20 Haziran 2015 Cumartesi

BUZDAKİ ATEŞ 27. Bölüm



“Takımı götürmek sorun değil de hastaları diğer doktorlara yönlendirmek sorun. Uğur,  sen al işte hepsini. Madem gelmiyorsun!”

“Kızım, nasıl yetişirim o kadar hastaya? Al yanında götür hastalarını.”

“Yok, daha neler? Ne işi var hastaların takım kampında?”

“Zaten bir kısmının tedavisi bitiyor bir haftaya kadar. Bir iki hastanı ben alırım. Yeni hasta almazsın. Gelmek isteyenleri de götürürsün. Neden sormuyorsun hastalarına?”

“Çok saçma da ondan!”


“Saçma falan değil. Orası da en az burası kadar geniş imkanlara sahip. Hem senin tedavin aksamaz, hem de hastaların yanında olur. Sor derim ben.”

“İyi ama orası paralı. Bu sefer benim o sağlık merkezi ile anlaştığımı komisyon falan aldığımı düşünmezler mi?”

“Yok, daha neler? Uğur sen neden bu kadar aksilik etmeye başladın? Bak, bu aralar düzenli tedavi etmen gereken dört hastan var. Sen de ben de biliyoruz. Diğer hastalarının çoğu kendi başlarına da iki hafta geçirebilirler. Bu dört kişiye sor gelen gelir, gelmeyen kendi bilir.”

“Diyorsun!”

“Diyorum.”

“İyi o zaman sorarım.”

“Tamam. Bugün Erhan Bey geliyor. İlk ona sorarsın.”

“O olmaz.”

“Neden?”

“Ona sormam. Nedenini sorma.”

“Sizin aranız hala kötü mü? Ben sorunlar çözüldü sanıyordum.”

“Aramız kötü falan değil. Ben tedavimi yapıyorum, o da verdiklerimi uyguluyor. Olay bu.”

“Sen bu kadar tavır almazsın hastalarına. Bir şey var ama hadi hayırlısı.”

“Uğur, Erhan askermiş!” İşte söylemişti. Erhan ile ilgili gerçeği Uğur da biliyordu. Artık kendisini sıkıştırmazdı. O da işi bitene kadar Erhan ile gereğinden fazla konuşmak zorunda kalmazdı.

“Ciddi misin?”

“Şaka yapıyora benziyor muyum?”

“Uğur, peki sen nasılsın?” Uğur, arkadaşının yaşadıklarını iyi bildiği için tedirgin olmuştu. Hiç ummadığı bir şeydi bu. Gerçi anlaması lazımdı. Erhan'ın otoritesi vücut dili bunu söylüyordu ama Uğur'un bir askeri yanına yaklaştırmayacağını bildiği için konduramamıştı.

“İyiyim. Yani öyleyim sanırım.”

“Uğur, artık daha iyi olduğunu görüyorum. Yeni yılın senin de hayatında yenilikler getirdiğini, yüzünün eskisi kadar asık olmadığını görüyorum. Tüm olanları unutmanı değil ama aşmanı çok istediğimi biliyorsun. Erhan ve tedavisi bunun için iyi bir fırsat olabilir. Ama bunu senin istemen lazım.”

“Biliyorum. Babam da geçen gün benzer şeyler söyledi. Zaman gerçekten ilaç gibi... Ama öyle şeyler var ki ne kadar zaman geçerse geçsin içinden atamıyorsun.”

“Kim bilir ki? Belki de zaman onun da ilacıdır. O her ne ise!”

“Umarım. Umarım öyledir.”

“EEE bu durumda Erhan'ın tedavisi yarım mı kalacak? İki hafta burada olmaman onun tedavisini aksatır.”

“Onu başka arkadaşa devretmem gerekecek.”

“Daha önce kendisi başka doktora gitmek istediğinde itiraz eden sendin. Şimdi senin yönlendirmen doğru mu? Bence yine de önce davet et. Gelmek istemezse başka doktora yönlendir.”

Uğur söyleyecek söz bulamamıştı. Tüm itirazlarını bir bir karşılamıştı Uğur. Ve işin kötü tarafı haklıydı da...

“Sen de haklısın. Bilmiyorum bakalım...”


*****  

“Takım kampı mı? Kışın mı?”

“Evet, kışın yapıyoruz. Maçların öncesine de denk getiriyoruz. Bir ay sonra yükselme maçları var.” Bir an sustu. Çünkü şimdi soracağının yanıtı önemliydi. Olumsuz yanıt almak istediğini sesine yansıtmadan nasıl soracağını düşünüyordu.

“Ben iki hafta olmayacağım. Tedavilerinin devam etmesi gereken bazı hastalarımı davet edeceğim. İsterlerse oda ayarlayabileceğim. Sizin de tedavinize ara verilmemesi lazım. İsterseniz burada kalır, sizin de uygun bulacağınız bir doktor ile tedaviye devam edebilirsiniz. İsterseniz bizimle gelirsiniz.”

“Sizi doğru mu anladım? Beni Antep'e yollamadınız ama Derinceye davet ediyorsunuz? Yolculuk yapabilir miyim artık?”

Günlerdir ilk kez bu kadar uzun cümleler ile konuşan ikili bu sorudan sonra yine gerilmişti.

“Gaziantep'e otobüs ya da araba ile gidemezsiniz. Yol çok uzun ve siz o kadar süre yolculuk yapamazsınız. Uçağa da binemezsiniz. Yükseklik size ciddi bir basınç yapacak o da iyileşmenizi geciktirecektir. Bu riski göze alamam. Ama Derince iki saat kadar sürecek. Üstelik tüm ekip beraber gidileceği için mola vereceğiz.” 

“Anladım. Düşünüp kararımı yarın bildiririm. Oda tutacağımıza göre oraya konuk çağırmak da mümkün mü?”

“Elbette.”

Soru ilginçti? Kimi davet edecekti? Kimi ederse etsin ona neydi ki?

Erhan, anne ve babasının da gelmek isteyebileceğini düşünmüştü. Onlar için de değişiklik olurdu. Bir hafta sonra gidilecekti. Yine de İbrahim ile konuşmadan, ailesine danışmadan yanıt vermek istememişti.


*****  


Umut, bir haftadır Yunus'un aramasını beklemişti. O aramayınca kendisi de aramamıştı. Çünkü giderken yaptıkları konuşmada kendisini dönünce arayacağını söylemişti. Şimdi arayamazdı. Yani arardı ama... Aramamıştı. İyi de neden bir iki hafta öncesin kadar rahatlıkla aradığı kişiyi, şimdi arayamıyordu? Neden orada neler yaptığını ölümüne merak ediyordu? Zeycan ile arasında neler olduğunu öğrenmek için görünmez olup Gaziantep'e uçmayı bile düşünecek kadar nasıl çocukça şeyler kurar olmuştu?

Çünkü... Çünkü Yunus'a aşıktı.

Bunu artık kendisinden de saklayamayacaktı. Dile getirmemek neyi değiştiriyordu? Yılbaşından öncesinden beri kendisinde fark ettiği değişikliklerin nedeni buydu. Kimseyi beğenmemesi de Kerem denen adama tahammül edememesi de aslında aynı nedendendi. Yunus'u seviyordu!

Odasında bir aşağı bir yukarı yürürken nasıl olup da duyguların böyle yön değiştirdiğini düşünüyordu. İki yıldır o kadar çok şeyi paylaşmışlardı ki. Şimdi o erkeğe karşı hissettiklerini ifade etmekte güçlük çekiyordu. Arkadaşlık aşka dönüşmüştü. Ya o? Yunus o kadar uzaktaydı ki! Hem bedenen hem ruhen uzaklaşmıştı kendisinden. Acaba kendisi bile fark etmeden duygularını açığa mı çıkartmıştı? Onun için mi uzaktaydı? Kesin öyle bir şey yapmıştı. Fark etmeden duygularını belli etmiş ve uzaklaşmasına neden olmuştu.

Yarın dönecekti. Bakalım arayacak mıydı? Eğer aramazsa kendisi de aramayacaktı...

Alt kattan yemeğin hazır olduğunu söyleyen Uğur'un sesini duyunca odayı arşınlamayı bıraktı.

Onur, bu akşam Sedat ile yiyecekti. Aralarındakini kabullenmiş ve oluruna bırakmıştı ikili. Derslerini aksatmadan görüşmek için zamanlarını iyi ayarlıyorlardı.

Merdivenleri inerken cep telefonunu yukarıda bıraktığını fark etti. Dönecekken vazgeçti. Kimseden telefon beklemiyordu. Yunus zaten aramıyordu. O zaman yanında telefon olmasına gerek yoktu. Mutfakta bulunan masaya oturduğunda babasının kendisine dalgın bakışlarla baktığının farkında değildi.

“Umut, neredeyse şubat geldi. İş yoğunluğun hafifleyeceğine artıyor mu? Ne bu halin?”

“Az kaldı artık baba. Bir hafta daha çalışıp sonra rahatlarım sanırım.”

“İzin alabilir misin, bir hafta sonra?” Uğur, o an aklına gelen fikri sevmişti.

“Neden?”

“Haftaya Derinceye gidiyoruz. Takımı kampa sokuyorum. Maçlara çok az kaldı. Sen de gelsene. Hem dinlenirsin hem de benim yanımda olursun!”

“İyi ama babam ne yapacak? Onur yemek falan yapamaz.”

“Size yemek yapmayı kim öğretti?” Hasan Bey, Umut'un sözlerine sitemkar yanıt vermişti.

“Baba, tek başına uğraşmayasın diye söylemiştim.”

“Sen Uğur ile git. Ben idare ederim.”

“Bir hafta olmasa bile üç gün izin alabilirim. Hafta sonu ile birleştirir beş gün tatil yaparım. Benim için de iyi olur.”

“İşte bu daha iyi bir fikir. Tamam, ben ayarlarım odayı. Kendi odamı iki kişiliğe çevirdim mi tamamdır.”

Umut, sadece çorba içip doyduğunu söyleyerek mutfaktan çıkınca babası Uğur'a döndü. “Bu kızın derdi ne?”

“Bilmiyorum baba.”

“Erkek arkadaşından falan mı ayrıldı?”

“Yok, erkek arkadaşı yok.”

“O zaman sorun Yunus mu?” Uğur, babasının gözünden bir şey kaçmadığını bilirdi ama kendisine bu kadar net soracağını düşünmemişti. Biraz kıpırdandı, kaçış olmayınca da “Sanırım öyle.”

“Yunus sevmiyor mu?”

“Bence seviyor.”

“E o zaman sorun ne?”

“İkisinin de bunu bilmemesi , baba.”

“Yakında öğrenmezlerse Umut'u kaybedeceğiz.”

“Niye kaybedelim ki?”

“Kızım bunlar birbirini seviyor ve açılamıyorsa sonu hüsran olur. Çok acı çekerler. En azından Umut çeker ve ben de bunu istemem.”

“Baba, onların birbirini sevdiğini anladıysan neden Yunus'a emanet ettin Umut'u. Sonra mı anladın?”

“İlk o akşam anladım. Bana göre ikisi de seviyor. Kızımı sevenden başkasına emanet edecek değildim ya. Atilla'nın sana baktığı gibi bakıyordu Yunus, Umut'a. Seven bir erkekten daha iyi kim korur kollar ki, Umut'u?”

“Baba, senden korkulur.”

“E üç kız büyütürken epey şey öğrendim. Anneniz olsaydı onun yapacakları da benden farklı olmazdı.”

“Doğru söylüyorsun. Ben biraz Umut'un yanına gideyim. Belki konuşur biraz.”


***** 


İbrahim, odada dosyalara gömülmüştü. Bu akşam sadece iş düşünecekti. Yunus kendi odasına gideli iki saat olmuştu. Fuat'tan gelen dosyaları posta kutusundan aldıktan sonra odaya kapanmış, saatlerce üstünde çalışmışlardı. Saat on iki olduğunda Yunus artık dayanamayacağını söylemiş ve uyumak için odasına gitmişti. İbrahim ise uyuyamayacağını biliyordu. Zeycan'ı görmeye gelmişlerdi bu gece. O evde sinek olmayı ne kadar isterdi. Neler olduğunu öğrenmek için can atıyordu. Ama ne yapacaktı? Yapabileceği tek şey çalışmaktı. Fuat'ın buldukları ilginçti. Olayın boyutları büyümüştü. MASAK tarafından da dosya ile ilgili bilgiler gelmeye başlamıştı.

Buldukları izlerden biri eski bir sanığa aitti. O kişinin hesap hareketlerinin takibi başlamıştı. Uluslar arası bilgilerin temini kısa sürede gerçekleşmiyordu. Resmi yazışmalar, mahkeme kararları ile takip yapılmalıydı. Süreç uzuyordu.

Fuat'tan gelen son bilgi ise taş ustasının kimliği ile ilgiliydi. Ustaların sayısı on bir taneydi. Bu on bir kişinin yaptıkları işe attıkları imzaları çok yakındı. Ustaların yedi tanesi Gaziantep de yaşıyordu. İkisi Malatya'da biri Şanlıurfa da biri de Mardin'deydi. Yedi ustanın araştırılması kolaydı ama onlardan biri değilse diğer illere gidip gelmek yine vakit kaybettirecekti.

Yunus, bu bilgilerin geçen hafta gelmiş olması durumunda yardımcı olacağını söylemişti. Ama pazar günü İstanbul'a uçacaktı. Tüm işler İbrahim'in omuzlarına kalmıştı. Yine de Yunus'un yardımlarını yadsıyamazdı. Çok fazla dosyayı onun sayesinde kısa sürede incelemiş, hesaplarda, kendisinin göremeyeceği hareketleri onun sayesinde bulmuştu.

Artık gözleri yanmaya başlamıştı. En iyisi yatmak, becerebilirse de uyumaktı.

***** 

Pazar sabahı telefonun sesi ile uyandı. Ekranda Zeycan'ın adını görünce yüreği ağzına geldi. Kabul mü etmişti? Evleniyor muydu?

“Alo?”

“İbrahim, çok kötü bir şey oldu.”

“Ne oldu? Sana mı bir şey oldu?”

“Hayır. Az önce polis geldi. Bir ceset bulunmuş. Ağabeyimi karakola götürdüler.” Sesinden ağladığı anlaşılıyordu. İbrahim, içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti.

“Ne cesedi? Kimmiş? Celal Bey mi yoksa?”

“Bilmiyorum. Cemal ağabeyimi götürürken bir şey söylemediler. Korkuyorum.”

“Korkma. Hangi karakola gittiklerini biliyor musun? Ben bilgi alırım.”

Zeycan bildiklerini söyledikten sonra telefonu kapattı. Güvenebileceği tek kişinin İbrahim olduğunu biliyordu. O arayana kadar içi rahat etmeyecekti. Telefon elinde camın önünde beklemeye başladı.

İbrahim iki görüşmeden sonra bilgi almıştı. Durum iç açıcı değildi. Önce Zeycan'ı aradı. Sonra aynı katta kaldığı Yunus'un oda telefonunu çaldırdı. İkinci çalışta açılan telefona son gelişmeleri bildirdi.


***** 


“Biletini iptal mi ettirdin? Ne oldu?” Erhan, sabah gelen telefonla uyanmıştı. Yunus, gelişini ertelemişti. Otel odasındaki telefondan arıyordu, ağabeyini. Dinlenmediğini umuyordu.

“Erhan, çok kötü bir haberim var. Burhan Bey öldürülmüş. Bu sabah polis bulmuş. Yanan deposunun kapısına bırakılmış cesedi.”

“Sen ciddi misin? Nasıl öldürülmüş?”

“Karnından ve kalbinden vurulmuş. Asıl sorun, üstünden çıkan not. Daktilo ile yazılmış 'Hatamı ödüyorum' notu var.  Altında da kendi imzası!”

“İnfaz etmişler ve gözdağı veriyorlar. Kağıttan bir şeyler çıkar mı?”

“Ne bileyim ben. Bana açıklama yapmıyorlar. İbrahim de hala karakolda.”

“İbrahim halleder o zaman. O gerekli incelemelerin yapılmasını sağlar. Ailesi herhangi bir şey söylüyor mu? Tehdit almışlar mı? Onları da borçlandırmış mı birileri? Yoksa tüm bunlar Tutanoğlu ailesi için mi geçerli?”

“Onları da arayan olmamış ama bu bana pek inandırıcı gelmiyor. Ayrıca Cemal ya da Kemal söylediğinden daha çok şey biliyor, eminim.”

“Ben de eminim ama bu güne kadar konuşmuyorlardı. Belki bu olay onları korkutur da konuşurlar.”

“Bir sürü tır satmışlar. O paralarla borçlar ödenmiş sözde ama borç kaydı yok şirkette. İbrahim, bu taraftan sıkıştıracak. Bunları yaparken de gerekli tüm araştırmaları tamamladık.”

“Tamam, çok detaya girme, sonra konuşuruz.” Telefonların dinlenme ihtimali çok yüksekti.

“Oldu. Ben yeni haber alınca ararım seni. Sanırım birkaç gün daha buradayım. Nasılsa iznim vardı. İbrahim'in işi başından aştı bir anda. Benim de ona gerçekten faydam oluyor. İçin rahat olsun. Şimdi olaylar hızlanıyor ve çözümü de sanki daha kolay olacak.”

“O kadar rahat olma. Çok pis kokuyor bu iş. Ucu fazla derine inecek sanırım.”

“Biz de öyle sanıyoruz. Ama nereye kadar gidebilirsek gideceğiz. Masum insanların canlarını almanın bedelini ödemeliler.”

“Sen dikkatli ol da. Anneme söylemeyeceğim. Sen de ağzından kaçırma. Gelişmeleri öğrenelim sonra konuşurum ben onunla.”

“Tamam. Beni merak etmeyin. Çok dışarı çıkmıyorum ve genelde benim adım geçmiyor ortalıkta.”

“Sen öyle san küçük kardeş. Eğer bu işlerin ucu tahmin ettiğim yerlere kadar uzanıyorsa onlar sen daha buradan uçağı bindiğinde seni öğrenmiştir.”

“Sağ ol ya. İçimi rahatlattın.” Asıl içini rahatlatacak soruları soramıyordu. Umut'tan haber var mıydı? İyi miydi? Uğur, ondan bahsediyor muydu? Hayatında başkası var mıydı? Neden kendisini aramıyordu? Hiçbirini soramadan evdekilere selam söyleyerek telefonu kapattı.

Erhan, duyduklarını hazmetmeye uğraşıyordu. Burhan Beyi sadece bir kere görmüştü ama nasıl bir şeye bulaşmışlarsa bu sonu olmuştu. Aynı şeyin Celal ve Leyla'nın hatta bebeklerinin de başına gelmesinden çok korkuyordu. İbrahim çok iyi bir avukat ve araştırmacıydı ama o kadar az delil ile onun da eli kolu bağlanıyordu. Tuzak kurulduğu ve ince ince işlendiği belliydi. O tuzağa neden düştüklerini anlamak çok da zor değildi. Ama bunu ailenin diğer fertlerinin bilmemesi düşünülemezdi. Cemal, hatta Kemal mutlaka biliyor olmalıydı.

İbrahim'i daha sonra arayacaktı. Onunla konuşacağı çok şey vardı.

***** 

İbrahim, karakolda polislerden bilgi almaya uğraşıyordu. Ama onların da bildiği fazla şey yoktu. Sabah saatlerinde oradan geçerek işine giden genç bir çocuk görmüştü cesedi. Yanan deponun kapısının önüne bırakılmıştı. Saklamaya bile çalışılmamıştı. Yakından iki el ateş edilmiş ama öldürmeden önce epeyce hırpalanmıştı. Otopsi sonucu gelene kadar ellerinde tahminlerden öte bir şey yoktu.

Karakolda Cemal ve Kemal vardı. Kemal'i de polis alıp gelmişti. Diğer kardeşleri Hüseyin ile İsmail ise yoldaydı. Zeycan da, Züleyha yengesi ile birlikte geliyordu. Polis kadınların daha sonra gelmesine izin vermişti. Bir araç beklemişti onları.

Cemal sorguya alınmıştı. Sorgunun uzun süreceği belliydi. Bir saat kadar olmuştu neredeyse içeri gireli. Yarım saat kadar sonra da Kemal'i de başka bir odada sorguya almışlardı.

Hüseyin ile İsmail gelmeden Zeycan ile yengesi girdi kapıdan. Etrafa bakınırken koridorun ucunda duran İbrahim'i gördü, Zeycan. İbrahim de içeri giren ikiliyi görmüştü.

Zeycan, şu an ona o kadar ihtiyaç duyuyordu ki. Celal'in kurtuluşunun da onun elinde olduğunu düşünüyor, başına bir şey gelmeden bulmaları için dua ediyordu. Aslında içinden gelen kollarına atılmaktı. Ama yapamazdı. Hem ortam hem de yanında yengesinin olması engelliyordu. Bir gün önceki konuşmaları aklından çıkmamıştı. Ne o an karakolda olmaları ne de ailesinin başında dolaşan kara bulutlar o anı unutturamıyordu.

“Onun için güzelleşme” dediğinde doğru duyduğundan emin olmak istemişti. Gözlerine bakan gözlerin içine bakıp, “Neden?” diyebilmişti.

“İstemiyorum!”

“İyi ama neden?”

“Çünkü senin bir başkası için güzelleşmeni istemiyorum. Sadece benim için güzelleşmenin sakıncası yok.” 

İşte böyle söylemişti. Bunun anlaşılmayacak tarafı yoktu. Zeycan, İbrahim'in söylediklerinden sonra kısa bir süre yüzüne bakmış ve sadece gülümseyerek “Peki.” diyebilmişti. Dili tutulmuş gibiydi. Ama artık biliyordu, İbrahim de ondan hoşlanıyordu. Hatta belki daha da ileri gidiyor, belki o da seviyordu. Ama o an konuşabilecekleri an değildi. Kolunu tutan el yavaşça eline kadar inmiş, vedalaşır gibi elini tutup “Teşekkür ederim” demişti.

Zeycan, o saatten sonra yaşananların çoğunu anımsamıyordu. Kuaföre gitmiş, saçını büyükannelerin yaptırdığı topuzlar gibi bir topuz yaptırmış, yaşından neredeyse yirmi yaş daha büyük durmasına aldırmamıştı. Artık güzel olmayı değil aksine çirkin olmayı istiyordu. İbrahim'e söz vermişti. Yine de yengesinin ısrarla aldırdığı elbiseye hayır diyememişti. Ama akşam misafirlerin yanında o kadar süklüm püklüm durmuştu ki, mağazada mankenlere benzeyen kızın yerine, elbisesi üstünden dökülen biri gelmişti.

İki ailenin tanışması şeklinde geçen geceden sonra bir hafta sonrası için sözleşilmişti. Zeycan, misafirlerini uğurlarken kalan bir haftada İbrahim'in kendisini evlilikten kurtaracağından emindi. İçi rahat yolcu etmişti hepsini. Onun bu hali ağabeylerinin de içini rahatlatmıştı. Ünsal'ın kardeşlerinin gönlüne girdiğini sanmaları iyi olmuştu...

Bu sabah aldıkları haber zaten tüm planları alt üst etmişti. Burhan Beyin ölümü, üstündeki not ve ağabeyinden haber alınamaması, ailenin diğer fertlerinin sorguya alınması işleri karıştırmıştı.

Burhan Bey ve ailesi için çok üzülmüştü.  Ama bu durumda sözü ertelenecekti. İş yaptıkları, adlarının suça karıştığı birinin ölümünden bir hafta sonra söz mü kesilirdi? Nasılsa herkes o sözün kesileceğinden emindi. Sadece biraz daha ertelenecekti!

Yengesine, İbrahim'in olduğu yeri gösterip yanından ayrıldı. Birkaç adımda yanına ulaştı. Resmi bir şekilde el sıkıştılar ve hatır sordular.

Zeycan öncelikle ağabeylerinin durumlarını sordu. Züleyha uzaktan izliyordu ikisini.

Ayakta duran ikili birbirlerinin gözlerine bakarak konuşuyor, bir önceki gün yaşananları dile getiremiyordu. Ama ikisinin de artık içi rahattı. Birbirlerinin ne düşündüğünü biliyordu ikisi de. Artık zamana bırakacaklardı. İbrahim'in aklında öncelikle arkadaşını ve sevdiği kızın ağabeyini kurtarmak vardı. Sonrası zaten ikisinin arasındaydı.  Dün akşamı merak etse de sormuyordu. O da işlerin boyut değiştirdiğinin farkındaydı.

“İçin rahat olsun. En baştan beri olayın ardındakiler ağabeyine ihtiyaç duyuyor. Ona bir şey olmaz. Aksi olsa önce...” Sözlerini tamamlayamadı. Söylenmeyecek şeylerdi.

“Tek güvencem sensin. Lütfen bir an önce bul onları.”

“Tamam. Yengen bize bakıyor. Yanına gidelim mi? Onu da aydınlatalım biraz. Kocası için üzülüyordur. Hem belki bildiği şeyler vardır.”

“Olabilir. Çok zekidir. Gözünden bir şey kaçmaz.”

“Beni biliyor mu?”

“Hayır, ama şimdiye çoktan anlamıştır. Dedim ya gözünden bir şey kaçmaz.”

“O zaman zekâsına iltifat edelim ve tanışalım. Hem böylece buluşmamız kolaylaşır.”

“Buluşmamız mı?”

“İşleri çözmek için görüşmelerimiz daha sıklaşabilir. Onun da geleceği toplantılar yapabiliriz.” Neredeyse göz kırpacaktı. İkisi de o buluşmaların özel olarak görüşmek için olacağının farkındaydı.

“Tamam. Gel hadi.”

Züleyha'nın yanına doğru yürürken kapıdan diğer ağabeyleri girmişti. Kardeşlerinin yanına gelerek İbrahim ile tanıştılar. Kısık sesle konuşmaya başladılar. Hepsi ayakta konuşuyor olunca, İbrahim izin isteyerek polislerle konuşmaya gitti. Sorgunun daha uzun süreceğini öğrenince kendisini bekleyen gruba, dışarıda bir yerde oturmayı teklif etti. Onun bu kibar tavırları hepsini etkilemişti. Birlikte çıktılar dışarıya.

***** 

Birkaç saat sonra Cemal ile Kemal de karakoldan çıkmıştı. Polisler konuşturmuş ama pek de bilgi alamamıştı. Zaten polisler de konuyu çok bilmediği için normal bir kaçırma ve infaz olarak yorumlamıştı. Diğer kardeşler ve eşlerin sorgusu bu arada yapılmış, işi biten oturdukları lokantaya geri dönmüştü.

İbrahim, iki kardeşle baş başa konuşmak istiyordu. Ama ayağına gelen fırsatı tepemezdi. Tüm aileyi bir arada bulmuş ve kendisini onlara olumlu bir şekilde tanıtmıştı. Bunu hayatının en önemli fırsatı olarak görüyor ve bir lokantanın sakin köşesinde geçen saatlerin uzaması için uğraşıyordu.

Cemal ile Kemal'in sıkıntılı hallerinden onların rahat olmadığını anlamıştı. Ama o kadar kişinin içinde konuşamayacağı için bir yol bulup otele çağırmak istiyordu. Sonunda küçük kardeşlerin kendi aralarında konuşmaya daldığı bir esnada Cemal'e söyledi bu isteğini.

Otelde Yunus da vardı. İkisi birden konuşursa daha çok bilgi alabilirlerdi.


***** 

1 yorum:

  1. Çözülen düğümlere ek olarak yeni atılan düğümler .... Heyecan artıyor

    YanıtlaSil