4 Ağustos 2015 Salı

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 29. Bölüm

“Nil abla, bu akşam erken çıkabilir miyim?”

“Tabii, ben kapatırım dükkânı.”

Mert, başka bir şey söylememişti. Yağmur merakla baksa da neden erken çıkacağını öğrenemedi. Sonra omuz silkerek erkek arkadaşına yeni bir mesaj yolladı.

Mert, saat altı olduğunda arkaya geçti. Beyaz gömleğini çıkarttı. Üstündeki gömleğin yakasını düzeltti. Pantolonunun içindeki kısımları da düzelttikten sonra sıra saçlarına gelmişti. Evet, düzgün gözüküyordu!

“İyi akşamlar Nil abla. Yarın görüşürüz.”

“İyi eğlenceler.”

“Teşekkürler, eminim eğleneceğiz...”


Yağmur ikisini de dikkatle izliyordu. Nil abla, Mert'in nereye gittiğini biliyor olmalıydı. Daha fazla dayanamadan kapıya yaklaşıp Mert'i durdurdu.

“Senin bu akşam bir randevun mu var?”

“Evet.”

“Demek ki sevgilin var artık.”

“Sana ne?”

Yağmur bozulmuş ama belli etmemek için 'Tamam, iyi eğlenceler.' demişti.

Mert, kapıdan çıktığında biraz keyfi yerine gelmişti. Hatta bu vücut diline de yansıdı. Ayakları yere basmıyor gibiydi. Randevu yerine giderken kararlarının ne kadar doğru olduğunu yakın zamanda göreceğini düşünüyordu.

Nil, o akşam Yağmur'u da erken yollayacaktı. Hakan aradığında rahat konuşmak istiyordu.


***** 

Sabah saatlerini artık çok seviyordu. Karısı ile kahvaltı etmek, günün ilk yorumlarını yapmak çok keyifli geliyordu. Sırf bunu yaşamak için ikisi de erken kalkıyordu. İki yıllık evlilikleri küçük sorunlar hariç çok güzel gidiyordu.

Eşine el sallayıp arabasına doğru yürüdü. Gece vardiyasından dönen komşusu ile ayaküstü konuşup, evinin camına bir bakış daha attı. Karısının, araba gözden kaybolana kadar arkasından bakacağından emindi. İşte hala camdaydı. Her sabahın rutinini gerçekleştirdi. Yeniden el salladı ve arabasına bindi. Köprü yolu gözünde büyüyordu. Anadolu Yakasında iş bakmayı ciddi ciddi düşünmeliydi. Anahtarı kontağa takıp çevirdi.

Bir anda arabanın altından gelen ses kulaklarına ulaştı. Gözünün önünde kıvılcımlar uçuştu. Arabanın kaportası büyük bir güçle yerinden sökülmüş, alevlerle birlikte havaya yükselmişti. Gözünün gördüğünü beyninin algılaması için saniyenin çok altında bir süre geçmişti. İşte o süreçte aklından geçen ise bu sabah karısı ile son kez kahvaltı ettiği oldu. Daha sonra o alevler arabanın ön koltuğuna ulaştı ve genç erkeği yuttu.


İtfaiye, ambulans ve polis sirenleri birbirine karışmıştı. Yakın binalardaki cam kırıklarını temizleyen belediye işçileri de ortama kavuniçi tulumları ile ayrı bir renk katıyordu. Toplanan halk, terör eylemi mi yoksa gazeteci suikastı mı diye birbirinden bilgi almaya çalışıyordu.  Neredeyse tüm gazetelerin ve televizyon kanallarının kameraları olay yerindeydi. Onları uzak tutmak en güç işti...

Hakan, kalabalığın arasından sıyrılıp Deren ile Akın'ın yanına ulaştığında saat 8.55 olmuştu. Yarım saat kadar önce bir arabaya bombalı suikast düzenlenmişti. Arabanın sahibinin bir spor mağazasında müdür olduğunu öğrendiklerinde oldukça şaşırmışlardı. Bu tarz bombalamalar genelde gazeteci ya da bürokratlara yapılırdı. Oysa bu adamın ailesinde bile gazetece ya da bürokrat yoktu. Bombanın özelliklerinin kendisine bildirilmesini beklerken olay yerindeki ipuçlarını kendisi de görmek istiyordu.

Bir kadın polis maktulün karısını sakinleştirmeye uğraşıyordu. Kadın, kocasının paramparça oluşunu izlemişti. Çıldırmış bir şekilde çığlık atıyor. Bir an susup 'bu bir kâbus, uyanmalıyım' diyor, daha sonra yine çığlık atmaya başlıyordu. Hakan, kesik kesik gelen çığlıklardan duyduğu üzüntü ve rahatsızlığı gizleyerek incelemesine devam etti. Kadına hak verse de o an dikkatini dağıtıyordu sesi. Deren ile ambulanstaki sağlık görevlilerine haber yolladı. Kadına ikinci kez sakinleştirici verilmesini istemişti...

Bomba uzmanlarının verdiği bilgiye göre, kullanılan bomba en az on senedir hiçbir eylemde kullanılmamıştı. Teknolojisi çok eski olmakla birlikte tek bir arabanın parçalanması için yeterince güce sahip bomba ilk kez yirmi beş yıl önce kullanılmış, daha sonra siyasi olaylarda sık sık karşılaşılmıştı.

Görgü tanıkları ile ölen Haşim Bozkurt'un eşi Gülümser Bozkurt'un ve akrabalarının ifadesi alınacaktı. Gülümser Hanımın, sakinleştiricilerden sonra ifadesinin alınması mümkün değildi. Önceliği diğerlerine vermek üzere emniyete geri döndüler. Araçtan geriye kalanlar da incelenmek üzere emniyete getirilecekti.

Herkes bir şeyler söylüyordu ama kimse adamın düşmanı olduğundan, kötü bir olay yaşadığından bahsetmiyordu. Birkaç kişi ‘yanlışlıkla’ onun arabasına bomba konmuş olabileceğini, bir alt sokakta emekli bir bürokratın oturduğunu, adamın mahallede birkaç kez komşuları ile sorun yaşadığını anlatmıştı. Hakan, sorgulara dört koldan girişmiş Akın, Deren ve Aliye ile birlikte sorgu odalarını işgal etmişti. Siyasi bir olay beklentisi içindeki gazeteciler emniyetin etraflarından hiç ayrılmıyordu.

Somut bir şeyler bulunana kadar kesinlikle açıklama yapılmayacaktı. Ama kanalların çoğu bombalamayı alt yazı ile son dakika haberi olarak duyurmaya başlamış, olayın terör hareketi olduğundan, eski bürokrata suikast olduğuna kadar çeşit çeşit senaryoyu yazıya dökmüşlerdi.

Hakan, televizyonun sesini kıstı. Sinirini bozuyordu bu tarz haberler. Daha ortada hiçbir şey yoktu ama kanallar suçu birilerine yüklemiş, hatta bombacıyı bile yakalamıştı. Birazdan başka bir ifade alımı için yine iş başı yapacaktı ama kısa süre dinlenmeden gitmek istemiyordu. Her konuştuğu kişi, ölen adamın yanlış seçim olduğundan o kadar emindi ki...

Bulduğu bilgiler ve gelen raporlar ifadeler ile örtüşüyordu. Adamın düşmanı yoktu. Karısı ile mutluydu. Bu durumda ya gerçekten yanlışlıkla öldürülmüştü ya da bilinmeyen bir neden vardı. Yanlışlık ihtimali için araştırmalarına başlamışlardı zaten. Aynı sokakta, aynı modelden, aynı renk tüm arabalar, daha sonra sadece rengi ya da sadece modeli tutan arabalar ve sahipleri araştırılacaktı.

Hakan, başka bir şey kalmayınca büroya döndü. Sabah Nil’e günaydın demiş, kısa bir konuşma yapmışlardı. Bir daha ne zaman fırsat bulacağı belirsiz olduğu için erken aramak hoşuna gitmişti. Telefonu kapattıktan beş dakika sonra gelen haber ile evden hemen olay yerine gitmişti. İyi ki Nil de erken uyanıyor da sesini duydum, diye geçirdi içinden. Artık biliyordu. Nil onun için çok önemliydi. Aslında hep onun yanında olmak istiyordu.

Bir önceki akşam yaptıkları konuşmayı anımsayınca yüzü gülmeye başladı. Nil onu kıskanmıştı.

“Artık cinayetleri mankenlerle çözüyorsan ben fal bakmayayım?” dediğinde Hakan kahkahalarını engelleyememişti. Nil onun bu kadar gülmesine bozulmuş, telefonda sesi düşmüştü.

“Senin kadar güzel ve senin kadar aklımı başımdan alan bir manken olsaydı düşünürdüm. Ama ne yazık ki senin eline su dökemez.”

“Benimle dalga geçme.”

“Evet, dalga geçiyordum ama şimdi ciddileşiyorum. Ben o kadını tanımadım bile. Sadece ölen kişinin arkadaşı olarak düşündüm. Ne zaman bir arkadaş arayıp söyledi o zaman anladım kim olduğunu. Şimdi sen o güzel kafanı bu saçmalıklara takmadan uyu. Yarın akşam görüşebilecek miyiz?”

“Mankenler rahat verirse görüşürüz.” Nil kıskandığını saklama gereği bile duymuyordu. Hakan ise onun bu hallerine gülerek yanıt verdi.

“Sen beni kurtarırsın onlardan.”

Telefonu kapattığında Nil'in bu hallerinin gerçekten hoşuna gittiğini kabul etmişti. Sessiz duran, kapris yapan, aklındakileri saklayıp karşısındakinin anlamasını bekleyen kızlardan değildi. Üstelik kıskandığını saklama gereği duymamıştı. Bu kadar kısa sürede duygular bu kadar netleşir miydi? Bilmiyordu. Daha önce bu kadar şiddetli duyguları yaşamadığından emindi. O yüzden kendisini dinlemesi, duygularını tartması çok da anlamlı değildi. Sadece zamana bırakacaktı...

Telefon konuşmasını anımsamak bile yüzüne yine aynı tebessümü yerleştirdi.

Bu akşam işi ayarlayabilirse erken çıkıp buluşacaklardı. Akşamı düşünmenin heyecanı ile dosyalara gömüldü.


***** 


Nil akşam için hazırlıklarını tamamlamıştı. Hakan ne zaman gelirse gelsin vakit kaybetmeden çıkabilecek durumda olmak istiyordu. İki dükkân da kapanmıştı. Üst katta oturuyor, nereye gideceklerini düşünerek mutlu oluyordu. Saat dokuza geliyordu ama Hakan hala ortalıkta yoktu. Artık gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Aramak istiyordu ama işi varsa rahatsız etmek istemiyordu. Artık merak etmeye başlamıştı. Televizyonu açıp kanalları karıştırmaya başladı. Hala televizyon kanalları öldürülen modacıdan bahsediyordu. Bir önceki görüntüler yeniden gösterilince bu kez kıskançlıkla değil özlemle bakmaya başladı. Birazdan görüşecekti ama o yine de televizyondaki görüntüden özlem gidermeye uğraşıyordu. 

Telefonu çalmaya başladığında korkuyla sıçradı. Koltukta uyuya kalmıştı.  Gelmiş miydi? Saat kaçtı? Telefonu neredeydi?

“Nil?”

“Efendim Hakan?” Yanıtlarken evin yolu gören odasına geçmiş dışarıya bakıyordu. Kimse gözükmüyordu.

“Gelemiyorsun değil mi?”

“Üzgünüm. Şu an olay yerindeyim. Yarın konuşuruz. İyi geceler.” Başka tek laf edememişti. Nil boş boş telefonun kararan ekranına baktı.

Telefon kapandığında ikisi de o geceye ait hayal kırıklığını yaşıyordu.


***** 


Handan, evde tek başınaydı. Cenk şirkette kalacağını, ertesi günkü toplantıya hazırlanacağını söylemişti. Önemli bir toplantıydı ama evde de hazırlanabilirdi. Cenk'in eve gelmemek için özellikle böyle davrandığını biliyordu. İçinde yaşadığı kargaşadan uzaklaşmak ve sakin kafa ile düşünmek zorundaydı. Tatil bunun için biçilmiş kaftandı. Nil ile gidecek olmak da ayrı bir keyif veriyordu. Gündüz ağabeyi ile konuştuğunda akşam Nil ile buluşacağını söylemişti. İkisinin arasının iyi olmasından memnundu.

Saat onu geçtiğinde büroyu aramak için telefona uzandı. Üçüncü çalışta telefon açıldı. Elçin'in sesini duyduğunda telefonu kapatmak istedi. Ama Elçin'i mutlu etmeyecekti. Varlığını hissetmeleri için ne gerekiyorsa yapacaktı.

“Elçin, Cenk'e verir misin telefonu.”

“Merhaba Handan Hanım. Cenk Bey bürosunda değil. Yan odada. Çağırayım mı?”

“Telefonu ulaştırsan da olur.”

“AA tabii. Çok yorgunum düşünemedim.”

“Önemli değil.”

Elçin'in topuk sesleri geliyordu telefondan kulağına. Cenk gerçekten bürosunda değildi! Bir de kapı sesi duydu Handan...

“Cenk Bey, Handan Hanım sizi istiyor.” dediğinde Cenk'in yanıt veren sesi tebessüm doluydu. “Teşekkürler Elçinciğim. Sen bitirdin mi dosyayı, eve bırakayım bittiyse.”

Handan, telefondan gelen sözleri duyduğuna inanamıyordu. Eve bırakacaktı? Şirketin o kadar şoförü varken!

Cenk telefonu aldı, “Handan, ne oldu?”

“Bir şey olmadı. Sadece ne zaman döneceksin diye soracaktım ama işin var belli. Elçin'in evi gayet uzak değil mi? Eve gelmen gece yarısını bulur herhalde. Ben yatıyorum. İyi geceler.” Handan, onun yanıt vermesini beklemeden kapatmıştı telefonu...

Sinirleri iyice bozulmuştu. Yatışması için ne yapacağını bilmiyordu. En sonunda bir kadeh içki ile sakinleşmeye karar verdi. Keşke Nil evde olsaydı. Atlar arabaya ona gider biraz konuşurdu. Ama Hakan ile onu rahatsız etmek en son yapacağı şeydi. Dertleşecek kimsesinin olmaması en çok böyle zamanlarda canını yakıyordu. Hiçbir zaman arkadaşı olmamıştı ki!

Bu noksanı yok edecekti... Cenk'in boşluğunu dolduracaktı.


 ***** 


Hakan, olay yerine geldiğinde üstleri örtülmüş iki genç kızın cesedi ile karşılaştı. Bir sürü ekip otosu da olay yerindeydi. Gelir düzeyi düşük olan mahallede, tüm sokak meraklılarla dolmuştu. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Üstlerindeki örtüyü kaldırıp incelemesinin yaptı. Kızların ikisi de bıçaklanmıştı. Birinin böbreğinde ve midesinde derin bıçak yaraları vardı. Diğerinin ise boynu kesikti.

Bıçak sokak kapısının hemen yanında yerde bulunmuştu. Parmak izi ekibi izleri toplamaya başlamıştı. Evde birçok eşya devrilmiş, bazı fotoğraf çerçeveleri yere düşüp camları kırılmıştı. Evde bir mücadele olduğu belliydi.

Hakan, mahalleliden öğrenilen bilgilerin kendisine aktarılması ile aynı evde yaşayan üçüncü kızın bulunmasını istedi. Onun ortaya çıkması olayın büyük bölümünü çözecek diye düşünüyordu. Üçüncü kız ya olaydan habersizdi, ya katilin elinden kurtulmuştu ya da katildi…

 Apartmanda yaşayanların bir kısmı memleketine gitmişti. Alt katta oturan kadın ise çok yaşlıydı. Bir şey duymamıştı. Ondan öğrenilecek bir şey yoktu. Genç kızın gidebileceği yerlerin tespiti için mahallede bulunan diğer komşular ve tüm dükkânların sahipleri sorgulanmıştı. Bu sorgulamadan öğrenilen bilgilerin başında kayıp kızın daha önce de arkadaşları ile kavga ettiği, kızların kısa süreli küslükler yaşadığı öğrenilmişti.

Hakan, tüm Şehirlerarası yolcu otobüslerine ve diğer ulaşım yollarına genç kızın kimliğinin dağıtılmasını istemiş, bir ekibin de kayıp kızın ailesinin yaşadığı Muş’taki evine gönderilmesine karar vermişti. Muş emniyetine haber verilmişti.

Tüm bunlar işleme konulurken Hakan, evin etrafını incelemeye devam etti. Katillerin çoğu cinayet mahal’inden ayrılamazdı. Sanki olayla ilgileri yokmuş gibi gelir yapılanları izlerlerdi. Bu kızın kalabalığın içinden izlemesi beklenemezdi. O yüzden gözleri etrafı taramaya devam etti. Uzaklaşmış olamazdı... Çünkü kızın ne kimliği ne de giysilerini yanına almadığını biliyordu. Belki parası vardı ama onun da çok işe yaramayacağını düşünüyordu.

Kızların oturduğu apartman dört katlıydı. Tüm bina didik didik aranmıştı. Kayıp kızın orada olmadığı belliydi. Dikkatli gözlerle etrafına bakarken karşıdaki iki katlı evin yan tarafındaki kömürlüğü fark etti. Yaz günü kimsenin kullanmayacağı bir yerdi. Tamamen içgüdüleri ile hareket ediyordu.

Hakan, dikkatli adımlarla yaklaşmış, onun hareketlendiğini gören iki resmi giyimli polis de peşinden gelmişti.

Kömürlüğün kapısının üstünde kilit yoktu. Bu da kapının ya içeriden kapatıldığının ya da açık kaldığının göstergesiydi. Üç polis de dikkatli adımlarla yaklaştılar. Kömürlük kapısı tahtadandı. Tahtaların aralıklarından içeride biri varsa dışarıyı rahatlıkla görebilecekti. O yüzden daha da dikkatli hareket ediyorlardı.

İki polis, Hakan’ın yarım adım önüne geçti. Polislerden biri kapıyı ayağı ile itti. İçeriden ok gibi fırlayan kızın elinde bir odun parçası vardı. Odunu önce Hakan’a savurmuş, onun kendini geri atması ile kolu boşluğu dövmüştü. Sağındaki polise dönene kadar kıskıvrak yakalanmıştı.

Ellerine kelepçe takılan genç kızın yüzündeki ifade pişmanlıktan çok nefret içeriyordu.

Emniyete götürülen genç kız önce konuşmamış, kendisinin katilden kaçtığını iddia etmişti. Polise de, katilin kendisini bulduğunu sandığı için saldırdığını söylemişti. Ama onların uzun saatlerdir evin dışında olduğunu, araçların ışıklarını ve telsizleri duyduğunu çok iyi bilen polis kızın ifadesindeki açıkları kısa sürede kapatmıştı. Hakan sorguyu camın ardından izliyordu. Genç kız, iki kızın paralarını çalmıştı. Onların fark etmesinden sonra kavga ettiklerini, kavganın onları bıçaklamakla sonuçlandığını itiraf etmişti. 

Saat gece iki olmuş ama kızların katili yakalanmıştı.


***** 

Sabah uyanmak zor gelmişti. Akşam Hakan’ı çok merak etmişti. Keşke şu fal bakarken ortaya çıkan güçleri devreye girse de onun da ne yaptığını hep bilseydi. Böylece meraktan çıldırmazdı. Saat üçte hala uyanıktı. Hakan’ın başına bir şey gelmesinden çok korkuyordu.

Geç uyumanın cezasını şimdi uyanmaya çalışırken çekiyordu. Ama bir an önce Hakan’ı aramak istiyordu. Aramama kararını uygulamayacaktı. Görev başındaysa telefonunu titreşime alsın, diyerek başucundaki telefonu eline aldı. Hakan’ın numarasını tuşladı. İkinci çalışta uykulu bir ses açtı telefonu.

“Alo?”

“Hakan? Uyandırdım mı?” Hem uyandırdığı için üzülmüş, hem sesini duyduğu için rahatlamıştı.

“Önemli değil. Nasılsın?” Hakan’ın sesi daha canlı gelmeye başlamıştı.

“Merak içinde! İyi misin? Ne oldu akşam?”

“İyiyim sonra anlatırım.” Şimdi tatsız şeyler konuşmak istemiyordu. Nil ile güzel şeyler konuşmak istiyordu.

“Sesin neden tuhaf geliyor?” Sesi sanki boşlukta yankılanıyor gibiydi.

“Çünkü büromdayım. Buradaki kanepede uyudum.”

“Ciddi misin?”

“Evet, o saatten sonra eve dönmek gözümde büyüdü. Burada sızdım kaldım.”

“Ben de erkenden uyandırdım. En az bir saat daha uyurdun değil mi?”

“Sesini duymak uykudan daha faydalı!”

“Sen beni böyle cümlelere alıştırırsan hep isterim.”

“Ben böyle cümleleri nasıl kurduğumu bilsem hep söylerim.”

Utanmıştı Nil… Kısık bir sesle, “Hadi sen yine de uyu biraz. Uykusuzluk dikkat dağınıklığı yapar.”

“Tamam. Nil…”

“Efendim?”

“Sesini duymak gerçekten çok güzel! En kısa zamanda görüşeceğiz.”

“Tamam. Dikkatli ol.”


 ***** 


 “Handan? Hoş geldin canım. Sürpriz yaptın!”

“İşe gitmek istemedim. Önce sana gelip biraz keyifleneyim dedim.” Kulağına eğilip kısık sesle “Akşam güzel geçti mi?” diye sordu.

“Buluşamadık ki. Olay vardı oraya gitti. Hatta gece bürosunda uyumuş.”

“Hadi ya? Çok üzüldüm. Ama bilsem akşam yalnızsın, akşamdan gelirdim sana.”

“Arasaydın keşke.”

“Rahatsız etmek istemedim.”

“Rahatsız etmezsin. Nasılsa biliyorsun Hakan ile görüşeceğimi.”

“Zaten zor görüşüyorsunuz bir de ben meraklı meraklı arayayım mı?”

“Olsun, sen ara yine de.” Nil, kendine çok yakın hissediyordu Handan’ı. Bunun Hakan ile olan ilişkisiyle ilgisi yoktu. Handan’ı sevmişti.

“Aman içeride belli etme Hakan’ı. Daha kimse bilmiyor.”

“Merak etme söylemem.”

“Hadi gel de saçına güzel bir şekil verelim.”

“Bugün biraz kestirsem mi?”

“Olur. Kim kessin?”

“Bertuğ.”

“Bekliyordu zaten senin bu isteğini”

“Ben de onun isteğini kırmayayım.”

“Bırak ona, kendin bile şaşacaksın nasıl bir saç kestiğine.”

“Sadece pratik bir saç olsun desem kızar mı?”

“Deme… Kızacağından değil ama zaten öyle keser. Aslında bizim müşteriler saç kestirmekten çok muhabbet için geliyor biliyorsun. Yoksa onun kestiği saç uzasa da özelliğini çabuk kaybetmez. Yıkar çıkarsın.”

“Ben de öyle bir model istiyorum. Şu ‘dertli kadınlar saçları ile oynar’ sözünü, söyleyene yedirtmek için saçlarımla oynamayacağım.”

“Âlemsin. Hadi gel. Kapı ağzında kaldık.”

Handan, o gün biraz serin olan hava yüzünden üstüne ince bir hırka almıştı. Onu çıkartıp askıya astıktan sonra içeriye girdi. Kadınlar doldurmuştu koltukları. Bertuğ, başka birinin boyasını hazırlamış elindeki kap ile dikilirken kadın ile laf yarışına giriyordu. Aralarındaki samimiyet keyiflendirmişti Handan’ı.

“Bedia hanım, neden benim zevkime bırakmıyorsun? Her seferinde kendi burnunun dikine gidiyorsun. Bak Necla ablamız kaç yaş gençleşti. Gel sana da kırmızı yapalım.”

“Bertuğ, yeşilden zor vazgeçtin, şimdi de kızıl mı?”

“Kızıl değil. Kırmızı. Ay çok sevcen kız.”

“Sevcen değil, seveceksin.”

“Sen kırmızı saç boyat, tek kelime bile hata yapmıycam valli.”

“Yok, sen bu dili, tüm mahalleyi kırmızıya boyasan düzeltemezsin.”

“Dur bi, Hoş geldin Handan. Bugün kesiyoruz değil mi?” diyerek koltuğa ilişmiş Handan’a döndü.

Handan, adının Bedia olduğunu öğrendiği kadının inatlaşmasının aksine, “Evet, keselim artık. Seni mi kıracağım?” dedi. Bertuğ daha da keyiflenmiş, aynadan kendisini izleyen Bedia’ya “Bak da müşteri gör, bir dediğimi iki etmiyor. Ah ahh ne varsa gençlerde var.” diyerek nazire yaptı.

Bertuğ ile Handan, aynadan bakışıp gülüştüler. Bedia Hanım ise öyle dolduruşlara gelmeyeceğini zaten gösteren yüzü ile Bertuğ’un eline vurdu.

“Hadi boya saçımı oyalama beni. O elindeki kaptan kestaneden başka renk çıkarsa yandın Bertuğ. O kadar.” dediğinde tüm müşteriler gülüyordu.

Handan, Nil’e doğru eğildi. “Burası bende stres bırakmıyor. İyi ki tanıdım seni.” dedi. Gerçekten dükkân o gün hem çok kalabalık, hem de çok neşeliydi. Kadınların anlattığı fıkralar bir süre sonra ortalığı kahkahaya boğmuştu.

Handan, o gün işe gitmemeye karar verdi. Öğlen yemeğine de Nil ile çıkacaklardı.


***** 


Hakan, saat dokuzda gelen telefon ile ilk kez umutlanmıştı. Hemen Akın ile Hüseyin'i yollamıştı verilen adrese.

Eğer, görüntüler netleştirilebilirse ilk kez ellerinde travesti katiline ait bilgi olacaktı. Heyecanla beklerken zaman geçmiyordu.

Saat on bir olduğunda iki polis geri dönmüştü. Ellerindeki görüntülerin uzmanlarca temizlenmesi gerekiyordu.

Bir evin arka bahçesindeki güvenlik kamerası, ünlü modacının öldürüldüğü gece kayıttaymış. Ev sahibi belki yardımı olur diye kayıtları izlediğinde moda evinin mutfak camının olduğu yerdeki karaltıları ve hareketlerini görmüş. Görüntü siyah beyaz ve neredeyse otuz metre uzaktan çekildiği için başka bir şey anlayamamış ama polisin elindeki imkânlar ile daha çok bilgi edinebileceğini düşünüp haber vermişti. Havanın kararmış olması olumsuz etkilese de bahçe ışıkları biraz görüntü seçmeye yetiyordu. Katil ilk kez hata yapmış sayılırdı. 

CD hemen izlemeye alınmıştı. Orijinal kayıt da delil dosyasına konmuştu.

Görüntülerin çok küçük bir bölümündeydi butiğin arka camı. Saçsız ya da bandana bağlamış olabileceğini söylüyordu izleyenler. Görüntüler büyütülüp yakınlaştırılınca yanaklarının rengi ile kafasının rengindeki farklılık ve bir yerde belli olan düğüm ile bandana kesinlik kazanmıştı. Katil erkekti. Ya da bir başka travesti de olabilir diye fikir atıldı ortaya.

Öldürülen modacının eğilip kalktığı ve adamın elindekini sapladığı anlaşılıyordu. Elbette görüntülerin böyle yorumlanmasında olayın nasıl geliştiğinin bilinmesi de önemliydi. Çünkü çok ufak bir görüntüden bunlar normalde anlaşılamazdı.

Hakan, CD de yer alan görüntülerin en iyi ihtimal bir gün sonra temizlenmiş hali ile kendisine ulaşacağını biliyordu. Yine de bu ufak ipucu ile mutlu olmuştu. En azından boyu, kilosu hakkında daha gerçekçi bilgiler edinilecekti.


Bomba ile ilgili bilgiler de eline ulaşmamıştı. Ekip bombanın incelemesini öğleden sonra tamamlayacağını söylemişti. Birkaç saat vardı. Eli kolu bağlıydı. Ne yapacağını düşünürken kendini ceketini eline alırken buldu.

2 yorum: