Erhan, iş başı yaptıktan sonra yoğun bir çalışma temposuna
girmişti. Uğur ile ayrılıklarının üstünden iki hafta geçmişti. Eli defalarca
telefona gitmiş ama vazgeçmişti. Onunla paylaştığı her güzelliği yeniden
yeniden yaşıyordu.
Yunus da Sedat da kızlardan haber getiriyordu. Uğur da kendisi
kadar kötüydü. O da gülmüyor, konuşmuyor ve özlüyordu. Ama inatla aramıyordu. O
aramadıkça Erhan da onu aramıyordu.
Yunus ile Umut onlar için çare aramadıkları zamanlar, evlerini
hazırlıyordu. Onur ile Sedat da kendilerine ev aramaya başlamıştı. Birlikte
düğün yapacak olmalarına rağmen onlar daha yavaştan alıyordu hareketlerini.
Sedat, tek başına altından kalkmaya çalışıyordu tüm işlerin. Onur okuldan başka
şeye vakit ayıramıyordu. Bu duruma çok üzülse de Sedat onu rahatlatıyordu.
Hafta sonlarını ev alışverişi ile geçiriyordu ikili. Bazen Yunus ile Umut da
onlara yardım ediyordu.
Erhan ise yeni aldığı görevi akşam ailesine bildirmişti. En az bir
ay olmayacaktı. Kars'taki görev için biraz da gönüllü olmuştu. Uzaklaşmak iyi
gelecekti. Kendince Uğur'a düğüne kadar süre vermişti. O zamana kadar
bekleyecekti onu...
Uğur, Erhan'ın Kars'a gideceğini öğrendiğinde içinde bir şeylerin
koptuğunu hissetti. Ya bir şey olursa? Ya... Ya ölürse? Uğur aklına kötü bir
şey getirmeyecekti. Olumsuzluk düşünmeyecekti. Erhan'a bir şey olmayacaktı.
Bunu düşünüp rahatlatmaya çalıştı kendisini...
Erhan, beş hafta kalmıştı Kars da... Her gün eli telefona gitmeye
devam etmiş ama Uğur yerine kendi kardeşlerini ya da Umut ile Onur'u aramıştı.
Kızlar da ablalarının yaptığını onaylamıyor ama ellerinden bir şey gelmediği
için de çaresizce Erhan'a destek olmaya çalışıyorlardı... Hatta bazen ses
tonlarından, kendi mutluluklarını bile dizginlediklerini anlıyordu Erhan...
İstanbul'a döndüğünde düğüne üç hafta kalmıştı. Hazırlıkların çoğu
tamamlanmıştı. Onur'un mezuniyetinden sonra geri dönmüştü Erhan. O yüzden
düğünden önce bir araya gelebileceği tek şansı da yitirmişti.
Beşinin birlikte eğlenmeye gideceğini öğrendiğinde yanlarında
olmayı çok istemişti. Kendisine
söylendiğine göre o gece Uğur biraz daha iyi gözükmüştü gözlerine. Sanki daha
bir gülmüştü yüzü... Erhan, bunu duyduğunda, nedeninin kendisini unutması
olabileceğini düşünmüş ve duyduğu üzüntü ile kahrolmuştu. Bu kadar kısa zamanda
unutabilir miydi? Hayır... Uğur, sevgisini bu kadar kısa sürede tüketecek biri
değildi. Onu tanıyordu. Kendisinin yanlış düşündüğünden emindi… Rahatlamıştı
yeniden…
Uğur, düğün günü yaklaştıkça biraz daha kendisini toparlıyordu.
Erhan'ı göreceğinden emindi. Erhan, İstanbul'a geldikten sonra kısa bir iş için
Amasya'ya gitmişti. Düğünden iki gün önce gelecekti. Bu durumda onu düğün
gününden önce göremeyecekti. Çok özlemişti. Erhan onu özlemiş miydi? Kızlara da
soramıyordu. Tek bir soru sorsa canına okuyacaklarını biliyordu. Onlara şu
durumda koz veremezdi. O gün, aldığı ve çantasında olan paketi düşündü. Doğru
karar verdiğini biliyordu!
*****
Erhan, düğünlerden iki gün önce geri döndü. O gece ailesi ile
konuştu. Onların da desteğini aldı... Artık içi rahattı... Uğur'un karşısına
çıkabilirdi.
*****
Düğün günü gelip çattığında İbrahim ile nişanlısı Zeycan, Celal ve
kardeşleri, eşleri ile gelmişti. Bu kez, İstanbul da tuttukları evlerinde
kalıyordu kalabalık grup. Çünkü düğün ile işi bir araya getirmişti Tutanoğlu
ailesi. Şube açılışı yapılacak ve Zeycan bir süre Celal ile birlikte İstanbul
Şubesinde çalışacaktı. İşlerin rayına oturmasından sonra tek başına şubenin
başında kalacaktı...
Hala ve enişte her zaman olduğu gibi kızların evinde kalıyordu.
Halası, Uğur ile konuşmaya çalışsa da ağzından tek bir laf alamamıştı. Uğur,
Erhan konusunda kimse ile konuşmama kararını halasına da uygulamıştı.
Bade de düğün için Elazığ'dan gelmişti. Kocası ve kızı Buse ile
bir hafta annesinde kalacaktı. O gün annesi ve kızların halası ile farklı bir
kuaföre gitmişlerdi. Hepsinin aynı yere gitmesi işleri aksatacağı için ikiye
bölünmek daha doğru gelmişti. Meliha Hanım, gelinlerinin yanında olmayı istese
de yetişemeyeceklerini anlayınca kendisi önermişti iki ayrı yere gitmeyi.
Kızların gelin başlarının parasını o ödeyecekti nasılsa. Hep böyle geleneklere
uygun bir düğün yapmak istemişti... Ama Allah ona iki düğünü birden nasip
etmişti.
Sabah erken saatte evden çıkan kızlar Uğur'un arabası ile önce
Zeycan'ı alıp evlerinin iki sokak arkasında bulunan Yosun Güzellik Merkezine
gitti.
Gelin saçları, makyajları yapıldıktan sonra damatlar kızları
kuaförden alıp, fotoğraf çektirmeye gidecekti.
Tüm gün planlanmış olsa da ufak tefek aksilikler yaşanmıyor
değildi.
Onur, ayakkabılarını evde unutmuştu. Erkekler de o gün damat
tıraşı olmak için kendi kuaförlerine gitmişti. Onur, kendi evini aradığında
babasına da ulaşamamıştı. En iyisi erkeklerin evinden birinden istemekti.
Telefonu İbrahim açmıştı.
“İbrahim ağabey, ben Onur. Babam orada mı?”
“Yok canım. Alihan Bey ile dışarı çıktılar. Evin karmaşasından
kaçtılar. Ama sanırım iki saate kadar sizi karşılamak için eve dönmüş
olacaklar.”
“Yaa. İyi tamam.”
“Sorun ne?”
“Ya ben ayakkabılarımı evde unutmuşum. Fotoğrafçıya buradan
gidecektik. Babamdan onları bana getirmesini isteyecektim.”
“Sen nerdesin? Bana tarif et yerinizi. Ben gelir anahtarı senden
alırım. Evden de ayakkabılarını getiririm.”
“Olur mu öyle şey? Sen zahmet etme. Yakınız zaten ben önce eve
uğrarım.”
“Bak Erhan ağabeyin de yanımda o da biz hallederiz diyor.
Fotoğrafçıdan sonra giderler diyor. Ağabeyinin sözünü dinle. Biz gelip alıyoruz
anahtarı senden. Nerede o kuaför?”
Onur, tarif ederken Uğur da kulaklarını dikmiş dinliyordu.
Erhan'ın oraya geleceğini anladığında eli ayağı titremeye başlamıştı. İki aydır
görmüyordu. Çok özlemişti. Ya o? O da özlemiş miydi?
Uğur, ne yapsam da onu görebilsem diye düşünürken çıraklardan biri
yanlarına gelip kapıda iki yakışıklının olduğunu ve anahtar beklediğini söyledi.
Keşke şu an ona oje sürüleceğine Onur'a sürülseydi de anahtarları kapıya o
götürebilseydi... Şansına lanet edip ellerinin titremesini durdurmaya çalıştı.
Manikürcü kız şaşkınlıkla eli ayağı titreyen Uğur'a bakıyordu.
“Devam et sen” diyerek kıza gülümsemeye çalıştı. Çantasındakini
vermek için zaten orası hiç de uygun bir yer değildi.
Onu izleyen Umut ablasının ne kadar alt üst olduğunun farkındaydı.
O gün zaten çok zor geçecekti ama daha görmeden bu kadar heyecanlanması, panik
olması bir yandan da hoşuna gitmişti. Demek ki son zamanların rahatlığı Erhan'ı
unuttuğundan değildi. Aksine onu çok özlediği yüzünün al al olmasından
belliydi. Uğur'un saçlarının ensesini kapatacak kadar uzamış olması bile
değişimin bir parçasıydı. Üç yıldır kısacık gördükleri saçlar artık
değişiyordu...
Kızların saçı yapılırken kuaför salonunun sahibi kızlara kahve
yaptırttı. Sonra sadece Uğur'a “Fincanını kapat.” dedi. Kızların hiç biri buna
şaşırmamıştı. Yıllardır geldikleri kuaförün biraz kuvvetli altıncı hissi vardı.
Kahve fincanını bahane eder, bir sürü şey anlatırdı o fincana bakarak. Uğur,
onun bu isteğini ikiletmedi. O an duyacağı her güzel söze ihtiyacı vardı.
Genç kadın birkaç dakika sonra geldi. Fincanın soğuduğunu anlamak
için parmağını değdirdi. Sonra manikürcünün yanına oturdu. Uğur'un gözlerine
baktı ve fincanı kaldırdı. Tabağa yapışan fincanı zorla tabaktan ayırdı.
“Dileğin tutmuş, Uğur. Ve sana bir tek şey söyleyeceğim. Sana
mutluluklar diliyor.”
Uğur, ağzını açıp bir şey söyleyemiyordu. Daha önce de yaşadığı
şaşkınlıklardan birini yaşıyordu. Bu kadın inanılır gibi değildi. Kendisine
söylediğinin kimden iletilmiş not olduğunu sormasına gerek yoktu. Fincanı
tabağına koymadan hemen yerinden kalkıp mutfak kısmına gitti. Su sesi geliyordu.
Uğur, oturduğu yerde gülümsemeye başladı. Verdiği kararın o an desteklenmesi
içini rahatlatmıştı.
Atilla'ya yürekten bir teşekkür gönderdi...
İki kız kardeş ikiz gibiydi. Gelinliklerinin sadece üst
kısımlarının işlemeleri ve el çiçekleri farklıydı. Etekleri aynı model olan
kızların saçları da aynı model yapılmış, bir örnek duvakları takılmıştı. Uğur,
onların güzellikleri karşısında dilini yutmuş gibiydi. O kardeşlerini görünce
böyle oluyorsa, nişanlılarının neler hissedeceğini düşünemiyordu.
Hazırlıkları bittiğinde ayakkabılar da gelmişti. Ama getiren
Sedat'tı.
Damatlar kapıya geldiğinde kuaförde çalışan üç genç kızın ağzı
açık kalmıştı. Bu kadar yakışıklı erkekler beklemedikleri belliydi. Daha az
önce kapıya gelen iki erkeğin yakışıklılığını konuşmayı bitiremeden bu kez de
damatların muhabbetini yapmaya, aralarında kıkırdamaya başlamıştı.
Gelin arabasını Yunus kullanacaktı. Bir değişiklik yapmışlar, iki
gelini arkaya, Sedat'ı öne oturtmuşlardı. Kuaförden çıkarken bol bol fotoğraf
çekmişti, Uğur. O telaşlı hallerini sonra resimlerle gözlerine sokmak onu çok
eğlendirecekti...
Gelin arabasının ardından fotoğrafçıya gidecekti, Uğur. Bade’nin
de yanlarında olmasını istemişti ama kızı huysuzluk yapınca vazgeçilmişti.
Erhan fotoğrafçıya gelmeyecekti.
Fotoğrafçı onlarca poz çekti. En sonunda iki gelini bir arada
çekmeye başladı. Onlar poz verdikçe deklanşöre basıyordu. Bunu fırsat bilen
Yunus, Uğur'u bir kenara çekti. Fısıltıyla konuşuyordu. Birazdan karısı olacak
kadının bile duymasını istemiyordu.
“Erhan'ı daha ne kadar üzeceksin?”
“Ne oldu?” Uğur o an, gün içinde aldığı kararları uygulayacak
olmanın rahatlığı içindeydi. Yine de Yunus'un diyecekleri çok önemliydi.
“Senin için yapmayacağı şey yok biliyorsun değil mi?”
“Öyle mi? Son iki aydır hiç öyle gözükmüyordu!”
“Senin bu iki ay içinde onu hiç aramaman ve bu ilişkiyi bitirmeyi
senin istemiş olman buna neden olabilir mi?” Yunus o an hiç istemediği bir şeyi
yapıyor ve Uğur'un bu vurdumduymaz havasına sinirleniyordu.
“Olabilir tabii, ama yine de bir telefon açıp hatırımı sorsaydı
keşke.”
“O telefonu açtığında sen ne diyecektin? Dönelim en başa, yeniden
başlayalım diyecek miydin?”
“Hayır.”
“O zaman ona kızman doğru değil.”
“Ya şimdi? Ne yapıyor Erhan? Anladığım kadarıyla hayatına devam
ediyor.” Öyle olmadığını bilse de Yunus'un daha neler diyeceğini merak ederek
damarına basıyordu.
“Hayatında büyük değişiklikler yapıyor. Köklü değişiklikler...” Bu
cümlenin ardında, senin onun için yapmayacağın kadar büyük değişiklikler, diyen
bir tını vardı.
“Nasıl? Ne demek köklü değişiklik? Taşınıyor mu? Dönmeyecek mi?”
İşte şimdi korkmuştu. Ne yapacaktı Erhan? Yoksa İstanbul'dan ayrılacak mıydı?
Ona çok mu kızmıştı? Bir daha asla görmek istemediği için mi gidecekti?
“Neden öyle sandın? Zaten görmek istemediğin biri taşınsa ne
olacak ki?” Yunus bu kez Uğur'un az önceki tavırlarının ardında yatanı kavradı.
Bu kadın çok üzgündü...
“Görmek istiyorum.” Öyle bir sesle söylemişti ki Yunus, o sesteki
tüm 'onu çok seviyorum' cümlelerini duydu...
“İyi de onu böyle görmen ikinize de acı verecek. En iyisi
görüşmemek değil mi?”
“Yunus, onu görmemeye dayanamam.”
“Onu seviyor musun?”
“Elbette seviyorum. O beni sevmiyor mu?”
“Seviyor.”
“O zaman taşınmaz değil mi? Söylersem bırakıp gitmez beni. Hem zaten
ben onun için...”
“Sen onun için ne yaptın?”
Uğur, Yunus'un bile zorla duyacağı kadar kısık bir sesle, biraz
kulağına doğru eğilerek ne yaptığını söyledi... Duyduklarından sonra Yunus da
Uğur’un kulağına, Erhan’ın ne yapacağını söyledi…
*****
Fotoğrafçıdan çıktıktan sonra Uğur, doğruca Erhan'ın Bostancı'daki
evine gitti.
Erhan, artık orada oturmaya başlamıştı.
O gün de kuaföre anahtarı almaya geldikten sonra oraya dönmüştü.
Öğleden sonra kır düğünün yapılacağı Polonezköy’e gidecekti. O zamana kadar
evinde oturacaktı. Ortalıkta dolanıp Uğur'u düğünden önce görme ihtimaline
katlanamıyordu... Çok... Çok özlemişti...
Bu gece... Düğün bittikten sonra... İşte o zaman Uğur ile
konuşacaktı...
*****
Uğur, kapının önünde derin bir nefes aldı. Elini çantasına soktu.
Kutuyu eline alıp bir süre sıktı. Ondan güç alır gibiydi. Erhan, ondan
vazgeçmemişti. Onun için işinden vazgeçmişti.
Şimdi ise Uğur'un onun için neler yapabileceğini öğrenmesi
gerekiyordu.
Derin bir nefes aldı ve iki aydır ayak basmadığı evin kapısını
çaldı...
*****
Salondaki kanepeye uzanmış müzik setinde çalan CD'yi dinliyordu.
Düş Sokağı Sakinleri onun hislerine tercüman oluyordu.
|
Senin alev gözlerin
Eritse şu ruhumu
Buz olur kesilirim
Yanarken içim
Sesin bir uçurum
Çağırırsa beni
Kuş olur uçarım
Yanarken içim
Sevdan bir ateş oldu bende
Gönlüm bir deli coştu sende
Saçların rüzgarından
Savururken gönlümü
Sürgün olur göçerim
Bu diyarlardan
Kime dokunur ellerim
Kimi görür gözlerim
Ölüm çıkar karşıma
Yine sen derim
Sevdan bir ateş oldu bende
Gönlüm bir deli coştu sende
Eritse şu ruhumu
Buz olur kesilirim
Yanarken içim
Sesin bir uçurum
Çağırırsa beni
Kuş olur uçarım
Yanarken içim
Sevdan bir ateş oldu bende
Gönlüm bir deli coştu sende
Saçların rüzgarından
Savururken gönlümü
Sürgün olur göçerim
Bu diyarlardan
Kime dokunur ellerim
Kimi görür gözlerim
Ölüm çıkar karşıma
Yine sen derim
Sevdan bir ateş oldu bende
Gönlüm bir deli coştu sende
Kapının çalması ile daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Kapıyı
açtığında karşısında görmeyi umduğu en son kişi Uğur'du...
Uyuyor muydu? Rüyasında mı gelmişti Uğur?
*****
Umut, fotoğrafçıdan çıktıktan sonra bulduğu ilk fırsatta Yunus'u
sıkıştırdı.
“Sen ne konuştun Uğur ile?”
“Ona Erhan'ın ne yapmak istediğini söyledim.”
“Ne yapmak istiyor?”
“İstifa edecek. Uğur ile olması buna bağlıysa çok sevdiği mesleğinden
ayrılacak. O Uğur'u bekledi bunca zaman. Onun kendisine dönmesini umdu hep. Ama
Uğur bu güne kadar böyle bir hareket yapmayınca son noktayı koydu. İstifasını
verecek.”
“Ama Uğur bunun altında ezilir.”
“Neden? Sonuçta ikisinin de mutlu olmasını engelleyen bir durumu,
bir taraf sadece kendi isteği ile değiştiriyor. Uğur, Erhan'dan bunu hiç
istememiş. Neden ezilsin ki bu durumda?”
“Bilmem. Ama bence Erhan ağabey bu kararına daha sonra üzülecek.”
“Üzülecek belki ama bu onun kararı. Sonuçta mesleğini sivil olarak
yapacak.”
“Uğur nereye gitti peki?”
“Erhan ile konuşmaya.”
“Vaz mı geçirtecek acaba?”
“Bilmem. Düğünde öğreniriz.”
Yunus, Uğur'un kulağına söylediklerini, karısı olacak kadına bile
söyleyemezdi. Ablasının kendisine değil de Yunus'a bazı şeyleri söylemiş
olmasını kabullenmeyebilirdi. Düğün günü karısı ile kavga etmeye hiç niyeti
yoktu... Ama bu bıyık altından gülmesine engel değildi. O neler olacağını az
çok tahmin ediyordu ve bu da keyiflendiriyordu...
*****
Uğur, Erhan ile bir süre bakıştı. Onu çok özlemişti. Yüzünün her
noktasını milim milim izledi.
Sonra salona doğru yürüdü... Erhan tek söz etmeden onun ardından
bakıyordu. Sonra yavaşça sevdiği kadının arkasından salona yürüdü.
Erhan salona girdiğinde Uğur, odanın ortasında onu bekliyordu.
Karşısına gelip o çok özlediği gözlere baktı.
Uğur, sanki aradan iki ay geçmemiş gibi söze başladı.
“Seni seviyorum. Sensiz olmak istemiyorum. Bunun için ne yapmam
gerekiyorsa yaptım. İki aydır bu konuda
terapilere katılıyorum. Devam da edeceğim. Gerçi kimse bilmiyor tedavi
olduğumu. Ama artık geçmişte yaşadıklarımı yaşamıyorum.”
“Uğur?”
Erhan, o kadar güzel şeyler hissediyordu ki! Söze dökemezdi ama
Uğur da onu konuşturmadı.
“Dinle... Seninle bir ömür geçirmek istiyorum. İki aydır beni
aramadığın için çok kızgınım. Bunun hesabını sana sonra soracağım. Ama
şimdi...”
Çantasına elini soktu. Az önce kuvvet aldığı paketi, bu kez
sahibine vermek için çantasından çıkarttı.
Erhan, ne olduğunu anlamadığı paketi eline aldı.
Kutuyu açtığında içinde pırıl pırıl parlayan düğmeleri gördüğünde
gözlerine inanamadı.
Bunlar binbaşıların tören üniformalarında kullandıkları
düğmelerdi. Yani... Yani Uğur, şimdi ona... Kafasını kaldırıp bakamıyordu... O
kadar mutluydu ki, o kadar sevgi doluydu ki o gözlere bakıp da yanıldığını
görmekten korkuyordu.
Uğur'un yumuşacık sesini duyduğunda o düğmelere ne kadar zamandır
baktığının ve gözlerinden ne kadar zamandır yaşların döküldüğünün farkında değildi...
“Sakın istifa edeyim demeyin, Binbaşım.”
SON
Asuman cım kalemine yüreğine sağlık inanılmaz keyifle okudum harikasın ❤️
YanıtlaSilÇok teşekkürler canım.
SilBir nostalji daha son buldu... artik yeni hikayelere yer acama zamani.
YanıtlaSillal