19 Ağustos 2015 Çarşamba

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 44. Bölüm - Final

Hakan, yalnız kaldığında artık gönül rahatlığı ile Nil’i arayabilirdi. Bertuğ ile işnini bittiğini ve katili yakaladıklarını söylemiş ama uzun konuşamamıştı. Telefon ilk çalışta açıldı. Hakan’ın ilk sözü “Seni seviyorum.” Oldu.

“Biliyorum ama bu neydi böyle? İnsan önce bir merhaba falan der.” Sitem eder gibiydi ama sesinden keyfi yerinde bir kedi gibi mırıldandığı anlaşılıyordu.

“Merhaba. Seni seviyorum.”

“Hakan, ben de seni seviyorum. Sesin çok keyifli geliyor”

“Yarın akşam seni istemeye geliyoruz. Dosyayı kapattım. Sırada düğünüm var.”


“Yarın mı? Ne acelen var?”

“Acele ediyorum çünkü sevdiğim kadınla artık sevişmek istiyorum.”

“Evlenmemiz şart mı?”

“O mahalle bende böyle bir etki yapıyor. Evlenmeden asla.”

“Şuna bak nasıl da dalga geçiyor.”

“Aşkım, dalga geçmiyorum. En kısa sürede nikah yapıyoruz. Düğün ister misin bilmiyorum ama o uzun iş sanki!”

“Düğün değil ama arkadaşlarımla birlikte bir eğlence isterim. Şöyle çok eğleneceğimiz bir yerde yemek olur mesela.”

“Kabul. Hadi sen şimdi Necla ablaya haber ver. Ben de babamı arıyorum. Handan’ı da ben ararım. Aranıza girmiş gibi olacağım ama o benim kardeşim.” Hakan, Handan ile Nil’in yaptığı ittifakı öğrendiğinden beri her fırsatta iğneliyordu ikisini de.

“Kıskanma.”

“Bu kıskançlık değil. Bu kuyruk acısı… Ben daha ayrı olduğumuz zamanki ortak planlarınızın intikamını almadım.”

Nil, söyleyip söylememekte kararsızdı. Söylemese bu kez de Hakan belki Handan’ı üzer diye çekinmişti. “Bu aralar ondan intikam alamazsın.”

“Nedenmiş o?”

“Çünkü bebek bekliyor.” Hakan, hattın ucunda iyice sinirlendi. “Bunu sana söyledi ama bana söylemedi öyle mi?”

“Hakan, canım, bana da söylemedi. Hatta bence, daha kendisi bile bilmiyor. Bekle öğrendiğinde haber verir.” Tüm siniri yatışmıştı Hakan’ın. Hayatında bu tarz değişikliklere alışmalıydı.

“Şu fallarda neden seni ne kadar çok sevdiğimi ve senden ayrı kaldığım zaman neler yaşadığımı görmedin ki?” Hakan, o günlerin geride kalmasından memnun, Nil’i kızdırmaya uğraşıyordu ama zordu.

“Kim dedi görmediğimi? Ama kendi tepkimi görmediğim için yanıtı bulmam gecikti.” Nil gülüyordu telefonun ucunda. Hakan da gülmeye başladı.

“Sen benim en güzel falımsın. Akşama görüşürüz.”

“Tamam canım. Bekleyeceğim.”


***** 


Nil, akşam Hakan ile arka bahçede oturuyordu. Planlarını yapıyorlardı. Zaten evi ve düğünü planlamışlardı. Artık tek sorun gelinlik, damatlık, kimler çağırılacak gibi ayrıntılardaydı.

Tüm planlar bittiğinde Hakan Nil'e sarıldı. “Sana teşekkür etmedim değil mi?”

“Ne için?”

“Altan’ı yakalamada senin verdiğin bilgiler çok önemliydi.”

“Ben söylemesem de sen bulacaktın. Sadece hızlandırdım.”

“Ama o büyüteç bilgisi çok yerindeydi. Senin cilt bakım büyüteci gibi dediğin şeyi en son Altan'ın odasında görmüştüm. Sonra diğer bilgileri toparladığımda zaten karşımdaydı katil. Tekrar teşekkür ederim aşkım.”

“Hiç önemli değil canım. Keşke bana hiç iş düşmese. Hatta sana da hiç iş düşmese ...”

“Nerde o günler.”


***** 


Hakan’ın nöbetinden bir gün sonra yani çarşamba akşamı babası, Handan ve Cenk ile Nil'in evindeydiler. Kız evi olarak Necla abla ile kocası karşılamışlardı. Ayşegül de evdeydi. Kız istemeden çok akşam gezmesi gibiydi. Gelin ile görümcenin yakınlığı zaten ortamı sıcacık yapmıştı. Hakan yine de heyecanlı gözüküyordu. Nil onun o halini gördükçe gülümsüyordu. Bir süre sonra Hakan da rahatlamıştı. Nil kahveleri yapıp geldiğinde önce kayınpederine verdi kahveyi. Hakan'dan sonra Necla ablanın eşine ve Necla ablaya tuttu. En son yanında oturan Handan ile Cenk'e verdi. Ayşegül akşamları kahve içemiyordu.

Babası, kahvenin yarısında Allahın emri ile istediğinde, Necla ablanın, “Nehir kardeşimin adına, kızımızı oğlunuza veriyoruz.” demesi ile Nil'in gözleri yaşardı. Annesinin, ablasının ve hatta babasının da o an orada yaşananlara şahit olduğunu hissediyordu. Gözünden süzülen yaşı gizlice silmeye çalıştı. Hakan görmüştü.

Yüzükler takıldıktan sonra Hakan gözlerine bakıp, 'onlar da onaylıyordur. Üzülme' dedi. “Onaylıyorlardır. Senden iyisini mi bulacaktım.” diyerek gülümsedi. Belki de hayatında en çok o an noksanlıklarını hissetmişti. Üzüntüsünü belli edip onları da üzmek istemiyordu.

Ayşegül, çayın yanında dağıtılacakları hazırlamak için mutfağa geçti. Nil de yardım için gidince Handan da arkalarından geldi. Üçü mutfakta Hakan'ın heyecanı ile dalga geçiyordu. En sonunda yine susturan Nil oldu.

“Sizi nişanlıma söylerim tutuklar. Susun bakiim. Çok ayıp çokkk.”

“AA senin on dakikalık nişanlın benim yirmi dokuz yıllık ağabeyim. Beni atmaz içeri.” Handan, Nil’e tafra yapıyordu. Ayşegül onların bu haline gülüp, “Handancığım, artık Nil'in devri başladı canım.  Cenk tercih yapacak olsa seni mi seçer aileden birini mi?”

“Ayşegül, bu erkeklerin hepsi aynı desene. Beni seçer tabii.”

Üçü de kahkahalarla gülüyordu. Necla abla daha fazla dayanamamış merakına yenilmişti. “Kızlar, gülmeleriniz içeri kadar geliyor. Neler kaynatıyorsunuz?”

“Aman, Necla abla bu kız da evleniyor ya, bana hava atıyorlar erkekler hakkında. Bak tüm mahalleyi evlendirdin. Bir beni everemedin. En kısa zamanda koca istiyorum.”

“Delinin zoruna bak. Senin aklın fikrin sinema artistlerinde! Aklını başına topla bulayım sana helal süt emmiş birini.” Necla, Ablanın aslında aklında biri vardı. Bir üst sokaktaki erkek kuaförünün sahibi, kırk iki yaşındaydı. İki yıl önce boşanmıştı. Araştırmış, karısının huysuz olduğunu, adamın biraz çılgın ama iyi biri olduğunu öğrenmişti. Tek sorun ikisini bir yerde karşılaştırmak olacaktı ama halledeceğinden emindi.

“Aman ben ümidimi kestim oyunculardan. Bul vallahi. Ama bak. Boyu boyuma, huyu huyuma uygun olacak. Saçıma başım karışmayacak. Yok, yeşil yapma, yok kırmızı yapma demeyecek.”

“Ayşegül, seni Allaha havale ediyorum canım. Ben sana koca bulamam.” Dili böyle derken içinden de tam huyu huyuna uygun diyordu.

“Ben de benden ümidimi kestim. Biz de başkalarının düğünleri ile vakit geçiririz.”


*****


Bir ay sonra...

Büyük bir telaş vardı kuaförde.

Nil'in gelin başı yapılıyordu!

Saat beş nikahı onlarındı. Nil çok güzel bir elbise giymişti. Uzun boyunu daha da uzun gösteren kırık beyaz, dümdüz kesimi ile vücudunu saran elbisenin altında aynı renk topuklu ayakkabıları ile kıyafetini tamamlamıştı.

Hakan gelinlik istememesine şaşırmıştı. Ama Nil rahat edeceği bir elbise ile daha mutlu olacağına inandırmıştı iki saat kadar sonra kocası olacak adamı.

Annesinden kalma, tam ortasında damla şeklinde incisi olan, kolye ile yine damla şeklindeki inci küpelerini takmıştı. Taklit inci tokalar ile saçını toplamışlar, hakan’ın özel isteği olan elbisenin aynı renginden çiçeği de saçlarına takmışlardı. Çiçeğin altından saçlarına takılan duvak ile üstündeki elbise bir anda gelinlik olmuştu. Kısa duvak, beline kadar açık olan elbisenin sırt dekoltesini bir nebze kapatıyordu. 

Her şey tamamlandığında kuafördekiler alkışlamaya başlamıştı. Nil de görüntüsünden memnundu. Ayşegül son kez makyajını kontrol etti. Artık fotoğrafçıya gitmek için hazırdı. Yarım saat önce Hakan’a haber vermiş, işinin bitmek üzere olduğunu söylemişti. 

Kapının çalınması ile damadın geldiği anlaşıldı. Nil kapıdan çıkarken karşısında gördükleri ile yüzü aydınlandı. Hakan, damatlığının içinde çok yakışıklıydı. Onun arkasında duranların ise hepsi pırıl pırıldı. Uğur ile eşi Erhan, Umut ile eşi Yunus ve Onur ile eşi Sedat kapıda konfetilerle bekliyordu. Nil onların konfeti atması ve resimlerini çekmesi ile çok keyiflenmişti. Annesinin hep anlattığı kendi düğün gününü anımsadı. O kadar çok konfeti atılmış ki Nil'in babası tüm düğün boyunca uçuşan konfetiler yüzünden hapşırmış. Annesinin anılarına gömülen Nil'i Hakan'ın hapşırması kendine getirdi. Nehir hanımın düğün anısını bilen herkes gülmeye başladı.

Nikah salonunda tüm komşularını görmek çok mutlu etmişti.  Hakan'ın da tüm ekibi hatta Fevzi Baş Komiser bile oradaydı. Nikah töreni başlamadan aklından son geçen, Uğur'un nikahının kıyıldığını andı. O gün aşk evliliği yapacağını söylemişti kendisine. Duaları kabul olmuştu. Çok sevmiş ve sevilmişti.

Necla abla, nikah salonunun büyük camlarının önünde Ayşegül ile konuşuyordu. Yanlarında kargo pantolon üstüne giydiği kolsuz penyesi ile dikkat çeken bir erkek vardı. Elindeki deri ceketi ile çok havalı duruyordu. Nil, Necla ablanın iş başında olduğunu anlayıp gülümsedi.

Nikahtan sonraki tebrikler ve resim çektirmeler son bulduğunda ikisi de yorgun düşmüştü.

Yemek verdikleri yere gitmelerine en az iki saat vardı. Bir kısmını yol için ayırsalar da bir saat geriye kalıyordu. Onların yorgun halini gören Handan, “Hadi bir yerde kahve falan içelim. Ayakta duracak haliniz kalmamış. Biraz kendinize gelin.” diyerek onları gelin arabasına götürdü. Gerçekten yorulmuşlardı. Ama bu yorgunluğun tadını uzun süre unutmayacaklardı.

İlk kez karı koca olarak arabaya binmek, bir yerde oturmak, üstlerindeki gelinlik ile damatlığa aldırmadan o anın tadını çıkartmak ve yine kimseye aldırmadan küçücük samimi öpücükleri paylaşmak... O kadar doğaldı ki bunları yaşamak... Ve bir o kadar da sıcaktı...

Handan ile Cenk karşılarındaki çifte bakıyor ve eğleniyordu. Handan, Cenk’e baktı. Kocasını çok seviyor ve bunu artık her fırsatta söylüyordu. Cenk’in elini sıkıp daha fazla kendilerine saklamak istemedikleri mutlu haberi paylaştı.

“Size bir şey söylememiz lazım. Ağabey, yakında dayı olacaksın!”

Hakan, “Tebrikler canım. Sizin için çok seviniyorum. Nihayet söyleyebildiniz. Bir aydır bekliyorduk.” Dediğinde asıl şaşıranlar onlar oldu.

“Bir aydır mı? Biz öğreneli iki gün oldu!” Cenk şaşırmıştı ama o an aklına nasıl öğrendiği gelmemişti.

Handan ise “Falda mı gördün? Neden söylemedin?” diyordu. 

“Sizin öğrenmeniz çok daha önemliydi. Acelemiz yoktu nasılsa. Sizin öğrenmenizi ve bize söylemenizi beklemek de güzeldi. Hem zaten çok işimiz vardı.”

“Doğru söylüyorsunuz. Doktorun sonucu vermesini beklerken hissettiğimiz heyecanı anlamanız için o anı yaşamanız lazım.” Cenk, hala ilk duyduğu anki kadar heyecanlıydı. Artık bebeğin sevgilerini büyüteceğini biliyordu. Bebek haberi annesinin bile sevinçle kendisine sarılmasına neden olmuştu. Hatta Handan’ı bile yanaklarından öpmüştü. Nikahta bile sadece el sıkmış biri için büyük gelişimdi bu.

Hakan, Cenk’in mutluluğunu paylaşsa da kendisi acele etmiyordu. “Bir sene içinde umarım biz de yaşarız. Ama daha önce değil. Biraz karımla vakit geçirmek istiyorum.”

“Haklısın. Şu son bir buçuk ayın kıymetini biliyorum. Ondan önce de Handan ile bir aradaydık ama asla aynı değil. Bana dünyalar bağışlanmış gibiyim.”

“Yakında zaten dünya kadar olacağım. O zaman aynen bu dünya senin olacak.”

“En güzel dünya benim olacak.”

“Hop hop, aile var.”

“Dur ya kayınbirader, şunun şurasında bir saatlik ailesiniz. Üstelik daha çekirdek aile bile değilsiniz.”

“Acelemiz yok... Aslında acelemiz var.” Nil, Hakan'a baktı şaşkınlıkla. Çocuk için aceleleri mi vardı?

“Bakma öyle. Acele etmezsek düğün yemeğine geç kalacağız.”

“Haklısın hadi hemen yol çıkalım.”

Dörtlü, yirmi dakika kadar sonra yemeği verdikleri lokantaya ulaşmıştı. Tüm misafirler onlardan önce gelmiş, kapıdan giren çifti alkışlıyordu. Lokantanın diğer konukları da gelin ile damadı alkışlamaya başlayınca düğün yemeği bir anda kalabalıklaşmıştı.

Yağmur, yanındaki Mert'e baktı. Artık onlarında arasındaki ilişki ciddiyet kazanmıştı. Söz yüzükleri takılmıştı. Yağmur eski düşüncelerinden çok uzaklaşmıştı. Mert bir yandan okula hazırlanmak bir yandan eczaneyi idare edebilmek için çok çalışıyordu.

Emine ile Aydan ise eskisi gibiydi. Emine, erkek arkadaşı olduğu için bir süre Aydan’ı kıskanmıştı ama sonra Aydan’ın erkek arkadaşının arkadaşı ile tanışmış ve çıkmaya başlamıştı.

Bertuğ, artık Çağdaş'ın işinin çok olduğu ile ilgili şikayetlerinden vazgeçmişti. Çağdaş çok iyi işler almaya başlamıştı. Mankenlerle ve oyuncularla çalışmaları artınca parasal durumları da daha iyi olmuştu.

Deren ile Akın artık iki ayrı cinayet masasının elemanıydı. Akın, Suat Baş Komiserin yanında çalışmaya başlamıştı bir hafta önce. Deren, Yıldız'dan çekinmişti ama düğüne Hakan Baş Komiserin eski arkadaşı Tarkan ile gelince sıkıntıları uçmuştu. Onların arasında da güzel bir ilişki başladığı belliydi.

Necla abla ile kocası, Hakan'ın babası ile aynı masada oturuyordu. Hüsniye de kocası ile katılmıştı yemeğe. Karnı oldukça büyümüştü. Kocası üzerine titriyordu. Yurtdışına çıkmıyordu artık. Karısının yanında kalabileceği işlerin kendisine verilmesini istemişti. İşvereni de mümkün oldukça yurt içi iş veriyordu. Hüsniye memnun olduğundan bahsetmişti Nil'e.

En kalabalık masa altı kişinin oturduğu masaydı. Üç kız kardeşin karşısında kocaları oturuyordu. Uğur, Erhan,  Onur ve Sedat, pistte döktürüyordu. Umut, Yunus'un omzuna başını yaslamış pisti izliyordu. Nil, arkadaşının hafifçe belirginleşmiş karnını görünce gülümsemişti.

Grup, eğlenerek gülerek oynayarak kutlamıştı Nil ile Hakan'ın evliliğini. Gecenin geç saatlerinde bitmişti düğün yemeği. Vedalaşmalardan sonra yeni evli çift evlerinin yolunu tuttu.


Kapının önündeki merdivenleri hızlı adımlarla çıktılar. Çok uzun zamandır bekledikleri ana az kalmıştı. Nil heyecanlıydı.

Hakan, sokak kapısını kapattıktan sonra hemen kolların aldı Nil'i. Bunca zamandır beklediği aşkı artık kollarındaydı. İkisi de evlendikleri geceyi beklemeyi uygun bulmuştu ama özellikle son bir ay çok zor geçmişti.

Hakan, bir yandan öpüyor, bir yandan saçlarındaki tokaları çıkartıyordu. Eli ise az sonra ilk kez tamamen çıplak göreceği vücudun üstünde geziniyordu. Nil, az önceki heyecanını bastırmıştı. Artık o da istekle sarılıyordu Hakan'a. Gömleğinin düğmelerini çözüyor, pantolonun üstündeki kemeri açmaya uğraşıyordu.

“Üst kata çıkalım. Yoksa bir dakika sonra istesen de çıkamazsın. İlk seferin merdiven boşluğunda olması hiç de hoş olmaz.”

“Gel...”

Yatak odasına kadar tek nefeste çıktılar. Odada sadece gece lambası yanıyordu. Hakan gelinliğin belindeki kısa fermuarını açtı. Omuzlarından sıyırdığı elbise bir anda ayaklarının dibine düşmüştü. Gördüğü manzarayı bir süre izledi.

“Çok güzelsin. Seni seviyorum.”

“Ben de seni seviyorum. Çok seviyorum.” Yeniden öpmeye başlayan Nil idi. Hakan onun öpüşlerinden fırsat buldukça gömleğini ve pantolonunu çıkartmıştı. Bir yandan da yavaş hareketlerle yatağa yaklaşıyorlardı. Üstündeki örtüyü sıyırıp yere attıktan sonra öperek uzandı yatağa.

İç çamaşırları da çıktıktan sonra ikisini de engelleyecek bir şey kalmamıştı. Nil, bu kadar rahat olacağını beklememişti. Hakan onu o kadar güzel hazırlamıştı ki, sanki iki sevgili yıllardır sevişiyorlarmış gibiydi. İlk anı atlattıktan sonra daha da rahatlamıştı Nil.

Kocasının kollarında ilk doyumu yaşadığında dudaklarından sadece adı dökülüyordu....

“Hakan...”


*****


15 Yıl sonra...




“Cenk, bak yeni resimler yollamışlar. Nehir, yazın geldiklerinden bu yana daha da uzamış, genç kız olmuş resmen.”

“Senin kızın evlilik çağına geldi.”

Handan, Nil’den gelen e-postayı açtığında hemen Cenk’i çağırmıştı. Beş yıldır, İzmir Emniyet Müdürlüğünde çalışıyordu Hakan. Bu süre içinde her fırsatta bir araya gelseler de yeni resimleri paylaşmaktan vazgeçmemişlerdi. Cenk, Nil’in annesinin adını taşıyan Nehir’in resmine baktı. Nehir ile kendi kızlarının arası bir yaştı. Handan, kızına annesinin adını vermişti. Meral!

Handan, Cenk’in kendisini kızdırma çabalarını aynen ona çevirmişti. “Evlilik çağı mı? Meral daha on dört yaşında. Ayrıca kızın gerçekten evlenmeye karar verdiğinde senin yüzünü görmek istiyorum.”

“Ben kızımı kimselere vermem. Ya evleneceği erkek onu üzerse?” Cenk, kızı doğduğundan beri aynı sözü söylüyordu. Ama evlilik yaşına geldiğinde kendisini dinlemeyeceğinden emindi.

Handan, Cenk’in yüzündeki ifadeye bakıp güldü. Aralarında hiç küllenmeyen kanu yeniden açıldı. “O zaman Nil yengesine yollarız o nasılsa kızımızın kocasını adam eder.”

“Artık şu konuyu kapatsak! Bunca yıldır bıkmadın mı? Nil olmasa sen de beni boşayacaktın ama!”

“O zaman ne kadar deliymişim. Gelip konuşmak varken. Neyse ki akıllandık artık.”

“İkinci resmi de açsana. Fırat da büyüdü. O bu sene sünnet olacak mı?”

“Nil, tayinlerini bekliyor. Tayin kesinleşsin ona göre ayarlayacakmış.”

“O kadar ara ile iki çocuk yaparlarsa böyle olur işte. Bizim gibi peş peşe yapmaları lazımdı. Bak, Meral ile Can nasıl arkadaş gibi büyüdü.”

“Bazen bizim yaptığımızı akıllıca buluyorum ikisi bir arada büyüdü diye seviniyorum. Bazen de Nil'e özeniyorum. Yedi sene ara ile iki kez çocuk sevdi.”

“Çok istiyorsan üçüncüyü yapalım hayatım.”

“Teşekkürler canım. Biz artık torun seveceğiz.”

“Sen ne diyorsun ne torunu? Az önce evlendirmiyordun kızını. Şimdi torun severiz diyorsun.”

“O başka bu başka. Sakın bana sarma asla üçüncüyü doğurmam.”

“Bence sen bunu bir düşün.” Cenk o arada ekranın altında gözüken ama karısının henüz okumadığını anladığı notları okumuş ve gülümsemeye başlamıştı .”Bir de gelen e-postanın altında notlar var. Oku da ağla.”

Handan, notları okuduğunda gerçekten ağlamaya başlamıştı. Ama ikisi de sevinç gözyaşıydı.

Not 1 : Umarım sevinirsiniz. Hakan, İstanbul'a Emniyet Müdürü olarak tayin oldu. Geri dönüyoruzzzzzzzz

Not 2 : Üçüncü kez hala olacaksın...


SON



**********************************************************  


Bir hikayemizin daha sonuna geldik...



Okuyan herkese sonsuz teşekkürler.

Yorum yazanlara, yazamayanlara, okumaya başlayıp bırakanlara, bittikten sonra başlayanlara... Herkese teşekkürlerimi yolluyorum...

Yeni hikayemiz yarın başlıyor. Tüm bekarları bekliyorum. Çünkü 'Doğru Erkek Nasıl Bulunur?' araştıracak, taktikler geliştireceğiz... Elbette eğlenecek, minik hüzünlerin ardından büyük mutluluklar yakalayacağız... 

Sevgilerimle


1 yorum:

  1. Çok keyifli güzel bir hikayeydi bizlerle paylaştığın için çok teşekkürler 💐yarın yeni hikaye ile buluşmak üzere 😘

    YanıtlaSil