2 Eylül 2015 Çarşamba

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 14.Bölüm

Çağla, Abant’tan döndüğünden beri geçen bir haftalık sürede hep mutsuz gezmişti. Ne olduğunu hala çözemediği ruh hali ile ortalıkta gezinmesi kız arkadaşlarını tedirgin ediyordu. En son Elif aramış, diğer kızların sorduklarına çok benzer sorularını sıralamıştı.
“Neyin var senin? Doğan şirkette de böyle gezdiğini söylüyor.”
“Sanırım şu bebek işi farkında olmadan etkiliyor beni.”
“Çağla sen bebeğe bu kadar takmazsın. Öyle olsaydı önüne çıkan bir taliple kırk kere evlenmiş ve hamile kalmıştın. Senin derdin başka.”
“Gerçekten bilmiyorum. Hasta olacağım sanırım.” Kimseye söyleyemezdi çünkü kendine bile söylememişti.
“Dikkat et kendine. Havalar çok soğuk. Oralarda da o kıyafetle donmuşsundur.”
“Otelde üşümedim. Orası çok güzeldi. Geldiğimden beri tuhafım. Sanırım burada üşüttüm.”

“İyi öyle olsun. Ama başka bir derdin varsa ve anlatmıyorsan bozuşuruz bilmiş ol.”
“Yok öyle bir şey. Sen ne yapıyorsun bugün? Doğan’la mı buluşacaksın?”
“Evet. Bu hafta sonu çalışmayınca iki gün bize kaldı.”
“Çok iyi. Selam söyle. Öptüm canım. Ben biraz uzanayım.”
“Kendine iyi bak diyeceğim ama bakamamışsın ki. Daha beter olma diyeyim bari.”
Çağla, hasta olmadığını biliyordu. Fakat kimseye, kendine bile neyi olduğunu açıklayamıyordu. İşini yapıyor, evine dönüyordu. Sinemaya gitmek, konser dinlemek bile kendisini mutlu etmediği için evden çıkmamıştı hafta sonu.
Bir derdi vardı…
Evlilik ve bebekten başka bir derdi vardı…

*****

Nisan ayının ilk haftası bittiğinde silkelenmesi gerektiğine karar verdi. Bu arada telefonu hiç durmuyor, Jülide’nin nişanında tanıştığı erkeklerden ikisi devamlı arıyor hatta iş yerine çiçek yolluyordu. O çiçeklerin etkisi pek de olumlu olmamış, Yakup ile Ali çok bozulmuştu. Hala ne beklediklerini anlamıyordu Çağla. Onlarla olmaz, olamazdı… Kendisi ile ilgilenen diğer erkekleri değerlendirecekti.
Nihayet içlerinden biri ile çıkmayı kabul etti. Erkan ile ilk buluşma son buluşma oldu. Erkan, ellerini kollarını kendi yanında tutamayan, devamlı Çağla’nın eline koluna dokunan biriydi. Hatta bazen bunlar okşamaya dönüşüyordu. Daha ilk buluşmada bu kadar eline koluna hakim olamayan ikinci buluşmada yatağa gitmeye kalkar, diyerek hemen listesinden sildi. Böyle erkeklere tahammülü yoktu. Dur bir bak bakalım, karşındaki kadının da sana böyle bir ilgisi var mı? Üstelik normal bir kadının ilk buluşmada bu kadar aktif olmasını bekleyen erkek o kadını hangi gözle gördüğünü belli eden erkektir. Çağla, bir daha açılmamak üzere Erkan sayfasını kapattıktan sonra diğer erkeğe yani Gürkan’a şans verdi.
Gürkan, açık kahverengi saçlı, yine açık kahverengi gözlü biriydi. Çok muntazam yüz hatları vardı. Eline koluna sahipti. Düzgün ama çok pahalı olmayan bir yerde yemek ısmarlamıştı. Uzun saatler oturulabilecek bir ortamdı. Onlar da öyle yaptı ama hep bir şeylerin eksik olduğunun farkındaydı, Çağla. Gürkan iyi arkadaş olacak erkeklerdendi. Öyleydi galiba. En azından Çağla için. Çağla’nın ikinci kez görüşmek istemediğini söylemesine kendisine bir şans daha vermesi için talepte bulunarak ama ısrar etmeyerek yanıt verdi. Onun kırılgan görüntüsüne üzülen Çağla ikinci buluşmayı kabul ettiğinde bunun bile gereksiz vakit kaybı olduğunu biliyordu.
Yanılmamıştı…

*****

Bu arada evde geçirdiği her pazar günü mutfağa girip bir şeyler yapmaya başladı. İlk yaptığı poğaçaların tadı fena sayılmazdı ama şekilleri annesininkilere hiç benzemiyordu. İçine az ya da çok malzeme koyduğu için irili ufaklı olmuştu hepsi. Zaten hamuru tutturana kadar epey un, katı olunca da epey su koymuş ve böylece koca bir hamura sahip olmuştu. Artık kıvamında hamurlar yapabiliyordu. Annesi bile takdir etmeye başlamıştı. Bu mucize gibi bir şeydi.
Yaptığı kekleri, kurabiyeleri şirkete götürmek ve arkadaşları ile paylaşmak hoşuna gidiyordu.
Tayfun bey ilk hafta getirdiği kurabiyeleri teşekkür ederek kabul etmemişti. İkinci hafta götürdüğü kek içinde aynı yanıtı alınca canı sıkılmış olarak odasından çıkmıştı. Bu pazartesi üçüncü kez denemeyecekti. Nasılsa onun elinden bir şey yemiyordu. Zaten ortalıkta asık yüzü ile gezip duruyordu. Canı sıkkındı demek ki…
Bu kez limonlu kek yaparak götürdü şirkete. İlk önce Fatma Hanıma verdi. Hatta karşılıklı çay içerek yediler. Sonra şirkete giren herkes önce mutfağa uğradı ve üç haftadır aynı şekilde başladıkları güne yine kek ve çay ile başladılar. Süleyman beyin kekini ayırdı. Tayfun beye ayırmayacaktı ama zaten çok dilim vardı. İstiyorsa mutfağa gider yerdi. Tabakta kalan kekleri kağıt peçete ile kapatıp masasına geçti.
“Çağla, her pazartesi kek, kurabiye yapmanın özel bir nedeni mi var? Hani yakında evlilik falan varda mutfağa alıştırma mı yapıyorsun? Bak her geçen hafta daha lezzetli oluyor. Haftaya da havuçlu kek yap.” Doğan, mutfaktan çıkarken elinde çoğu yenmiş bir dilim kek vardı.
Çağla başını çevirmeden yanıt verdi. “Artık hafta sonlarımı evde geçiriyorum. Canım sıkılınca da mutfağa giriyorum. Eh fazla keki çöpe mi atayım? Getiriyorum size veriyorum.”
“Sağ ol be. Ne kadar bonkörsün. Kızım çöpe atılacakları arkadaşlarına vermeye utanmıyor musun?”
“Sen benim kekime illa bir kulp bulmaya utanmıyor musun? Sana çok bile.”
Onlar konuşurken kapıdan Süleyman Bey ile Tayfun Bey girmişti. Konuşmayı duyan ikili gülümseyerek ve başlarını sallayarak odalarına yöneldiler.
İki dakika kadar sonra ekranında bir mesaj belirdi. “Şu çöpe atacağın kekinden bana ikram etmek yok mu?”
Tayfun Bey bu hafta kek istiyordu!
Kendisi vermemek için tavır almışken böyle bir talep ilginçti. Yerinden kalkıp zaten kendisinde olan çay dağıtımını da araya katarak kekini götürdü. Tayfun tabaktaki keki çatalı ile küçük bir parça keserek ağzına attı. Yuttuktan sonra kendisine merakla bakan Çağla’ya döndü. “Doğan’a aldırma çok güzel olmuş. Eline sağlık. Havuçlu keki severim ama ıslak keki daha çok severim.” diyerek ikinci lokmayı da ağzına götürdü.
Ben bu adamı anlayamayacağım. Ne oldu da bir anda iştahı açıldı?’  Yerine giderken keyfi yerine gelmiş gibiydi. Küçük patron onu takdir etmişti. İyi ama burası pastane değildi ki, kekinin takdir edilmesinin ne anlamı vardı?

*****

Çağla, haftanın ilk üç gününü çok yoğun geçirmiş, perşembe gününe ise işi kalmamıştı. Ufak tefek işlerle vakit öldürüyor, destek isteyenlere yardım ediyordu. O da bitince koltuğunda oturup boş ekrana bakmaya başladı.
Aklından geçenler bölük pörçüktü. Ne istiyordu? Nasıl istiyordu? Hayatındaki erkek nasıl olmalıydı? Neden bu aralar kimseyi beğenmiyordu? Çıktığı herkese hemen bir kulp buluyordu. En iyisi nasıl birini istediğini listelemekti. En iyi yaptığı şeyi yaparak hayatına yeniden yön verecekti. 
Daha önce yapıp da yanıtlamadığı listesini aradı bilgisayarında.  Bulunca maddeyi hemen yeni bir sayfaya taşıdı. 
Nasıl bir erkek istiyorum?  : Bunun yanıtı çok uzun… ayrı bir liste konusu… sonra yazılmak üzere bir kenara kaldırıldı.
İlk işi maddenin devamına yazdığı notu silmek oldu. Artık listesini yazabilirdi. 
1-            Boyu boyuma, huyu huyuma uymalı : Ne çok uzun, ne kısa olmasın. Benim zevk aldığım şeyleri sevmeye çalışsın. Mümkünse zaten seviyor olsun. Eh bunları ileriki maddelerde tek tek yazarım.

2-           Benim standartlarıma göre tipi olmalı yani kumral ya da sarışın olmalı. Saçı; uzun, kısa, kel fark etmez.  Evet, sarışın ya da kumral olmalı. Buğday tenli olmalı. Arap gibi adam istemem. Gerçi yanınca güzel oluyor erkeklerde ama yinede beyaz tenli en fazla buğday tenli olmalı

3-           Sakalı da bıyığı da olabilir ama onlara iyi bakmalı temiz ve bakımlı bir sakal hiç de fena olmaz. Gerçi uzun zamandır sakallı biri ile birlikte olmuyorum ama bir değişiklik yapabilirim.

4-           Toplum içinde konuşmayı, oturmayı kalkmayı ve bana saygı göstermeyi bilmeli kendisini ispatlamak için abuk subuk konuşan insanlardan olmamalı. Çok konuşup insanları baymamalı. Benim de yanında olduğumu unutmamalı

5-           Kavgayı baş başayken yapmalı, barışmayı da öyle, barışmak için de saçma sapan pahalı hediyeler ile beni kandırmaya uğraşmamalı En kızdığım şeyi asla yapmamalı. Toplum içinde kavga, ağız dalaşı kadar çirkin şey olamaz.

6-           Yemek konusunda ukalalık derecesinde bilgili ya da ne konsa yerim derecesinde damak tadından uzak olmamalı, Bulamaç gibi yemekleri iştahla yiyen kişilerden nefret ediyorum. Ama ben ‘bu yemek kızgın ateşte en fazla sekiz dakika pişirilmeliydi. Aşçı on dakika pişirmiş. Lezzetini bozmuş, karamelize olmalıydı’ gibi açıklamalara tahammül edemiyorum. Yemeğini ye kardeşim

7-           Çok alkol almamalı, yerinde ve dozunda içmeli ki keyfimi kaçırmamalı Buna yorum bile yapmam. Böyle olmalı o kadar! Benim de sarhoş olmama izin vermemeli. Ben hiç sarhoş oldum mu? Anımsamıyorum… Abant’da sarhoş olmadım değil mi? Hani yorumsuzdu…

8-           Sigarayı hiç kullanmamalı yorumsuz bir madde daha. Bebeğimin babası olacak kişi asla sigara içmemeli

9-                   İleride çocuğumuz olursa en az benim kadar ilgilenecek yapısı olmalı Bunu en sonlara mı yazsaydım? Acele etmeye ne gerek var ki? Saçmalıyorum. Acele etmeliyim. Hem de çok acele etmeliyim…

10-          Mutlaka ev işlerinde bana yardım etmelibirlikte yaparsak çabuk biter, böylece birlikte daha çok vakit geçiririz… evet bu ona iş yaptırmak için güzel bir mazeret

11-          Hep takım elbise ya da hep kot giymemeli. İkisini de yakıştırmalı, yerine göre giyinmeli, ben tuvalet giydiğimde o kotu ile olmamalı.

12-          Denizi sevmeli mutlakaaaaa, yüzmeyi de bilmeli… ah tatilllllllllll deniz güneşşşşşşşşş

13-          Dağı da sevmeli bir mutlakaaaaaa da buna… doğayı sevmeyen insan olur mu? O insan olamaz

14-         Maçı sevmesinde sakınca yok ama yedi yirmi dört maç izlememeli aynı takımı tutmasak bile birlikte maça gidebilmeliyiz… alt tarafı birimiz sopa yeriz.

15-         Çoraplarını salonda çıkartıp, yatak odasında aramamalı, çıkarttığı yeri bilmeli Bu maddeyi sevmeyecek erkek yoktur sanırım… ama avizeden de çorap toplamamalıyım

16-         Diş macununu istediği yerden sıkabilir, ben de sıkarım çünkü ama neden buradan sıktın dememelio derse ben de derim. Kavga istiyorsa kaşınsın… bundan daha sudan sebep yoktur sanırım

17-         Sporu sevmeli ve yapmalıileride kocam göbekli olmamalı… tamam ben de göbekli olmamalıyım… ya da göbeğimi “ayva” göbeğim var diye satmaya çalışabilirim… o kadar kusur kadı kızında da olur…

18-         Dans etmeyi sevmeli Çünkü ben çok seviyorum. Hem dans etmeli hem göbek atmalı, ağır abi olmamalı
19-         Sesi kötüyse de şarkılara eşlik etmeli, insan keyfini çıkartamadıktan sonra neye yarar eğlenceye gitmek…tamam sesi çok kötü ise katılmasın. kulaklarımı da kapatamam ayıp olur

20-Hayatımdaki erkek bazen de susmalı ve benim de susmama izin vermeliSessizlik rahatsız edici değildir. O anları birbirimiz ile doldurabilmeyi bilirsek. Bazen kendimle hesaplaşmak için susmalıyım. O da, sorunum neyse, ona anlatana kadar, beni benimle bırakmalı. Sordukça sinirlenirim ben. Ama adam bunu bilmez ki önce anlatmam, öğretmem lazım.


Çağla, ilk yirmi maddeyi bir solukta yazmış, yanlarına da düşüncelerini eklemişti. Kesinlikle devamının geleceğinden emindi. Yine de istediği erkeği tanımlarken bu maddeler çok işine yarayacaktı.
Dosyayı “Doğru Erkek” adı ile kaydettikten sonra yemeğini yemek için mutfağa geçti.

*****

Elif ile odasında otururken bir yandan da derginin resimlerine bakıyordu. Bu yazın modası çok güzeldi. Aslında biraz para harcasa iyi olabilirdi. Şu can sıkıntısı geçerdi en azından. Neredeyse mayıs gelmişti. Nisanın son haftasındaydılar ve hala havalar soğuktu.
“Bu akşam Tolga ile buluşacaksın değil mi?”
“Evet, ikinci kez buluştuğum nadir erkeklerden biri.”
“Çok yakışıklı. Bu kez turnayı iki gözünden de vurdun sanırım?”
“Bilmiyorum Elif. Sen vurdun turnayı da ben ıskalayacağım sanırım.”
“Çağla, Doğan konusunda sana ne kadar teşekkür etsem az.”
“Teşekkür etmene gerek yok. Biliyorsun ben sadece sıralama yapmıştım. Yoksa kalbimde yeri olan biri değildi. Zaten ben sevsem senin yanına sokar mıydım onu? Bak neler olduğu ortada. Ama zaten sizin yan yana gelmenizle ortalık resmen alev almıştı. ”
“Çağla, ben sanırım ona aşık oldum.” Elif’in sesi titriyordu. Çağla, elini tutup gülümsedi. “Sanırım o da sana aşık oldu.”
“Ciddi mi söylüyorsun? Bunu söyledi mi yoksa?”
“Söylemedi ama seninle konuştuğu zamanlarda yüzünün şekli bile değişiyor.”
“Bunu duyduğuma sevindim. Hatta çok sevindim.”
“Ben de sizin birlikte olmanıza çok seviniyorum. Hiç olmazsa senin de boyuna uygun biri.” Çağla kahkahalarla gülüyordu.
“Zaten boyu uzun diye bana bıraktığını biliyordum.”
“Elbette. Ne yapacağım o kadar uzun erkeği? Hem benim için sinema ve konser arkadaşı olmaktan öteye geçmemişti.”
“Biliyorum. Arada bir sinemaya ya da konsere gitmenize ses çıkartmam.”
“Ah canım, artık gidersek de üçümüz gideriz. Senin aklına kötü bir şey gelmez ama başkaları fesattır.”
“Çünkü seni benim gibi tanımaları mümkün değildir.”
“Sen ben birbirimizi biliyoruz ama milletin aklını karıştırmaya ne hacet?” Gülüyordu keyifle. Çağla’nın öyle takıntıları kendini kasmaları hiç olmazdı. Elif de bilirdi.
Çağla, bir yandan konuşurken bir yandan da akşam giyeceklerini hazırlamaya başladı. Tolga ile sinemaya gideceklerdi. O yüzden rahat bir şeyler giymeye karar verdi. En iyisi kot ve gömlek giymek, mont ile de soğuğu kırmaktı. Elif evine gittikten sonra Çağla duşa girdi. Saat altı olduğunda hazırdı. Telefonu çaldığında annesi ile salonda konuşuyordu.
“Çağla, merhaba aşağıdayım.”
“Geliyorum.”
Çağla annesi ile vedalaşıp montunu da alıp aşağı indi. Tolga apartmandan çıktığını görünce arabadan indi. Çağla neredeyse olduğu yerde donup kalacaktı.
Tolga, takım elbise giymişti!
Üstelik ayağında da pırıl pırıl bir ayakkabı vardı. Çağla, o akşam sinemaya gideceklerinden emin olmasa düğüne ya da klasik müzik konserine gideceklerini sanabilirdi.
“Çok şıksın.” Takım elbiseyi severdi ama maddelerinden biri buydu. Yerine göre giyinmek! Tolga, sinemaya olan sevgi ve saygısı ile bu maddeye aykırı davranmıştı. Çağla, nostalji futbolu izlediği zamanlarda gördüğü seyircileri anımsadı. Eskiden taraftarlar maçlara takım elbiselerle gidermiş. O zamanın görüntüleri ile şimdiki stat görüntüleri çok zıttı. Artık takımın formasına giymek neredeyse zorunluydu. Tolga’ya bir iki soru sormaya karar verdi. Yerine oturduktan sonra “Hiç maça gittin mi Tolga? Statta slogan attın mı?”
“Hayır. Ben takım tutmam. Maç bana biraz kaba geliyor.”
“Anlıyorum.”
Çağla, çantasından not defterini çıkarttı. Tolga’nın araba kullanmasından istifade edip hemen notunu yazdı.
21-Hayattan keyif almayı bilmeli. Benim sevdiğim şeyleri severse daha da iyi olur. Maçta slogan atmak gibi…
Çağla, Tolga'ya karşı içinde oluşan olumsuz hislere hazırlıklıydı. İkinci şansı vermesinin nedeni yakışıklı bulmasıydı. Fakat bu uyumsuzluklarını fark etmediği anlamına gelmiyordu. Yanılmamıştı. Ne kıyafet seçimleri ne de zevk aldıkları şeyler ortak değildi. Uzatmanın gereği yoktu. Bir daha buluşmayacaktı. Listesine yeni bir madde ekledi.
22- Hislerine güven. Boşa ikinci kez çıkıp vakit kaybetme.
23- Benimleyken gözleri ile başkalarını yemesin ; ikinci şansı verdiğim an gözleri ile başkalarını taramaya başladı. Yenisini bulana kadar boş kalmamak için benimle devam etme baskısı yapmıştır...
24- Baba parası yemesin ; kendi parasını kazanamıyorsa babasının parası ile hava atmasın. Ben ondan zenginim demektir bu…
Tolga, babasının işinde çalıştığını ilk buluşmada söylemişti. O çalışmanın göstermelik olduğunu aslında hiç işe bile gitmediğini anlatmış, üstelik bununla övünmüştü. Bir madde yazmak için açtığı defterine olumsuz bir sürü madde yazınca ne olacağı belli olmuştu…
O gecenin sonunda Tolga sayfası da kapanmıştı.

Pazar günü evde geçecekti. 

1 yorum:

  1. Hahahahah liste çok eğlenceli ama kızımız iyi gelişme gösterdi son trende uyarak birde börek yaptı mı tamambu iş😂😂

    YanıtlaSil