“Bu evlenme teklifi mi?
Yanıtlamam lazım mı?” Çağla işi şakaya vuruyordu.
“Hımm, hayır bu evlenme
teklifi değil. Bu durum saptaması. Ayrıca, yanıtına ihtiyacımız yok. Biz
evleneceğiz. İşte o kadar.” Çağla’nın yüzündeki memnuniyeti görünce mutlu oldu.
Ama elbette günü geldiğinde teklif edecek ve heyecanla yine de o ‘evet’i
bekleyecekti…
“Bizden bu kadar emin
misin? Ya anlaşamazsak?” Bundan ölesiye korkuyordu. Ayrılmalarını hiç
istemiyordu ama yine de bir ihtimal vardı ve o bundan son derece rahatsızdı.
Keşke durumunu anlatacak kadar cesur olsaydı.
“Hangi konuda
anlaşamayabiliriz? Var mı aklında şüphen?”
Var… Benim en geç iki sene sonra menopoza girmem gibi bir olay
var. Bebeğimin olamayacağı gibi bir sorunum var. Üstelik olur da kilo alırsam
şişman bir kadın olacağım ve çirkinleşeceğim. Böyle de bir sorunum var. Tüm
bunları bir araya getirince ilişkimiz hakkında şüphelerim var elbette. Bunlara
rağmen beni yine de sevecek misin?
İç sesini bastırdı.
Düşündüklerinin yaşanmaması için ne yapacağını bilemeden, bunun için çaba
harcayacağından emin olarak yanıtladı Tayfun’u
“Hayır. Hiçbir şüphem yok. İstersen yarın bile
evlenebilirim seninle.”
Tayfun, Çağla’nın uçuşan
saçını yeniden kulağının arkasına atıp sonra parmakları ile çenesini tutup
yüzüne baktı. “Bir daha sakın aksini söyleme bana. Yakın bir tarihte karım
olacaksın. Ötesi yok bunun. Kaybedilmiş iki yılımız var. Daha fazla vakit
kaybetmeyeceğiz.”
“Anladım maçom. İtiraz
ettim mi?”
“Evet maçoyum. Senin
yanında biraz şekil değiştiriyorum ama istediğimi de alıyorum.”
Çağla, annesini arayıp
akşam yemek için dışarıda olacağını söyledi. Hale hanım, kimlerle birliktesin
diye sorduğunda “Tayfun ile gideceğiz.” dedi. Karşısında şaşkın bir nida
bekliyordu. Ama annesinin kahkahası ile asıl şaşıran kendisi oldu. “Anne?”
“Hee o delikanlı başkasına
aşıktı değil mi? Her halde üçünüz yemeğe gidiyorsunuz? Biz saçları değirmende
ağartmadık. Selam söyle Tayfun’a. İyi eğlenceler.”
“Senin saçların ağarmadı
ki… Şey on bir gibi evde olurum.”
“Tamam. Sorun yok. Eve
geldiğinde ifadeni alırım nasılsa.”
“Aman anne.”
“Hadi hadi kapat artık.
Sonra anlatacaksın.”
Çağla, kapattığı telefona
bakarken gerçekten şaşkındı. “Armut dibine düşer.”
Tayfun bir şey sormadan
gülmeye başladı. Çağla’nın annesinin ilk gördüğünde kızına olan duygularını
anladığından zaten emindi. Kadın şaşırmamıştı belli ki.
“Kalkalım mı?”
Hesap ödendikten sonra kalktılar.
Çağla, belinden tutan elin yaydığı sıcaklığı tüm vücudunda hissetti. Daha önce
kimsenin vermediği hislerdi bunlar. Arabanın olduğu katlı otoparka gidene kadar
Tayfun elinden tutmayı tercih etti. Araba beşinci kattaydı ve asansörle
çıkacaklardı. Fırsatı kaçırmayan iki sevgili kısa yolculuk sırasında bile
öpüşmeyi ihmal etmedi.
“Her gün bunu yapmamız
lazım. Yarın da görmeliyim seni.”
Çağla hemen yanıtladı
“Yarın işim var.”
Tayfun bu yanıta kızdı. “Ne
işin var?”
Çağla özellikle soruya
yanıt vermedi “Çok önemli.”
Artık onun bu huylarına
alışmaya başlayan Tayfun, genç kızı iyice kendisine yaslayıp sorusunu yineledi.
“Ne işin var dedim, lafı dolandır demedim.”
Yüzünü kaldırarak o koyu
gözlere baktı. “Sevgilime ıslak kek yapacağım.”
“A evet, yap ama sabahtan
yap. Öğleden sonra görüşelim.”
“Sabahtan güzellik uykumu
uyuyacağım. Öğleden sonra da kek yapacağım. Vakit yok görüşmeye.”
“Yeterince güzelsin, kek de
istemem, sadece seni görmek isterim.”
“Kurtuluş yok desene.
Tamam, sabah buluşalım. Kahvaltıya gideriz. Olur mu?”
“Bunu hep yapıyorsun.
Aslında sen de görüşmek istiyordun ama beni zora koşmayı seviyorsun.”
“Üzgünüm ama emek vermek
lazım ilişkiye. Her şeye hemen he dersem olur mu? Sıkılırsın benden.”
“Senin gibi dakikası
dakikasına uymayan birinin yanında nasıl sıkılır insan? Hep bir adım sonranı
merak ederek yaşıyorum.”
“Sevdim bunu. Ben de
meraklarımla yaşıyorum. Mesela ne yiyeceğiz?”
“Ne istersin?”
“Açım, ne olsa yerim.”
“Biliyorum. Sana bugün
Mardin yemeklerinden yedireyim mi?”
“Olur. Neden Mardin yemekleri?
Siz Kütahyalı değil misiniz?”
“Evet, Kütahyalıyız ama
Mardin yemekleri çok güzeldir. Mardin de çok güzeldir. Seni götürürüm sonra
oraya. Gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzeldir.”
“Gideriz. E o kadar
methettin bir de tadına baksam?”
Lokantaya geldiklerinde vale
hemen arabayı aldı. Otoparkın büyüklüğü ve lokantanın kalabalığı şaşkına
çevirdi Çağla’yı. “Böyle bir yer var ve benim haberim yok.”
“İki üç yıl önce açıldı.
Gerçekten kaçırmışsın.”
Akşam yemeği boyunca
konuştu ikili.
Çağla, tüm yemek boyunca
Tayfun’un garsonlara olan davranışlarını
takip etti. Bir yerlerde “Garsona nasıl davranıyorsa altı ay sonra size de öyle
davranacaktır.” diye bir yazı okumuştu.
Tayfun, garsonlara hak
ettikleri saygıyı göstermiş, aynı şekilde saygı görmüştü. Daha önce de buna dikkat
ettiğini anımsadı. Yemekler da söylediği kadar güzeldi.
*****
Eve gittiğinde annesi
bekliyordu.
“Gel bakalım Çağla Hanım.
Anlat neler oldu? Bu adam seni nerde buldu da yemeğe davet etti. En baştan
anlatıyorsun.”
“Anne anlatılacak bir şey
yok. Çarşamba günü bana itiraf etti. Ben de ona tabii. Bugün de kızlarla
ayrıldıktan sonra aradım, o da yemek yiyelim dedi. Biraz konuştuk, yemek yedik
eve geldim.”
“Anlat dedim özet geç
demedim. Ne dedi? Ne düşünüyor? Planlarınız var mı? Evlenmeyi düşünüyor mu?”
“Annen sorarsa ona ciddi
olduğumu söyle, o zaten tahmin etmiştir, dedi.”
“Akıllı çocuk, ettim tabii.
Ama kızıma anlatamadım ki! Ciddi derken? Evlenme mi teklif etti?”
“Evet ama sanırım sonra
yeniden edecek. Yani şey dedi, kısa zamanda evleneceğiz, ama şimdilik teklif
etmiyorum.”
“Bu çocuk da senin gibi
biraz çatlak. Hem evleneceğiz diyor, hem daha teklif etmedim diyor. Bekle
bakalım. Ama çok beklemeyin.”
“Anne çarşamba günü bir geceliğine
iş gezisi var, şu beyaz takım biter mi?”
“Tayfun’la mı
gidiyorsunuz?”
“Evet, bir de Caner
olacak.”
“Bana bak, ne bu şimdi?
Evleneceğiz ama sonra teklif edeceğim deyip aklını mı karıştırıyor senin?
Evlenmeden sakın bir şeyler olmasın! Vallahi baban onu paralar.”
“E anne ben sana ne
diyeyim? Ya bi git uyu ya. Aklına neler geliyor böyle. Bunca zaman ne oldu ki
şimdi olsun?”
“Bu zamana kadar o senin
patronundu, şimdi sevgilin oldu. Farkı anladın mı?”
“O hala benim patronum. O
gezi de iş gezisi. Merak etme, Tayfun’un öyle bir saygısızlık yapacağını aklıma
bile getirmem.”
“Aman hemen de savunurmuş
sevdiğini.”
“Ama anne gerçekten Tayfun
öyle biri değil. Kesinlikle için rahat olsun.”
“Tamam ama sen yine de onun
bir erkek olduğunu unutma. Hadi ben şu beyaz takımın üstünde çalışayım. Yarın
bana yardım et de bitsin.”
“Tayfunla kahvaltıya
gidecektik…”
“O zaman şimdi yardım et.
Yoksa yetişmez. Benim diktiğim parçaların dikiş ütülerini yap bari”
Çağla, annesinin isteğini
ikiletmeden yardıma gitti.
*****
Pazar saat on gibi telefonu
çaldı. Tayfun aşağıda olduğunu haber veriyordu. Cip ile gelmiş, koyu gri keten
pantolonun üstüne kollarını dirseklerinin hemen altına kadar kıvırdığı, eteklerini
pantolonun dışında bıraktığı beyaz ince keten gömlek giymişti. Çağla
konuşmadıkları halde çok yakın giyinmiş olmalarından memnundu. Kendisi de açık
renk keten pantolonunun üstüne beyaz kalın askılı penye bir tişört giymiş,
beline hasır kemer takmıştı. Kolundaki çantası da hasırdı.
“Günaydın canım. Çok
güzelsin.” diyerek karşılamıştı Tayfun. Aynı şekilde yanıtladı Çağla “Günaydın
yakışıklım. Çok şıksın.”
“Rahat çıkabildin mi?”
“Anneme anlatınca sorun
etmedi.”
“Güzel. Desene kayınvalidem
benden yana!”
“Böyle konuşma. Hem
evleneceğiz hem de evlenme teklif etmedim diyorsun aklımı karıştırıyorsun.”
“Senin evlenme teklifinin
nasıl olması gerektiğini listeleyen bir dosyan yok mu? Çaktırmadan ekranını
karıştırayım bari. İlginç bir teklif olsun ki torunlarımıza bile anlatalım.”
“Yok valla. Aa ben hiç
düşünmedim ki nasıl bir teklif istediğimi. Sanırım şu klasik mum ışığında
yemekte yapılan tekliflerden istemiyorum. Bundan başka da fikrim yok bu
konuda.”
“Hımm orijinal olmalı
yani.”
“Bilmem. Beklide en basiti
en güzelidir.”
Kahvaltı edecekleri yere
geldiklerinde Çağla deniz havasını iyice içine çekti. Evlenme teklifinden bu
kadar rahat konuşurken çocuk olayını ağzına alamaması kendi içinde yaşadığı
korkudan kaynaklanıyordu. Sorununu gizleyerek evlilik beklemek dürüstçe bir
davranış değildi. Nasıl konuşacağını bilemiyordu. En iyisi çocuk isteyip
istemediğini sorarak başlamalıydı.
Açık büfeyi iki kere
dolaşan Çağla, tepeleme dolu tabaklar ile masaya oturdu.
“Hepsini yiyecek misin?”
“Senin için de aldım.
Benden artanları yersin!”
“Çok sağ ol. İştahlı olmanı
seviyorum. Gerçi sonra şu göbek meselesi ikimiz için de dert olabilir ama yine
de seviyorum senin boğazına düşkünlüğünü.”
“Bu ara biraz boşladım ama
sporuma devam ediyorum. Akşamları geç gittiğimiz için pek yapamıyorum. Sabah
erkenden kalkıp sahilde koşuyorum. Mesainin biraz geç başlamasını çok isterdim.
En azından on da başlasa ben de altı da kalkmak zorunda kalmazdım.”
“İltimas yok. Sabah altıda
spor için kalkabiliyorsan dokuzda iş başı yapmak iyidir. Yoksa miskinleşirsin.”
“Teşekkür ederim. Çok
iyisin.”
“Ben de sporumu yapıyorum.
Üstelik sabahları gidiyorum. Bu durumda sonrasında birlikte spor yapacağımıza
göre saati değiştirmem. Bilmem anlatabildim mi çakmak gözlüm. Ne o kızgın
bakıyorsun bana!”
“Yok vazgeçtim kızgın
bakmaktan. Sonra birlikte spor yapacakmışız. Bunu demeseydin görürdün sen.”
Tayfun o an aklından geçen
şeyleri söylememek için kendini güç tuttu. Sabahları yapacak daha iyi şeyler
geliyordu aklına. Üstelik en az spor kadar kalori harcatacak faaliyetlerdi
onlar. Ama söyleyip Çağla’nın aklına kötü şeyler getirmeyecekti. Yine de kısa
sürede evlilik teklifini yapacak ve ardından da hemen evlenecekti. Gereksiz
vakit kaybına tahammülü yoktu. Sonra da uzun bir süre onu sadece kendisine
saklayacaktı.
“Kız kardeşlerin ne
yapıyor?”
“Onlar yazlığa gittiler.
Tatilin tadını çıkartıyorlar.”
“Annen de mi gitti?”
“Hayır. Teyzemler ve onun
çocukları ile torunları birlikteler. Çok tatlı iki tane ufaklığımız var. Henüz
sekiz aylıklar ve alt dişleri ile sırıtan tipler.”
“Ciddi misin? En tatlı
zamanları.” İşte bu fırsattı. Hemen konuya devam etmek gerekiyordu. “Sen sever
misin çocukları?”
“Severim. Sen?”
“Ben de severim. Hiç
düşündün mü kaç çocuk istediğini?”
“Sanırım iki. Tek çocuk
olduğum yıllarda hep kardeşim olsun istedim. Gerçi iki kız gelince biraz
sayısal adaletsizlik oldu ama yine de kızlardan çok memnunum. Sen düşündü mü?”
“Düşündüm. Bazen tek dedim
bazen iki dedim ama ben de üçe hiç çıkmadım. Sanırım en mantıklısı da iki. Ama
bir de kötü değil. Bazen kardeşimle fena kapışıyoruz.”
Tayfun biraz eğilip
kulağına “Seni hamile görmeyi çok isterim ama bunu hemen yapmaya hiç niyetim
yok. Uzunca bir süre benimsin. Nasılsa daha genciz.” dediğinde Çağla’nın tüm
neşesi kaçtı. Az önce güzel şeylerin yaşanacağını düşünürken bir anda attan
düşmüş gibi oldu. Kendince bulduğu çözümü çıtlatmak istedi.
“Ya farkına varmadan hamile
kalırsam? Erken diyerek aldıracak mıyız?”
“Elbette hayır ama mümkün
olduğunca geçe bırakmaya niyetim var. Büyüklerin torun diye tutturacakları
kesin. En azından onların sesi çok yükselene kadar benimsin.”
‘Acaba nasıl bir tedbir almayı düşünüyor? Doğum kontrol hapı derse
sorun yok. İçermiş gibi yapar atarım. Ama prezervatif derse? Onun da kolayı var
hepsinin ucunu keserim. İyi ama nasıl yapacağım? Offf nerden çıktı bu sonra
çocuk yaparız muhabbeti? Zaten yirmi beşten sonra yapamayacağım. Aa ben hem
doğal yolları denesem hem de yumurtalarımı dondursam ne olur? Belki sonra da
bir çocuk isteriz. Ne zararı olur ki?’
“Ne düşünüyorsun?”
“Hiç.”
“Anladım, şu ‘sessizim ben
anlatana kadar bekle’ maddesindeyiz. Beklerim tatlım.”
O madde aklına bile
gelmemişti ama aklına gelenler söylenecek cinsten değildi. Susmaya devam etti.
Tabii dayanabildiği süre bir dakikayı bulmamıştı. “Tayfun, bu haftayı nasıl
atlatacağız? Hafta içi Caner anlar mı bizi?”
“Bilmem. Anlamaması ve
benim akıl sağlığımın bozulmaması için senden biraz uzak durmam gerekebilir.
Akşam eğlence falan yok. Yemek yer otururuz biraz sonra da uyuruz. Böylece
anlayacağı bir ortam yaratmamış oluruz. Gerçi benim için hava hoş ama madem
düğüne kadar kendimize saklayacağız dedik şirkettekilerin erken öğrenmesi
olmaz.”
“Aslında benim bu süreyi
isterkenki amacım senin gerçekten ne istediğini anlamaktı. Bunu anladığıma göre
söylesek mi?”
“Sen bilirsin. Tamamen sana
bırakıyorum bu konuyu.”
“O zaman tüm tepkileri göze
alalım ve düğünü bekleyelim. Senin kolunda içeri girdiğimde yüzlerini görmek
istiyorum.”
“Tamam tatlım. Öğleden
sonra ne yapalım?”
“Bilmiyorum.” Aslında
aklında neler konuşması gerektiği vardı. O yüzden günün tadı biraz kaçmıştı.
Acaba bir süre daha susmak ve onun fikrini değiştirmek daha mı doğru olurdu?
Yoksa her şeyi anlatmalı mıydı? Şu an verilecek bir karar değildi.
Kahvaltı bittikten sonra
biraz gezdiler. Öğleden sonra karınları acıkınca yine bir şeyler atıştırdılar.
Sonra Çağla eve gitmek için izin istedi. “Sevdiğime kek yapacağım.” Dedi.
“Aslında pişman oldum
senden kek istediğime. Kek yüzünden erken ayrılmak zorunda kalıyoruz.”
“Yarın sabah erken gel işe.
Daha çok görürsün beni.”
“Dokuzda bürodayım.”
Eve geldiklerinde Tayfun da
indi arabadan. Asansöre binerlerken başka kimsenin olmaması için etrafı
kolladı. Yaramaz çocuklar gibiydi. Çağla’nın katına bastıktan sonra hemen
asansörün duvarına dayadı ve nefesleri kesilene kadar öptü. “Bu beni yarına
kadar idare eder.” dedi. Çağla indikten sonra asansörün zeminin tuşuna bastı.
Orada kalsa birilerine yakalanacaktı…
Çağla kapıyı çalmadan
kendini zorlukla toparladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder