16 Eylül 2015 Çarşamba

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 28. Bölüm

Çağla, eve girdiğinde annesinin, yüzünden her şeyi anlayacağından emindi. Nasıl gizleyeceğini bilemiyordu. En iyisi hiç onların yanında oturmadan odasına gitmekti. Zaten şirkettekilerden tüm öğleden sonra gizlemek zorunda kalmıştı. Tayfun’a kalsa herkese hemen açıklayacaktı. Çağla ise bu haberi bir süre sadece ikisine saklamak istiyordu. Tayfun da kabul edince şirkette bir köşe kapmaca yaşanmıştı. En güzeli de mutfaktaki kaçamak öpüşmeydi. Çağla önce korku ile çekilmek istemiş, Tayfun’un ısrarcı dudakları buna engel olmuştu. Ayak sesleri duyduklarında ayrılmış, biri lavabonun başına geçmiş, diğeri dolap kapağını açmıştı. Ayak sesleri uzaklaşınca, Tayfun açtığı kapağı kapatıp yeniden yanına gelmiş, kulağına, “Bana yine ıslak kek yapacak mısın?” diye sormuştu. Onların başlarının yakınlığını görenin aklına en son gelecek şey kek hakkında konuştukları olurdu… Çağla, utangaç bir yüzle baktı. Saklamayacaktı. Kaybettikleri vakti telafi etmek istiyordu. “Yaparım. Bu hafta aslında sana kek pişirmek istemiştim ama kızgındım. O telefon konuşması yüzünden iki kurbağa daha girdi hayatıma. Yok iki değil bir. Birini sen eledin.”

“Onlara kurbağa dersen, öptüğünü düşünmem gerekir ki bunu aklımdan geçirmek bile beni deli ediyor. Gereksiz kişilerdi. Ad verme onlara.”
“Haklısın.”
“Nasıl haklıyım? Öptün mü hepsini?”
“Hayır, öpmedim elbette. Sadece onlara ad vermeyeceğim. Çünkü öptüğüm ve prens olan tek kurbağa sensin.”
“Aman çok sağ ol. Bukalemun da diyebilirdin. Buna da şükür.” Sesi biraz bozuk çıkınca Çağla korktu. “Kızdın mı?” Tayfun da onun sesindeki korkuyu hissetti. “Hayır tatlım, kızmadım. Sana takılıyorum.” Çağla’nın yüzü yeniden gülmeye başlayınca “Sen bu kadar alıngan mıydın?” diye sormuştu.
“Değildim. Değilim ama sen bana şaka yapmazdın. Daha doğrusu sen kimseye şaka yapmazdın. O yüzden ciddisin sandım.”
“Ben aslında neşeli ve şakacıydım ama seni şirketteki her erkekle flört ederken gördüğümde bu özelliklerimi yitirdim. Aile arasında hala eski benim ama şu kapıdan girdiğimde çok değişiyordum. Artık yine eskisi gibi olabilirim.”
Daha çok konuşacaklardı ama yine ayak sesi duyunca bu kez Tayfun, “Ben odama gidiyorum. Akşam rahat rahat konuşuruz.” dedi ve uzaktan bir öpücük yollayıp mutfaktan çıktı.
Gerçekten de akşam iş çıkışında arabada eve doğru giderken her şeyi konuşmaya çalıştılar. Çağla hala inanamadığı hallerine bakıp bakıp gülüyordu.
“Neden gülüyorsun?”
“Tayfun, bak ben çok rüya görmem. Gördüğümü de unuturum. Eğer bu da rüya ise unutayım lütfen. Çünkü rüyaysa ve ben uyandığımda anımsarsam yüzüne bakamam.”
“Uyanık olduğunu anlaman için sana güzel bir çimdik atardım ama canını yakmaya kıyamam!”
“Yine şaka yaptın!” Sanki bu inanılmaz bir olaymış gibi her şakasından sonra aynı cümleyi kurmaya başlamıştı. “Seninle sevgili olduğumuza mı yoksa şaka yapabildiğine mi inanmak daha güç bilemiyorum.”
“Bana şu cümleyi söylemekten vazgeç artık. Sen asıl şimdi beni tanımaya başlayacaksın. Bu güne kadar gördüğün Tayfun başka bir Tayfun’du.”
“Ama ben o Tayfun’a aşık oldum.”
“O zaman yapacak başka bir şey yok. Yarından itibaren yine suratımı asarım.”
“Aman sakın! Asla istemem. Yüzün gülünce ne kadar yakışıklı oluyor biliyor musun?”
“Bilmiyorum, sen söyle.”
“Bir esmerin olabileceği en yakışıklı hale bürünüyor.”
“Şu sarışın takıntın beni deli ediyor.”
“Sarışın takıntım mı? Kim şimdi sarışınları beğendiğimi söyledi?”
“Hele bir beğen!”
“Ne yaparsın?”
“Volkan’ın haftalar önce verdiği öğüdü tutar, kuaförüme uğrar, en doğal görünümlü sarı saç rengini uygulatırım.”
“Yine şaka yaptın!”
“Bu kez ciddiydim.”

*****

Çağla biraz daha rahatlamıştı. Yol boyu konuşmuş, Tayfun’un merak ettiği sorularına yanıt vermişti. Aslında en korktuğu soru gelmemişti. “Neden bu kadar çok erkekle çıktın?” Bunu sorsa ne diyecekti? Nasıl açıklayacaktı? Şu an o kadar büyük sorunları paylaşmak için çok erkendi. Henüz yarım günlük sevgiliydiler ve bunun ne kadar süreceği, nerelere kadar gideceği konusunda hiç fikri yoktu. Belki aynı şeyleri düşündüğü için Tayfun daha derin konularda konuşmamıştı…
Odasında gün boyu yaşananları aklından geçirirken,  hala aynı soru gelse ne yanıt vereceğini düşündü.
“Allahım, şimdi aşkı buldum ama ona bir an önce çocuk yapalım diyebilir miyim? O ne istiyor bilmeden ne yapabilirim?”
Düşünceleri ile boğuşurken telefonu çaldı. Heyecanla eline aldığı telefonun ekranında Elif’in adını görünce hayal kırıklığı yaşadı. Arkadaşının şüphelenmemesi için sesini ayarladı, “Ne haber tatlım?” diyerek açtı telefonu. Elif,”Haberler sende” deyince Doğan’ın bir şeyler sezdiğini sandı. “Neden haberler bende? Anlamadım.”
“Şu nikah memuru ile dün buluşmayacak mıydın? Neler oldu? Gün içinde yoğundum arayamadım.”
Rahatladı. Doğan bir şey anlamamıştı.
“Yok buluşamadım. İş çıktı.”
“Tüh, belki de hayatının kısmetiydi.”
Çağla, ‘Aksine hayatımın aşkına bu sayede kavuştum’ diyemedi. “Hiç sanmam. Aman neyse sen beni boş ver de, düğüne ne giyeceksin? Karar verdin mi?”
“Vermedim ve hala düşünüyorum.”
“Doğan’ın kıyameti koparmayacağından emin olsam, sana uyacak bir elbise buldum ama sırtı çok kışkırtıcı…”
“Doğan ne hakla karışacak?”
“Bilmem…”
“Nerde gördün?”
İki kızın konuşması mağazanın tarifi ve nasıl bir ayakkabı seçileceği, nasıl saç yapılacağı gibi konulara kaymıştı. Çağla, Tayfun hakkında konuşmamak için daldan dala atlıyordu. Aslında düğüne çok az kalmıştı. Kızlar arkadaşlarının işlerine yardımcı olamıyorlardı. Üzüntüleri biraz da bundandı. Bir bu hafta sonu kalmıştı. Onda da Jülide evini yerleştirecekti. En azından bu işin ucundan tutacakları için seviniyorlardı.
“Hediye işini ne yaptın Çağla?”
“Şu evin adresini alayım da cumartesi getirip kursunlar. Sinema sistemi olmazsa biz nasıl keyif alırız sinema gecelerimizden?”
“Bu işi hepimizin evine yapalım olur mu? Biz şimdi biraz Jülide’ye yükleneceğiz ama sonra sıra bize gelecek. Benim de ev hediyem sinema sistemi olsun.”
“Tamam, toptan alalım parayı bölüşelim… Kızım belki sen evlenene kadar teknoloji değişecek. Başka şeyler çıkacak! Şimdiden karar verme.”
“Olsun, son teknolojisini alırsınız sizde. Hepimiz için böylece şartlar eşit olur. Güncellemeleri de sonra kendisi yapar arkadaşlar.”
“Tamam sen karar vermişsin Elif. AA sen şimdi niye böyle söyledin? Doğan evlenme mi teklif etti yoksa?”
“Yok ama bekliyorum.”
“Çok sevindim. Hayırlısı olsun tatlım. Ben şimdi kapatıyorum. Çünkü çok işim var.”
“Tamam canım. Senin şu patron biraz fazla çalıştırıyor seni. Yine eve iş mi getirdin?”
“Ya evet öyle oldu. Öptüm seni. Annenlere selamlarımı ilet. İyi geceler.”
Telefonu kapattığında ağzından bir şeyler kaçırmadığı için rahatlamıştı. Elindeki telefon yeniden çalınca yerinden sıçradı. Açma düğmesine basıp kulağına götürdü “Söyle tatlım neyi unuttun?”
“Kim neyi unuttu? Tatlın kim?” Tayfun, merak ve biraz da sinirle sormuştu.
“Tayfun?”
“Kimin aramasını bekliyordun? Daha doğrusu deminden beri kiminle konuşuyordun?” Sesi giderek daha sinirli bir hal alınca Çağla hattın ucunda ürperdi. “E…Elif ile… Neden öyle soruyorsun?” Üzüntüsünün her kelime ile arttığını hissetti. Tayfun ona güvenmiyordu. Haksız sayılmazdı ama artık onlar geride kalmıştı. Kalmamış mıydı? Tayfun biraz daha yumuşak bir sesle sordu.
“Elif mi? Doğan’ın sevgilisi olan mı?”
“Evet. Jülide’nin düğününü konuşuyorduk.”
“Anladım.” Sesi normale dönmüştü. Çağla da telefonun ucunda rahatlamıştı.
“O düğüne nasıl gidiyorsun?”
“Kızlarla gidiyoruz. Neden sordun?” Yine aynı tedirginlik ve üzüntü geri gelmişti. Tayfun’un neden güvenmediğini anlıyordu. Çok üzülse de bunları kendi hazırlamıştı. Yine de onun bu güvensizliği kalbini kırıyordu.
“Doğan gelecek mi?”
“Evet. Elif çağırdı.”
“Fatih de senin arkadaşınla çıkıyor değil mi?”
“Evet. O da gelecek düğüne.”
Telefonun ucunda uzun bir sessizlik oldu. En sonunda Tayfun, “Ben davet edilmeyecek miyim?” diye sordu.
Çağla nihayet ilk kez gülümsedi hattın ucunda. “Edileceksin. Elbette edileceksin. Tayfun… benimle düğüne gelir misin?”
“Çağırmasan da gelecektim zaten. Seni bundan sonra pek yalnız bırakmaya niyetli değilim.”
“Ama arkadaşlarımıza daha sonra açıklamaya karar vermemiş miydik? Ben de onun için nasıl davet edeceğimi bilemedim. O düğüne seninle gitmeyi çok istiyorum.”
“O gün açıklamış oluruz arkadaşlarımıza. Hepsi aynı anda öğrenir. İyi olmaz mı?”
“Olur. Çok güzel olur.” Oysa o an dua ettiği şey, bebek meselesinin düğünde açılmaması idi. Bunu zamanı geldiğinde, tabii gelirse kendisi anlatmalıydı. Başkalarından duyması çok daha kötü sonuçlar doğururdu. Adamın belki de arkasına bile bakmadan kaçmasını sağlardı. Bunu istemiyordu, hiç istemiyordu…
“Anlaştık. Seni düğüne ben götüreceğim. Çağla, iyi misin? Sesin az önce kötü geliyordu.” Gerçek bir merak vardı o seste. Çağla da az önceki ruh halinin neden olduğunu anımsadı. Bu konuyu hemen konuşmaları gerekiyordu.
“Tayfun, lütfen güven bana. Benden şüphe etme. Biliyorum bir sürü erkekle çıktığımı gördün ama unut lütfen onları. Bitti. Hepsi bitti.”
“Madem sen açıkça söyledin, ben de söyleyeyim. Onları hemen unutmamı bekleme benden. Aklıma geldikçe sana kızıyorum. Ama kendime de kızıyorum. Sen beni seviyorsun, ben seni seviyorum. O zaman neden bu kadar vakit kaybettik? İkimizde de hata büyük. Seni kıskanmamı engelleyemezsin. Belki sen beni kıskanmıyorsundur, bilemiyorum.” Çağla araya girip “Hem de çok kıskanıyorum.” dedi. Tayfun konuşmasına devam etti. “O zaman daha da iyi anlarsın beni. Korkuyorum. Lütfen beni korkutma.”
“Korkuyor musun? Benden mi?” Çağla’nın sesi bir anda şımarık kız çocuklarınınkine dönmüştü. Tayfun onun bu değişimini gülerek dinledi. “Aman Çağla senden değil elbette. Senin bana yapabileceklerinden...” Bir süre sustu. Biraz daha ciddi bir ses ile konuşmaya devam etti. “O yüzden uslu kız olacaksın. Etrafında erkek sinek gezmeyecek, bensiz bir yerlere gitmeyeceksin.”
“Hop hop hop dur biraz. Neler diyorsun? Neler oluyor sana? Şunun şurasında bir kaç saat oldu biz sevgili olalı. Bu nasıl bir değişim?” Kendi kulağının duyduklarına inanamıyordu. O her zaman duyduğu ciddi sesi duymuştu yine. Neler olduğunu anlamakta güçlük çekiyordu.
“Değiştiğimi kim söyledi? Ben hep böyleydim, sen bu yönümü bilmiyordun.”
Üzgün ama kararlı bir sesle savunmaya geçti. “Tayfun, ben bu kadar sıkıya gelemem ki. Bizim kızlarla buluşmalarımız erkeksizdir ama iş yerinde bir sürü erkekle çalışıyorum. Ayrıca ayda yılda bir görüştüğüm bir iki erkek arkadaşımda vardı. Çocukluktan beri kopmayan bir dostluk o. ”
“Tamam, kızlarla buluşmana ben götürür getiririm. Eskiden tanıdığın arkadaşlarınla bensiz kesinlikle görüşemezsin. İş yerindeki çocukları da kısa zamanda kadın personelle değiştireceğim.”
“Yok artık! Neler söylüyorsun? Sen iyi misin?”
“Böyle olacak. Senin etrafında bir sürü erkek görmek istemiyorum. Yeterince katlandım. Bu son kararım.”
“O zaman üzgünüm ben şirketten ayrılırım. Kimsenin benim yüzümden işinden olmasını istemem.” Çağla şaşkınlıkla duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Tamam seviyordu ve sevildiğini düşünüyordu ama aşk böyle olmamalıydı. Tayfun bir anda nasıl değişmişti? En iyisi yol yakınken vazgeçmekti.
“Bak o olabilir. Seni tanıdığım bazı kadın işverenlerle görüştüreyim. Onlardan birinin yanında çalışabilirsin. Ayrıca bundan sonra nerede çalışırsan çalış, ne zaman arasam telefonunu açacak, ne zaman gelsem masanda olacaksın! Anlaştık mı?”
Çağla daha cümlesi biter bitmez patladı. “AAA kusura bakma ama ben bunları yapamam. Bu nasıl şey ya? Tayfun seni seviyorum ama bunları kabul edemem. Haklısın geçmişte çok hatam oldu. Nedeni vardı ama hata hatadır. Onları silip atamam. Sana o hatalar bir daha tekrarlanmayacak dedim. Bana inanmıyorsan, güvenmiyorsan bu iş burada bitsin.”
“Ne yani, benden bu kadar kolay ayrılacak mısın?”
“Kolay olacağını söylemedim. Yarın istifamı da veririm. Seni şirkette görmeye dayanamam.” Sesi artık ağlamaklı çıkıyordu. “Çok üzgünüm. Keşke bunlar hiç yaşanmasaydı.” Gözünden akan yaş sesine de yansıdı.
Tayfun, “Ağlama sakın. Sakın ağlama aşkım. Keşke yanındayken yapsaydım bunları. Ama yüzüne bakıp söyleyemezdim. Sadece benim çektiğim üzüntünün bir kısmını anlaman için söyledim. Sana güveniyorum. Lütfen ağlama canım. Ses çıkartsana Çağla! Çağla orda mısın? Çağla…?” Sesi panikle yükseldi.
Tayfun hattın diğer ucunda kendisini yiyordu. Ne vardı bu kadar üstüne gidecek? Çağla’sı hattın ucunda çok üzgündü. Eli yine saçlarında geziyordu. Bu gidişle saçları elinde kalacaktı.
Çağla onun panik yüklü sesini duyduktan sonra gözlerinden süzülen yaşları silmiş, derin bir nefes almıştı. Az önce ömründen bir iki yılın gittiğine herkesle bahse girebilirdi. “Buradayım. Ama beni bir kez daha üzersen o zaman neler yaparım bilmiyorum. Sakın… Sakın beni bir daha bu hale sokma.”
“Yapmam. Pişman oldum bile. Sadece… Aman neyse kapatalım. Seni gerçekten seviyorum ve üzdüğüm için özür diliyorum.”
“Ben de seni seviyorum. Eğer benim yaptıklarım seni az önceki gibi üzdüyse benim tek özürüm de işe yaramaz. Epey özür dilemem gerekecek.”
“Hayır, bitti. Kapattık konuyu.”
‘İyi ama bebek konusu açılırsa bu konuda açılacak. O zaman ne yapacağım?’ Şu işi bir an önce konuşmalıydı. İyi ama nasıl? ‘Hadi biz hemen evlenelim ve ben hamile kalayım. Çünkü bir yıl içinde kaldım kaldım sonra kalamam. Seni de başka kadına yollamam. Boşamam. O zaman çocuksuz kalırsın.’ Böyle mi diyecekti? Mümkün değildi. En iyisi o ana dönmek ve yeniden normal nefes alabilirken mutluluğunu ifade etmekti.
“Tamam kapattık. Tayfun, sesini duymak çok güzel geldi biliyor musun?”
“Biliyorum.”
Çağla az önceki üzüntüsünü unutmuştu bile. “Aa ne kadar kendini beğenmişsin!”
“Ne alakası var? Senin sesini duymak çok iyi geldi. Seni biraz üzsem de o ses tonunu duymak bile mutlu etti beni. Senin için önemli olmak çok güzelmiş.”
“Tayfun…”
“Efendim?”
Çağla tam konuşacakken kapısı çalındı. Annesi telefonda konuştuğunu anladığı için kapısını açmamıştı. Dışarıdan seslenip prova için çağırdı. 
“Annem çağırıyor canım.”
“Selamımı ilet annene.”
“Nasıl iletirim? Seni bilmiyor ki!”
“Bilmiyor mu? Yanılıyorsun. İnan ki biliyordur. Sen hastayken anlamış olmalı. O kadar panik olmuştum ki bir iki açık vermiş olabilirim. Gerçi sen anlamadığına göre annen de anlamamış olabilir mi?”
“Şu halimizi bilmiyor ama sanırım haklısın. Seni aslında biliyor. Yine de seni biraz kendime saklasam ve selamını sonra iletsem olur mu?”
“Olur tabii. İyi geceler. Yarın sabah görüşürüz.”
“İyi geceler.”
Tayfun’un son cümlesi “Seni seviyorum, iyi uyu bir tanem.” oldu. Bu adamın böyle sözcükleri söylemesi Çağla’yı her duyduğunda şaşkına çeviriyordu. Yine de her seferinde kendisi de aynı yanıtı veriyordu. “Ben de seni seviyorum.”

*****

Odadan çıkmadan önce aynada yüzüne baktı. Az önce yaşadığı gel gitler tuhaf bir ifade yaratmıştı. En iyisi annesinin karşısına çıkmadan önce Elif ile yaptığı konuşmayı düşünmek ve yüzünü düzeltmekti. Tayfun’u düşünmek ya suratını asacak ya da ensesine kadar genişlemiş dudaklar yaratacaktı. Evet en iyisi Elif’i düşünmek idi…
Annesinin yanına gittiğinde onun elindeki bir parçayı teyellediğini gördü.
“Anne hemen yapalım mı provayı. Benim çok işim var.”
“Bana bak, bıktım senin işlerinden. Gel şuraya giy şunu.”
Hale hanım, peş peşe giydirdiği elbiselerin ve bluzların çeşitli yerlerine iğneler takarak, kıvırarak, kısaltarak tam bir saat tuttu Çağla’yı. Ama yarım bile olsa yaptıklarının çok güzel olduğunun farkındaydı.
“Anne, ellerine sağlık. Vitrindekiler yanından bile geçemez.”
“Elbette geçemez. Onlar fason, bunlar butik işi. Paraya vursam servet ödersin bana.”
“Bu konuyu kim açtı ki? Ne parası. Ben öperim ödeşiriz.”
“Bedavaya getirdin resmen. Çağla, hadi son olarak şu dolaptakini de giy.”
Çağla, dolapta saklanan şeyi gördüğünde bir süre gözlerini ayıramadı. Hepsi güzeldi ama bu başkaydı. Çok seksiydi bir kere. Bu da bir tulumdu ama. Pantolon kısmının ayak bileklerinde kalın manşetler vardı ve bilekte düğmelenecekti. Kalçasının çok az altından ayak bileğine kadar pantolonun yanları açıktı. Bacakları olduğu gibi ortadaydı. Üst kısmı ise belinden itibaren sırtını tamamen açıkta bırakıyordu. Boyunda kalın bağlar ile atılan düğümün uçları yine beline kadar sarkarak sırtındaki açıklığı bir nebze örtüyordu. İçine askısız sutyen bile takamazdı. Annesinin bu kadar iddialı bir kıyafet dikmesini yadırgadı.
“Anne bunu nerede ve daha önemlisi nasıl giyeceğim?”
“Birinin seni görmesini istediğin ama elletmeyecek kadar uzak olacağın bir yerde. O salak adam böylece neyi kaçırdığını anlayacak.”
“Ay anne ‘kız anaları’ için söylenenler doğru sanırım.” Daha cümlesi bitmeden annesi “Bir tek laf daha et, ben de tüm diktiklerimi çöpe atayım.” deyince Çağla sustu.
“Sustum. Ama anne gerçekten açık bu!” Tayfun’un kendisini göreceği bir yerde böyle bir kıyafetle dolaşamazdı. Adam zaten eski hayatı hakkında bir sürü olumsuzluğa sahipken bir de bu kadar cüretkar kıyafetle karşısına çıkamazdı. Hale hanım da pantolon kısmının çok açık olduğunu kabul ederek eline aldığı iğneler ile yeni yerler işaretlemeye başladı. “Tamam yanlarını biraz daha kapatırım. Kalçanın beş santim daha altına indiririm. Mini eteklerin kadar yeri açıkta bırakır. Tamam bak burası iyi işte.”
Çağla, annesinin çabasını takdir etmek isteği ile, “Ama etkisi asla mini etekler gibi olmaz. Bununla ben bile kendime asılmak istedim.” dedi. Hale Hanım gülmesini gizlemeye çalışarak, “Sapıtma. Babana da gösterme. Hayatta valizine koydurtmaz.”
“Al işte. Anneme bak. Deli bu kadın deli! İyi ki böyle deli bir annem var.”
Çağla askılardakilere yeniden baktı. İstediği gibi uçuşan kumaşlardan iki elbise bitmişti. Çok güzel iki şort ve üstlerine uygun üç tane bluz dikilmişti. Son provalar yapılmıştı. Artık bunlar da bitmiş sayılırdı. Bir de beyaz ceket ile pantolon dikecekti ama onun acelesi yoktu. Teyellemiş üstünde kontrollerini yapmıştı. Dar paçalı ve biraz kısa pantolonun paçalarının yanında ikişer santimlik yırtmaçlar çok şirin bir görünüm vermişti. Çağla taba rengi kemer ve ayakkabısı ile bu takımın süper olacağını biliyordu. İçine de şeftali rengi bluzunu giydiğinde iş yeri için mükemmel bir kıyafet olacaktı.
En son giydiği tulum zaten şaheserdi. Onu düğüne giyse Tayfun ne yapardı acaba? Hemen vazgeçti. Düğün günü kavga etmek istemiyordu. En iyisi elbiselerden birini giymekti. O tulumu tatilde kızlarla birlikteyken giyecekti.

Prova bittiğinde yorulmuş ama mutluydu. Tekrar odasına döndüğünde artık tek istediği sevdiği erkeği düşünerek uyumaktı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder