9 Temmuz 2015 Perşembe

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 2. Bölüm

Ankara'da geçen uzun yıllardan sonra, yeniden İstanbul'da yaşamak zor gelecek gibiydi. Tek avuntusu kız kardeşi ile artık çok daha sık ve rahat görüşecek olmalarıydı.

Babaları tek başına iki çocuğa bakamayacağını söyleyip çocuk esirgeme kurumuna bıraktığından beri iki kardeş birbirine çok bağlanmıştı. Kardeşi ile arası üç yaştı. Anneleri kız kardeşinin doğumunda doktor hatasından ölünce, babaları bir yıl boyunca onlara bakmaya çalışmış, hatta o sırada sütannelik de yapacak bir kadınla evlenmişti. Kadının imam nikahlı eşinden çocuğu olmuş, adam da bırakıp gitmişti. Sırf bebek için evlenmişti babası o kadınla. Ama Handan, kadını hiç emmemişti!


Üvey annesinin adını bile anımsamıyordu. Çünkü babası evlendikten iki ay sonra eve geldiğinde, iki çocuğunun da kollarındaki morlukları görmüş ve hemen kadını evinden atmış, polis raporu tutturmuş ve boşanma davası açmıştı.

Daha sonra, üst üste gelen bu sıkıntılar işlerini de etkilemiş, yanlış anlaşmalarla büyük zararlara girmişti. Taş ocaklarını satmak zorunda kalmış, parasızlık çekmeye başlamış, çocuklarını doyuramaz hale gelmişti. 

O dönemde ikisini de çocuk esirgeme kurumuna bırakmış, sık sık ziyaretlerine gitmişti. Her ziyarete gelişinde üzüntüsü yüzünden okunuyordu. Hep dilinde, sizi en kısa sürede buradan alacağım, cümlesi vardı. O süre uzadıkça küçücük kalbi korkuyla atardı, Hakan'ın. Kardeşine belli etmez ama korkardı. Tüm bunlara rağmen kızmazdı babasına.

Hakan, babasının kendilerini oraya bırakma nedenini artık çok daha iyi anlıyordu. Zaten hiçbir zaman babasına tavır almamıştı. Handan'ın da almasına izin vermemişti. Kendisi gibi aç geceler geçirmelerini değil aksine karınları tok bir şekilde sıcak yatağa girmelerini sağlamıştı.

Koruyucu ailelerin yanlarında kısa süreli kalan çocuklar, birbirlerinden ayrıldığı an sorun çıkartmaya başlayınca, kimse bir daha koruyucu aile olarak da almamıştı. Tam on yıl sürmüştü çocuk esirgeme yılları. Hakan on dört, Handan, on bir yaşında ayrılmıştı kurumdan.

Babaları sözünü tutmuş, iki çocuğunu da yanına almıştı.

Bu süre içinde çocukların okul hayatı ilerlemişti. İlkokul beşinci sınıfa giden kardeşi ile yeniden babasının evinde yaşamaya başladığında, kendisi de orta son sınıf öğrencisiydi. Babaları on yıllık dönemde bulduğu her işte çalışmış, her kuruşu biriktirmişti. Bir daha yokluk çekmek istemediği ve çocuklarına yaşattıklarından büyük utanç duyduğu içindi tüm bu çaba...

Babası, önce bir arsa almış, sonra üstüne bir gecekondu yapmıştı. Köy muhtarından aldığı arsayı özel olarak seçmişti. Bulduğu bazı taşların renklerinden ve şekillerinden şüphelenmiş, inceletmiş ve orada bir taş ocağı açabileceğini anlamıştı. Eski işi de zaten granit üzerineydi. Sonrası izinler ve kazılarla geçen yıllardı. Artık varlıklı bir adamdı ama asla geçmişi unutmuyordu. Hakan, babasının hala o ezikliği üstünden atamadığının bilincindeydi.

Hakan'ın esirgeme kurumu yıllarından beri tek isteği polis kolejine gitmekti. Daha ortaokul birinci sınıfta bu hayali kurmuş, neler yapması gerektiğini araştırmıştı. Bunda en büyük etken esirgeme kurumunun önünde nöbet tutan polis ağabeyleriydi. Şartlara uyabilmek için o yıllarda tüm baskılara rağmen hiçbir arkadaşına uymamış, başını derde sokmamak için çabalamıştı. Dersleri zaten iyiydi ama sınava da çok çalışmıştı. Kolejin imtihanını kazanıp Ankara da okumaya hak kazandığında babası büyük bir gururla onu okuluna teslim etmişti. Onlardan uzak geçirdiği yılların acısını hep içinde yaşayacak olsa da çocuklarının kendi ayaklarının üstünde durabiliyor olmasından da memnun olduğunu her fırsatta ifade etmişti.

Artık tüm o kötü günler geride kalmıştı.

Kız kardeşi normal liseye gitmiş, daha sonra işletme fakültesini kazanmıştı. Mezun olur olmaz da bir şirkette çalışmaya başlamıştı. Üç yıl önce şirket değiştirmişti. Yeni şirketine geçişi biraz olaylı olmuştu. Eski patronu Handan'ı bırakmak istememiş, ama yeni patronu ısrar etmiş ve kazanmıştı. Tüm bunlar Hakan'a çok uzaktı. Hiç anlamadığı konulara kafa yormuyordu. Önemli olan kız kardeşinin orada da çok başarılı olması ve işini layığı ile yapmasıydı. Kardeşi önce patronun sağ kolu olmuş, bir yıl kadar sonra da aynı patron ile evlenmişti.

Evlenmeden önce sık sık telefonla konuşuyorlardı ama evlendiğinden beri çok azalmıştı görüşmeleri. İşte biraz da bu yüzden yeni görev yerinin İstanbul olmasından son derece memnundu. Kız kardeşinin evliliğinin çok da mutlu bir evlilik olmadığını düşünüyordu. Eniştesi ile birkaç kez görüşmüş, düzgün ve yakışıklı biri olduğuna karar vermişti ama bu mutlu olmaya yetmiyordu işte...

Hakan, yeni çalışacağı İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasının geniş merdivenlerini hızlı adımlarla çıkarken yanından geçenlere aldırmadan düşünceleri ile boğuşuyordu. Öğle vaktiydi ama o daha yeni gelebiliyordu. İlk günden işe geç gelmek istemezdi ama nakliye şirketi eşyalarını ancak getirmişti. O da mecburen izin almış bir süre başlarında durmuş sonra babasını nakliyecilerin başında bırakıp işe gelmişti. Gerçi eşyası azdı ama adamların geliş saati on olunca işler uzamıştı. Babası, sen işe git ben beklerim, deyince bırakmıştı onları baş başa. Babasının her işi kendi yapma çabasına alışmıştı.

Büyük kapıdan girdikten sonra, içerinin kasvetli renginin, hafif uğultusunun aşinalığını duyumsadı. Seviyordu bu havayı. Etrafındaki koşuşturmayı, insanların rengini seviyordu. İşini zaten ilk günden beri çok büyük bir şevkle yapmasının en büyük nedeni buydu. Daha fazla oyalanmadan, danışmaya kimliğini gösterip Cinayet Masasının olduğu katı sordu. Asansörle ilgilenmeden doğru merdivenlere yöneldi.

Üstünde o gün için seçtiği gri takımı, beyaz gömleği, siyah gri çizgili kravatı ve siyah ayakkabıları vardı. Kıyafetinin renkleri saçlarının kırlığı ile uyumluydu. Babasına çekmişti. Onun da saçları çok genç yaşta beyazlamaya başlamıştı. Babası ile tek benzerliği bu da değildi. Boyları ve gözlerinin rengi de benziyordu. Babası da ela gözlüydü ama Hakan'ın gözleri biraz daha fazla yeşil tonundaydı. Şimdi ise üstündeki renklerden etkilenerek siyaha yakın bir koyuluğa dönüştüğünden emindi...

Hızlı adımlarla çıktığı merdivenlerden sola döndü. İlk kez geldiği bu binada ne kadar ilgi çektiğinin farkında değildi. Bir sürü kafa onun geçişinin ardından, kendisinden yana dönüyordu. Yüzlerde, bu uzun boylu, hafif kır saçlı adamın kim olduğu sorusu vardı...

Önce, Müdürünün yanına gitmeliydi. Kapısını çaldığında içeriden tok bir ses “Girin” dedi.


Yeni görevi için hazır olarak açtı kapıyı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder