12 Eylül 2015 Cumartesi

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 24. Bölüm

Kendi üzüntüleri ile uğraşırken günü tamamlamıştı. Eve gittiğinde tüm sıkıntı yüzünden belli oluyordu. Annesinin daha iyi olduğunu görünce sevindi. Gülümseme yerleşti yüzüne, işte günün tek güzel tarafı buydu. Yemek sonrası meyve saatinde annesi her akşamın sorusunu tekrarladı.
“Neler yaptın bugün?”
“Hep aynı işler. Tatil için de plan yapmaya başladık. Kızlarla yine bir arada tatil yapacaktık ya. Onun için izin istedim Tayfun Beyden, ama alamadım.”
“Neden? İzin hakkın. Neden vermedi acaba?”
“Doğan var ya, hani şu çok uzun olan. O Elif ile çıkıyor. Kızlarla gidiyoruz deyince, ben de aynı tarihte izin istiyorum diye tutturdu. Tayfun bey de ikiniz aynı zamanda çıkabilecek misiniz, bakmam lazım, dedi.”
“Kıskanmış.”

“Hiç ümitlenme anne. Yeni biri ile çıkıyor.” Sesinde ‘Bu kez bilemedin’ ifadesi vardı. Annesi de şaşırmıştı
“Kim? Tayfun mu?”
“Evet. Böylece tüm düşündüklerinde yanıldın. Kabul et artık.”
“Eh ne yapalım, demek ki göründüğü kadar akıllı değilmiş.” Hale hanım yanılmadığını biliyordu. Sadece o an neler yaşandığını anlamadığı için susmayı tercih etti.  Çağla zaten üzgündü daha da üstüne gitmenin hiç gereği yoktu. Kocası yan tarafta uyukluyordu. O da dizisinin tekrarını izliyordu. Çağla da hiç anlamasa da televizyona bakıyordu. Kadın oyuncunun üstündeki elbiseyi görünce gündüz aklına geleni annesine söylemeye karar verdi.
“Anne…”
“Söyle”
“Bana biraz kıyafet diker misin?”
“O nerden çıktı?”
Tayfun’u tavlamak için düşünmüştüm, diyemezdi. En iyisi ekonomik olsun diye, açıklama yapmaktı. Hale hanım gözünü televizyondan ayırmadan, “O zaman bana biraz para ver bakalım. Bir de nasıl şeyler istiyorsun?”
“Dikecek misin? Kaç yıldır oturmuyordun makineye.” Ara sıra sökük, daraltma, açma yapmanın haricinde neredeyse küsmüştü makineye.
“Kaç yıldır dikiş dikmemi isteyen olmamıştı.”
“Anne, evde diksen yine? Etrafta bir sürü insan vardır sana bir şeyler diktirecek.”
“Uğraşamam. Bir daha vergi dairesi ile başımı derde sokamam. Sen yetersin bana. Sökül parayı. Beni konuşturup paradan yırtamazsın.”
“Ne kadar istiyorsun?”
“Önce neler istiyorsun bir anlat bakalım.”
“Gel internetten seçelim. Bugün biraz bakındım da. Şöyle uçuşan bir elbise ve güzel bir tulum istiyorum.”
“Uçuşan elbise mi? Nasıl bir şeyler istiyorsun sen? Tarzın mı değişiyor?”
“Yok anne, bu sene çok moda ve vitrinlerdeki fiyatlar benim maaşımın iki katı gibi. O yüzden sana müracaat ettim. Biz, tabii izin alabilirsem temmuz başında Jülidelerin yazlığına gideriz. Gerçi bu sene Jülide yok ama olsun, ev bizim yine bir hafta. O zamana yetişir mi?”
“Yetişir tabii. Hatta düğüne bile bir elbise yetişir.”
“Ciddi misin?”
“Aç şu cüzdanı. Kızdırma beni vazgeçeceğim şimdi.”
“Al annem cüzdan sana feda olsun.” Cüzdanı verip ne kadar aldığına bakmadı bile. Annesi içinden bir miktar para alıp iade etti.
“Hadi bakalım şu resimlere.”
Bir süre yeni modanın elbiselerini incelediler. Annesi bazı modelleri bilgisayarda dosyalattı. “Yarın ben bunlar için kalıp ayarlarım. Kumaş da bakarım. Gel senin de ölçünü alayım.” dedi. Odasına geçip iç çamaşırları ile kaldı. Annesi ölçüsünü aldıktan sonra Çağla üstüne geceliğini geçirdi.
Çağla, Tayfun için istediği kıyafetleri artık sadece kendisi için istiyordu. Annesi odadan çıktıktan sonra camın önüne oturup az önce kapattığı perdeleri açtı, karanlığı izlemeye başladı.
Tayfun’un hayatında olmayacağını kabullenmek zor geliyordu. Üstelik onu her gün göreceğini bilerek, aynı yerde çalışmak, bir gün evlendiğini ve çocukları olduğunu görmek canını şimdiden acıtıyordu. Ya gerçekleştiğinde? İşte o zaman dayanamazdı. En iyisi çok da oyalanmadan yeni bir iş aramaktı. Bu devirde iş bulmak çok kolay olmadığı için CV hazırlayıp, çalışırken iş arayacaktı. Ne kadar kısa sürede iyi bir iş bulursa Tayfun’dan o kadar çabuk uzaklaşırdı.
Gözleri karanlığı delerken bir damla yaş da yanağından iniyordu. İlk kez bir erkek için ağlıyordu. İşte şimdi gerçekten aşık olduğuna kendisi de inanmıştı. Hayatında ilk kez yaşadığı bir kayıp duygusuydu bu. Damlalar birbirini izleyince az önce izlediği karanlık da görünmez oldu. En iyisi uyumak ve acısını unutmaya çalışmaktı.
Aradan bir saat geçtiğinde hala uyumamıştı. Aynı şeyleri düşünmekten başı ağrıyordu. Başucundaki MP3 ü kulağına takıp zen müziklerinin olduğu dosyayı seçti, sesi biraz kıstı.
En sonunda uykuya dalmıştı.

***** 

Çarşamba sabahı iş yerinde ilk kez yüzü hiç gülmeyen bir Çağla vardı. Ağzının içinde geveleyerek günaydın deyip yerine oturdu. Ekranını açtı ve işine konsantre oldu. Tayfun geç geldi. Odasına giderken neşeli bir sesle tünaydın dedi, Çağla hariç herkes yanıtladı.
‘Bu kızın neyi var? Benim ona olan duygularımı anladı da tavır mı koyuyor? Yoksa dün izin için yaptığımız konuşmaya mı kızgın?’
Yerine oturduktan sonra ekranını açtı. Sonra da bir mesaj yazarak Çağla’yı odasına çağırdı. En iyisi konuşmaktı. Böyle aklında olumsuzluklarla günü geçiremezdi.
Çağla, ekrana düşen mesajı okuduktan sonra istemeden de olsa Tayfun’un odasına gitti. Kapıyı çalıp içeri girdi. Yüzüne bakmak istemiyordu ama utanacak bir şeyi yoktu ki başını eğsin!
Tayfun’un merakla kendisine bakışına yorum yapamıyordu.
“Çağla, iyi misin?”
“İyiyim teşekkürler.”
“Annen iyileşti mi?”
 “İyi teşekkürler.”
“O zaman bu suratının hali ne? Neden iki gündür böylesin?”
Soruyor bir de. Sen beni arama, benle ilgilenme, burnunun ucunu görme, sonra git başka bir Nurgül bul kendine, ondan sonra da bana neyin var de…beni aramışsın ama bunu da gizlemişsin… Yüz bulup askıntı olacağımı mı sandın? Şimdi de soruyorsun… ’
“Yok bir şeyim. Yoruldum sanırım. Bunun için mi çağırmıştınız?” Canı konuşmak istemiyordu. İçi sıkılıyordu. Tayfun anlayamadığı bu ruh halinin kısa sürede değişeceğini umuyordu.
“Şu izin işini konuşalım. O tarihlerde elimizde yetişecek iş yok. Senin iznin sorun değil. Doğan da aynı tarihi istediği için biraz onda sorun yaşayabiliriz.”
“Elif buna üzülecek. Aynı tarihlerde tatil yaparlarsa onu daha çok göreceğini düşünüyordu.”
‘İyi ama sen tatil yaparken ben seni göremeyeceğim. Buna nasıl bir çözüm bulacağız?’  Tayfun kendi düşüncelerini saklama ihtiyacı duyuyordu. Bu kızı tam olarak çözmeden duygularını açmayacaktı, fakat her geçen gün umudu artıyordu.
“Anladım. Onun elinde bir iş var. Bitirirse o da izne çıkabilir. Nereye gideceksiniz?”
“Marmaris’e. Benim arkadaşlarımdan birinin, Jülide’nin ailesinin evi var orada. Her yaz bir hafta bize verirler. Gerçi Jülide bu sene yok. O evlenecek, balayına gidecek. Biz dört kız orda olacağız.”
“Doğan?”
“Sanırım yakınlarda bir otelde yer bulur. Aynı evde kalamaz.” Yanıt çok netti. Tayfun memnun oldu. Her ne kadar Doğan başka bir kız için orada olsa da kıskanmasını engelleyemiyordu.
“Marmaris’in neresi?”
“İçmeler. Bilir misiniz?”
“Evet güzeldir. Sana da güzel bir tatil dilerim.”
“Teşekkür ederim.”
Çağla odadan çıktıktan kısa süre sonra Tayfun eline aldığı telefonu tuşladı. Artık harekete geçmeliydi. 
“Babaanne, nasılsın? Hani sana söz verdiğim…”

*****

Tayfun, o hafta yoğun toplantılar yüzünden büroda çok az vakit geçirdi.
Çağla, bundan hem memnuniyet duymuş hem de üzülmüştü. Yüzünü görmek için çaba harcamak zorunda kalmıştı. Hafta yoğun geçince CV yazmak aklından uçup gitmişti.
Hale hanım, akşamları provasını yaptığı kıyafetleri kolaylamıştı. Tatil iznini aldığı konuşmayı anlattığında aklına gelenlerin olabileceğini düşünen kadın, kızına bir şey söylemedi. Pazara çıkarak bir sürü parça kumaş aldı. Böylece çok daha ucuza çok fazla kıyafet çıkartabilecekti.
Elif ile Doğan tatile birlikte çıkacak olmanın keyfini yaşıyordu.
Berna, Fatih’in tatili ayarlayamamış olmasına üzülse de başka bir tatili birlikte geçireceklerini öğrenince sevinmişti.
Yeşim, iptal edilemeyen cumartesi programının neticesini merak ediyordu. Çağla neden vazgeçtiğini söylemiyordu. Bu sessizliği pek normal olmadığı için kızlar arasında merak konusu oluyordu.
Jülide düğün hazırlıkları ile uğraştığı için son zamanlarda görüşmek neredeyse imkansızdı.

*****

Cuma akşamı işten çıkarken, tüm gün dua ettiği ekstra bir iş çıkıp hafta sonu çalışma planı bir türlü gerçek olmamıştı. Şu lanet düşünmeden hareket etme huyu yüzünden cumartesiye hiç istemediği bir randevu ayarlamıştı. Şimdi de kaçmak için yolları arıyordu.
Herkesle vedalaşıp asansöre yürürken Tayfun Bey de onu takıp etti. Birlikte bindikleri asansörde katların yarısını konuşmadan indiler. “Çağla, senin bu hafta canın bir şeye sıkkındı. Umarım pazartesi çok daha iyi bir haftaya başlarsın.” Başka ne söyleyebilirdi? Aklına gelen tek şey buydu. Daha doğrusu söyleyebileceği buydu.
Çağla, kısacık bir bakış atıp “Umarım.” diyerek kabullendi. Neyin var dese verecek yanıtı yoktu. Yüzüne de bakamıyordu.
Tayfun hafta sonu ne yapacağını sormak istiyor, planı yoksa bir şeyler yapalım demek istiyordu ama yüzüne bile bakmayan birisine nasıl teklif götürecekti? Üstelik yanında çalışan biriydi. Ya kendisini sapık bir tacizci sanırsa? İşte buna kesinlikle dayanamazdı. Bu kızın gözlerinde kendisini gördüğü zamana kadar bekleyecekti. Bu sürenin kısa olmasından başka bir ümidi yoktu.
Çağla, asansör içinde ikisinden başka kimsenin olmamasını kendisine bir ceza olarak yorumluyordu. Onun losyonunu duymak, kendisi ile konuşurken yüzüne bakması… Hepsi ayrı ceza gibiydi. Akşam sevgilisi ile mi buluşacaktı? Onun için mi bu kadar şıktı? Yazlık bir ceket vardı üstünde. Belki de bir davete gidecekti. Bunları düşünüp kendisini yemeyecekti.
En alt kata inildiğinde ikisi de iyi akşamlar ve iyi hafta sonları dileyerek ters yönlere yürüdüler.
Çağla, yanaklarından süzülen yaşları umursamıyordu. Ağlamazsa çığlık atmaktan korkuyordu.

*****

Cumartesi sabahı yataktan sürünerek kalktı. Bugünkü buluşma artık bir eziyetti. Biten ilişkinin ardından hemen yenisine başlamayın diyenler doğru söylüyordu.
Evden akşamüstü çıkacaktı. O saate kadar annesine dikişlerde yardım etmeye karar verdi. Çalışma odasına girdiği an gözlerine inanamadı. En az on tane kıyafet askılarda sağa sol asılmıştı. Kimi teğelli, kimi sadece iğneli vaziyette öylece duruyordu.
“Anne, dışarıya dikişe mi başladın?”
“Yoo, o da nereden çıktı?”
“Bu kadar kıyafet neyin nesi?”
“Senin tatil bavulun için.”
“Abarttın anne. Ne gerek var bu kadara. Kızlarla en fazla bir ya da iki kere dışarı çıkarız. Kalan zamanda ya güneş altında yatar ya okey oynarız.”
“Teşekkür edeceğine yine çemkir. Gel şunları dene de biraz iğne batırayım sana. Hıncımı ancak alırım.”
“Ama anne ben, sen yorulmayasın diye diyorum. Bunca yıl dikmedin, şimdi bir anda ağır gelecek.”
“Benle dalga geçeceğine şunları denemeye başla. Önce tulumları dene.”
“Vavv anne bu kumaşlar çok güzel. Para yetti mi?”
“Arttı bile. Pazar ucuz kızım.”
“Pazar mı? Bunları pazarda mı buldun?”
“Evet, bazı pazarlarda her şey var. Ekonomi yapmak için oraları öğrenmek şart.”
“Ya da zengin koca bulmak şart.”
“Fakirini buldun da zengini kusur kaldı. Hadi giy şunu delirtme beni.”
Çağla, annesini daha fazla kızdırmadan denemelere başladı. Provalar uzun sürünce günün büyük bir kısmı bitmişti. Şu lanet görüşmeye gitmesi gerekiyordu. Hazırlanmak için odasına gitmeden annesinin yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. “Sen süper bir terzisin Hale hanım.”

***** 

Çağla hazırlanıp çıkarken annesi şöyle bir baktı.
“Ne o üstündeki?”
“Elbise!”
“Hadi ya, ben de muz kabuğu sandım. Kızım o elbise nerden çıktı. Ne berbat bir şey o. Ben bunu atmamış mıyım? Dökülüyor üstünden. Çıkart da yer bezi yapayım.”
“Anne, ben de birileri yakamdan dökülsün diye giydim zaten. İşe yarayacak desene. Dönüşte veririm zevkle yırtarsın.”
“Tamam karışmıyorum.”
Çağla buluşma yerine gidene kadar bir sürü bakışa maruz kaldı. Üstündeki gerçekten en az on sene öncenin kötü bir modasıydı. Ayak bileklerine kadar inen, hiçbir hattını belli etmeyen, bebe yakalı karpuz kollu çiçekli bir elbiseydi. Saçlarını ortadan ikiye ayırıp yüzünün de büyük bir kısmını kapatmıştı. Makyajını da elbisenin içindeki mor çiçeklerden esinlenerek mosmor yapmıştı.
Bu da kaçırmazsa başka ne kaçıracaktı adamı?
Yeşim ve yanındaki iki erkek gözüktüğünde Çağla menüye gömülmüş ne yiyeceğini seçmeye çalışıyordu. Yeşim arkadaşının halini görünce gülmesini gizlemeye çalıştı.
“Merhaba canım. Bu ne hal?” kulağına fısıldamıştı.
“İptal edebilseydin sorun yoktu.”
“Neyse ki bu halinle kaçacaktır.”
“Bence de” gülüşmelerinden sonra Çağla önce Yeşim’in sevgilisi Ceyhun ile sonra da Arda ile el sıkıştı. Ceyhun ve Arda yerlerine oturduktan sonra kısa bir süre havadan sudan konuştular. Arda çok fazla ilgi göstermiyordu. Bu Çağla’yı memnun etti. Uğraşmadan kurtulacaktı.
Yemeğin sonunda hesap ödemeye sıra geldiğinde Çağla gözlerine inanamadı. Arda denilen öküz cüzdanındaki tüm parayı çıkartmış, hesap kadar olan kısmını göstere göstere saymış sonra da artan paraları cüzdanına geri koymuştu. ‘Al anne sana zengin ve öküz bir damat adayı’ Yeşim ile bakışan Çağla yüzünü buruşturup çantasını eline alıp ayağa kalktı. Bu kez az önceki öküz kibarlaşmış sandalyesini tutmaya çalışmıştı. “İstemem sağ ol. Ayağa kalkabiliyorum.”
“Olsun ben kibarımdır, karım hep öyle der.”
“Karın mı?”
“Eski karım. Boşandım.”
“Kurtulmuş desene!”
“Efendim?”
“Üzüldüm dedim.”
“Sağ ol. Evet üzücüydü ama zamanla alışıyor insan.”
“Eminim öyledir.”
Lokantadan çıkana kadar yanında yürüyen adamla mecburen konuştu. Dışarı çıkar çıkmaz kurtulacaktı. Daha fazla tahammül edemeyeceğin biliyordu.
“Yeşim çok güzel bir yemekti. Ama biliyorsun benim ayrılmam lazım. Arda teşekkürler. Ceyhun görüşürüz.”
Yeşim, “Tamam canım, çok selam söyle Hale teyzeme.”
Arda yanına gelip “Çağla, yarın işin var mı? Böyle üç beş kişi gezmek hiç hoş değil. Muhabbetten hoşlanmadım. Yarın baş başa konuşalım mı biraz?” diye sorduğunda Çağla şaşkınlıkla baktı. “Yarın çok işim var. Tek boş günüm buydu ve Yeşim’le ancak bugün görüşebildim. İyi akşamlar” Yalandan burnunun uzayıp uzamadığını kontrol edecekti.
Taksiye bindiği an rahat bir nefes aldı. “Manyak”
“Nereye abla, anlamadım?”
Çağla gülmeye başlayınca taksi şoförü durakladı. Gülmesi geçince adresi verdi,  yola koyuldular. Eve gelir gelmez listesini açtı ve yeni maddelerini ekledi.
      38. Kalabalıkta cüzdanını çıkartıp para saymamalı  biraz kültür… biraz eğitim… üniversite bitirmiş ama sorsam yönetim şeklimizi bile bilmeyeceğinden korktum
39.      Arkadaşlarınızla vakit geçirmeye burun kıvırmasınkendi arkadaşlarına da tanıştırsın
40.      Boş vaatler, gereksiz felsefi konuşmalar yapmasın kafamı ütülemesin adamın ne dediğini dinlemesem de başımı ağrıttığı kesin
      41. Evli olmasın, geçmişte evlenmişse bile boşanmış olsun. Boşanmak da yetmez eski eşini unutmuş olsun… yok en iyisi hiç evlenmemiş olsun. Bu maddede aklına gelen kişi midesine sancılar saplamıştı. Onun başkası ile evlenecek olması…düşünmeyecekti.

Pazar gününü kek yaparak geçirdi. Limonlu kek yaptı. Aslında canı ıslak kek istemişti. Böylece Tayfun da mutlu olacaktı ama sırf ona kızgınlığından limonlu kek yapmıştı. Zaten hayatı da limon gibi ekşimişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder