18 Ağustos 2015 Salı

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 43. Bölüm

Hüseyin ile Akın, aracın içinde uzun süre oturdu. Aslında evden çok uzaktaydılar. Tüm camları siyah bir cip kiralamışlardı. Polise ait tüm araçları tanıması mümkündü. İçi gözükmeyen araçtan rahatlıkla evi izliyorlardı.

Altan da onlar gibi sadece evi izliyordu. Bir süre sonra Bertuğ evden çıktı. Altan da hemen peşinden yürümeye başladı. Sırt çantasını tek omzuna asmıştı. Bertuğ, sarı peruğu ve mini eteği ile değme kadınlara taş çıkartıyordu. Hüseyin, karşı kaldırımdan geçen Bertuğ'a baktı. Akın’a dönüp, ‘o topuklularla nasıl yürüyor?’ Diye sordu. Akın ise elindeki fotoğraf makinesini bir an bırakmadan Altan’ın takibini resimlemeye devam etti.


“O alışıktır. Zaten eşcinsel olduğu için belli ki daha önce de giymiş.”

“Ben anlamıyorum onları. Kadınlar varken, erkeklere ilgi duymak ne demek? Yok amirim kafam basmıyor.”

“Tamamen tercih.”

“Belki bir gün ben de alışırım ama yok şimdilik bana ters.”

“Hadi gevezeliği bırak yeterince uzaklaştılar. Gözden kaybolmadan peşlerine düşelim.”

Arabadan inip Bertuğ ile Altan'ın peşine düştüler.

Hava karardığı halde Akın resim çekmeye devam ediyordu. Makineyi gece görüşüne ayarlamıştı. Flaşsız çekimlerin net olması için gerekli ayarları tamamlamıştı ama yine de kötü resimler olacağından emindi. O yüzden mümkün olduğunca ışıkların altından geçerken çekimlere devam ediyordu.

Bertuğ, geç saate kadar açık olan mağazaları gezdi. Özellikle ayakkabıcılarda uzun süre kaldı. Altan da onun her hareketini izledi. Bertuğ daha sonra evi olarak gösterdikleri binaya yine yürüyerek döndü. Altan yine arkasındaydı.

Bir süre apartman kapısına baktı. Gelenleri gidenleri inceledi. Bir saat kadar sonra arabasının motorunu çalıştırıp uzaklaştı. Ama ne Bertuğ evden ayrıldı, ne de onun korumasını üstlenmiş polisler yerlerini terk etti.

O gece sorun yaşanmamıştı...


*****


Hakan, Akın'ın ve Hüseyin'in nöbetinden aldığı haberleri dinledi. Yanında oturan Nil’in de merakla baktığını fark etti.  Dudaklarını kıpırdatarak 'sorun yok' dedi. Nil’in rahatladığını anladıktan sonra Akın'ı dinlemeye devam etti. Bir yandan da Nil’e sarılmaya devam ediyordu. Bertuğ için korktuğunu biliyordu. Onu rahatlatmak istiyordu. Nil de onun sıcaklığına sığınmış kötü düşünceleri aklından uzaklaştırmıştı.  Başını biraz kaldırıp Hakan’ın çenesine küçücük öpücük bıraktı. İkisinin de gözleri birbirinin gözlerinde kayboluyordu. Aşk doluydu o gözler.

Telefonu kapattıktan sonra Nil’i iyice kollarına aldı. Sımsıkı sarıldı.

“Seni dünyadaki herkesten, her şeyden çok seviyorum biliyor musun? Sensiz bir dünya düşünemiyorum.”

“Ben de seni çok seviyorum.”

“Bu iş bitip, şu lanet dosya kapanınca babamla istemeye geleceğim. Nil, seni Necla abladan mı istememiz lazım?”

Nil, çok şaşırmıştı bu isteğe. Kimsesi yoktu. O yüzden de isteme töreni yapılacağını hiç düşünmemişti. Hakan’ın bu kadar düşünceli davranmasına çok sevindi.

“Beni isteyecek misin? Benim kimsem yok. Necla abla memnun olur elbette ama istemeniz gerekmez ki. Ben sana zaten evet dedim. İstediğin an evleniriz.”

“Seni istememe gerek var. Senin de o anları yaşaman lazım. Sonra elinde sadece kiraz ve yanındaki teklif kalır. Ama Necla abladan istersem ki başka biri varsa o da olur, bir sürü formaliten olur elinde anlatacağın.”

“Necla abla süper olur. Eminim çok sevinir. Ama bu dosya kapanır değil mi? Elinizden kaçırmazsınız değil mi?” Sanki dosya gecikirse evlenmeli tehlikeye girecekmiş gibi umutsuzluk kaplamıştı içini…

“Aslında şu an bile onu tutuklayacağımız delillerimiz var ama tek bir açık kapı kalmasın, girdiği delikten ömür boyu çıkamasın istiyorum. Mesleğini bu kadar kötüye kullanan biri en ağır cezayı hak ediyor. Aslında sensiz kalacağımı bilmesem onu ellerimle...”

“Biliyorum. Çok kızgınsın ama onu öldürmek çare değil. Onu öldürmek, onun kurtuluşu. Bırak hapiste her gün acı çeksin.”

“Haklısın… Sakinleştirici gibisin.”

Onlar salonda birbirlerinin kollarında mutluluklarını paylaşırken Handan ile Cenk de mutfakta öpüşüyordu.

“Şimdi yakalanacağız.”

“İkisinin de mutfağa gelmek gibi bir niyeti yok. Onların keyfi yerinde!”

“Evet. Çok seviyorlar birbirlerini.”

“Sanırım bize yakın bir sevgi.” Nispet yapar gibiydi sesi…

“Sanırım.”

İkisi de gülümseyerek baktı. Sonra yeniden öpüştü. Kaynayan suyun sesi ile kendilerine gelip kahveleri hazırladılar. İçeri giderken yüksek sesle konuşarak geldiklerini haber verdiler. Zaten içeridekiler de toparlanmıştı.

“Handan, Nil’i Necla abladan isteyeceğiz.”

“A bak iyi düşünmüşsünüz. O kadın zaten mahallenin anası gibi. Kim nerede ne yapıyor kısmını geçmiş o.”

“İyidir Necla abla. Hakan’ı aradığını biliyor musun?”

“Ciddi misin? Gerçi tahmin etmiştik ama o kadar hızlı beklememiştim yine de. ”

“Evet canım, o kadın Hakan’ı aramış ve beni ikna etmek için neyi kullanması gerektiğini söylemiş.”

“Neymiş o?”

“Kiraz!”

Şaşkın bakışların ardından kirazın onların hayatındaki önemini paylaştılar. Hiç unutulamayacak bir olayın ilk anlatımıydı. Sonra düğün planları yapıldı. Sonra nerede oturacakları konuşuldu. Hakan tartışmaya bile açmamıştı. Elbette Nil’in evinde oturulacaktı. İki dükkanı vardı ve tüm hayatı o mahallede geçmişti. O an aklına gelen bir düşünce ile tüm neşesi kaçtı.

“Ne oldu?”

“Nil... Aşkım, bir gün o mahalleden ayrılmak zorunda kalırsan ne yaparsın?”

“Neden sordun?”

“Benim tayinim çıkabilir ve bu sanırım üç dört yıl sonra gerçekleşir.”

“Gittiğimiz yerde yeni bir eczane açarım. O arada Mert de diplomasını almış olur. Buradaki dükkanı o işletir. Kuaför zaten Ayşegül’ün lisansı ile açık. Ev de biz dönene kadar biraz bakımsız kalabilir ama tatillerimizde geliriz. Elimizi üstünde tutarız.”

“Bu kadar planı ne zaman yaptın?”

“Şimdi. Neden sordun?”

“Tüm hayatını değiştirmenin planını bu kadar kısa sürede nasıl yapabildin?”

“Benim hayatım seni tanıdığım an değişti. Bunlar küçük ayrıntılar. Ayrıca senin yanında olmak varken delirmem lazım başka yerde olmak için!”


O gece uzun süre bir arada oturdu dörtlü. Daha sonra Nil’i eve bırakıp kendi evine geçti Hakan. Ertesi gün önemli bir gün olacaktı.

Umudu dosyanın kapanmasıydı.


*****


Nihayet... İşte sonunda yeni görevini bulmuştu. Ama izlemesi gerekiyordu. Nerede görevini tamamlayacağını bilmiyordu. Evi fazla kişinin girip çıktığı bir apartmandaydı. Binada işin bitmesi mümkün değil gibiydi. Ama başka bir yer için zaman var mıydı? Bir süre daha izlerse netleşirdi. Ertesi sabah erkenden evinin önünde olacaktı.

Evine dönerken mutluydu. Rahatlamıştı.

             *****

Cumartesi sabahı erkenden iş başı yaptı. Sırt çantası yine yanındaydı.

Onu izleyenler de yerlerini almıştı. Zaten akşamki ekip sabaha kadar bir an boş bırakmamıştı izleme noktasını. Sabahki nöbet değişimi ile iki polis memuru gelmişti. Hakan sadece müdürüne anlatmıştı durumu. Fazla kimsenin bilmemesi suçüstü yapmak için önemliydi. Müdürü de iki sivil memuru gündüz için ayarlamıştı. Hakan onları görünce rahatlamıştı. Bilmese kendisi bile şüphelenmezdi onların polis olmasından. Müdürüne içinden teşekkürlerini yollayıp kendini yakındaki bir kafeye gizledi. Saat on bir olduğunda Bertuğ evden çıktı. Tüm sabahı yine vitrin gezerek tamamladı. Saat bir olmadan bir lokantaya girip kendisine yemek ısmarladı.

Takipteki üçlü, Altan'ın da lokantaya girdiğini gördü. Altan, Bertuğ’u görecek şekilde ama uzak bir masaya oturdu. 

Bu kez resim çeken Hakan'dı. Altan'ın, Bertuğ'u izlediği her anı karelemişti. Akın ile Rıza'ya da haber vermişti. Balık ağa takılmıştı ama ekibe ihtiyaç vardı. Onlar gelene kadar bir şey olmaması için bir yandan da dua ediyordu. Altan'ın silahlı olup olmadığını bilmiyordu. Kıyafeti daha önceki yerlerde neden tek bir ip ya da tüy parçası bile bulamadıklarını ispatlıyordu. Üstündeki kıyafetlerin naylon ağırlıklı, iplerinin dökülme ihtimalinin çok zayıf olduğu kıyafetler giyiyordu.

Hakan tüm bu tespitlerin aslında son formaliteler olduğunu biliyordu. Bunca zaman gözünün önündekini göremediği için kendisine kızıyordu. En olmayacak şeyleri düşünen o beyni neden bu olayda bu kadar basit gerçeklere kapanmıştı? Çünkü meslektaş sayılacak birinin bu suçu işlemesini içi kabul etmemişti. Gözlerini yine Altan Ersoy'un olduğu tarafa dikti.

 Altan, izlerken sinirleniyordu. Garson ile flört eden hedefi sinirini bozuyordu. Ne kadar gereksiz yerlerde vakit geçiriyordu. Üstelik de tam bir orospu gibi davranıyordu. Sarışın kadın telefonundaki mesajı yüzünde büyük bir sevgi ile okudu. Sonra mesajın son cümlesini uyguladı ve Hakan'dan gelen, 'Daha az dikkat çekici davran ve bu mesajı hemen sil' emrini yerine getirdi.

Bertuğ artık flört etmiyordu. Yemeğini biraz didikledikten sonra çıktı lokantadan. Altan da yirmi saniye sonra arkasından çıktı. Gözden kaçırmak istemediği belliydi. Bertuğ bir sinemaya girdi. Karanlık yerlerin tehlikeli olacağını söylediği halde burnunun dikine gittiği belliydi.

Hakan sinirle yürürken diğer iki polise haber verdi. Hemen arkasından sinemaya giren polislerin film afişlerini görünce yüzleri düşmüştü. Hakan bir kez daha aradı ve iki polis sanki sevgiliymiş gibi kol kola girdi sinema salonuna... Hakan bu sahnenin özrünü sonra dileyecekti ama o an gerekiyordu.

Bertuğ, içeride sadece on-on beş kadar izleyici görünce korktuğunu hissetti. Ya yanlış bir şey yaptıysa? Ya polisler zamanında yanında olamazsa? Keşke Hakan’ın sözünü dinleseydi! Keşke Mert’i bekleseydi. Ama Hakan Baş Komiser tek olmasını istemişti. İnşallah tek olmak sonum olmaz, diye düşünürken salondaki yerini bulup oturdu. Yer gösterici yoktu. Film neredeyse pornoya yakın olduğu için fazla kalabalık olmaması, olanların da erkek olması normaldi. Ama bu Bertuğ için tehlike çanlarının çalması demekti.

Altan, karanlık salona girdiğinde ekrana hiç bakmadı. Ne oynadığı değil hedefinin ne yaptığı önemliydi. Zaten film başlayalı epey olmuştu. Bertuğ, başını oturduğu koltuğun arkasına yaslamış, ekrana öyle bakmaya başlamıştı. Oturduğu yerden kimsenin onu görmesi mümkün değildi. Sadece, Altan ondan bir sıra arkadaydı. Onları izlemek için en arkada kalan iki polis memuru ve Hakan ise en son sırada oturuyordu.

On dakika kadar sonra daha fazla dayanamayan Bertuğ sinemadan çıktı. Onun çıkışı ile Altan da ayaklandı. Çıkış kapısından sokağa çıkan ikiliyi, sinemanın dışında bekleyen Rıza ve Akın takibe almıştı. İkisinin de tanınma ihtimaline karşın kılıkları değişmişti. Akın'ın başında bandana, Rıza'nın yüzünde yuvarlak camlı gözlükler, boynunda bir sürü kolye vardı. İlk bakışta yetmişli yılların hippilerine benziyordu ikisi de.
Önde Bertuğ, sekiz on adım kadar arkasında Altan, onların on adım kadar arkasında Rıza ile Akın ve en arkada da iki memur ile Hakan vardı.

Bertuğ, içindeki sıkıntıyı sinemada atamayınca eve dönmeye karar vermişti. Belki Hakan Baş Komiser ile konuşur ve daha sonra başka bir yol izlerdi. Ama şu an içindeki sıkıntı artmış sinirleri bozulmuştu. Biraz kendisine gelmesi gerekiyordu. O karanlık ortama girerken aklından geçenler girdikten kısa süre sonra yerini büyük bir korkuya bırakmıştı. Biraz daha içeride kalsa çığlık atacağından korkup çıkmıştı.

Evin olduğu sokağa girdiğinde arkasında neler olduğunun farkında değildi. Sivil giyimli memurlar ve Hakan, önceki nöbet noktalarında kalmıştı. Rıza ile Akın ise çok daha uzaktaydı.

*****

Altan, kısa süre apartmanı inceledi. Ama hangi daire olduğunu anlaması mümkün olmadığı için hemen hedefinin arkasından binaya girdi. Eğer başka biri ile karşılaşırsa birini arıyormuş gibi yapabilirdi. Zaman kaybetmek istemiyordu. Zaten çok uzun zamandır görevini yerine getiremiyordu. Daha fazla gecikemezdi...

*****

Altan'ın binaya girdiğini gören ekip hemen hareket etti. Oyalanamayacakları kadar az zaman vardı. Daha önceki cinayetlerden işini kısa sürede bitirdiği zaten anlaşılmıştı.

Memurlar önden, Hakan arkalarından girdi. Rıza ile Akın ise onların hareket ettiğini görünce hemen binaya yaklaştılar. Gündüz saatlerinde daha az giren çıkanın olduğu apartmanın içinde sadece ayak sesleri vardı. Dördüncü kattaydı Bertuğ'un kaldığı ev. Hakan ile memurlar merdiven boşluğundan görünmeyecek şekilde duvar dibinden sessizce üst katlara çıktılar.

Bertuğ evden içeri girer girmez cama koştu. Hakan Baş Komiseri görmemişti ama gördüğü iki erkeğin polis olduğundan emindi. Kalbi yerinden fırlayacak kadar hızlı atıyordu. Kapıya doğru yaklaştı. Ayak seslerini duyuyordu. İşte kapısının önüne gelmişti.

Bir dakika kadar sonra kapısı çalındı. Kalbinin daha hızlı atabileceğini düşünmüyordu ama şu an kapıdan gelen sesle ikiye katlanmıştı atış hızı. Kapıdan bir adım uzaklaştı. Kapının ardında katili duruyordu. Sanki kendisini görüyormuş gibi bir adım daha arkaya doğru attı.

Kapının arkasındaki ise ikinci kez kapıyı çaldı.

Bertuğ, o kapıyı açması gerektiğini biliyordu. Suçüstü için buna ihtiyaç vardı. Kapıya yaklaştı. Derin derin soluklar aldıktan sonra sesine işve katarak 'kim o?' dedi. Kapının dışındaki kişi sadece ‘kurye’ diyerek beklemeye başladı. Bertuğ, “Bir saniye bekle cicim.” Dedi. Aslında sadece zaman kazanıyordu. Kapının kilidini çevirdi. Karşısında kurye olmadığı kesin olan adama baktı.

“Ne getirdiniz?”

“Hemen teslim edeceğim.” diyerek elinde tuttuğu termosundan buzu çıkarttı. Elindeki buzu gördüğünde Bertuğ, kapıyı kapatmak istedi. Ama zaten gerek yoktu.

Altan'ın arkasındaki polisler silahlarını çekip teslim olmasını söylemişti. Bertuğ yine de korku ile kapıyı kapatmış, içeriye girerek kapıdan uzaklaşmıştı.

Dışarıda ise son bir hamle ile elindekini arkasındaki polise saplamaya çalışan Altan, başarılı olamayınca üst katlara doğru kaçmaya çalıştı. Hakan, iki memuru arkasında bırakıp merdivenlere atıldı. Arkasından diğerleri de geliyordu. Altan, binanın en üst katına gelmişti. Çatıya çıkan merdivenler demirdendi. O merdivenleri tırmanmaya başladığında Hakan, tabancasını Altan’a doğrultup, “Daha fazla zorluk çıkartma, Altan. Teslim ol.” Dedi. Çünkü çatıya açılan kapak, asma kilit ile kilitlenmişti. Altan’ın onu açması mümkün değildi.

Önce elleri ile metal kapağı açmak için itti. Sanki becerebilecekmiş gibi defalarca denedi. O sıra diğer polislerde Hakan’ın yanına gelmiş, ellerinde tabancaları ile bekliyordu. Altan, bir aşağıda kendisi bekleyenlere, bir başının üstündeki kapağa bakıyordu. En sonunda çıktığı basamakları yavaş yavaş indi.

Memurlardan biri hemen haklarını okuyarak kelepçeleri taktı.

Elindeki çanta, termos ve koni şeklindeki buzun resimlerini çektiler. Aşağı inerlerken Bertuğ da kapıyı açıp dışarı çıktı. Korkudan yüzünün rengi hala yerine gelmemişti. Akın ile Rıza onların indiğini görüp yeniden dışarı çıkmıştı. Arabayı alıp apartmanın önüne geldiler. 

Altan, arabanın arka koltuğuna oturtuldu. Hakan da yanına oturdu. Altan, bir süre sessiz kaldı. Hakan zaten konuşmak istemiyordu. Davanın gerçek katilin yakalanması ile sonuçlanmasına sevinse de Altan’ın cinayet işlemesine duyduğu siniri yok edemiyordu.

Altan, “Nasıl anladın?” diye sordu. Daha fazla sessiz kalamamıştı. Hakan, yanıt verip vermemek konusunda kararsızdı. Nil’in yönlendirmesini zaten anlatmazdı ama bu lanet adamla da konuşmak istemiyordu. Yine de kısaca bahsetti.

“Cinayetlerde ortak nokta çok temiz olay yerleriydi. Ama başka ortak nokta bulamıyordum. En sonunda doktorların araştırılması sayesinde gayrı resmi iş yapan bir doktorda tüm maktullerin izine rastladım. Sonrası bir iki klasik tuzak ile halloldu.”

“Tek bir iz bile bırakmamıştım. O doktoru nasıl serbest bıraktın? Onu yakaladığında rahatlamıştım.”

“Öldürdüğün modacının dosyasında bir kayıt var. Orada burnun olduğu gibi gözüküyor. Ama doktorun burnu kemerliydi. Onu sadece burun farkı kurtardı. Yoksa haklısın onu içeri tıkmak seni kurtaracaktı. Peki bir soru da ben sorayım. Neden?”

Altan, kısa süre sustu. Sonra çok kısık sesle anlatmaya başladı. Sesinde korkunu mu vardı? Yoksa oynuyor muydu? Hakan bunu anlayamadan dinlemeye devam etti. “Nişanlım... Her gece rüyama giriyor. Bana onu öldürenleri öldürmemi söylüyor.”

“Nişanlını travestiler mi öldürdü?”

“HIV virüsü kaptı. Doktora giden bir travestiden alete, aletten de nişanlıma geçti. Ama ispatlanamadı. Doktora dava bile açılmadı. Çünkü tüm aletlerini dezenfekte ettiğini, her şeyin steril olduğunu söyledi. Birkaç hastası da doktoru doğruladı. Ve başka da olay yaşanmadı.”

“Bunun bir kaza olma ihtimalini hiç düşünmedin mi?”

“Ama nişanlım her gece bana suçlunun o doktora gelenler olduğunu söylüyordu. Üstelik görevimi yapmazsam bana çok kızıyordu. Benimle evlenmeyeceğini söylüyordu.”

Hakan onun ne yapmak istediğini anlamıştı. “Deli olduğunu mu ima etmeye çalışıyorsun? Hiç çeneni yorma. Bu seni müebbetten kurtarmayacak.”

“Acaba?”

“Altan Ersoy, elimizdeki deliller ve planların, gayet akıllı olduğunun göstergesi. Derdini hakime anlatırsın. Ama sanma ki nişanlından korkacak...”

Bu sırada emniyete gelmişlerdi. Altan belki adli tıp da neyi nasıl saklayacağını bilebilirdi ama sorgulama tekniklerini bilemezdi. Hakan, sorguyu yaparken tüm anları kayda aldı. Altan bazen akıllı uslu yanıt veriyor, bazen de saçma sapan cevaplar veriyordu. Maksadı sonra tüm bunların delilik yüzünden yapılmış sanılmasıydı ama Hakan’ın sorgusu açık kapıların hepsini yok etti. Sonra sanığı Akın’a bıraktı.


*****


Hakan, raporlarını yazmak ve dosyayı kapatmak için bürosuna geçti. Müdürünü aramış, tüm olanları anlatmıştı. Müdürün iki dakika sonra odasında soluğu almasını beklemiyordu.

“Hakan, tebrikler. Bizden biri olmasa bu kadar sürmezdi bulman eminim ama yine de iyi iş başardın.”

“Teşekkürler amirim. Gerçekten daha hızlı bulmalıydım. Bu kadar temiz işi adli tıpçı birinin yapması çok olası. Ama ben bunu ancak doktorlardan ve laborantlardan bir şey bulamayınca akıl edebildim. Sonra da Altan Ersoy ile yaptığım konuşmaları gözden geçirdim. Sıvı ile ilgili hep çok az bilgi veriyordu. Ben sormazsam söylemiyordu. Ve üstüne üstlük bizim ne arayacağımızı bizden iyi biliyordu. Geçmişini araştırdığımda nişanlısının ölmüş olduğunu öğrendim. Bu da kesik yüzük işaretlerini açıklıyordu. Tek yapmam gereken peşine düşmemdi. Maktullerin gittiği doktor onun seçim yaptığı yerdi. Beş yeni oyuncuyu işe soktum.”

“Kimdi onlar?”

“Bir arkadaşımın yanında çalışan kuaför ve onun arkadaşları.”

“Travesti miydi?”

“Hayır eşcinsel.”

“Kendi isteği ile mi yardımcı oldu?”

“Evet amirim. Diğer arkadaşları da yardımcı olacaktı ama gerek kalmadı.”

“Tamam. Bu dosyayı en sessiz şekilde kapatın. Basının günlerce adli tabiptekilerle uğraşmasını istemiyorum.”

“Amirim, kendini deli gibi gösterecek.”

“Bu kadar bilgili biri bunu başarabilir.”

“O zaman da cezasını hapis yerine hastanede çeker.”

“İçeride ve gözetimimizde olsun da neresi olduğu önemli değil.” Evet, bu bakış açısı da doğruydu ama o kadar kişiyi öldüren beynin, hastanede rahat durmayacağını düşünmek canını sıkıyordu. Müdürünü isteksiz de olsa onayladı.

“Anladım amirim.”

“Ekibine teşekkürlerimi ilet.”

“İletirim… Amirim, sizden bir ricam olacaktı.”

“Ne o, başarılı bir iş yaptın diye çıkarını mı düşünüyorsun?” Sesinden şaka yaptığı belliydi ama yine de Hakan rahatsız olmuştu.

“Hayır amirim. Önemli değil kalsın.” diye yanıtladığında bu kez amiri yanına geldi, omzundan tutup “Söyle söyle… Şu an odamı iste onu bile verebilirim.” Yüzünde hala aynı ifade vardı. Hakan az önceki sözlerin şaka olduğundan emin olduktan sonra talebini iletti.

“Amirim, öyle bir şey değil. Benim ekipteki Akın ile Deren sanırım yakında evlenecek. Aynı yerde bırakamayız ama çok da uzak olmasınlar. İkisinden birini Suat Baş Komiserimin ekibine vermek mümkün mü?”

“Bu muydu? Oldu bile. Hangisi geçsin?”

“İşte sorun burada. Deren'i yollarsam Yıldız ile aralarında sorun çıkabilir. Yıldız hırslı biri. Deren ise sessiz ama işini çok iyi yapan biri. Akın'ı yollarsam, bu kez de Deren ile Akın arasında sorun yaşanır mı diye korkuyorum. Ama sanırım en iyisi yine de Deren'i kendi ekibimde tutmak. Hem, Suat Baş Komiserin tayini yakın. Akın'ın da terfisi yakın. “

“Epey kafa patlatmışsın.”

“Öyle oldu. Tabii son karar yine de sizin.”

“Elbette ama fikirlerin çok doğru! O yüzden Akın'ı aybaşında yeni yerine aktarırız. Evleneceklerinden eminsin ama değil mi?”

“Evet amirim. Ne zaman bilmiyorum ama isterseniz o zamana kadar birlikte çalışsınlar.”

“Sorun olmaz diyorsan kabul.”

“Olmaz amirim.”

“Tamam. Şu raporlarını bitir ve savcıya yolla. Bir an önce bu dava bizden çıksın.”

“Emredersiniz.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder