Handan, Cenk'in adını
görünce telefonu açmadı. Konuşmak istemiyordu. Kararının canını yakmasına
alışamadan yeniden sesini duymak kararını sorgulamasına neden olabilir, canı
daha çok yanabilirdi. O yüzden konuşmak istemiyordu.
Telefon bir kez daha
çalmaya başladı. Ekranda yine Cenk'in adını göreceğini sandı ama bu kez Hakan
yazıyordu.
“Efendim ağabey?”
“Canım nasılsın? Sesin
neden öyle geliyor?”
“İyiyim. Uyukluyordum
da ondan sesim tuhaf çıkmıştır. Hayrola sen beni neden aradın?”
“Nil'i neden aramadın,
demek istedim.”
“Aradım Handan, onunla
konuştum sonra da seni aramak istedim. O senin odanda olduğunu söyleyince merak
ettim.”
“Nedense üstümde bir
halsizlik vardı. Biraz uzandım o yüzden. Ama iyiyim şimdi. Aşağı inip yemek
yapacağım. Akşama geliyorsun değil mi?”
“Elbette geliyorum.
Görüşürüz canım.”
“Görüşürüz.”
Telefonu kapattığında
yeniden çalmaya başladı. Ekranda yine Cenk'in adı vardı. Telefonu yatak
odasında bırakıp dışarı çıktı.
Hakan akşam eve
geldiğinde dış kapı açıktı. Handan ekmek almak için çıktığında genelde açık
bırakıyordu. Yine öyle yapmıştı. Hakan verandaya geldiğinde Nil'i gördü. Cep telefonu ile konuşuyordu. Hakan tam
kendini belli edecekken Nil'in cümlesi ile olduğu yerde kaldı.
“Cenk, bu boşanma senin
de hayatını değiştirecek. Daha rahat hareket edebileceksin!”
“...”
“Gençsin, yakışıklısın,
çekicisin. Eminim kısa süre sonra hayatında yeni birileri olacaktır.”
“...”
“Evet, ben falda
ayrılığınızı gördüm ama sen Handan'ın o fala göre hareket ettiğini
düşünmüyorsun değil mi? Bir düşün bakalım hayatında neler vardı? Bundan sonra
kimler girecek hayatına? Ben bilmem o kısmını. Bildiğim Handan'ın senden
ayrılmakta kararlı olduğu.”
“...”
“Söylerim ama arar mı
bilmem. Görüşürüz.”
“...”
“Öyle mi? Bilmiyorum.
Eve bir dönelim de konuşuruz.”
Nil, telefonu
kapattığında yüzünde tebessüm oluşmuştu. Hakan o tebessüme anlam yüklemek
istemiyordu. Aklına gelenlerden hoşlanmamıştı. Yeni gelmiş gibi yaptı. Nil
kendisini gördüğünde yüzünde büyük bir sevinç ifadesi oluştu. Hakan az önceki
şüphelerinin yersiz olduğunu düşünmeye başlamıştı bile. Nil belki de Cenk'in
Handan'dan ayrılmak istemediğini anlayıp ona sevinmişti... Olamaz mıydı?
“Hoş geldin canım. Çok
özledim seni. Nasılsın? Ağrın oldu mu?”
“Hop hop hop dur. Yavaş
sor. Bizim bile sorgularda cevap süresi var.”
“Gel buraya ve beni öp.
Sonra yanıt ver.”
Hakan ikiletmedi bu
isteği. O da çok özlemişti. Hemen kollarına aldı ve uzun uzun öptü. “Çok
özlemişim seni. Şimdi daha çok anladım. Ama Handan’a yakalanmadan ayrılsak iyi
olacak. Ekmek almaya mı gitti?”
“Evet. O gitmek istedi.
Ne oldu?”
“Bahçe kapısı açıktı da
ondan sordum.”
Cümlesi bitmeden Handan
gözüktü kapıda. Hakan'a hoş geldin diyerek mutfağa geçti hemen.
Haftanın ikinci günü
basının bombardımanı ile karşılaştılar. Yeni travesti cinayeti ile ortalık
hepten karışmıştı. Tüm medya olayın neden hala sonuçlanmadığını sorgulayıp
duruyordu. Emniyetin önü ana baba günüydü. Hakan'ın olayda yetkili Baş Komiser
olduğunu bilen birkaç gazeteci onun yolunu kesince diğerleri de toplanmıştı.
Yorum yok kelimeleri ile geçiştirmeye uğraşsa da soruların ardı arkası
kesilmiyordu.
Hakan, yeni bilgilerin
hiç birini basınla paylaşmamıştı. Hatta kendisi müdürüne bile anlatmamıştı.
Çünkü daha ne olduğundan emin bile değildi.
Bugün tüm ağırlığı
doktorlara vereceklerdi. İllegal çalıştığı bilinen tüm doktorları tespit edecek
ve sorgulayacaklardı. İşlerinin kolay olmadığını biliyordu ama bu en önemli
araştırma konusu olacaktı.
Hüseyin, Rıza, Aliye ve
Akın dört koldan araştıracaktı.
Handan ile Nil baş başa
geçen ikinci günlerinde de bol bol konuştular. Güzel havanını tadını çıkartıp
yüzdüler.
Handan durgunluğunu
gizlemeye çalışıyordu ama Nil onun mutsuzluğunu görüyordu.
“Bir kez konuşsanız!
Belki bazı şeyler yoluna girer.”
“Nil, sabah iş ile
ilgili bir şey için aradılar şirketten. Konuşurken arkadan Cenk'in sesi
geliyordu. O kadar neşeliydi ki! Ne konuşacağım? Ne kadar mutlu olduğunu mu?
Boşanmanın kendisi için bir anlamı olmadığını mı? İstemem kalsın. Belli zaten
ama kulağım ile duymasam da olur.”
“Of be Handan ne
diyeceğimi bilemiyor sizin bu halinize.”
“Boş ver. Yüz hadi. Bak
bu günlerin kıymetini bil. Bu ev de onun ve ben son kez burada kalıyorum.”
“Handan, eğer benim
yüzümden kalıyorsan burada, dönebiliriz. Ben tatile doydum bile. Hem zaten
imzalamam gereken bir sürü evrak birikmiştir. İstersen yarın dönelim, ne
dersin?”
“Yok ya kalalım.”
Sesinde çok da istek yoktu.
“Bence dönelim. Hem sen
de böylece eşyalarını falan toplarsın.”
“Aslında haklı olabilirsin.
Hem ağabeyim de o kadar yolu gidip gelmesin. Zaten normalde de dünya yol
gidiyor, bir de buraya kadar gelip gitmesin. Ama...”
“Söyle.”
“Nil, Hakan’ın evinde
bana yatacak yer yok. Bir gece sende kalmamın bir sakıncası var mı?”
“Saçmalama Handan!
Elbette kalabilirsin. Üstelik istediğin kadar kalabilirsin.”
“Çok teşekkürler.”
Bu kararı akşam Hakan’a
söylediler. O da ikisinin de eve dönmesinden memnundu. Handan ile yaptıkları
konuşmadan sonra kardeşine yakın olmak istiyordu. Nil'den uzak kalmamak için
zaten her fırsatı değerlendiriyordu. Böylece iki sevdiği kadın kendisine daha
yakın olacaktı.
*****
Çarşamba günü ekip doktorlar
ile ilgili araştırmalarının raporunu sunuyordu. Daha araştırılacak birkaç isim
vardı. Travestiler arasında dolaşarak ancak bu bilgileri alıyorlardı. Kimisi
konuşmak istemiyor kimisi de hemen tüm bildiklerini anlatıyordu. Edindikleri
isimlerin muayenehanelerine gitmişler, ifadelerini almışlar, hasta kayıtlarında
maktullerin isimlerini araştırmışlardı.
Doktor hasta
gizliliğinin ardına saklanmak isteyen bazı doktorlar için mahkeme kararı
gerekiyordu. Onların işlemleri devam ediyordu.
Hakan bu izden katile
ulaşacaklarını daha somut bilgiler edineceklerini umuyordu.
Savcılıktan hemen
istediler mahkeme emirlerini. Yazışmaları tamamlayıp diğer dosyalara döndüler.
Nil ile Handan eve
döndüklerinde büyük coşku ile karşılaştılar. Herkes çok özlemişti. Nil de
onları özlediğinin farkında sıkıca sarıldı hepsine.
Eşyalarını yukarı
taşıyıp çamaşırları makineye atıp aşağı indiler. Komşuların bir kısmı haber
almış ve dükkâna gelmişti bile.
Handan kısa bir süre
orada kalacaktı. Bunu duyanlar artık normal karşılıyordu. Handan o gün Hakan’ın evine taşınmak için
eşyalarını toplayacaktı. Nil yardım teklif etmiş ama Handan kabul etmemişti.
Öğleden sonra Handan
evine gitti.
Cenk ise Nil'i aradı ve
onunla görüşmek istediğini söyledi. Nil ne konuşacağını bilmediği için bu
teklifi kabul etti.
Handan’ın evde
gözyaşları içinde eşyalarını topladığı sırada, Nil ile Cenk Nil’in daha önce
Hakan ile gittiği çay bahçesinde buluşmuştu. Cenk burnundan soluyordu. Tüm
yaşananlardan Nil’i suçluyordu. Kahve falları yüzünden Handan’ın böyle
davrandığını söylüyordu. Nil bir iki kez konuşmaya çalışmış ama Cenk’in kavgacı
tavırlarını engelleyememişti.
Nil'in sakinleştirme
çabaları yetersizdi. En sonunda Cenk’e söylediği sözler ulaşmıştı. Nihayet
duymuştu genç kadını…
*****
Hakan son cinayet ile
ilgili olay yerine yeniden gitmek istediğini söyleyerek bürodan çıkıp soluğu
Nil'in evinin önünde almıştı. Necla abla dedikleri dedikoducu kadın ile kapının
önünde karşılaşmak ise o an en istemediği şeydi.
Selam verip yanından
geçip gidecekti ama kadın kolundan tutup durdurdu. “Nil yok. Kardeşin de
çıktı.”
“Öyle mi? Nereye
gittiler.”
“Nil, Cenk diye biri
ile buluşacakmış. Handan da eşyasını almaya gidecekmiş.”
“Nil, Cenk ile mi
buluşacak? İsimler karışmış olmasın? Handan buluşacaktır?”
“Yok, oğlum eminim.
Cenk, Handan’ın eşi değil mi? İşte onunla konuşacakmış. Bizim aşağıdaki çay
bahçesine gel dedi, Nil.” Necla Abla, Hakan’ın bakışlarını beğenmemişti. Ne
sanmıştı ki bu adam?
Hakan aklındaki
binlerce olumsuz senaryo ile gitti çay bahçesine. Uzaktan gördükleri ile kanı
dondu. Cenk ile Nil kavga ediyordu! Neden Cenk, Nil’e bağırıyordu? Ona
bağıracak kadar ne zaman yakınlaşmışlardı? Merak edeceğine sormak için harekete
geçti.
Hakan hareketlendiğinde
Nil'in yüzünde bir gülümseme oluştuğunu gördü. Cenk ise şaşkınlıkla bakıyordu.
Sonra o da gülmeye başladı. Şaşkınlık yüzüne dağıldı. Ama Hakan'ın tüm
benliğini yakan görüntü ondan sonra oluştu.
Cenk Nil'e sımsıkı
sarıldı...
*****
Direksiyona vurmaktan
elinin içi kızarmıştı ama sinirinin milyonda birini bile dışa akıtamamıştı.
Nil... Kendisinin âşık
olduğundan emin olduğu kadın Cenk ile birlikteydi!
Tüm o Handan'ı ikna
etme çabaları, boşanmaya yönlendirmeler...
Nil tuzak kurmuştu.
Kız kardeşini ve
kendisini aldatmış, Cenk ile Handan'ın arasını iyice bozup, Cenk'i kendisine
almıştı.
Ağzından aralıksız
küfürler dökülüyordu.
Aşkmış... Nil
duyguların dolandırıcısından başka bir şey değildi... İçinde oluşan nefretin
büyüyerek vücudunu patlatacağından korkmaya başladı...
“Efendim Soner?”
“Cenk, az önce Handan
aradı. Evlilik sözleşmesi ile ilgili görüşme istiyor. Birazdan büroma gelecek.”
“Evlilik sözleşmesi mi?
Ne yapacak ki o sözleşmeyi? Boşanmamız durumunda nafaka alacak. Sonradan
edinilmiş mallardan hissesi de olacak. Öyle değil mi?”
“Belki fazlasını
isteyecek!”
“Soner, canımı sıkma.
Handan’dan bahsediyoruz. Paragöz birinden değil.”
“Ama sana çok kızgın.
Hayatında biri olduğunu düşünüyor olabilir! Bu durumda da senin elindekilerin
bir kısmını daha istemesi olası!”
“Ben birazdan büronda
olacağım. Oyala onu.”
“Bu iyi bir fikir değil.
Bırak biraz konuşsun benimle. Derdini anlayayım. Böylece senin de elin
kuvvetlenir.”
“Soner, başka avukat
tutmamı istemiyorsan onu orada oyala. Geliyorum.”
Cenk telefonu kapatıp
arabasına bindi. Nil ile konuştuğundan beri arabasının yanında bir aşağı bir
yukarı turalıyordu. Soner'in araması ile ne yapması gerektiğini anlamıştı.
Artık bu işten kaçış yoktu. Böyle olması gerekiyorsa olacaktı...
Emniyet binasından
içeriye girdiğinde yüzü neredeyse kararmıştı. Ne yapacağını bilememenin verdiği
sıkıntı ile koşar adım çıktı merdivenleri. Bir an önce bürosuna girecek ve
lanet olası gördüklerinin hepsini unutacaktı.
Büronun koridordaki
kapısından içeri girdi. Cep telefonunu, arabanın anahtarını ve belindeki
telsizi hışımla masaya bıraktı. Odasında volta atmak da işe yaramıyordu. Ekibi
ile arasındaki kapıya gitti. Menteşelerinden sökecekmiş gibi açtı kapıyı...
“Herkes gelsin...” dedi
sadece.
Masasına dönmeden izin
gününde olan Hüseyin hariç herkes odasındaydı.
“Amirim...”
“Ne oldu doktorlar?
Hala tek bir bilgi alamıyorum! Olay yeri incelemeden kesin sonuçlar geldi mi?”
“Gel...”
“Sözüm bitmedi. Dün
gece işlenen cinayetin faili olduğu söylenen kadın neden hala bulunamadı? Ne
yapıyorsunuz siz? Boş boş oturmaktan başka ne yapıyorsunuz? Yarım saate kadar
hepsi ile ilgili bilgi masamda olacak. Çıkın şimdi.”
Kimse tek bir söz
etmemişti. İlk kez Hakan’ı böyle görüyorlardı. Ne olduğunu anlamadan ama
seslerini çıkartmadan odadan çıktılar.
Hakan masasına oturdu.
Üç saniye sonra yeniden ayağa fırladı. Nil bir an olsun aklından çıkmıyordu.
Neden yapmıştı bunu? Para için mi? Para için olsa o eski evi müteahhide verir
dünya kadar para ya da daire alırdı. Daha lüks bir yerde dükkân açar, Handan'ın
bahsettiği kalitede iş ile paraya para demezdi. Neydi amacı? Cenk'e âşık mı
olmuştu? Bu muydu? O zaman neden kendisine âşıkmış gibi yapmıştı?
Başını iki elinin
arasına alıp sıkmaya başladı. Beynine saplanan ağrı yüzünden çıldıracak
gibiydi. Ne olmuştu? Neden olmuştu? İzleri neden fark edememişti?
Etmişti... Evet,
aslında en başında bile aralarında bir şeyler olduğunu fark etmiş ama kondurmak
istememişti. Nil'in sevgi ile ışıldayan yüzü de bunda en büyük engeldi.
Kendisine bakıp gülümsediği anda her şeyi unutuyordu.
Lanet ettiği artık
kendisiydi.
Çok sevmiş, aynı
şiddette de nefret etmişti.
*****
Nil, dükkâna döndüğünde
keyfi yerindeydi. Yol alınmıştı. Artık hayat daha da güzelleşecekti. Bir süre
bunları kendisine saklamak istedi ama daha fazla dayanamadı. Telefonu
tuşladığında Hakan'ın bürosunda olmasını diliyordu. Üçüncü çalışta hat açıldı.
“Alo, canım.” dediğinde
Hakan’ın sert iç çekişini duydu.
“Müsait değilsin
sanırım. Daha sonra ararım.”
“Arama Nil.”
“Meşgulsen akşama
konuşuruz.”
“Akşam da
konuşmayacağız.”
“Hakan? Neler oluyor?
Sana anlatacaklarım çok önemli. Cenk...”
“Cenk de sen de
cehennem olun. Anlatacağın bir şey yok. Burnumun dibindekini göremeyen ben,
bugün boyumun ölçüsünü aldım. Demek ki Handan ile Cenk'in evliliği kötü
gidiyordu! Yakında ayrılacaklardı! Cenk... Cenk... Cenk... Ne oldu Nil Hanım?
Anlamayacağımı mı sandın? Ama haklısın anlamamıştım. Ta ki bugün sizi sarmaş
dolaş görene kadar! Lanet olsun sana Nil. Bir daha arama beni.”
Nil, hattın ucunda tek
kelime edememişti. Hakan mıydı bunları sıralayan? Bu kadar mı yanlış tanımıştı
onu? Bu kadar mı inanmamıştı Nil’e? Tek kelime etmeden kapattı telefonu. Zaten
sesi çıksa da ne diyeceğini bilmiyordu.
Hakan, telefonun
kapandığını anladığında hepten çıldırdı. Ne inkâr etmeye çalışmış ne de özür
dilemişti. Şu an itibariyle cehenneme giden Hakan’dı. Uzunca bir süre orada
kalacağından da emindi.
*****
Nil, Hakan’ı üst kattan
aradığı için, kimse yüzün görmüyordu. Kimse ağladığını anlamamalıydı. Daha dün
akşam her şey yolundaydı. Nasıl bu kadar aptalca suçlamalarla kendisini
aşağılardı? Bunun açıklaması aşk ya da kıskançlıkla mı ifade edilecekti? Ya
güven? Hiç mi güvenmemişti Nil’e? Bunu ödeyecekti Hakan! Neler olacağını
anlayacak ve bunun ardından nasıl davranacağını bilecek kadar büyümüştü Nil.
Hakan ise daha büyüyecekti.
O zaman sıra Nil’e
gelecekti!
*****
Handan, Soner'in
bürosundan içeri girdiğinde hayatının en önemli adımlarından birini attığının
farkındaydı. Sekreteri kısa bir süre bekletmesi gerektiğini bir telefon
görüşmesi yaptığını söylemiş, ne içeceğini sormuştu. Sert bir kahveye ihtiyacı
vardı. Sütsüz söylemiş ve raht bekleme koltuğuna oturmuştu. Bir sürü dergi ve
günlük gazete sehpanın üstünde duruyordu. Soner'in bürosuna bir avukata göre
hep çok sıcak bulmuştu. Aynı büro bu kez çok soğuktu. Öyle olmalıydı. Çünkü
elleri ve ayakları buz gibiydi!
Aradan on dakika geçmiş
nihayet Soner'in kapısı açılmış ve Handan’ı sıcak bir karşılama ile
kucaklamıştı.
“Kusura bakma bir
müvekkilim ile görüşüyordum. Çok bekledin mi?”
“Hayır. İşlerin
olduğunu biliyorum randevusuz kabul etmen bile büyük incelik.”
“Bu aramızda konu bile
olmaz. Gel hadi. Kahveni tazeleyelim mi?”
“İyi olur. Sanırım
hastalanacağım. Ellerim üşüyor.”
“Dikkat et kendine.
Aysu, iki kahve alalım.”
“Hemen Soner Bey!”
Handan ilk kez o odaya
girerken bacaklarının titrediğini hissetti. Bu kez hayatının değişimi
konuşulacaktı.
Soner, büro masasının
arkasına geçmek yerine, öndeki misafir koltuğuna Handan’ın karşısına oturdu.
“Nasılsın? Çok güzel
yanmışsın?”
“Bayramoğlu'ndan bu
sabah döndüm. Son güneşi değerlendirdim. Ama bunları konuşmak için gelmediğimi
biliyorsun. Davayı açtın mı?”
“Merak etme o işi
hallediyorum.”
“Çok iyi. Sen
nasılsın?”
“Şimdilik iyiyim ama
sana söyleyeceklerimden sonra o kadar iyi olmayabilirim. ”
“Ne oluyor? Sorun ne?”
“Cenk, senin hiç para
almadan ayrılmana izin vermiyor. Sözleşmenizdeki gibi nafaka ve edinilmiş
mallar üzerindeki hakkını ödemek istiyor.”
“Ne demek izin
vermiyor? Ben ondan para falan istemiyorum. Sadece işin çabuk bitmesini
istiyorum.”
Kapı vurulup sekreter
iki kahve fincanının olduğu tepsi ile yanlarına geldi. Kahveleri bırakıp kapıya
ulaştığında dışarıda Cenk'i gördü. Tam Soner Beye haber vermek için döndüğünde
Soner'in eli ile Cenk’e gel dediğini gördü. Sessizce kapıyı ardından kapatıp
masasına gitti.
Soner, kahvesini
karıştırırken konuşmaya kaldığı yerden devam etti.
“Cenk de para konusunda
onun dediklerini kabul etmezsen davayı uzatacağını söylüyor. Ayrıca evde senin
kalman konusunda ısrarcı! Evlilik öncesi anlaşmayı senin lehine değiştirdi. Ve
bunu kabul etmezsen de boşanmayacakmış.”
“Boşanacağız!” sesi
kararlıydı.
“Neden benden boşanmak
istiyorsun?” Handan Cenk'in sesini duyunca hışımla arkasını döndü. Kapının
önünde Cenk dikilmiş onları dinliyordu. Geldiğini fark etmemişti Handan. Ellerinin
titremesi arttı. Günler sonra ilk kez bir araya gelmişlerdi. Böyle bir
karşılaşma beklemiyordu. Çok hazırlıksız yakalanmıştı. Sesinin çıkacağından
emin olunca yanıt verdi.
“Öyle gerekiyor. Ayrıca
bu görüşmenin avukatımla aramda olması gerekiyordu. Soner, üzgünüm ama seni
bırakmak zorundayım. Bu işi dallanmadan çözeceğimi sanmıştım ama sanırım
olmayacak. Bir başka avukat bulacağım.”
Handan, çantasına
uzanmışken Soner koltuktan kalktı. Ayağa kalkmaya çalışan Handan’ın omzundan
tutup yerine oturmasını sağladı.
“Ben sizin aranıza
girmektense bir müvekkilim ile görüşmeye gideyim. Siz konuşun. Eğer kararınız
kesin ise hallederim merak etmeyin. Handan, unutma ki ben ikinizin de hem
avukatıyım hem de arkadaşı. İkiniz için de en iyisini istiyorum.”
Handan, kararlılığını
kaybetmek istemiyordu. “Soner, benim Cenk ile konuşacağım bir şey yok.”
“Soner, benim Handan
ile konuşacaklarım var.” Cenk de kararlıydı. Bu odadan çözümsüz
çıkmayacaklardı.
Soner kapıya doğru
yürürken arkasını dönmeden elini kaldırıp ikisine de el salladı ve kapısını
açıp çıktı. Sekreterine içeridekileri kesinlikle rahtsız etmemesini söyledi. En
az bir saat sonra döneceğini söyleyip çıktı bürodan.
İçeride ise Cenk ile
Handan birbirine öylece bakıyordu. İkisinin de gözlerinde kızgınlık vardı.
Cenk, nereden başlayacağını bilemiyordu. En iyisi iş konuşmaktı!
“Şirketten de
ayrılacakmışsın. Ne yapacaksın? İş dediğin hemen bulunmaz.”
“Ben hemen bulurum.
Biliyorsun transfer etmek isteyen çok şirket var. Onlardan birinin boş yeri
vardır.” Handan, kendinden emin konuşuyordu.
Cenk, iyice
sinirlenmişti. Handan haklıydı. O işsiz kalmazdı. Bir an eski Türk
filmlerindeki gibi tüm iş camiasını karısına iş vermemek için ikna etmeyi bile
düşündü. “Eminim vardır. Hepsi akbaba gibi zaten... Pekâlâ, bana neden boşanmak
istediğini açıklamıyorsun? Ne oldu da bir anda karar verdin?”
“Bir anda vermedim. Son
altı aydır bunu düşünüyor ama bir türlü cesaret edemiyordum! Ama artık yeter.
Hayatımı bu evlilik için harcayamam. Senin de memnun olacağını biliyorum. O
yüzden istemiyormuş gibi davranma.”
“İstemiyorum tabii.”
“İstiyorsun ama ailenin
ne diyeceğini düşünüyorsun. Çünkü ailen benim gibi biri ile evlenmeni zaten çok
zor kabullendi. Şimdi de boşanacağını söylemek, asil ailenin itibarını sarsacak
değil mi?” Handan, o an kızgınlıkla ağzına geleni söylüyordu. Bilinçaltında
sakladığı tüm nedenler su yüzüne çıkmıştı.
“Ailem ile ilgisi yok.”
Cenk sabırla yanıtlıyordu Handan’ı.
“Ne demek yok? Ailen
beni hiç sevmedi. Bu saatten sonra da sevmeyecek o yüzden yeni gelin adayı
ortaya çıkana kadar, kısa süreli bir dedikodu belki sizleri rahatsız eder ama
sonra yeni bir olay olur ve unutulur.”
“Ne demek yeni gelin
adayı? Ne demek hemen unutulur? Bunca yıllık evlilik
kısa sürede unutulacak bir olay mı? Bu kadar mı değersiz?” Cenk,
Handan’ın yüzüne bakarak soruyordu sorularını. Handan ise gözlerini
kaçırıyordu. Bakamıyordu Cenk’e.
“Cenk, sanki evliliğin
çok değerliymiş gibi konuşma. Hayatında olan kişi kısa sürede unutturur.
Böylece sen de rahatlıkla yeni hayatının tadını çıkartırsın!”
“Handan, neler
söylüyorsun? Yeni biri mi? Yeni bir hayat mı? Neden yeni bir hayat isteyeyim?”
Sanki, çok mutluymuş da
Handan geçersiz mazeretler sıralıyormuş gibiydi her yanıtı. Handan bakışlarını
bu kez gözlerine dikti. Artık sinirine hakim olmaya çalışmayacaktı.
“Cenk, bizim
evliliğimiz bitti. Aslında yeni bitmedi. Belki de daha doğru cümle hiç
başlamadığı... Biz yıllar önce tanıştık ve basının bir nevi iteklemesi ile
evlendik. Başlarda her şey güzeldi ve daha da iyi olacağını düşünüyordum ama
yanılmışım. Her geçen gün uzaklaştık. Artık sevişmek bile eziyet geliyor. Bu
evlilik mi devam etmeli? Neden? Sen ilişkilerini rahat yaşa diye mi? Sık sık
seyahat et, nasılsa aptal bir karın var, o seni evde bekler, diye mi? Artık
böyle olmayacak. Ben yirmi dokuz yaşındayım. Yeni bir hayat kurmak için daha
fazla gecikmek istemiyorum.”
“Yani tüm bu
söylediklerin aslında senin yeni hayat kurma çaban öyle mi? Kim var hayatında
Handan? Kim bu yeni hayat kuracağın kişi? Bu kadar acele boşanmaya kalkman
neden? Hamile misin yoksa?”
Handan, parmaklarındaki
sızıdan sonra algılayabilmişti tokat attığını. Cenk ise yüzündeki yanmadan çok
önce anlamıştı o tokadın geleceğini. Çok yanlış bir şey söylediğini de anlamıştı
o an! Çünkü Handan’ın gözlerinde ilk kez nefret görmüştü. Bazen o gözlerde
sevgi, bazen duygusallık olurdu. Çok nadir kızardı Handan. Ama hiç nefret
etmemişti kendisinden.
İşte az önce o nefreti
de yaratmıştı.
“Bitti Cenk. Bu iş bu
cümlenle bitti. Senden nefret ediyorum.”
Handan, cümlesi
bittiğinde sehpada duran çantasını aldı. Kapıya doğru hızlı adımlarla yürüdü.
Tam kapının tokmağını tuttuğunda Cenk kapıyı Handan’ın başının hizasından
tuttu. Açılmasına izin vermeyeceği belliydi.
Cenk, o kapıdan çıkıp
gidecek olanın kendisi için önemini biliyordu.
Handan açmak için,
Cenk, açmaması için uğraşıyordu. Handan, bir kez daha hamle yaptığında
kulağında Cenk’in kısık sesle söylediği cümleyi duydu.
“Beni bırakma!”
Acıttı bu bölüm 😥
YanıtlaSilsonraki bölüm de mutlu etti. :)))))))
Sil