12 Ağustos 2015 Çarşamba

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 37. Bölüm

Handan, Cenk'in adını görünce telefonu açmadı. Konuşmak istemiyordu. Kararının canını yakmasına alışamadan yeniden sesini duymak kararını sorgulamasına neden olabilir, canı daha çok yanabilirdi. O yüzden konuşmak istemiyordu.

Telefon bir kez daha çalmaya başladı. Ekranda yine Cenk'in adını göreceğini sandı ama bu kez Hakan yazıyordu.

“Efendim ağabey?”

“Canım nasılsın? Sesin neden öyle geliyor?”

“İyiyim. Uyukluyordum da ondan sesim tuhaf çıkmıştır. Hayrola sen beni neden aradın?”

“AA neden aramayayım? Merak ettim.”

“Nil'i neden aramadın, demek istedim.”

“Aradım Handan, onunla konuştum sonra da seni aramak istedim. O senin odanda olduğunu söyleyince merak ettim.”

“Nedense üstümde bir halsizlik vardı. Biraz uzandım o yüzden. Ama iyiyim şimdi. Aşağı inip yemek yapacağım. Akşama geliyorsun değil mi?”

“Elbette geliyorum. Görüşürüz canım.”

“Görüşürüz.”

Telefonu kapattığında yeniden çalmaya başladı. Ekranda yine Cenk'in adı vardı. Telefonu yatak odasında bırakıp dışarı çıktı.


 *****


Hakan akşam eve geldiğinde dış kapı açıktı. Handan ekmek almak için çıktığında genelde açık bırakıyordu. Yine öyle yapmıştı. Hakan verandaya geldiğinde Nil'i gördü.  Cep telefonu ile konuşuyordu. Hakan tam kendini belli edecekken Nil'in cümlesi ile olduğu yerde kaldı.

“Cenk, bu boşanma senin de hayatını değiştirecek. Daha rahat hareket edebileceksin!”

“...”

“Gençsin, yakışıklısın, çekicisin. Eminim kısa süre sonra hayatında yeni birileri olacaktır.”

“...”

“Evet, ben falda ayrılığınızı gördüm ama sen Handan'ın o fala göre hareket ettiğini düşünmüyorsun değil mi? Bir düşün bakalım hayatında neler vardı? Bundan sonra kimler girecek hayatına? Ben bilmem o kısmını. Bildiğim Handan'ın senden ayrılmakta kararlı olduğu.”

“...”

“Söylerim ama arar mı bilmem. Görüşürüz.”

“...”

“Öyle mi? Bilmiyorum. Eve bir dönelim de konuşuruz.”

Nil, telefonu kapattığında yüzünde tebessüm oluşmuştu. Hakan o tebessüme anlam yüklemek istemiyordu. Aklına gelenlerden hoşlanmamıştı. Yeni gelmiş gibi yaptı. Nil kendisini gördüğünde yüzünde büyük bir sevinç ifadesi oluştu. Hakan az önceki şüphelerinin yersiz olduğunu düşünmeye başlamıştı bile. Nil belki de Cenk'in Handan'dan ayrılmak istemediğini anlayıp ona sevinmişti... Olamaz mıydı?

“Hoş geldin canım. Çok özledim seni. Nasılsın? Ağrın oldu mu?”

“Hop hop hop dur. Yavaş sor. Bizim bile sorgularda cevap süresi var.”

“Gel buraya ve beni öp. Sonra yanıt ver.”

Hakan ikiletmedi bu isteği. O da çok özlemişti. Hemen kollarına aldı ve uzun uzun öptü. “Çok özlemişim seni. Şimdi daha çok anladım. Ama Handan’a yakalanmadan ayrılsak iyi olacak. Ekmek almaya mı gitti?”

“Evet. O gitmek istedi. Ne oldu?”

“Bahçe kapısı açıktı da ondan sordum.”

Cümlesi bitmeden Handan gözüktü kapıda. Hakan'a hoş geldin diyerek mutfağa geçti hemen.


  *****


Haftanın ikinci günü basının bombardımanı ile karşılaştılar. Yeni travesti cinayeti ile ortalık hepten karışmıştı. Tüm medya olayın neden hala sonuçlanmadığını sorgulayıp duruyordu. Emniyetin önü ana baba günüydü. Hakan'ın olayda yetkili Baş Komiser olduğunu bilen birkaç gazeteci onun yolunu kesince diğerleri de toplanmıştı. Yorum yok kelimeleri ile geçiştirmeye uğraşsa da soruların ardı arkası kesilmiyordu.

Hakan, yeni bilgilerin hiç birini basınla paylaşmamıştı. Hatta kendisi müdürüne bile anlatmamıştı. Çünkü daha ne olduğundan emin bile değildi.

Bugün tüm ağırlığı doktorlara vereceklerdi. İllegal çalıştığı bilinen tüm doktorları tespit edecek ve sorgulayacaklardı. İşlerinin kolay olmadığını biliyordu ama bu en önemli araştırma konusu olacaktı.

Hüseyin, Rıza, Aliye ve Akın dört koldan araştıracaktı.


  *****



Handan ile Nil baş başa geçen ikinci günlerinde de bol bol konuştular. Güzel havanını tadını çıkartıp yüzdüler.

Handan durgunluğunu gizlemeye çalışıyordu ama Nil onun mutsuzluğunu görüyordu.

“Bir kez konuşsanız! Belki bazı şeyler yoluna girer.”

“Nil, sabah iş ile ilgili bir şey için aradılar şirketten. Konuşurken arkadan Cenk'in sesi geliyordu. O kadar neşeliydi ki! Ne konuşacağım? Ne kadar mutlu olduğunu mu? Boşanmanın kendisi için bir anlamı olmadığını mı? İstemem kalsın. Belli zaten ama kulağım ile duymasam da olur.”

“Of be Handan ne diyeceğimi bilemiyor sizin bu halinize.”

“Boş ver. Yüz hadi. Bak bu günlerin kıymetini bil. Bu ev de onun ve ben son kez burada kalıyorum.”

“Handan, eğer benim yüzümden kalıyorsan burada, dönebiliriz. Ben tatile doydum bile. Hem zaten imzalamam gereken bir sürü evrak birikmiştir. İstersen yarın dönelim, ne dersin?”

“Yok ya kalalım.” Sesinde çok da istek yoktu.

“Bence dönelim. Hem sen de böylece eşyalarını falan toplarsın.”

“Aslında haklı olabilirsin. Hem ağabeyim de o kadar yolu gidip gelmesin. Zaten normalde de dünya yol gidiyor, bir de buraya kadar gelip gitmesin. Ama...”

“Söyle.”

“Nil, Hakan’ın evinde bana yatacak yer yok. Bir gece sende kalmamın bir sakıncası var mı?”

“Saçmalama Handan! Elbette kalabilirsin. Üstelik istediğin kadar kalabilirsin.”

“Çok teşekkürler.”

Bu kararı akşam Hakan’a söylediler. O da ikisinin de eve dönmesinden memnundu. Handan ile yaptıkları konuşmadan sonra kardeşine yakın olmak istiyordu. Nil'den uzak kalmamak için zaten her fırsatı değerlendiriyordu. Böylece iki sevdiği kadın kendisine daha yakın olacaktı.


*****


Çarşamba günü ekip doktorlar ile ilgili araştırmalarının raporunu sunuyordu. Daha araştırılacak birkaç isim vardı. Travestiler arasında dolaşarak ancak bu bilgileri alıyorlardı. Kimisi konuşmak istemiyor kimisi de hemen tüm bildiklerini anlatıyordu. Edindikleri isimlerin muayenehanelerine gitmişler, ifadelerini almışlar, hasta kayıtlarında maktullerin isimlerini araştırmışlardı.

Doktor hasta gizliliğinin ardına saklanmak isteyen bazı doktorlar için mahkeme kararı gerekiyordu. Onların işlemleri devam ediyordu.

Hakan bu izden katile ulaşacaklarını daha somut bilgiler edineceklerini umuyordu.

Savcılıktan hemen istediler mahkeme emirlerini. Yazışmaları tamamlayıp diğer dosyalara döndüler.


  *****


Nil ile Handan eve döndüklerinde büyük coşku ile karşılaştılar. Herkes çok özlemişti. Nil de onları özlediğinin farkında sıkıca sarıldı hepsine.

Eşyalarını yukarı taşıyıp çamaşırları makineye atıp aşağı indiler. Komşuların bir kısmı haber almış ve dükkâna gelmişti bile.

Handan kısa bir süre orada kalacaktı. Bunu duyanlar artık normal karşılıyordu.  Handan o gün Hakan’ın evine taşınmak için eşyalarını toplayacaktı. Nil yardım teklif etmiş ama Handan kabul etmemişti.

Öğleden sonra Handan evine gitti.


  *****
 

Cenk ise Nil'i aradı ve onunla görüşmek istediğini söyledi. Nil ne konuşacağını bilmediği için bu teklifi kabul etti.

Handan’ın evde gözyaşları içinde eşyalarını topladığı sırada, Nil ile Cenk Nil’in daha önce Hakan ile gittiği çay bahçesinde buluşmuştu. Cenk burnundan soluyordu. Tüm yaşananlardan Nil’i suçluyordu. Kahve falları yüzünden Handan’ın böyle davrandığını söylüyordu. Nil bir iki kez konuşmaya çalışmış ama Cenk’in kavgacı tavırlarını engelleyememişti.

Nil'in sakinleştirme çabaları yetersizdi. En sonunda Cenk’e söylediği sözler ulaşmıştı. Nihayet duymuştu genç kadını…


 *****


Hakan son cinayet ile ilgili olay yerine yeniden gitmek istediğini söyleyerek bürodan çıkıp soluğu Nil'in evinin önünde almıştı. Necla abla dedikleri dedikoducu kadın ile kapının önünde karşılaşmak ise o an en istemediği şeydi.

Selam verip yanından geçip gidecekti ama kadın kolundan tutup durdurdu. “Nil yok. Kardeşin de çıktı.”

“Öyle mi? Nereye gittiler.”

“Nil, Cenk diye biri ile buluşacakmış. Handan da eşyasını almaya gidecekmiş.”

“Nil, Cenk ile mi buluşacak? İsimler karışmış olmasın? Handan buluşacaktır?”

“Yok, oğlum eminim. Cenk, Handan’ın eşi değil mi? İşte onunla konuşacakmış. Bizim aşağıdaki çay bahçesine gel dedi, Nil.” Necla Abla, Hakan’ın bakışlarını beğenmemişti. Ne sanmıştı ki bu adam?

Hakan aklındaki binlerce olumsuz senaryo ile gitti çay bahçesine. Uzaktan gördükleri ile kanı dondu. Cenk ile Nil kavga ediyordu! Neden Cenk, Nil’e bağırıyordu? Ona bağıracak kadar ne zaman yakınlaşmışlardı? Merak edeceğine sormak için harekete geçti.

Hakan hareketlendiğinde Nil'in yüzünde bir gülümseme oluştuğunu gördü. Cenk ise şaşkınlıkla bakıyordu. Sonra o da gülmeye başladı. Şaşkınlık yüzüne dağıldı. Ama Hakan'ın tüm benliğini yakan görüntü ondan sonra oluştu.

Cenk Nil'e sımsıkı sarıldı...


 ***** 


Direksiyona vurmaktan elinin içi kızarmıştı ama sinirinin milyonda birini bile dışa akıtamamıştı.

Nil... Kendisinin âşık olduğundan emin olduğu kadın Cenk ile birlikteydi!

Tüm o Handan'ı ikna etme çabaları, boşanmaya yönlendirmeler...

Nil tuzak kurmuştu.

Kız kardeşini ve kendisini aldatmış, Cenk ile Handan'ın arasını iyice bozup, Cenk'i kendisine almıştı.

Ağzından aralıksız küfürler dökülüyordu.

Aşkmış... Nil duyguların dolandırıcısından başka bir şey değildi... İçinde oluşan nefretin büyüyerek vücudunu patlatacağından korkmaya başladı...


  *****


“Efendim Soner?”

“Cenk, az önce Handan aradı. Evlilik sözleşmesi ile ilgili görüşme istiyor. Birazdan büroma gelecek.”

“Evlilik sözleşmesi mi? Ne yapacak ki o sözleşmeyi? Boşanmamız durumunda nafaka alacak. Sonradan edinilmiş mallardan hissesi de olacak. Öyle değil mi?”

“Belki fazlasını isteyecek!”

“Soner, canımı sıkma. Handan’dan bahsediyoruz. Paragöz birinden değil.”

“Ama sana çok kızgın. Hayatında biri olduğunu düşünüyor olabilir! Bu durumda da senin elindekilerin bir kısmını daha istemesi olası!”

“Ben birazdan büronda olacağım. Oyala onu.”

“Bu iyi bir fikir değil. Bırak biraz konuşsun benimle. Derdini anlayayım. Böylece senin de elin kuvvetlenir.”

“Soner, başka avukat tutmamı istemiyorsan onu orada oyala. Geliyorum.”

Cenk telefonu kapatıp arabasına bindi. Nil ile konuştuğundan beri arabasının yanında bir aşağı bir yukarı turalıyordu. Soner'in araması ile ne yapması gerektiğini anlamıştı. Artık bu işten kaçış yoktu. Böyle olması gerekiyorsa olacaktı...


  *****


Emniyet binasından içeriye girdiğinde yüzü neredeyse kararmıştı. Ne yapacağını bilememenin verdiği sıkıntı ile koşar adım çıktı merdivenleri. Bir an önce bürosuna girecek ve lanet olası gördüklerinin hepsini unutacaktı.

Büronun koridordaki kapısından içeri girdi. Cep telefonunu, arabanın anahtarını ve belindeki telsizi hışımla masaya bıraktı. Odasında volta atmak da işe yaramıyordu. Ekibi ile arasındaki kapıya gitti. Menteşelerinden sökecekmiş gibi açtı kapıyı...

“Herkes gelsin...” dedi sadece.

Masasına dönmeden izin gününde olan Hüseyin hariç herkes odasındaydı.

“Amirim...”

“Ne oldu doktorlar? Hala tek bir bilgi alamıyorum! Olay yeri incelemeden kesin sonuçlar geldi mi?”

“Gel...”

“Sözüm bitmedi. Dün gece işlenen cinayetin faili olduğu söylenen kadın neden hala bulunamadı? Ne yapıyorsunuz siz? Boş boş oturmaktan başka ne yapıyorsunuz? Yarım saate kadar hepsi ile ilgili bilgi masamda olacak. Çıkın şimdi.”

Kimse tek bir söz etmemişti. İlk kez Hakan’ı böyle görüyorlardı. Ne olduğunu anlamadan ama seslerini çıkartmadan odadan çıktılar.


Hakan masasına oturdu. Üç saniye sonra yeniden ayağa fırladı. Nil bir an olsun aklından çıkmıyordu. Neden yapmıştı bunu? Para için mi? Para için olsa o eski evi müteahhide verir dünya kadar para ya da daire alırdı. Daha lüks bir yerde dükkân açar, Handan'ın bahsettiği kalitede iş ile paraya para demezdi. Neydi amacı? Cenk'e âşık mı olmuştu? Bu muydu? O zaman neden kendisine âşıkmış gibi yapmıştı?

Başını iki elinin arasına alıp sıkmaya başladı. Beynine saplanan ağrı yüzünden çıldıracak gibiydi. Ne olmuştu? Neden olmuştu? İzleri neden fark edememişti?

Etmişti... Evet, aslında en başında bile aralarında bir şeyler olduğunu fark etmiş ama kondurmak istememişti. Nil'in sevgi ile ışıldayan yüzü de bunda en büyük engeldi. Kendisine bakıp gülümsediği anda her şeyi unutuyordu.

Lanet ettiği artık kendisiydi.

Çok sevmiş, aynı şiddette de nefret etmişti.


 *****


Nil, dükkâna döndüğünde keyfi yerindeydi. Yol alınmıştı. Artık hayat daha da güzelleşecekti. Bir süre bunları kendisine saklamak istedi ama daha fazla dayanamadı. Telefonu tuşladığında Hakan'ın bürosunda olmasını diliyordu. Üçüncü çalışta hat açıldı.

“Alo, canım.” dediğinde Hakan’ın sert iç çekişini duydu.

“Müsait değilsin sanırım. Daha sonra ararım.”

“Arama Nil.”

“Meşgulsen akşama konuşuruz.”

“Akşam da konuşmayacağız.”

“Hakan? Neler oluyor? Sana anlatacaklarım çok önemli. Cenk...”

“Cenk de sen de cehennem olun. Anlatacağın bir şey yok. Burnumun dibindekini göremeyen ben, bugün boyumun ölçüsünü aldım. Demek ki Handan ile Cenk'in evliliği kötü gidiyordu! Yakında ayrılacaklardı! Cenk... Cenk... Cenk... Ne oldu Nil Hanım? Anlamayacağımı mı sandın? Ama haklısın anlamamıştım. Ta ki bugün sizi sarmaş dolaş görene kadar! Lanet olsun sana Nil. Bir daha arama beni.”

Nil, hattın ucunda tek kelime edememişti. Hakan mıydı bunları sıralayan? Bu kadar mı yanlış tanımıştı onu? Bu kadar mı inanmamıştı Nil’e? Tek kelime etmeden kapattı telefonu. Zaten sesi çıksa da ne diyeceğini bilmiyordu.

Hakan, telefonun kapandığını anladığında hepten çıldırdı. Ne inkâr etmeye çalışmış ne de özür dilemişti. Şu an itibariyle cehenneme giden Hakan’dı. Uzunca bir süre orada kalacağından da emindi.



 *****



Nil, Hakan’ı üst kattan aradığı için, kimse yüzün görmüyordu. Kimse ağladığını anlamamalıydı. Daha dün akşam her şey yolundaydı. Nasıl bu kadar aptalca suçlamalarla kendisini aşağılardı? Bunun açıklaması aşk ya da kıskançlıkla mı ifade edilecekti? Ya güven? Hiç mi güvenmemişti Nil’e? Bunu ödeyecekti Hakan! Neler olacağını anlayacak ve bunun ardından nasıl davranacağını bilecek kadar büyümüştü Nil. Hakan ise daha büyüyecekti.

O zaman sıra Nil’e gelecekti!


 *****


Handan, Soner'in bürosundan içeri girdiğinde hayatının en önemli adımlarından birini attığının farkındaydı. Sekreteri kısa bir süre bekletmesi gerektiğini bir telefon görüşmesi yaptığını söylemiş, ne içeceğini sormuştu. Sert bir kahveye ihtiyacı vardı. Sütsüz söylemiş ve raht bekleme koltuğuna oturmuştu. Bir sürü dergi ve günlük gazete sehpanın üstünde duruyordu. Soner'in bürosuna bir avukata göre hep çok sıcak bulmuştu. Aynı büro bu kez çok soğuktu. Öyle olmalıydı. Çünkü elleri ve ayakları buz gibiydi!

Aradan on dakika geçmiş nihayet Soner'in kapısı açılmış ve Handan’ı sıcak bir karşılama ile kucaklamıştı.

“Kusura bakma bir müvekkilim ile görüşüyordum. Çok bekledin mi?”

“Hayır. İşlerin olduğunu biliyorum randevusuz kabul etmen bile büyük incelik.”

“Bu aramızda konu bile olmaz. Gel hadi. Kahveni tazeleyelim mi?”

“İyi olur. Sanırım hastalanacağım. Ellerim üşüyor.”

“Dikkat et kendine. Aysu, iki kahve alalım.”

“Hemen Soner Bey!”


Handan ilk kez o odaya girerken bacaklarının titrediğini hissetti. Bu kez hayatının değişimi konuşulacaktı.

Soner, büro masasının arkasına geçmek yerine, öndeki misafir koltuğuna Handan’ın karşısına oturdu.

“Nasılsın? Çok güzel yanmışsın?”

“Bayramoğlu'ndan bu sabah döndüm. Son güneşi değerlendirdim. Ama bunları konuşmak için gelmediğimi biliyorsun. Davayı açtın mı?”

“Merak etme o işi hallediyorum.”

“Çok iyi. Sen nasılsın?”

“Şimdilik iyiyim ama sana söyleyeceklerimden sonra o kadar iyi olmayabilirim. ”

“Ne oluyor? Sorun ne?”

“Cenk, senin hiç para almadan ayrılmana izin vermiyor. Sözleşmenizdeki gibi nafaka ve edinilmiş mallar üzerindeki hakkını ödemek istiyor.”

“Ne demek izin vermiyor? Ben ondan para falan istemiyorum. Sadece işin çabuk bitmesini istiyorum.”

Kapı vurulup sekreter iki kahve fincanının olduğu tepsi ile yanlarına geldi. Kahveleri bırakıp kapıya ulaştığında dışarıda Cenk'i gördü. Tam Soner Beye haber vermek için döndüğünde Soner'in eli ile Cenk’e gel dediğini gördü. Sessizce kapıyı ardından kapatıp masasına gitti.

Soner, kahvesini karıştırırken konuşmaya kaldığı yerden devam etti.

“Cenk de para konusunda onun dediklerini kabul etmezsen davayı uzatacağını söylüyor. Ayrıca evde senin kalman konusunda ısrarcı! Evlilik öncesi anlaşmayı senin lehine değiştirdi. Ve bunu kabul etmezsen de boşanmayacakmış.”

“Boşanacağız!” sesi kararlıydı.

“Neden benden boşanmak istiyorsun?” Handan Cenk'in sesini duyunca hışımla arkasını döndü. Kapının önünde Cenk dikilmiş onları dinliyordu. Geldiğini fark etmemişti Handan. Ellerinin titremesi arttı. Günler sonra ilk kez bir araya gelmişlerdi. Böyle bir karşılaşma beklemiyordu. Çok hazırlıksız yakalanmıştı. Sesinin çıkacağından emin olunca yanıt verdi. 

“Öyle gerekiyor. Ayrıca bu görüşmenin avukatımla aramda olması gerekiyordu. Soner, üzgünüm ama seni bırakmak zorundayım. Bu işi dallanmadan çözeceğimi sanmıştım ama sanırım olmayacak. Bir başka avukat bulacağım.”

Handan, çantasına uzanmışken Soner koltuktan kalktı. Ayağa kalkmaya çalışan Handan’ın omzundan tutup yerine oturmasını sağladı.

“Ben sizin aranıza girmektense bir müvekkilim ile görüşmeye gideyim. Siz konuşun. Eğer kararınız kesin ise hallederim merak etmeyin. Handan, unutma ki ben ikinizin de hem avukatıyım hem de arkadaşı. İkiniz için de en iyisini istiyorum.”

Handan, kararlılığını kaybetmek istemiyordu. “Soner, benim Cenk ile konuşacağım bir şey yok.”

“Soner, benim Handan ile konuşacaklarım var.” Cenk de kararlıydı. Bu odadan çözümsüz çıkmayacaklardı.

Soner kapıya doğru yürürken arkasını dönmeden elini kaldırıp ikisine de el salladı ve kapısını açıp çıktı. Sekreterine içeridekileri kesinlikle rahtsız etmemesini söyledi. En az bir saat sonra döneceğini söyleyip çıktı bürodan.

İçeride ise Cenk ile Handan birbirine öylece bakıyordu. İkisinin de gözlerinde kızgınlık vardı. Cenk, nereden başlayacağını bilemiyordu. En iyisi iş konuşmaktı!

“Şirketten de ayrılacakmışsın. Ne yapacaksın? İş dediğin hemen bulunmaz.”

“Ben hemen bulurum. Biliyorsun transfer etmek isteyen çok şirket var. Onlardan birinin boş yeri vardır.” Handan, kendinden emin konuşuyordu.

Cenk, iyice sinirlenmişti. Handan haklıydı. O işsiz kalmazdı. Bir an eski Türk filmlerindeki gibi tüm iş camiasını karısına iş vermemek için ikna etmeyi bile düşündü. “Eminim vardır. Hepsi akbaba gibi zaten... Pekâlâ, bana neden boşanmak istediğini açıklamıyorsun? Ne oldu da bir anda karar verdin?”

“Bir anda vermedim. Son altı aydır bunu düşünüyor ama bir türlü cesaret edemiyordum! Ama artık yeter. Hayatımı bu evlilik için harcayamam. Senin de memnun olacağını biliyorum. O yüzden istemiyormuş gibi davranma.”

“İstemiyorum tabii.”

“İstiyorsun ama ailenin ne diyeceğini düşünüyorsun. Çünkü ailen benim gibi biri ile evlenmeni zaten çok zor kabullendi. Şimdi de boşanacağını söylemek, asil ailenin itibarını sarsacak değil mi?” Handan, o an kızgınlıkla ağzına geleni söylüyordu. Bilinçaltında sakladığı tüm nedenler su yüzüne çıkmıştı.

“Ailem ile ilgisi yok.” Cenk sabırla yanıtlıyordu Handan’ı.

“Ne demek yok? Ailen beni hiç sevmedi. Bu saatten sonra da sevmeyecek o yüzden yeni gelin adayı ortaya çıkana kadar, kısa süreli bir dedikodu belki sizleri rahatsız eder ama sonra yeni bir olay olur ve unutulur.”

“Ne demek yeni gelin adayı? Ne demek hemen unutulur? Bunca yıllık evlilik                                             kısa sürede unutulacak bir olay mı? Bu kadar mı değersiz?” Cenk, Handan’ın yüzüne bakarak soruyordu sorularını. Handan ise gözlerini kaçırıyordu. Bakamıyordu Cenk’e.

“Cenk, sanki evliliğin çok değerliymiş gibi konuşma. Hayatında olan kişi kısa sürede unutturur. Böylece sen de rahatlıkla yeni hayatının tadını çıkartırsın!”

“Handan, neler söylüyorsun? Yeni biri mi? Yeni bir hayat mı? Neden yeni bir hayat isteyeyim?”

Sanki, çok mutluymuş da Handan geçersiz mazeretler sıralıyormuş gibiydi her yanıtı. Handan bakışlarını bu kez gözlerine dikti. Artık sinirine hakim olmaya çalışmayacaktı.

“Cenk, bizim evliliğimiz bitti. Aslında yeni bitmedi. Belki de daha doğru cümle hiç başlamadığı... Biz yıllar önce tanıştık ve basının bir nevi iteklemesi ile evlendik. Başlarda her şey güzeldi ve daha da iyi olacağını düşünüyordum ama yanılmışım. Her geçen gün uzaklaştık. Artık sevişmek bile eziyet geliyor. Bu evlilik mi devam etmeli? Neden? Sen ilişkilerini rahat yaşa diye mi? Sık sık seyahat et, nasılsa aptal bir karın var, o seni evde bekler, diye mi? Artık böyle olmayacak. Ben yirmi dokuz yaşındayım. Yeni bir hayat kurmak için daha fazla gecikmek istemiyorum.”

“Yani tüm bu söylediklerin aslında senin yeni hayat kurma çaban öyle mi? Kim var hayatında Handan? Kim bu yeni hayat kuracağın kişi? Bu kadar acele boşanmaya kalkman neden? Hamile misin yoksa?”

Handan, parmaklarındaki sızıdan sonra algılayabilmişti tokat attığını. Cenk ise yüzündeki yanmadan çok önce anlamıştı o tokadın geleceğini. Çok yanlış bir şey söylediğini de anlamıştı o an! Çünkü Handan’ın gözlerinde ilk kez nefret görmüştü. Bazen o gözlerde sevgi, bazen duygusallık olurdu. Çok nadir kızardı Handan. Ama hiç nefret etmemişti kendisinden.

İşte az önce o nefreti de yaratmıştı.

“Bitti Cenk. Bu iş bu cümlenle bitti. Senden nefret ediyorum.”

Handan, cümlesi bittiğinde sehpada duran çantasını aldı. Kapıya doğru hızlı adımlarla yürüdü. Tam kapının tokmağını tuttuğunda Cenk kapıyı Handan’ın başının hizasından tuttu. Açılmasına izin vermeyeceği belliydi.

Cenk, o kapıdan çıkıp gidecek olanın kendisi için önemini biliyordu.

Handan açmak için, Cenk, açmaması için uğraşıyordu. Handan, bir kez daha hamle yaptığında kulağında Cenk’in kısık sesle söylediği cümleyi duydu.

“Beni bırakma!”


2 yorum: