17 Ağustos 2015 Pazartesi

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 42. Bölüm

Necla abla gittikten sonra kızlar da içeri girdi. Hakan, Bertuğ ile konuşmak istemişti. Nil ne konuşacaklarını merak ediyordu. Bertuğ da merakla bakıyordu Hakan’a.

“Senden bir şey isteyeceğim. Travesti cinayetlerini duymuşsundur. Hiç arkadaşın var mı bana yardım edebilecek? Birkaç tane olursa çok iyi olur. Bir doktora sözde hormon ilacı almaya gidecek kişilere ihtiyacımız var. Hiç tehlikesi yok. Çünkü her arkadaşının peşinde mutlaka bir sivil polis olacak.”

“Enişte sen ciddi misin? Ben polisçilik mi oynayacağım?” Bertuğ çok sevinmişti. Nil ise onun bu haline kızdı. Olayın ciddiyetinin farkında değil miydi?


“Bertuğ oyun mu bu? Ciddi olsana.”

“Aman Nil, hayat ciddi olunmayacak kadar kısa.”

“Olsun sen yine de ciddi ol. Var mı yardım edecek kimse?”

“Bir ben, bir Çağdaş, bir Caner, bir Emre, bir de Kubilay var. Beş kişi yeter mi?”

“Yeter ama sen karışma istersen.” dedi Hakan.

“AAA beni hapse tıksan bile o doktora gideceğim. Engelleyemezsin beni.”

“Ama kadın kıyafeti giyeceksiniz. Bu saydığın kişiler kabul eder mi bunu?”

“Sen deli misin? Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz. Kimse itiraz etmez.”

“Bertuğ, Çağdaş kabul etmeyebilir.” diye araya girdi Nil.

“O benim sevgilim değil mi? Ben isteyince eder. Ayrıca kim tanıyacak ki?”

Hakan, son kararı yine de sayılan isimlerin vermesi gerektiğini bildiğinden Bertuğ’a süre verdi. “Tamam ama sen yine de bir sor. Bana yarın döner misin?”

“Dönerim tabii. Hadi ben kaçtım. Siz de çok oyalanmayın. Milleti camdan çekip işimizi yapamıyoruz.”

“Oyalanmayız.”

Bertuğ içeri girdikten sonra Hakan, Nil’e bir kez daha sarıldı. İyice kendisine yaklaştırdı. Saçlarına bir öpücük kondurduktan sonra cep telefonunu çıkarttı. Handan’ı aradı.

“Handan nasılsın?”

“İyiyim, sen nasılsın?”

“İyiyim. Nil’den hiç haber aldın mı?”

“Yoo ne oldu? Yine kapalı mı telefonu?”

“Hayır. Artık kapatmıyor. Gerçi ben aradığımda açmıyor ama en azından kapalı değil artık. Bir arasana, nasılmış bir sor? Merak ediyorum. Sonra beni ararsın.”

“Tamam. Bir işim var bitirince ararım.”

“Handan. İşin beklesin. Ara hadi.”

“AA ay bir barışsanız da ben de rahat etsem.”

“Hadi ama.”

Hakan kapattı hemen telefonu. Nil onun kız kardeşini kandırmasını izliyordu. Kendi telefonu çalmaya başlamıştı.

“Efendim Handan?”

“Nasılsın? Biri seni çok merak etmiş de hemen aramamı istedi.”

“Çok iyiyim. Hem de çok iyiyim. Az önce evlenme teklifi aldım ve kabul ettim.”

Handan, telefonun ucunda kalmıştı “Ne? Ne yaptın? Nasıl olur?”

“Evleneceğim dedim. Evlenme teklifi aldım dedim. Senin bu ağabeyin var ya...”

“Nil, Hakan mı evlenme teklif etti.” Nefesini öyle bir vermişti ki Hakan bile duymuştu.

“Elbette. Ben başkasının teklifini kabul eder miyim Aşk olsun Handan.”

“Ah Nil inan yüreğime iniyordu. Hakan’a nasıl söylerim diyordum.”

“Ben bu adama deli gibi aşığım. Bir başkası ile evleneceğimi nasıl düşünürsün? Teessüf ederim sana.” Nil, sözde sitem ediyordu ama sesinde kahkahalar uçuşuyordu.

“Aman ne bileyim kızdın inadından kabul ettin sandım. Orada değil mi Hakan hala?”

“Burada.”

“Sizi tebrik ediyorum canım. Çok sevindim. Ver onu da kutlayayım. Ben bu akşam kayınvalideme gitmek gibi önemli bir karar aldım ama yarın akşam mutlaka birlikteyiz.”

“Hakan’ın işi ile ilgili durumu ne bilmiyorum, konuşun siz.” diyerek telefonu Hakan’a uzattı.

Handan önce Hakan’a kızdı ama sonra sevincini belli edecek şekilde kutladı. Ertesi akşam için birlikte yemeğe gitme planını anlattı. Hakan’ın aksi bir durum olmazsa katılabileceğini söylemesi ile plan yapılmış oldu.


*****


Tüm hazırlıkları tamamladılar. Artık görevlilerin muhtelif saatlerde doktorun muayenehanesine gitmesi sağlanacaktı. Cuma günü Bertuğ tarafından çağırılmış dört kişi eczanedeydi. Hakan onlarla kısa süre konuştu. O gün akşam üstü ilk tur yapılacaktı.

Bertuğ ilk tur için gönüllü olsa da arkadaşlarından Kubilay, ertesi sabah yurt dışına çıkıp üç gün olmayacağı için o akşamki sırayı kendisine istedi. Zaten hazırlıklı gelmişti. Biraz makyaj ve kıyafet değişikliği ile hazırdı.

Hakan, Kubilay’ı alıp eczaneden çıktı. Karşıya geçip doktorun muayenehanesine yakın bir yerde indirdi arabadan. Arabasından inen dört dörtlük bir kadındı. Biri görse ne der acaba dedi içinden, sonra da Rıza'ya haber verdi. İlk nöbet Rıza'nındı.

*****

Cuma akşamı Nil ile Hakan, Cenk ile Handan’ın davetlisiydi. Dışarıda kutlamak yerine evde baş başa olmayı tercih etmişlerdi. Hakan telsizi ve telefonu yanından ayırmıyordu. Rıza aradığında saat dokuzu geçiyordu. Kimse takip etmemiş, kimse dikkat çekici süre oralarda dolaşmamıştı.

Hakan o gece ilerleyemedikleri için üzgündü ama sevdiği kadınla bir arada olmanın da mutluluğu vardı. O gece onlarındı.

Cenk ikisini bir arada görünce çok sevinmişti. Ayrı düşmelerinden kendini sorumlu tutuyordu. Şimdi ise ikisinin de yüzlerinde büyük bir mutluluk vardı. Elbette aynı ifade Cenk ile Handan’da da vardı.

İki tarafta barışmalarını birbirine anlatıp mutluluklarını paylaştı.

Hakan babasına daha söylememişti. Cumartesi nöbeti vardı. Pazar günü gitmeyi planlıyordu.

Handan, biz de gelelim mi diye sordu? Hakan olumlu karşılayınca Nil de rahatladı. Daha önce tanışmış olsa da utanmıştı bir anda.

*****

Cumartesi Bertuğ hazırlık yaptığı sırada Mert ile konuşmaya başladı. Mert ben de geleyim yanında diyordu. Nedense kendini o işin içinde görmek istiyordu. Nil itiraz etmiş ama Mert çok isteyince Hakan’a telefon açmış sormuştu. Hakan da tehlike olmadığını istiyorsa gidebileceğini ama takip edilirlerse daha sonra da Bertuğ ile birlikte olması gerekebileceğini söylemişti.

Mert kabul edince ikili hazırlıklarını birlikte tamamladı. Bertuğ, Mert’e biraz kadınsı hareketler yapması gerektiğini söylüyordu. Hakan, onlara kısaca rollerini anlatmıştı. Bertuğ kadın kılığında, Mert ise normal görünümü ile gidecekti. Sevgiliyi oynayacaklar, sanki kısa bir atışma yaşayacaklardı.

Yağmur onların hazırlıklarını izliyor ve bir yandan da Mert’e ‘Sen neden gidiyorsun?’ Diyordu. Mert ise sadece kısa bir yanıt vermişti. ‘Gitmek istiyorum...’

Bertuğ ile Mert dükkandan çıkıp, Bertuğ'un arabasına binip karşıya geçtiler. Arkalarında merakla haber bekleyenleri bıraktılar.

Bertuğ, arabayı park edip aynada kendine baktı. Kızıl bir peruk takmıştı. Dükkandan çıkmadan önce tekrar tıraş olmuştu. Son kontrolünden sonra arabadan indi. Mert de onu izledi. Arabada giderken karar verdikleri şeyi yaptılar. Bir süre binanın önünde oyalandılar. Sanki tartışıyormuş gibi yaptılar. Bertuğ inat ediyormuş gibi tavır takındı. Mert ise istemiyormuş gibi ters yöne yürümeye başladı. Sonra Bertuğ yanına geldi ve sözde ikna etti. Sonra binaya girdiler.

İkisinin de tüm hareketleri iki çift göz tarafından izleniyordu. Ama o gözlerden biri ara sıra diğer izleyiciyi süzüyordu.

*****

Hakan, sinirlerine hakim olmakta zorlanıyordu.

O şerefsizin çıkacağını bilmesine rağmen yine de kahrolmuştu.

Olayın başından beri Altan Ersoy her dosyada işin içindeydi. Nasıl anlayamamıştı? Nasıl gözünün önündeki olayı görememişti? Hem tıp bilgisi vardı, hem de polisin delil olarak neleri arayacağını, delil bırakmamak için nasıl giyinmesi gerektiğini bilen kişiydi.

Katilin Tıp bilgisi doktorlara yönlendirmiş olsa da bu kadar temiz olay yeri kafalarını bulandırmalıydı. Ama atlamışlardı. Kendi içlerinden hem de adli tıptan birinin bu kadar soğukkanlı seri cinayet işleyebileceğini asla düşünmemişti. Ta ki Nil’in falda doktor ve büyüteç görmesine kadar! En başta kafası karışsa da, doktorların ve laborantların peşine düşse de en sonunda anlamıştı kim olduğunu.

Cuma günü yaptığı araştırmadan aldığı sonuç ise cinayetlerin nedenini anlamasına neden olmuştu. Altan'ın on sekiz ay önce nişanlısı ölmüştü. HIV virüsünden hayatını kaybettiğini raporlardan öğrenmişti. Virüsü kaptığı yer olarak hastane gösterilmiş, hatalı kan nakli yüzünden hastane tazminat ödemeye mahkum edilmişti. Biraz daha araştırınca o doktorun hastaneye hasta sevk eden doktor olduğu çıkmıştı ortaya. Neden o doktorun hastalarına yönlendiğini anlamamıştı.

Artık her şey anlaşılıyordu. Altan Ersoy, nişanlısının ölümünden sorumlu tuttuğu doktorun, virüsü yayma ihtimali olan hastalarını öldürüyordu. Cinayetlerin ardındaki neden intikam gibi görünse de aslında aşktı. Aşkın bazı insanlarda ne yazık ki kötü etkileri de oluyordu. 

Hakan bunları düşünürken Bertuğ ile Mert doktorun muayenehanesinde oturuyorlardı. Doktor, ikisine de pek hoş bakışlar atmıyordu. Mert, çay içerken Bertuğ, kırıtarak kahvesini yudumluyordu. Sekreterin şüphelenmemesi için bir süre de doktorun yanında kalmışlar, kendilerine söylenen süre tamamlanınca muayenehaneden çıkmışlardı. 

Altan, ikilinin kapıdan mutlu yüzle çıkışını izledi. Hemen hesap için masaya para bırakıp çıktı. Tek yönlü yolda arabası zaten oturduğu kafenin önündeydi. Arabasına hızlı hareketlerle yürüdü.

Hakan da motoru çalıştırmıştı. Bertuğ, Cihangir de bir evin önünde durdu. Arkadaşlarının eviydi ama kendileri orada oturuyormuş gibi hareket ediyorlardı. Hakan aradaki mesafeyi koruyarak takibini devam ettiriyordu.

Bertuğ ile Mert önce birlikte eve çıktı. Beş dakika kadar sonra Mert kapıda gözüktü. Yürüyerek yokuş aşağı inmeye başladı. Hakan, Altan'ın ne yapacağını takip ediyordu. Mert, alt sokağa kadar yürüyüp taksiye bindi. Oturdukları yerden onu takip edebiliyordu Hakan.

Altan uzun süre arabasında oturdu. İki saat geçtiği halde Bertuğ evden çıkmayınca beklemekten vazgeçip arabasını hareket ettirdi.

Hakan, emniyeti aradı. Yirmi dört saat izleme yapılacaktı. Hüseyin ve Akın o gecenin nöbetini almıştı. Ertesi gece Rıza ile Deren nöbet tutacaktı. Ekip geldiğinde Hakan oradan ayrıldı. Biraz dinlenmeye ve sevgilisini görmeye ihtiyacı vardı.

Hakan bu iki gece içinde hareket bekliyordu. Evini öğrenmişti Altan. Ya eve gelecekti ya iş yerini izleyecekti. Aslında iş yerini izlese de orada bir şey yapamayacağını bilirdi. Tedbir olarak Nil’in evini öğrenmesin diye ve kendi takipleri kolay olsun diye Avrupa yakasında olmayı tercih etmişti. Altan mutlaka daha fazla evin oralarda gezecekti. Eğer Bertuğ o gece ve sonrasında o çevrede gezerse çok kısa sürede Altan'ı Suçüstü yakalayabilirdi.


*****

Hakan, Nil’i arayıp, hem Bertuğ ile Mert’in iyi olduğunu hem de geç saatte geleceğini  haber verdi. Kuafördekiler rahatlamıştı. Mert hakkında bilgi alamayan Yağmur ise eczanede hop oturup hop kalkıyordu. Arayamıyordu da. Öyle söylenmişti. Onların aramasını bekleyecekti. Ama her geçen dakika canı biraz daha sıkılıyordu. Saat altı olmuştu. O saatten sonra zaten Mert dükkana gelmezdi. Ya başına bir şey geldiyse? Ya katil onu öldürmeye niyetlendiyse? Ya polisler koruyamazsa? Kaç film izlemişti. Tanık koruma programında Amerikan polisi bile koruyamıyordu tanıkları.

Yağmur, can acısı ile geziyordu dükkanda. Neden bu kadar canı yanıyordu? Neden bu kadar merak ediyordu?

O böyle gezinirken Nil dükkana geçti. Onun yüzünün renginden korktu.

“Yağmur, neyin var? Ne oldu? Hasta mısın?”

“Nil abla...” Yağmur daha cümlesini yarılayamadan ağlamaya başladı.

Nil ne olduğunu anlayamadan baktı. Konuşmadan sadece sessizce ağlayan Yağmur’u izledi. Onun bu hali iyice şüphelenmesine neden oldu. 

“Yağmur? Sen Mert için mi ağlıyorsun?”

Yağmur yanıt veremedi. Az önce sessizce süzülen yaşları artık hıçkırıklarla iniyordu yanaklarından. Nil Yağmur'a sarıldı. “Ağlama güzelim sorun yok. Az önce aradı Hakan, Mert evden ayrılmış. Katil Bertuğ'un sandığı evin önünde bekliyormuş. Mert de birazdan gelir. Belki de geç oldu diye gelmez arar.”

“Ona gitme dedim. Dinlemedi beni.” İçini çeke çeke konuşuyordu. Nil onun bu haline çok üzüldü. Genç ve toy aşık, kaybettiği aşkın ardından ağlıyordu.

“Neden gitme dediğini bilse belki dinlerdi. Ama erkeklere bir şeyi yapma dersen inadına yaparlar. O yüzden üzülme artık. O zaten gidecekti. Kimse tehlikede değil. Ama sen böyle ağlamaya devam edersen tehlikeye sen açık kalacaksın”

Yağmur anlamamıştı “Neden?”

“Çünkü sana kızmaya başlayacağım. Sen, benim nişanlıma güvenmiyor musun?”

“A olur mu? Güveniyorum tabii. Ama korkuyorum işte.”

“Sana bir sır vereyim. Hakan’ı tanıdığımdan beri ben de her an korkuyorum. Ama korkumu ona yansıtamıyorum. Sadece başına kötü bir şey gelmesin diye dua ediyorum.”

“Yaralandığında çok korkmuşsundur.”

“Hem çok korktum hem canım çok acıdı. Ama şimdi iyiyim. Hadi sen de yüzünü yıka.” Nil, Yağmur’u arka tarafa yürüttü.

Yağmur lavaboya doğru yavaş adımlarla yürürken kapının açıldığını, ardından da Mert'in sesini duyunca hızla döndü. “Kapanmadan yetiştim. Cep telefonumu burada unutmuşum.” dediğinde neden aramadığını da anlamıştı. Ama önemli olan sağ salim gelmiş olmasıydı.

Mert onun hızla kendisine gelmesi ile olduğu yerde durdu. Yağmur, durmak istedi ama duramadı. Kendisini Mert’in kollarına attığında Nil onları baş başa bıraktı. Eğer bu gün aralarında bir kıvılcım olacaksa onun yolunu açmak gerekiyordu.

Mert, neler olduğunu anlayamadan baktı Yağmur’a. Ne yani kahramanlık yaptı diye miydi tüm bu sıcak karşılama?

Yağmur ise utanmış kendini geri çekiyordu. Mert’in hayatında artık başkası vardı. Ama o deli gibi kendini kollarına atmıştı.

“Şey, özür dilerim. Çok korktum. İyisin değil mi?”

“Ben iyiyim de sana ne oldu? Neden korktun?” Mert, şaşkınlıkla bakıyordu Yağmur’un yüzüne. Ağlamış mıydı?

“Şey... Şey... Ne bileyim ikinizi öyle katilin olduğu yere yolladık ya, ikinizin de başına bir şey gelecek diye korktum.” Birazcık gururu kalmıştı. Onu kurtarması gerekiyordu.

“Hakan Baş Komiserin ekibi oradaydı. Korkulacak bir şey olmadığını söylemişti ya. Korkmana gerek yoktu.”

“Haklısın. Korkmama gerek yoktu...” Sesi kısılmıştı. Yağmur Mert’i tamamen kaybettiğini anlamıştı. Ne kadar aptalca davranmıştı... “Telefonun burada… Sanırım arman gereken biri var.” Sesinin ele verdiğinden habersizdi. Mert, bir kez daha sordu.

“Yağmur? Neler oluyor?”

“Yok bir şey!”

“Yağmur, seni anlamaya çalışıyorum. Sen benim için korktun ve sanırım şu an da beni kıskanıyorsun.”

“Yok… Ben ikiniz için korktum ama Bertuğ daha gelmediği için...” Yalan söylediği hareketlerinden belliydi. Mert, köşeye sıkıştırdığını biliyordu.

“Ya kıskanman?”

“Kıskanmadım.”

“O zaman senin yanında birilerini aramam sorun yaratmaz!”

“Yok, yaratmaz. Ara.” Yalan söylüyordu. Onun bir başkasını sevmesi canını çok yakıyordu. Kendisini sevdiğini bildiği zamanlar nasıl üzdüğünü çok iyi anlamıştı. Ne yapsa o günlerdeki hareketlerini affettiremezdi. Yanında durmak istiyordu. Mert telefonu elinden alırken “Sevdiğimi aramak istiyorum. Beni merak etmiştir.” dedi.

Mert telefonundaki numarayı buldu. Tam düğmeye basacağı sırada Yağmur yanından uzaklaştı. Daha fazla duramamıştı. Duymak istemiyordu konuşmalarını.

Mert, telefondaki numaraya bastı. Yağmur, arka tarafa geçmek için acele ediyordu. Cebindeki telefonun titremeye başlaması ile elini cebine soktu.

Ekrana bakmadan telefonu kulağına götürdü. “Alo.”

“Ben iyiyim.” diyen sesi hem arkasında hem kulağında duyunca şaşkınlıkla döndü. Mert onu aramıştı. Sevdiğimi arayacağım demişti! Onu aramıştı!

Yağmur, yüzündeki mutlulukla döndü. Mert ona bakıyordu. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı.

“Ben iyiyim. Ama daha iyi olmak istiyorum. Az önceki gibi sarılırsan belki daha iyi olurum.”

“Mert? Ben mi?”

“Hep sendin zaten.”

“Ama akşamları gidiyordun? Kaç kere birileri ile buluşmaya gittin.”

“Hiç sordun mu kimlerle buluştuğumu?”

“Hep kızlarla buluşuyorsun sandım! Soramadım. Mert inanamıyorum.” Mert yaklaştı Yağmur’a. “Sarılır mısın artık. Nil abla dönmeden sarıl bana.”

“Nil abla biliyor seni sevdiğimi.” Yağmur beline sarıldı Mert’in. Mert kollarındaki kızın saçlarına öpücük kondurdu. Yağmur başını kaldırıp Mert’in yüzüne bakınca bu kez dudaklarına uzandı. Uzun zamandır haylini kurduğu dudakların tadına bakıyordu artık. Doya doya öptü.

“Seni seviyorum. O kadar uzun zamandır seviyorum ki artık umudumu kesmiştim.”

“Ben de seni seviyorum. Sanırım ben de uzun süredir seviyordum ama anlayamamıştım. Ben küçüğüm. Büyükler affeder. Sen de benim yaptıklarımı affet.” Mert, tüm yaşadığı acıları unuttuğunu hissetti. Artık onundu Yağmur. Üstelik seviyordu kendisini.  Beline sarılıp sevdiği yüze baktı. Sonra,

“Bir şey mi yaptın? Hatırlamıyorum. Tek bildiğim seni sevdiğim. Sen de beni seviyorsun. Başka bir şey istemiyorum... Yok istiyorum. Ama sonra isteyeceğim.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder