Necla abla gittikten sonra kızlar da
içeri girdi. Hakan, Bertuğ ile konuşmak istemişti. Nil ne konuşacaklarını merak
ediyordu. Bertuğ da merakla bakıyordu Hakan’a.
“Senden bir şey isteyeceğim. Travesti
cinayetlerini duymuşsundur. Hiç arkadaşın var mı bana yardım edebilecek? Birkaç
tane olursa çok iyi olur. Bir doktora sözde hormon ilacı almaya gidecek
kişilere ihtiyacımız var. Hiç tehlikesi yok. Çünkü her arkadaşının peşinde
mutlaka bir sivil polis olacak.”
“Enişte sen ciddi misin? Ben polisçilik
mi oynayacağım?” Bertuğ çok sevinmişti. Nil ise onun bu haline kızdı. Olayın
ciddiyetinin farkında değil miydi?
“Bertuğ oyun mu bu? Ciddi olsana.”
“Aman Nil, hayat ciddi olunmayacak kadar
kısa.”
“Olsun sen yine de ciddi ol. Var mı
yardım edecek kimse?”
“Bir ben, bir Çağdaş, bir Caner, bir
Emre, bir de Kubilay var. Beş kişi yeter mi?”
“Yeter ama sen karışma istersen.” dedi
Hakan.
“AAA beni hapse tıksan bile o doktora
gideceğim. Engelleyemezsin beni.”
“Ama kadın kıyafeti giyeceksiniz. Bu
saydığın kişiler kabul eder mi bunu?”
“Sen deli misin? Körün istediği bir göz
Allah verdi iki göz. Kimse itiraz etmez.”
“Bertuğ, Çağdaş kabul etmeyebilir.” diye
araya girdi Nil.
“O benim sevgilim değil mi? Ben
isteyince eder. Ayrıca kim tanıyacak ki?”
Hakan, son kararı yine de sayılan
isimlerin vermesi gerektiğini bildiğinden Bertuğ’a süre verdi. “Tamam ama sen
yine de bir sor. Bana yarın döner misin?”
“Dönerim tabii. Hadi ben kaçtım. Siz de
çok oyalanmayın. Milleti camdan çekip işimizi yapamıyoruz.”
“Oyalanmayız.”
Bertuğ içeri girdikten sonra Hakan,
Nil’e bir kez daha sarıldı. İyice kendisine yaklaştırdı. Saçlarına bir öpücük
kondurduktan sonra cep telefonunu çıkarttı. Handan’ı aradı.
“Handan nasılsın?”
“İyiyim, sen nasılsın?”
“İyiyim. Nil’den hiç haber aldın mı?”
“Yoo ne oldu? Yine kapalı mı telefonu?”
“Hayır. Artık kapatmıyor. Gerçi ben
aradığımda açmıyor ama en azından kapalı değil artık. Bir arasana, nasılmış bir
sor? Merak ediyorum. Sonra beni ararsın.”
“Tamam. Bir işim var bitirince ararım.”
“Handan. İşin beklesin. Ara hadi.”
“AA ay bir barışsanız da ben de rahat
etsem.”
“Hadi ama.”
Hakan kapattı hemen telefonu. Nil onun
kız kardeşini kandırmasını izliyordu. Kendi telefonu çalmaya başlamıştı.
“Efendim Handan?”
“Nasılsın? Biri seni çok merak etmiş de
hemen aramamı istedi.”
“Çok iyiyim. Hem de çok iyiyim. Az önce
evlenme teklifi aldım ve kabul ettim.”
Handan, telefonun ucunda kalmıştı “Ne?
Ne yaptın? Nasıl olur?”
“Evleneceğim dedim. Evlenme teklifi
aldım dedim. Senin bu ağabeyin var ya...”
“Nil, Hakan mı evlenme teklif etti.”
Nefesini öyle bir vermişti ki Hakan bile duymuştu.
“Elbette. Ben başkasının teklifini kabul
eder miyim Aşk olsun Handan.”
“Ah Nil inan yüreğime iniyordu. Hakan’a
nasıl söylerim diyordum.”
“Ben bu adama deli gibi aşığım. Bir
başkası ile evleneceğimi nasıl düşünürsün? Teessüf ederim sana.” Nil, sözde
sitem ediyordu ama sesinde kahkahalar uçuşuyordu.
“Aman ne bileyim kızdın inadından kabul
ettin sandım. Orada değil mi Hakan hala?”
“Burada.”
“Sizi tebrik ediyorum canım. Çok
sevindim. Ver onu da kutlayayım. Ben bu akşam kayınvalideme gitmek gibi önemli
bir karar aldım ama yarın akşam mutlaka birlikteyiz.”
“Hakan’ın işi ile ilgili durumu ne
bilmiyorum, konuşun siz.” diyerek telefonu Hakan’a uzattı.
Handan önce Hakan’a kızdı ama sonra
sevincini belli edecek şekilde kutladı. Ertesi akşam için birlikte yemeğe gitme
planını anlattı. Hakan’ın aksi bir durum olmazsa katılabileceğini söylemesi ile
plan yapılmış oldu.
*****
Tüm hazırlıkları tamamladılar. Artık
görevlilerin muhtelif saatlerde doktorun muayenehanesine gitmesi sağlanacaktı.
Cuma günü Bertuğ tarafından çağırılmış dört kişi eczanedeydi. Hakan onlarla
kısa süre konuştu. O gün akşam üstü ilk tur yapılacaktı.
Bertuğ ilk tur için gönüllü olsa da
arkadaşlarından Kubilay, ertesi sabah yurt dışına çıkıp üç gün olmayacağı için
o akşamki sırayı kendisine istedi. Zaten hazırlıklı gelmişti. Biraz makyaj ve
kıyafet değişikliği ile hazırdı.
Hakan, Kubilay’ı alıp eczaneden çıktı.
Karşıya geçip doktorun muayenehanesine yakın bir yerde indirdi arabadan.
Arabasından inen dört dörtlük bir kadındı. Biri görse ne der acaba dedi
içinden, sonra da Rıza'ya haber verdi. İlk nöbet Rıza'nındı.
*****
Cuma akşamı Nil ile Hakan, Cenk ile
Handan’ın davetlisiydi. Dışarıda kutlamak yerine evde baş başa olmayı tercih
etmişlerdi. Hakan telsizi ve telefonu yanından ayırmıyordu. Rıza aradığında
saat dokuzu geçiyordu. Kimse takip etmemiş, kimse dikkat çekici süre oralarda
dolaşmamıştı.
Hakan o gece ilerleyemedikleri için
üzgündü ama sevdiği kadınla bir arada olmanın da mutluluğu vardı. O gece
onlarındı.
Cenk ikisini bir arada görünce çok
sevinmişti. Ayrı düşmelerinden kendini sorumlu tutuyordu. Şimdi ise ikisinin de
yüzlerinde büyük bir mutluluk vardı. Elbette aynı ifade Cenk ile Handan’da da
vardı.
İki tarafta barışmalarını birbirine
anlatıp mutluluklarını paylaştı.
Hakan babasına daha söylememişti.
Cumartesi nöbeti vardı. Pazar günü gitmeyi planlıyordu.
Handan, biz de gelelim mi diye sordu?
Hakan olumlu karşılayınca Nil de rahatladı. Daha önce tanışmış olsa da
utanmıştı bir anda.
*****
Cumartesi Bertuğ hazırlık yaptığı sırada
Mert ile konuşmaya başladı. Mert ben de geleyim yanında diyordu. Nedense
kendini o işin içinde görmek istiyordu. Nil itiraz etmiş ama Mert çok isteyince
Hakan’a telefon açmış sormuştu. Hakan da tehlike olmadığını istiyorsa
gidebileceğini ama takip edilirlerse daha sonra da Bertuğ ile birlikte olması
gerekebileceğini söylemişti.
Mert kabul edince ikili hazırlıklarını
birlikte tamamladı. Bertuğ, Mert’e biraz kadınsı hareketler yapması gerektiğini
söylüyordu. Hakan, onlara kısaca rollerini anlatmıştı. Bertuğ kadın kılığında,
Mert ise normal görünümü ile gidecekti. Sevgiliyi oynayacaklar, sanki kısa bir
atışma yaşayacaklardı.
Yağmur onların hazırlıklarını izliyor ve
bir yandan da Mert’e ‘Sen neden gidiyorsun?’ Diyordu. Mert ise sadece kısa bir
yanıt vermişti. ‘Gitmek istiyorum...’
Bertuğ ile Mert dükkandan çıkıp,
Bertuğ'un arabasına binip karşıya geçtiler. Arkalarında merakla haber
bekleyenleri bıraktılar.
Bertuğ, arabayı park edip aynada kendine
baktı. Kızıl bir peruk takmıştı. Dükkandan çıkmadan önce tekrar tıraş olmuştu.
Son kontrolünden sonra arabadan indi. Mert de onu izledi. Arabada giderken
karar verdikleri şeyi yaptılar. Bir süre binanın önünde oyalandılar. Sanki tartışıyormuş
gibi yaptılar. Bertuğ inat ediyormuş gibi tavır takındı. Mert ise istemiyormuş
gibi ters yöne yürümeye başladı. Sonra Bertuğ yanına geldi ve sözde ikna etti.
Sonra binaya girdiler.
İkisinin de tüm hareketleri iki çift göz
tarafından izleniyordu. Ama o gözlerden biri ara sıra diğer izleyiciyi
süzüyordu.
*****
Hakan, sinirlerine hakim olmakta
zorlanıyordu.
O şerefsizin çıkacağını bilmesine rağmen
yine de kahrolmuştu.
Olayın başından beri Altan Ersoy her
dosyada işin içindeydi. Nasıl anlayamamıştı? Nasıl gözünün önündeki olayı
görememişti? Hem tıp bilgisi vardı, hem de polisin delil olarak neleri
arayacağını, delil bırakmamak için nasıl giyinmesi gerektiğini bilen kişiydi.
Katilin Tıp bilgisi doktorlara
yönlendirmiş olsa da bu kadar temiz olay yeri kafalarını bulandırmalıydı. Ama
atlamışlardı. Kendi içlerinden hem de adli tıptan birinin bu kadar soğukkanlı
seri cinayet işleyebileceğini asla düşünmemişti. Ta ki Nil’in falda doktor ve
büyüteç görmesine kadar! En başta kafası karışsa da, doktorların ve
laborantların peşine düşse de en sonunda anlamıştı kim olduğunu.
Cuma günü yaptığı araştırmadan aldığı
sonuç ise cinayetlerin nedenini anlamasına neden olmuştu. Altan'ın on sekiz ay
önce nişanlısı ölmüştü. HIV virüsünden hayatını kaybettiğini raporlardan
öğrenmişti. Virüsü kaptığı yer olarak hastane gösterilmiş, hatalı kan nakli
yüzünden hastane tazminat ödemeye mahkum edilmişti. Biraz daha araştırınca o
doktorun hastaneye hasta sevk eden doktor olduğu çıkmıştı ortaya. Neden o
doktorun hastalarına yönlendiğini anlamamıştı.
Artık her şey anlaşılıyordu. Altan
Ersoy, nişanlısının ölümünden sorumlu tuttuğu doktorun, virüsü yayma ihtimali
olan hastalarını öldürüyordu. Cinayetlerin ardındaki neden intikam gibi görünse
de aslında aşktı. Aşkın bazı insanlarda ne yazık ki kötü etkileri de
oluyordu.
Hakan bunları düşünürken Bertuğ ile Mert
doktorun muayenehanesinde oturuyorlardı. Doktor, ikisine de pek hoş bakışlar
atmıyordu. Mert, çay içerken Bertuğ, kırıtarak kahvesini yudumluyordu.
Sekreterin şüphelenmemesi için bir süre de doktorun yanında kalmışlar,
kendilerine söylenen süre tamamlanınca muayenehaneden çıkmışlardı.
Altan, ikilinin kapıdan mutlu yüzle
çıkışını izledi. Hemen hesap için masaya para bırakıp çıktı. Tek yönlü yolda
arabası zaten oturduğu kafenin önündeydi. Arabasına hızlı hareketlerle yürüdü.
Hakan da motoru çalıştırmıştı. Bertuğ,
Cihangir de bir evin önünde durdu. Arkadaşlarının eviydi ama kendileri orada
oturuyormuş gibi hareket ediyorlardı. Hakan aradaki mesafeyi koruyarak takibini
devam ettiriyordu.
Bertuğ ile Mert önce birlikte eve çıktı.
Beş dakika kadar sonra Mert kapıda gözüktü. Yürüyerek yokuş aşağı inmeye
başladı. Hakan, Altan'ın ne yapacağını takip ediyordu. Mert, alt sokağa kadar
yürüyüp taksiye bindi. Oturdukları yerden onu takip edebiliyordu Hakan.
Altan uzun süre arabasında oturdu. İki
saat geçtiği halde Bertuğ evden çıkmayınca beklemekten vazgeçip arabasını
hareket ettirdi.
Hakan, emniyeti aradı. Yirmi dört saat
izleme yapılacaktı. Hüseyin ve Akın o gecenin nöbetini almıştı. Ertesi gece
Rıza ile Deren nöbet tutacaktı. Ekip geldiğinde Hakan oradan ayrıldı. Biraz
dinlenmeye ve sevgilisini görmeye ihtiyacı vardı.
Hakan bu iki gece içinde hareket
bekliyordu. Evini öğrenmişti Altan. Ya eve gelecekti ya iş yerini izleyecekti.
Aslında iş yerini izlese de orada bir şey yapamayacağını bilirdi. Tedbir olarak
Nil’in evini öğrenmesin diye ve kendi takipleri kolay olsun diye Avrupa
yakasında olmayı tercih etmişti. Altan mutlaka daha fazla evin oralarda
gezecekti. Eğer Bertuğ o gece ve sonrasında o çevrede gezerse çok kısa sürede
Altan'ı Suçüstü yakalayabilirdi.
*****
Hakan, Nil’i arayıp, hem Bertuğ ile
Mert’in iyi olduğunu hem de geç saatte geleceğini haber verdi. Kuafördekiler rahatlamıştı. Mert
hakkında bilgi alamayan Yağmur ise eczanede hop oturup hop kalkıyordu.
Arayamıyordu da. Öyle söylenmişti. Onların aramasını bekleyecekti. Ama her
geçen dakika canı biraz daha sıkılıyordu. Saat altı olmuştu. O saatten sonra
zaten Mert dükkana gelmezdi. Ya başına bir şey geldiyse? Ya katil onu öldürmeye
niyetlendiyse? Ya polisler koruyamazsa? Kaç film izlemişti. Tanık koruma
programında Amerikan polisi bile koruyamıyordu tanıkları.
Yağmur, can acısı ile geziyordu
dükkanda. Neden bu kadar canı yanıyordu? Neden bu kadar merak ediyordu?
O böyle gezinirken Nil dükkana geçti.
Onun yüzünün renginden korktu.
“Yağmur, neyin var? Ne oldu? Hasta
mısın?”
“Nil abla...” Yağmur daha cümlesini
yarılayamadan ağlamaya başladı.
Nil ne olduğunu anlayamadan baktı.
Konuşmadan sadece sessizce ağlayan Yağmur’u izledi. Onun bu hali iyice
şüphelenmesine neden oldu.
“Yağmur? Sen Mert için mi ağlıyorsun?”
Yağmur yanıt veremedi. Az önce sessizce
süzülen yaşları artık hıçkırıklarla iniyordu yanaklarından. Nil Yağmur'a
sarıldı. “Ağlama güzelim sorun yok. Az önce aradı Hakan, Mert evden ayrılmış.
Katil Bertuğ'un sandığı evin önünde bekliyormuş. Mert de birazdan gelir. Belki
de geç oldu diye gelmez arar.”
“Ona gitme dedim. Dinlemedi beni.” İçini
çeke çeke konuşuyordu. Nil onun bu haline çok üzüldü. Genç ve toy aşık,
kaybettiği aşkın ardından ağlıyordu.
“Neden gitme dediğini bilse belki
dinlerdi. Ama erkeklere bir şeyi yapma dersen inadına yaparlar. O yüzden üzülme
artık. O zaten gidecekti. Kimse tehlikede değil. Ama sen böyle ağlamaya devam
edersen tehlikeye sen açık kalacaksın”
Yağmur anlamamıştı “Neden?”
“Çünkü sana kızmaya başlayacağım. Sen,
benim nişanlıma güvenmiyor musun?”
“A olur mu? Güveniyorum tabii. Ama
korkuyorum işte.”
“Sana bir sır vereyim. Hakan’ı
tanıdığımdan beri ben de her an korkuyorum. Ama korkumu ona yansıtamıyorum.
Sadece başına kötü bir şey gelmesin diye dua ediyorum.”
“Yaralandığında çok korkmuşsundur.”
“Hem çok korktum hem canım çok acıdı.
Ama şimdi iyiyim. Hadi sen de yüzünü yıka.” Nil, Yağmur’u arka tarafa yürüttü.
Yağmur lavaboya doğru yavaş adımlarla
yürürken kapının açıldığını, ardından da Mert'in sesini duyunca hızla döndü.
“Kapanmadan yetiştim. Cep telefonumu burada unutmuşum.” dediğinde neden
aramadığını da anlamıştı. Ama önemli olan sağ salim gelmiş olmasıydı.
Mert onun hızla kendisine gelmesi ile
olduğu yerde durdu. Yağmur, durmak istedi ama duramadı. Kendisini Mert’in
kollarına attığında Nil onları baş başa bıraktı. Eğer bu gün aralarında bir
kıvılcım olacaksa onun yolunu açmak gerekiyordu.
Mert, neler olduğunu anlayamadan baktı
Yağmur’a. Ne yani kahramanlık yaptı diye miydi tüm bu sıcak karşılama?
Yağmur ise utanmış kendini geri
çekiyordu. Mert’in hayatında artık başkası vardı. Ama o deli gibi kendini
kollarına atmıştı.
“Şey, özür dilerim. Çok korktum. İyisin
değil mi?”
“Ben iyiyim de sana ne oldu? Neden
korktun?” Mert, şaşkınlıkla bakıyordu Yağmur’un yüzüne. Ağlamış mıydı?
“Şey... Şey... Ne bileyim ikinizi öyle
katilin olduğu yere yolladık ya, ikinizin de başına bir şey gelecek diye
korktum.” Birazcık gururu kalmıştı. Onu kurtarması gerekiyordu.
“Hakan Baş Komiserin ekibi oradaydı.
Korkulacak bir şey olmadığını söylemişti ya. Korkmana gerek yoktu.”
“Haklısın. Korkmama gerek yoktu...” Sesi
kısılmıştı. Yağmur Mert’i tamamen kaybettiğini anlamıştı. Ne kadar aptalca
davranmıştı... “Telefonun burada… Sanırım arman gereken biri var.” Sesinin ele
verdiğinden habersizdi. Mert, bir kez daha sordu.
“Yağmur? Neler oluyor?”
“Yok bir şey!”
“Yağmur, seni anlamaya çalışıyorum. Sen
benim için korktun ve sanırım şu an da beni kıskanıyorsun.”
“Yok… Ben ikiniz için korktum ama Bertuğ
daha gelmediği için...” Yalan söylediği hareketlerinden belliydi. Mert, köşeye
sıkıştırdığını biliyordu.
“Ya kıskanman?”
“Kıskanmadım.”
“O zaman senin yanında birilerini aramam
sorun yaratmaz!”
“Yok, yaratmaz. Ara.” Yalan söylüyordu.
Onun bir başkasını sevmesi canını çok yakıyordu. Kendisini sevdiğini bildiği
zamanlar nasıl üzdüğünü çok iyi anlamıştı. Ne yapsa o günlerdeki hareketlerini
affettiremezdi. Yanında durmak istiyordu. Mert telefonu elinden alırken
“Sevdiğimi aramak istiyorum. Beni merak etmiştir.” dedi.
Mert telefonundaki numarayı buldu. Tam
düğmeye basacağı sırada Yağmur yanından uzaklaştı. Daha fazla duramamıştı.
Duymak istemiyordu konuşmalarını.
Mert, telefondaki numaraya bastı.
Yağmur, arka tarafa geçmek için acele ediyordu. Cebindeki telefonun titremeye
başlaması ile elini cebine soktu.
Ekrana bakmadan telefonu kulağına
götürdü. “Alo.”
“Ben iyiyim.” diyen sesi hem arkasında
hem kulağında duyunca şaşkınlıkla döndü. Mert onu aramıştı. Sevdiğimi
arayacağım demişti! Onu aramıştı!
Yağmur, yüzündeki mutlulukla döndü. Mert
ona bakıyordu. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı.
“Ben iyiyim. Ama daha iyi olmak
istiyorum. Az önceki gibi sarılırsan belki daha iyi olurum.”
“Mert? Ben mi?”
“Hep sendin zaten.”
“Ama akşamları gidiyordun? Kaç kere
birileri ile buluşmaya gittin.”
“Hiç sordun mu kimlerle buluştuğumu?”
“Hep kızlarla buluşuyorsun sandım!
Soramadım. Mert inanamıyorum.” Mert yaklaştı Yağmur’a. “Sarılır mısın artık. Nil
abla dönmeden sarıl bana.”
“Nil abla biliyor seni sevdiğimi.”
Yağmur beline sarıldı Mert’in. Mert kollarındaki kızın saçlarına öpücük
kondurdu. Yağmur başını kaldırıp Mert’in yüzüne bakınca bu kez dudaklarına
uzandı. Uzun zamandır haylini kurduğu dudakların tadına bakıyordu artık. Doya
doya öptü.
“Seni seviyorum. O kadar uzun zamandır
seviyorum ki artık umudumu kesmiştim.”
“Ben de seni seviyorum. Sanırım ben de
uzun süredir seviyordum ama anlayamamıştım. Ben küçüğüm. Büyükler affeder. Sen
de benim yaptıklarımı affet.” Mert, tüm yaşadığı acıları unuttuğunu hissetti.
Artık onundu Yağmur. Üstelik seviyordu kendisini. Beline sarılıp sevdiği yüze baktı. Sonra,
“Bir şey mi yaptın? Hatırlamıyorum. Tek
bildiğim seni sevdiğim. Sen de beni seviyorsun. Başka bir şey istemiyorum...
Yok istiyorum. Ama sonra isteyeceğim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder