Sabah zorla kalktığı yatağını toplamaya
üşendi. Aslında yeniden içine girmek ve kıvrılıp uyumak istiyordu. Sorunsuz
dertsiz günlerini özlemişti. Şimdi hayatında aşk vardı ama beraberinde büyük
korkular ve şüphelerle gelmişti.
Ne giyeceğine uzun süre karar veremedi.
En sonunda dar ve dizlerinin epey üstünde biten beyaz eteğinin üstüne saks
mavisi bluzunu giydi. Makyajını bitirdiğinde esmerliğine yakışan renklerle göz
alıcı olduğuna karar verdi. Neden bu kadar özendiğini konusuna takılmayacaktı.
Saçlarını önce topladı, sonra serbest bıraktı. Yanına tokasını alıp kahvaltı
masasına öyle gitti. Annesinin soru dolu bakışlarına yanıt vermedi. İçinde bir
kıpırtı vardı. Dün akşam yaşananlar için ne diyeceğini ne düşüneceğini
bilemiyordu.
Aşk bu kadar can acıtıyorsa neden
herkes aşık olmaya çalışıyordu?
“Suratın sirke satıyor. Baban dün
geceden beri soruyor, nesi var bunun diye?”
“Bir şeyim yok!”
“Yok tabii, neyin olacak.
Sen şimdi şu kahvaltını yap. Yüzündeki ifadeyi değiştir ve işine git. Sen hep
demez miydin pozitif olmak işe yarar diye. Hadi tatlı kızım gül biraz.”
“Tatlı kızım! Anne aştın bu
sabah kendini. Sen şimdi sarılır öpersin de!”
“Öperim tabii. Gel bakayım
buraya. Ben alışkın değilim senin böyle oturmana.” Çağla yerinden kalkıp
annesine sarıldı. Yanaklarına oldukça sesli birer öpücük kondurdu. Haklıydı
annesi, olumlu düşünmeli ve gülümsemeliydi. Nasılsa yakalanan liste yüzünden
işten atılmamıştı. Patronunun başkasına olan aşkına da alışırdı. ‘Alışamam. Eğer bu kez ciddi bir ilişkiyse
en doğrusu işten ayrılmak. Offff Tayfun, offff.’
Şirkete girdiğinde
Tayfun’un da orada olduğunu gördü.
“Günaydın.”
“Günaydın Çağla, hadi hemen
başlayalım. Yetişmeyecek yoksa.”
“Program sahibini arayıp
biraz daha vakit istesek? Gerçekten çok iş var daha.”
“Adam bu işi verdiği sürede
bitirirsek başka işlerini de verecek. O yüzden oyalanmayalım. Aramak çözüm
değil. Yeni işleri kaybederiz. Hadi aç dosyayı.”
“Çay alsaydım.”
“Tamam o kadar vakit var.”
Tayfun gülümsüyordu.
“Size de getiriyorum.”
“Teşekkür ederim. Zahmet
olmazsa.”
“Olmaz.”
Çağla, sabah ilk olarak onu
görmekten mutluydu. Bugün yüzünde ayrı bir aydınlık vardı. ‘Acaba? Allahım o yüzündeki mutluluk ifadesi aşık olduğu kadın
yüzündense? O zaman ne yaparım? Ne yapacağım, kaderime razı olur ve kös kös
otururum. Bir daha da aşık olmaya falan
kalkışmam. Bu ne ya kaç gündür hayatım kabusa döndü. Evet en iyisi bu. Şu
dosyayı bitirelim bir an önce de diz dize oturmaktan kurtulayım.’
Çaylarla masasına
döndüğünde Tayfun çoktan oturmuş ekranda bir şeylere bakmaya başlamıştı. Çağla
‘Acaba yine listeye mi bakıyor?’ diye merak etti. Ama Tayfun bu kez iş ile
ilgili dosyayı açmış çalışmaya başlamıştı. Çağla da oturup çalışmaya başladı.
Diğerleri geldiğinde bu
manzara ile karşılaştı. Tüm başlar sık sık Çağla’nın masasına dönüyordu. Hiç
umursamıyordu. Merakla izleyenler de kısa süre sonra ikisinin sadece
çalıştığını anlayıp işlerine döndü.
Çağla zaten hiçbir şeyi
umursamıyordu. İşten kovulmayacağından emindi artık. Daha rahat çalışıyordu. Şimdi
yeni kararlar almalıydı. Daha doğrusu eski kararlarını yeniden işleme
koymalıydı. Yani CV hazırlayacak ve iş arayacaktı.
Bazen Tayfun’un ekranı
okumasını bekliyor, düzeltmeyi sonra birlikte yapıyorlardı. Tayfun okurken
Çağla arkasına yaslanıyor onu izliyordu. Onun siyah saçlarına bakıyordu. Ne
kadar güzeldi saçları. Ne çok uzun ne çok kısa. Kendinden hafif dalgası da var.
Bir an elini o saçların içine sokmayı düşündü. Nasıl bir histi acaba? Hayatında
ikinci kez böyle bir şeyi merak ediyordu. Üstelik ikisi de aynı erkekti.
Kendini toparlamaya çalıştı. Öksürdü. Ama öksürüğü kesilmeyince Tayfun koşa
koşa mutfağa gitti bir bardak su getirdi. İki yudum içtikten sonra
rahatlamıştı. Sadece gözleri yaşarmıştı biraz.
“İyi misin?”
“İyiyim. Anlamadım ne oldu
birden” diyebildi.
Süleyman bey kapıdan
girdiğinde ikisini bir arada çalışırken gördü. Gülerek baktı hallerine. İkisi
de birbirine belli etmeden diğerini süzüyordu. Tayfun amcasına yakalandığının
farkına varınca göz kırptı. Zaten yakalanmamak için uğraşmıyordu ki. Aksine
Çağla da yakalasın diye bekliyor ama başını kaldırdığında yine de kendi
bakışlarını kaçırıyordu. O kadar kişinin içinde konuşmak doğru değildi.
Ona kadar bitsin dediği
dosya ikisinin çalışmasıyla bile öğleden sonraya sarkacağını belli etmişti.
Tayfun yapmam dediği telefon görüşmesini yapmak için odasına gitmiş, kısa süre
sonra geri döndüğünde “Akşama kadar süre aldım.” demişti.
Herkes yemeğe çıkarken
onlara da sordular ama ikili yine içerde kalmayı ve çalışmayı tercih etti.
Yemekleri gelene kadar devam ettiler. Çok az kalmıştı. Belki bir yarım saat
daha çalışsalar tamamlanacaktı iş. Artık süreleri vardı. Bu kez de akşama kadar
süreleri olmasına rağmen en erken saatte bitirip teslim etmeye çalışıyorlardı.
Mutfakta yemek yerken bir
önceki gecenin aksine çok az konuştular. Bugün ikisinin de ağzını iş haricinde
bıçak açmamıştı. Tayfun yemeğin bir an önce bitmesini istiyordu. Önce masadan o
kalktı.
“Afiyet olsun, ben biraz
çalışayım.”
Bu kez kahveleri Çağla
yaptı. Masasına doğru yürürken Tayfun’un orada olmadığını fark etti. Odasına
geçmişti. Hayal kırıklığı ile kahvesini odasına götürdü. Masaya bırakırken
Tayfun, masanın arkasında hemen kendi koltuğunun yanına çekmiş olduğu koltuğu
gösterdi. Oraya oturmasını istediğini anlayınca kendi kahvesini de tepsiden
alıp oturdu. Tüm günü zaten böyle nerdeyse diz dize geçirmişlerdi. Eteğinden
açıkta kalan bacaklarının bile dikkat çekmediği saatler geçmiş, gitmişti.
Çalıştıkları dosya kendi bilgisayarında yüklüydü. Burada ne yapacaklarını
bilemiyordu.
Tayfun, yakınındaki yüze
baktı. Bu yüze bakarak ömrünü geçirebileceğini biliyordu. “Bana yardım eder
misin?” dediğinde ne için yardım istediğini anlayamayan Çağla. “Elbette” dedi.
“Ne yapacağım?”
“Ben de doğru kişi listesi
yapmak istiyorum. Listeme yardım eder misin?”
Çağla, zorlukla yutkundu ve
kısık sesle, “Siz zaten bulmuşsunuz o kişiyi.” diyebildi.
“Olsun. Emin olmak
istiyorum. Bana liste konusunda yardım eder misin?”
“Tabii” ‘Bu adam beni sınıyor. Şimdi işi gücü
bıraktık liste mi yapacağız? Üstelik onun aşk hayatı için! Bu nasıl bir
işkencedir, Allahım?’
Tayfun ekrana “Doğru kadın
listesi” yazdı. Alt satıra,
1-
dedi
ve beklemeye başladı.
“Yazacak bir şey yok mu?”
diye sordu ama o bakmaya devam etti. En sonunda
“Var.” dedi sonra yeniden ekrana döndü.
1-
Gözlerine
baktığımda iş kolikliğimi unutacak kadar beni benden almalı.
2-
Günümün
kötü geçmesine aldırmadan onun konuşmalarını dinlemeli ve mutlu olabilmeliyim
3-
Giydikleri
ile beni çıldırtsa da tarzını hiç bozmamalı…
4-
Saçları…
Umurumda bile değil. İsterse kazıtsın. Ama yanımda olsun.
‘Bu adam yazdıkça ben sinirleniyorum. Bu nasıl bir aşktır. Yazdığı
hiçbir şey olumsuzluk içermiyor. Yüzümün asıldığının farkındayım. Beni kimse
böyle sevmeyecek. Üstelik sevdiğim insan bu özeliklerde birini seviyor. Ona
aşık olmuş ama yine de liste yapıyor. Deli mi ne? Ben böylesini bulacağım ama
hala acaba diyeceğim! Mümkün değil. Koluna yapışır asla bırakmam.’
5-
Benim
neyi sevdiğimi bilmeli, bunu bana hissettirmeden yapmalı, bu içinden gelmeli
6-
Dağınık
olsam da o affedici olmalı. Çorabımın nerde olduğunu unutursam anımsatmalı ama
salonda çıkarttım diye kızmamalı
‘Bu madde benden mi çalınmış? İlginç…’
7-
Diş
macunun sıkıldığı yer önemini yitirmeli… Önemli olan ortak diş macunumuzun
olması olmalı…
8-
Denizi
dağı ormanı sevmeyi öğretmeli… Hep yanımda olursa severim zaten
Çağla, ekrana hızla bir
şekilde yazılan maddelerden sonra bakışlarını Tayfun’un yüzüne çevirdi. O da
ekrana 9- yazmış bekliyordu. Bakışlarında yumuşak bir ifade vardı. Sanki
gözbebeklerinin içi gülümsüyordu.
‘Neler oluyor burada? Bana bir şey mi ima ediliyor? Yoksa
misilleme mi yapılıyor?’
9-
Biraz
göbeğim olursa spora yollamalı… Kendi göbeğini de benimle gelip yok etmeli…
Olmuyorsa da umurumda değil…
‘Aklımı yitirmek üzereyim.’
10-
Esmer ve soğuk bir erkeğe aşık olmalı… Aşkı
ile onu ısıtmalı…
Çağla, kafasını ekrandan
yüzüne doğru çeviremiyordu. Kalbi ağzında atıyordu. O yazılanların artık tek
bir kişi için yazıldığını biliyordu. Tüm o maddelerin bir aşk itirafı olduğunu
nihayet anlamıştı. Kafasını çevirip bakamıyordu. Kilitlenmiş şekilde ekrana
bakabiliyor, kesik kesik nefes alıyordu. Oturduğu koltuğun yanlarını tutan
ellerinin eklemleri beyazlaşmıştı.
Ekrana bakan yüzünün,
çenesinin altına konan parmaklarla çevrildiğini ancak gözlerinin önündeki
görüntü değişince anladı. Artık görebildiği tek şey Tayfun’un gözleri idi. O
gözlerde gördüğü ise aşktı.
Tayfun elini çenesinden
çekmeden sordu, “Bu listedekileri yapabilecek bir kadın tanıyor musun?”
‘Tanıyor muyum? Tanıyorum. Çok yakından tanıyorum.’
Sesi çıkmayınca sadece
kafasını salladı.
Parmaklarının küçük bir
hareketi ile çenesini yukarı kaldırdı. Dudakları gitgide yaklaşıyordu. Küçücük,
ufacık bir öpücük. Hani arkasından tokat gelecek mi korkusuyla başlayanlardan.
Tokat mı? ‘Ben deli olabilirim ama o
kadar da değil. Tokat yerine öpsem?’
Çağla, dudaklarının üstünde
gezinen dudakların etkisi ile kendinden geçmek üzereydi. Bunca zaman aşık
olduğu erkeğin başkasını sevdiğini sanmıştı. Oysa o da kendisine aşıktı. O
kadar mutluydu ki. Az önceki küçük öpücüğün yetmediğini anladı. Daha büyük bir
öpüşmeye ihtiyacı vardı. Ellerini yüzüne kaldırıp başını kendine biraz daha
yaklaştırdı. O dudakları öptüğünden emin olmak ister gibiydi. Daha derin bir öpüşmeye ihtiyaç duyan Tayfun
da, nefessiz kalana kadar öptü. İkisinin de hissettikleri derinleşiyor,
heyecanları artıyordu. Nefesi bittiğinde zorla ayrıldığı dudakların hemen
ötesinde fısıldadı.
“Çağla, seni seviyorum.
Uzun zamandır seviyorum. Sen de beni seviyor musun?” Sorunun yanıtını bilse
bile ondan duymak istiyordu. Buna çok ihtiyacı vardı. Çağla onun beklentisine
aynı içtenlikle ve heyecanla karşılık verdi. “Seviyorum. Çok uzun zamandır
seviyorum.”
“Ah Çağla buna inanmaya çok
ihtiyacım var ama dün akşam bile başka bir erkekle buluşmaya gidiyordun.” Sesi
hem mutluluk doluydu, hem de kıskançlık. Kendi bile şaşırmıştı. Ama tam da
böyle hissediyordu.
“Çünkü senin başka birini
sevdiğini sanıyordum.” Çağla tüm o yaşananların o an açıklanamayacağını, neden
öyle davrandığını anlatamayacağını biliyordu.
“Başka birini mi? Kaç aydır
çıktığın her erkeği öldürme planı yaparken mi? Ben aylardır sana olan aşkımla
başa çıkmaya çalışıyordum. Senin benim yerime başkalarını tercih ettiğin göre
göre üstelik.”
“Onlar… Onlar o kadar
saçmaydı ki. Çünkü beni sevmiyorsun sanıyordum. Çünkü aşkın ısmarlama
olabileceğini sanıyordum. Çünkü senin burnunun ucunu göremediğini düşünürken, asıl
görmeyen bendim”
“Şu çünkülere bir son ver
artık. Ve sakın bir daha başka erkeğe gözünün ucu ile bakma. O kadar çok
flörtünü izledim ki bir taneye daha asla katlanamam.” Sesinde o anın rahatlığı
olsa bile kıskançlığını saklayamıyordu.
“Tayfun, biz birbirimizi
severken başka biri asla olmayacak. Ama senin hayatında da başkası
olmayacak...” O ana kadar sormamak için kendini zorladığı şeyi daha fazla
içinde tutamadı. “Geçen gün seni çağıran her kim ise söyle çıksın hayatından.”
Tayfun şaşırmıştı. Öyle bir
şey anımsamayınca sordu “Kim o beni çağıran?”
“Geçen hafta salı günü,
hani annem hastaydı ya ertesi gün, erken çıktın. Birine geliyorum canım dedin.
Deme bir daha. Gitme kimsenin yanına.”
“Tamam kardeşime bir daha
canım demem. Canım ama olsun, demem. Sevgilim kızıyor derim.” Tayfun o
konuşmayı anımsayınca gülmeye başlamış öyle de yanıtlamıştı. Çağla onun
rahatlığından doğru söylediğini anladı ama utancını da gizleyemedi. “Kardeşin
mi? Şaka yapıyorsun!”
“Son derece ciddiyim. Melis
aramıştı.”
“Özür dilerim.”
“Dileme. En azından beni
kıskandığını öğrendim.”
“Hem de nasıl…”
“Nasıl?”
“Bilmek istemeyeceğin kadar
çok.”
“İyi…”
Bunca zaman tek kıskanan
kendisi sandığı için acımasızca keyiflenmişti. O kadar zaman çektiklerini
birazını Çağla’nın da çekmiş olması mutlu etmişti. Aşk ne tuhaf diye düşündü.
Onun tırnağına zarar gelmesini istemezken, kıskanmasından keyif alabiliyorsun.
Oysa o da acı çektiği için üzülmen gerekmez mi? Bu soruların yanıtının ne
olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği aşk yüzünden çekilen acılarda tarafların daha
acımasız olduğuydu.
“Abant’tan beri aklım
karışıktı. Ama şu yurt dışı gezisinde artık soru işaretlerim kalmamıştı. Oysa
döndüğümde yanında biri vardı. O adamın beline sarılmasın nasıl izin verdin?”
“Belime mi sarılmıştı?
Aycan mı? Farkında bile değildim. O an kapıdan giren çifti izliyordum. Çok
canım yanmıştı.”
“Peki ya amcamın doğum
gününden sonra ne oldu? Neden sonraki hafta yüzüme hiç bakmadın?”
“Ben hastayken çok
ilgilenmiştin. Evime kadar götürdün. Ama sonra… Sonra hiç aramadın.”
“Aradım.”
“Şimdi biliyorum ama o
zaman bilmiyordum. Annemi aradığında o kadar kızdım ki. Beni kontrol ediyorsun
sandım. Bana güvenmiyorsun sandım. Sana ters davrandım ama sonra öğrendim. Beni
her gün aramışsın. Annem söylememiş.”
“Onun tüm tembihlerime
karşın yine de söyleyeceğinden emindim.”
“Annem aslında akıllı
kadın. Seni ortaya sürerse benim ters tepki vereceğimi tahmin etmiş ve
anlatmamıştır.”
“Benim sana olan
duygularımı tahmin etmiştir.”
“Bilmem… Şey evet etti ama
beni ikna edemedi.”
“Keşke edebilseydi de bu
kadar vakit kaybetmeseydik.”
“Bazı şeylerin ne kadar
sağlam olduğunu anlamak için vakit geçmesi gerekirmiş. Ben artık biliyorum
sevgimin ne kadar büyük ve sağlam olduğunu. Ya sen?”
“Benim hiç şüphem yok,
Çağla. Seni çok seviyorum.”
“Hadi masama geçelim de bizimkiler
şüphelenmesin. Şu dosyayı bitirelim artık.”
“Boş ver, hiç acelesi yok.
O Enis’in bir oyunuydu. İstersek günler sonra bile tamamlayabiliriz.”
“Enis mi? O kim?”
“Arkadaşım. Seninle bir
arada bir çalışma yapalım diye elindeki hatalı bir programı verdi. İki gündür
onunla uğraşıyoruz.”
“Ne yani benim canıma
okumak için arkadaşlarından yardım mı alıyorsun? Gözlerim ne kadar ağrıdı
biliyor musun? Oysa kullanılmayacak bir programmış.”
“Ne yani kızdın mı? Bu iş
olmasa belki de bir araya gelmemiz bu kadar kolay olmayacaktı.”
“Aslında bir araya
gelmemizi sağlayan benim listem. Onu okumasaydın bu kadar tepki vermezdin.”
“İnan o listeyi okumasaydım
da duygularımı artık gizleyemeyecektim.”
“Keşke daha önce de
gizlemeseydin. Tayfun, şu son yarım saattir yaşananlar gerçek mi?”
“Kesinlikle gerçek tatlım.
Ama inanmıyorsan ikna etme yolunu biliyorum.”
Diğerleri yemekten dönmeden
büyük bir öpücüğü daha paylaştılar. Çağla ilk kez gerçekten öpüldüğünü
hissediyordu. Çıktığı erkeklerin çoğu ile öpüşmemişti. Birden çok kez
çıktıkları ile öpüştüğünde de hiç böyle heyecanlanmamıştı. Nefes alacak kadar
ayrıldıktan sonra son bir kez daha öpüştüler.
“Herkese açıklayacak
mıyız?”
“Sen karar ver.
Buradakilerin bir kısmının kalbinin kırılacağını biliyorum ama onlar adına
üzgün bile değilim. Seni çocuklardan birine kaptıracağım sanıp üzüldüğüm
günlerin acısını çıkartmayı çok istiyorum.”
“Bu daha sonra
konuşacağımız bir konu ama bilmen gereken şu. Kimseye daha önce aşık
olmamıştım. Bu ilk ve son.”
“Bak işte en çok bunu
duyduğuma sevindim.”
Çağla tam yerine geçmek
için ayağa kalkmışken Tayfun bir türlü yetmeyen öpücüklerinden birini daha
çaldı.
“Akşam birlikte çıkacağız.
Seni ben bırakırım eve.” Artık her fırsatta onunla olmak istiyordu.
“Zahmet vermeyeyim. Ben dolmuşla giderim.” Ve o sürede kendimi toparlarım, kabullenirim, mutluluktan uçarım, diye aklından geçiriyordu.
Tayfun'un bu yanıta bozulmak yerine keyifle gülerek yanıt vermesi ile o da gülümsedi.
“Neden? Dolmuş şoförünü
öpmek daha mı çok hoşuna gidecek?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder