16 Ağustos 2015 Pazar

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 41. Bölüm

Nil, pazar günü de açmamıştı telefonunu ama pazartesi sabahı uyandığında hemen açmıştı. Saat yediydi henüz. Ama nedense aramadığı her dakika kendini biraz daha kötü hissediyordu. Saat yedi buçuk olduğunda telefonu çalmaya başladı. Ekranda Hakan’ın adını okuyunca rahatladı.


 *****     


Hakan, uyandığı an yaptığı gibi yine telefonun tuşuna bastı. Yine o mekanik sesi duyacaktı. Ama vazgeçmeyecekti. Tam kapama tuşuna basacaktı ki karşı tarafın telefonun çaldığını belli eden sesi duydu.

Açmıştı telefonunu...


Çalıyordu... Hakan dünyalar onun olmuş gibi hissetti. Büyük bir adım atılmıştı. Sonuna kadar çaldırdı. Belki açar umudu ile beklemişti ama açmamıştı Nil. Olsun yine de umutları çoğalmıştı.

Bu kadını düşünmekten iş yapamıyordu. Bürosunda bir aşağı bir yukarı yürüyordu. İki düşüncesi vardı… Nil ve Katil

Gerçi bu aralar işleri de hafiflemişti. Travesti cinayetlerine bir yenisi eklenmemişti. Doktorun tutuklanması olumsuz mu etkilemişti katili? Doktoru aramaya karar verdi.

“Ben Baş Komiser Hakan, size bir sorum var.”

“Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?” sesi soğuktu. Kendisini tutuklayan adamdan hoşlanmasını beklemiyordu Hakan.

“Sizin tutuklanma haberinizden sonra muayenehanenize gelen hastanız oldu mu? Yani hormon ilacı almak için?”

“Hayır. Artık kimsenin geleceğini de sanmam.”

“Bakın, size daha önce de söylemiştik. Bu bilgi gerçekten önemli... Bize yalan söylemeyin. Bir başka cinayet için ortam yaratmayın. Biri gelir ya da ararsa haberimiz olsun.”

“Merak etmeyin. Asla sizden bilgi saklamam. Sonra benim başım belaya giriyor.”

“Teşekkürler. İyi günler.”

Hakan, ne yapacaktı? Doktorun kaynak olarak kullanılması önemliydi ama şu an bunu yok etmişlerdi. Üstelik bunda tek suçlu da kendisiydi. Doktorun tutuklanması ve bunun basına sızması, ellerindeki küçücük bilgiyi de yok etmişti.

Hakan koltuğun arkasına kafasını dayadı.

Nil’den gelen bilgileri düşünmeye başladı.

Bir doktor...

Sivri bir alet

Büyüteç gibi bir alet

Bunlar ne olabilirdi? Doktor acaba bir cerrah mıydı? Elindeki sivri şeyi buz olarak düşünmüştü ama neşter olabilir miydi? Yeniden doktoru aradı.

“Tekrar rahatsız ettim ama bir şey takıldı aklıma. Sizden ilaç alanlardan bazılarının transseksüel olma planı var mıydı? Bir cerrah ile görüşmek isteyen olabilir?”

“Çoğu istiyordu ama o ameliyatlar pahalı. Önce para kazanmaları lazım… Onun için de ne iş yapacakları genelde belli. O işten de ameliyat parası kazanmaları uzun sürüyor. Çünkü sık sık dayak yiyor ve işe çıkamıyorlar.”

“Anladım. Size adı verilmiş doktorlar var mı? Belki onlardan biri ile ortak müşteriniz olabilir maktuller.”

“Sanmıyorum ama bildiğim iki isim var.”

Hakan doktorların isimlerini not etti. İş yerlerinde ziyaret etmeyi doğru buldu. Adil ile çıktı yola.

İki doktor da kendisine yardımcı oldu. Ameliyatları gizli değildi o nedenle müşterilerin isimleri konusunda rahattı ikisi de. Ölenler onlara hiç gitmemişti. Hakan sorgu sırasında iki doktorun da kendinden emin, rahat olduğunu gördü. Cinayetlerin olduğu tarihlerde nöbetleri, ameliyatları olan doktorlar suçsuzdu. Elbette ikisinin de verdiği bilgileri yine de kontrol edecekti.

İkinci doktorun yanından ayrıldıktan sonra biraz daha düşündü. Büyüteç... Ne olabilirdi bu?

Büyüteç tarzı aletler kullananlar laboratuvar çalışanlarıydı. Onlar da beyaz önlük giyiyordu. Lanet doktoru bir kez daha aradı.

“Bu kez de bana çalıştığınız laboratuvarların isimlerini veriyorsunuz.”

“Size sonunda ekmek aldığım fırını bile söyleyeceğim sanırım.”

“Polisi engellemekten içeri alınmayı tercih ediyorsanız sorun yok.”

“Yazın...”

Not aldı Hakan!

Üç ayrı laboratuvar ile çalışıyordu. Onlara ne soracaktı? Yöntem değiştirmeliydi. Emniyete döndü.

Ekibi topladı ve görev dağılımını yaptı. Öncelik uygun boy, kilo ve burun yapısındaki erkekler olacaktı. Adresleri alanlar görev yerlerine dağıldılar.


*****


Hakan, arabadan inemiyordu. Ya terslerse korkusu ile biraz daha oturdu. Arabanın camı vurulduğunda yerinde sıçradı. Boş bulunmuştu. Ama camın dışında gördüğü yüz ile daha da şaşırdı. Nil arabanın yanında dikiliyordu.

Bir yandan camı açarken bir yandan da kapıyı açıyordu. O kadar aklı karışmıştı ki ne yaptığının farkında değildi. Nil ise yüzünde sert bir ifade ile arabanın yanında bekliyordu.

Arabadan indikten sonra lafa nasıl başlayacağını bilemedi. Bir süre sevdiği kadının yüzüne özlemle baktı. Nil ise ona soru dolu bakışlarla bakıyordu. Üstelik kaşları da çatıktı!

“Merhaba”

“Merhaba. Selam vermek için mi geldin?”

“Hayır. Şey... Bir şey sormam lazım.”

“Sor”

“İçeri davet etmeyecek misin?”

“Hayır. Sor hadi.”

“Beni affetmeyecek misin?”

“Hayır. İyi geceler.”

“İyi geceler mi? Sormadım ki sorumu.”

“Az önce sordun ya. Bir şey soracağım dedin sordun.”

“O değildi. Şu travesti cinayeti ile ilgili söylediklerin hakkında soracaktım.”

“Sor.”

“Falda, doktor gördüğünden emin misin?”

“Evet, neden sordun?”

“Travestilerle çalışan tüm doktorları sorguya çektik. Onların çalıştığı laboratuarları araştırdım. Ama hiç biri değil. Büyüteç dediğin ne?”

“Bilmiyorum. Zaten büyüteç neyle ilgili onu da anlamadım.”

“Benim aklıma bir şey geliyor ama emin olmak için sana sormam gerekiyordu. Büyüteç dediğin...”


 *****



Perşembe sabahı Hakan güne daha iyi başladı. Akşam yaptıkları konuşmanın sonunda Nil’in artık kaşlarını çatmamasını bile büyük bir olay olarak yorumluyordu. Telefonundan ona mesaj attı. Sadece ‘günaydın’ yazmıştı. Yanıt beklemiyordu. Gelmedi de zaten... Ama telefonuna mesaj okundu yanıtı gelmişti.

Kahvaltısını hazırlarken, yeni planını nasıl devreye sokacağını düşünüyordu. Gece aklında olan plan biraz riskliydi. Ama katile ulaşmak için en kısa yoldu.

Ekipten kimseyi kullanamazdı. Nasıl yapacağını netleştirmeliydi.

O gün bir paket bekliyordu. İzin almıştı. Evden çıkmayacaktı. Elbette paketi gelene kadar...


***** 

Yeni ipuçları aramak için görevlendiren ekip dört koldan uğraşıyordu. Adli tıptaki arkadaşları ile olay yeri incelemeden gelen tüm delilleri yeniden incelemeye başlamışlardı. Hakan Baş Komiserleri bu hafta bu işin çözülmesini istiyordu.


*****  

Kapıdan teslimatı yapılan paketi aldığında Necla Hanıma içten bir teşekkür yolladı. Eğer bu da Nil’i yumuşatmazsa başka hiçbir şey yumuşatamazdı. Necla Hanım öyle demişti…

Daha dört saat evde oturacaktı. Ama bu süre boyunca Nil’in yumuşaması için dua edecekti.

*****   

Sabah gelen mesajdan başka hiç ses çıkmamıştı Hakan’dan. Nil merakla telefonunun ekranına bakıyordu. Neden aramamıştı? Akşam ne kadar sert durmak istese de çok başarılı olamadığını biliyordu. Hakan’ın ayrılırken yüzünde oluşan memnuniyet gözünden kaçmamıştı. Peki, neden aramıyordu? Belki de işi çoktu! Beklemeyecekti artık.

Vakti olunca arardı nasılsa...


*****


Handan, Cenk'in odasına gitti. Kocası onu görünce yerinden kalkıp hemen kollarına aldı karısını.

“Özledim seni.”

“Ben de seni özledim. Onun için geldim. Ama sen özlediğin halde gelmedin!”

“Elimdeki işi bitirince soluğu yanında alacaktım.” Hem yanıtlıyor hem öpüyordu karısını. Artık duygularını saklamadan istediği yerde bunu yapıyordu. Kaybettiği zamanı telafi etme çabasındaydı. Handan, onun öpücüğüne yanıt verdikten sonra kafasını biraz geri çekip konuştu.

“Bu akşam annenlere gidelim mi?”

“AA o nereden çıktı? Annemi görmek istediğinden emin misin?”

“Hayır ama mecburum. Ve artık o evde kendimi çok daha iyi hissedeceğim. Kocam beni seviyor. Anası ile babası ne derse desin bu değişmeyeceğine göre onların karşısına rahatlıkla çıkabilirim.”

“Arayayım bakalım. Asilzadeler müsait mi?” Cenk, karısının bu kendine güvenli hallerinden çok hoşlanıyordu. Aşkları iki yeni insan yaratmıştı.

“Söyle gümüşlerle servis yapsınlar. Ayrıca her seferinde aynı porselenlerle yemekten de sıkıldım. Yeni bir takım alsınlar!”

“Sen anneme mi benzemeye başladın?”

“Allah korusun. Üzgünüm ama benzemek istemeyeceğim tek kişi sanırım annen.”

“Aman canım sakın ona benzeme. Bu halinle o kadar güzel, zarif ve sevilesisin ki...”

“Sevilesi? Sevmeye devam et.”

“Ömrüm oldukça...”


***** 


Hakan, elinde paket ile geldiğinde kuaförde çalışanlardan başka iki de müşteri vardı. Biri Necla ablaydı. Özellikle oradaydı. Az sonra olacakları heyecanla beklediği belliydi.

Nil, Hakan’ın kapıdan girdiğini gördüğünde gözlerine inanamadı. Ne işi vardı burada? Telefon beklerken kendisi gelmişti.

“Nil, biraz arka bahçeye inebilir miyiz?” dediğinde yedi çift gözün altısı  şaşkınlıkla açılmıştı. Necla abla ise başı ile onaylıyordu Hakan’ın bu gelişini.

Nil mutfak tarafına yürüyüp bahçeye indi. Hakan da arkasından yürüyordu. Kuaför kısmının pencereleri açıktı ve altı kafada o camdan ikiliye bakıyordu.

Hakan, onların gözü önünde konuşmaktan çekiniyordu. Nil de yardımcı olmuyordu. Orada ne aradığını anlamaya çalışıyordu. Acaba? Umut etmek ve hayal kırıklığına uğramak istemiyordu. Hakan, nereden başlayacağını bilemeden baktı bir süre. En kolayı hatır sormaktı.

“Nasılsın?”

“İyiyim. Bunu sormak için mi geldin?”

“Hayır. Sana bir hediyem var. Onu vermek için geldim.” Yine çekingen gözlerle cama baktı. Nil daha fazla dayanamamıştı. Başını kaldırıp camdan bakanlara “Siz içeri girin ben size sonra anlatırım” dedi. Hepsi gülüşerek içeri girdi. Nil yetinmedi bir kez daha seslendi “Camı da kapatın. Anlatacağım söz.”

Cam kapandıktan sonra döndü Hakan’a,

“Ne hediyesi?” Bu kez ne almıştı?

“Önce seninle konuşmak istiyorum.” Hakan, bu kez kararlıydı. Başaracaktı.

“Konuşulacak bir şey yok.”

“Var. Bu daha ne kadar sürecek? Biliyorum yaptığım o kadar büyük bir hata ki, kızmanı, küsmeni, hatta beni cezalandırmanı anlıyorum. Artık bitir bu eziyeti. Affet beni.”

Nil, Hakan’ın üzüntüyü, pişmanlığı, özrü ve aşkı aynı anda gösteren gözlerine baktı. Yeşile dönmüştü o gözler. Sanki biraz da buğulanmış mıydı? O gözlere baktıktan sonra sadece “Neden?” dedi. İkisi de daha önce aynı soru ile başlayan konuşmayı anımsamıştı. Hakan, aynı şekilde yanıt verdi.

“Seni çok özlediğim için.”

“Neden?”

“Sensiz hayatın ne kadar anlamsız olduğunu anladığım için.”

“Neden?”

“Seni sevdiğim için”

“Neden?”

“Sana bir kez daha güvenmezlik etmeyeceğim için”

“Bu oldu işte. Bunu sakın unutma.”

“Unutmam. Unutamam. Çünkü anımsatacak olan kişinin hep yanımda olmasını istiyorum.” Hakan, affedildiğini bilmenin rahatlığını yaşayamadan asıl heyecana sürükleyen sorusuna hazırlandı.

“O nasıl olacak?” Nil, gelecek olan teklifi bekliyordu. Hakan, elindeki kutunun kapağını açtı. Nil’e içindekileri gösterirken de konuşmaya başladı.

“Sana, tüm hayatın boyunca kiraz bulacağımın sözünü verirsem benimle evlenir misin?”

“Kiraz mı? Bu ayda mı? Hediyen kiraz mı? İnanmıyorum!” Kutuya bakıyor ama gerçek olduğuna inanmıyordu. Evlilik teklifini neredeyse duymamıştı. Algılayabildiği an tüm yüzü kocaman bir gülümseme ile aydınlandı.

“Senin, beni ancak kiraz bulursam affedeceğini söyleyen biri haklı çıkacak galiba!”

“Sen bana ekim ortasında taze kiraz mı buldun?” Elini uzatıyor ama almadan geri çekiyordu. Sanki dokunup da gerçek olmadığını anlarsa hayal kırıklığını engelleyemeyecek gibiydi.

“Evet, bugün geldi.”

“Nereden geldi?”

“Malatya’dan.”

“İnanamıyorum. Kim söyledi kirazı çok sevdiğimi?” O sırada çoktan kirazların bir kısmını eline alıp bahçedeki musluğa doğru yürümüştü. Yıkar yıkamaz ağzına attı hemen. Öyle yiyordu ki Hakan o dudakların arasında ezilen kirazları kıskandığını hissetti.

“Necla abla.” derken sesi zor çıkmıştı Hakan’ın.

“Necla abla mı? O ne zaman söyledi bunu?” Ağzı doluyken konuşması bir tuhaftı ama umurunda değildi. Artık ne kızgın ne kırgındı.

“Pazartesi aradı beni. Dayanamamış üzülmemize. Senin beni çok sevdiğini anladığı için sanırım aramızı düzeltmeye çalışıyordu.”

“O senin kuruntun. Ayrıca kirazla seni affedeceğimi sanman da ilginç!” Biraz daha süründürmek istiyordu.

“Affettin bile. Artık o gözlerde kızgın bir ifade görmek istemiyorum. Bunun için de gayret göstereceğim.”

“Sen benden bir daha şüphelenir ve benimle konuşmak yerine kendin karara varırsan,  tüm kirazları kapıma yığsan da sonuç almazsın.” Kesin kararlıydı ikinci kez affetmezdi.

“Sen neden hala yanıt vermiyorsun?” Hakan, tedirginliğini atamıyordu. Nil yanıt vermemişti.

“Ne yanıtı?”

“Benimle evlenecek misin?”

“Hayır dediğimi anımsamıyorum.”

“Bu evet mi demek oluyor?”

“Sanırım öyle.”

“Sanır mısın? Şunu net bir yanıt yapsak! Yoksa klasik bir evlilik teklifi töreni mi yapmalıydım?”

“O zaman ben çocuklarımıza ve torunlarımıza nasıl anlatacaktım bana kiraz vererek evlilik teklifi yaptığını? Hayır, başkasını istemem. Bu benim duyduğum duyacağım en romantik evlilik teklifiydi.”

Hakan camın ardından bakanlara aldırmadan kollarına aldı Nil’i. Önce büyük bir öpücük ile dudaklarına kapandı. Sonra cama döndü, “Bizi ilk kutlayanlar sizler olun” diye seslendi...


Nil, ne ara bu hale geldiklerini bilmiyordu ama herkes işi gücü bırakmış bahçeye inmiş ikisini kutluyordu. Necla abla,  sık sık mendili ile gözünün yaşını siliyordu. Ayşegül ile Bertuğ ise birbirine başlarını dayamış, biz evlenemeyeceğiz diye iç çekip duruyordu. Aydan ile Emine, Hakan'a bakamıyor, Nil ile göz göze gelince de kıkırdamaya başlıyordu.

*****

Mert, Nil'in yanaklarından öpmüş, Hakan’ın da elini sıkmıştı. Sonra da boş bırakamayacağı için dükkana dönmüştü.

Yağmur ise diğer kızlarla birlikte bahçede oturuyordu. Nil ablasının yüzündeki mutluluğu izliyordu. Aşık olunca böyle oluyordu demek ki insan. Sanki Nil’in etrafında bir ışık huzmesi var gibiydi. Hakan’a bakan gözlerinin içinde alevler oynaşıyordu. Gerçi Hakan’ın da gözlerinde tüm sevgisi okunuyordu. İşte böyle bir aşk istiyordu. Para ile değil sevgi ile mutlu olmak istiyordu. Bunu geç anlamış, kendisini çok seven birini uzaklaştırmıştı. Üstelik bu erkek artık tek bir an bile ilgi göstermiyordu kendisine. Artık dükkana gelen bir sürü genç kızın sırf Mert için geldiğini biliyordu.

Mert de hepsi ile yakından ilgileniyordu. Hatta bazı kızların ona numaralarını bıraktığını da fark ediyordu. Yapabileceği bir şey yoktu. Sevgisine karşılık vermediği için pişmandı ama artık geç kaldığının bilincindeydi.

Nil ile Hakan ise yeni hayatlarının ilk adımını atmıştı o an.

Nil, yerinden kalkıp Necla ablanın yanına oturdu. Kolunu omzuna sarıp yanağından kocaman öptü. “Çok teşekkür ederim.”

“Neden?”

“Kirazlar ile ilgili görüşme için.”

“Sen nereden biliyorsun?”

“Hakan söyledi. Zaten onun bilmesi mümkün değildi. Biri söylemiş olmalıydı. Eh bu da sana yakışırdı.”

“Tabii bana yakışır. Senin sahipsiz olmadığını bilmesi gerekiyordu. Aslında kızmıştım damadıma. Ama o kadar üzgündü ki sesi kıyamadım. Seni çok sevdiğini ve bir daha üzmeyeceğini söyleyince, dedim sen bu mevsimde kiraz bul, anasının kızıdır bu sana dünyaları bile verir.”

“Eyvah, ne isterse yaptırmak için kirazı kullanacak desene.”

“Sen de onun yumuşak karnını bulursun nasılsa. Evlilik dediğin öyle yürür.”

“Ben evlilik nedir görmedim. Babam öldüğünde küçüktük. Annem bir daha evlenmedi. Ablam hiç evlenmedi. Örneklerim sizlersiniz. Ama sizin de evinizi bilmem.”

“Bana annemin dediğini diyeyim sana. Eminim annen hayatta olsaydı o da bunu söylerdi. 'Biriniz sinirliyken, sesi yükselmişken diğeri sussun'. Nasılsa sonra aynı konuyu konuşmaya fırsat olur. Ama sinir anında hiç istenmeyen şeyler söylenir. Annem bana bunu tembihlemişti. Benim beyin deli zamanlarında ben sessizce dinlerim onu. Ama ne zaman ki onun siniri yatışır, işte o zaman ben başlarım konuşmaya. Bir iğnelerim bir hak veririm, ruhu duymadan onu bir güzel haklarım.”

“Eyvahhh ben bu taktikleri nasıl uygularım.”

“Zamanla öğrenirsin. Hadi ben gidiyorum. Yarın tüm mahalleli burada olacaktır. Onlara haber vermem lazım. Sen bir yere kaybolma.”

“Kaybolmam.”


1 yorum: