17 Temmuz 2015 Cuma

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR! 10. Bölüm

Uğur, kız kardeşleri ve görümcesi ile kapıdan girdiğinde içeride sevinç çığlıkları yükseldi. Bir aydır hiç birini görememişti çalışanlar. Hepsi bir ağızdan konuşmaya başlayınca Nil olaya el koydu. Neşeli bir sesle,

“Kızlar... Susun bakalım. Öncelikle, Umut ile Onur anlatacak, balayına nereye gidildi? Sonra Uğur anlatacak, Erhan beyzade nerede nasıl evlenme teklif etti? En son, gelinlik nasıl? Yok, onu anlatma. Saçın bitince giydiğinde görürüz. Hepsi sırayla ve az sonra. Önce kahveler gelsin!”

Nil, kardeşlerin nasılsa kahve isteyeceğini biliyordu. Üç kız kardeşin de görümcesi olan Bade ile de o gün tanıştı. Erkek kardeşleri tanımıyor, sadece kızların anlattığı kadar biliyordu. Bir de üçünü de düğün günü görmüş kısacık konuşmuştu. Yine de Bade'nin de, erkek kardeşleri kadar sevimli ve çekici olduğuna karar vermişti. Çok da eğlenceli bir kızdı. Kocası ile telefonla konuşmasına tanık olmuş ve aralarındaki sevgiyi de sıcaklığı da hissetmişti.

Kahveler içildikten sonra fincanlar kapatılmıştı. Bu arada saçlarının işleri devam ediyordu. Kızlar kendi balaylarını anlatmak yerine Uğur'un anlatmasını istediler.

Uğur, fincanını kapattı,  sonra, “İlk evliliğimden sonra ciddi sorunlar yaşamıştım. Kocamın ölümünden sorumlu olmadığımı doktorların da söylemesi gerekiyormuş. Erhan ise benim için askerlikten vazgeçecekmiş. Ama ben bunu istemiyordum. Ölüm, askerlikte daha yüksek bir risk ama ondan daha çok trafik kazasında kayıp veriyoruz... Ben bunları biliyor ama kabullenemiyordum. Kabullendiğimde ise Erhan, benim için istifa etmek üzereymiş. Onu vazgeçirdim. Sonra kızların düğünün de, dans ederken evlenme teklif etti. Gerçi söze dökmesi de gerekmiyordu. Ama yine de duyunca mutlu oldum.”

“Uğur abla, nasıl teklif etti? Ne dedi?” Emine sormuştu merakla... Uğur da o anı yaşamanın mutluluğunu bir kez daha tatmak için anlattı...

“Kızların nikâhı kıyıldıktan sonra onlar ilk dansı yaptı. Sonra bilirsiniz adettendir aileler kalkar dansa. İşte o dans için beni kaldırdı ve 'bir sonra katılacağımız düğün bizimki olsun mu?' dedi. Ben de, iyi olur düğün için kıyafet bulmak zor ama gelinlik bulmak kolay olur, dedim.” Sesi o anın heyecanı ile titriyordu.

Hepsi gülüşmeye başlamıştı. Uğur o an o kadar mutluydu ki Erhan'a takılmak hoşuna gitmişti. Şu an anlatırken bile aynı keyfi alıyordu. 

“İkinci evlilikte gelinlik giymek istemiyor çoğu kadın. Sen neden gelinlik giyiyorsun?” Bu soru Ayşegül'den gelmişti. Nil kaşını gözünü oynatsa da soru çoktan sorulmuştu. Uğur, geçmişteki acı olayları artık daha kolay anlatabiliyordu.

“Önceki evliliğimde düğün yapmamıştım. Gelinlik için yaptığım masrafa çok üzülmüştüm. Bu kez düğün yapıp, eteklerini yırtana kadar oynayacağım, dedim. İşte ondan bu kez gelinlikle düğün yapıyorum. Hayat ne yaşatacak belli değil. Bir kez daha üzülmek, sevdiğimi kaybetmek, isteklerimi engellemek istemiyorum... Düğün yapmak ve düğünümde eğlenmek için önümde engel ne var?”

Nil, arkadaşını çok iyi anlıyordu. Ablasının ne hayalleri vardı. Bir kaza tüm o hayalleri toprağın altına gömmüştü. “İnsan her şeyi kendi için yapmalı. Hata ise de kendi hatası olmalı. Sevdiği şeylerden, birileri ne der diye mahrum kalmamalı. En güzelini yapıyorsun Uğur.”

“Ben de öyle düşünüyorum, Nil. Erhan benim hayatımın en büyük şansı. Onu kaybetmek istemiyorum. Aslında hemen evlenmek istedik ama Umut'ların balayından dönmelerini bekledik. Bade de, Elazığ'dan ikinci kez gelebilmek için eşinin işlerinin ayarlanmasını beklemek zorundaydı. Onun kocası da subay.”

“Kızların balayı neredeydi?” Soru Ayşegül'den gelmişti. Yanıtı da Onur verdi.

“Biz evimizdeydik. Düğünün ve evin tüm masraflarını nerdeyse Sedat yaptı. Balayını da ona yıkmak bana doğru gelmedi.”

“Sedat kabul etti mi, bunu?” Ayşegül şaşkınlıkla baktı Onur'a.

Onur, tıp Fakültesini yeni bitirmişti. Okul biter bitmez evlendiği için kendini kötü hissettiği sesinden belliydi. Maddi sorunları yoktu ama bunun için fedakârlık yapılması gerekmişti. Babası da destek olmuştu ama yine de maddi yükün ağırlığı Sedat’ın omuzlarına yüklenmişti. Sıkıntılı bir balayı yerine, evlerinde baş başa olmak çok daha güzel gelmişti. Sonra da tatile gidebilirlerdi. Önemli olan sevdiğinin yanında olmak değil miydi? Onur, Sedat’ın o zamanlardaki inadını anımsayıp öfleyerek,

“Elbette hemen kabul etmedi. O beni balayına götüremeyecek biri miymiş? İmkânı varmış mış. Ama ben ondan beter inat ettim. Eğer kabul etmezse evlenmeyeceğimi söyledim. Ne olduğumuz belli. Hiç anlamıyorum, her şeyi isteyen kızları. Evlilik borçla ya da sıkıntıyla başlamamalı. Sedat da sonunda dediğimi kabul etti.”

“Sizin gibi kızlar kaldı mı?” Bu kez konuşan Nil idi. Gerçekten bu kardeşler başka yetişmişti. Hasan amcayı tanıyor sayılırdı. Üç kızını da çok iyi yetiştirmişti.

“Bilmem, ben son muyum acaba?” Onur, kendine gülüyordu. Üstelik bunu söylerken ablalarına bakmayı da ihmal etmiyordu. Umut, şakacıktan vurdu kardeşine.

“Olabilir valla. Ya sen Umut? Sen nereye gittin?”

“Biz ikimizin de daha önce gitmediği Side'ye gittik. Gerçi eski Side tarafında kalmayı istedik ama yeni Side de yer bulduk. Oralar çok güzel. Görmediyseniz tavsiye ederim. Bir sürü tarihi eser sizin yürüdüğünüz yerlerde sergileniyor gibi...”

“Sizin ne işiniz var ki tarihi eserlerle?” Ayşegül yine düşünmeden konuşunca Umut utanmış ve kızarmıştı. Oysa onları dinleyen herkes gülüyordu.

Nil, konuyu değiştirmek için “Uğur, siz ne yapacaksınız? Var mı planınız?”

“Erhan ile birlikte Foça'ya gidiyorum. O çalışacak ben tatil yapacağım.”

“A a o niye? İzin alamadı mı?”

“Alacaktı ama görev yeri Foça olunca ben istemedim. Hem de onu üzdüğüm zamanları telafi etmek istedim.”  Uğur, Erhan'ın asker olması yüzünden epey kök söktürmüştü. Nil biraz bilse de detayını bilmediği için daha çok sormadı. Uğur, Erhan’ın Foça da çalışmasına izin vererek askerliği ile ilgili hiç sorunu kalmadığını anlatacaktı.

Kızların manikürleri yapılırken Nil de fallarına bakmaya başlamıştı. İlk, Uğur'un falına baktı. İlk yıl çocuk yapmayacaklarını, bir yıl sonra hamile kalacağını, biraz sıkıntılı geçen hamilelikten sonra bir oğlu olacağını, iki yıl sonra da ikince bebeği kucaklayacağını söyledi. Uğur, kendi planlarının da öyle olduğunu düşünüyordu. Bu kızın akıl okuduğundan emindi. Allah bilir ama uzun ve mutlu bir evlilik gözüküyor, dediğinde Uğur'un gözleri dolmuştu. Nil’in son söylediği cümle ile bu kez de gülmeye başladı. ‘Senin takım iki sene sonra şampiyon olacak’, demişti Nil. Uğur'un kurduğu tekerlekli sandalye basketbol takımı baraj maçlarını geçmiş, lige çıkmıştı. Asıl iş şimdi başlıyordu. Zorlu rakipleri vardı ama o takımına inanıyordu. Artık daha da hırslanacaktı. Nil’i yalancı çıkartmak olmaz, şampiyon olmalıyız, diye geçirdi içinden.

Sıra Umut'a gelmişti. Nil, fincana baktıktan sonra yerinden kalkıp genç kadının yanaklarını öptü. “Sana bir hamilelik testi getirteyim mi? Emin ol!” dediğinde iki kardeşi ve görümcesi hayretle bakıyordu.

“Ne yani? Hamile miyim? Nasıl olur?”

“Gidersin doktora haftaya. Daha çok yeni ama kan tahlilinde çıkar ortaya.”

Umut, ne diyeceğini bilemiyordu. Nil'in fal konusunda tuhaf bir yeteneği olduğunu biliyordu ama duydukları yine de şaşırtmıştı. Tedbir alıyorlardı. Nasıl hamile kalmıştı? Ama Nil emindi...  Bu kadar emin olmak?

Umut, doktora gitmeye karar verdi.

Bade, kadının bildiklerinden etkilenmişti. Uğur'un ilk eşini kaybetmiş olması, onun da en büyük korkusuydu. Kötü bir şeyler duymaktan korkuyordu. Nil, onun fincanını eline aldığında tedirginliği arttı.

“Sakin ol, aklından geçenlerin hiç biri olmayacak.”  Hafif bir gülümseme ile baktı. Sonra devam etti. Yakında terfiniz ve tayininiz var. Ne zor şu işler. Nasıl taşınacaksın yine? Allah siz asker eşlerine sabır ve kolaylık versin. İki üç senede bir taşınmak hiç bana göre değil.”

“Büyük konuşma. Çıkar karşına bizim düğünde bir yakışıklı. Aklın uçar gider. Sonra bir bakmışsın onun peşinde oradan oraya sürükleniyorsun.” Uğur hem gülüyor hem ona göz kırpıyordu.

“Sen bana başka yakışıklı arayacağına geçen seferkinin nereye uçtuğunu söylesene. Beni telefonun başında ağaç etti.”

“Ben de seni tanıyorsam ağaç olmamışsındır. Sadece kuaförde geçirdiğin vakte acımışsındır.”

Nil gülüyordu artık o olaya da. “Evet ya evin altındaki kuaföre gittim. Elleri de ağır. Bir fön çekemediler. Bildiğin iyi bir yer var mı?”

“Şimdi söylemem. Bu dükkânın sahibi çatlak biraz. Döver falan. Akşama anımsat da kulağına söyleyeyim.” Artık hepsinin neşesi yerindeydi.  Gülücükler uçuşuyordu.     

Nil Onur'un fincanını eline alınca gülüşmeler yine duruldu. Onur, yeni bir işe geçecekti. Bunu söylediğinde genç kız şaşkınlıkla baktı. Daha dün teklif gelmişti. Kabul edip etmeme konusunda çok kararsızdı. Ama bu durumda kabul edeceğini anlıyordu. Fala inanma falsız kalma lafının de pek önemi olmamıştı. İnanıyordu!

Kızların saçları bittiğinde, eşleri de kapıya gelmişti. Nil, akşama görüşecek olsa da yine fotoğraflarını çekmeden yollamadı. Erhan, üniforması ile gelmişti. Pırıl pırıl parlayan düğmeleri ile kıyafeti göz alıyordu. Herkes onun ne kadar yakışıklı olduğunu söylüyordu. Nil, üniformalılara düşkün kızlardan olmamıştı ama o bile Erhan'ın çok çekici olduğunu kabul etti.

Uğur kapıdan çıkarken Nil'in kulağına eğildi, Adını ayakkabımın altına yazacağım, sıradasın, bu yıl bize yarayacak, canım, dedi. Nil, gülümseyerek baktı arkasından.


O âşık olmadan evlenmeyecekti! 

1 yorum:

  1. Bir önceki hikaye kahramanlarını burada görmek büyük keyif 😀

    YanıtlaSil