14 Eylül 2015 Pazartesi

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 26. Bölüm

‘Ben BİTTİMMMMMM’
Çağla titremeye başlamıştı. Doğru Kişi dosyası açıktı ve Tayfun maddeleri aşağı doğru okumaya devam ediyordu.  ‘Allah benim cezamı verecek. Hatta verdi. Şu an bana bakıyor. Allahım, yüzünde korkunç bir ifade var. Yer ne zaman yarılır? Yarılacaksa işte o an şu an. Ama yok daha kıyamet tarihine ulaşamamışız. Hala ayağımın altında halıyı hissediyorum. Lanet olsun. Evet kesinlikle bugün benim hayatımın en kötü günü…’
Çağlanın yüzünden her duygusu geçiş yapıyordu. Tayfun şaşkın ve meraklı gözlerle o geçen duyguları inceliyordu. Tek söz etmedi. Kalktı ve odasına gitti. Kapıyı… Hayır çarpmadı. Aksine o kadar yavaş kapattı ki, duyulmadı bile.
Bu dosyayı yarım bıraksam iyi olacak. Nasılsa en geç yarın sabah atılmış biri olarak iş aramaya başlayacağım. Neden bitirmeye uğraşayım ki? Bugün beklediğim tekmeyi yarın hissedeceğimden eminim. Adam son maddelerde adını bile okudu. Allahım, referans olarak bile şirketi yazamam artık. Hayatımı mahvettim.’

Bir süre parmağını bile kımıldatamadı. Boş gözlerle ekrana bakıyordu. Ne elindeki işin, ne de arayacağı işlerin bir önemi yoktu. Asıl sorun onu bir daha göremeyecek olmasıydı. İşte asıl üzen ve elini kolunu bağlayan buydu. Ağlamak ile çantasını alıp çıkmak arasında bocalıyordu. İkisini de yapamayacağını biliyordu.
Çağla, kendi düşünceleri arasında boğuluyordu. Dosyanın son halini kaydedip başkasına devredecekti. Nasılsa yarın işi olmayacaktı. Neden uğraşacaktı? ‘Ama olmaz. Ben başladım en azından “kovuldun” denene kadar çalışıp, olduğu kadarını tamamlayayım.’
Saat altı olduğunda Tayfun’dan hala ses çıkmamıştı. Herkes çıkınca mı işten atacaktı? İşi biten gidiyordu.  ‘Acaba veda etsem mi?’ diye düşündü. Sonra vazgeçti. Zaten hepsi ile görüşecek bir sürü ortamı vardı. Herkes çıkmıştı. Çağla çalışmaya devam ediyordu. Bir de kapısı hala kapalı olan Tayfun vardı şirkette. İşin biteceği yoktu. ‘Elimden geleni yapıp en azından işini yapamıyordu dedirtmeyeceğim. Saat neredeyse sekiz oldu ve henüz anca yarıladım. Sabaha kadar şirkette kalmam gerekecek? Olsun. Kalırım. Belki iyi halden atmaz beni!’

***** 

Tayfun odada dakikaları sayıyordu. O listede yazanlar artık şüphe bırakmamıştı. Çağla kendisini görmüştü! Bunca zamandır beklediği şeyin gerçekleştiğini anladığı anda dünya değişmişti. Artık nefes alışı bile farklıydı. Onu seviyordu ve artık umutlar gerçeğe dönüşmüştü. Şimdi sırada onu konuşturmak vardı. Bunun için de Enis’in verdiği gereksiz işi yapmaya çalışmasını izliyordu. 
Herkes çıksa bile Çağla çıkamayacaktı. Elindeki iş gerçekten bitecek gibi değildi ve onun bitmeden çıkmak istemeyeceğini biliyordu. O zaman yanında kalacak ve ona yardım edecekti. Böylece konuşmak için fırsatlar yaratacaktı.

***** 

Çağla, karnı acıkınca ne yapacağını düşündü. Yemek söylese miydi? Tayfun hala odasındaydı. Çekmecesinde yiyecek olarak yarım paket çubuk kraker vardı. Dişlerinin arasında kıra kıra yediği paket hemen bitti. Açlığını bastırmamıştı bile… Tayfun’a yemek isteyip istemediğini sormak için telefonu eline aldığında nihayet saatler sonra o kapı açıldı.
 “İkimize de yiyecek bir şeyler söyle.”  dedi. Sesi biraz yumuşamış gibiydi.
 “Salatanız soğansız olacak.”
“Teşekkürler” dedi ve son kez bakıp odasına girdi. Sesi belki ama bakışları asla değişmemiş. Siyah saçlarının altındaki karakaşları ve gözleri korkunç gözüküyordu.
Aç yollamayacaktı.
Buna bile sevindiğini düşününce ruhsal durumunun ne kadar bozuk olduğunu daha iyi anladı. Oda kapısının aralık olduğunu fark edince buna da sevindi. On beş dakika kadar sonra yemekler geldi. Tam kapısını çalıp haber verecekti ki karşısına dikildi.
“Yemeklerimiz geldi.”
“Elimi yıkayıp geliyorum.” 
Çağla da ellerini yıkayıp mutfağa geçti. Yemeklerin kapakları açılmış mutfağı mis gibi koku sarmıştı. ‘Kokusunu alabildiğime göre tadını da alırım inşallah. Bu belki de şirketteki son yemeğim. Tadını çıkartmalıyım. Ne kadarını okumuştur? Yarısını belki… o takdirde yakın zamanda eklediklerimi okuyamamıştır. Onlar zaten sorun değildi. Son yazdıklarım neredeyse birebir onun içindi. O maddelerin hepsini okumamıştır değil mi? İyi de adam o maddelerin bir kısmını bile okumuşsa kendisi ile bağlantı kurabilir.’
Çağla, yemeğini didikliyordu. Tayfun ise gayet sakin yemeğini yiyordu. Aklına yeni gelen maddeyi mırıldandı. “Seni üzüp, bir şey olmamış gibi davranan erkekten de uzak dur.”
“Ne mırıldanıyorsun?”
“Hiç”
“Bir madde daha mı geldi aklına?” Tayfun konunun kendiliğinden oraya gelmesinden memnundu. Yüzündeki ciddi ifadeyi bozmadan konuşmak için zorlanıyordu. Kendisini bıraksa tüm yüzüne kocaman bir gülümsemenin yayılacağından emindi. Biraz daha dayanacak ve bu kez kazanacaktı. Artık hata yapacak lüksü yoktu. Bu işi en doğru şekilde sonuçlandırmalıydı.
Çağla yüzüne bakıyordu. Aklından geçen ise Nasıl bildi? oldu.
Çağla yanıt vermeyince doğru tahmin yaptığını anladı. Artık bu konu konuşulacaktı. “Neden öyle bir listen var?”
“Saçma bir şey. Önemli değil.” Çağla kaçamayacağını bilse de vakit kazanmak için yanıtlıyordu.
Tayfun da bunun farkındaydı. “Önemsiz olsa 45 madde yazmazdın.”
İşte buna şaşırmıştı. “Hepsini okudunuz mu?”
“Evet, bilirsin ben çok hızlı okurum.” Tüm maddeleri soluksuz okumuştu. Üstelik belli bir maddeden sonra yazılanların kendisi için olduğunu anlamış ve daha da merakla son maddeye kadar gelmişti.
“Çok özür dilerim. Biliyorum, affedilecek gibi değil yaptığım, ama lütfen siz affedin.” Çağla, neredeyse ağlayacaktı. O an utandığı kadar tüm hayatı boyunca utanmamıştı. Ne diyeceğini bilemiyor, Tayfun’un yüzüne bakamıyordu.
Tayfun ise artık daha rahattı. “Neden affedeyim? Esmerleri sevmediğin için mi? Bunu zaten biliyordum. Gülen ve seni güldüren erkek aradığın için mi? Yoksa beni soğuk bulduğun için mi?”
“Onu kızgınlıkla yazdım. Bu akşam bir randevum vardı. Siz bu işi verince onu iptal ettim. O sinirle yazdım. Yoksa asla yazmazdım.”
“Yazmaman öyle hissettiğin gerçeğini değiştirmiyor ki. Beni soğuk buluyormuşsun. Ve ben senin bu akşam belki de çok önemli bir randevuya gitmeni engelledim. Haksız sayılmazsın.”
“Önemsizdi. Tanımıyorum bile. Yani, teyzem ısrar etti diye kabul etmiştim. Yoksa şey neyse… Bakın o listede yazanlar aslında genel noktalar.” Açıklamaya çalıştıkça batıyordu. Bunun farkındaydı ama açıklamazsa içi rahat etmeyecekti.
“Başlarda bunu ben de fark ettim ama kendi adımın olduğu madde tüm bu fikirleri sildi attı. Çünkü sadece o maddede bir isim vardı. Neden özellikle benim adımı yazdın? Sadece bir randevuya gitmeni engellediğim için mi? Yoksa aslında diğer maddeler de benimle mi ilgili?” Buna da yüzü ile evet diyordu ama o farkında değildi. En hızlı şekilde inkar etti. “Neden sizinle ilgili olsun? Sadece o madde. Şey bir de son madde.”
“Son madde neydi?”
‘Hay benim dilimi eşek arısı sürüsü soksun emi. Yanıt vermesem olmaz. Versem hiç olmaz.’
“Söyle hadi. Daha fazla kızamam nasılsa.”
“İş kolik olmamalı, demiştim.” Diğerlerinin de kendisi ile ilgili olduğunu düşünmemesi için en masum maddeyi söylemişti.
“Bu çok da kötü bir madde değil. Bazen iş kolik olmak daha az baş ağrıtıyor.” Özellikle Çağla’ya aşık olduğunu anladıktan sonra çok çalışarak kafasını dağıtmaya çalışmıştı.
‘Bu adam bana kızgın mı, değil mi anlamıyorum. Sanki çok normal şeylermiş gibi benim doğru kişi listemden bahsediyoruz. Sesi de kızgın gibi değil. Şansımı bir kez daha denesem…’
“Özürüm kabul edildi mi?”
“Neden bu kadar önemli benim seni affetmem?”
“Buna göre bu akşam çıkarken masamı toplayacak ve veda edeceğim.” Bunu hiç istemiyordu. Tüm o yeni iş arama, CV yazma düşüncelerinin de aslında kendini kandırmak olduğunu anlıyordu. Tek istediği orada, onun yanında, hep onunla olmaktı…
“Neden?” Tayfun artık onunla eğleniyordu. Rahatlamıştı. Nihayet rahatlamıştı.
“Nasıl neden? Kovuldum ya da affedildim.”
“Kovulmadın.” ‘Seni asla kovmam, seni en başköşeye oturtacağım. Kalbimin başköşesine…’
“Kovulmadım mı?” Kelime gülmesi ile karışınca ağzından tuhaf bir ses çıkmıştı. İki eli ile ağzını kapatıp şaşkın gözle bakıyordu.
‘Doğru duydum değil mi? Yüzümün ne hal aldığını bilmiyorum ama bana dik dik baktığını görüyorum. Çok mu kaba güldüm acaba? Ama o zaman kötü bakardı. Aksine gülerek bakıyor. AAA gülüyor. Bu adam bana gülüyor.’ 
“İnanmıyorum!”
“Kovulmadın. Neden inanmıyorsun?” Tayfun arkasına yaslanmış, onu doya doya seyrediyordu.
“Yok, ona inanıyorum. Ama güldüğünüze inanamıyorum.”
“Çağla, benim hakkımda ön yargıların mı var?”
“Ön yargım yok ama güldüğünüzü çok az gördüm. Arada bir gülümsersiniz ama dişlerinizi gördüğümü anımsamıyorum.”
Kızım sana ne adamın dişlerinden. Şimdi sana dişimle ne alakan var dese ne diyeceksin? ‘Kemik yapınız çok önemli bir yıl içinde sizden çocuk yapmanın yollarını düşünüp duruyordum, dişiniz sağlamsa bebek de sağlam dişli olur.’ Hadi de bunu da adam bürodan koşarak kaçsın!’ Çağla, Yakup ile fazla vakit geçirdiğinden emindi artık. Çünkü en az onun kadar boşboğaz olmuştu. Ağzına geleni tartmadan konuşuyordu.
Tayfun, biraz daha güldü, “O zaman bundan sonra görürsün.”
“Nasıl görürüm?”
“Bundan sonra hayatımda çok şey değişecek. Daha az iş ve daha çok gülümseme olacak. Senin şu listen çok işe yarayacak.”
Tayfun’un artık o listedeki maddelerin kendisi için olmadığını anladığını düşünerek rahatladı. Madem hayatında değişiklik istiyordu o da yardımcı olacaktı. Belki bu sayede kendisini fark ederdi. “Siz de kendi listenizi yapmalısınız. Ben o listeyi yaparken hayatıma çeki düzen vermek için yaptım. Dilerseniz yardımcı da olurum.”
“Senin listen işe yaradı mı? Doğru erkeği buldun mu? Sanırım o erkek bürodan değil?”
“Onlar benim arkadaşlarım. Hepsi ile hala dostum ama onlar hayatımın erkeği değil. Bunu da o liste ile anladım.” Sesinde gizem vardı. Dilinin ucuna gelenleri yutması gerekiyordu. ‘Hayatımın aşkını buldum, şimdi onun beni bulmasını bekliyorum.’  dese neler olacağını bilmiyordu.
“Hayatının erkeği için oldukça kabarık bir listen var.” ‘Üstelik çoğu bana uymayan maddeler’
Çağla artık susmaya çalışmıyordu. Sorularını rahatlıkla yanıtlıyordu. Bu gece bir şeyler değişiyordu. Kim bilir belki bu sayede kendisini fark ederdi. “Öyle. Hayatımın erkeği diyorum ya. Ömrümü o insanla geçirmeyi düşünüyorum. Bu durumda maddeler de çoğalıyor.”
“Ya karşına tüm kararlarını silip atmana neden olacak biri çıkarsa?”
“O nasıl olacak?”
“Aşkla!”
“Aşk mı? İnsan kendisine uymayan birisine aşık olur mu?” ‘Nasıl da yalan konuşuyorum. Sana aşığım ama bunu anlamaman için yalan söylüyorum. Lütfen yalan söylediğimi anla. Lütfennnn ve soruma evet diye yanıt ver.’
“Neden olamasın? Ben oldum. Onun için çok şeyden vazgeçebilirim. Bana uymayan bazı hareketlerini bile sevebilirim.”
Bu adam ne diyor? Tayfun Beyin aşık olduğu şu kadın ayrıldığı sevgilisi mi, yoksa geçen gün buluştuğu yenisi mi? Yenisidir tabii ayrıldığı değildir. ‘Hem bu adam neden şimdi bana aşk hayatını anlatıyor? Mutlu mu olmam lazım? Bana ne onun aşk hayatından! Kim ister ki onun gibi birini? Amannn Çağlaaaaa sen istersin… Biraz daha saçmalama çünkü neredeyse ayaklarına kapanıp beni sev diyeceksin.’
“Sen hiç aşık olmadın mı?”
“Oldum sanırım.”
“Sanıyor musun? Her an düşündüğün, kızsan da düşünmekten vazgeçmediğin biri mi var?”
‘Deli bu adam! Sorduğun sorunun karşılığı sana söylenmez ki! “Beni en çok sinir eden, her an tetikte gezmemi sağlayan, neyin ne olduğunu karıştırmama neden olan kişi sensin” mi diyeceğim? Ben çılgın hatta kimine göre deli olabilirim ama o kadar da değilim.’
Yalan söylemek kolay geliyordu. “Yok… Yok öyle biri.” Tayfun bu yanıtın altındaki “Evet var” kelimelerini okuyabiliyordu. Aylardır kıvrandığı için onun da biraz kıvranması çektiği acıları hafifletiyordu. Biraz daha üstüne gitmeye karar verdi.
“Olsa da sarışın ya da kumral olur öyle değil mi?”
“Bilmiyorum” Boş bulunup vermişti bu yanıtı. O maddeyi yazdıktan sonra o kadar çok şey değişmişti ki.
“Maddelerinde böyle bir bilgi var. Maddelerinin geçerliliği kalmadı mı yoksa?” Hadi artık başladığın işi bitir ve o maddelerin çoğunun hükmünün kalmadığını söyle.
 “Kalmadı. Aslında yeniden düzenlemem lazım.” En iyisi işinin başına dönmekti! “Afiyet olsun. Ben dosyaya döneyim.” Masadan kalktı. Ağır adımlarla önce su ısıtıcısına bastı. Sonra da masasına yürüdü.
Dört dakika sonra Tayfun Bey elinde iki fincanla Çağla’nın masasına geldi. ‘Bu akşam bu adam beni şaşırtmaktan vazgeçmiyor. Üstelik tam istediğim gibi bol sütlü ve üç şekerli getirmiş. Bu kahveyi de nasıl içtiğimi biliyor! Acaba benim hakkımda daha neleri biliyor?’
Kahve fincanını alıp teşekkür etti ama o odasına gitmek yerine bir koltuk çekip yanına oturunca elindeki fincanı nerdeyse düşürüyordu. Şaşkınlıkla baktı.
“Benim işim bitti ama senin daha çok var. Biraz birlikte çalışalım. Sonra seni evine bırakırım. Sabah da devam ederiz.”
‘Ben artık ruhumu teslim ediyorum. Tüm duyduklarım beni her an kalp sektesinden götürecek cinsten. Bu adama ne oldu?’
“Çok teşekkür ederim.” Ve o andan itibaren tam iki saat çok uyumlu bir şekilde çalıştılar. Tayfun onun fark etmediği zamanlarda izliyor, burnunu, çenesini, dudaklarının kıvrımını aklına kazıyordu. Saat on buçuk olduğunda esnemesini engelleyemeyen Çağla utançla baktı. Yakalanmıştı.
“Hadi kaydet dosyayı da çıkalım. Ben de çok yoruldum.”

*****

On dakika sonra büroyu kilitleyip çıktılar. Taksiyle gidebileceğini söylediği an Tayfun’un bakışlarını gördü ve sustu. Evi ile onun evi arasında tam otuz kilometre vardı. Üstelik onun evi büroya en fazla on dakika mesafedeydi. Oysa kendisini bırakmak için en az bir saat kaybetmeyi göze almıştı. Arabaya kadar olan yolu sessizce aldılar. Çağla güzel gecenin tadını çıkartmak istiyor, yanındaki erkeğe olan duyguları buna da engel oluyordu. Bu akşam kovmamış olması kısa süre sonra kovmayacak demek değildi ki!
Arabaya ulaştıklarında Çağla o yolun bitmeyeceğini düşünüyordu. Aslında hiç bitmemesini de istiyordu. Böylece yanında olacak, aynı havayı soluyacaktı. Bir süre karanlık yollardan geçerken yıldızları izleyerek oturdu. Yarın hava güzel olacak, diye düşündü.
“Konuşabilirsin. Ben dinlerim.”
“Anlayamadım”
“Ben nasılsa çok konuşan biri değilim ama sen konuş, ben dinlerim.”
“Konuşmasam?”
“Susmana izin vermemi mi istiyorsun?”
“Yine anlamadım”
“Listendeki maddelerden biri ara sıra sussun ve benim de susmama izin versin gibi bir şeydi.”
“Aynen öyleydi. Bu nasıl bir hafıza?”
“Sanırım önem verdiğim konular aklımda yer ediyor.” Artık küçük itiraflar yapabilirdi. Buna alışması gerekiyordu Çağla’nın. Büyük itirafa kadar hazırlamalıydı onu.
“Önem verdiğiniz mi?” genç kızın yüzünde soru dolu ifade vardı. Ellerini nereye koyacağını şaşırmış şekilde kucağında birleştirmişti. Tayfun ise direksiyonun üstündeki eli ile tempo tutuyordu. Çok doğal bir şeyden bahseder gibi yanıtladı; “Elbette. Sen bizim için önemli bir elemansın. Senin mutlu olman da önemli!”
‘Bu akşam benim hayatımın en şaşkın akşamı. Bu adam bana neler söylüyor? Ben şirket için önemliyim! O zaman patronumla aramdaki sorunu çözmem lazım.  Ben de ona neyi neden yaptığımı açıklamalıyım. Bunu hak etti.’ Önce derin bir nefes aldı. Sonra kucağında suçlu gibi birleştirdiği ellerini açtı. Rahat edemeyince kollarını birleştirdi ve koltuğunda dikleşti.
“Listem aslında dört beş ay önce oluşmaya başladı. Ne istediğimi bilmeden gezip tozduğum, tüm arkadaşlarımın sevgilin kim, diye sorduğu dönemde oluşmaya başladı. Çünkü hiç biri benim sevgilim değildi. Bürodakiler arkadaşımdı ama acabalarım vardı. Sonra onların yerlerini belirlemek için ne istediğimi yazmaya başladım. Daha doğrusu ne istemediğimi anlamak için yaptım o listeyi. Zamanla her ters geleni ya da olmasını istediğimi eklemeye başladım. Liste kabardıkça benim etrafımdaki erkekler azaldı. En sonunda diğer arkadaşlarım bana birilerini ayarlamaya başladı.” Keşke son cümleyi söylemeseydim, dediği an soru geldi.
“Şu an biri var mı?”
“Hayır. Bu akşamki de dedim ya teyzemin zorlaması ile göreceğim biriydi. Ama olmadı.” Sesi istediği kadar normal çıkmış mıydı acaba?
Tayfun alacağı yanıttan korkarak sordu. “Üzüldün mü?”
“Hayır.” Tam kıçını kaldırıp da beni almaya gelmedi diyecekti ki şu an Tayfun’un arabası ile dünya yoldaki evine gittiğini anımsadı. İki erkeği kıyaslamak o an ne kadar doğruydu? Üstelik galibi belli bir karşılaştırma yapmanın gereği var mıydı?
“Siz de ayrılmıştınız. Umarım çok üzülmüyorsunuzdur!” Acaba yanıt olarak, o gitti yenisi geldi mi diyecekti? Çağla merakla yanıtını bekliyordu.
“Ben zaten çoktan bitmiş bir ilişkiye çok geç kalmış bir nokta koydum.” Bu çok doğruydu.
“Bu akşam bahsettiğiniz, aşık olduğunuz kadın yüzünden mi bitti?” Nedense alacağı cevabın çok önemli olduğunu hissediyordu.
“Aşık olduğumu anlamadan önce kafamda bitti.”
“İyi”
“Bu kadar mı?”
“Ne bu kadar mı?”
“Başka söyleyecek bir şeyin yok mu?”
“Ne söyleyebilirim ki? Umarım aşık olduğunuz kişi ile çok mutlu olursunuz.”
Sesindeki tını pek de mutluluk diler gibi çıkmamıştı, farkındaydı. Ama elinden de dilinden de daha fazlası gelmiyordu. Ona mutluluk dilerken kendi mutsuzluğunu hazırladığını düşünüyordu.
Tayfun o an konuşmaya hazırdı aslında. Sonra aylardır yaşadıkları geldi aklına ve susmayı tercih etti. Hem zaten aklında güzel bir yol vardı. Biraz daha sabırlı olmalıydı.
Eve yaklaştıklarını fark ettiğinde yolculuğun bitmesinden memnun teşekkür etti. Memnundu çünkü tamamen kafası karışmış durumdaydı. Ne düşüneceğini ne yapacağını, yarın nasıl bir güne uyanacağını hiç birini bilmiyor, kesinlikle doğru düşünemiyordu.
Acaba geçen gün telefon konuşmasını duyduğu kişiye mi aşıktı? Öyle olmalıydı. Keşke kendisine hiç anlatmasaydı! Ama o zaman hep içinde bir umutla yaşayacaktı. Şimdi artık biliyordu, hiç şansı yoktu. 
Tayfun apartmana girene kadar bekledi. Artık kendisini rahat bırakabilirdi. Yüzüne yerleşen gülümseme ile bir süre daha kapının önünde bekledi. Kazanmıştı. Bunu hissediyordu. Şimdi yapacağı tek şey vardı, ona aşkını itiraf etmek ve karşılığını almak.
“Yarın çok güzel olacak. İyi geceler Çağla, rüyanda beni gör tatlım.”

*****

Çağla akşam evde neredeyse hiç konuşmadı. Annesi ile kısa bir provadan sonra düğünde giyeceği de dahil üç elbisesi neredeyse bitmişti. Provada bile ağzını bıçak açmıyordu. Annesi sorduğunda çok yorgun olduğunu söyledi sadece. Hale hanım onun canının sıkkın olduğunu anlamış ama zorlamamıştı. Zaten bir süredir hiç tadı yoktu Çağla’nın. Bu düğün ve tatil ona iyi gelecekti.
Saat on iki olduğunda yatağına uzanmış o günü ve geceyi düşünen bir Çağla vardı.
Şirketteyken esneyen Çağla çoktan yok olmuştu. Saat iki olduğunda hala gözlerini tavana dikmiş neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

“Of Tayfun, bu senin yüzünden uykusuz geçirdiğim kaçıncı gece acaba? Ne olur sen de beni fark etseydin? Ne olur başkasına değil de bana aşık olsaydın?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder