21 Temmuz 2015 Salı

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 15. Bölüm

Akın ile Deren ekip arabasına bindiklerinde Akın konuşmuyordu. Deren’in gözlerinde gördüğü parıltıyı yanlış anlamış, onun Hakan Başkomiser ile birlikte olduğu için bu kadar keyifli olduğunu sanmıştı. Deren ise tam konu açacakken Akın’ın terslemesi ile susmuştu.

Neler oluyordu bu adama? Yoksa ilgisini anlamış ve engellemeye mi çalışıyordu. Deren utançla başını camdan dışarı çevirdi. İyi o zaman, dedi. Ben de aşkımı içimde yaşarım. Gün gelir unuturum.

Olay yerine ulaştıklarında da inceleme ve ifadelerin alınmasını bitirdiklerinde de Akın’ın yüzü değişmemişti.

Büroya döndüklerinde ikisi de asık yüzlerle masalarına geçtiler.



*****


Handan, masanın arkasına geçtiğinde artık tahammülünün sınırına geldiğini hissediyordu. İkili bir yaşama daha ne kadar dayanacaktı? Cenk telefon açmış, birazdan İzmir'e gitmek için yola çıkacağını ve beş gün olmayacağını söylemişti. Üstelik aynı katta üç oda ara ile çalışmalarına rağmen odasına gelmeye gerek bile görmemişti.

Handan, evliliğinin bittiğini görüyor ama düzeltmek için bir şey yapamıyordu.

Cenk ile ilk tanıştığında onun çok çekici bir erkek olduğunu düşünse de aralarında sadece iş ilişkisi olmuştu. Eski şirketinden kopartmış kendisi ile çalışması için oldukça cazip teklifler sunmuştu. Kariyeri her şeyden önemli olan Handan teklifi değerlendirmiş ve geleceği için uygun bir terfi olduğuna karar vererek kabul etmişti.

İlk aylar sadece patron çalışan ilişkisi bir süre sonra iş toplantıları ve iş yemekleri yüzünden daha samimi bir hal almıştı. Yine de o samimiyeti yanlış yorumlamak istemeyen Handan uzak durmuştu. İşe girişinin üstünden dokuz ay geçmiş, şirket yılbaşından iki gün önce tüm çalışanların katıldığı bir yemek vermişti. O gece kendisini eve bırakan Cenk ilk kez öpmüştü. Handan verdiği karşılığı çok iyi hatırlıyordu. Önce çekingen sonra istekli... Sonra kendini yavaşça geri çekmiş, derin nefes almış iyi geceler demiş ve evine girmişti. Amacı sadece tek bir öpücük ile bırakmak, o gece alınan alkole mahsus bir yakınlık olarak yorumlamaktı.

Ocak ayının sonuna kadar Cenk de bir daha kendisine yaklaşmamış, hatta o geceyi anımsatacak ne bir söz ne bir imada bulunmamıştı. Handan alınan alkole yorduğu olayı unutmuştu. Daha doğrusu unutmak istemişti.

Ocağın son günü gittikleri iş yemeği çok başarılı geçmiş, ertesi güne sözleşmelerin imzalanması için randevular alınmıştı. Konukları gittikten sonra Cenk kendisine birer içki daha içmeyi teklif edince kabul etmişti. İçki sayısının kaçta bittiğini bilmiyordu ama yaşadıkları için alkollüydüm yalanını kullanamayacağını iyi biliyordu. Çünkü o gece yaşadığı her şeyi anımsıyordu. Sabah Cenk'in yanında uyandığında utanmış ama pişmanlık duymamıştı. Tek düşündüğü bu yaşanan gecenin iş ilişkilerine nasıl etki edeceği olmuştu.

Cenk uyandığında ise yatağındaki kadını yeniden kollarına çekmiş, akşam kaldıkları yerden devam etmişti. Handan o günden sonra neler olacağını bilmeden girmişti o kolların arasına.

Aralarında hiç konuşulmamış tek şey duygulardı. O geceden sonra birlikte olmaya devam etmişler, paylaştıklarından memnun sorgusuz sualsiz bir hayat yaşamaya başlamışlardı.

Handan, Cenk'e âşık olduğunu biliyor ama bunu dile getiremiyordu.

Cenk ise eski hayatına devam ediyor, akşamları ise Handan'ın yanına geliyordu. Sık sık iş yemeklerine birlikte çıkan çift bir süre sonra iş yemeği haricinde de baş başa görülünce gazeteler ilişkilerini yazmaya başlamıştı. Handan'ın ilk kez ikisini gazetede gördüğünde ağlaması ve bunu Cenk'ten gizleme çabası sonuçsuz kalmış, gözyaşlarını gören Cenk, “Yarın, nikâh işlemlerini başlatalım. Nasılsa bir arada çok iyiyiz. Yatakta da sorunumuz yok. Madem gazetelere düştük, biz de onların çenesini kapatırız.” demişti.

Bir ay sonra evlenmiş, babasının ve ağabeyinin nikâha gelmesi ile kendini daha da kötü hissetmişti. Kendisi aşk evliliği, kocası mantık evliliği yapmıştı. Kendi aşkının ikisine de yeteceğini sanmıştı. Şimdi anlıyordu ne büyük bir hata yaptığını.

Dışarıya karşı mutlu eş rolü yapmaya ilk olarak altı ay önce başlamıştı. Kocası ile artık ne eskisi gibi konuşabiliyor ne de birlikte bir yerlere gidiyordu. Cenk'in yanında başka kadın ile görülmesi gibi iğrenç bir aşağılamayı da yaşamamıştı. Cenk başka bir kadın ile birlikte oluyorsa da bunu şehir dışında yaşıyordu. Çünkü son zamanlarda Cenk, gitmesine gerek olmaya bir sürü iş seyahatine gitmişti.

Her gezi sonrası eve dönüşte görev icabı sevişiyorlardı. Handan, ne yapıp da en azından evliliğinin ilk yılına dönebileceğini düşünüyor ama çözüm bulamıyordu. Evlilik terapistine gitmek için evliliği iki kişinin de kurtarmak istemesi gerekirdi. Bu durumda tek başına gitmesinin faydası yoktu.

İşte yine aynı şeyi yapmış, beş günlük bir geziye gideceğini son dakika haber vermişti. Ellerini şakaklarına dayadı. Neden konuşmuyordu onunla Cenk? Neden evlenelim dediği gibi boşanalım demiyordu? Kendisi söyleyemezdi. Kendisi boşanalım diyemezdi. Kocasını sevmese belki ama bu kadar severken onsuz olmak, üstelik buna karar veren kişinin kendisi olması asla yapamayacağı şeydi.

Oysa geçen hafta sonu ağabeyi ve babası ile ne kadar mutluydu. Onlarla yazlıkta iki gece geçirmiş, pazar günü Cenk de gelince mutluluğu katlanmıştı. Cenk her zamanki gibi başkalarının yanında tüm sıcaklığı ile karısını seven erkek olmuştu. Handan bunların rol olduğunu bildiği halde yine umutlanmıştı. Ama aradan iki gün geçmiş tüm umutları yine yerle bir olmuştu.

Başı zonkluyor gözleri yanıyordu. Çekmecesinden ağrı kesici aldı. Aynı çekmecedeki doğum kontrol haplarına baktı. Daha nikâh bile yapılmadan, hemen bebek istemediğini söylemişti, Cenk. İlk yıllar birbirimizi daha iyi tanır, evliliğimizi oturturuz, demişti. Oysa iki yıl geçtiğinde evlilik oturmamış aksine daha da uzaklaşan çift artık bebek fikrini bile konuşmaz olmuştu.

Ne yapacağını nasıl davranacağını bilememek moralini bozuyordu. Hakan'ın bu halini anlamasını istemiyordu. En iyisi bu hafta ona gözükmemekti...


*****


“Bertuğ, seni arıyorlar!” Nil, telefonu kenara bırakmış yarım kalan işine dönmüştü. Hesaplarla uğraşıyordu. Bertuğ telefona geldiğinde, sabahtan beri yüzünde olan üzgün ifade aynen duruyordu.

“Buyurun ben Bertuğ” Nil, üzgün sesini duyunca bir kez daha kafasını işinden kaldırıp yüzüne baktı.

“Şu an müsait değilim.”

“...”

“Tamam, gelirsin akşam.”

“...”

“Neden affedecekmişim?”

“...”

“Ben de...” son kelimesinde sesi değişmişti. Nil âşıkların kavgasının tatlıya bağlandığını anladı.

Bertuğ telefonu kapattığında bu kez neşesi yerine gelmiş televizyondaki şarkıya eşlik ederek işine dönmüştü.

Nil, onların ruh hallerinin kendisini de etkilediğinin farkındaydı. Çalışanları mutlu ise kendisi de mutlu oluyordu. Elindekileri toparladıktan sonra öğlen yemeği için mutfağa gitti. Genelde herkes evinden getiriyordu. Kendisi ise canı bir şey istemezse zeytin ekmek, peynir ekmek yiyor öyle geçiştiriyordu. Ama o gün ziyafet vardı. Mantı yapıyordu. Çünkü günlerdir üstündeki siniri boşaltacak yer bulamamış en sonunda hamur yoğurarak atmıştı sinirini. Elbette o kadar hamur da ancak mantı olarak değerlendirilebilirdi.

Aydan ile Emine mutfakta bir yandan konuşuyor bir yandan da kesilmiş hamurlara kıymaları koyuyordu. İki genç kız arasında ara sıra baş gösteren kıskançlık o an için yok olmuştu. İkisi de keyifliydi.

“Kızlar, siz kapamaları bitirince beni çağırın ben eczaneye geçiyorum.”

“Tamam, Nil abla.”


*****


Eczanede ise kuaförün aksine soğuk rüzgârlar esiyordu. Mert raflardaki ilaçları etiketliyor, Yağmur ise vitrinin önündeki cam rafları siliyor, bir yandan da karşıdaki arabada oturan genç delikanlıya bakıyordu.

Nil, Mert'in neden o kadar sinirli gözüktüğünü anlamıştı. Yağmur yine zengin görünümle bir erkeğin ilgisini çekmeye çalışıyordu. Uzun saçlarını savurdukça Mert ters ters bakıyor ama ses çıkartamıyordu. Nil bir an Yağmur'u içeri çağırmayı düşündü ama sonuçta onların ilişkisine karışmama kararı vermişti. Mert, ya bu kızı aklından çıkartacak ya da acısı ile yaşayacaktı. Yağmur'un değişeceğini düşünmüyordu. Yine de yanılmak istiyordu kalbinin bir köşesi...

“Çocuklar öğlen mantı var. Yiyecek bir şey almayın.”

“Nil abla,  ben mantıyı kolasız yiyemem. Ama kola içmeme de kızıyorsun.” Yağmur, öyle bir sesle konuşmuştu ki Nil önce bir kahkaha attı. Ardından,

“Bu kez kızmam. Benim de kolasız tüketemediğim tek yiyecektir. Büyük şişe alın o zaman.”

Yağmur, tam kapıdan çıkmak için hareketlenmişti ki Nil, “Mert, sen alır mısın? Hava çok sıcak, Yağmur çıkmasın?” dedi.

Yağmur, dışarıdaki genç ile belki de görüşmek için son şansını kaybetmiş, Nil bir iki dakika önce aklından geçenlerin tam tersine, olacaklara müdahale etmiş, Mert de sinirini yatıştırmak için bulduğu fırsata balıklama atlamıştı.

Nil, halinden memnun bu kez de eczanenin hesaplarına bakmaya başladı.

O sırada sokaktan ikinci kez geçen sivil plakalı aracın fakında değildi. Oysa o arabanın direksiyonundaki genç adam, hem eski evi, hem de altındaki iki iş yerini incelemişti. İlk geçişinde görmediği biri şimdi eczanede oturuyordu. Nil o olmalıydı!

Telefon ile edindiği bilgileri teyit etmiş olarak emniyete geri döndü...


*****


Hakan, önce müdürü ile konuşmuş, tahmin ettiği gibi travesti cinayetlerine eğilmesini istemişti. O da zaten o konuyu birinci sıraya taşımıştı. Ama günlerdir yapamadığı şu falcı ziyareti de aklında kalmasın istemişti.  Gün ortasında karşıya geçmek akşam geçmekten iyiydi. Bazen evi Anadolu yakasında olduğu için pişman oluyordu.

Sonunda kadının yüzünü de görmüştü. Yeniden düşündüğünde tüm hatları ile gözünün önündeydi. Güzel denilecek hatları vardı. Oysa kendisi, yaşlı ve kötü niyetli biri ile karşılaşmayı bekliyordu. Düşünceleri ile hiç örtüşmeyen güzel kadının saçları nerdeyse beline kadar uzanıyordu. Üstelik üstünde şeker pembesi ile camgöbeği mavi gibi çok iddialı iki renkli kıyafeti ile saçına çiçek taksa Çingene güzeli diye ortalıkta salınacak havası vardı. Neden çingeneye benzettiğini de biliyordu aslında. Falcılık dendi mi aklına ilk onlar gelirdi.

Saat öğleni geçiyordu ama hala yemek yememişti. Kız kardeşini arayıp onunla dışarı çıkmayı düşündü. Telefonu açan Handan'ın sesindeki neşenin zorlama olduğunu anlamak zor değildi.

“Nasılsın güzelim?”

“İyiyim ağabey. Sen nasılsın?

“Ben de iyiyim ama açım. Bana yemek ısmarlar mısın? Bu tarafları daha öğrenemedim.”

“Bu tarafta mısın? Hayrola? İş mi?”

“Sayılır. Hazır gelmişken seni de göreyim dedim. Sen yemek yedin mi?”

“Yok yemedim. On beş dakika sonra Maltepe Sahilinde buluşalım.” Lokantanın adını söyleyip vedalaşmıştı.”

Hakan, arabayı sahile çevirmişti. Zaten Göztepe'de olan evden Maltepe'ye ulaşması en çok on dakika sürerdi. Sahil yolundan giderken adaları izlemek de ayrıca aklındaki tüm düşünceleri bir kenara bırakmak için iyi fırsattı.


*****

Handan, telefonu kapattı. Ağabeyi ile bir süre görüşmeme kararı da böylece suya düşmüştü. Cenk'i aramayı düşündü. Sonra vazgeçti. Onun kendisine veda etmek için kullandığı yolu kullanmayacaktı. Ona, mesaj attı ve ağabeyi ile yemeği çıktığını sonra da eve gideceğini, kendisine iyi yolculuklar dilediğini yazdı. Madem soğuk savaş ilan edilmişti o zaman kendiside en uygun silahlar ile yanıt verecekti.

Cenk, odasında ekrana bakıyor ve karısından gelen mesajı okuyordu.  Derin bir nefes aldı, yanına alması gereken dosyaları çantasına tıkmaya başladı. Bir saate kadar uçağı kalkıyordu...


*****


Hakan, kapıdan giren yeşilli mavili elbisesi içinde süzülerek yürüyen Handan'ın yüzüne oturttuğu gülümsemeye kanmayacak kadar iyi polisti. Üstelik arabadan indiğinde gördüğü kadının gülecek hali hiç yoktu.

Tam ayağa kalkmış öperken Handan'ın cebi çalmaya başladı. Arayanı görünce kaşları çatıldı. Cenk arıyordu.

“Efendim Cenk?”

“Yemeğe çıkmışsın! Hakan geldi mi?”

“Geldi yanımda. Onunla mı konuşacaksın?”

“Yok, geldi mi merak ettim.”

“Geldi. Gelmese de ben tek başıma yemek yiyebilirim. Sana iyi yolculuklar.”

Handan, büyük hata yaptığını Hakan'ın yüzüne bakınca anladı.

“Ne oldu? Cenk neden aradı seni? Benimle yemeğe çıkman sorun mu?”

“Elbette değil. Ona iş ile ilgili kızdım. O da şimdi tavır yapıyor. Boş ver akşama unutur nasılsa.”

“İyi de akşama evde olmayacak sanırım. İyi yolculuklar dedin.”

“Evet, beş gün yok. Seyahate çıkıyor.”

“Seni sıkan, bu seyahat mi?”

“Yok canım. Fikirlerime karşı geldi ben de sinirlendim.” Yalan söylüyordu. Ama o an kendisini bu sorgudan kurtarması lazımdı. “Beni boş ver, sen neler yaptın? Bu tarafa iş için gelmediysen neden geldin?”

O sırada garson gelmiş ve Hakan yanıttan kurtulmuştu. Ama Handan Hakan'ın ilgisi yine kendisine dönmeden sorusunu tekrarlamıştı.

“Anlat hadi.”

“Anlatılacak gibi değil. Saçma sapan bir iş üzerindeyim. İki ayrı cinayet dosyam var. Onları henüz çözemedim. Kafam onlarla dolu.”

“Aman şimdi cinayet konuşmayalım. Beni çok kötü etkiliyor biliyorsun. Şu evinin içine bir şeyler bakalım mı? Bu hafta sonum boş. Biraz elden geçirelim. Ne o öyle bir yatak bir masa.”

“Abartma. Dünya eşya var evde.”

“Sen onlara eşya mı diyorsun? Gel seni bu hafta sonu Kadıköy'deki antikacılarda ve ikinci el eşya satan yerlerde gezdireyim. Müthiş parçalar buluruz. Tam seni yansıtır o ev. Biraz mesafeli, biraz dikta, biraz da karizmatik!”

“Biraz da karizmatik, öyle mi? Çaptan düştüm yani?”

“O tarafını benim yanımda pek göstermediğin için bilemem. Millete de en çok mesafeli tavrını sergiliyorsun. Diktatör kısmına ise nasıl yumuşak bir cümle kurulabilir bilmiyorum.” Handan’ın artık sesi ve yüzü daha iyiydi. Ağabeyi ile konuşmak her zamanki gibi iyi gelmişti.

“Handan, senin benden başka uğraşacağın kimsen yok mu? Hafta sonu git saçınla başınla falan oyna.” Hakan, kardeşinin aslında tanımlamalarının doğru olduğunu biliyordu. Her zaman yabancılara karşı mesafeli biri olmuştu. Ama sevdikleri için yapmayacağı yoktu.

“Daha yeni gittim kuaförüme. Zaten bu sıcakta bir daha gitmem için dip boyalarımın gelmesi lazım.”

“Ben anlamam.”

“Biliyorum o yüzden kaçışın yok. Hafta sonu birlikteyiz.” Hakan daha Handan’ın cümlesi bitmeden hafta sonuna kendisi için nöbet yazmayı düşünmeye başlamıştı.

Handan'ın ilk baştaki donukluğu geçmiş, bir süre sonra yine eski neşeli haline bürünmüştü. İşlerinden, o sırada takip ettikleri müşterilerden, Cenk'in yenilemek üzere gittiği anlaşmadan falan bahsetmişti. Özellikle Cenk ile ilgili güzel şeyler anlatmaya çalışıyordu.

Hakan ise artık emindi. Kız kardeşinin evliliğinde sorun vardı...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder