Kendi üzüntüleri ile
uğraşırken günü tamamlamıştı. Eve gittiğinde tüm sıkıntı yüzünden belli
oluyordu. Annesinin daha iyi olduğunu görünce sevindi. Gülümseme yerleşti
yüzüne, işte günün tek güzel tarafı buydu. Yemek sonrası meyve saatinde annesi
her akşamın sorusunu tekrarladı.
“Neler yaptın bugün?”
“Hep aynı işler. Tatil için
de plan yapmaya başladık. Kızlarla yine bir arada tatil yapacaktık ya. Onun
için izin istedim Tayfun Beyden, ama alamadım.”
“Neden? İzin hakkın. Neden
vermedi acaba?”
“Doğan var ya, hani şu çok
uzun olan. O Elif ile çıkıyor. Kızlarla gidiyoruz deyince, ben de aynı tarihte
izin istiyorum diye tutturdu. Tayfun bey de ikiniz aynı zamanda çıkabilecek
misiniz, bakmam lazım, dedi.”
“Kıskanmış.”
“Hiç ümitlenme anne. Yeni
biri ile çıkıyor.” Sesinde ‘Bu kez bilemedin’ ifadesi vardı. Annesi de
şaşırmıştı
“Kim? Tayfun mu?”
“Evet. Böylece tüm
düşündüklerinde yanıldın. Kabul et artık.”
“Eh ne yapalım, demek ki
göründüğü kadar akıllı değilmiş.” Hale hanım yanılmadığını biliyordu. Sadece o
an neler yaşandığını anlamadığı için susmayı tercih etti. Çağla zaten üzgündü daha da üstüne gitmenin
hiç gereği yoktu. Kocası yan tarafta uyukluyordu. O da dizisinin tekrarını
izliyordu. Çağla da hiç anlamasa da televizyona bakıyordu. Kadın oyuncunun
üstündeki elbiseyi görünce gündüz aklına geleni annesine söylemeye karar verdi.
“Anne…”
“Söyle”
“Bana biraz kıyafet diker
misin?”
“O nerden çıktı?”
Tayfun’u tavlamak için düşünmüştüm,
diyemezdi. En iyisi ekonomik olsun diye, açıklama yapmaktı. Hale hanım gözünü
televizyondan ayırmadan, “O zaman bana biraz para ver bakalım. Bir de nasıl
şeyler istiyorsun?”
“Dikecek misin? Kaç yıldır
oturmuyordun makineye.” Ara sıra sökük, daraltma, açma yapmanın haricinde
neredeyse küsmüştü makineye.
“Kaç yıldır dikiş dikmemi
isteyen olmamıştı.”
“Anne, evde diksen yine?
Etrafta bir sürü insan vardır sana bir şeyler diktirecek.”
“Uğraşamam. Bir daha vergi
dairesi ile başımı derde sokamam. Sen yetersin bana. Sökül parayı. Beni
konuşturup paradan yırtamazsın.”
“Ne kadar istiyorsun?”
“Önce neler istiyorsun bir
anlat bakalım.”
“Gel internetten seçelim.
Bugün biraz bakındım da. Şöyle uçuşan bir elbise ve güzel bir tulum istiyorum.”
“Uçuşan elbise mi? Nasıl
bir şeyler istiyorsun sen? Tarzın mı değişiyor?”
“Yok anne, bu sene çok moda
ve vitrinlerdeki fiyatlar benim maaşımın iki katı gibi. O yüzden sana müracaat
ettim. Biz, tabii izin alabilirsem temmuz başında Jülidelerin yazlığına
gideriz. Gerçi bu sene Jülide yok ama olsun, ev bizim yine bir hafta. O zamana
yetişir mi?”
“Yetişir tabii. Hatta
düğüne bile bir elbise yetişir.”
“Ciddi misin?”
“Aç şu cüzdanı. Kızdırma
beni vazgeçeceğim şimdi.”
“Al annem cüzdan sana feda
olsun.” Cüzdanı verip ne kadar aldığına bakmadı bile. Annesi içinden bir miktar
para alıp iade etti.
“Hadi bakalım şu
resimlere.”
Bir süre yeni modanın
elbiselerini incelediler. Annesi bazı modelleri bilgisayarda dosyalattı. “Yarın
ben bunlar için kalıp ayarlarım. Kumaş da bakarım. Gel senin de ölçünü alayım.”
dedi. Odasına geçip iç çamaşırları ile kaldı. Annesi ölçüsünü aldıktan sonra
Çağla üstüne geceliğini geçirdi.
Çağla, Tayfun için istediği
kıyafetleri artık sadece kendisi için istiyordu. Annesi odadan çıktıktan sonra
camın önüne oturup az önce kapattığı perdeleri açtı, karanlığı izlemeye
başladı.
Tayfun’un hayatında
olmayacağını kabullenmek zor geliyordu. Üstelik onu her gün göreceğini bilerek,
aynı yerde çalışmak, bir gün evlendiğini ve çocukları olduğunu görmek canını
şimdiden acıtıyordu. Ya gerçekleştiğinde? İşte o zaman dayanamazdı. En iyisi
çok da oyalanmadan yeni bir iş aramaktı. Bu devirde iş bulmak çok kolay
olmadığı için CV hazırlayıp, çalışırken iş arayacaktı. Ne kadar kısa sürede iyi
bir iş bulursa Tayfun’dan o kadar çabuk uzaklaşırdı.
Gözleri karanlığı delerken
bir damla yaş da yanağından iniyordu. İlk kez bir erkek için ağlıyordu. İşte
şimdi gerçekten aşık olduğuna kendisi de inanmıştı. Hayatında ilk kez yaşadığı
bir kayıp duygusuydu bu. Damlalar birbirini izleyince az önce izlediği karanlık
da görünmez oldu. En iyisi uyumak ve acısını unutmaya çalışmaktı.
Aradan bir saat geçtiğinde
hala uyumamıştı. Aynı şeyleri düşünmekten başı ağrıyordu. Başucundaki MP3 ü
kulağına takıp zen müziklerinin olduğu dosyayı seçti, sesi biraz kıstı.
En sonunda uykuya dalmıştı.
*****
Çarşamba sabahı iş yerinde
ilk kez yüzü hiç gülmeyen bir Çağla vardı. Ağzının içinde geveleyerek günaydın
deyip yerine oturdu. Ekranını açtı ve işine konsantre oldu. Tayfun geç geldi.
Odasına giderken neşeli bir sesle tünaydın dedi, Çağla hariç herkes yanıtladı.
‘Bu kızın neyi var? Benim ona olan duygularımı anladı da tavır mı
koyuyor? Yoksa dün izin için yaptığımız konuşmaya mı kızgın?’
Yerine oturduktan sonra
ekranını açtı. Sonra da bir mesaj yazarak Çağla’yı odasına çağırdı. En iyisi
konuşmaktı. Böyle aklında olumsuzluklarla günü geçiremezdi.
Çağla, ekrana düşen mesajı
okuduktan sonra istemeden de olsa Tayfun’un odasına gitti. Kapıyı çalıp içeri
girdi. Yüzüne bakmak istemiyordu ama utanacak bir şeyi yoktu ki başını eğsin!
Tayfun’un merakla kendisine
bakışına yorum yapamıyordu.
“Çağla, iyi misin?”
“İyiyim teşekkürler.”
“Annen iyileşti mi?”
“İyi teşekkürler.”
“O zaman bu suratının hali
ne? Neden iki gündür böylesin?”
Soruyor bir de. Sen beni arama, benle ilgilenme, burnunun ucunu
görme, sonra git başka bir Nurgül bul kendine, ondan sonra da bana neyin var
de…beni aramışsın ama bunu da gizlemişsin… Yüz bulup askıntı olacağımı mı
sandın? Şimdi de soruyorsun… ’
“Yok bir şeyim. Yoruldum
sanırım. Bunun için mi çağırmıştınız?” Canı konuşmak istemiyordu. İçi
sıkılıyordu. Tayfun anlayamadığı bu ruh halinin kısa sürede değişeceğini
umuyordu.
“Şu izin işini konuşalım. O
tarihlerde elimizde yetişecek iş yok. Senin iznin sorun değil. Doğan da aynı
tarihi istediği için biraz onda sorun yaşayabiliriz.”
“Elif buna üzülecek. Aynı
tarihlerde tatil yaparlarsa onu daha çok göreceğini düşünüyordu.”
‘İyi ama sen tatil yaparken ben seni göremeyeceğim. Buna nasıl bir
çözüm bulacağız?’ Tayfun kendi düşüncelerini
saklama ihtiyacı duyuyordu. Bu kızı tam olarak çözmeden duygularını
açmayacaktı, fakat her geçen gün umudu artıyordu.
“Anladım. Onun elinde bir
iş var. Bitirirse o da izne çıkabilir. Nereye gideceksiniz?”
“Marmaris’e. Benim
arkadaşlarımdan birinin, Jülide’nin ailesinin evi var orada. Her yaz bir hafta
bize verirler. Gerçi Jülide bu sene yok. O evlenecek, balayına gidecek. Biz
dört kız orda olacağız.”
“Doğan?”
“Sanırım yakınlarda bir
otelde yer bulur. Aynı evde kalamaz.” Yanıt çok netti. Tayfun memnun oldu. Her
ne kadar Doğan başka bir kız için orada olsa da kıskanmasını engelleyemiyordu.
“Marmaris’in neresi?”
“İçmeler. Bilir misiniz?”
“Evet güzeldir. Sana da
güzel bir tatil dilerim.”
“Teşekkür ederim.”
Çağla odadan çıktıktan kısa
süre sonra Tayfun eline aldığı telefonu tuşladı. Artık harekete
geçmeliydi.
“Babaanne, nasılsın? Hani
sana söz verdiğim…”
*****
Tayfun, o hafta yoğun
toplantılar yüzünden büroda çok az vakit geçirdi.
Çağla, bundan hem
memnuniyet duymuş hem de üzülmüştü. Yüzünü görmek için çaba harcamak zorunda kalmıştı.
Hafta yoğun geçince CV yazmak aklından uçup gitmişti.
Hale hanım, akşamları
provasını yaptığı kıyafetleri kolaylamıştı. Tatil iznini aldığı konuşmayı
anlattığında aklına gelenlerin olabileceğini düşünen kadın, kızına bir şey
söylemedi. Pazara çıkarak bir sürü parça kumaş aldı. Böylece çok daha ucuza çok
fazla kıyafet çıkartabilecekti.
Elif ile Doğan tatile
birlikte çıkacak olmanın keyfini yaşıyordu.
Berna, Fatih’in tatili
ayarlayamamış olmasına üzülse de başka bir tatili birlikte geçireceklerini öğrenince
sevinmişti.
Yeşim, iptal edilemeyen
cumartesi programının neticesini merak ediyordu. Çağla neden vazgeçtiğini
söylemiyordu. Bu sessizliği pek normal olmadığı için kızlar arasında merak
konusu oluyordu.
Jülide düğün hazırlıkları
ile uğraştığı için son zamanlarda görüşmek neredeyse imkansızdı.
*****
Cuma akşamı işten çıkarken,
tüm gün dua ettiği ekstra bir iş çıkıp hafta sonu çalışma planı bir türlü
gerçek olmamıştı. Şu lanet düşünmeden hareket etme huyu yüzünden cumartesiye
hiç istemediği bir randevu ayarlamıştı. Şimdi de kaçmak için yolları arıyordu.
Herkesle vedalaşıp asansöre
yürürken Tayfun Bey de onu takıp etti. Birlikte bindikleri asansörde katların
yarısını konuşmadan indiler. “Çağla, senin bu hafta canın bir şeye sıkkındı.
Umarım pazartesi çok daha iyi bir haftaya başlarsın.” Başka ne söyleyebilirdi?
Aklına gelen tek şey buydu. Daha doğrusu söyleyebileceği buydu.
Çağla, kısacık bir bakış
atıp “Umarım.” diyerek kabullendi. Neyin var dese verecek yanıtı yoktu. Yüzüne
de bakamıyordu.
Tayfun hafta sonu ne
yapacağını sormak istiyor, planı yoksa bir şeyler yapalım demek istiyordu ama
yüzüne bile bakmayan birisine nasıl teklif götürecekti? Üstelik yanında çalışan
biriydi. Ya kendisini sapık bir tacizci sanırsa? İşte buna kesinlikle
dayanamazdı. Bu kızın gözlerinde kendisini gördüğü zamana kadar bekleyecekti.
Bu sürenin kısa olmasından başka bir ümidi yoktu.
Çağla, asansör içinde
ikisinden başka kimsenin olmamasını kendisine bir ceza olarak yorumluyordu.
Onun losyonunu duymak, kendisi ile konuşurken yüzüne bakması… Hepsi ayrı ceza
gibiydi. Akşam sevgilisi ile mi buluşacaktı? Onun için mi bu kadar şıktı?
Yazlık bir ceket vardı üstünde. Belki de bir davete gidecekti. Bunları düşünüp
kendisini yemeyecekti.
En alt kata inildiğinde
ikisi de iyi akşamlar ve iyi hafta sonları dileyerek ters yönlere yürüdüler.
Çağla, yanaklarından
süzülen yaşları umursamıyordu. Ağlamazsa çığlık atmaktan korkuyordu.
*****
Cumartesi sabahı yataktan
sürünerek kalktı. Bugünkü buluşma artık bir eziyetti. Biten ilişkinin ardından
hemen yenisine başlamayın diyenler doğru söylüyordu.
Evden akşamüstü çıkacaktı.
O saate kadar annesine dikişlerde yardım etmeye karar verdi. Çalışma odasına
girdiği an gözlerine inanamadı. En az on tane kıyafet askılarda sağa sol
asılmıştı. Kimi teğelli, kimi sadece iğneli vaziyette öylece duruyordu.
“Anne, dışarıya dikişe mi
başladın?”
“Yoo, o da nereden çıktı?”
“Bu kadar kıyafet neyin
nesi?”
“Senin tatil bavulun için.”
“Abarttın anne. Ne gerek
var bu kadara. Kızlarla en fazla bir ya da iki kere dışarı çıkarız. Kalan
zamanda ya güneş altında yatar ya okey oynarız.”
“Teşekkür edeceğine yine
çemkir. Gel şunları dene de biraz iğne batırayım sana. Hıncımı ancak alırım.”
“Ama anne ben, sen
yorulmayasın diye diyorum. Bunca yıl dikmedin, şimdi bir anda ağır gelecek.”
“Benle dalga geçeceğine
şunları denemeye başla. Önce tulumları dene.”
“Vavv anne bu kumaşlar çok
güzel. Para yetti mi?”
“Arttı bile. Pazar ucuz
kızım.”
“Pazar mı? Bunları pazarda
mı buldun?”
“Evet, bazı pazarlarda her
şey var. Ekonomi yapmak için oraları öğrenmek şart.”
“Ya da zengin koca bulmak
şart.”
“Fakirini buldun da zengini
kusur kaldı. Hadi giy şunu delirtme beni.”
Çağla, annesini daha fazla
kızdırmadan denemelere başladı. Provalar uzun sürünce günün büyük bir kısmı
bitmişti. Şu lanet görüşmeye gitmesi gerekiyordu. Hazırlanmak için odasına
gitmeden annesinin yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. “Sen süper bir
terzisin Hale hanım.”
*****
Çağla hazırlanıp çıkarken
annesi şöyle bir baktı.
“Ne o üstündeki?”
“Elbise!”
“Hadi ya, ben de muz kabuğu
sandım. Kızım o elbise nerden çıktı. Ne berbat bir şey o. Ben bunu atmamış
mıyım? Dökülüyor üstünden. Çıkart da yer bezi yapayım.”
“Anne, ben de birileri
yakamdan dökülsün diye giydim zaten. İşe yarayacak desene. Dönüşte veririm
zevkle yırtarsın.”
“Tamam karışmıyorum.”
Çağla buluşma yerine gidene
kadar bir sürü bakışa maruz kaldı. Üstündeki gerçekten en az on sene öncenin
kötü bir modasıydı. Ayak bileklerine kadar inen, hiçbir hattını belli etmeyen,
bebe yakalı karpuz kollu çiçekli bir elbiseydi. Saçlarını ortadan ikiye ayırıp
yüzünün de büyük bir kısmını kapatmıştı. Makyajını da elbisenin içindeki mor
çiçeklerden esinlenerek mosmor yapmıştı.
Bu da kaçırmazsa başka ne
kaçıracaktı adamı?
Yeşim ve yanındaki iki
erkek gözüktüğünde Çağla menüye gömülmüş ne yiyeceğini seçmeye çalışıyordu.
Yeşim arkadaşının halini görünce gülmesini gizlemeye çalıştı.
“Merhaba canım. Bu ne hal?”
kulağına fısıldamıştı.
“İptal edebilseydin sorun
yoktu.”
“Neyse ki bu halinle
kaçacaktır.”
“Bence de” gülüşmelerinden
sonra Çağla önce Yeşim’in sevgilisi Ceyhun ile sonra da Arda ile el sıkıştı.
Ceyhun ve Arda yerlerine oturduktan sonra kısa bir süre havadan sudan
konuştular. Arda çok fazla ilgi göstermiyordu. Bu Çağla’yı memnun etti.
Uğraşmadan kurtulacaktı.
Yemeğin sonunda hesap
ödemeye sıra geldiğinde Çağla gözlerine inanamadı. Arda denilen öküz
cüzdanındaki tüm parayı çıkartmış, hesap kadar olan kısmını göstere göstere
saymış sonra da artan paraları cüzdanına geri koymuştu. ‘Al anne sana zengin ve öküz bir damat adayı’ Yeşim ile bakışan Çağla
yüzünü buruşturup çantasını eline alıp ayağa kalktı. Bu kez az önceki öküz
kibarlaşmış sandalyesini tutmaya çalışmıştı. “İstemem sağ ol. Ayağa
kalkabiliyorum.”
“Olsun ben kibarımdır,
karım hep öyle der.”
“Karın mı?”
“Eski karım. Boşandım.”
“Kurtulmuş desene!”
“Efendim?”
“Üzüldüm dedim.”
“Sağ ol. Evet üzücüydü ama
zamanla alışıyor insan.”
“Eminim öyledir.”
Lokantadan çıkana kadar
yanında yürüyen adamla mecburen konuştu. Dışarı çıkar çıkmaz kurtulacaktı. Daha
fazla tahammül edemeyeceğin biliyordu.
“Yeşim çok güzel bir
yemekti. Ama biliyorsun benim ayrılmam lazım. Arda teşekkürler. Ceyhun
görüşürüz.”
Yeşim, “Tamam canım, çok
selam söyle Hale teyzeme.”
Arda yanına gelip “Çağla,
yarın işin var mı? Böyle üç beş kişi gezmek hiç hoş değil. Muhabbetten
hoşlanmadım. Yarın baş başa konuşalım mı biraz?” diye sorduğunda Çağla
şaşkınlıkla baktı. “Yarın çok işim var. Tek boş günüm buydu ve Yeşim’le ancak
bugün görüşebildim. İyi akşamlar” Yalandan burnunun uzayıp uzamadığını kontrol
edecekti.
Taksiye bindiği an rahat
bir nefes aldı. “Manyak”
“Nereye abla, anlamadım?”
Çağla gülmeye başlayınca
taksi şoförü durakladı. Gülmesi geçince adresi verdi, yola koyuldular. Eve gelir gelmez listesini
açtı ve yeni maddelerini ekledi.
38. Kalabalıkta cüzdanını çıkartıp para saymamalı biraz
kültür… biraz eğitim… üniversite bitirmiş ama sorsam yönetim şeklimizi bile
bilmeyeceğinden korktum
39.
Arkadaşlarınızla vakit
geçirmeye burun kıvırmasın . kendi arkadaşlarına da tanıştırsın
40.
Boş vaatler, gereksiz
felsefi konuşmalar yapmasın kafamı ütülemesin adamın ne dediğini dinlemesem de başımı
ağrıttığı kesin
41. Evli olmasın, geçmişte
evlenmişse bile boşanmış olsun. Boşanmak da yetmez eski eşini unutmuş olsun…
yok en iyisi hiç evlenmemiş olsun. Bu
maddede aklına gelen kişi midesine sancılar saplamıştı. Onun başkası ile
evlenecek olması…düşünmeyecekti.
Pazar gününü kek yaparak
geçirdi. Limonlu kek yaptı. Aslında canı ıslak kek istemişti. Böylece Tayfun da
mutlu olacaktı ama sırf ona kızgınlığından limonlu kek yapmıştı. Zaten hayatı
da limon gibi ekşimişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder