‘Ben BİTTİMMMMMM’
Çağla titremeye başlamıştı.
Doğru Kişi dosyası açıktı ve Tayfun maddeleri aşağı doğru okumaya devam
ediyordu. ‘Allah benim cezamı verecek. Hatta verdi. Şu an bana bakıyor. Allahım,
yüzünde korkunç bir ifade var. Yer ne zaman yarılır? Yarılacaksa işte o an şu
an. Ama yok daha kıyamet tarihine ulaşamamışız. Hala ayağımın altında halıyı
hissediyorum. Lanet olsun. Evet kesinlikle bugün benim hayatımın en kötü günü…’
Çağlanın yüzünden her
duygusu geçiş yapıyordu. Tayfun şaşkın ve meraklı gözlerle o geçen duyguları
inceliyordu. Tek söz etmedi. Kalktı ve odasına gitti. Kapıyı… Hayır çarpmadı.
Aksine o kadar yavaş kapattı ki, duyulmadı bile.
‘Bu dosyayı yarım bıraksam iyi olacak. Nasılsa en geç yarın sabah
atılmış biri olarak iş aramaya başlayacağım. Neden bitirmeye uğraşayım ki?
Bugün beklediğim tekmeyi yarın hissedeceğimden eminim. Adam son maddelerde
adını bile okudu. Allahım, referans olarak bile şirketi yazamam artık. Hayatımı
mahvettim.’
Bir süre parmağını bile
kımıldatamadı. Boş gözlerle ekrana bakıyordu. Ne elindeki işin, ne de arayacağı
işlerin bir önemi yoktu. Asıl sorun onu bir daha göremeyecek olmasıydı. İşte
asıl üzen ve elini kolunu bağlayan buydu. Ağlamak ile çantasını alıp çıkmak
arasında bocalıyordu. İkisini de yapamayacağını biliyordu.
Çağla, kendi düşünceleri
arasında boğuluyordu. Dosyanın son halini kaydedip başkasına devredecekti.
Nasılsa yarın işi olmayacaktı. Neden uğraşacaktı? ‘Ama olmaz. Ben başladım en azından “kovuldun” denene kadar çalışıp,
olduğu kadarını tamamlayayım.’
Saat altı olduğunda
Tayfun’dan hala ses çıkmamıştı. Herkes çıkınca mı işten atacaktı? İşi biten
gidiyordu. ‘Acaba veda etsem mi?’ diye düşündü. Sonra vazgeçti. Zaten hepsi
ile görüşecek bir sürü ortamı vardı. Herkes çıkmıştı. Çağla çalışmaya devam ediyordu.
Bir de kapısı hala kapalı olan Tayfun vardı şirkette. İşin biteceği yoktu. ‘Elimden geleni yapıp en azından işini
yapamıyordu dedirtmeyeceğim. Saat neredeyse sekiz oldu ve henüz anca yarıladım.
Sabaha kadar şirkette kalmam gerekecek? Olsun. Kalırım. Belki iyi halden atmaz
beni!’
*****
Tayfun odada dakikaları
sayıyordu. O listede yazanlar artık şüphe bırakmamıştı. Çağla kendisini
görmüştü! Bunca zamandır beklediği şeyin gerçekleştiğini anladığı anda dünya
değişmişti. Artık nefes alışı bile farklıydı. Onu seviyordu ve artık umutlar
gerçeğe dönüşmüştü. Şimdi sırada onu konuşturmak vardı. Bunun için de Enis’in
verdiği gereksiz işi yapmaya çalışmasını izliyordu.
Herkes çıksa bile Çağla
çıkamayacaktı. Elindeki iş gerçekten bitecek gibi değildi ve onun bitmeden
çıkmak istemeyeceğini biliyordu. O zaman yanında kalacak ve ona yardım
edecekti. Böylece konuşmak için fırsatlar yaratacaktı.
*****
Çağla, karnı acıkınca ne
yapacağını düşündü. Yemek söylese miydi? Tayfun hala odasındaydı. Çekmecesinde
yiyecek olarak yarım paket çubuk kraker vardı. Dişlerinin arasında kıra kıra
yediği paket hemen bitti. Açlığını bastırmamıştı bile… Tayfun’a yemek isteyip
istemediğini sormak için telefonu eline aldığında nihayet saatler sonra o kapı
açıldı.
“İkimize de yiyecek bir şeyler söyle.” dedi. Sesi biraz yumuşamış gibiydi.
“Salatanız soğansız olacak.”
“Teşekkürler” dedi ve son
kez bakıp odasına girdi. Sesi belki ama bakışları asla değişmemiş. Siyah
saçlarının altındaki karakaşları ve gözleri korkunç gözüküyordu.
Aç yollamayacaktı.
Buna bile sevindiğini
düşününce ruhsal durumunun ne kadar bozuk olduğunu daha iyi anladı. Oda
kapısının aralık olduğunu fark edince buna da sevindi. On beş dakika kadar
sonra yemekler geldi. Tam kapısını çalıp haber verecekti ki karşısına dikildi.
“Yemeklerimiz geldi.”
“Elimi yıkayıp
geliyorum.”
Çağla da ellerini yıkayıp
mutfağa geçti. Yemeklerin kapakları açılmış mutfağı mis gibi koku sarmıştı. ‘Kokusunu alabildiğime göre tadını da alırım
inşallah. Bu belki de şirketteki son yemeğim. Tadını çıkartmalıyım. Ne kadarını
okumuştur? Yarısını belki… o takdirde yakın zamanda eklediklerimi okuyamamıştır.
Onlar zaten sorun değildi. Son yazdıklarım neredeyse birebir onun içindi. O
maddelerin hepsini okumamıştır değil mi? İyi de adam o maddelerin bir kısmını
bile okumuşsa kendisi ile bağlantı kurabilir.’
Çağla, yemeğini
didikliyordu. Tayfun ise gayet sakin yemeğini yiyordu. Aklına yeni gelen
maddeyi mırıldandı. “Seni üzüp, bir şey olmamış gibi davranan erkekten de uzak
dur.”
“Ne mırıldanıyorsun?”
“Hiç”
“Bir madde daha mı geldi
aklına?” Tayfun konunun kendiliğinden oraya gelmesinden memnundu. Yüzündeki
ciddi ifadeyi bozmadan konuşmak için zorlanıyordu. Kendisini bıraksa tüm yüzüne
kocaman bir gülümsemenin yayılacağından emindi. Biraz daha dayanacak ve bu kez
kazanacaktı. Artık hata yapacak lüksü yoktu. Bu işi en doğru şekilde
sonuçlandırmalıydı.
Çağla yüzüne bakıyordu.
Aklından geçen ise Nasıl bildi? oldu.
Çağla yanıt vermeyince
doğru tahmin yaptığını anladı. Artık bu konu konuşulacaktı. “Neden öyle bir
listen var?”
“Saçma bir şey. Önemli
değil.” Çağla kaçamayacağını bilse de vakit kazanmak için yanıtlıyordu.
Tayfun da bunun
farkındaydı. “Önemsiz olsa 45 madde yazmazdın.”
İşte buna şaşırmıştı.
“Hepsini okudunuz mu?”
“Evet, bilirsin ben çok
hızlı okurum.” Tüm maddeleri soluksuz okumuştu. Üstelik belli bir maddeden
sonra yazılanların kendisi için olduğunu anlamış ve daha da merakla son maddeye
kadar gelmişti.
“Çok özür dilerim.
Biliyorum, affedilecek gibi değil yaptığım, ama lütfen siz affedin.” Çağla,
neredeyse ağlayacaktı. O an utandığı kadar tüm hayatı boyunca utanmamıştı. Ne
diyeceğini bilemiyor, Tayfun’un yüzüne bakamıyordu.
Tayfun ise artık daha
rahattı. “Neden affedeyim? Esmerleri sevmediğin için mi? Bunu zaten biliyordum.
Gülen ve seni güldüren erkek aradığın için mi? Yoksa beni soğuk bulduğun için
mi?”
“Onu kızgınlıkla yazdım. Bu
akşam bir randevum vardı. Siz bu işi verince onu iptal ettim. O sinirle yazdım.
Yoksa asla yazmazdım.”
“Yazmaman öyle hissettiğin
gerçeğini değiştirmiyor ki. Beni soğuk buluyormuşsun. Ve ben senin bu akşam
belki de çok önemli bir randevuya gitmeni engelledim. Haksız sayılmazsın.”
“Önemsizdi. Tanımıyorum
bile. Yani, teyzem ısrar etti diye kabul etmiştim. Yoksa şey neyse… Bakın o
listede yazanlar aslında genel noktalar.” Açıklamaya çalıştıkça batıyordu.
Bunun farkındaydı ama açıklamazsa içi rahat etmeyecekti.
“Başlarda bunu ben de fark
ettim ama kendi adımın olduğu madde tüm bu fikirleri sildi attı. Çünkü sadece o
maddede bir isim vardı. Neden özellikle benim adımı yazdın? Sadece bir
randevuya gitmeni engellediğim için mi? Yoksa aslında diğer maddeler de benimle
mi ilgili?” Buna da yüzü ile evet diyordu ama o farkında değildi. En hızlı
şekilde inkar etti. “Neden sizinle ilgili olsun? Sadece o madde. Şey bir de son
madde.”
“Son madde neydi?”
‘Hay benim dilimi eşek arısı sürüsü soksun emi. Yanıt vermesem
olmaz. Versem hiç olmaz.’
“Söyle hadi. Daha fazla
kızamam nasılsa.”
“İş kolik olmamalı,
demiştim.” Diğerlerinin de kendisi ile ilgili olduğunu düşünmemesi için en
masum maddeyi söylemişti.
“Bu çok da kötü bir madde
değil. Bazen iş kolik olmak daha az baş ağrıtıyor.” Özellikle Çağla’ya aşık
olduğunu anladıktan sonra çok çalışarak kafasını dağıtmaya çalışmıştı.
‘Bu adam bana kızgın mı, değil mi anlamıyorum. Sanki çok normal
şeylermiş gibi benim doğru kişi listemden bahsediyoruz. Sesi de kızgın gibi
değil. Şansımı bir kez daha denesem…’
“Özürüm kabul edildi mi?”
“Neden bu kadar önemli
benim seni affetmem?”
“Buna göre bu akşam
çıkarken masamı toplayacak ve veda edeceğim.” Bunu hiç istemiyordu. Tüm o yeni
iş arama, CV yazma düşüncelerinin de aslında kendini kandırmak olduğunu anlıyordu.
Tek istediği orada, onun yanında, hep onunla olmaktı…
“Neden?” Tayfun artık
onunla eğleniyordu. Rahatlamıştı. Nihayet rahatlamıştı.
“Nasıl neden? Kovuldum ya
da affedildim.”
“Kovulmadın.” ‘Seni asla kovmam, seni en başköşeye
oturtacağım. Kalbimin başköşesine…’
“Kovulmadım mı?” Kelime
gülmesi ile karışınca ağzından tuhaf bir ses çıkmıştı. İki eli ile ağzını
kapatıp şaşkın gözle bakıyordu.
‘Doğru duydum değil mi? Yüzümün ne hal aldığını bilmiyorum ama
bana dik dik baktığını görüyorum. Çok mu kaba güldüm acaba? Ama o zaman kötü
bakardı. Aksine gülerek bakıyor. AAA gülüyor. Bu adam bana gülüyor.’
“İnanmıyorum!”
“Kovulmadın. Neden
inanmıyorsun?” Tayfun arkasına yaslanmış, onu doya doya seyrediyordu.
“Yok, ona inanıyorum. Ama
güldüğünüze inanamıyorum.”
“Çağla, benim hakkımda ön
yargıların mı var?”
“Ön yargım yok ama
güldüğünüzü çok az gördüm. Arada bir gülümsersiniz ama dişlerinizi gördüğümü
anımsamıyorum.”
Kızım sana ne adamın dişlerinden. Şimdi sana dişimle ne alakan var
dese ne diyeceksin? ‘Kemik yapınız çok önemli bir yıl içinde sizden çocuk
yapmanın yollarını düşünüp duruyordum, dişiniz sağlamsa bebek de sağlam dişli
olur.’ Hadi de bunu da adam bürodan koşarak kaçsın!’ Çağla, Yakup ile fazla
vakit geçirdiğinden emindi artık. Çünkü en az onun kadar boşboğaz olmuştu.
Ağzına geleni tartmadan konuşuyordu.
Tayfun, biraz daha güldü,
“O zaman bundan sonra görürsün.”
“Nasıl görürüm?”
“Bundan sonra hayatımda çok
şey değişecek. Daha az iş ve daha çok gülümseme olacak. Senin şu listen çok işe
yarayacak.”
Tayfun’un artık o listedeki
maddelerin kendisi için olmadığını anladığını düşünerek rahatladı. Madem
hayatında değişiklik istiyordu o da yardımcı olacaktı. Belki bu sayede
kendisini fark ederdi. “Siz de kendi listenizi yapmalısınız. Ben o listeyi
yaparken hayatıma çeki düzen vermek için yaptım. Dilerseniz yardımcı da
olurum.”
“Senin listen işe yaradı
mı? Doğru erkeği buldun mu? Sanırım o erkek bürodan değil?”
“Onlar benim arkadaşlarım.
Hepsi ile hala dostum ama onlar hayatımın erkeği değil. Bunu da o liste ile
anladım.” Sesinde gizem vardı. Dilinin ucuna gelenleri yutması gerekiyordu. ‘Hayatımın aşkını buldum, şimdi onun beni
bulmasını bekliyorum.’ dese neler
olacağını bilmiyordu.
“Hayatının erkeği için
oldukça kabarık bir listen var.” ‘Üstelik
çoğu bana uymayan maddeler’
Çağla artık susmaya
çalışmıyordu. Sorularını rahatlıkla yanıtlıyordu. Bu gece bir şeyler
değişiyordu. Kim bilir belki bu sayede kendisini fark ederdi. “Öyle. Hayatımın
erkeği diyorum ya. Ömrümü o insanla geçirmeyi düşünüyorum. Bu durumda maddeler
de çoğalıyor.”
“Ya karşına tüm kararlarını
silip atmana neden olacak biri çıkarsa?”
“O nasıl olacak?”
“Aşkla!”
“Aşk mı? İnsan kendisine
uymayan birisine aşık olur mu?” ‘Nasıl da
yalan konuşuyorum. Sana aşığım ama bunu anlamaman için yalan söylüyorum. Lütfen
yalan söylediğimi anla. Lütfennnn ve soruma evet diye yanıt ver.’
“Neden olamasın? Ben oldum.
Onun için çok şeyden vazgeçebilirim. Bana uymayan bazı hareketlerini bile
sevebilirim.”
Bu adam ne diyor? Tayfun
Beyin aşık olduğu şu kadın ayrıldığı sevgilisi mi, yoksa geçen gün buluştuğu
yenisi mi? Yenisidir tabii ayrıldığı değildir. ‘Hem bu adam neden şimdi bana aşk hayatını anlatıyor? Mutlu mu olmam
lazım? Bana ne onun aşk hayatından! Kim ister ki onun gibi birini? Amannn Çağlaaaaa
sen istersin… Biraz daha saçmalama çünkü neredeyse ayaklarına kapanıp beni sev
diyeceksin.’
“Sen hiç aşık olmadın mı?”
“Oldum sanırım.”
“Sanıyor musun? Her an
düşündüğün, kızsan da düşünmekten vazgeçmediğin biri mi var?”
‘Deli bu adam! Sorduğun sorunun karşılığı sana söylenmez ki! “Beni
en çok sinir eden, her an tetikte gezmemi sağlayan, neyin ne olduğunu
karıştırmama neden olan kişi sensin” mi diyeceğim? Ben çılgın hatta kimine göre
deli olabilirim ama o kadar da değilim.’
Yalan söylemek kolay
geliyordu. “Yok… Yok öyle biri.” Tayfun bu yanıtın altındaki “Evet var”
kelimelerini okuyabiliyordu. Aylardır kıvrandığı için onun da biraz kıvranması
çektiği acıları hafifletiyordu. Biraz daha üstüne gitmeye karar verdi.
“Olsa da sarışın ya da
kumral olur öyle değil mi?”
“Bilmiyorum” Boş bulunup
vermişti bu yanıtı. O maddeyi yazdıktan sonra o kadar çok şey değişmişti ki.
“Maddelerinde böyle bir
bilgi var. Maddelerinin geçerliliği kalmadı mı yoksa?” Hadi artık başladığın işi bitir ve o maddelerin çoğunun hükmünün
kalmadığını söyle.
“Kalmadı. Aslında yeniden düzenlemem lazım.”
En iyisi işinin başına dönmekti! “Afiyet olsun. Ben dosyaya döneyim.” Masadan
kalktı. Ağır adımlarla önce su ısıtıcısına bastı. Sonra da masasına yürüdü.
Dört dakika sonra Tayfun
Bey elinde iki fincanla Çağla’nın masasına geldi. ‘Bu akşam bu adam beni şaşırtmaktan vazgeçmiyor. Üstelik tam istediğim
gibi bol sütlü ve üç şekerli getirmiş. Bu kahveyi de nasıl içtiğimi biliyor!
Acaba benim hakkımda daha neleri biliyor?’
Kahve fincanını alıp
teşekkür etti ama o odasına gitmek yerine bir koltuk çekip yanına oturunca
elindeki fincanı nerdeyse düşürüyordu. Şaşkınlıkla baktı.
“Benim işim bitti ama senin
daha çok var. Biraz birlikte çalışalım. Sonra seni evine bırakırım. Sabah da
devam ederiz.”
‘Ben artık ruhumu teslim ediyorum. Tüm duyduklarım beni her an
kalp sektesinden götürecek cinsten. Bu adama ne oldu?’
“Çok teşekkür ederim.” Ve o
andan itibaren tam iki saat çok uyumlu bir şekilde çalıştılar. Tayfun onun fark
etmediği zamanlarda izliyor, burnunu, çenesini, dudaklarının kıvrımını aklına
kazıyordu. Saat on buçuk olduğunda esnemesini engelleyemeyen Çağla utançla
baktı. Yakalanmıştı.
“Hadi kaydet dosyayı da
çıkalım. Ben de çok yoruldum.”
*****
On dakika sonra büroyu
kilitleyip çıktılar. Taksiyle gidebileceğini söylediği an Tayfun’un bakışlarını
gördü ve sustu. Evi ile onun evi arasında tam otuz kilometre vardı. Üstelik
onun evi büroya en fazla on dakika mesafedeydi. Oysa kendisini bırakmak için en
az bir saat kaybetmeyi göze almıştı. Arabaya kadar olan yolu sessizce aldılar.
Çağla güzel gecenin tadını çıkartmak istiyor, yanındaki erkeğe olan duyguları
buna da engel oluyordu. Bu akşam kovmamış olması kısa süre sonra kovmayacak
demek değildi ki!
Arabaya ulaştıklarında
Çağla o yolun bitmeyeceğini düşünüyordu. Aslında hiç bitmemesini de istiyordu.
Böylece yanında olacak, aynı havayı soluyacaktı. Bir süre karanlık yollardan
geçerken yıldızları izleyerek oturdu. Yarın hava güzel olacak, diye düşündü.
“Konuşabilirsin. Ben
dinlerim.”
“Anlayamadım”
“Ben nasılsa çok konuşan
biri değilim ama sen konuş, ben dinlerim.”
“Konuşmasam?”
“Susmana izin vermemi mi
istiyorsun?”
“Yine anlamadım”
“Listendeki maddelerden
biri ara sıra sussun ve benim de susmama izin versin gibi bir şeydi.”
“Aynen öyleydi. Bu nasıl
bir hafıza?”
“Sanırım önem verdiğim
konular aklımda yer ediyor.” Artık küçük itiraflar yapabilirdi. Buna alışması
gerekiyordu Çağla’nın. Büyük itirafa kadar hazırlamalıydı onu.
“Önem verdiğiniz mi?” genç kızın
yüzünde soru dolu ifade vardı. Ellerini nereye koyacağını şaşırmış şekilde
kucağında birleştirmişti. Tayfun ise direksiyonun üstündeki eli ile tempo
tutuyordu. Çok doğal bir şeyden bahseder gibi yanıtladı; “Elbette. Sen bizim
için önemli bir elemansın. Senin mutlu olman da önemli!”
‘Bu akşam benim hayatımın en şaşkın akşamı. Bu adam bana neler
söylüyor? Ben şirket için önemliyim! O zaman patronumla aramdaki sorunu çözmem
lazım. Ben de ona neyi neden yaptığımı
açıklamalıyım. Bunu hak etti.’ Önce derin bir nefes aldı. Sonra kucağında suçlu gibi
birleştirdiği ellerini açtı. Rahat edemeyince kollarını birleştirdi ve
koltuğunda dikleşti.
“Listem aslında dört beş ay
önce oluşmaya başladı. Ne istediğimi bilmeden gezip tozduğum, tüm
arkadaşlarımın sevgilin kim, diye sorduğu dönemde oluşmaya başladı. Çünkü hiç
biri benim sevgilim değildi. Bürodakiler arkadaşımdı ama acabalarım vardı.
Sonra onların yerlerini belirlemek için ne istediğimi yazmaya başladım. Daha
doğrusu ne istemediğimi anlamak için yaptım o listeyi. Zamanla her ters geleni
ya da olmasını istediğimi eklemeye başladım. Liste kabardıkça benim etrafımdaki
erkekler azaldı. En sonunda diğer arkadaşlarım bana birilerini ayarlamaya
başladı.” Keşke son cümleyi söylemeseydim, dediği an soru geldi.
“Şu an biri var mı?”
“Hayır. Bu akşamki de dedim
ya teyzemin zorlaması ile göreceğim biriydi. Ama olmadı.” Sesi istediği kadar
normal çıkmış mıydı acaba?
Tayfun alacağı yanıttan
korkarak sordu. “Üzüldün mü?”
“Hayır.” Tam kıçını
kaldırıp da beni almaya gelmedi diyecekti ki şu an Tayfun’un arabası ile dünya
yoldaki evine gittiğini anımsadı. İki erkeği kıyaslamak o an ne kadar doğruydu?
Üstelik galibi belli bir karşılaştırma yapmanın gereği var mıydı?
“Siz de ayrılmıştınız.
Umarım çok üzülmüyorsunuzdur!” Acaba yanıt olarak, o gitti yenisi geldi mi
diyecekti? Çağla merakla yanıtını bekliyordu.
“Ben zaten çoktan bitmiş
bir ilişkiye çok geç kalmış bir nokta koydum.” Bu çok doğruydu.
“Bu akşam bahsettiğiniz,
aşık olduğunuz kadın yüzünden mi bitti?” Nedense alacağı cevabın çok önemli
olduğunu hissediyordu.
“Aşık olduğumu anlamadan
önce kafamda bitti.”
“İyi”
“Bu kadar mı?”
“Ne bu kadar mı?”
“Başka söyleyecek bir şeyin
yok mu?”
“Ne söyleyebilirim ki?
Umarım aşık olduğunuz kişi ile çok mutlu olursunuz.”
Sesindeki tını pek de
mutluluk diler gibi çıkmamıştı, farkındaydı. Ama elinden de dilinden de daha
fazlası gelmiyordu. Ona mutluluk dilerken kendi mutsuzluğunu hazırladığını
düşünüyordu.
Tayfun o an konuşmaya
hazırdı aslında. Sonra aylardır yaşadıkları geldi aklına ve susmayı tercih
etti. Hem zaten aklında güzel bir yol vardı. Biraz daha sabırlı olmalıydı.
Eve yaklaştıklarını fark
ettiğinde yolculuğun bitmesinden memnun teşekkür etti. Memnundu çünkü tamamen
kafası karışmış durumdaydı. Ne düşüneceğini ne yapacağını, yarın nasıl bir güne
uyanacağını hiç birini bilmiyor, kesinlikle doğru düşünemiyordu.
Acaba geçen gün telefon
konuşmasını duyduğu kişiye mi aşıktı? Öyle olmalıydı. Keşke kendisine hiç
anlatmasaydı! Ama o zaman hep içinde bir umutla yaşayacaktı. Şimdi artık
biliyordu, hiç şansı yoktu.
Tayfun apartmana girene
kadar bekledi. Artık kendisini rahat bırakabilirdi. Yüzüne yerleşen gülümseme
ile bir süre daha kapının önünde bekledi. Kazanmıştı. Bunu hissediyordu. Şimdi
yapacağı tek şey vardı, ona aşkını itiraf etmek ve karşılığını almak.
“Yarın çok güzel olacak.
İyi geceler Çağla, rüyanda beni gör tatlım.”
*****
Çağla akşam evde neredeyse
hiç konuşmadı. Annesi ile kısa bir provadan sonra düğünde giyeceği de dahil üç
elbisesi neredeyse bitmişti. Provada bile ağzını bıçak açmıyordu. Annesi
sorduğunda çok yorgun olduğunu söyledi sadece. Hale hanım onun canının sıkkın
olduğunu anlamış ama zorlamamıştı. Zaten bir süredir hiç tadı yoktu Çağla’nın.
Bu düğün ve tatil ona iyi gelecekti.
Saat on iki olduğunda
yatağına uzanmış o günü ve geceyi düşünen bir Çağla vardı.
Şirketteyken esneyen Çağla
çoktan yok olmuştu. Saat iki olduğunda hala gözlerini tavana dikmiş neler
olduğunu anlamaya çalışıyordu.
“Of Tayfun, bu senin
yüzünden uykusuz geçirdiğim kaçıncı gece acaba? Ne olur sen de beni fark
etseydin? Ne olur başkasına değil de bana aşık olsaydın?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder