24 Haziran 2015 Çarşamba

BUZDAKİ ATEŞ 31. Bölüm




*****

Havuz başında, bornozuna sarınmış Uğur, kardeşinin arkasından hışımla giden Yunus'u gözleri ile izliyordu. Erhan ne söylemişti? Ne söylediyse Yunus'u harekete geçirmeye yetmişti. Erhan'ın kız kardeşlerini beğendiğini bilmek hoşuna gidiyordu. Çünkü Umut da Onur da ilk kez aşık oluyordu. Sevdikleri erkeklerin ailelerinin de onları sevmesi çok olumluydu. Acaba Meliha Hanım kardeşlerinin oğulları ile birlikte olmasına nasıl bakıyordu? Bir an kendini kızların annesi gibi hissetti. Dünür olacakmış gibi düşünmeye başlamıştı. Kendi haline gülüyordu.

O sırada Uğur'un gülen yüzündeki değişimi izleyen Erhan, kendisi ile konuşan Zeycan'ın sesini son anda duyup kafasını çevirdi.


“OOO hiç beni görmüyorsun. Ne o aklın başka yerlerde.” Zeycan, Erhan ağabeyini özlemişti. Konuşmak, dertleşmek istiyordu ama sıkıntılı konuları konuşamayacağı yabancı biri vardı yanlarında. O da işi şakaya vurmuştu.

“Seni nasıl görmem, güzelim. Gel buraya. Özlemişim seni. Nasıl evdekiler?” Erhan, Zeycan'a samimi bir şekilde sarılmıştı. Koltuk değnekleri olmadan ayakta duruyor, bir kolu ile sardığı kız ile dengesini sağlıyordu.

“Çok iyi değiller ama toparlanıyorlar. İbrahim Bey çok çalışıyor. Onlar da umutlanıyor. Asıl sen nasılsın? Neler geldi başına? Uzakta olmak sana yardım edememek beni kahretti. Hepsi bizim suçumuz.”

“Kimsenin suçu yok. Bunlar yaşanacaktı. Ayrıca dosyam çok emin ellerde. İbrahim benden de iyi çözecek o davayı. Ben izin alıp gidemeyince tüm iş onun omuzlarına kaldı. Yunus Allahtan yardıma gitti de benim de içim biraz rahatladı.”

Bir yandan konuşuyor bir yandan da Uğur'a bakıyordu. Oysa Uğur Erhan'ın sesindeki gülümsemenin farkında değildi. Kaşlarını çatmış, bir Erhan'ın Zeycan'ın omzundaki eline, bir Zeycan'ın Erhan'ın belindeki koluna bakıyordu. Demek ki Umut boşa sinirlenmişti Yunus'a. Zeycan aslında Erhan'ın sevgilisiydi! Üstelik kızın ağabeyi yüzünden mesleğinden uzaklaşmış, kendisine dava açılmıştı ama yine de vazgeçememişti...

Erhan, Uğur'un bakışlarını izliyor, anlam yüklemeye çalışıyordu. Demek ki yanında birilerinin samimi olmasından hoşlanmıyordu. İkisine bakarken kaşları çatılmıştı. Zeycan da aslında çok samimi olmazdı ama şu an, ruh hali birilerinden destek almasını gerektiriyordu. Erhan da kendi kız kardeşi gibi gördüğü kızdan bunu esirgemeyecekti.

“Bilmediğim yeni haber var mı?” İbrahim'i açıkça sormamıştı. Zeycan'ın anlatmasını istiyordu.

“Var, ama çok yorgunum. Sen de bornozla durma. Ben odaya gidip biraz dinleneyim. Uçakla yapılan yolculuktan fazla arabayla yolculuk yaptık. Ne kalabalıkmış İstanbul.”

“Öyle. Atatürk Havalimanına çok uzak burası! İyi ki öğlen uçağına yer buldunuz. Yoksa daha beter olurdu akşam saatlerinde trafik.”

“Erhan, siz konuşun isterseniz ben odama çıkıyorum.” Uğur daha fazla havadan sudan muhabbet dinlemeyecekti. Odasına gitmek için kapıya doğru hareketlendiğinde Erhan, “Biz de çıkıyoruz.” diyerek yürümeye başladı. Yanında yürüyen Zeycan'a dönüp “Zeycan, sana tek kişilik oda bulamadık. İki kişilik oda var. Tek kalmaktan korkarsan yanına birini bulmamı ister misin?”

'Gece sen gidersin, neden başkasını arıyorsun ki?' diye duyduklarını yorumluyordu Uğur. İyi ama pek tanımadığı bir erkeğin özel hayatından ona neydi?

“Korkmam. Ama yer sorunu varsa olur tabii.”

“Yer sorunumuz yok. Senin odan bizim bir alt katımızda. Anahtarını alalım.”

Konuşa konuşa koridora çıktıklarında Yunus ile Umut'u gördüler. İkisi de gülen yüzlerle kendilerine doğru yürüyordu. Herkes sorunun çözüldüğünü anlamış gülümsemeye başlamıştı.

Yanlarına ulaştıklarında Yunus, üçlüye “Bizi ilk sizler tebrik edin. Umut evlenme teklifimi kabul etti.” dediğinde kimse bu kadar hızlı bir sonuç beklemiyordu. Uğur kardeşine, Erhan da Yunus'a sarılmış tebrik ediyordu.

Zeycan ise sevgi dolu gözlerle ikiliye bakarken, bir gün kendisinin de böyle mutlu olmasını istiyordu. İbrahim'i çok özlemişti. Uzak olmak zor gelmişti. Gerçi yanındayken de çok yakın olamamıştı ama yine de yüzünü yakından görmek, gözlerine bakabilmek büyük mutlulukmuş, diye geçiyordu içinden. Yunus ağabeyinin iki haftadır neler yaşadığını şimdi anlıyordu.

Sıra kendisine geldiğinde ikisini de tebrik etti. Beş kişilik grup lobiye doğru yürürken hala olanlara inanamıyorlardı. Umut birden Zeycan'ın ne kadar güzel ve sevecen biri olduğunu fark etmişti. İlk gördüğündeki kıskançlık yüzünden soğuk davranışları için utanıyordu. Ama genç kız fark etmiş gibi değildi.

“Düğününüzde burada olamayacağım ama bugün aranızda olmak çok güzel. Yunus ağabeyim iki haftadır hiç gülmüyordu. Nedenini şimdi anladım. İnşallah çok mutlu olursunuz.”

“Demek hiç gülmüyordun? Neden acaba?” Bir iki adım geride kalmıştı ikili. Umut, Zeycan'dan aldığı bilgi ile Yunus'u sıkıştırıyordu.

“Ben gülmüyordum ama sen kahkahalarla gülüyordun.” Son konuşmadaki halini anımsayınca sinirlenmişti. Kendisi acı içindeyken o nasıl gülebilmişti?

“Kim demiş?”

“Gideceğimi söylemek için aradığımda ne kadar neşeliydin. Sesin kulağımdan gitmiyor.”

“Üzüldün mü ben neşeliyim diye.”

“Deli oldum.”

“Ben de dinlediğim her şarkı seni hatırlatınca neşelenmek için neşeli türkülerimi dinlemeye başlamıştım. Sana da dedim ya. Bence yazılmış en komik türküdür o. Nasıl gülmeyecektim?”

“Bu muydu yani?”

“Evet. Ne yapayım seni düşünmek pek gülümsetmiyordu beni.”

“Artık beni düşündüğünde hep mutlu olacaksın.”

“Evet, hep mutlu olacağım.”

Önden giden Uğur, geride kaldıklarını fark edince kardeşini uyarmak için döndü. Lobide Meliha Hanım ve Alihan Bey, babaları ile konuşuyordu. Eğer niyetlerini hemen açıklayacaklarsa ne ala ama zamana ihtiyaç duyuyorlarsa o halde lobiye çıkmaları doğru değildi.

“Pek keyifli gözüküyorlar.” Erhan da koltuk değneklerinin izin verdiği kadar hızla dönmüş, gülerek konuşan taze çifte bakıyordu.

“Gözleri kimseyi görmeyecek kadar hem de. Babam ve sizinkiler görecek.”

“Gizlemeye gerek var mı?”

“Onlar karar versin.”

“Haklısın.”

Üçlü grup arkadakileri bekledi. Uğur, lobide oturan aileleri söyleyince Yunus, “Eyvah!” dedi. Umut, sesindeki paniğe şaşırmıştı.

“Ne o, korktun mu? Vazgeçtiysen haberim olsun.”

“Baban!”

“Ne olmuş babama? Adam mı yiyor?”

“Umut, Hasan amca benim nasıl biri olduğumu sanacak hiç fikrin var mı?”

“Ne demek bu?”

“Seni bana emanet etmedi mi?”

“Ha o mesele.”

“Çok mu basit bu mesele? Adam hakkımda neler düşünecek kim bilir?” Yunus gerçekten panik halindeydi. Ona acıyan Uğur daha fazla susamadı.

“Babam, en iyi koruyucunun en çok seven olduğunu söylemişti.”

Yunus duyduğunu anlayamamıştı. Biraz durdu sonra Uğur'a döndü “Yani?”

Uğur sadece göz kırpınca Yunus gülümsedi. “Sanırım, bizden başka herkes her şeyin farkındaymış.” Günlerdir aklını kurcalayan kelimenin ardında, ona ve sevgisine güvenmek olduğunu anlayınca çok rahatladı. Hasan Beyin sözleri aklını karıştırmıştı ama bir baba olarak ona hak veriyordu. Sadece kendi çektiği acıyı yaşamamak isterdi.

Bu kez Erhan “Siz anlamasaydınız en sonunda biz anlatacaktık.” dedi.  O arada grup lobiye çıkmıştı. Yunus yine de elini Umut'un belinden çekmişti. Umut da yarım adım kadar uzaklaşmıştı. Ailelere ne zaman açıklayacaklarını konuşmamışlardı ama o anda konuşmak ikisine de doğru gelmiyordu. Bir süre kendilerine saklamaktı asıl istekleri. Yunus, “İstanbul'a döndüğümüzde konuşalım mı? Bir süre seni tek olarak yaşamak istiyorum. Kaybettiğimiz zamanı kazanalım.”

“Aklımdan geçeni okuyorsun. Öyle yapalım.”

Yunus, Umut'un kendi kararını onaylamasına sevinmişti. Konuşmaları gereken çok şey vardı. Her ne kadar birbirini tanıyor olsalar da, ilk kez aşık bir çift olarak bir araya geliyorlardı. Geçmişlerini bilen ikili, kendi korkularını yenmek için o konuşmaya ihtiyaç duyuyordu.

Babalarının yanına gelen grup akşam yemeği için hazırlanacaklarını söyledi. Yaşlılar hazırlanma gereği duymuyordu. Onlar orada beklerken Sedat ile Onur da yukarıya çıkacak gruba katıldı. Yunus ile Umut'un yakınlığı ikisinin de dikkatini çekmişti. Aralarındaki soğukluk yok olmuştu. Büyükler de bunun farkındaydı. Sadece söze dökmemişlerdi.

Asansör sağlık merkezi için yapılmış olduğundan çok büyüktü. Yedisi de rahatlıkla binince birlikte çıktılar. Yüzler gülüyordu ama kimse konuşmuyordu. Zeycan ikinci katta indi. On beş dakika sonra lokanta kısmında olacağını söylemişti.

Üst katta kalan altı kişi de inip koridorun iki ayrı ucunda yer alan odalarına doğru yöneldi.

Erhan'ın odası iyi ki üç kişilikti. Aslında Sedat ile kalacağını düşünmüştü ama şimdi Yunus da onlara katılmıştı. Erhan, o gün çok yorulmuştu ama yine de kardeşlerinin mutluluğunu paylaşıyordu. Sedat daha evlenme teklifinden habersizdi. Yunus ona anlattığında “Sen de mi?” dedi. Bu kez şaşırma sırası diğer kardeşlerdeydi.

Yunus şaşkınlıkla sordu. “Ne demek, sen de mi? Ne yani sen de mi evlenme teklif ettin?”

“Evet, ama benimki tam teklif sayılmaz. İleride evleneceğimizi söyledim. O şimdi okulunu bitirsin. Kızın zaten derdi çok, bir de evle, evlilikle uğraşmasın.” Sedat, evlendiğinde karısını dersleri ile bile paylaşmak istemiyordu. Hem böylece birbirlerini çok daha iyi tanıyacakları bir süre geçecekti. İkisi de nasılsa birbirini sevdiğini biliyordu. Tek önemli nokta buydu.

Erhan, kardeşinin bu kararını çok takdir etmiş, bunu da söylemişti. “Sen ne kadar ciddi olduğunu, işte şimdi belli ettin. Sevdiğini biliyordum ama kendi isteklerinden önce onu düşünmen çok güzel.”

“Aslında yine bencilce bir düşünceydi. Evlendiğimizde aklında başka şeyler olmasın istedim.”

“Yine de güzel bir davranış. Ama bunu bir şekilde kutlamak lazım! İkiniz de gönlünüzün sultanını bulmuşsunuz. Aynı gün evlenmek istediğinizi söylemişsiniz. Bu kutlanmayı hak ediyor.”

“Babalar buradayken olmaz o iş.” Yunus yine kendi durumunu düşünüyordu. Hasan Bey bazı şeyleri tahmin etmiş olsa da Umut ile verdikleri kararı uygulamak istiyordu.

“Babalar varken kutlamak zorunda değiliz. Onlar da yoruldu. Erkenden yatarlar. Bizler de kutlarız.”

“Bu olur işte. E Erhan Bey sıra sizde. Biz başımızı bağlıyoruz ama ağabeyimiz hala bekar. Olmaz. Sana da artık birilerini bulmalıyız. Yoksa Meliha Hanım gerekeni yapacaktır.” Sedat, annesinin ağabeyine saracağını biliyor, bunu da anımsatıyordu. Erhan da artık eski aşkını unutup yeni sevdalara yol almalıydı.

“Aman siz bir evlenin de, sizinle uğraşırken beni unutur nasılsa.”

“Hiç şansın yok.” İkisi birden aynı şeyi söylemişti. Erhan onların bu haline gülerken giydiği siyah gömleğin kol düğmelerini ilikliyordu. “Ben de biliyorum da kendimi kandırıyorum.”

Üç erkek kardeş hazırdı. Erhan, siyah kotun üstüne siyah gömlek giymiş, beyaz bir kazağı omuzlarına almıştı. Sağlık merkezinin her yeri sıcaktı ama tedbir almakta fayda vardı. Sedat da ağabeyine uymuş siyah kot giymişti. Ama o üstüne yeşil bir gömlek giymişti. Yunus ise mavi kotun üstüne Umut'un aldığı kazağı giymişti. Son kez aynaya bakan üçlü odadan çıktı.



Kızlar odaya girer girmez birbirlerine sarıldılar. Umut odaya kadar kendisini tutmuştu ama artık gözyaşları süzülüyordu. Onur, o halinin mutluluktan olduğunu anlamış o da ablasına uymuş ağlıyordu. Uğur ise mutluluk gözyaşının bile akmadığı gözlerle izliyordu kardeşlerini.

“Hiç ummuyordum. O kadar şaşırdım ki. Sadece ben onu seviyorum sanıyordum. Meğer onun da davranışlarının nedeni beni sevmesiymiş. Allah’ım şükürler olsun.” Umut, tüm yüklerinden kurtulmuş gibiydi. Hala inanamıyor, söylemezse gerçekliğini kaybedecek gibi tekrarlayıp duruyordu.

“Deli kız ağlama gözlerini de burnunu da kızartma. Hadi hazırlanın da sevgilileriniz sizi güzel bulsun.” Uğur ikisinin de ağlarken gülen yüzlerine baktı. İçinden, hep gülmeleri için dua etti. Kendi yaşadıklarını yaşamamaları için Allah'a yalvardı.

Onur, Umut ve kendisi için o an en önemli konuyu açtı ablasına. “Ya abla, babamı erkenden yukarı yollar mıyız? Biz biraz aşağıda oturalım. Sen bize yardım eder misin?”

“Evet, abla, yardım et de Yunus biraz rahat nefes alsın.”

“Ederim. Ama zaten erken çıkarlar. Meliha Hanım da Alihan Bey de yorulduklarını söylüyordu. Yunus da rahat olsun. Babam onun seni sevdiğini anlamış ve onun için demiş o lafları.”

“Yine de Yunus korkuyor babamdan. En iyisi onların olmadığı bir ortam! Meliha teyzeyi çok sevmiştim ama şimdi işler değişti. Yanlış bir şey yaparım diye tedirgin oluyorum.”

“Meliha Hanım, çok düzgün biri. Sanmam ters bir şeyler yaşansın. Hadi kızlar hadi vakit daraldı. Erkekler kapıya dayanacak. Hazırlanın da inelim.”

Kızlar o gece için yanlarında getirdikleri kıyafetlerin içinden en güzellerini seçmeye çalıştılar. Yanlarında eşofmanlardan başka kot pantolonları vardı. Onur hemen pantolonunu giymişti. Üstüne de tesisin sıcak olmasını fırsat bilip gömlek geçirmişti.  Umut ise ne giyeceğini bilmeden valize tıktıklarına bakıyordu. Yunus ile bir araya geleceğini bilmediği için yanına düzgün bir şey almamıştı. Yüzü asılınca Uğur kendi valizinden triko bir elbise uzattı. Dizlerinin hemen üstünde biten mavi elbise çok yakışmıştı.

Uğur da koyu gri bir kot giymişti. Üstüne beyaz beline oturan dar kesim bir gömlek giydi. Biraz makyaj yapıp lokantaya indiler.

Uğur, önce takımların olduğu tarafa gitti. Erkekler daha önce inip yan yana oturmuştu.  Sona kalan kızlar da erkek arkadaşlarının karşısına denk gelecek şekilde oturunca tek boş sandalye Erhan'ın karşısında kalmıştı.
Umut, Yunus'un üzerindeki kazağı görünce gülümsedi. Kısık sesle sordu, “Daha bıkmadın mı?”

“Asla bıkmam.”

“Yanına mı almıştın?”

“Seni yanımda götürmüştüm.”

Umut, aldığı yanıttan sonra mutlu bir ifade ile arkasına yaslandı. İçinden geçeni yapamayacağına göre sadece gözleri ile ona sevgisini iletti.

Zeycan, Erhan ile annesinin ortasına oturmuş, Meliha Hanım ile muhabbete başlamıştı. Babalar da yan yana oturmayı tercih etmişti. Onlar yemeklerine başladıktan sonra masaya gelen Uğur, Erhan'ın karşısına oturdu. Başı ile selam verip masaya kısaca baktı. Herkes yemeğe başlamıştı. Masada keyifli bir muhabbet vardı. Tam ortada kalmış olan Uğur her iki tarafında muhabbetine ara sıra katılıyordu. Aynı şekilde Erhan da, yanında oturan Zeycan ile ya da diğer yanında oturan Sedat ile sık sık konuşuyordu. Tek konuşmadığı Uğur idi. Ama bu kez kasıtlı değildi. Çünkü tüm konuşmaları başkaları başlatmıştı. Erhan o durumdan rahatsız olduğunu hissedip en zararsız konu ile söze girdi.

“Takımın pazartesi maçı kaçta?”

“Öğleden sonra üçte! Bu hafta gün aşırı maçları olacak. Ara günlerde dinlenecekler.”

“Desene onların dinlenme günü olacak. Ya benim?”

“Sen istersen yine haftada iki seans alabilirsin. Ya da sana da takımın dinlendiği günler çalışma ayarlarız.”

“Zorlamaz ve faydası olur diyorsan benim için sakıncası yok.”

“Ağrın olursa vazgeçeriz.”

“Anlaştık.”

Onlar konuşurken sessizce dinleyen Zeycan, “Yürümenin yavaş olması haricinde bir sorun gözükmüyor. Ağrın var mı?”

“Omurumdaki platini arada bir hissediyorum. Sanki yerinden çıkmış da sırtımda geziyormuş gibi geliyor.”

“Çıkma ihtimali var mı?”

Zeycan'ın saf saf sorduğu soruya Erhan da Uğur da güldü. Yanıtlayan Uğur oldu.

“Onun kadar dikkatli biri için öyle ihtimal yok. Daha çok yeni takıldığı için ağrıları oluyor. Çok büyük ve önemli bir ameliyat geçirdi. Uzun bir süre kendisine dikkat etmesi gerekecek.”

“Benimle dalga mı geçiyordun? Ne kadar ayıp Celal ağabeyim gibi yapma.” Uğur bu konuşmanın samimiyetine takılmıştı. Celal dediği Erhan'ın başını belaya sokan ağabeyi değil miydi? Erhan o konu hakkında hiç konuşmuyordu. Zeycan'ı konuşturmak ve ilgilenmek adına ona sormayı tercih etti.

“Ağabeyinizden haber var mı? Bulundular mı?” Soruyu duyan Zeycan'ın yüzü düşmüştü.

“Hala nerede olduklarını bilmiyoruz. Kurtulmaları için çok çalışıyor, İbrahim Bey. Yunus ağabeyim de yanında koca bir dosya getirdi.”

“Öyle mi?” Erhan, eğilip Yunus'a baktı. “Yanında dosya mı var? Ne var dosyada?”

“Taş ustasının işlerinin kopyaları!”

“Yarın bakalım.”

“Tamam, bakarız. Neler olduğunu anlatırım.” Zaten dosyanın yanında olmasının amacı Erhan'ın dikkatli gözlerinden kaçmayacak ayrıntılardı. İbrahim o konuda kendinden çok Erhan'a güveniyordu.

Erhan, bu kez Zeycan'a döndü. “Anlat bakalım kim şu Ünsal?”

“Anlatılacak pek bir şey yok. Celal ağabeyim ile iş yapıyormuş. Zor duruma düşünce ortak olmak istemiş. Para verecek, karşılığında da benimle evlenecekti.” Uğur son cümleyi duyunca Erhan'a baktı. Sevdiği kız başkası ile mi evlendirilecekti? Nasıl bu kadar sakin karşılıyordu?

“Bu çıkarcı pisliğe haddini bildirmek şart oldu. Nasılsa Gaziantep’e gideceğim. O zaman görür o seninle para karşılığı evlenmek istemeyi! Densiz.” Çok daha kaba sözler sarf edecekti ama babaların ve annesinin yanında kendini tuttu. Onun sinirlendiğini gören Zeycan gülümsedi. “Sen asıl İbrahim ile Yunus ağabeyime kız. Bir de beni onunla buluşmaya yolladılar.” Erhan o olayın aslını biliyordu. Yine de Zeycan'ın gülümseyebiliyor olması hoşuna gitmişti. “Zaten onların da canına okuyacağım. Ne demek seni onunla buluşmaya yollamak?”

Erhan, Zeycan'ın başının derde girmesini istemiyordu. Ünsal'ın çıkarcının teki olması Zeycan'a zarar verebileceği gerçeğini değiştirmiyordu. Kullanıldığını anlarsa ki anlamış olmalıydı, o zaman tehlikeli olabilirdi.

“O zaman çok üzülmüştüm ama sonra yaptıklarımı düşünüp güldüm. Adamın ağzından laf alacağım diye ne saçma sapan sorular sordum bir bilsen.” Zeycan olaya artık bir oyun olarak bakıyordu. O günler çok sinir bozucuydu. İbrahim'in kendisinden hoşlanıyor olması tüm sıkıntılarını unutturmuştu.

“Neyse ki kötü bir şey olmadı.”

Uğur, konuşmaları dinliyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ama çözememişti!

Masadakilerin keyifli muhabbetleri, Sedat ile Yunus'un, Onur ve Umut ile rahat rahat konuşması ile yemek çok güzel geçmişti. Masanın sınırı ortada oturan ikiliydi aslında. Gençler ile yaşlılar arasında denge sağlayan ikili yemek boyunca görevlerini başarı ile yapmıştı. Masanın yaşlıları gençlerin aralarında konuştuğu şeyleri duyamamıştı. Saat ona gelirken Meliha Hanım uyumak istediğini söylemişti. Alihan Bey de kalkınca Hasan Bey de onlara uydu. Böylece gençler istedikleri ortama çok daha önce kavuşmuştu.  

Lokantadan çıkıp bir şeyler içmek için bar bölümüne geçtiler. Zeycan kahve istemişti. Diğerleri hafif alkollü içeceklerini almış koltuklara dağılmıştı. Şömineye yakın bir yerde, dört tane çift kişilik koltuk bir araya getirilmişti. İkisine sevgililer oturmuştu. Zeycan, Erhan ağabeyinin yanına oturmak istese de ayıp olmasın diye Uğur'un yanına oturmuştu. Hem onunla konuşmak da keyifliydi. Uğur şaşırmıştı bu oturma şekline. Erhan tek kalmıştı. Ama rahat oturamamıştı. Koltuklarda yastık yoktu. Uzun zamandır oturan Erhan belindeki ağrıyı gizleyemiyordu. Aslında odasına gidip uzanmak istiyordu.

“Şu yastığı beline alır mısın?” Uğur, başka bir koltukta bulduğu yastığı getirmişti. Erhan bu ilgiden memnun gülümsedi, “Teşekkür ederim.”

“Çok uzun süre oturma. Bugün çok zorladın kendini.”

“Doktor Uğur geri mi döndü?”

“Bir yere mi gitmiştim?”

“Şaka yaptım.”

“Ben de.”

İkisi de bu konuşmalardan memnundu. Havadan sudan ama birbirleri ile ilgili...

Zeycan, yemekten önce odasına gittiğinde İbrahim'i aramış bir süre konuşmuştu. Şimdi ise karşısındaki çiftleri gördükçe İbrahim'in yanında olmasını istiyordu. Dalmış İbrahim'i düşünürken çalan telefonu ile sıçradı. Ekranda adını görünce yüzü güldü.

“Merhaba. Şimdi seni düşünüyordum.” Zeycan, sesi titreyerek konuşuyordu. İbrahim kilometrelerce uzaktaydı ve sesini duymak daha da çok özletmişti. Uğur, genç kızın bir erkekle konuştuğunu anlamıştı. Erhan, yüzünde tebessümle Zeycan'a bakıyordu. Uğur bu sahneden sonra Zeycan'ın aslında kim olduğunu daha çok merak etmeye başladı. Bu kız neden İstanbul'a gelmişti?


***** 

1 yorum: