15 Eylül 2015 Salı

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 27. Bölüm

Sabah zorla kalktığı yatağını toplamaya üşendi. Aslında yeniden içine girmek ve kıvrılıp uyumak istiyordu. Sorunsuz dertsiz günlerini özlemişti. Şimdi hayatında aşk vardı ama beraberinde büyük korkular ve şüphelerle gelmişti.
Ne giyeceğine uzun süre karar veremedi. En sonunda dar ve dizlerinin epey üstünde biten beyaz eteğinin üstüne saks mavisi bluzunu giydi. Makyajını bitirdiğinde esmerliğine yakışan renklerle göz alıcı olduğuna karar verdi. Neden bu kadar özendiğini konusuna takılmayacaktı. Saçlarını önce topladı, sonra serbest bıraktı. Yanına tokasını alıp kahvaltı masasına öyle gitti. Annesinin soru dolu bakışlarına yanıt vermedi. İçinde bir kıpırtı vardı. Dün akşam yaşananlar için ne diyeceğini ne düşüneceğini bilemiyordu.
Aşk bu kadar can acıtıyorsa neden herkes aşık olmaya çalışıyordu?
“Suratın sirke satıyor. Baban dün geceden beri soruyor, nesi var bunun diye?”
“Bir şeyim yok!”

“Yok tabii, neyin olacak. Sen şimdi şu kahvaltını yap. Yüzündeki ifadeyi değiştir ve işine git. Sen hep demez miydin pozitif olmak işe yarar diye. Hadi tatlı kızım gül biraz.”
“Tatlı kızım! Anne aştın bu sabah kendini. Sen şimdi sarılır öpersin de!”
“Öperim tabii. Gel bakayım buraya. Ben alışkın değilim senin böyle oturmana.” Çağla yerinden kalkıp annesine sarıldı. Yanaklarına oldukça sesli birer öpücük kondurdu. Haklıydı annesi, olumlu düşünmeli ve gülümsemeliydi. Nasılsa yakalanan liste yüzünden işten atılmamıştı. Patronunun başkasına olan aşkına da alışırdı. ‘Alışamam. Eğer bu kez ciddi bir ilişkiyse en doğrusu işten ayrılmak. Offff Tayfun, offff.’
Şirkete girdiğinde Tayfun’un da orada olduğunu gördü.
“Günaydın.”
“Günaydın Çağla, hadi hemen başlayalım. Yetişmeyecek yoksa.”
“Program sahibini arayıp biraz daha vakit istesek? Gerçekten çok iş var daha.”
“Adam bu işi verdiği sürede bitirirsek başka işlerini de verecek. O yüzden oyalanmayalım. Aramak çözüm değil. Yeni işleri kaybederiz. Hadi aç dosyayı.”
“Çay alsaydım.”
“Tamam o kadar vakit var.” Tayfun gülümsüyordu. 
“Size de getiriyorum.”
“Teşekkür ederim. Zahmet olmazsa.”
“Olmaz.”
Çağla, sabah ilk olarak onu görmekten mutluydu. Bugün yüzünde ayrı bir aydınlık vardı. ‘Acaba? Allahım o yüzündeki mutluluk ifadesi aşık olduğu kadın yüzündense? O zaman ne yaparım? Ne yapacağım, kaderime razı olur ve kös kös otururum. Bir daha da aşık olmaya falan kalkışmam. Bu ne ya kaç gündür hayatım kabusa döndü. Evet en iyisi bu. Şu dosyayı bitirelim bir an önce de diz dize oturmaktan kurtulayım.’
Çaylarla masasına döndüğünde Tayfun çoktan oturmuş ekranda bir şeylere bakmaya başlamıştı. Çağla ‘Acaba yine listeye mi bakıyor?’ diye merak etti. Ama Tayfun bu kez iş ile ilgili dosyayı açmış çalışmaya başlamıştı. Çağla da oturup çalışmaya başladı.
Diğerleri geldiğinde bu manzara ile karşılaştı. Tüm başlar sık sık Çağla’nın masasına dönüyordu. Hiç umursamıyordu. Merakla izleyenler de kısa süre sonra ikisinin sadece çalıştığını anlayıp işlerine döndü.
Çağla zaten hiçbir şeyi umursamıyordu. İşten kovulmayacağından emindi artık. Daha rahat çalışıyordu. Şimdi yeni kararlar almalıydı. Daha doğrusu eski kararlarını yeniden işleme koymalıydı. Yani CV hazırlayacak ve iş arayacaktı.
Bazen Tayfun’un ekranı okumasını bekliyor, düzeltmeyi sonra birlikte yapıyorlardı. Tayfun okurken Çağla arkasına yaslanıyor onu izliyordu. Onun siyah saçlarına bakıyordu. Ne kadar güzeldi saçları. Ne çok uzun ne çok kısa. Kendinden hafif dalgası da var. Bir an elini o saçların içine sokmayı düşündü. Nasıl bir histi acaba? Hayatında ikinci kez böyle bir şeyi merak ediyordu. Üstelik ikisi de aynı erkekti. Kendini toparlamaya çalıştı. Öksürdü. Ama öksürüğü kesilmeyince Tayfun koşa koşa mutfağa gitti bir bardak su getirdi. İki yudum içtikten sonra rahatlamıştı. Sadece gözleri yaşarmıştı biraz.
“İyi misin?”
“İyiyim. Anlamadım ne oldu birden” diyebildi.
Süleyman bey kapıdan girdiğinde ikisini bir arada çalışırken gördü. Gülerek baktı hallerine. İkisi de birbirine belli etmeden diğerini süzüyordu. Tayfun amcasına yakalandığının farkına varınca göz kırptı. Zaten yakalanmamak için uğraşmıyordu ki. Aksine Çağla da yakalasın diye bekliyor ama başını kaldırdığında yine de kendi bakışlarını kaçırıyordu. O kadar kişinin içinde konuşmak doğru değildi.
Ona kadar bitsin dediği dosya ikisinin çalışmasıyla bile öğleden sonraya sarkacağını belli etmişti. Tayfun yapmam dediği telefon görüşmesini yapmak için odasına gitmiş, kısa süre sonra geri döndüğünde “Akşama kadar süre aldım.” demişti.
Herkes yemeğe çıkarken onlara da sordular ama ikili yine içerde kalmayı ve çalışmayı tercih etti. Yemekleri gelene kadar devam ettiler. Çok az kalmıştı. Belki bir yarım saat daha çalışsalar tamamlanacaktı iş. Artık süreleri vardı. Bu kez de akşama kadar süreleri olmasına rağmen en erken saatte bitirip teslim etmeye çalışıyorlardı.
Mutfakta yemek yerken bir önceki gecenin aksine çok az konuştular. Bugün ikisinin de ağzını iş haricinde bıçak açmamıştı. Tayfun yemeğin bir an önce bitmesini istiyordu. Önce masadan o kalktı.
“Afiyet olsun, ben biraz çalışayım.” 
Bu kez kahveleri Çağla yaptı. Masasına doğru yürürken Tayfun’un orada olmadığını fark etti. Odasına geçmişti. Hayal kırıklığı ile kahvesini odasına götürdü. Masaya bırakırken Tayfun, masanın arkasında hemen kendi koltuğunun yanına çekmiş olduğu koltuğu gösterdi. Oraya oturmasını istediğini anlayınca kendi kahvesini de tepsiden alıp oturdu. Tüm günü zaten böyle nerdeyse diz dize geçirmişlerdi. Eteğinden açıkta kalan bacaklarının bile dikkat çekmediği saatler geçmiş, gitmişti. Çalıştıkları dosya kendi bilgisayarında yüklüydü. Burada ne yapacaklarını bilemiyordu.
Tayfun, yakınındaki yüze baktı. Bu yüze bakarak ömrünü geçirebileceğini biliyordu. “Bana yardım eder misin?” dediğinde ne için yardım istediğini anlayamayan Çağla. “Elbette” dedi. “Ne yapacağım?”
“Ben de doğru kişi listesi yapmak istiyorum. Listeme yardım eder misin?”
Çağla, zorlukla yutkundu ve kısık sesle, “Siz zaten bulmuşsunuz o kişiyi.” diyebildi.
“Olsun. Emin olmak istiyorum. Bana liste konusunda yardım eder misin?”
“Tabii” ‘Bu adam beni sınıyor. Şimdi işi gücü bıraktık liste mi yapacağız? Üstelik onun aşk hayatı için! Bu nasıl bir işkencedir, Allahım?’
Tayfun ekrana “Doğru kadın listesi” yazdı. Alt satıra,
1-            dedi ve beklemeye başladı.
“Yazacak bir şey yok mu?” diye sordu ama o bakmaya devam etti. En sonunda  “Var.” dedi sonra yeniden ekrana döndü.    
1-            Gözlerine baktığımda iş kolikliğimi unutacak kadar beni benden almalı.
2-           Günümün kötü geçmesine aldırmadan onun konuşmalarını dinlemeli ve mutlu olabilmeliyim
3-           Giydikleri ile beni çıldırtsa da tarzını hiç bozmamalı…
4-           Saçları… Umurumda bile değil. İsterse kazıtsın. Ama yanımda olsun.

‘Bu adam yazdıkça ben sinirleniyorum. Bu nasıl bir aşktır. Yazdığı hiçbir şey olumsuzluk içermiyor. Yüzümün asıldığının farkındayım. Beni kimse böyle sevmeyecek. Üstelik sevdiğim insan bu özeliklerde birini seviyor. Ona aşık olmuş ama yine de liste yapıyor. Deli mi ne? Ben böylesini bulacağım ama hala acaba diyeceğim! Mümkün değil. Koluna yapışır asla bırakmam.’
5-           Benim neyi sevdiğimi bilmeli, bunu bana hissettirmeden yapmalı, bu içinden gelmeli
6-           Dağınık olsam da o affedici olmalı. Çorabımın nerde olduğunu unutursam anımsatmalı ama salonda çıkarttım diye kızmamalı

‘Bu madde benden mi çalınmış? İlginç…’

7-           Diş macunun sıkıldığı yer önemini yitirmeli… Önemli olan ortak diş macunumuzun olması olmalı…

8-           Denizi dağı ormanı sevmeyi öğretmeli… Hep yanımda olursa severim zaten

Çağla, ekrana hızla bir şekilde yazılan maddelerden sonra bakışlarını Tayfun’un yüzüne çevirdi. O da ekrana 9- yazmış bekliyordu. Bakışlarında yumuşak bir ifade vardı. Sanki gözbebeklerinin içi gülümsüyordu.
‘Neler oluyor burada? Bana bir şey mi ima ediliyor? Yoksa misilleme mi yapılıyor?’
9-           Biraz göbeğim olursa spora yollamalı… Kendi göbeğini de benimle gelip yok etmeli… Olmuyorsa da umurumda değil…

‘Aklımı yitirmek üzereyim.’

10-          Esmer ve soğuk bir erkeğe aşık olmalı… Aşkı ile onu ısıtmalı…

Çağla, kafasını ekrandan yüzüne doğru çeviremiyordu. Kalbi ağzında atıyordu. O yazılanların artık tek bir kişi için yazıldığını biliyordu. Tüm o maddelerin bir aşk itirafı olduğunu nihayet anlamıştı. Kafasını çevirip bakamıyordu. Kilitlenmiş şekilde ekrana bakabiliyor, kesik kesik nefes alıyordu. Oturduğu koltuğun yanlarını tutan ellerinin eklemleri beyazlaşmıştı. 
Ekrana bakan yüzünün, çenesinin altına konan parmaklarla çevrildiğini ancak gözlerinin önündeki görüntü değişince anladı. Artık görebildiği tek şey Tayfun’un gözleri idi. O gözlerde gördüğü ise aşktı.
Tayfun elini çenesinden çekmeden sordu, “Bu listedekileri yapabilecek bir kadın tanıyor musun?”
‘Tanıyor muyum? Tanıyorum. Çok yakından tanıyorum.’
Sesi çıkmayınca sadece kafasını salladı.
Parmaklarının küçük bir hareketi ile çenesini yukarı kaldırdı. Dudakları gitgide yaklaşıyordu. Küçücük, ufacık bir öpücük. Hani arkasından tokat gelecek mi korkusuyla başlayanlardan. Tokat mı? ‘Ben deli olabilirim ama o kadar da değil. Tokat yerine öpsem?’
Çağla, dudaklarının üstünde gezinen dudakların etkisi ile kendinden geçmek üzereydi. Bunca zaman aşık olduğu erkeğin başkasını sevdiğini sanmıştı. Oysa o da kendisine aşıktı. O kadar mutluydu ki. Az önceki küçük öpücüğün yetmediğini anladı. Daha büyük bir öpüşmeye ihtiyacı vardı. Ellerini yüzüne kaldırıp başını kendine biraz daha yaklaştırdı. O dudakları öptüğünden emin olmak ister gibiydi.  Daha derin bir öpüşmeye ihtiyaç duyan Tayfun da, nefessiz kalana kadar öptü. İkisinin de hissettikleri derinleşiyor, heyecanları artıyordu. Nefesi bittiğinde zorla ayrıldığı dudakların hemen ötesinde fısıldadı. 
“Çağla, seni seviyorum. Uzun zamandır seviyorum. Sen de beni seviyor musun?” Sorunun yanıtını bilse bile ondan duymak istiyordu. Buna çok ihtiyacı vardı. Çağla onun beklentisine aynı içtenlikle ve heyecanla karşılık verdi. “Seviyorum. Çok uzun zamandır seviyorum.”
“Ah Çağla buna inanmaya çok ihtiyacım var ama dün akşam bile başka bir erkekle buluşmaya gidiyordun.” Sesi hem mutluluk doluydu, hem de kıskançlık. Kendi bile şaşırmıştı. Ama tam da böyle hissediyordu.
“Çünkü senin başka birini sevdiğini sanıyordum.” Çağla tüm o yaşananların o an açıklanamayacağını, neden öyle davrandığını anlatamayacağını biliyordu. 
“Başka birini mi? Kaç aydır çıktığın her erkeği öldürme planı yaparken mi? Ben aylardır sana olan aşkımla başa çıkmaya çalışıyordum. Senin benim yerime başkalarını tercih ettiğin göre göre üstelik.”
“Onlar… Onlar o kadar saçmaydı ki. Çünkü beni sevmiyorsun sanıyordum. Çünkü aşkın ısmarlama olabileceğini sanıyordum. Çünkü senin burnunun ucunu göremediğini düşünürken, asıl görmeyen bendim”
“Şu çünkülere bir son ver artık. Ve sakın bir daha başka erkeğe gözünün ucu ile bakma. O kadar çok flörtünü izledim ki bir taneye daha asla katlanamam.” Sesinde o anın rahatlığı olsa bile kıskançlığını saklayamıyordu.
“Tayfun, biz birbirimizi severken başka biri asla olmayacak. Ama senin hayatında da başkası olmayacak...” O ana kadar sormamak için kendini zorladığı şeyi daha fazla içinde tutamadı. “Geçen gün seni çağıran her kim ise söyle çıksın hayatından.”
Tayfun şaşırmıştı. Öyle bir şey anımsamayınca sordu “Kim o beni çağıran?”
“Geçen hafta salı günü, hani annem hastaydı ya ertesi gün, erken çıktın. Birine geliyorum canım dedin. Deme bir daha. Gitme kimsenin yanına.”
“Tamam kardeşime bir daha canım demem. Canım ama olsun, demem. Sevgilim kızıyor derim.” Tayfun o konuşmayı anımsayınca gülmeye başlamış öyle de yanıtlamıştı. Çağla onun rahatlığından doğru söylediğini anladı ama utancını da gizleyemedi. “Kardeşin mi? Şaka yapıyorsun!”
“Son derece ciddiyim. Melis aramıştı.”
“Özür dilerim.”
“Dileme. En azından beni kıskandığını öğrendim.”
“Hem de nasıl…”
“Nasıl?”
“Bilmek istemeyeceğin kadar çok.”
“İyi…”
Bunca zaman tek kıskanan kendisi sandığı için acımasızca keyiflenmişti. O kadar zaman çektiklerini birazını Çağla’nın da çekmiş olması mutlu etmişti. Aşk ne tuhaf diye düşündü. Onun tırnağına zarar gelmesini istemezken, kıskanmasından keyif alabiliyorsun. Oysa o da acı çektiği için üzülmen gerekmez mi? Bu soruların yanıtının ne olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği aşk yüzünden çekilen acılarda tarafların daha acımasız olduğuydu.
“Abant’tan beri aklım karışıktı. Ama şu yurt dışı gezisinde artık soru işaretlerim kalmamıştı. Oysa döndüğümde yanında biri vardı. O adamın beline sarılmasın nasıl izin verdin?”
“Belime mi sarılmıştı? Aycan mı? Farkında bile değildim. O an kapıdan giren çifti izliyordum. Çok canım yanmıştı.”
“Peki ya amcamın doğum gününden sonra ne oldu? Neden sonraki hafta yüzüme hiç bakmadın?”
“Ben hastayken çok ilgilenmiştin. Evime kadar götürdün. Ama sonra… Sonra hiç aramadın.”
“Aradım.”
“Şimdi biliyorum ama o zaman bilmiyordum. Annemi aradığında o kadar kızdım ki. Beni kontrol ediyorsun sandım. Bana güvenmiyorsun sandım. Sana ters davrandım ama sonra öğrendim. Beni her gün aramışsın. Annem söylememiş.”
“Onun tüm tembihlerime karşın yine de söyleyeceğinden emindim.”
“Annem aslında akıllı kadın. Seni ortaya sürerse benim ters tepki vereceğimi tahmin etmiş ve anlatmamıştır.”
“Benim sana olan duygularımı tahmin etmiştir.”
“Bilmem… Şey evet etti ama beni ikna edemedi.”
“Keşke edebilseydi de bu kadar vakit kaybetmeseydik.”
“Bazı şeylerin ne kadar sağlam olduğunu anlamak için vakit geçmesi gerekirmiş. Ben artık biliyorum sevgimin ne kadar büyük ve sağlam olduğunu. Ya sen?”
“Benim hiç şüphem yok, Çağla. Seni çok seviyorum.”
 “Hadi masama geçelim de bizimkiler şüphelenmesin. Şu dosyayı bitirelim artık.”
“Boş ver, hiç acelesi yok. O Enis’in bir oyunuydu. İstersek günler sonra bile tamamlayabiliriz.”
“Enis mi? O kim?”
“Arkadaşım. Seninle bir arada bir çalışma yapalım diye elindeki hatalı bir programı verdi. İki gündür onunla uğraşıyoruz.”
“Ne yani benim canıma okumak için arkadaşlarından yardım mı alıyorsun? Gözlerim ne kadar ağrıdı biliyor musun? Oysa kullanılmayacak bir programmış.”
“Ne yani kızdın mı? Bu iş olmasa belki de bir araya gelmemiz bu kadar kolay olmayacaktı.”
“Aslında bir araya gelmemizi sağlayan benim listem. Onu okumasaydın bu kadar tepki vermezdin.”
“İnan o listeyi okumasaydım da duygularımı artık gizleyemeyecektim.”
“Keşke daha önce de gizlemeseydin. Tayfun, şu son yarım saattir yaşananlar gerçek mi?”
“Kesinlikle gerçek tatlım. Ama inanmıyorsan ikna etme yolunu biliyorum.”
Diğerleri yemekten dönmeden büyük bir öpücüğü daha paylaştılar. Çağla ilk kez gerçekten öpüldüğünü hissediyordu. Çıktığı erkeklerin çoğu ile öpüşmemişti. Birden çok kez çıktıkları ile öpüştüğünde de hiç böyle heyecanlanmamıştı. Nefes alacak kadar ayrıldıktan sonra son bir kez daha öpüştüler.
“Herkese açıklayacak mıyız?”
“Sen karar ver. Buradakilerin bir kısmının kalbinin kırılacağını biliyorum ama onlar adına üzgün bile değilim. Seni çocuklardan birine kaptıracağım sanıp üzüldüğüm günlerin acısını çıkartmayı çok istiyorum.”
“Bu daha sonra konuşacağımız bir konu ama bilmen gereken şu. Kimseye daha önce aşık olmamıştım. Bu ilk ve son.”
“Bak işte en çok bunu duyduğuma sevindim.”
Çağla tam yerine geçmek için ayağa kalkmışken Tayfun bir türlü yetmeyen öpücüklerinden birini daha çaldı.  
“Akşam birlikte çıkacağız. Seni ben bırakırım eve.” Artık her fırsatta onunla olmak istiyordu. 
“Zahmet vermeyeyim. Ben dolmuşla giderim.” Ve o sürede kendimi toparlarım, kabullenirim, mutluluktan uçarım, diye aklından geçiriyordu. 
Tayfun'un bu yanıta bozulmak yerine keyifle gülerek yanıt vermesi ile o da gülümsedi. 
“Neden? Dolmuş şoförünü öpmek daha mı çok hoşuna gidecek?”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder