“Nil
abla, bu akşam erken çıkabilir miyim?”
“Tabii,
ben kapatırım dükkânı.”
Mert,
başka bir şey söylememişti. Yağmur merakla baksa da neden erken çıkacağını
öğrenemedi. Sonra omuz silkerek erkek arkadaşına yeni bir mesaj yolladı.
Mert,
saat altı olduğunda arkaya geçti. Beyaz gömleğini çıkarttı. Üstündeki gömleğin
yakasını düzeltti. Pantolonunun içindeki kısımları da düzelttikten sonra sıra
saçlarına gelmişti. Evet, düzgün gözüküyordu!
“İyi
akşamlar Nil abla. Yarın görüşürüz.”
“İyi
eğlenceler.”
“Teşekkürler,
eminim eğleneceğiz...”
Yağmur
ikisini de dikkatle izliyordu. Nil abla, Mert'in nereye gittiğini biliyor
olmalıydı. Daha fazla dayanamadan kapıya yaklaşıp Mert'i durdurdu.
“Senin
bu akşam bir randevun mu var?”
“Evet.”
“Demek
ki sevgilin var artık.”
“Sana
ne?”
Yağmur
bozulmuş ama belli etmemek için 'Tamam, iyi eğlenceler.' demişti.
Mert,
kapıdan çıktığında biraz keyfi yerine gelmişti. Hatta bu vücut diline de
yansıdı. Ayakları yere basmıyor gibiydi. Randevu yerine giderken kararlarının
ne kadar doğru olduğunu yakın zamanda göreceğini düşünüyordu.
Nil,
o akşam Yağmur'u da erken yollayacaktı. Hakan aradığında rahat konuşmak
istiyordu.
*****
Sabah
saatlerini artık çok seviyordu. Karısı ile kahvaltı etmek, günün ilk
yorumlarını yapmak çok keyifli geliyordu. Sırf bunu yaşamak için ikisi de erken
kalkıyordu. İki yıllık evlilikleri küçük sorunlar hariç çok güzel gidiyordu.
Eşine
el sallayıp arabasına doğru yürüdü. Gece vardiyasından dönen komşusu ile
ayaküstü konuşup, evinin camına bir bakış daha attı. Karısının, araba gözden
kaybolana kadar arkasından bakacağından emindi. İşte hala camdaydı. Her sabahın
rutinini gerçekleştirdi. Yeniden el salladı ve arabasına bindi. Köprü yolu
gözünde büyüyordu. Anadolu Yakasında iş bakmayı ciddi ciddi düşünmeliydi.
Anahtarı kontağa takıp çevirdi.
Bir
anda arabanın altından gelen ses kulaklarına ulaştı. Gözünün önünde kıvılcımlar
uçuştu. Arabanın kaportası büyük bir güçle yerinden sökülmüş, alevlerle
birlikte havaya yükselmişti. Gözünün gördüğünü beyninin algılaması için
saniyenin çok altında bir süre geçmişti. İşte o süreçte aklından geçen ise bu
sabah karısı ile son kez kahvaltı ettiği oldu. Daha sonra o alevler arabanın ön
koltuğuna ulaştı ve genç erkeği yuttu.
İtfaiye,
ambulans ve polis sirenleri birbirine karışmıştı. Yakın binalardaki cam
kırıklarını temizleyen belediye işçileri de ortama kavuniçi tulumları ile ayrı
bir renk katıyordu. Toplanan halk, terör eylemi mi yoksa gazeteci suikastı mı
diye birbirinden bilgi almaya çalışıyordu.
Neredeyse tüm gazetelerin ve televizyon kanallarının kameraları olay
yerindeydi. Onları uzak tutmak en güç işti...
Hakan,
kalabalığın arasından sıyrılıp Deren ile Akın'ın yanına ulaştığında saat 8.55
olmuştu. Yarım saat kadar önce bir arabaya bombalı suikast düzenlenmişti.
Arabanın sahibinin bir spor mağazasında müdür olduğunu öğrendiklerinde oldukça
şaşırmışlardı. Bu tarz bombalamalar genelde gazeteci ya da bürokratlara yapılırdı.
Oysa bu adamın ailesinde bile gazetece ya da bürokrat yoktu. Bombanın
özelliklerinin kendisine bildirilmesini beklerken olay yerindeki ipuçlarını
kendisi de görmek istiyordu.
Bir
kadın polis maktulün karısını sakinleştirmeye uğraşıyordu. Kadın, kocasının
paramparça oluşunu izlemişti. Çıldırmış bir şekilde çığlık atıyor. Bir an susup
'bu bir kâbus, uyanmalıyım' diyor, daha sonra yine çığlık atmaya başlıyordu.
Hakan, kesik kesik gelen çığlıklardan duyduğu üzüntü ve rahatsızlığı gizleyerek
incelemesine devam etti. Kadına hak verse de o an dikkatini dağıtıyordu sesi.
Deren ile ambulanstaki sağlık görevlilerine haber yolladı. Kadına ikinci kez
sakinleştirici verilmesini istemişti...
Bomba
uzmanlarının verdiği bilgiye göre, kullanılan bomba en az on senedir hiçbir
eylemde kullanılmamıştı. Teknolojisi çok eski olmakla birlikte tek bir arabanın
parçalanması için yeterince güce sahip bomba ilk kez yirmi beş yıl önce
kullanılmış, daha sonra siyasi olaylarda sık sık karşılaşılmıştı.
Görgü
tanıkları ile ölen Haşim Bozkurt'un eşi Gülümser Bozkurt'un ve akrabalarının
ifadesi alınacaktı. Gülümser Hanımın, sakinleştiricilerden sonra ifadesinin
alınması mümkün değildi. Önceliği diğerlerine vermek üzere emniyete geri
döndüler. Araçtan geriye kalanlar da incelenmek üzere emniyete getirilecekti.
Herkes
bir şeyler söylüyordu ama kimse adamın düşmanı olduğundan, kötü bir olay
yaşadığından bahsetmiyordu. Birkaç kişi ‘yanlışlıkla’ onun arabasına bomba
konmuş olabileceğini, bir alt sokakta emekli bir bürokratın oturduğunu, adamın
mahallede birkaç kez komşuları ile sorun yaşadığını anlatmıştı. Hakan,
sorgulara dört koldan girişmiş Akın, Deren ve Aliye ile birlikte sorgu
odalarını işgal etmişti. Siyasi bir olay beklentisi içindeki gazeteciler
emniyetin etraflarından hiç ayrılmıyordu.
Somut bir şeyler bulunana kadar
kesinlikle açıklama yapılmayacaktı. Ama kanalların çoğu bombalamayı alt yazı
ile son dakika haberi olarak duyurmaya başlamış, olayın terör hareketi
olduğundan, eski bürokrata suikast olduğuna kadar çeşit çeşit senaryoyu yazıya
dökmüşlerdi.
Hakan,
televizyonun sesini kıstı. Sinirini bozuyordu bu tarz haberler. Daha ortada
hiçbir şey yoktu ama kanallar suçu birilerine yüklemiş, hatta bombacıyı bile
yakalamıştı. Birazdan başka bir ifade alımı için yine iş başı yapacaktı ama
kısa süre dinlenmeden gitmek istemiyordu. Her konuştuğu kişi, ölen adamın
yanlış seçim olduğundan o kadar emindi ki...
Bulduğu bilgiler ve gelen raporlar
ifadeler ile örtüşüyordu. Adamın düşmanı yoktu. Karısı ile mutluydu. Bu durumda
ya gerçekten yanlışlıkla öldürülmüştü ya da bilinmeyen bir neden vardı.
Yanlışlık ihtimali için araştırmalarına başlamışlardı zaten. Aynı sokakta, aynı
modelden, aynı renk tüm arabalar, daha sonra sadece rengi ya da sadece modeli
tutan arabalar ve sahipleri araştırılacaktı.
Hakan, başka bir şey kalmayınca büroya
döndü. Sabah Nil’e günaydın demiş, kısa bir konuşma yapmışlardı. Bir daha ne
zaman fırsat bulacağı belirsiz olduğu için erken aramak hoşuna gitmişti.
Telefonu kapattıktan beş dakika sonra gelen haber ile evden hemen olay yerine
gitmişti. İyi ki Nil de erken uyanıyor da sesini duydum, diye geçirdi içinden.
Artık biliyordu. Nil onun için çok önemliydi. Aslında hep onun yanında olmak
istiyordu.
Bir önceki akşam yaptıkları konuşmayı
anımsayınca yüzü gülmeye başladı. Nil onu kıskanmıştı.
“Artık cinayetleri mankenlerle
çözüyorsan ben fal bakmayayım?” dediğinde Hakan kahkahalarını engelleyememişti.
Nil onun bu kadar gülmesine bozulmuş, telefonda sesi düşmüştü.
“Senin kadar güzel ve senin kadar aklımı
başımdan alan bir manken olsaydı düşünürdüm. Ama ne yazık ki senin eline su
dökemez.”
“Benimle dalga geçme.”
“Evet, dalga geçiyordum ama şimdi
ciddileşiyorum. Ben o kadını tanımadım bile. Sadece ölen kişinin arkadaşı
olarak düşündüm. Ne zaman bir arkadaş arayıp söyledi o zaman anladım kim
olduğunu. Şimdi sen o güzel kafanı bu saçmalıklara takmadan uyu. Yarın akşam
görüşebilecek miyiz?”
“Mankenler rahat verirse görüşürüz.” Nil
kıskandığını saklama gereği bile duymuyordu. Hakan ise onun bu hallerine
gülerek yanıt verdi.
“Sen beni kurtarırsın onlardan.”
Telefonu kapattığında Nil'in bu
hallerinin gerçekten hoşuna gittiğini kabul etmişti. Sessiz duran, kapris
yapan, aklındakileri saklayıp karşısındakinin anlamasını bekleyen kızlardan
değildi. Üstelik kıskandığını saklama gereği duymamıştı. Bu kadar kısa sürede
duygular bu kadar netleşir miydi? Bilmiyordu. Daha önce bu kadar şiddetli
duyguları yaşamadığından emindi. O yüzden kendisini dinlemesi, duygularını
tartması çok da anlamlı değildi. Sadece zamana bırakacaktı...
Telefon konuşmasını anımsamak bile
yüzüne yine aynı tebessümü yerleştirdi.
Bu akşam işi ayarlayabilirse erken çıkıp
buluşacaklardı. Akşamı düşünmenin heyecanı ile dosyalara gömüldü.
*****
Nil akşam için hazırlıklarını
tamamlamıştı. Hakan ne zaman gelirse gelsin vakit kaybetmeden çıkabilecek
durumda olmak istiyordu. İki dükkân da kapanmıştı. Üst katta oturuyor, nereye
gideceklerini düşünerek mutlu oluyordu. Saat dokuza geliyordu ama Hakan hala
ortalıkta yoktu. Artık gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Aramak istiyordu ama
işi varsa rahatsız etmek istemiyordu. Artık merak etmeye başlamıştı.
Televizyonu açıp kanalları karıştırmaya başladı. Hala televizyon kanalları
öldürülen modacıdan bahsediyordu. Bir önceki görüntüler yeniden gösterilince bu
kez kıskançlıkla değil özlemle bakmaya başladı. Birazdan görüşecekti ama o yine
de televizyondaki görüntüden özlem gidermeye uğraşıyordu.
Telefonu çalmaya başladığında korkuyla
sıçradı. Koltukta uyuya kalmıştı. Gelmiş
miydi? Saat kaçtı? Telefonu neredeydi?
“Nil?”
“Efendim Hakan?” Yanıtlarken evin yolu
gören odasına geçmiş dışarıya bakıyordu. Kimse gözükmüyordu.
“Gelemiyorsun değil mi?”
“Üzgünüm. Şu an olay yerindeyim. Yarın
konuşuruz. İyi geceler.” Başka tek laf edememişti. Nil boş boş telefonun
kararan ekranına baktı.
Telefon kapandığında ikisi de o geceye
ait hayal kırıklığını yaşıyordu.
*****
Handan, evde tek başınaydı. Cenk
şirkette kalacağını, ertesi günkü toplantıya hazırlanacağını söylemişti. Önemli
bir toplantıydı ama evde de hazırlanabilirdi. Cenk'in eve gelmemek için
özellikle böyle davrandığını biliyordu. İçinde yaşadığı kargaşadan uzaklaşmak
ve sakin kafa ile düşünmek zorundaydı. Tatil bunun için biçilmiş kaftandı. Nil
ile gidecek olmak da ayrı bir keyif veriyordu. Gündüz ağabeyi ile konuştuğunda
akşam Nil ile buluşacağını söylemişti. İkisinin arasının iyi olmasından
memnundu.
Saat onu geçtiğinde büroyu aramak için
telefona uzandı. Üçüncü çalışta telefon açıldı. Elçin'in sesini duyduğunda
telefonu kapatmak istedi. Ama Elçin'i mutlu etmeyecekti. Varlığını hissetmeleri
için ne gerekiyorsa yapacaktı.
“Elçin, Cenk'e verir misin telefonu.”
“Merhaba Handan Hanım. Cenk Bey
bürosunda değil. Yan odada. Çağırayım mı?”
“Telefonu ulaştırsan da olur.”
“AA tabii. Çok yorgunum düşünemedim.”
“Önemli değil.”
Elçin'in topuk sesleri geliyordu
telefondan kulağına. Cenk gerçekten bürosunda değildi! Bir de kapı sesi duydu
Handan...
“Cenk Bey, Handan Hanım sizi istiyor.”
dediğinde Cenk'in yanıt veren sesi tebessüm doluydu. “Teşekkürler Elçinciğim.
Sen bitirdin mi dosyayı, eve bırakayım bittiyse.”
Handan, telefondan gelen sözleri
duyduğuna inanamıyordu. Eve bırakacaktı? Şirketin o kadar şoförü varken!
Cenk telefonu aldı, “Handan, ne oldu?”
“Bir şey olmadı. Sadece ne zaman
döneceksin diye soracaktım ama işin var belli. Elçin'in evi gayet uzak değil
mi? Eve gelmen gece yarısını bulur herhalde. Ben yatıyorum. İyi geceler.”
Handan, onun yanıt vermesini beklemeden kapatmıştı telefonu...
Sinirleri iyice bozulmuştu. Yatışması
için ne yapacağını bilmiyordu. En sonunda bir kadeh içki ile sakinleşmeye karar
verdi. Keşke Nil evde olsaydı. Atlar arabaya ona gider biraz konuşurdu. Ama
Hakan ile onu rahatsız etmek en son yapacağı şeydi. Dertleşecek kimsesinin
olmaması en çok böyle zamanlarda canını yakıyordu. Hiçbir zaman arkadaşı
olmamıştı ki!
Bu noksanı yok edecekti... Cenk'in
boşluğunu dolduracaktı.
*****
Hakan, olay yerine geldiğinde üstleri
örtülmüş iki genç kızın cesedi ile karşılaştı. Bir sürü ekip otosu da olay
yerindeydi. Gelir düzeyi düşük olan mahallede, tüm sokak meraklılarla dolmuştu.
Her kafadan bir ses çıkıyordu. Üstlerindeki örtüyü kaldırıp incelemesinin
yaptı. Kızların ikisi de bıçaklanmıştı. Birinin böbreğinde ve midesinde derin
bıçak yaraları vardı. Diğerinin ise boynu kesikti.
Bıçak sokak kapısının hemen yanında
yerde bulunmuştu. Parmak izi ekibi izleri toplamaya başlamıştı. Evde birçok
eşya devrilmiş, bazı fotoğraf çerçeveleri yere düşüp camları kırılmıştı. Evde
bir mücadele olduğu belliydi.
Hakan, mahalleliden öğrenilen bilgilerin
kendisine aktarılması ile aynı evde yaşayan üçüncü kızın bulunmasını istedi.
Onun ortaya çıkması olayın büyük bölümünü çözecek diye düşünüyordu. Üçüncü kız
ya olaydan habersizdi, ya katilin elinden kurtulmuştu ya da katildi…
Apartmanda yaşayanların bir kısmı memleketine
gitmişti. Alt katta oturan kadın ise çok yaşlıydı. Bir şey duymamıştı. Ondan
öğrenilecek bir şey yoktu. Genç kızın gidebileceği yerlerin tespiti için
mahallede bulunan diğer komşular ve tüm dükkânların sahipleri sorgulanmıştı. Bu
sorgulamadan öğrenilen bilgilerin başında kayıp kızın daha önce de arkadaşları
ile kavga ettiği, kızların kısa süreli küslükler yaşadığı öğrenilmişti.
Hakan, tüm Şehirlerarası yolcu
otobüslerine ve diğer ulaşım yollarına genç kızın kimliğinin dağıtılmasını
istemiş, bir ekibin de kayıp kızın ailesinin yaşadığı Muş’taki evine
gönderilmesine karar vermişti. Muş emniyetine haber verilmişti.
Tüm bunlar işleme konulurken Hakan, evin
etrafını incelemeye devam etti. Katillerin çoğu cinayet mahal’inden
ayrılamazdı. Sanki olayla ilgileri yokmuş gibi gelir yapılanları izlerlerdi. Bu
kızın kalabalığın içinden izlemesi beklenemezdi. O yüzden gözleri etrafı
taramaya devam etti. Uzaklaşmış olamazdı... Çünkü kızın ne kimliği ne de
giysilerini yanına almadığını biliyordu. Belki parası vardı ama onun da çok işe
yaramayacağını düşünüyordu.
Kızların oturduğu apartman dört
katlıydı. Tüm bina didik didik aranmıştı. Kayıp kızın orada olmadığı belliydi.
Dikkatli gözlerle etrafına bakarken karşıdaki iki katlı evin yan tarafındaki
kömürlüğü fark etti. Yaz günü kimsenin kullanmayacağı bir yerdi. Tamamen
içgüdüleri ile hareket ediyordu.
Hakan, dikkatli adımlarla yaklaşmış,
onun hareketlendiğini gören iki resmi giyimli polis de peşinden gelmişti.
Kömürlüğün kapısının üstünde kilit
yoktu. Bu da kapının ya içeriden kapatıldığının ya da açık kaldığının
göstergesiydi. Üç polis de dikkatli adımlarla yaklaştılar. Kömürlük kapısı
tahtadandı. Tahtaların aralıklarından içeride biri varsa dışarıyı rahatlıkla
görebilecekti. O yüzden daha da dikkatli hareket ediyorlardı.
İki polis, Hakan’ın yarım adım önüne
geçti. Polislerden biri kapıyı ayağı ile itti. İçeriden ok gibi fırlayan kızın
elinde bir odun parçası vardı. Odunu önce Hakan’a savurmuş, onun kendini geri
atması ile kolu boşluğu dövmüştü. Sağındaki polise dönene kadar kıskıvrak
yakalanmıştı.
Ellerine kelepçe takılan genç kızın
yüzündeki ifade pişmanlıktan çok nefret içeriyordu.
Emniyete götürülen genç kız önce
konuşmamış, kendisinin katilden kaçtığını iddia etmişti. Polise de, katilin
kendisini bulduğunu sandığı için saldırdığını söylemişti. Ama onların uzun
saatlerdir evin dışında olduğunu, araçların ışıklarını ve telsizleri duyduğunu
çok iyi bilen polis kızın ifadesindeki açıkları kısa sürede kapatmıştı. Hakan
sorguyu camın ardından izliyordu. Genç kız, iki kızın paralarını çalmıştı.
Onların fark etmesinden sonra kavga ettiklerini, kavganın onları bıçaklamakla
sonuçlandığını itiraf etmişti.
Saat gece iki olmuş ama kızların katili
yakalanmıştı.
*****
Sabah uyanmak zor gelmişti. Akşam Hakan’ı
çok merak etmişti. Keşke şu fal bakarken ortaya çıkan güçleri devreye girse de
onun da ne yaptığını hep bilseydi. Böylece meraktan çıldırmazdı. Saat üçte hala
uyanıktı. Hakan’ın başına bir şey gelmesinden çok korkuyordu.
Geç uyumanın cezasını şimdi uyanmaya
çalışırken çekiyordu. Ama bir an önce Hakan’ı aramak istiyordu. Aramama
kararını uygulamayacaktı. Görev başındaysa telefonunu titreşime alsın, diyerek
başucundaki telefonu eline aldı. Hakan’ın numarasını tuşladı. İkinci çalışta
uykulu bir ses açtı telefonu.
“Alo?”
“Hakan? Uyandırdım mı?” Hem uyandırdığı
için üzülmüş, hem sesini duyduğu için rahatlamıştı.
“Önemli değil. Nasılsın?” Hakan’ın sesi
daha canlı gelmeye başlamıştı.
“Merak içinde! İyi misin? Ne oldu
akşam?”
“İyiyim sonra anlatırım.” Şimdi tatsız
şeyler konuşmak istemiyordu. Nil ile güzel şeyler konuşmak istiyordu.
“Sesin neden tuhaf geliyor?” Sesi sanki
boşlukta yankılanıyor gibiydi.
“Çünkü büromdayım. Buradaki kanepede
uyudum.”
“Ciddi misin?”
“Evet, o saatten sonra eve dönmek
gözümde büyüdü. Burada sızdım kaldım.”
“Ben de erkenden uyandırdım. En az bir
saat daha uyurdun değil mi?”
“Sesini duymak uykudan daha faydalı!”
“Sen beni böyle cümlelere alıştırırsan
hep isterim.”
“Ben böyle cümleleri nasıl kurduğumu
bilsem hep söylerim.”
Utanmıştı Nil… Kısık bir sesle, “Hadi
sen yine de uyu biraz. Uykusuzluk dikkat dağınıklığı yapar.”
“Tamam. Nil…”
“Efendim?”
“Sesini duymak gerçekten çok güzel! En
kısa zamanda görüşeceğiz.”
“Tamam. Dikkatli ol.”
*****
“Handan? Hoş geldin canım. Sürpriz
yaptın!”
“İşe gitmek istemedim. Önce sana gelip
biraz keyifleneyim dedim.” Kulağına eğilip kısık sesle “Akşam güzel geçti mi?”
diye sordu.
“Buluşamadık ki. Olay vardı oraya gitti.
Hatta gece bürosunda uyumuş.”
“Hadi ya? Çok üzüldüm. Ama bilsem akşam
yalnızsın, akşamdan gelirdim sana.”
“Arasaydın keşke.”
“Rahatsız etmek istemedim.”
“Rahatsız etmezsin. Nasılsa biliyorsun
Hakan ile görüşeceğimi.”
“Zaten zor görüşüyorsunuz bir de ben
meraklı meraklı arayayım mı?”
“Olsun, sen ara yine de.” Nil, kendine
çok yakın hissediyordu Handan’ı. Bunun Hakan ile olan ilişkisiyle ilgisi yoktu.
Handan’ı sevmişti.
“Aman içeride belli etme Hakan’ı. Daha
kimse bilmiyor.”
“Merak etme söylemem.”
“Hadi gel de saçına güzel bir şekil
verelim.”
“Bugün biraz kestirsem mi?”
“Olur. Kim kessin?”
“Bertuğ.”
“Bekliyordu zaten senin bu isteğini”
“Ben de onun isteğini kırmayayım.”
“Bırak ona, kendin bile şaşacaksın nasıl
bir saç kestiğine.”
“Sadece pratik bir saç olsun desem kızar
mı?”
“Deme… Kızacağından değil ama zaten öyle
keser. Aslında bizim müşteriler saç kestirmekten çok muhabbet için geliyor
biliyorsun. Yoksa onun kestiği saç uzasa da özelliğini çabuk kaybetmez. Yıkar
çıkarsın.”
“Ben de öyle bir model istiyorum. Şu
‘dertli kadınlar saçları ile oynar’ sözünü, söyleyene yedirtmek için saçlarımla
oynamayacağım.”
“Âlemsin. Hadi gel. Kapı ağzında
kaldık.”
Handan, o gün biraz serin olan hava
yüzünden üstüne ince bir hırka almıştı. Onu çıkartıp askıya astıktan sonra
içeriye girdi. Kadınlar doldurmuştu koltukları. Bertuğ, başka birinin boyasını
hazırlamış elindeki kap ile dikilirken kadın ile laf yarışına giriyordu.
Aralarındaki samimiyet keyiflendirmişti Handan’ı.
“Bedia hanım, neden benim zevkime
bırakmıyorsun? Her seferinde kendi burnunun dikine gidiyorsun. Bak Necla
ablamız kaç yaş gençleşti. Gel sana da kırmızı yapalım.”
“Bertuğ, yeşilden zor vazgeçtin, şimdi
de kızıl mı?”
“Kızıl değil. Kırmızı. Ay çok sevcen
kız.”
“Sevcen değil, seveceksin.”
“Sen kırmızı saç boyat, tek kelime bile
hata yapmıycam valli.”
“Yok, sen bu dili, tüm mahalleyi
kırmızıya boyasan düzeltemezsin.”
“Dur bi, Hoş geldin Handan. Bugün
kesiyoruz değil mi?” diyerek koltuğa ilişmiş Handan’a döndü.
Handan, adının Bedia olduğunu öğrendiği
kadının inatlaşmasının aksine, “Evet, keselim artık. Seni mi kıracağım?” dedi.
Bertuğ daha da keyiflenmiş, aynadan kendisini izleyen Bedia’ya “Bak da müşteri
gör, bir dediğimi iki etmiyor. Ah ahh ne varsa gençlerde var.” diyerek nazire
yaptı.
Bertuğ ile Handan, aynadan bakışıp
gülüştüler. Bedia Hanım ise öyle dolduruşlara gelmeyeceğini zaten gösteren yüzü
ile Bertuğ’un eline vurdu.
“Hadi boya saçımı oyalama beni. O
elindeki kaptan kestaneden başka renk çıkarsa yandın Bertuğ. O kadar.” dediğinde
tüm müşteriler gülüyordu.
Handan, Nil’e doğru eğildi. “Burası
bende stres bırakmıyor. İyi ki tanıdım seni.” dedi. Gerçekten dükkân o gün hem
çok kalabalık, hem de çok neşeliydi. Kadınların anlattığı fıkralar bir süre
sonra ortalığı kahkahaya boğmuştu.
Handan, o gün işe gitmemeye karar verdi.
Öğlen yemeğine de Nil ile çıkacaklardı.
*****
Hakan, saat dokuzda gelen telefon ile
ilk kez umutlanmıştı. Hemen Akın ile Hüseyin'i yollamıştı verilen adrese.
Eğer, görüntüler netleştirilebilirse ilk
kez ellerinde travesti katiline ait bilgi olacaktı. Heyecanla beklerken zaman
geçmiyordu.
Saat on bir olduğunda iki polis geri
dönmüştü. Ellerindeki görüntülerin uzmanlarca temizlenmesi gerekiyordu.
Bir evin arka bahçesindeki güvenlik
kamerası, ünlü modacının öldürüldüğü gece kayıttaymış. Ev sahibi belki yardımı
olur diye kayıtları izlediğinde moda evinin mutfak camının olduğu yerdeki
karaltıları ve hareketlerini görmüş. Görüntü siyah beyaz ve neredeyse otuz
metre uzaktan çekildiği için başka bir şey anlayamamış ama polisin elindeki
imkânlar ile daha çok bilgi edinebileceğini düşünüp haber vermişti. Havanın
kararmış olması olumsuz etkilese de bahçe ışıkları biraz görüntü seçmeye
yetiyordu. Katil ilk kez hata yapmış sayılırdı.
CD hemen izlemeye alınmıştı. Orijinal
kayıt da delil dosyasına konmuştu.
Görüntülerin çok küçük bir bölümündeydi
butiğin arka camı. Saçsız ya da bandana bağlamış olabileceğini söylüyordu
izleyenler. Görüntüler büyütülüp yakınlaştırılınca yanaklarının rengi ile
kafasının rengindeki farklılık ve bir yerde belli olan düğüm ile bandana
kesinlik kazanmıştı. Katil erkekti. Ya da bir başka travesti de olabilir diye
fikir atıldı ortaya.
Öldürülen modacının eğilip kalktığı ve
adamın elindekini sapladığı anlaşılıyordu. Elbette görüntülerin böyle
yorumlanmasında olayın nasıl geliştiğinin bilinmesi de önemliydi. Çünkü çok
ufak bir görüntüden bunlar normalde anlaşılamazdı.
Hakan, CD de yer alan görüntülerin en
iyi ihtimal bir gün sonra temizlenmiş hali ile kendisine ulaşacağını biliyordu.
Yine de bu ufak ipucu ile mutlu olmuştu. En azından boyu, kilosu hakkında daha
gerçekçi bilgiler edinilecekti.
Bomba ile ilgili bilgiler de eline
ulaşmamıştı. Ekip bombanın incelemesini öğleden sonra tamamlayacağını
söylemişti. Birkaç saat vardı. Eli kolu bağlıydı. Ne yapacağını düşünürken
kendini ceketini eline alırken buldu.
Harika harika 👏👏👏
YanıtlaSilTeşekkürler canım. Keyifle okuduğunu bilmek güzel
Sil