*****
Havuz başında, bornozuna sarınmış Uğur, kardeşinin arkasından
hışımla giden Yunus'u gözleri ile izliyordu. Erhan ne söylemişti? Ne söylediyse
Yunus'u harekete geçirmeye yetmişti. Erhan'ın kız kardeşlerini beğendiğini
bilmek hoşuna gidiyordu. Çünkü Umut da Onur da ilk kez aşık oluyordu.
Sevdikleri erkeklerin ailelerinin de onları sevmesi çok olumluydu. Acaba Meliha
Hanım kardeşlerinin oğulları ile birlikte olmasına nasıl bakıyordu? Bir an
kendini kızların annesi gibi hissetti. Dünür olacakmış gibi düşünmeye başlamıştı.
Kendi haline gülüyordu.
O sırada Uğur'un gülen yüzündeki değişimi izleyen Erhan, kendisi
ile konuşan Zeycan'ın sesini son anda duyup kafasını çevirdi.
“OOO hiç beni görmüyorsun. Ne o aklın başka yerlerde.” Zeycan,
Erhan ağabeyini özlemişti. Konuşmak, dertleşmek istiyordu ama sıkıntılı
konuları konuşamayacağı yabancı biri vardı yanlarında. O da işi şakaya
vurmuştu.
“Seni nasıl görmem, güzelim. Gel buraya. Özlemişim seni. Nasıl
evdekiler?” Erhan, Zeycan'a samimi bir şekilde sarılmıştı. Koltuk değnekleri
olmadan ayakta duruyor, bir kolu ile sardığı kız ile dengesini sağlıyordu.
“Çok iyi değiller ama toparlanıyorlar. İbrahim Bey çok çalışıyor.
Onlar da umutlanıyor. Asıl sen nasılsın? Neler geldi başına? Uzakta olmak sana
yardım edememek beni kahretti. Hepsi bizim suçumuz.”
“Kimsenin suçu yok. Bunlar yaşanacaktı. Ayrıca dosyam çok emin
ellerde. İbrahim benden de iyi çözecek o davayı. Ben izin alıp gidemeyince tüm
iş onun omuzlarına kaldı. Yunus Allahtan yardıma gitti de benim de içim biraz
rahatladı.”
Bir yandan konuşuyor bir yandan da Uğur'a bakıyordu. Oysa Uğur
Erhan'ın sesindeki gülümsemenin farkında değildi. Kaşlarını çatmış, bir
Erhan'ın Zeycan'ın omzundaki eline, bir Zeycan'ın Erhan'ın belindeki koluna
bakıyordu. Demek ki Umut boşa sinirlenmişti Yunus'a. Zeycan aslında Erhan'ın
sevgilisiydi! Üstelik kızın ağabeyi yüzünden mesleğinden uzaklaşmış, kendisine
dava açılmıştı ama yine de vazgeçememişti...
Erhan, Uğur'un bakışlarını izliyor, anlam yüklemeye çalışıyordu.
Demek ki yanında birilerinin samimi olmasından hoşlanmıyordu. İkisine bakarken
kaşları çatılmıştı. Zeycan da aslında çok samimi olmazdı ama şu an, ruh hali
birilerinden destek almasını gerektiriyordu. Erhan da kendi kız kardeşi gibi
gördüğü kızdan bunu esirgemeyecekti.
“Bilmediğim yeni haber var mı?” İbrahim'i açıkça sormamıştı.
Zeycan'ın anlatmasını istiyordu.
“Var, ama çok yorgunum. Sen de bornozla durma. Ben odaya gidip
biraz dinleneyim. Uçakla yapılan yolculuktan fazla arabayla yolculuk yaptık. Ne
kalabalıkmış İstanbul.”
“Öyle. Atatürk Havalimanına çok uzak burası! İyi ki öğlen uçağına
yer buldunuz. Yoksa daha beter olurdu akşam saatlerinde trafik.”
“Erhan, siz konuşun isterseniz ben odama çıkıyorum.” Uğur daha
fazla havadan sudan muhabbet dinlemeyecekti. Odasına gitmek için kapıya doğru
hareketlendiğinde Erhan, “Biz de çıkıyoruz.” diyerek yürümeye başladı. Yanında
yürüyen Zeycan'a dönüp “Zeycan, sana tek kişilik oda bulamadık. İki kişilik oda
var. Tek kalmaktan korkarsan yanına birini bulmamı ister misin?”
'Gece sen gidersin, neden başkasını arıyorsun ki?' diye
duyduklarını yorumluyordu Uğur. İyi ama pek tanımadığı bir erkeğin özel
hayatından ona neydi?
“Korkmam. Ama yer sorunu varsa olur tabii.”
“Yer sorunumuz yok. Senin odan bizim bir alt katımızda. Anahtarını
alalım.”
Konuşa konuşa koridora çıktıklarında Yunus ile Umut'u gördüler.
İkisi de gülen yüzlerle kendilerine doğru yürüyordu. Herkes sorunun çözüldüğünü
anlamış gülümsemeye başlamıştı.
Yanlarına ulaştıklarında Yunus, üçlüye “Bizi ilk sizler tebrik
edin. Umut evlenme teklifimi kabul etti.” dediğinde kimse bu kadar hızlı bir
sonuç beklemiyordu. Uğur kardeşine, Erhan da Yunus'a sarılmış tebrik ediyordu.
Zeycan ise sevgi dolu gözlerle ikiliye bakarken, bir gün
kendisinin de böyle mutlu olmasını istiyordu. İbrahim'i çok özlemişti. Uzak
olmak zor gelmişti. Gerçi yanındayken de çok yakın olamamıştı ama yine de
yüzünü yakından görmek, gözlerine bakabilmek büyük mutlulukmuş, diye geçiyordu
içinden. Yunus ağabeyinin iki haftadır neler yaşadığını şimdi anlıyordu.
Sıra kendisine geldiğinde ikisini de tebrik etti. Beş kişilik grup
lobiye doğru yürürken hala olanlara inanamıyorlardı. Umut birden Zeycan'ın ne
kadar güzel ve sevecen biri olduğunu fark etmişti. İlk gördüğündeki kıskançlık
yüzünden soğuk davranışları için utanıyordu. Ama genç kız fark etmiş gibi
değildi.
“Düğününüzde burada olamayacağım ama bugün aranızda olmak çok
güzel. Yunus ağabeyim iki haftadır hiç gülmüyordu. Nedenini şimdi anladım.
İnşallah çok mutlu olursunuz.”
“Demek hiç gülmüyordun? Neden acaba?” Bir iki adım geride kalmıştı
ikili. Umut, Zeycan'dan aldığı bilgi ile Yunus'u sıkıştırıyordu.
“Ben gülmüyordum ama sen kahkahalarla gülüyordun.” Son konuşmadaki
halini anımsayınca sinirlenmişti. Kendisi acı içindeyken o nasıl gülebilmişti?
“Kim demiş?”
“Gideceğimi söylemek için aradığımda ne kadar neşeliydin. Sesin
kulağımdan gitmiyor.”
“Üzüldün mü ben neşeliyim diye.”
“Deli oldum.”
“Ben de dinlediğim her şarkı seni hatırlatınca neşelenmek için
neşeli türkülerimi dinlemeye başlamıştım. Sana da dedim ya. Bence yazılmış en
komik türküdür o. Nasıl gülmeyecektim?”
“Bu muydu yani?”
“Evet. Ne yapayım seni düşünmek pek gülümsetmiyordu beni.”
“Artık beni düşündüğünde hep mutlu olacaksın.”
“Evet, hep mutlu olacağım.”
Önden giden Uğur, geride kaldıklarını fark edince kardeşini
uyarmak için döndü. Lobide Meliha Hanım ve Alihan Bey, babaları ile
konuşuyordu. Eğer niyetlerini hemen açıklayacaklarsa ne ala ama zamana ihtiyaç
duyuyorlarsa o halde lobiye çıkmaları doğru değildi.
“Pek keyifli gözüküyorlar.” Erhan da koltuk değneklerinin izin
verdiği kadar hızla dönmüş, gülerek konuşan taze çifte bakıyordu.
“Gözleri kimseyi görmeyecek kadar hem de. Babam ve sizinkiler
görecek.”
“Gizlemeye gerek var mı?”
“Onlar karar versin.”
“Haklısın.”
Üçlü grup arkadakileri bekledi. Uğur, lobide oturan aileleri
söyleyince Yunus, “Eyvah!” dedi. Umut, sesindeki paniğe şaşırmıştı.
“Ne o, korktun mu? Vazgeçtiysen haberim olsun.”
“Baban!”
“Ne olmuş babama? Adam mı yiyor?”
“Umut, Hasan amca benim nasıl biri olduğumu sanacak hiç fikrin var
mı?”
“Ne demek bu?”
“Seni bana emanet etmedi mi?”
“Ha o mesele.”
“Çok mu basit bu mesele? Adam hakkımda neler düşünecek kim bilir?”
Yunus gerçekten panik halindeydi. Ona acıyan Uğur daha fazla susamadı.
“Babam, en iyi koruyucunun en çok seven olduğunu söylemişti.”
Yunus duyduğunu anlayamamıştı. Biraz durdu sonra Uğur'a döndü
“Yani?”
Uğur sadece göz kırpınca Yunus gülümsedi. “Sanırım, bizden başka
herkes her şeyin farkındaymış.” Günlerdir aklını kurcalayan kelimenin ardında,
ona ve sevgisine güvenmek olduğunu anlayınca çok rahatladı. Hasan Beyin sözleri
aklını karıştırmıştı ama bir baba olarak ona hak veriyordu. Sadece kendi
çektiği acıyı yaşamamak isterdi.
Bu kez Erhan “Siz anlamasaydınız en sonunda biz anlatacaktık.”
dedi. O arada grup lobiye çıkmıştı.
Yunus yine de elini Umut'un belinden çekmişti. Umut da yarım adım kadar
uzaklaşmıştı. Ailelere ne zaman açıklayacaklarını konuşmamışlardı ama o anda
konuşmak ikisine de doğru gelmiyordu. Bir süre kendilerine saklamaktı asıl
istekleri. Yunus, “İstanbul'a döndüğümüzde konuşalım mı? Bir süre seni tek
olarak yaşamak istiyorum. Kaybettiğimiz zamanı kazanalım.”
“Aklımdan geçeni okuyorsun. Öyle yapalım.”
Yunus, Umut'un kendi kararını onaylamasına sevinmişti. Konuşmaları
gereken çok şey vardı. Her ne kadar birbirini tanıyor olsalar da, ilk kez aşık
bir çift olarak bir araya geliyorlardı. Geçmişlerini bilen ikili, kendi
korkularını yenmek için o konuşmaya ihtiyaç duyuyordu.
Babalarının yanına gelen grup akşam yemeği için hazırlanacaklarını
söyledi. Yaşlılar hazırlanma gereği duymuyordu. Onlar orada beklerken Sedat ile
Onur da yukarıya çıkacak gruba katıldı. Yunus ile Umut'un yakınlığı ikisinin de
dikkatini çekmişti. Aralarındaki soğukluk yok olmuştu. Büyükler de bunun
farkındaydı. Sadece söze dökmemişlerdi.
Asansör sağlık merkezi için yapılmış olduğundan çok büyüktü.
Yedisi de rahatlıkla binince birlikte çıktılar. Yüzler gülüyordu ama kimse
konuşmuyordu. Zeycan ikinci katta indi. On beş dakika sonra lokanta kısmında
olacağını söylemişti.
Üst katta kalan altı kişi de inip koridorun iki ayrı ucunda yer
alan odalarına doğru yöneldi.
Erhan'ın odası iyi ki üç kişilikti. Aslında Sedat ile kalacağını
düşünmüştü ama şimdi Yunus da onlara katılmıştı. Erhan, o gün çok yorulmuştu
ama yine de kardeşlerinin mutluluğunu paylaşıyordu. Sedat daha evlenme
teklifinden habersizdi. Yunus ona anlattığında “Sen de mi?” dedi. Bu kez
şaşırma sırası diğer kardeşlerdeydi.
Yunus şaşkınlıkla sordu. “Ne demek, sen de mi? Ne yani sen de mi
evlenme teklif ettin?”
“Evet, ama benimki tam teklif sayılmaz. İleride evleneceğimizi
söyledim. O şimdi okulunu bitirsin. Kızın zaten derdi çok, bir de evle,
evlilikle uğraşmasın.” Sedat, evlendiğinde karısını dersleri ile bile paylaşmak
istemiyordu. Hem böylece birbirlerini çok daha iyi tanıyacakları bir süre
geçecekti. İkisi de nasılsa birbirini sevdiğini biliyordu. Tek önemli nokta
buydu.
Erhan, kardeşinin bu kararını çok takdir etmiş, bunu da
söylemişti. “Sen ne kadar ciddi olduğunu, işte şimdi belli ettin. Sevdiğini
biliyordum ama kendi isteklerinden önce onu düşünmen çok güzel.”
“Aslında yine bencilce bir düşünceydi. Evlendiğimizde aklında
başka şeyler olmasın istedim.”
“Yine de güzel bir davranış. Ama bunu bir şekilde kutlamak lazım!
İkiniz de gönlünüzün sultanını bulmuşsunuz. Aynı gün evlenmek istediğinizi
söylemişsiniz. Bu kutlanmayı hak ediyor.”
“Babalar buradayken olmaz o iş.” Yunus yine kendi durumunu
düşünüyordu. Hasan Bey bazı şeyleri tahmin etmiş olsa da Umut ile verdikleri
kararı uygulamak istiyordu.
“Babalar varken kutlamak zorunda değiliz. Onlar da yoruldu.
Erkenden yatarlar. Bizler de kutlarız.”
“Bu olur işte. E Erhan Bey sıra sizde. Biz başımızı bağlıyoruz ama
ağabeyimiz hala bekar. Olmaz. Sana da artık birilerini bulmalıyız. Yoksa Meliha
Hanım gerekeni yapacaktır.” Sedat, annesinin ağabeyine saracağını biliyor, bunu
da anımsatıyordu. Erhan da artık eski aşkını unutup yeni sevdalara yol
almalıydı.
“Aman siz bir evlenin de, sizinle uğraşırken beni unutur nasılsa.”
“Hiç şansın yok.” İkisi birden aynı şeyi söylemişti. Erhan onların
bu haline gülerken giydiği siyah gömleğin kol düğmelerini ilikliyordu. “Ben de
biliyorum da kendimi kandırıyorum.”
Üç erkek kardeş hazırdı. Erhan, siyah kotun üstüne siyah gömlek
giymiş, beyaz bir kazağı omuzlarına almıştı. Sağlık merkezinin her yeri sıcaktı
ama tedbir almakta fayda vardı. Sedat da ağabeyine uymuş siyah kot giymişti.
Ama o üstüne yeşil bir gömlek giymişti. Yunus ise mavi kotun üstüne Umut'un
aldığı kazağı giymişti. Son kez aynaya bakan üçlü odadan çıktı.
Kızlar odaya girer girmez birbirlerine sarıldılar. Umut odaya
kadar kendisini tutmuştu ama artık gözyaşları süzülüyordu. Onur, o halinin
mutluluktan olduğunu anlamış o da ablasına uymuş ağlıyordu. Uğur ise mutluluk
gözyaşının bile akmadığı gözlerle izliyordu kardeşlerini.
“Hiç ummuyordum. O kadar şaşırdım ki. Sadece ben onu seviyorum
sanıyordum. Meğer onun da davranışlarının nedeni beni sevmesiymiş. Allah’ım
şükürler olsun.” Umut, tüm yüklerinden kurtulmuş gibiydi. Hala inanamıyor,
söylemezse gerçekliğini kaybedecek gibi tekrarlayıp duruyordu.
“Deli kız ağlama gözlerini de burnunu da kızartma. Hadi hazırlanın
da sevgilileriniz sizi güzel bulsun.” Uğur ikisinin de ağlarken gülen yüzlerine
baktı. İçinden, hep gülmeleri için dua etti. Kendi yaşadıklarını yaşamamaları
için Allah'a yalvardı.
Onur, Umut ve kendisi için o an en önemli konuyu açtı ablasına.
“Ya abla, babamı erkenden yukarı yollar mıyız? Biz biraz aşağıda oturalım. Sen
bize yardım eder misin?”
“Evet, abla, yardım et de Yunus biraz rahat nefes alsın.”
“Ederim. Ama zaten erken çıkarlar. Meliha Hanım da Alihan Bey de
yorulduklarını söylüyordu. Yunus da rahat olsun. Babam onun seni sevdiğini
anlamış ve onun için demiş o lafları.”
“Yine de Yunus korkuyor babamdan. En iyisi onların olmadığı bir
ortam! Meliha teyzeyi çok sevmiştim ama şimdi işler değişti. Yanlış bir şey
yaparım diye tedirgin oluyorum.”
“Meliha Hanım, çok düzgün biri. Sanmam ters bir şeyler yaşansın.
Hadi kızlar hadi vakit daraldı. Erkekler kapıya dayanacak. Hazırlanın da
inelim.”
Kızlar o gece için yanlarında getirdikleri kıyafetlerin içinden en
güzellerini seçmeye çalıştılar. Yanlarında eşofmanlardan başka kot pantolonları
vardı. Onur hemen pantolonunu giymişti. Üstüne de tesisin sıcak olmasını fırsat
bilip gömlek geçirmişti. Umut ise ne
giyeceğini bilmeden valize tıktıklarına bakıyordu. Yunus ile bir araya
geleceğini bilmediği için yanına düzgün bir şey almamıştı. Yüzü asılınca Uğur
kendi valizinden triko bir elbise uzattı. Dizlerinin hemen üstünde biten mavi
elbise çok yakışmıştı.
Uğur da koyu gri bir kot giymişti. Üstüne beyaz beline oturan dar
kesim bir gömlek giydi. Biraz makyaj yapıp lokantaya indiler.
Uğur, önce takımların olduğu tarafa gitti. Erkekler daha önce inip
yan yana oturmuştu. Sona kalan kızlar da
erkek arkadaşlarının karşısına denk gelecek şekilde oturunca tek boş sandalye
Erhan'ın karşısında kalmıştı.
Umut, Yunus'un üzerindeki kazağı görünce gülümsedi. Kısık sesle
sordu, “Daha bıkmadın mı?”
“Asla bıkmam.”
“Yanına mı almıştın?”
“Seni yanımda götürmüştüm.”
Umut, aldığı yanıttan sonra mutlu bir ifade ile arkasına yaslandı.
İçinden geçeni yapamayacağına göre sadece gözleri ile ona sevgisini iletti.
Zeycan, Erhan ile annesinin ortasına oturmuş, Meliha Hanım ile
muhabbete başlamıştı. Babalar da yan yana oturmayı tercih etmişti. Onlar
yemeklerine başladıktan sonra masaya gelen Uğur, Erhan'ın karşısına oturdu.
Başı ile selam verip masaya kısaca baktı. Herkes yemeğe başlamıştı. Masada
keyifli bir muhabbet vardı. Tam ortada kalmış olan Uğur her iki tarafında
muhabbetine ara sıra katılıyordu. Aynı şekilde Erhan da, yanında oturan Zeycan
ile ya da diğer yanında oturan Sedat ile sık sık konuşuyordu. Tek konuşmadığı
Uğur idi. Ama bu kez kasıtlı değildi. Çünkü tüm konuşmaları başkaları
başlatmıştı. Erhan o durumdan rahatsız olduğunu hissedip en zararsız konu ile
söze girdi.
“Takımın pazartesi maçı kaçta?”
“Öğleden sonra üçte! Bu hafta gün aşırı maçları olacak. Ara
günlerde dinlenecekler.”
“Desene onların dinlenme günü olacak. Ya benim?”
“Sen istersen yine haftada iki seans alabilirsin. Ya da sana da
takımın dinlendiği günler çalışma ayarlarız.”
“Zorlamaz ve faydası olur diyorsan benim için sakıncası yok.”
“Ağrın olursa vazgeçeriz.”
“Anlaştık.”
Onlar konuşurken sessizce dinleyen Zeycan, “Yürümenin yavaş olması
haricinde bir sorun gözükmüyor. Ağrın var mı?”
“Omurumdaki platini arada bir hissediyorum. Sanki yerinden çıkmış
da sırtımda geziyormuş gibi geliyor.”
“Çıkma ihtimali var mı?”
Zeycan'ın saf saf sorduğu soruya Erhan da Uğur da güldü.
Yanıtlayan Uğur oldu.
“Onun kadar dikkatli biri için öyle ihtimal yok. Daha çok yeni
takıldığı için ağrıları oluyor. Çok büyük ve önemli bir ameliyat geçirdi. Uzun
bir süre kendisine dikkat etmesi gerekecek.”
“Benimle dalga mı geçiyordun? Ne kadar ayıp Celal ağabeyim gibi
yapma.” Uğur bu konuşmanın samimiyetine takılmıştı. Celal dediği Erhan'ın
başını belaya sokan ağabeyi değil miydi? Erhan o konu hakkında hiç konuşmuyordu.
Zeycan'ı konuşturmak ve ilgilenmek adına ona sormayı tercih etti.
“Ağabeyinizden haber var mı? Bulundular mı?” Soruyu duyan
Zeycan'ın yüzü düşmüştü.
“Hala nerede olduklarını bilmiyoruz. Kurtulmaları için çok
çalışıyor, İbrahim Bey. Yunus ağabeyim de yanında koca bir dosya getirdi.”
“Öyle mi?” Erhan, eğilip Yunus'a baktı. “Yanında dosya mı var? Ne
var dosyada?”
“Taş ustasının işlerinin kopyaları!”
“Yarın bakalım.”
“Tamam, bakarız. Neler olduğunu anlatırım.” Zaten dosyanın yanında
olmasının amacı Erhan'ın dikkatli gözlerinden kaçmayacak ayrıntılardı. İbrahim
o konuda kendinden çok Erhan'a güveniyordu.
Erhan, bu kez Zeycan'a döndü. “Anlat bakalım kim şu Ünsal?”
“Anlatılacak pek bir şey yok. Celal ağabeyim ile iş yapıyormuş.
Zor duruma düşünce ortak olmak istemiş. Para verecek, karşılığında da benimle
evlenecekti.” Uğur son cümleyi duyunca Erhan'a baktı. Sevdiği kız başkası ile
mi evlendirilecekti? Nasıl bu kadar sakin karşılıyordu?
“Bu çıkarcı pisliğe haddini bildirmek şart oldu. Nasılsa Gaziantep’e
gideceğim. O zaman görür o seninle para karşılığı evlenmek istemeyi! Densiz.”
Çok daha kaba sözler sarf edecekti ama babaların ve annesinin yanında kendini
tuttu. Onun sinirlendiğini gören Zeycan gülümsedi. “Sen asıl İbrahim ile Yunus
ağabeyime kız. Bir de beni onunla buluşmaya yolladılar.” Erhan o olayın aslını
biliyordu. Yine de Zeycan'ın gülümseyebiliyor olması hoşuna gitmişti. “Zaten
onların da canına okuyacağım. Ne demek seni onunla buluşmaya yollamak?”
Erhan, Zeycan'ın başının derde girmesini istemiyordu. Ünsal'ın
çıkarcının teki olması Zeycan'a zarar verebileceği gerçeğini değiştirmiyordu.
Kullanıldığını anlarsa ki anlamış olmalıydı, o zaman tehlikeli olabilirdi.
“O zaman çok üzülmüştüm ama sonra yaptıklarımı düşünüp güldüm.
Adamın ağzından laf alacağım diye ne saçma sapan sorular sordum bir bilsen.”
Zeycan olaya artık bir oyun olarak bakıyordu. O günler çok sinir bozucuydu. İbrahim'in
kendisinden hoşlanıyor olması tüm sıkıntılarını unutturmuştu.
“Neyse ki kötü bir şey olmadı.”
Uğur, konuşmaları dinliyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Ama çözememişti!
Masadakilerin keyifli muhabbetleri, Sedat ile Yunus'un, Onur ve
Umut ile rahat rahat konuşması ile yemek çok güzel geçmişti. Masanın sınırı
ortada oturan ikiliydi aslında. Gençler ile yaşlılar arasında denge sağlayan
ikili yemek boyunca görevlerini başarı ile yapmıştı. Masanın yaşlıları
gençlerin aralarında konuştuğu şeyleri duyamamıştı. Saat ona gelirken Meliha
Hanım uyumak istediğini söylemişti. Alihan Bey de kalkınca Hasan Bey de onlara
uydu. Böylece gençler istedikleri ortama çok daha önce kavuşmuştu.
Lokantadan çıkıp bir şeyler içmek için bar bölümüne geçtiler.
Zeycan kahve istemişti. Diğerleri hafif alkollü içeceklerini almış koltuklara
dağılmıştı. Şömineye yakın bir yerde, dört tane çift kişilik koltuk bir araya
getirilmişti. İkisine sevgililer oturmuştu. Zeycan, Erhan ağabeyinin yanına
oturmak istese de ayıp olmasın diye Uğur'un yanına oturmuştu. Hem onunla
konuşmak da keyifliydi. Uğur şaşırmıştı bu oturma şekline. Erhan tek kalmıştı.
Ama rahat oturamamıştı. Koltuklarda yastık yoktu. Uzun zamandır oturan Erhan
belindeki ağrıyı gizleyemiyordu. Aslında odasına gidip uzanmak istiyordu.
“Şu yastığı beline alır mısın?” Uğur, başka bir koltukta bulduğu
yastığı getirmişti. Erhan bu ilgiden memnun gülümsedi, “Teşekkür ederim.”
“Çok uzun süre oturma. Bugün çok zorladın kendini.”
“Doktor Uğur geri mi döndü?”
“Bir yere mi gitmiştim?”
“Şaka yaptım.”
“Ben de.”
İkisi de bu konuşmalardan memnundu. Havadan sudan ama birbirleri
ile ilgili...
Zeycan, yemekten önce odasına gittiğinde İbrahim'i aramış bir süre
konuşmuştu. Şimdi ise karşısındaki çiftleri gördükçe İbrahim'in yanında
olmasını istiyordu. Dalmış İbrahim'i düşünürken çalan telefonu ile sıçradı.
Ekranda adını görünce yüzü güldü.
“Merhaba. Şimdi seni düşünüyordum.” Zeycan, sesi titreyerek
konuşuyordu. İbrahim kilometrelerce uzaktaydı ve sesini duymak daha da çok
özletmişti. Uğur, genç kızın bir erkekle konuştuğunu anlamıştı. Erhan, yüzünde
tebessümle Zeycan'a bakıyordu. Uğur bu sahneden sonra Zeycan'ın aslında kim
olduğunu daha çok merak etmeye başladı. Bu kız neden İstanbul'a gelmişti?
*****
Harika sıra Uğur ve Erhan'da sanırım :))))
YanıtlaSil