Uğur,
kız kardeşleri ve görümcesi ile kapıdan girdiğinde içeride sevinç çığlıkları
yükseldi. Bir aydır hiç birini görememişti çalışanlar. Hepsi bir ağızdan konuşmaya
başlayınca Nil olaya el koydu. Neşeli bir sesle,
“Kızlar...
Susun bakalım. Öncelikle, Umut ile Onur anlatacak, balayına nereye gidildi?
Sonra Uğur anlatacak, Erhan beyzade nerede nasıl evlenme teklif etti? En son,
gelinlik nasıl? Yok, onu anlatma. Saçın bitince giydiğinde görürüz. Hepsi
sırayla ve az sonra. Önce kahveler gelsin!”
Nil,
kardeşlerin nasılsa kahve isteyeceğini biliyordu. Üç kız kardeşin de görümcesi
olan Bade ile de o gün tanıştı. Erkek kardeşleri tanımıyor, sadece kızların
anlattığı kadar biliyordu. Bir de üçünü de düğün günü görmüş kısacık
konuşmuştu. Yine de Bade'nin de, erkek kardeşleri kadar sevimli ve çekici
olduğuna karar vermişti. Çok da eğlenceli bir kızdı. Kocası ile telefonla
konuşmasına tanık olmuş ve aralarındaki sevgiyi de sıcaklığı da hissetmişti.
Kahveler içildikten sonra fincanlar kapatılmıştı. Bu arada
saçlarının işleri devam ediyordu. Kızlar kendi balaylarını anlatmak yerine
Uğur'un anlatmasını istediler.
Uğur, fincanını kapattı,
sonra, “İlk evliliğimden sonra ciddi sorunlar yaşamıştım. Kocamın
ölümünden sorumlu olmadığımı doktorların da söylemesi gerekiyormuş. Erhan ise
benim için askerlikten vazgeçecekmiş. Ama ben bunu istemiyordum. Ölüm,
askerlikte daha yüksek bir risk ama ondan daha çok trafik kazasında kayıp
veriyoruz... Ben bunları biliyor ama kabullenemiyordum. Kabullendiğimde ise Erhan, benim için
istifa etmek üzereymiş. Onu vazgeçirdim. Sonra kızların düğünün de, dans
ederken evlenme teklif etti. Gerçi söze dökmesi de gerekmiyordu. Ama yine de
duyunca mutlu oldum.”
“Uğur
abla, nasıl teklif etti? Ne dedi?” Emine sormuştu merakla... Uğur da o anı
yaşamanın mutluluğunu bir kez daha tatmak için anlattı...
“Kızların
nikâhı kıyıldıktan sonra onlar ilk dansı yaptı. Sonra bilirsiniz adettendir
aileler kalkar dansa. İşte o dans için beni kaldırdı ve 'bir sonra
katılacağımız düğün bizimki olsun mu?' dedi. Ben de, iyi olur düğün için
kıyafet bulmak zor ama gelinlik bulmak kolay olur, dedim.” Sesi o anın heyecanı
ile titriyordu.
Hepsi
gülüşmeye başlamıştı. Uğur o an o kadar mutluydu ki Erhan'a takılmak hoşuna
gitmişti. Şu an anlatırken bile aynı keyfi alıyordu.
“İkinci
evlilikte gelinlik giymek istemiyor çoğu kadın. Sen neden gelinlik giyiyorsun?”
Bu soru Ayşegül'den gelmişti. Nil kaşını gözünü oynatsa da soru çoktan
sorulmuştu. Uğur, geçmişteki acı olayları artık daha kolay anlatabiliyordu.
“Önceki
evliliğimde düğün yapmamıştım. Gelinlik için yaptığım masrafa çok üzülmüştüm.
Bu kez düğün yapıp, eteklerini yırtana kadar oynayacağım, dedim. İşte ondan bu
kez gelinlikle düğün yapıyorum. Hayat ne yaşatacak belli değil. Bir kez daha
üzülmek, sevdiğimi kaybetmek, isteklerimi engellemek istemiyorum... Düğün
yapmak ve düğünümde eğlenmek için önümde engel ne var?”
Nil,
arkadaşını çok iyi anlıyordu. Ablasının ne hayalleri vardı. Bir kaza tüm o
hayalleri toprağın altına gömmüştü. “İnsan her şeyi kendi için yapmalı. Hata
ise de kendi hatası olmalı. Sevdiği şeylerden, birileri ne der diye mahrum
kalmamalı. En güzelini yapıyorsun Uğur.”
“Ben
de öyle düşünüyorum, Nil. Erhan benim hayatımın en büyük şansı. Onu kaybetmek
istemiyorum. Aslında hemen evlenmek istedik ama Umut'ların balayından
dönmelerini bekledik. Bade de, Elazığ'dan ikinci kez gelebilmek için eşinin
işlerinin ayarlanmasını beklemek zorundaydı. Onun kocası da subay.”
“Kızların
balayı neredeydi?” Soru Ayşegül'den gelmişti. Yanıtı da Onur verdi.
“Biz
evimizdeydik. Düğünün ve evin tüm masraflarını nerdeyse Sedat yaptı. Balayını
da ona yıkmak bana doğru gelmedi.”
“Sedat
kabul etti mi, bunu?” Ayşegül şaşkınlıkla baktı Onur'a.
Onur,
tıp Fakültesini yeni bitirmişti. Okul biter bitmez evlendiği için kendini kötü
hissettiği sesinden belliydi. Maddi sorunları yoktu ama bunun için fedakârlık
yapılması gerekmişti. Babası da destek olmuştu ama yine de maddi yükün ağırlığı
Sedat’ın omuzlarına yüklenmişti. Sıkıntılı bir balayı yerine, evlerinde baş
başa olmak çok daha güzel gelmişti. Sonra da tatile gidebilirlerdi. Önemli olan
sevdiğinin yanında olmak değil miydi? Onur, Sedat’ın o zamanlardaki inadını
anımsayıp öfleyerek,
“Elbette
hemen kabul etmedi. O beni balayına götüremeyecek biri miymiş? İmkânı varmış
mış. Ama ben ondan beter inat ettim. Eğer kabul etmezse evlenmeyeceğimi
söyledim. Ne olduğumuz belli. Hiç anlamıyorum, her şeyi isteyen kızları.
Evlilik borçla ya da sıkıntıyla başlamamalı. Sedat da sonunda dediğimi kabul
etti.”
“Sizin
gibi kızlar kaldı mı?” Bu kez konuşan Nil idi. Gerçekten bu kardeşler başka
yetişmişti. Hasan amcayı tanıyor sayılırdı. Üç kızını da çok iyi yetiştirmişti.
“Bilmem,
ben son muyum acaba?” Onur, kendine gülüyordu. Üstelik bunu söylerken
ablalarına bakmayı da ihmal etmiyordu. Umut, şakacıktan vurdu kardeşine.
“Olabilir
valla. Ya sen Umut? Sen nereye gittin?”
“Biz
ikimizin de daha önce gitmediği Side'ye gittik. Gerçi eski Side tarafında kalmayı
istedik ama yeni Side de yer bulduk. Oralar çok güzel. Görmediyseniz tavsiye
ederim. Bir sürü tarihi eser sizin yürüdüğünüz yerlerde sergileniyor gibi...”
“Sizin
ne işiniz var ki tarihi eserlerle?” Ayşegül yine düşünmeden konuşunca Umut
utanmış ve kızarmıştı. Oysa onları dinleyen herkes gülüyordu.
Nil,
konuyu değiştirmek için “Uğur, siz ne yapacaksınız? Var mı planınız?”
“Erhan
ile birlikte Foça'ya gidiyorum. O çalışacak ben tatil yapacağım.”
“A
a o niye? İzin alamadı mı?”
“Alacaktı
ama görev yeri Foça olunca ben istemedim. Hem de onu üzdüğüm zamanları telafi
etmek istedim.”
Uğur, Erhan'ın asker olması yüzünden epey kök söktürmüştü. Nil
biraz bilse de detayını bilmediği için daha çok sormadı. Uğur, Erhan’ın Foça da
çalışmasına izin vererek askerliği ile ilgili hiç sorunu kalmadığını
anlatacaktı.
Kızların
manikürleri yapılırken Nil de fallarına bakmaya başlamıştı. İlk, Uğur'un falına
baktı. İlk yıl çocuk yapmayacaklarını, bir yıl sonra hamile kalacağını, biraz
sıkıntılı geçen hamilelikten sonra bir oğlu olacağını, iki yıl sonra da ikince
bebeği kucaklayacağını söyledi. Uğur, kendi planlarının da öyle olduğunu
düşünüyordu. Bu kızın akıl okuduğundan emindi. Allah bilir ama uzun ve mutlu
bir evlilik gözüküyor, dediğinde Uğur'un gözleri dolmuştu. Nil’in son söylediği
cümle ile bu kez de gülmeye başladı. ‘Senin takım iki sene sonra şampiyon
olacak’, demişti Nil. Uğur'un kurduğu tekerlekli sandalye basketbol takımı
baraj maçlarını geçmiş, lige çıkmıştı. Asıl iş şimdi başlıyordu. Zorlu
rakipleri vardı ama o takımına inanıyordu. Artık daha da hırslanacaktı. Nil’i
yalancı çıkartmak olmaz, şampiyon olmalıyız, diye geçirdi içinden.
Sıra
Umut'a gelmişti. Nil, fincana baktıktan sonra yerinden kalkıp genç kadının
yanaklarını öptü. “Sana bir hamilelik testi getirteyim mi? Emin ol!” dediğinde
iki kardeşi ve görümcesi hayretle bakıyordu.
“Ne
yani? Hamile miyim? Nasıl olur?”
“Gidersin
doktora haftaya. Daha çok yeni ama kan tahlilinde çıkar ortaya.”
Umut,
ne diyeceğini bilemiyordu. Nil'in fal konusunda tuhaf bir yeteneği olduğunu
biliyordu ama duydukları yine de şaşırtmıştı. Tedbir alıyorlardı. Nasıl hamile
kalmıştı? Ama Nil emindi... Bu kadar
emin olmak?
Umut,
doktora gitmeye karar verdi.
Bade,
kadının bildiklerinden etkilenmişti. Uğur'un ilk eşini kaybetmiş olması, onun
da en büyük korkusuydu. Kötü bir şeyler duymaktan korkuyordu. Nil, onun
fincanını eline aldığında tedirginliği arttı.
“Sakin
ol, aklından geçenlerin hiç biri olmayacak.”
Hafif bir gülümseme ile baktı. Sonra devam etti. Yakında terfiniz ve
tayininiz var. Ne zor şu işler. Nasıl taşınacaksın yine? Allah siz asker
eşlerine sabır ve kolaylık versin. İki üç senede bir taşınmak hiç bana göre
değil.”
“Büyük
konuşma. Çıkar karşına bizim düğünde bir yakışıklı. Aklın uçar gider. Sonra bir
bakmışsın onun peşinde oradan oraya sürükleniyorsun.” Uğur hem gülüyor hem ona
göz kırpıyordu.
“Sen
bana başka yakışıklı arayacağına geçen seferkinin nereye uçtuğunu söylesene.
Beni telefonun başında ağaç etti.”
“Ben
de seni tanıyorsam ağaç olmamışsındır. Sadece kuaförde geçirdiğin vakte
acımışsındır.”
Nil
gülüyordu artık o olaya da. “Evet ya evin altındaki kuaföre gittim. Elleri de
ağır. Bir fön çekemediler. Bildiğin iyi bir yer var mı?”
“Şimdi
söylemem. Bu dükkânın sahibi çatlak biraz. Döver falan. Akşama anımsat da
kulağına söyleyeyim.” Artık hepsinin neşesi yerindeydi. Gülücükler uçuşuyordu.
Nil
Onur'un fincanını eline alınca gülüşmeler yine duruldu. Onur, yeni bir işe
geçecekti. Bunu söylediğinde genç kız şaşkınlıkla baktı. Daha dün teklif
gelmişti. Kabul edip etmeme konusunda çok kararsızdı. Ama bu durumda kabul
edeceğini anlıyordu. Fala inanma falsız kalma lafının de pek önemi olmamıştı.
İnanıyordu!
Kızların
saçları bittiğinde, eşleri de kapıya gelmişti. Nil, akşama görüşecek olsa da
yine fotoğraflarını çekmeden yollamadı. Erhan, üniforması ile gelmişti. Pırıl
pırıl parlayan düğmeleri ile kıyafeti göz alıyordu. Herkes onun ne kadar
yakışıklı olduğunu söylüyordu. Nil, üniformalılara düşkün kızlardan olmamıştı
ama o bile Erhan'ın çok çekici olduğunu kabul etti.
Uğur
kapıdan çıkarken Nil'in kulağına eğildi, Adını ayakkabımın altına yazacağım,
sıradasın, bu yıl bize yarayacak, canım, dedi. Nil, gülümseyerek baktı
arkasından.
O
âşık olmadan evlenmeyecekti!
Bir önceki hikaye kahramanlarını burada görmek büyük keyif 😀
YanıtlaSil