Hüseyin ile Akın, aracın içinde uzun süre oturdu.
Aslında evden çok uzaktaydılar. Tüm camları siyah bir cip kiralamışlardı.
Polise ait tüm araçları tanıması mümkündü. İçi gözükmeyen araçtan rahatlıkla
evi izliyorlardı.
Altan da onlar gibi sadece evi izliyordu. Bir süre
sonra Bertuğ evden çıktı. Altan da hemen peşinden yürümeye başladı. Sırt
çantasını tek omzuna asmıştı. Bertuğ, sarı peruğu ve mini eteği ile değme
kadınlara taş çıkartıyordu. Hüseyin, karşı kaldırımdan geçen Bertuğ'a baktı.
Akın’a dönüp, ‘o topuklularla nasıl yürüyor?’ Diye sordu. Akın ise elindeki
fotoğraf makinesini bir an bırakmadan Altan’ın takibini resimlemeye devam etti.
“O alışıktır. Zaten eşcinsel olduğu için belli ki
daha önce de giymiş.”
“Ben anlamıyorum onları. Kadınlar varken, erkeklere
ilgi duymak ne demek? Yok amirim kafam basmıyor.”
“Tamamen tercih.”
“Belki bir gün ben de alışırım ama yok
şimdilik bana ters.”
“Hadi gevezeliği bırak yeterince
uzaklaştılar. Gözden kaybolmadan peşlerine düşelim.”
Arabadan inip Bertuğ ile Altan'ın peşine
düştüler.
Hava karardığı halde Akın resim çekmeye
devam ediyordu. Makineyi gece görüşüne ayarlamıştı. Flaşsız çekimlerin net
olması için gerekli ayarları tamamlamıştı ama yine de kötü resimler olacağından
emindi. O yüzden mümkün olduğunca ışıkların altından geçerken çekimlere devam
ediyordu.
Bertuğ, geç saate kadar açık olan
mağazaları gezdi. Özellikle ayakkabıcılarda uzun süre kaldı. Altan da onun her
hareketini izledi. Bertuğ daha sonra evi olarak gösterdikleri binaya yine
yürüyerek döndü. Altan yine arkasındaydı.
Bir süre apartman kapısına baktı.
Gelenleri gidenleri inceledi. Bir saat kadar sonra arabasının motorunu
çalıştırıp uzaklaştı. Ama ne Bertuğ evden ayrıldı, ne de onun korumasını
üstlenmiş polisler yerlerini terk etti.
O gece sorun yaşanmamıştı...
*****
Hakan, Akın'ın ve Hüseyin'in nöbetinden
aldığı haberleri dinledi. Yanında oturan Nil’in de merakla baktığını fark
etti. Dudaklarını kıpırdatarak 'sorun
yok' dedi. Nil’in rahatladığını anladıktan sonra Akın'ı dinlemeye devam etti.
Bir yandan da Nil’e sarılmaya devam ediyordu. Bertuğ için korktuğunu biliyordu.
Onu rahatlatmak istiyordu. Nil de onun sıcaklığına sığınmış kötü düşünceleri
aklından uzaklaştırmıştı. Başını biraz
kaldırıp Hakan’ın çenesine küçücük öpücük bıraktı. İkisinin de gözleri
birbirinin gözlerinde kayboluyordu. Aşk doluydu o gözler.
Telefonu kapattıktan sonra Nil’i iyice
kollarına aldı. Sımsıkı sarıldı.
“Seni dünyadaki herkesten, her şeyden
çok seviyorum biliyor musun? Sensiz bir dünya düşünemiyorum.”
“Ben de seni çok seviyorum.”
“Bu iş bitip, şu lanet dosya kapanınca
babamla istemeye geleceğim. Nil, seni Necla abladan mı istememiz lazım?”
Nil, çok şaşırmıştı bu isteğe. Kimsesi
yoktu. O yüzden de isteme töreni yapılacağını hiç düşünmemişti. Hakan’ın bu
kadar düşünceli davranmasına çok sevindi.
“Beni isteyecek misin? Benim kimsem yok.
Necla abla memnun olur elbette ama istemeniz gerekmez ki. Ben sana zaten evet
dedim. İstediğin an evleniriz.”
“Seni istememe gerek var. Senin de o
anları yaşaman lazım. Sonra elinde sadece kiraz ve yanındaki teklif kalır. Ama
Necla abladan istersem ki başka biri varsa o da olur, bir sürü formaliten olur
elinde anlatacağın.”
“Necla abla süper olur. Eminim çok sevinir.
Ama bu dosya kapanır değil mi? Elinizden kaçırmazsınız değil mi?” Sanki dosya
gecikirse evlenmeli tehlikeye girecekmiş gibi umutsuzluk kaplamıştı içini…
“Aslında şu an bile onu tutuklayacağımız
delillerimiz var ama tek bir açık kapı kalmasın, girdiği delikten ömür boyu
çıkamasın istiyorum. Mesleğini bu kadar kötüye kullanan biri en ağır cezayı hak
ediyor. Aslında sensiz kalacağımı bilmesem onu ellerimle...”
“Biliyorum. Çok kızgınsın ama onu
öldürmek çare değil. Onu öldürmek, onun kurtuluşu. Bırak hapiste her gün acı
çeksin.”
“Haklısın… Sakinleştirici gibisin.”
Onlar salonda birbirlerinin kollarında
mutluluklarını paylaşırken Handan ile Cenk de mutfakta öpüşüyordu.
“Şimdi yakalanacağız.”
“İkisinin de mutfağa gelmek gibi bir
niyeti yok. Onların keyfi yerinde!”
“Evet. Çok seviyorlar birbirlerini.”
“Sanırım bize yakın bir sevgi.” Nispet
yapar gibiydi sesi…
“Sanırım.”
İkisi de gülümseyerek baktı. Sonra
yeniden öpüştü. Kaynayan suyun sesi ile kendilerine gelip kahveleri
hazırladılar. İçeri giderken yüksek sesle konuşarak geldiklerini haber
verdiler. Zaten içeridekiler de toparlanmıştı.
“Handan, Nil’i Necla abladan
isteyeceğiz.”
“A bak iyi düşünmüşsünüz. O kadın zaten
mahallenin anası gibi. Kim nerede ne yapıyor kısmını geçmiş o.”
“İyidir Necla abla. Hakan’ı aradığını
biliyor musun?”
“Ciddi misin? Gerçi tahmin etmiştik ama
o kadar hızlı beklememiştim yine de. ”
“Evet canım, o kadın Hakan’ı aramış ve
beni ikna etmek için neyi kullanması gerektiğini söylemiş.”
“Neymiş o?”
“Kiraz!”
Şaşkın bakışların ardından kirazın
onların hayatındaki önemini paylaştılar. Hiç unutulamayacak bir olayın ilk
anlatımıydı. Sonra düğün planları yapıldı. Sonra nerede oturacakları konuşuldu.
Hakan tartışmaya bile açmamıştı. Elbette Nil’in evinde oturulacaktı. İki dükkanı
vardı ve tüm hayatı o mahallede geçmişti. O an aklına gelen bir düşünce ile tüm
neşesi kaçtı.
“Ne oldu?”
“Nil... Aşkım, bir gün o mahalleden
ayrılmak zorunda kalırsan ne yaparsın?”
“Neden sordun?”
“Benim tayinim çıkabilir ve bu sanırım
üç dört yıl sonra gerçekleşir.”
“Gittiğimiz yerde yeni bir eczane
açarım. O arada Mert de diplomasını almış olur. Buradaki dükkanı o işletir.
Kuaför zaten Ayşegül’ün lisansı ile açık. Ev de biz dönene kadar biraz bakımsız
kalabilir ama tatillerimizde geliriz. Elimizi üstünde tutarız.”
“Bu kadar planı ne zaman yaptın?”
“Şimdi. Neden sordun?”
“Tüm hayatını değiştirmenin planını bu
kadar kısa sürede nasıl yapabildin?”
“Benim hayatım seni tanıdığım an
değişti. Bunlar küçük ayrıntılar. Ayrıca senin yanında olmak varken delirmem
lazım başka yerde olmak için!”
O gece uzun süre bir arada oturdu
dörtlü. Daha sonra Nil’i eve bırakıp kendi evine geçti Hakan. Ertesi gün önemli
bir gün olacaktı.
Umudu dosyanın kapanmasıydı.
*****
Nihayet... İşte sonunda yeni görevini
bulmuştu. Ama izlemesi gerekiyordu. Nerede görevini tamamlayacağını bilmiyordu.
Evi fazla kişinin girip çıktığı bir apartmandaydı. Binada işin bitmesi mümkün
değil gibiydi. Ama başka bir yer için zaman var mıydı? Bir süre daha izlerse
netleşirdi. Ertesi sabah erkenden evinin önünde olacaktı.
Evine dönerken mutluydu. Rahatlamıştı.
*****
Cumartesi sabahı erkenden iş başı yaptı.
Sırt çantası yine yanındaydı.
Onu izleyenler de yerlerini almıştı.
Zaten akşamki ekip sabaha kadar bir an boş bırakmamıştı izleme noktasını.
Sabahki nöbet değişimi ile iki polis memuru gelmişti. Hakan sadece müdürüne
anlatmıştı durumu. Fazla kimsenin bilmemesi suçüstü yapmak için önemliydi.
Müdürü de iki sivil memuru gündüz için ayarlamıştı. Hakan onları görünce
rahatlamıştı. Bilmese kendisi bile şüphelenmezdi onların polis olmasından.
Müdürüne içinden teşekkürlerini yollayıp kendini yakındaki bir kafeye gizledi.
Saat on bir olduğunda Bertuğ evden çıktı. Tüm sabahı yine vitrin gezerek
tamamladı. Saat bir olmadan bir lokantaya girip kendisine yemek ısmarladı.
Takipteki üçlü, Altan'ın da lokantaya
girdiğini gördü. Altan, Bertuğ’u görecek şekilde ama uzak bir masaya
oturdu.
Bu kez resim çeken Hakan'dı. Altan'ın,
Bertuğ'u izlediği her anı karelemişti. Akın ile Rıza'ya da haber vermişti.
Balık ağa takılmıştı ama ekibe ihtiyaç vardı. Onlar gelene kadar bir şey
olmaması için bir yandan da dua ediyordu. Altan'ın silahlı olup olmadığını
bilmiyordu. Kıyafeti daha önceki yerlerde neden tek bir ip ya da tüy parçası
bile bulamadıklarını ispatlıyordu. Üstündeki kıyafetlerin naylon ağırlıklı,
iplerinin dökülme ihtimalinin çok zayıf olduğu kıyafetler giyiyordu.
Hakan tüm bu tespitlerin aslında son
formaliteler olduğunu biliyordu. Bunca zaman gözünün önündekini göremediği için
kendisine kızıyordu. En olmayacak şeyleri düşünen o beyni neden bu olayda bu
kadar basit gerçeklere kapanmıştı? Çünkü meslektaş sayılacak birinin bu suçu
işlemesini içi kabul etmemişti. Gözlerini yine Altan Ersoy'un olduğu tarafa
dikti.
Altan, izlerken sinirleniyordu. Garson ile flört
eden hedefi sinirini bozuyordu. Ne kadar gereksiz yerlerde vakit geçiriyordu.
Üstelik de tam bir orospu gibi davranıyordu. Sarışın kadın telefonundaki mesajı
yüzünde büyük bir sevgi ile okudu. Sonra mesajın son cümlesini uyguladı ve
Hakan'dan gelen, 'Daha az dikkat çekici davran ve bu mesajı hemen sil' emrini
yerine getirdi.
Bertuğ artık flört etmiyordu. Yemeğini
biraz didikledikten sonra çıktı lokantadan. Altan da yirmi saniye sonra
arkasından çıktı. Gözden kaçırmak istemediği belliydi. Bertuğ bir sinemaya
girdi. Karanlık yerlerin tehlikeli olacağını söylediği halde burnunun dikine
gittiği belliydi.
Hakan sinirle yürürken diğer iki polise
haber verdi. Hemen arkasından sinemaya giren polislerin film afişlerini görünce
yüzleri düşmüştü. Hakan bir kez daha aradı ve iki polis sanki sevgiliymiş gibi
kol kola girdi sinema salonuna... Hakan bu sahnenin özrünü sonra dileyecekti
ama o an gerekiyordu.
Bertuğ, içeride sadece on-on beş kadar
izleyici görünce korktuğunu hissetti. Ya yanlış bir şey yaptıysa? Ya polisler
zamanında yanında olamazsa? Keşke Hakan’ın sözünü dinleseydi! Keşke Mert’i
bekleseydi. Ama Hakan Baş Komiser tek olmasını istemişti. İnşallah tek olmak
sonum olmaz, diye düşünürken salondaki yerini bulup oturdu. Yer gösterici
yoktu. Film neredeyse pornoya yakın olduğu için fazla kalabalık olmaması,
olanların da erkek olması normaldi. Ama bu Bertuğ için tehlike çanlarının
çalması demekti.
Altan, karanlık salona girdiğinde ekrana
hiç bakmadı. Ne oynadığı değil hedefinin ne yaptığı önemliydi. Zaten film
başlayalı epey olmuştu. Bertuğ, başını oturduğu koltuğun arkasına yaslamış,
ekrana öyle bakmaya başlamıştı. Oturduğu yerden kimsenin onu görmesi mümkün
değildi. Sadece, Altan ondan bir sıra arkadaydı. Onları izlemek için en arkada
kalan iki polis memuru ve Hakan ise en son sırada oturuyordu.
On dakika kadar sonra daha fazla
dayanamayan Bertuğ sinemadan çıktı. Onun çıkışı ile Altan da ayaklandı. Çıkış
kapısından sokağa çıkan ikiliyi, sinemanın dışında bekleyen Rıza ve Akın takibe
almıştı. İkisinin de tanınma ihtimaline karşın kılıkları değişmişti. Akın'ın
başında bandana, Rıza'nın yüzünde yuvarlak camlı gözlükler, boynunda bir sürü
kolye vardı. İlk bakışta yetmişli yılların hippilerine benziyordu ikisi de.
Önde Bertuğ, sekiz on adım kadar
arkasında Altan, onların on adım kadar arkasında Rıza ile Akın ve en arkada da
iki memur ile Hakan vardı.
Bertuğ, içindeki sıkıntıyı sinemada
atamayınca eve dönmeye karar vermişti. Belki Hakan Baş Komiser ile konuşur ve
daha sonra başka bir yol izlerdi. Ama şu an içindeki sıkıntı artmış sinirleri
bozulmuştu. Biraz kendisine gelmesi gerekiyordu. O karanlık ortama girerken
aklından geçenler girdikten kısa süre sonra yerini büyük bir korkuya
bırakmıştı. Biraz daha içeride kalsa çığlık atacağından korkup çıkmıştı.
Evin olduğu sokağa girdiğinde arkasında
neler olduğunun farkında değildi. Sivil giyimli memurlar ve Hakan, önceki nöbet
noktalarında kalmıştı. Rıza ile Akın ise çok daha uzaktaydı.
*****
Altan, kısa süre apartmanı inceledi. Ama
hangi daire olduğunu anlaması mümkün olmadığı için hemen hedefinin arkasından
binaya girdi. Eğer başka biri ile karşılaşırsa birini arıyormuş gibi
yapabilirdi. Zaman kaybetmek istemiyordu. Zaten çok uzun zamandır görevini
yerine getiremiyordu. Daha fazla gecikemezdi...
*****
Altan'ın binaya girdiğini gören ekip
hemen hareket etti. Oyalanamayacakları kadar az zaman vardı. Daha önceki
cinayetlerden işini kısa sürede bitirdiği zaten anlaşılmıştı.
Memurlar önden, Hakan arkalarından
girdi. Rıza ile Akın ise onların hareket ettiğini görünce hemen binaya
yaklaştılar. Gündüz saatlerinde daha az giren çıkanın olduğu apartmanın içinde
sadece ayak sesleri vardı. Dördüncü kattaydı Bertuğ'un kaldığı ev. Hakan ile
memurlar merdiven boşluğundan görünmeyecek şekilde duvar dibinden sessizce üst
katlara çıktılar.
Bertuğ evden içeri girer girmez cama
koştu. Hakan Baş Komiseri görmemişti ama gördüğü iki erkeğin polis olduğundan
emindi. Kalbi yerinden fırlayacak kadar hızlı atıyordu. Kapıya doğru yaklaştı.
Ayak seslerini duyuyordu. İşte kapısının önüne gelmişti.
Bir dakika kadar sonra kapısı çalındı.
Kalbinin daha hızlı atabileceğini düşünmüyordu ama şu an kapıdan gelen sesle
ikiye katlanmıştı atış hızı. Kapıdan bir adım uzaklaştı. Kapının ardında katili
duruyordu. Sanki kendisini görüyormuş gibi bir adım daha arkaya doğru attı.
Kapının arkasındaki ise ikinci kez
kapıyı çaldı.
Bertuğ, o kapıyı açması gerektiğini
biliyordu. Suçüstü için buna ihtiyaç vardı. Kapıya yaklaştı. Derin derin
soluklar aldıktan sonra sesine işve katarak 'kim o?' dedi. Kapının dışındaki
kişi sadece ‘kurye’ diyerek beklemeye başladı. Bertuğ, “Bir saniye bekle
cicim.” Dedi. Aslında sadece zaman kazanıyordu. Kapının kilidini çevirdi.
Karşısında kurye olmadığı kesin olan adama baktı.
“Ne getirdiniz?”
“Hemen teslim edeceğim.” diyerek elinde
tuttuğu termosundan buzu çıkarttı. Elindeki buzu gördüğünde Bertuğ, kapıyı
kapatmak istedi. Ama zaten gerek yoktu.
Altan'ın arkasındaki polisler
silahlarını çekip teslim olmasını söylemişti. Bertuğ yine de korku ile kapıyı
kapatmış, içeriye girerek kapıdan uzaklaşmıştı.
Dışarıda ise son bir hamle ile
elindekini arkasındaki polise saplamaya çalışan Altan, başarılı olamayınca üst
katlara doğru kaçmaya çalıştı. Hakan, iki memuru arkasında bırakıp merdivenlere
atıldı. Arkasından diğerleri de geliyordu. Altan, binanın en üst katına
gelmişti. Çatıya çıkan merdivenler demirdendi. O merdivenleri tırmanmaya
başladığında Hakan, tabancasını Altan’a doğrultup, “Daha fazla zorluk çıkartma,
Altan. Teslim ol.” Dedi. Çünkü çatıya açılan kapak, asma kilit ile
kilitlenmişti. Altan’ın onu açması mümkün değildi.
Önce elleri ile metal kapağı açmak için
itti. Sanki becerebilecekmiş gibi defalarca denedi. O sıra diğer polislerde
Hakan’ın yanına gelmiş, ellerinde tabancaları ile bekliyordu. Altan, bir
aşağıda kendisi bekleyenlere, bir başının üstündeki kapağa bakıyordu. En
sonunda çıktığı basamakları yavaş yavaş indi.
Memurlardan biri hemen haklarını
okuyarak kelepçeleri taktı.
Elindeki çanta, termos ve koni
şeklindeki buzun resimlerini çektiler. Aşağı inerlerken Bertuğ da kapıyı açıp
dışarı çıktı. Korkudan yüzünün rengi hala yerine gelmemişti. Akın ile Rıza
onların indiğini görüp yeniden dışarı çıkmıştı. Arabayı alıp apartmanın önüne
geldiler.
Altan, arabanın arka koltuğuna
oturtuldu. Hakan da yanına oturdu. Altan, bir süre sessiz kaldı. Hakan zaten
konuşmak istemiyordu. Davanın gerçek katilin yakalanması ile sonuçlanmasına
sevinse de Altan’ın cinayet işlemesine duyduğu siniri yok edemiyordu.
Altan, “Nasıl anladın?” diye sordu. Daha
fazla sessiz kalamamıştı. Hakan, yanıt verip vermemek konusunda kararsızdı.
Nil’in yönlendirmesini zaten anlatmazdı ama bu lanet adamla da konuşmak istemiyordu.
Yine de kısaca bahsetti.
“Cinayetlerde ortak nokta çok temiz olay
yerleriydi. Ama başka ortak nokta bulamıyordum. En sonunda doktorların
araştırılması sayesinde gayrı resmi iş yapan bir doktorda tüm maktullerin izine
rastladım. Sonrası bir iki klasik tuzak ile halloldu.”
“Tek bir iz bile bırakmamıştım. O
doktoru nasıl serbest bıraktın? Onu yakaladığında rahatlamıştım.”
“Öldürdüğün modacının dosyasında bir
kayıt var. Orada burnun olduğu gibi gözüküyor. Ama doktorun burnu kemerliydi.
Onu sadece burun farkı kurtardı. Yoksa haklısın onu içeri tıkmak seni
kurtaracaktı. Peki bir soru da ben sorayım. Neden?”
Altan, kısa süre sustu. Sonra çok kısık
sesle anlatmaya başladı. Sesinde korkunu mu vardı? Yoksa oynuyor muydu? Hakan
bunu anlayamadan dinlemeye devam etti. “Nişanlım... Her gece rüyama giriyor.
Bana onu öldürenleri öldürmemi söylüyor.”
“Nişanlını travestiler mi öldürdü?”
“HIV virüsü kaptı. Doktora giden bir
travestiden alete, aletten de nişanlıma geçti. Ama ispatlanamadı. Doktora dava
bile açılmadı. Çünkü tüm aletlerini dezenfekte ettiğini, her şeyin steril
olduğunu söyledi. Birkaç hastası da doktoru doğruladı. Ve başka da olay
yaşanmadı.”
“Bunun bir kaza olma ihtimalini hiç
düşünmedin mi?”
“Ama nişanlım her gece bana suçlunun o
doktora gelenler olduğunu söylüyordu. Üstelik görevimi yapmazsam bana çok
kızıyordu. Benimle evlenmeyeceğini söylüyordu.”
Hakan onun ne yapmak istediğini
anlamıştı. “Deli olduğunu mu ima etmeye çalışıyorsun? Hiç çeneni yorma. Bu seni
müebbetten kurtarmayacak.”
“Acaba?”
“Altan Ersoy, elimizdeki deliller ve
planların, gayet akıllı olduğunun göstergesi. Derdini hakime anlatırsın. Ama
sanma ki nişanlından korkacak...”
Bu sırada emniyete gelmişlerdi. Altan
belki adli tıp da neyi nasıl saklayacağını bilebilirdi ama sorgulama
tekniklerini bilemezdi. Hakan, sorguyu yaparken tüm anları kayda aldı. Altan
bazen akıllı uslu yanıt veriyor, bazen de saçma sapan cevaplar veriyordu.
Maksadı sonra tüm bunların delilik yüzünden yapılmış sanılmasıydı ama Hakan’ın
sorgusu açık kapıların hepsini yok etti. Sonra sanığı Akın’a bıraktı.
*****
Hakan, raporlarını yazmak ve dosyayı
kapatmak için bürosuna geçti. Müdürünü aramış, tüm olanları anlatmıştı. Müdürün
iki dakika sonra odasında soluğu almasını beklemiyordu.
“Hakan, tebrikler. Bizden biri olmasa bu
kadar sürmezdi bulman eminim ama yine de iyi iş başardın.”
“Teşekkürler amirim. Gerçekten daha
hızlı bulmalıydım. Bu kadar temiz işi adli tıpçı birinin yapması çok olası. Ama
ben bunu ancak doktorlardan ve laborantlardan bir şey bulamayınca akıl
edebildim. Sonra da Altan Ersoy ile yaptığım konuşmaları gözden geçirdim. Sıvı
ile ilgili hep çok az bilgi veriyordu. Ben sormazsam söylemiyordu. Ve üstüne
üstlük bizim ne arayacağımızı bizden iyi biliyordu. Geçmişini araştırdığımda
nişanlısının ölmüş olduğunu öğrendim. Bu da kesik yüzük işaretlerini
açıklıyordu. Tek yapmam gereken peşine düşmemdi. Maktullerin gittiği doktor onun
seçim yaptığı yerdi. Beş yeni oyuncuyu işe soktum.”
“Kimdi onlar?”
“Bir arkadaşımın yanında çalışan kuaför
ve onun arkadaşları.”
“Travesti miydi?”
“Hayır eşcinsel.”
“Kendi isteği ile mi yardımcı oldu?”
“Evet amirim. Diğer arkadaşları da
yardımcı olacaktı ama gerek kalmadı.”
“Tamam. Bu dosyayı en sessiz şekilde
kapatın. Basının günlerce adli tabiptekilerle uğraşmasını istemiyorum.”
“Amirim, kendini deli gibi gösterecek.”
“Bu kadar bilgili biri bunu
başarabilir.”
“O zaman da cezasını hapis yerine
hastanede çeker.”
“İçeride ve gözetimimizde olsun da
neresi olduğu önemli değil.” Evet, bu bakış açısı da doğruydu ama o kadar
kişiyi öldüren beynin, hastanede rahat durmayacağını düşünmek canını sıkıyordu.
Müdürünü isteksiz de olsa onayladı.
“Anladım amirim.”
“Ekibine teşekkürlerimi ilet.”
“İletirim… Amirim, sizden bir ricam
olacaktı.”
“Ne o, başarılı bir iş yaptın diye
çıkarını mı düşünüyorsun?” Sesinden şaka yaptığı belliydi ama yine de Hakan
rahatsız olmuştu.
“Hayır amirim. Önemli değil kalsın.”
diye yanıtladığında bu kez amiri yanına geldi, omzundan tutup “Söyle söyle… Şu
an odamı iste onu bile verebilirim.” Yüzünde hala aynı ifade vardı. Hakan az
önceki sözlerin şaka olduğundan emin olduktan sonra talebini iletti.
“Amirim, öyle bir şey değil. Benim
ekipteki Akın ile Deren sanırım yakında evlenecek. Aynı yerde bırakamayız ama
çok da uzak olmasınlar. İkisinden birini Suat Baş Komiserimin ekibine vermek
mümkün mü?”
“Bu muydu? Oldu bile. Hangisi geçsin?”
“İşte sorun burada. Deren'i yollarsam Yıldız
ile aralarında sorun çıkabilir. Yıldız hırslı biri. Deren ise sessiz ama işini
çok iyi yapan biri. Akın'ı yollarsam, bu kez de Deren ile Akın arasında sorun
yaşanır mı diye korkuyorum. Ama sanırım en iyisi yine de Deren'i kendi ekibimde
tutmak. Hem, Suat Baş Komiserin tayini yakın. Akın'ın da terfisi yakın. “
“Epey kafa patlatmışsın.”
“Öyle oldu. Tabii son karar yine de
sizin.”
“Elbette ama fikirlerin çok doğru! O
yüzden Akın'ı aybaşında yeni yerine aktarırız. Evleneceklerinden eminsin ama
değil mi?”
“Evet amirim. Ne zaman bilmiyorum ama
isterseniz o zamana kadar birlikte çalışsınlar.”
“Sorun olmaz diyorsan kabul.”
“Olmaz amirim.”
“Tamam. Şu raporlarını bitir ve savcıya
yolla. Bir an önce bu dava bizden çıksın.”
“Emredersiniz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder