7 Temmuz 2015 Salı

BUZDAKİ ATEŞ 44. Bölüm - Final



Erhan, iş başı yaptıktan sonra yoğun bir çalışma temposuna girmişti. Uğur ile ayrılıklarının üstünden iki hafta geçmişti. Eli defalarca telefona gitmiş ama vazgeçmişti. Onunla paylaştığı her güzelliği yeniden yeniden yaşıyordu.

Yunus da Sedat da kızlardan haber getiriyordu. Uğur da kendisi kadar kötüydü. O da gülmüyor, konuşmuyor ve özlüyordu. Ama inatla aramıyordu. O aramadıkça Erhan da onu aramıyordu.


Yunus ile Umut onlar için çare aramadıkları zamanlar, evlerini hazırlıyordu. Onur ile Sedat da kendilerine ev aramaya başlamıştı. Birlikte düğün yapacak olmalarına rağmen onlar daha yavaştan alıyordu hareketlerini. Sedat, tek başına altından kalkmaya çalışıyordu tüm işlerin. Onur okuldan başka şeye vakit ayıramıyordu. Bu duruma çok üzülse de Sedat onu rahatlatıyordu. Hafta sonlarını ev alışverişi ile geçiriyordu ikili. Bazen Yunus ile Umut da onlara yardım ediyordu.

Erhan ise yeni aldığı görevi akşam ailesine bildirmişti. En az bir ay olmayacaktı. Kars'taki görev için biraz da gönüllü olmuştu. Uzaklaşmak iyi gelecekti. Kendince Uğur'a düğüne kadar süre vermişti. O zamana kadar bekleyecekti onu...

Uğur, Erhan'ın Kars'a gideceğini öğrendiğinde içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Ya bir şey olursa? Ya... Ya ölürse? Uğur aklına kötü bir şey getirmeyecekti. Olumsuzluk düşünmeyecekti. Erhan'a bir şey olmayacaktı. Bunu düşünüp rahatlatmaya çalıştı kendisini...

Erhan, beş hafta kalmıştı Kars da... Her gün eli telefona gitmeye devam etmiş ama Uğur yerine kendi kardeşlerini ya da Umut ile Onur'u aramıştı. Kızlar da ablalarının yaptığını onaylamıyor ama ellerinden bir şey gelmediği için de çaresizce Erhan'a destek olmaya çalışıyorlardı... Hatta bazen ses tonlarından, kendi mutluluklarını bile dizginlediklerini anlıyordu Erhan...

İstanbul'a döndüğünde düğüne üç hafta kalmıştı. Hazırlıkların çoğu tamamlanmıştı. Onur'un mezuniyetinden sonra geri dönmüştü Erhan. O yüzden düğünden önce bir araya gelebileceği tek şansı da yitirmişti.

Beşinin birlikte eğlenmeye gideceğini öğrendiğinde yanlarında olmayı çok istemişti.  Kendisine söylendiğine göre o gece Uğur biraz daha iyi gözükmüştü gözlerine. Sanki daha bir gülmüştü yüzü... Erhan, bunu duyduğunda, nedeninin kendisini unutması olabileceğini düşünmüş ve duyduğu üzüntü ile kahrolmuştu. Bu kadar kısa zamanda unutabilir miydi? Hayır... Uğur, sevgisini bu kadar kısa sürede tüketecek biri değildi. Onu tanıyordu. Kendisinin yanlış düşündüğünden emindi… Rahatlamıştı yeniden…

Uğur, düğün günü yaklaştıkça biraz daha kendisini toparlıyordu. Erhan'ı göreceğinden emindi. Erhan, İstanbul'a geldikten sonra kısa bir iş için Amasya'ya gitmişti. Düğünden iki gün önce gelecekti. Bu durumda onu düğün gününden önce göremeyecekti. Çok özlemişti. Erhan onu özlemiş miydi? Kızlara da soramıyordu. Tek bir soru sorsa canına okuyacaklarını biliyordu. Onlara şu durumda koz veremezdi. O gün, aldığı ve çantasında olan paketi düşündü. Doğru karar verdiğini biliyordu!

*****

Erhan, düğünlerden iki gün önce geri döndü. O gece ailesi ile konuştu. Onların da desteğini aldı... Artık içi rahattı... Uğur'un karşısına çıkabilirdi.

*****

Düğün günü gelip çattığında İbrahim ile nişanlısı Zeycan, Celal ve kardeşleri, eşleri ile gelmişti. Bu kez, İstanbul da tuttukları evlerinde kalıyordu kalabalık grup. Çünkü düğün ile işi bir araya getirmişti Tutanoğlu ailesi. Şube açılışı yapılacak ve Zeycan bir süre Celal ile birlikte İstanbul Şubesinde çalışacaktı. İşlerin rayına oturmasından sonra tek başına şubenin başında kalacaktı...

Hala ve enişte her zaman olduğu gibi kızların evinde kalıyordu. Halası, Uğur ile konuşmaya çalışsa da ağzından tek bir laf alamamıştı. Uğur, Erhan konusunda kimse ile konuşmama kararını halasına da uygulamıştı.

Bade de düğün için Elazığ'dan gelmişti. Kocası ve kızı Buse ile bir hafta annesinde kalacaktı. O gün annesi ve kızların halası ile farklı bir kuaföre gitmişlerdi. Hepsinin aynı yere gitmesi işleri aksatacağı için ikiye bölünmek daha doğru gelmişti. Meliha Hanım, gelinlerinin yanında olmayı istese de yetişemeyeceklerini anlayınca kendisi önermişti iki ayrı yere gitmeyi. Kızların gelin başlarının parasını o ödeyecekti nasılsa. Hep böyle geleneklere uygun bir düğün yapmak istemişti... Ama Allah ona iki düğünü birden nasip etmişti. 

Sabah erken saatte evden çıkan kızlar Uğur'un arabası ile önce Zeycan'ı alıp evlerinin iki sokak arkasında bulunan Yosun Güzellik Merkezine gitti.

Gelin saçları, makyajları yapıldıktan sonra damatlar kızları kuaförden alıp, fotoğraf çektirmeye gidecekti.

Tüm gün planlanmış olsa da ufak tefek aksilikler yaşanmıyor değildi.

Onur, ayakkabılarını evde unutmuştu. Erkekler de o gün damat tıraşı olmak için kendi kuaförlerine gitmişti. Onur, kendi evini aradığında babasına da ulaşamamıştı. En iyisi erkeklerin evinden birinden istemekti. Telefonu İbrahim açmıştı.

“İbrahim ağabey, ben Onur. Babam orada mı?”

“Yok canım. Alihan Bey ile dışarı çıktılar. Evin karmaşasından kaçtılar. Ama sanırım iki saate kadar sizi karşılamak için eve dönmüş olacaklar.”

“Yaa. İyi tamam.”

“Sorun ne?”

“Ya ben ayakkabılarımı evde unutmuşum. Fotoğrafçıya buradan gidecektik. Babamdan onları bana getirmesini isteyecektim.”

“Sen nerdesin? Bana tarif et yerinizi. Ben gelir anahtarı senden alırım. Evden de ayakkabılarını getiririm.”

“Olur mu öyle şey? Sen zahmet etme. Yakınız zaten ben önce eve uğrarım.”

“Bak Erhan ağabeyin de yanımda o da biz hallederiz diyor. Fotoğrafçıdan sonra giderler diyor. Ağabeyinin sözünü dinle. Biz gelip alıyoruz anahtarı senden. Nerede o kuaför?”

Onur, tarif ederken Uğur da kulaklarını dikmiş dinliyordu. Erhan'ın oraya geleceğini anladığında eli ayağı titremeye başlamıştı. İki aydır görmüyordu. Çok özlemişti. Ya o? O da özlemiş miydi?

Uğur, ne yapsam da onu görebilsem diye düşünürken çıraklardan biri yanlarına gelip kapıda iki yakışıklının olduğunu ve anahtar beklediğini söyledi. Keşke şu an ona oje sürüleceğine Onur'a sürülseydi de anahtarları kapıya o götürebilseydi... Şansına lanet edip ellerinin titremesini durdurmaya çalıştı. Manikürcü kız şaşkınlıkla eli ayağı titreyen Uğur'a bakıyordu.

“Devam et sen” diyerek kıza gülümsemeye çalıştı. Çantasındakini vermek için zaten orası hiç de uygun bir yer değildi.

Onu izleyen Umut ablasının ne kadar alt üst olduğunun farkındaydı. O gün zaten çok zor geçecekti ama daha görmeden bu kadar heyecanlanması, panik olması bir yandan da hoşuna gitmişti. Demek ki son zamanların rahatlığı Erhan'ı unuttuğundan değildi. Aksine onu çok özlediği yüzünün al al olmasından belliydi. Uğur'un saçlarının ensesini kapatacak kadar uzamış olması bile değişimin bir parçasıydı. Üç yıldır kısacık gördükleri saçlar artık değişiyordu...

Kızların saçı yapılırken kuaför salonunun sahibi kızlara kahve yaptırttı. Sonra sadece Uğur'a “Fincanını kapat.” dedi. Kızların hiç biri buna şaşırmamıştı. Yıllardır geldikleri kuaförün biraz kuvvetli altıncı hissi vardı. Kahve fincanını bahane eder, bir sürü şey anlatırdı o fincana bakarak. Uğur, onun bu isteğini ikiletmedi. O an duyacağı her güzel söze ihtiyacı vardı.

Genç kadın birkaç dakika sonra geldi. Fincanın soğuduğunu anlamak için parmağını değdirdi. Sonra manikürcünün yanına oturdu. Uğur'un gözlerine baktı ve fincanı kaldırdı. Tabağa yapışan fincanı zorla tabaktan ayırdı.

“Dileğin tutmuş, Uğur. Ve sana bir tek şey söyleyeceğim. Sana mutluluklar diliyor.”

Uğur, ağzını açıp bir şey söyleyemiyordu. Daha önce de yaşadığı şaşkınlıklardan birini yaşıyordu. Bu kadın inanılır gibi değildi. Kendisine söylediğinin kimden iletilmiş not olduğunu sormasına gerek yoktu. Fincanı tabağına koymadan hemen yerinden kalkıp mutfak kısmına gitti. Su sesi geliyordu. Uğur, oturduğu yerde gülümsemeye başladı. Verdiği kararın o an desteklenmesi içini rahatlatmıştı.

Atilla'ya yürekten bir teşekkür gönderdi...


İki kız kardeş ikiz gibiydi. Gelinliklerinin sadece üst kısımlarının işlemeleri ve el çiçekleri farklıydı. Etekleri aynı model olan kızların saçları da aynı model yapılmış, bir örnek duvakları takılmıştı. Uğur, onların güzellikleri karşısında dilini yutmuş gibiydi. O kardeşlerini görünce böyle oluyorsa, nişanlılarının neler hissedeceğini düşünemiyordu.

Hazırlıkları bittiğinde ayakkabılar da gelmişti. Ama getiren Sedat'tı.

Damatlar kapıya geldiğinde kuaförde çalışan üç genç kızın ağzı açık kalmıştı. Bu kadar yakışıklı erkekler beklemedikleri belliydi. Daha az önce kapıya gelen iki erkeğin yakışıklılığını konuşmayı bitiremeden bu kez de damatların muhabbetini yapmaya, aralarında kıkırdamaya başlamıştı.

Gelin arabasını Yunus kullanacaktı. Bir değişiklik yapmışlar, iki gelini arkaya, Sedat'ı öne oturtmuşlardı. Kuaförden çıkarken bol bol fotoğraf çekmişti, Uğur. O telaşlı hallerini sonra resimlerle gözlerine sokmak onu çok eğlendirecekti...

Gelin arabasının ardından fotoğrafçıya gidecekti, Uğur. Bade’nin de yanlarında olmasını istemişti ama kızı huysuzluk yapınca vazgeçilmişti. Erhan fotoğrafçıya gelmeyecekti.

Fotoğrafçı onlarca poz çekti. En sonunda iki gelini bir arada çekmeye başladı. Onlar poz verdikçe deklanşöre basıyordu. Bunu fırsat bilen Yunus, Uğur'u bir kenara çekti. Fısıltıyla konuşuyordu. Birazdan karısı olacak kadının bile duymasını istemiyordu.

“Erhan'ı daha ne kadar üzeceksin?”

“Ne oldu?” Uğur o an, gün içinde aldığı kararları uygulayacak olmanın rahatlığı içindeydi. Yine de Yunus'un diyecekleri çok önemliydi.

“Senin için yapmayacağı şey yok biliyorsun değil mi?”

“Öyle mi? Son iki aydır hiç öyle gözükmüyordu!”

“Senin bu iki ay içinde onu hiç aramaman ve bu ilişkiyi bitirmeyi senin istemiş olman buna neden olabilir mi?” Yunus o an hiç istemediği bir şeyi yapıyor ve Uğur'un bu vurdumduymaz havasına sinirleniyordu.

“Olabilir tabii, ama yine de bir telefon açıp hatırımı sorsaydı keşke.”

“O telefonu açtığında sen ne diyecektin? Dönelim en başa, yeniden başlayalım diyecek miydin?”

“Hayır.”

“O zaman ona kızman doğru değil.”

“Ya şimdi? Ne yapıyor Erhan? Anladığım kadarıyla hayatına devam ediyor.” Öyle olmadığını bilse de Yunus'un daha neler diyeceğini merak ederek damarına basıyordu.

“Hayatında büyük değişiklikler yapıyor. Köklü değişiklikler...” Bu cümlenin ardında, senin onun için yapmayacağın kadar büyük değişiklikler, diyen bir tını vardı.

“Nasıl? Ne demek köklü değişiklik? Taşınıyor mu? Dönmeyecek mi?” İşte şimdi korkmuştu. Ne yapacaktı Erhan? Yoksa İstanbul'dan ayrılacak mıydı? Ona çok mu kızmıştı? Bir daha asla görmek istemediği için mi gidecekti?

“Neden öyle sandın? Zaten görmek istemediğin biri taşınsa ne olacak ki?” Yunus bu kez Uğur'un az önceki tavırlarının ardında yatanı kavradı. Bu kadın çok üzgündü...

“Görmek istiyorum.” Öyle bir sesle söylemişti ki Yunus, o sesteki tüm 'onu çok seviyorum' cümlelerini duydu...

“İyi de onu böyle görmen ikinize de acı verecek. En iyisi görüşmemek değil mi?”

“Yunus, onu görmemeye dayanamam.”

“Onu seviyor musun?”

“Elbette seviyorum. O beni sevmiyor mu?”

“Seviyor.”

“O zaman taşınmaz değil mi? Söylersem bırakıp gitmez beni. Hem zaten ben onun için...”

“Sen onun için ne yaptın?”

Uğur, Yunus'un bile zorla duyacağı kadar kısık bir sesle, biraz kulağına doğru eğilerek ne yaptığını söyledi... Duyduklarından sonra Yunus da Uğur’un kulağına, Erhan’ın ne yapacağını söyledi…

*****


Fotoğrafçıdan çıktıktan sonra Uğur, doğruca Erhan'ın Bostancı'daki evine gitti.

Erhan, artık orada oturmaya başlamıştı.

O gün de kuaföre anahtarı almaya geldikten sonra oraya dönmüştü. Öğleden sonra kır düğünün yapılacağı Polonezköy’e gidecekti. O zamana kadar evinde oturacaktı. Ortalıkta dolanıp Uğur'u düğünden önce görme ihtimaline katlanamıyordu... Çok... Çok özlemişti...

Bu gece... Düğün bittikten sonra... İşte o zaman Uğur ile konuşacaktı...

*****

Uğur, kapının önünde derin bir nefes aldı. Elini çantasına soktu. Kutuyu eline alıp bir süre sıktı. Ondan güç alır gibiydi. Erhan, ondan vazgeçmemişti. Onun için işinden vazgeçmişti.

Şimdi ise Uğur'un onun için neler yapabileceğini öğrenmesi gerekiyordu.

Derin bir nefes aldı ve iki aydır ayak basmadığı evin kapısını çaldı...

*****


Salondaki kanepeye uzanmış müzik setinde çalan CD'yi dinliyordu.

Düş Sokağı Sakinleri onun hislerine tercüman oluyordu.




Senin alev gözlerin
Eritse şu ruhumu
Buz olur kesilirim
Yanarken içim

Sesin bir uçurum
Çağırırsa beni
Kuş olur uçarım
Yanarken içim

Sevdan bir ateş oldu bende
Gönlüm bir deli coştu sende

Saçların rüzgarından
Savururken gönlümü
Sürgün olur göçerim
Bu diyarlardan

Kime dokunur ellerim
Kimi görür gözlerim
Ölüm çıkar karşıma
Yine sen derim

Sevdan bir ateş oldu bende
Gönlüm bir deli coştu sende



Kapının çalması ile daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Kapıyı açtığında karşısında görmeyi umduğu en son kişi Uğur'du...

Uyuyor muydu? Rüyasında mı gelmişti Uğur?

*****

Umut, fotoğrafçıdan çıktıktan sonra bulduğu ilk fırsatta Yunus'u sıkıştırdı.

“Sen ne konuştun Uğur ile?”

“Ona Erhan'ın ne yapmak istediğini söyledim.”

“Ne yapmak istiyor?”

“İstifa edecek. Uğur ile olması buna bağlıysa çok sevdiği mesleğinden ayrılacak. O Uğur'u bekledi bunca zaman. Onun kendisine dönmesini umdu hep. Ama Uğur bu güne kadar böyle bir hareket yapmayınca son noktayı koydu. İstifasını verecek.”

“Ama Uğur bunun altında ezilir.”

“Neden? Sonuçta ikisinin de mutlu olmasını engelleyen bir durumu, bir taraf sadece kendi isteği ile değiştiriyor. Uğur, Erhan'dan bunu hiç istememiş. Neden ezilsin ki bu durumda?”

“Bilmem. Ama bence Erhan ağabey bu kararına daha sonra üzülecek.”

“Üzülecek belki ama bu onun kararı. Sonuçta mesleğini sivil olarak yapacak.”

“Uğur nereye gitti peki?”

“Erhan ile konuşmaya.”

“Vaz mı geçirtecek acaba?”

“Bilmem. Düğünde öğreniriz.”

Yunus, Uğur'un kulağına söylediklerini, karısı olacak kadına bile söyleyemezdi. Ablasının kendisine değil de Yunus'a bazı şeyleri söylemiş olmasını kabullenmeyebilirdi. Düğün günü karısı ile kavga etmeye hiç niyeti yoktu... Ama bu bıyık altından gülmesine engel değildi. O neler olacağını az çok tahmin ediyordu ve bu da keyiflendiriyordu...


***** 

Uğur, Erhan ile bir süre bakıştı. Onu çok özlemişti. Yüzünün her noktasını milim milim izledi.

Sonra salona doğru yürüdü... Erhan tek söz etmeden onun ardından bakıyordu. Sonra yavaşça sevdiği kadının arkasından salona yürüdü.

Erhan salona girdiğinde Uğur, odanın ortasında onu bekliyordu. Karşısına gelip o çok özlediği gözlere baktı.

Uğur, sanki aradan iki ay geçmemiş gibi söze başladı.

“Seni seviyorum. Sensiz olmak istemiyorum. Bunun için ne yapmam gerekiyorsa yaptım.  İki aydır bu konuda terapilere katılıyorum. Devam da edeceğim. Gerçi kimse bilmiyor tedavi olduğumu. Ama artık geçmişte yaşadıklarımı yaşamıyorum.”

“Uğur?”

Erhan, o kadar güzel şeyler hissediyordu ki! Söze dökemezdi ama Uğur da onu konuşturmadı.

“Dinle... Seninle bir ömür geçirmek istiyorum. İki aydır beni aramadığın için çok kızgınım. Bunun hesabını sana sonra soracağım. Ama şimdi...”

Çantasına elini soktu. Az önce kuvvet aldığı paketi, bu kez sahibine vermek için çantasından çıkarttı.

Erhan, ne olduğunu anlamadığı paketi eline aldı.

Kutuyu açtığında içinde pırıl pırıl parlayan düğmeleri gördüğünde gözlerine inanamadı.

Bunlar binbaşıların tören üniformalarında kullandıkları düğmelerdi. Yani... Yani Uğur, şimdi ona... Kafasını kaldırıp bakamıyordu... O kadar mutluydu ki, o kadar sevgi doluydu ki o gözlere bakıp da yanıldığını görmekten korkuyordu.

Uğur'un yumuşacık sesini duyduğunda o düğmelere ne kadar zamandır baktığının ve gözlerinden ne kadar zamandır yaşların döküldüğünün farkında değildi...

“Sakın istifa edeyim demeyin, Binbaşım.”




SON



3 yorum:

  1. Asuman cım kalemine yüreğine sağlık inanılmaz keyifle okudum harikasın ❤️

    YanıtlaSil
  2. Bir nostalji daha son buldu... artik yeni hikayelere yer acama zamani.
    lal

    YanıtlaSil