24 Ağustos 2015 Pazartesi

DOĞRU ERKEK NASIL BULUNUR? 5. Bölüm

Yeni yılın ilk iş gününden sonra hava çok soğumuş, hatta bazen yemek için bile bürodan çıkmak istememişler, bulundukları gökdelende açılmış sandviç büfesinden sipariş vermeyi tercih etmişlerdi. 
Çağla yılbaşı öncesi ve sonrası çok yoğun olan kız arkadaşları ile sadece telefonla görüşebilmiş, mesai saatlerinde yaptığı konuşmalar kahkahaları yüzünden herkesin dikkatini çekmişti. Seviyordu arkadaşlarını. Hepsi birbirinden çılgın dört kız ile hemen her gün konuşuyor, en kötü ihtimal yazışıyordu.
Son zamanlardaki konu beşinin özelliklerinin yer aldığı bir Web sitesi kurmaktı. Böylece koca bulmakta bu site kendilerine çok yardımcı olacaktı. Elbette siteyi Çağla’nın kurmasını bekliyorlardı. Jülide itiraz ediyor, “Siz koca bulacaksınız diye ben bulduğumu kaybedemem. Beni dışarıda bırakın.” diyordu. Diğer kızlar ise “Daha iyisini bulursun sensiz olmaz” yanıtını verip kızdırıyorlardı. Aslında tamamen şakaydı konuşulanlar ama konu ilk açıldığında ciddiye alan Jülide’ye kimse şaka olduğunu söylememişti. Özlemişti arkadaşlarını! Zaten bu aralar hep özlemle geçiyordu günleri.

***** 


Hafta sonu geldiğinde ellerindeki işlerin bitmemesi yüzünden cumartesi de çalışma kararı alınmıştı.  Füsun’a gideceği gün iş çıkması canını sıktı. Telefon ile görüşüp hatır soracaktı. Akşam ise Doğan’ın aldığı biletlerle sinemaya gidilecekti. Çağdaş ve kız arkadaşı da büroya gelecekti.
Cumartesi sabahı evden çıkarken, kar yağacağını öğrendiği için kalın yünlü bir pantolon giydi. Yanına ikinci bir kazak aldı. Şapka, kaşkol ve eldiven zaten bir haftadır üzerine yapışmıştı. İçi muflonlu çizmeleri ile ayakları sıcacıktı. Akşam don bile yapsa üşümeyeceğinden emindi. Kapıdan çıkarken Çağdaş'a saat altıda büroda olmasını anımsattı. Önce yemek yiyecekler sonra da sinemaya gireceklerdi.
Büroya girdiğinde gördüğü manzarayı komik buldu. İki erkek asık yüzlerle oturuyor, kendisine bakmıyordu. Onlara gülümsyerek “Günaydın” dedikten sonra ağızlarının içinde verdikleri yanıtları zorla duymuştu. 
Çağla, şirkete girdiğinden beri peşinde olan iki erkeğin bu tavırlarını garipsiyordu. Onlara umut vermemişti ki. İkisi de ısrarcıydı. Doğan’ı da o kategoriye koysa mıydı? Yok o hala arkadaşça davranıyordu. Defalarca kez onlara “Bana bir şeyler ısmarlamayın” dese de üçü de kendi aralarındaki yarışı bitirmek bilmiyordu. Çağla da bazen bunun nimetlerinden yararlanıyordu.
Tek bir konuya çok özen gösteriyordu. Üç erkeğin de fiziksel olarak yakınlaşmasına asla izin vermiyordu. Aslında Ali ile Yakup bazen sarılmak istiyor ya da öpecekmiş gibi davranıyordu ama Doğan ile bunu da yaşamamıştı. Bazen üç erkeğin de ısrar etmemesi “Beni çekici bulmuyorlar mı?” diye sormasına neden oluyordu. Ama o zamanlarda hayatına giren başka erkeklerin tepkileri ile rahatlıyordu.
Çekiciydi!

***** 

Çağla öğleden sonra üç gibi işlerini bitirdi. Ama akşama kadar mecburen şirkette oturacaktı. Doğan hala çalışıyordu, kardeşi de oraya gelecekti. Herkes işi ile meşgul olduğu için rahatlıklı kendisi için sitelerde gezebilirdi. Ücretli MP3 indirdiği siteye girip yeni şarkılara baktı. Gazeteleri okudu. En son hikayeler yazılan bir siteye girdi. Yeni edindiği alışkanlıkla internetteki yazarları takip ediyor, hikayelerini okuyordu. Takip ettiği yazarlardan yeni bölüm olmayınca bu kez son dakika haberi veren sitelerden birine girdi. Bir sayfayı açtığında karşısına çıkan bebek resmi ile aklı yine aynı konuya kaydı. Ne kadar kaçmak istese de işte böyle bir anda beynine bomba düşüyordu.
Aslında yeni yılda yapacaklarını yazdığı listenin son maddesi aklından hiç çıkmıyordu. Hayatının dönüm noktasıydı. Belli etmese de düşünceleri aynı şeye takılıyordu.  Çocuk sahibi olmalıydı. Çocuk sahibi olmak için de aşık olmalıydı. İyi ama kime aşık olacaktı? Bu kadar kolay mıydı aşık olmak? Elbette değildi. Ismarlama aşk mı olur? Diye düşündü. Bir şeyler yapmalıydı. İyi ama neler yapması gerekiyordu? En iyisi etrafında olan erkekler arasında aşık olacağı erkeği bulmalıydı. Düşüncelerini bu konu üzerinde yoğunlaştırdı, plan yapmaya çalıştı.
Başı zonklamaya başladığında kararını da vermişti. Öncelikle etrafındaki üç erkek ile ciddi olarak ilgilenecekti. Elbette bunu onlar bilmeyecekti. Sırasıyla tek tek çıkacak ve aklının, yok yok kalbinin yattığına evet diyecekti. Aslında önce iki erkek için plan yapmıştı. Doğan’ı sonradan listeye katmıştı. Sona bırakmasının nedeni de bu arada Doğan’ın ilgisinin boyutlarını anlamak için süre kazanmaktı.
Bu yıl bitmeden içlerinden biri ile evlenecekti.
Yani öyle umuyordu.
Evet, yeni planı buydu. Bir liste yapmalıydı. İlk hangisi ile flört edecekti? Nereye kadar yaşayacaktı? Sonuçta onlar iş arkadaşlarıydı. Eğer çıktığı dönem başarısız olursa yine yüz yüze bakacaktı.
1-            Üçü ile üçer ay geçireceğim; çok mu acaba? Neyse sonra netleştiririm.
2-           Öpüşmeyeceğim; En fazla kol kola girebiliriz ki o da destek amaçlıymış gibi yorumlanacak kadar yakın…
3-           Hepsi ile öğlen yemeği yiyeceğim; akşam yemekleri zaten çok fazla belli eder.
4-           İlk olumsuzlukta vazgeçmeyeceğim. Ama ikinci olumsuzluk süreyi bir ay kısaltacak. Üçüncü olumsuzlukta bir ay daha kısaltacağım. Vakit kaybetmeye gerek yok.
5-           Buna bir şey bulamadım bulunca yazarım
Çağla, listesini yaptıktan sonra ilk hangisi ile çıkacağını tespit etmeye çalıştı. Galiba ilk adayı belliydi.
Yakup Dağıstan… İşe girdiği andan beri hiç peşini bırakmamıştı. En çok o yemek ısmarlar, en çok o sinemaya, tiyatroya bilet alır ve davet eder, en çok o konser planı yapardı. Saydıklarının hepsi Çağla’nın zaten çok sevdiği şeylerdi. Yemeyi de, gezmeyi de çok seviyordu. Yakup, tüm bunları onunla yaşarken keyif alan biriydi. Evet, ilk sıraya Yakup’u koyacaktı. Üç ay dayanırsa, sonrasında Ali ile deneyecekti. Şimdi kendisini zorlaması gereken en önemli konu Yakup’un çenesiydi. Nasıl tahammül edecekti? O kadar çok konuşuyordu ki bazen araya bile giremiyordu. Yine de şans vermek zorunda hissediyordu kendisini…
İkinci sırada Ali Kılıçali vardı. Aslında pek oluru yoktu Ali’nin. Çağla’ya göre çok yüksek seviyede kibardı. Her an incelmekten kopacağını düşünürdü. Arkadaş grubundakilere eskisi kadar incelmese de yeni tanıdığı insanlarla olan konuşma şekli hepsini çıldırtıyordu. Sanki biraz yaptığı işe de ters gibiydi bu kibarlığı! Bilişim sektöründe olup da Osmanlıca kelimeleri sarf eden kaç kişi vardır ki?En çok annesi ile olan telefon konuşmalarına gülüyorlardı. “Saygılar anneciğim. Bugün nasılsınız? O güzel ellerinizden hürmetle öperim.  Beybabam iyidir inşallah.” Ve konuşmasının sonunda, “İkinizin de ellerinizden öpüyorum. Saygılarımı babama da iletiniz lütfen.” Çağla, bu konuşmaları aklından geçirirken gülmeye başlamıştı bile. Bürodakilerin kendisine baktığını hissedince sadece elini yok bir şey der gibi sallayarak düşüncelerine döndü. Evet, Ali ailesine ve yeni tanıdıklarına karşı son derece kibardı ama fiziksel olarak tam tipi olduğu için Çağla üstünü çizemiyordu.
Yakup ve Ali sarışın ve renkli gözlüydü. Yani ikisi de tam tipiydi. Yakışıklılık göreceli olduğu için Çağla o konuda kendi fikri sorulduğunda, ikisinin de yakışıklı olduğunu söylerdi. Ama bazı arkadaşları büroya uğradıklarında Doğan’ı daha yakışıklı bulurdu, Yakup’u da Ali’den daha çok beğenen arkadaş sayısı oldukça fazlaydı. Yine arkadaşlarının verdiği tepkilerden biri Yakup’un çok daha doğal olduğu, çok konuşkan olduğu yönündeydi. Ali ise konuşurken hata yapmamak için çok daha az konuşmayı tercih ederdi. Ve kızları birkaç kez görmesine rağmen onlarla da çok kibar konuşurdu. Elbette Çağla’nın arkadaşlarına bu kibarlık fazla geliyordu. Doğal olmaktan çıkıyordu tavırları.
Doğan, ikisine göre daha koyu tenli ve koyu saçlıydı. Kumral olması ve ela gözlü olması tam tipi olarak görmesine engel olsa da gerçekten yakışıklıydı. Ne Yakup kadar konuşkandı, ne de Ali kadar kibarlaşıp komik durumlara düşerdi. Çağla, üçüncü sıraya Doğan Yalvaç’ı koydu. Mutlaka denenmesi gereken bir erkekti. Belki de boyu bu kadar uzun olmasa zaten şimdiye kadar karar vermiş bile olabilirdi. Çağla, topuklu ayakkabı giymeyi severdi. Yine de boyunun Doğan ile uyumlu olmasını sağlayacak kadar yüksek giymek mümkün değildi. Elif ile yan yana yakışır bunlar, diye geçirdi aklından. Elif de çok uzundu. Evet, yan yana gelince ikisi de uyumlu olurdu. Gerçi artık insanlar yan yana ne kadar yürüyordu ki? Çoğu yere araba ile gidiliyor, kadınlar artık kapılarının açılmasını beklemeden inip, gidilecek yerin kapısından içeri dalıyordu. 
Çağla, eğer aklı yatarsa Doğan’ın uzun boyunu sorun etmeyecekti.

***** 

Sinemanın büyük ve bol sütunlu salonunda, Çağla, erkek kardeşi, onun kız arkadaşı Melek ve Doğan, sıcak bir şeyler içerek oyalanıyordu. Oturduğu yerden görünen bir flotal aynada kendilerini inceledi. Doğan konusunda kararsızlığı devam ediyordu ama içi biraz rahatlamıştı. Oturduklarında da otuz santimden fazla olan boy farkı belli olmuyordu. Gerçi daha net karar vermek için altı ay sonra Doğan’ın karakterini yakından inceleyecekti.
Tabii o zamana kadar başka karar vermemiş olursa…
Ah bir de şu kararsızlığına bir çözüm bulabilse…
Çağdaş, Melek ile okuldan tanışıyordu. Çağla, kızı daha önce de görmüş, çok beğenmişti. Sapsarı saçlarını annesinden almıştı. Koyu mavi gözleri ile yuvarlak yüzü genç kızın güzelliğine güzellik katıyordu. Erkek kardeşi de yakışıklıydı. Yine de çok gençlerdi. Uzun süre bir ilişkiyi devam ettirebileceklerinden emin değildi. Birbirlerine bakışları, ilgileri sevdiklerini belli ediyordu. Bu aşkın ömrünü merak etti, Çağla. Çünkü aşkı bilmiyordu. Daha önce hiç aşık olmamıştı. Bu yüzden erkek kardeşini de Melek’i de kıskanıyordu.
Onların yaşadığının aşk olduğundan emindi…
Emin değildi…
Aşk olmasını istiyordu…
Filmin başlamak üzere olduğu belirtilince dörtlü oturdukları masayı terk etti.

***** 

Pazar gününü annesine ayırmak zorundaydı. Çünkü yemek yapmayı öğrenecekti. Önce pratik bir şeyler öğrenmek istiyordu. En iyisi çorba yapmakla başlamak diye düşündü.
Öğlen yemeği için annesi ile birlikte mutfağa girdi.
“Anne, ben çorba yapayım. Kolaydan başlayayım.”
“Tabii olur. En kolayı kara lahana çorbasıdır. Çıkart dolaptan malzemeleri. Kara lahana,  mısırı haşlamıştım önceden, barbunyayı da çıkart, karalahanaları yıka ince ince doğra sonra sıcak suya at haşla.”
“Anneee…”
“Efendim.”
“Bak mutfaktan anlamıyor olabilirim ama kara lahana çorbasının en zorlarından biri olduğunu biliyorum. Ya ben şehriye çorbası falan yapsam ilk gün?”
“Tabii neden olmasın. Zaten sade suya şehriye at, biraz salça koy, tuz at, pişince de üstüne maydanoz atarsın. Ben kıymalı severim ama baban sevmez o yüzden kıyma koyma. Kız sen beni deli etmek için mi mutfağa girdin? Yemek yapmayı öğreneceksen önce tencere yemeklerini öğren. Maşallah bir pilav yap desem ya lapa verirsin, ya çiğ. Beni kızdırma gel yanımda dur. Bugün bakarak öğrenme kısmındasın. Sonra sana yaptıracağım.”
“Anneee, süpersin ya sen yap ben baka baka öğrenirim.”
“Yağma yok Çağla. Bu hafta ben yapıyorum. Haftaya sıra sende!”
“Tamam.”
Yarım saat kadar sonra izlediklerinden yorulmuş olarak öffleyen Çağla “Anne, ben karar verdim, bir aşçı ile evleneceğim.”
“Hasibe ablayı anımsıyor musun? Kocası aşçı. Adam evde yumurta kırmıyor. Sen en iyisi lokantası olan birini al. Artık yemekleri getirsin eve. Karnınız doyar.”
“Anne, var ya sen süpersin. Tamam, koca adayını lokantalardan arayacağım. Gerçi bizim şirketçe gittiğimizin sahibi kadın. O olmaz. Neyse a hafta sonları falan aranırım artık.”
“Ay, Çağla, iş olduğunu bilseymişsin doğmayacakmışsın. Sinirimi oynatma da şu kaynayan suyu üstüne dökmeden pilava ekle. Tuzunu da unutma.”
“Ne kadar tuz koyacağım?”
“Göz kararı koy işte.”
“Anne bak bu mutfaktan çıkarım, açlıktan ölsem de bir daha girmem. Dalga geçme benimle. Ne kadar tuz koyacağım?”
Hale hanım kahkahalarının arasında yanıtladı. “Sen tuzu eline aldığında ben söylerim.”

***** 

Yeni hafta yeni kararlarla başlamıştı. Doğan’ın o akşam sinema çıkışında bir şeyler yeme teklifini inatla kabul etmemişti. Kafasındaki sıraya ve kurallara uyacaktı. Bunu yaparken üçünü de kırmamaya çalışacaktı. Gerçi Doğan baş başa bir yemek daveti yapmamıştı. Dördü birlikte bir şeyler yiyecekti ama kural kuraldır demiş ve inatla kabul etmemişti.
Elbette o böyle davranırken içlerinden biri ya da ikisi hayatlarına yeni aşklarla devam edebilirdi. O zaman da üzülmeyecekti çünkü kendisine aşık olmayan bir erkeği istemiyordu. Bu süreç zaten biraz da bunu anlamak içindi. Kim kendisine gerçekten aşıktı?
Bugün kalın mantosunun altına mini etek giymişti. Yünlü külotlu çorap bacaklarını ve ayaklarını sıcak tutuyordu. Uzun çizmeler zaten dizlerinin üstüne kadar kapattığı için az bir bölüm açıkta kalıyordu. O küçük alan bile dikkat çekecek kadardı. Annesi, “Bugün yine güzellikler sergileniyor.” Dediğinde babası “Anasına bak kızını al, diye boşa dememişler. Senin minilerini anımsıyorum da dudağım uçukluyor.” Diye yanıt vermişti. Çağla, kendisini savunan babasının keline bir öpücük kondurup annesinin yanağından makas alıp çıkmıştı.
Annesi ters bir kadınmış gibi davransa da aslında çok komik bir kadındı. Olaylara bazen çok düz bakan, bazen de tüm cinliği ile yorumlar yapan biriydi. İki hali de doğal olduğu için komikti.
Babası ile eski hızlı zamanlarını hiç unutmamış, o yüzden de çocuklarının yaşamına karışmayan ama uzaktan izleyen biri olmuştu. İkisinin de bu halleri özgüvenli çocuklar yetiştirmekte çok önemli rol oynamıştı. Çağla ikisini de çok seviyordu. Elbette erkek kardeşinin de yeri ayrıydı. Az yaş farkı sayesinde ergenlikleri bir arada geçmişti. Hatta Çağdaş’ın hızlı boy atması yüzünden Çağla’nın küçük kardeş sanıldığı dönemler çabuk gelmiş, bu da Çağdaş’a ağabey pozları yapma hakkı vermişti. Kardeşinin o halleri bazen devam etse de eskisi kadar büyüklük taslamıyordu. Hayatına Melek girdikten sonra zaten tamamen normale dönmüştü. 
Büronun dış kapısının yanındaki küçük odaya mantosunu astıktan sonra ilk iş Yakup’un masasına gidip “Günaydın” dedi. Bu özel selamdan memnun olan Yakup, hemen asık yüzünü değiştirmiş, gülümsemeye başlamıştı.
“Sana da günaydın. Nasılsın?” Bu sorunun ardında ‘Doğan ile neler yaptınız?’ vardı. ‘Eğlendiniz mi? Öpüştünüz mü? Kötü mü öptü? Onun için mi benimle ilgileniyorsun? Yoksa gerçekten kıymetli olanın ben olduğumu mu anladın?’
Çağla, tüm soruları bilinçaltında duysa da sadece “İyiyim” dedi. Tam masasına gidecekken hafifçe dönüp “Bu öğlen yeni bir yer deneyelim. Gelirken gördüm güzel bir yer açılmış.”
Yakup, o an dünyadan ayrılıp uzaya fırlayan çizgi film kahramanları gibiydi. Yeniden sandalyesine indiğinde kısılmış sesi ile “Olur” dedi. Yüzü üstündeki süveter gibi kızarmıştı. Şirin mi olmuştu bu hali ile? Biraz öyle olmuştu.
Çağla, gevezeliğinden yakındığı Yakup’un bir anda suspus olmasından keyif alarak masasına geçti. Üstündeki etkisini en çok şu an algılamıştı. Fiziksel ilgi elbette önemliydi ama çıkmaya başladıklarında ne kadar uyacaklardı? Önemli olan buydu.
Bir an yaptığının ne kadar kötü olduğunu düşündü. Üç erkeği kendi çıkarı için deneyecek ve sonunda birine karar verecekti. Önemli olan bu üç erkeğin kalbinin en az nasıl kıracağını bulmaktı. Aksi halde içlerinden birilerinin bu iş yerinde uzun süre çalışması mümkün olmayacaktı.
Ekranını açıp işe başladığında saat daha dokuz değildi. Fatma Hanım çaylarını getirirken Ali ve Doğan kapıdan gülerek girdi. Günaydın dendikten sonra onlar da yerlerine geçti. Doğan kırgın gözükmüyordu.  Ali ise o gün çok şıktı. Çağla merak etti. Acaba biri ile mi buluşacaktı? Öyle ise denek sayısı ikiye inecekti. Denek mi? Çok ayıp, dedi kendisine. Öyle denir mi?
Onlar aşık ve baba adaylarıydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder