Yürüyüşü devam ettiren sevgililer saat yediye gelirken eve dönmeye karar
verdiler. Bir saat iki saati bulmuştu. Çok güzel bir çay bahçesinde denize
karşı oturmak etraflarındaki insanları izlemek keyifli gelmişti.
Eve döndüklerinde ikisini de bahçeye
kurulmuş müthiş bir sofra bekliyordu. Handan mutfağı talan etmiş dünya yemek
hazırlamıştı. Ortada da çok güzel bir doğum günü pastası vardı. Nil şaşkın
gözlerle bakarken Handan, “Bana Ayşegül söylemişti evdeyken ama zaten ağabeyim
de biliyormuş.” Dedi.
“Ben de size haber vermemiştim bir pasta
aldım birlikte kutlarız diye. Sürprizim bana sürpriz oldu.”
“Sen doğum günü kızısın. Biraz erken
akşam yemeği yesek kızmazsın değil mi? Bu kadar yemek geç saatte yenirse sabaha
kadar kâbus görürüz.”
“Handan, çok teşekkür ederim canım. Ne
kadar mutlu oldum anlatamam.”
“Doğum günün kutlu olsun hayatım. Hep
gülsün yüzün.”
“Çok
sağ ol. Hep... Sizlerin de inşallah yüzünüz hep gülsün.” Hep birlikte
diyecekti. Hakan'ın ne tepki vereceğini bilemediği için zorlukla toparlamıştı
kendisini.
“Gel buraya.” diyen Hakan kollarına
almış dudaklarını yanaklarına dokundurmuştu. Nil o kolların arasında olmaktan
çok mutluydu. Gözlerini kapatıp kokusunu içine çekti. Hakan'ın kulağına “Seni
seviyorum. İyi ki doğmuşsun” demesi ile gözlerindeki yaşları bırakmıştı.
“Aşkım, teşekkür ederim.” dediğinde
zorlukla konuşuyordu. Hakan onu kollarından uzaklaştırmadan bahçedeki hazır
koltuğa doğru yürütmüştü. Dikişler alındığı için hareketleri biraz daha
rahatladığından korkusuzca hareket ediyordu.
Handan onları bahçede baş başa
bırakmıştı. Hakan onun bu düşünceli tavrına minnettardı.
Günlerdir biliyordu! Hayatında ikinci
bir kadın vardı artık bu da Nil idi ve hep yanında yanı başında olsun
istiyordu. Henüz çok kısa bir zaman geçmişti tanışmalarının ve âşık olmalarının
üzerinden. Biraz daha zaman tanımalıyım diye düşündü. İyice birbirlerini
tanıyıp anladıktan sonra evlenmek istediğini söyleyecekti. Hayır demeyeceğinden
emin olmak da istiyordu elbette. Hayatında ilk kez birisine evlenme teklif
edecekti. Reddedilmeyi göze alamazdı.
Kolu ile omzuna iyice sarıldı. Kendisine
yasladı. Nil de başını omzuna koyarak gözlerini kapattı. Çok huzurluydu bu
kollarda. Ömür boyu kalmak istiyordu o kolların arasında.
Handan elinde yemekle dışarı çıktığında
onları böyle bulmuştu. O gece geç saate kadar oturup Nil’in doğum gününü
kutladılar. Bir ara Cenk telefon edince onun da haberi olmuş o da kutlamıştı.
Ama bu konuşma Handan'ın canını sıkmıştı. Cenk arkada yüksek sesle müzik
çalınan bir yerdeydi. Zaten söylemişti toplantı yaptığı firmadan birkaç kişi
onu yemeğe çıkartmıştı ama yakından gelen kadın kahkahaları canını sıkmıştı.
Cenk orada yalnız değildi galiba!
Handan odasına çıktıktan sonra Nil ile
Hakan bahçede yalnız kaldı. Üç gecedir aynı şey yaşanıyordu. İkisi bir süre geceyi izliyor, kısık sesle
müzik dinliyordu.
Çoğu zaman da kendileri hakkında basit
olayları anlatıyorlardı. Olaylara verdikleri tepkilerin çok aykırı olmaması,
hayata bakışlarının yakınlığı hoşlarına gidiyordu. O gece de benzer konuşmalar
geçti aralarında. Bazen bir süre sadece müziği dinlediler, bazen de
birbirlerinin gözlerinde kayboldular. Nil hayatının en güzel doğum günlerinden
birin geçirdiği biliyordu.
“Yatalım artık.”
“Gözlerin kapanıyor zaten.”
“Şaraptan. Uykum geldi. Yatmak
istiyorum.”
“Ben de. Ama aklımdaki uyumak değil.”
“Senin aklındakiler uygulamaya konulamaz
canım. Henüz değil.”
“Neden?”
“Zamanı geldiğinde. Şu an değil ama.”
“Tamam, ama çok bekletme beni.”
“Olur.”
İkisi de yüzlerindeki masum ifadelerle
bakıp duruyorlardı. Nil neden hayır dediğini bilmiyordu. Neyi beklediğini de...
Ama henüz hazır değildi bunu biliyordu.
Odalarına çekildiklerinde ikisi de duygu
karmaşasının içindeydi.
*****
Ertesi gün hava kapalıydı. Güneş kısa
sürelerle kendini gösteriyordu. Öyle olunca havuz kenarın çıkmaktansa verandada
oturmayı tercih ettiler. Saat on bire gelirken Handan kahve yapmıştı. Kaç
gündür istiyordu aslında ama söyleyememişti. O gün biten kahvesini Nil’e
gösterip “Kapatıyorum” dedi. Nil başı ile onaylamıştı bile.
Fincanın soğuması ile bakmaya başladı.
Sadece Cenk ile ilgili olaylar vardı fincanda. O arada telefonu çaldığı için
yanlarından uzaklaşmıştı Hakan.
“Handan, çok üzgünüm canım. Ama ayrılman
yakın. Cenk'in hayatında bir kadın var sanırım. Ve sen bunu tahmin ediyorsun.”
“Ne yazık ki!”
“Kısa sürede hayatın o kadar değişecek
ki. Aranızda para konusu kavga nedeni olacak. Ama sen çözeceksin o işi. Handan,
önce çok üzüleceksin ama inan sonra çok mutlu olacaksın. Hayatın olumlu yönde
değişecek.” Nil zorlukla söylüyordu. Neler yaşanacağını görüyordu.
“Nil, bir yerden başlamam lazım artık.
Böyle devam etmez. Cenk ile yürümüyor. Her gün biraz daha mutsuz oluyorum. En
doğrusu senin dediklerinin ışığında hareket etmek!”
“Son karar yine de senin. Unutma bu alt
tarafı bir fal. Hayatının nasıl olacağına burada gözükenler karar veremez.”
“Elbette. Bunu bilmiyor değilim ama o da
benim kararlarımı destekliyor baksana.”
“Öyle gözüküyor. Hayırlısı olsun.”
Onlar konuşurken telefonla
konuştuklarını sandıkları Hakan da onları dinliyordu. Duydukları tahminlerinin
gerçekleşmesi idi ama nedense içinde başka bir sıkıntı daha vardı. Nil'in
söyledikleri hoşuna gitmemişti. Altıncı his mi? Polis içgüdüsü mü? Ne olduğunu
bilmediği sıkıntı ile sanki telefonu yeni kapatıyormuş gibi yapıp yanlarına
gitti.
Hakan'ın fincanına sıra gelmişti.
“Senin hayatın neden siyah ya da beyaz? Şu an
çok mutluyken kısa zaman sonra bir şeylere çok üzüleceksin. Hatta o kadar büyük
üzüntü yaşayacaksın ki gözün bir şeyi görmeyecek! Neler oluyor? Ne var bu kadar
üzüleceğin?”
“Hiçbir şey yok. İşle ilgili olabilir.
Tayin olmaz ama şu travesti cinayeti yüzünden ihtar olabilir. Hiç iz bulamamak
çok kötü başımızı ağrıtıyor.”
“O mu acaba? Neyse üzülme çözersin
nasılsa!”
“Çözerim!”
Aklı kalmıştı o yorumda. Neydi acaba
kendisini üzecek konu? Kardeşinin yaşayacakları olabilirdi. Evet, üzülürdü ama
madem sonra Handan daha iyi olacaktı o zaman bu kadar üzülmenin anlamı da
yoktu. İnsanlar mutlu oldukları hayatın içinde olmalıydı.
Handan ile Cenk, nerede hata yaptığını
bulamayan bir çift olarak evliliğin sonuna yaklaşıyor olsa da bu yeni
hayatlarında mutsuz olacakları anlamına gelmiyordu.
*****
Kaç gecedir iş çıkıyordu. Ne meraklı
milletti bunlar. Korkmuyordu kimse. Ne hastalık ne polis baskını onları
korkutmuyordu. Dragos sahil yolunda her gece birkaç müşteri buluyor
sabahlıyordu. Daha arabanın biri bırakmadan öbürü havada kapıyordu.
Bir haftadır onun peşindeydi. Acaba
vazgeçse miydi? Ama olmazdı ki! Bu zamana kadar karar verdiğini hep
uygulamıştı. Yine öyle yapacaktı.
Bu gece de boş geçmişti. Kısmet dedi...
Yarın gece olacak bu iş!
*****
Tatil çok güzel geçiyordu. Nil ile
Handan, her geçen gün daha da yakınlaşıyordu. Onların arasının bu kadar iyi
olması Hakan'ı çok mutlu ediyordu. Daha önce hayatına giren kadınların, kız
kardeşi ile bu kadar uyumlu olabileceğini sanmıyordu. Zaten onların hayatında
uzun süreli kalacağını hiç düşünmemişti. Şimdi ise Nil hayatından çıkacak diye
korkuyordu.
Üçü çok güzel vakit geçiriyordu. Tatil
ayrı bir olaya dönüşmüştü. Handan, Nil ile Hakan'ın birbirlerine olan
davranışlarını izliyordu. İkisi de
uyanık oldukları her anı birlikte geçiriyordu. Onlar konuşurken Handan da
elindeki dergiyi karıştırıyordu. Ama aslında dergiye baktığı yoktu. Sadece
düşüncelerini sıraya koyarken elini oyalıyordu.
Handan, yeni hayata başlamak için daha
fazla beklemeyecekti. Kararını verdiği için biraz mutsuzdu ama bunun kaçışı
yoktu. Yapacağı ilk şey dava açmaktı. İş araması da gerekiyordu. Gerçi o konuda
çok zorlanmazdı. Kendisi ile çalışmak isteyen bir sürü firma vardı. Yine de
hemen geçiş yapmak istemiyordu. En azından boşanma sonuçlandıktan sonra eski
soyadı ile işe girmeyi tercih edecekti. Birkaç ay evde oturmak çok da kötü
değildi. Sık sık Nil ile buluşurdu.
Ev tutar, eşya alırdı. Önceden olsa
Hakan ile oturabilirdi ama şimdi onun da hayatında biri vardı. Rahatsızlık
vermek istemezdi. Aklından geçenleri bir kez daha sıraladı. Kendine ait parası
ile ev tutması kolaydı. Satın alarak toplu parasını harcamak istemiyordu. Bir
süre o para ile idare edecekti. Daha sonra davanın sonuçlanmasını beklerdi.
Bunun çok uzun sürmeyeceğini düşünüyordu.
Yeni işini şimdiki bürodan uzakta bulmak
en önemli kararı olmalıydı. Sık sık Cenk ile karşılaşacağı bir ortamda olmak
istemiyordu.
Neler yapacağını planlamıştı artık
uygulamaya koyması gerekiyordu. Öncelik avukatı ile görüşmekti. Saat daha
erkendi.
“Ben odama çıkıyorum. İyi geceler.”
diyerek kalktı koltuktan. Saat daha çok erken olduğu için Hakan ve Nil neler
olduğunu soran gözlerle baktı. Handan, sadece gülümseyip merdivene yöneldi.
Odasına girip hemen telefonu tuşladı.
“Soner, ben Handan Ateşoğlu, müsait
misin?”
“Elbette Handan, nasılsın?”
“İyiyim teşekkür ederim. Senden bir
ricam olacak.”
“Elbette nasıl yardımcı olabilirim?”
“Boşanma davası açmak istiyorum. Cenk
ile ortak avukatımızsın nasılsa. Vekâletim var sende. Cenk ile imzaladığımız
evlilik öncesi sözleşmemizin bir örneği de olmalı. Ben dava açarsam şirketten
ve mal varlığından talepte bulunmayacağım açık ve net yazılı.”
“Ama Handan...”
“Soner, ben kararımı verdim. Dava ile
ilgili işlemlerin bir an önce başlamasını istiyorum. Tek celse de bitsin. Cenk
ile ben konuşacağım.”
“Cenk'in haberi yok mu bu isteğinden?”
“Cenk yurt dışında! Dört gün sonra
dönmesi lazım... Ama uzayabilir de.”
“Ama Cenk bu isteğini kabul etmez.”
“Eder. Rahat ol. O da memnun olacaktır.
Yalnız tek isteğim var. Azami sessizlik istiyorum. Basın ile uğraşmak ikimiz
için de çok sıkıcı olacaktır. Tek talebim bu. İkimizin de başını kimse
ağrıtmasın.”
“Handan, ne diyeceğimi bilemiyorum.”
“Herkes için hayırlı olsun. Bir de
şirketten istifa edeceğim. Yetkilerimin Cenk'in döndüğü günden itibaren iptal
edilmesini istiyorum.”
“Ama o zaman şirkettekiler öğrenir ve
basına bilgi sızabilir.” Soner, duyduklarının şaşkınlığını çabuk atmış,
müvekkillerini korumak için ne gerekiyorsa yapan avukat olmuştu.
Handan, hak vermişti. Mutlaka birileri
konuşurdu. En iyisi bir süre saklamaktı. Zaten tek celsede biteceğinden emindi.
Sonra kim ne derse desin umurunda değildi. “Haklısın. Cenk ile konuştuktan
sonra karar veririz ona. Sen yarın dava ile ilgili işlemlere başla. Benim
yapmam gereken bir şey var mı?”
“Olursa konuşuruz şimdilik yok. Ama ben
yine de bu iş için çok acele ettiğini düşünüyorum.”
“Yanılıyorsun Soner, çok geç bile
kaldım. Çok teşekkürler. İyi akşamlar.”
Handan telefon konuşması boyunca son
derece dirayetliydi. Ama telefonu kapar kapamaz ağlamaya başladı.
Hıçkırıklarının aşağıdan duyulduğunun farkında değildi. Yatağın üstüne çökmüş,
ağzını kapattığı yumruğunu ısırarak sesini kısmaya çalışıyor ama
engelleyemiyordu.
Hakan ile Nil sesleri duyup şaşkınlıkla
baktılar birbirlerine. Nil ayağa kalkıp merdivene doğru yürüdü. “Ağlıyor. Ben
bakayım.” Hakan da kardeşinin yanında olmak istiyordu ama kadın kadına daha iyi
bir konuşma yapacaklarından, dertleşeceklerinden emindi.
“Konuş biraz istersen. Cenk yüzünden
ağlıyor eminim.”
“Galiba.”
Nil, Handan'ın kapısını tıklatmış, ses
gelmeyince biraz daha beklemiş sonra da odaya girmişti. Handan o kadar şiddetli
ağlıyordu ki Nil ne yapacağını şaşırmıştı.
Yavaşça yanına geldi. Yatağın üstüne oturdu ve arkadaşına sarıldı.
Dakikalarca sadece ağladı Handan. Hıçkırıkları yavaşladığında Nil de
rahatlamıştı. İçini çekiyor, arada hıçkırıyordu. En sonunda sakinleşmişti.
Ağlamaktan boğuklaşmış sesi ile
“Avukatı aradım Nil.” diyebildi.
Ardından yine ağlamaya başladı. Nil de ağlıyordu.
*****
Handan o gece ne yemek yedi ne de aşağı
indi.
Hakan bir ara kardeşinin yanına çıktı.
Daha fazla dayanamamıştı. Yanında kaldığı sürece sadece kardeşine sarılmış ve sırtını
okşamıştı. Bu hareketin Handan'ı rahatlattığını biliyordu. Kendisini sahipsiz
görmüyordu böyle sarıldığında. Küçük bir çocukken de böyleydi Handan.
Ağlamıyordu artık. Ağabeyinin omzunda duran başı arada sessiz hıçkırıklarla
sarsılıyordu...
Tekrar aşağı indiğinde hiç konuşmadığını
sadece boşanmaya karar verdiğini söylediğini iletti Nil'e. İki sevgili serin ve
rüzgârlı gecede dışarı çıkamadıkları için alt kattaki koltuklara oturmuştu.
“Sen falda bunu mu görmüştün?”
“Evet.”
“Sonrası ne olacak?”
“Sen benim fallarıma fazla inanma. Her
gördüğüm çıkmaz.” Üstelik her gördüğünü de söylememişti...
“Şu ana kadar çıktı ne yazık ki?”
“Öyle ama bundan sonrasını bilemem.
Benim gördüğüm Handan kısa zaman sonra çok mutlu olacak. İnşallah bu çıkar!”
“İnşallah çıkar. Sana Cenk ile ilgili
bir şey anlattı mı? Neden boşanmak istiyor?”
“Anlattıkları aslında çok yüzeysel ama mutsuzluk
için yeten şeyler. Biliyorsun Cenk çok zengin. Belki de bu aralarında sorun
yaratmıştır.”
“Zenginlik başa bela...”
“Paraya hayır diyecek kimse yoktur. Ama
paranın çoğu kimi insanlar için galiba huzursuzluk kaynağı oluyor. Fakat asıl
sorun bu değil bence. Asıl sorun iletişimsizlik. Konuşsalar çözebilecekleri
sorunları, konuşmadıkları için büyütmüşler.” Asıl mesele buydu. Aşılabilecek
bir sorun aşılamayacak kadar büyümüştü. Bir mucizeye ihtiyaç vardı.
Hakan, kardeşi için çok üzülüyordu ama
bir evlilik için iki kişi gerektiğini biliyordu. Cenk hata yapmışsa aynı
derecede Handan da yapmıştı. Handan'ın bu hatalardan ders çıkartmasını ve yeni
hayatında daha doğru davranmasını istiyordu.
“Belki bundan sonraki hayatlarında
konuşabilirler.”
“Belki.”
*****
Ertesi sabah güneş yine pırıl pırıldı.
Handan odasından çıktığında bir önceki gecenin şiş gözlerini taşıyordu ama
yüzünde gülümseme vardı. Önce Hakan’ın sonra da Nil’in yanağından öptü. Mutfağa
doğru yürürken, “Yeni bir hayatın ilk günü... Artık ağlamak yok. Zaten çok
ağladım. Gözyaşım kalmadı. Kahvaltıda ne istiyorsunuz?”
Onun bu hali ikisini de şaşırtmıştı.
Handan acıları arkada bırakmaya kararlıysa onlara destek vermek düşerdi. Hakan
ile Nil, onun kararını destekleyeceklerini belirtir şekilde başları ile
onaylayıp mutfak kısmına yürüdüler. Üçü de bir şeyler yaparken havadan sudan
konuşuyordu. Sanki o evde önemli bir karar alınmamış gibiydi tavırlar.
Cenk’i aramak için öğlen olmasını
bekledi. Cenk telefonu açtığında sesi son derece normaldi. Ne özlem ne merak
vardı o seste…
“Cenk, Soner beyi aradım.”
“Ne oldu? İşte sorun mu var?”
Derin bir nefes aldı ve hayatını tümden
değiştirecek kararını açıkladı.
“Sorun yok. Boşanmak istediğimi
söyledim. Dava ile ilgili işlemleri başlatmasını istedim. Sana da bunu haber
vermek istedim.”
“Demek öyle. Ben neden şimdi
öğreniyorum?”
“Bu konuşmayı dün gece yaptım. Seni
arayıp da eğlencelerinden alıkoymak istemedim. Öğle paydosu yapacağını düşünüp
bu saate aradım.”
Cenk’in sesinden sinirlendiği
anlaşılıyordu.
“Çok düşüncelisin. İyi ama bu kararı
vermek için neden benim dönmemi beklemedin?”
“Aslında ikimiz de bu ayrılığın
olacağını biliyorduk. Nil çok önce söylemişti. Üstelik bir şey de değişmedi.
Yine aynı şeyler gözüküyor!”
Cenk bu kez sinirli bir kahkaha attı.
“Komik olma. Fala göre evlilik mi biter?”
“Bizim evliliğimiz fala göre bitmedi. O
sadece karar verebilmemi sağladı. Sana iyi günler diliyorum. Önümüzdeki hafta
ev bulur taşınırım. Sen döndüğünde henüz taşınmamış olursam Hakan’ın yanına
yerleşirim.”
“Acelen ne? Ev bulana kadar kalabilirsin
evimizde.”
“Orası senin evin, benim değil. Ben
evlenince oraya taşındım. Şimdi boşanınca da oradan ayrılacağım. Bu kadar basit
işte...”
“Basit demek ki!”
“Cenk, daha fazla konuşmaya gerek yok.
Hoşça kal.”
Cenk için bu kadardı işte evliliklerinin
önemi. Üzülmemişti işte. Onsuz bir karar almış olmasına sinirlenmişti biraz.
Bunun da suçlusu kendisiydi. Bunca zaman, kendi fikirlerini hiç ortaya
koymamıştı. Aşkını kaybetmemek için hep onun istediği gibi davranmış, onun
kararlarını kabul etmişti. Cenk sinirlense de tepkisi bu kadardı işte. Aslında
normal karşılamıştı.
Normal!
Boşanmak ne zamandan beri normal bir
şeydi?
*****
Cenk, Handan ile yaptığı konuşmaya
inanamıyordu. Karısı onu boşuyordu. Nasıl böyle bir karar verebilirdi? Üstelik
kendisi yokken! Hem neydi o ‘falda da çıktı’ sözleri. Yani Nil'e fal baktırdığı
için mi boşanmaya karar vermişti?
Hemen ülkeye dönmek istiyordu ama lanet
işin bitmesi için dört gün bile yetmiyordu. O süreçte Soner'e dava ile ilgili oyalanmasını söylemek en mantıklı çözümdü.
Döndüğünde Handan'ın derdinin ne
olduğunu öğrenecekti. Kim ya da ne için boşanmak istiyordu. Soner'i aradığında
mal ya da para istemediğini öğrenmişti. Kimdi hayatındaki kişi?
Zengin olmalıydı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder