim yok. Uzunca bir süre benimsin. Nasılsa daha genciz.” dediğinde Çağla’nın tüm neşesi kaçtı. Az önce güzel şeylerin yaşanacağını düşünürken bir anda attan düşmüş gibi oldu. Kendince bulduğu çözümü çıtlatmak istedi.
“Ya farkına varmadan hamile kalırsam? Erken diyerek aldıracak mıyız?”
“Elbette hayır ama mümkün olduğunca geçe bırakmaya niyetim var. Büyüklerin torun diye tutturacakları kesin. En azından onların sesi çok yükselene kadar benimsin.”
‘Acaba nasıl bir tedbir almayı düşünüyor? Doğum kontrol hapı derse sorun yok. İçermiş gibi yapar atarım. Ama prezervatif derse? Onun da kolayı var hepsinin ucunu keserim. İyi ama nasıl yapacağım? Offf nerden çıktı bu sonra çocuk yaparız muhabbeti? Zaten yirmi beşten sonra yapamayacağım. Aa ben hem doğal yolları denesem hem de yumurtalarımı dondursam ne olur? Belki sonra da bir çocuk isteriz. Ne zararı olur ki?’
“Ne düşünüyorsun?”
“Hiç.”
“Anladım, şu ‘sessizim ben anlatana kadar bekle’ maddesindeyiz. Beklerim tatlım.”
O madde aklına bile gelmemişti ama aklına gelenler söylenecek cinsten değildi. Susmaya devam etti. Tabii dayanabildiği süre bir dakikayı bulmamıştı. “Tayfun, bu haftayı nasıl atlatacağız? Hafta içi Caner anlar mı bizi?”
“Bilmem. Anlamaması ve benim akıl sağlığımın bozulmaması için senden biraz uzak durmam gerekebilir. Akşam eğlence falan yok. Yemek yer otururuz biraz sonra da uyuruz. Böylece anlayacağı bir ortam yaratmamış oluruz. Gerçi benim için hava hoş ama madem düğüne kadar kendimize saklayacağız dedik şirkettekilerin erken öğrenmesi olmaz.”
“Aslında benim bu süreyi isterkenki amacım senin gerçekten ne istediğini anlamaktı. Bunu anladığıma göre söylesek mi?”
“Sen bilirsin. Tamamen sana bırakıyorum bu konuyu.”
“O zaman tüm tepkileri göze alalım ve düğünü bekleyelim. Senin kolunda içeri girdiğimde yüzlerini görmek istiyorum.”
“Tamam tatlım. Öğleden sonra ne yapalım?”
“Bilmiyorum.” Aslında aklında neler konuşması gerektiği vardı. O yüzden günün tadı biraz kaçmıştı. Acaba bir süre daha susmak ve onun fikrini değiştirmek daha mı doğru olurdu? Yoksa her şeyi anlatmalı mıydı? Şu an verilecek bir karar değildi.
Kahvaltı bittikten sonra biraz gezdiler. Öğleden sonra karınları acıkınca yine bir şeyler atıştırdılar. Sonra Çağla eve gitmek için izin istedi. “Sevdiğime kek yapacağım.” Dedi.
“Aslında pişman oldum senden kek istediğime. Kek yüzünden erken ayrılmak zorunda kalıyoruz.”
“Yarın sabah erken gel işe. Daha çok görürsün beni.”
“Dokuzda bürodayım.”
Eve geldiklerinde Tayfun da indi arabadan. Asansöre binerlerken başka kimsenin olmaması için etrafı kolladı. Yaramaz çocuklar gibiydi. Çağla’nın katına bastıktan sonra hemen asansörün duvarına dayadı ve nefesleri kesilene kadar öptü. “Bu beni yarına kadar idare eder.” dedi. Çağla indikten sonra asansörün zeminin tuşuna bastı. Orada kalsa birilerine yakalanacaktı…

Çağla kapıyı çalmadan kendini zorlukla toparladı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder