*****
Zeycan,
Cemal ve Kemal ağabeylerinin yanında artık rahat değildi. Öğlen kendisini
karşılarına alıp yaptıkları konuşmadan sonra nasıl rahat olabilirdi ki?
“Zeycan,
seni isteyen biri var, akşama gelecekler” dediğinde Cemal ağabeyinin sesi son
derece netti. İtiraz edilemez bir ifadesi vardı. Züleyha yengesi söylediğinden
beri bu günün gelmesini bekliyor ama günler geçip ses çıkmayınca da
ağabeylerinin bu saçma olaydan vazgeçtiğini düşünüp seviniyordu. Ama işte o gün
gelmişti.
“Ben
evlenmeyi düşünmüyorum.” diye itiraz ettiğinde aldığı yanıt, “Yaşın geldi,
kimse de yok senin istediğin. O zaman bizim istediğimiz olacak. Adamı gör
seversin. Hem yakışıklı hem de çok varlıklı.” Öyle kesin ve hükmedici
konuşuyordu ki Celal, Zeycan korktuğunu hissetti. Ağabeyleri o güne kadar hiç
kırıcı olmamıştı. Zeycan yine de itirazına devam etti.
“Celal
ağabeyim olsaydı bunlar olmazdı. İstemiyorum ben evlenmek. Sizler gibi
sevdiğimle evlenmek istiyorum.”
“Zeycan,
Celal buruda olsaydı bizler de bu durumda kalmazdık.” Kemal ağabeyi de Cemal'e
destek olacağını bu cümle ile belli etmişti. İkisinin de tavrı Celal'in kaçarak
aileyi zorda bıraktığını ifade ediyordu. Konunun borçlardan kaynaklandığını
biliyordu ama yengesinin kendisine söylediklerini gizlemek için, bilmiyormuş
gibi yaptı.
“Sizin
ne durumda olduğunuzu bilmem ama Celal ağabeyim benim böyle bir evlilik yapmamı
istemezdi.” Bunları söylerken ağabeyinden gelen resmin arkasındaki notu unutmak
istiyordu. Celal de bu evliliği istiyor ve onun için kendisine haber gönderiyor
olabilir miydi?
Cemal
ağabeyi bu kez aynı ses tonu ile konuşmuyordu. Sesinde içinde bulunduğu utancı
yansıtan tınılar vardı. Bu kez kardeşine doğruları açıklıyordu.
“Bak,
bizim ödememiz gereken çok fazla borç var. Ağabeyimin tüm hesaplarına tedbir
konduğu için kullanamıyoruz. Satacak tırlardan başka bir şey kalmadı. Ama
onları satarsam nakliye işini yapamam. O zaman daha da büyük bir batağa
saplanırız. Celal kim bilir nerede gönlünü eğlerken biz burada canımızla
uğraşıyoruz. Tüm bu sıkıntıların ardımızda kalması için bu adam bize yardımcı
olacak. Ama tek şartı var. Seni görmüş beğenmiş, şimdi de evlenmek istiyor.
Evlenirsen yardım edecek.”
Zeycan,
aynı resmin ağabeylerinin de eline geçtiğini ya da belki de kardeşlerin hala
birbirleri ile görüştüğünü anlamıştı. Yine de kırgın konuşmaya devam etti.
“Satılığa
çıktığımı bilmiyordum. Ağabeyimin davası sonuçlanana kadar idare ederiz. O
zaman da ağabeyim neredeyse döner gelir ben de sizin satacağınız mal olmaktan
çıkarım.” O resmin, söylediklerini yalanladığını, ağabeyinin haklı olduğunu
biliyordu. Ama yine de bir umut konuşuyordu. İstemediği biri ile evlenmeyi
düşünmek bile içini bulandırıyordu.
“Zeycan,
seni kandırmaya çalışmadık. Açık ve net olayları anlattık. Çünkü sana yalan
söyleyip de güvenini sarsmak istemedik. Ama sen de bizlere yardımcı ol. Bak
onlarca boğaz senin bu evliliğe vereceğin onay ile doyacak. İnan günlerdir
denemediğim yol kalmadı. Ama sıyrılamıyorum borçlardan. Tüm hesaplara el kondu.
O paraların kaçakçılıktan kazanılmadığını ispatlayana kadar yapacak bir şey
yok. Ayrıca Celal suçlu ise o paralara veda edeceğiz zaten. Anlayacağın tek
umudumuz sen kaldın. Yarın akşama kadar düşün.”
Tüm
bu konuşmalar düz bir sesle yapılmıştı. Cemal de, Kemal de kendi
söylediklerinden memnun olmadıklarını belli ediyor olsa da beklentileri
Zeycan'ın onaylaması yönündeydi.
Zeycan,
bu konuşmadan sonra yengesinin yanına gitmiş, ağabeylerinin karşısında tuttuğu
gözyaşlarını bırakmıştı. Konuşmaları anlattığında yengesi zaten bildiklerini
yeniden duymuş, görümcesi ile çıkar yol aramaya başlamıştı. Kocasına kızsa da
bir yandan da hak veriyordu. Günlerdir uykuları kaçmış şekilde evde geziniyor,
bazen sabaha karşı uyumak için yatağa giriyordu.
“Erhan
ile konuşsan? O sana yardım edebilir mi?”
“Nasıl
edecek ki?”
“Ne
bileyim. Aklıma bir o geldi.” Yengesi İbrahim ile görüştüğünü bilmiyordu.
Erhan'dan önce konuşabileceği kişi İbrahim idi. Ağabeylerinin hesaplardaki
parayı kullanabilmesi için bir şeyler yapabilirse kendisi de evlenmek zorunda
kalmazdı.
En
iyisi yarın İbrahim'i görmeye gitmek, diye düşündü. Yengesi ile bir süre daha
oturdu. Sessizce oturan ikili bir süre sonra odalarına çekildi.
*****
“Zeycan
mı o da kimmiş?”
Umut,
Onur ile odalarında konuşuyordu. Kardeşine Yunus'un gidişini anlatmamıştı. Onur
onun anlatmamış olmasına kızsa da asıl kendi söyleyeceklerinin önemli olduğunu,
Umut'un bilgisinin olup olmadığını sorgulamıştı. Yunus'un gittiği yerde Zeycan
diye genç bir kız varmış! Sedat'ın çok güzel olduğunu söylediği bir genç kız!
Umut,
Yunus'tan defalarca kız arkadaşlarını dinlemişti. O zamanlar aldırmadığı kızlar
artık düşmanıydı. Gerçekten eskiden aldırmıyor muydu? Emin değildi. Hiçbir
şeyden emin değildi.
Neden
kendisine bahsetmemişti o kızdan? Onu görmek için mi gitmişti? Üstelik bir
hafta orada kalacaktı. Onur'un kendisini izlediğini biliyordu ama yüzünden
geçen ifadeleri bilmiyordu. Onur ise gülerek bakıyordu. İzlediği Umut, tanıdığı
Umut değildi.
Umut,
onun karşısında daha fazla oturmak istemediği için ayağa kalktı. Yapacak iş
bulamayınca çekmecelerini yeniden düzeltmeye başladı. O an aklına gelenle geri
döndüğünde Onur'un hala kendisini izlediğini fark etti.
“Sen
Sedat ile ne zaman konuştun?” Onur bir an duraladı. Sonra “Az önce aradı.”
dedi. Neredeyse üzerinden altı saat geçmişti ama ablası ile konuşmak için bir
türlü kendine hazır hissedememişti. Şimdi de hem yalan söylemenin hem de
Sedat’tan bahsetmenin utancını yaşamıştı. Bir sürü arkadaşı arar, bir kısmı da
erkek olurdu hiç utanmazdı ama Sedat ile ilgili her olayda utanıyordu.
“Niye
aramış? Hani bitmişti aranızdakiler?”
“Bitti
ama beni arkadaş olarak aramasının sakıncası mı var? Hem zaten sadece havadan
sudan konuştuk.”
“Sen
pek memnun değilsin! Aradığı için mi? Aradığı halde havadan sudan konuştuğu
için mi?”
“İkisi
için de desem çok dengesiz mi olurum?”
“Onur,
bak hayatım, eğer ondan gerçekten hoşlanıyorsan o zaman sen de ara ve aranıza
soktuğun soğukluğu yok et. Eğer seviyorsan ve ayrı kalırsan, çok üzülürsün.”
“Ondan
çok hoşlanıyorum. Ama bir kere çıkma ile kafama bu kadar takıyorsam görüşmeye
devam edersem kendime zarar veririm diye korkuyorum.” Seviyorum diyememişti.
Ateş bastığını hissediyordu. İlk defa bir erkekten bahsederken bu kadar
utanıyordu.
“Bunu
ben anlıyorsam Sedat da anlamalı. Sen de anlatmayı dene.”
“İyi
ama Sedat benim için ne hissediyor bilmiyorum ki! Bunu istediğimi söylediğimde
gülerse bana?”
“Sanmam
ama istersen önce onun söyleyeceklerini bekle. Sonra sen konuş.”
“Eğer
bir daha ararsa...”
“Arar.
Nasıl kapattınız telefonu? Kavga falan etmediniz değil mi? Beni arama, falan
demedin değil mi?”
“İyi
konuştuk ve görüşürüz diye kapattık.” Bunu anımsamak yüzünü yeniden
güldürmüştü. En azından görüşeceklerdi.
“Kesin
arar. Üstelik sen bile arayabilirsin. İyi olmuş bu durum.”
“İyi
mi olmuş? Baksana yine aklım fikrim ona takıldı.”
“Aramaması
aklını başka yöne çevirmeni sağlıyor mu? Yoksa aramasa bile aklın onda mı?”
“Onda...”
“Hayatım,
sen artık rahatla. O aradığına göre seni düşünmeye devam etmiş.”
Dilinin
söylediği ile kalbinden geçenler çok farklıydı. Kardeşi için seviniyordu. Onun
da içinin rahatlamasını istiyordu. Ama diğer yandan beyninde hep aynı cümle
dolanıyordu. Sedat düşünüp ararken,
Yunus aramıyordu. İki erkeğin tavırları, duygularını da ortaya koyuyordu.
Fark
açık ve netti!
*****
Erhan,
Yunus'u arayıp neler yaptıklarını sormuş, buldukları ile biraz daha detaylanan
konunun ardında yatanların neler olduğunu daha çok merak eder hale gelmişti.
Celal,
nakliye işi yaptığına göre ve kaçakçılıkla suçlandığına göre ona tuzak kuran
kişinin o tırlara ihtiyacı olmalıydı. Şimdi işlere Cemal baktığına göre, neler
taşınacak ondan öğrenilmesi gerekiyordu. İbrahim elbette işin bu kısmını
düşünecek kadar zeki biriydi. Ama bunu direkt soramayacağı için İbrahim'in işi
zordu. Celal ikinci kez ipucu gönderebilecek fırsatı yakalayamayabilirdi. O
yüzden en kısa yol taş ustasına ulaşmaktı. Araştırmanın daha sonuçlanmamış
olması resmin açısından kaynaklanıyordu. Resimde yer döşemesi çok yatay olduğu
için imzanın üç boyutlu hale getirilmesi uzun sürüyordu. Üstelik taşla atılan
imzaların çok da farklı olamayacağı düşüncesi ile bir sürü ustanın peşine
düşmeleri gerekebilirdi.
Cemal
ya da Kemal işin içinde değilse yardımcı olabilirlerdi ama Erhan
tecrübelerinden bu tarz olaylarda çoğunlukla içeriden birilerinin yardım
ettiğini bildiği için Tutanoğlu
kardeşlere güvenemiyordu.
Kendi
kardeşinden haber beklemeye karar verdi.
*****
Zeycan,
İbrahim'in kaldığı otele geldiğinde saat on bir olmuştu. O saate kadar zor
dayanmıştı. İbrahim'in odasını arattığında hemen aşağı ineceğini söylemişlerdi.
Bekleme
koltuğuna gömülerek oturdu. Nasıl anlatacaktı? Ama anlatmak zorundaydı. O
yüzden kendisini toplamalıydı. İbrahim hem durumları biliyordu hem de asker
olarak da belki bir çözüm bulurdu. Boş hayaller kurmadığını umuyordu.
İbrahim'in
asansörden indiğini gördüğünde koltukta doğruldu. Yanındaki tanıdıktı ama kim
olduğunu ilk bakışta çıkartamadı. Yaklaşırken gülen yüzü tanıdı.
“Yunus
ağabey sensin değil mi?”
“Hey
sen kimsin? O ekrandan gördüğüm kız sen olamazsın!”
Zeycan,
Erhan'ın küçük kardeşini görünce çok mutlu olmuştu. Yunus, hemen yanına gidip
sarıldı. Zeycan'ın gözleri nemlenmişti. Kendi ailesinin onlara
çektirdiklerinden sonra yine de bu kadar sıcak bir sarılma beklemiyordu.
“Seni
göreceğimi hiç ummuyordum. Dava için mi geldin? Bir şeyler buldunuz mu?”
“Sonra
konuşuruz bunları. Aç mısın?”
“Değilim.
Ama çay içerim.”
Küçük
sayılacak bekleme bölümünde rahat edemeyeceğini düşünen Yunus, kendilerine
çatık kaşlarla bakan İbrahim'e döndü. Bakışlarına anlam veremese de başı ile
bar kısmını işaret etti.
Gündüz
boş olan barda rahat koltuklara yerleştiler. O zamana kadar İbrahim hiç
konuşmamıştı. Zeycan ise bara gidene kadar İstanbul'dakileri sormuş en çok da
Erhan'ın durumunu irdelemişti.
“İbrahim
sen neden konuşmuyorsun?” Çaylar içilmiş, ikinci çaylar istenmiş tüm bu sürede
İbrahim ağzını açıp tek kelime etmemişti. En sonunda Yunus, meraklanıp
sormuştu. İbrahim sadece omuz silkmiş ve sizi dinliyorum, demekle yetinmişti.
Yunus,
bu yanıttan sonra yeniden İbrahim'e baktı. Onun Zeycan'a çatık kaşlarla
baktığını görünce bir şeyleri kavrar gibi oldu.
İkinci
çayın sonuna gelindiğinde Zeycan huzursuzca kıpırdandı. Söze nasıl
başlayacağını bilemiyordu.
“Yeni
bir haber mi var?” İbrahim onun sıkıntılı halini anlamış ama o ana kadar
konuşmasını beklemişti. Daha fazla sıkıntı ile kıvranmasına dayanamamıştı.
“Celal
ağabeyimden haber yok. Ama diğer ağabeylerim bana bomba bir haber verdi.”
“Ne
haberi?” İki erkek de Celal ve Erhan ile ilgili haber verdiklerini sanıp
heyecanlanmıştı.
“Evleniyorum!”
Acının
en az hissedilmesi için yara üstündeki bandın hızlı çekilmesi gerekir. Zeycan
da aynı hızla söylemişti evleneceğini. O cümlesini bitirdiğinde deminden beri
kendisini kıvrandıran acıdan arınmıştı ama İbrahim yeni bir acının içine
düşmüştü. Doğru duyduğundan emin olmak için sordu. “Evleniyor musun?”
“Evet,
acil bir çözüm bulamazsam evleniyorum.”
“Ne
demek çözüm bulmak? Yani sen evlenmek istemiyor musun?”
“Elbette
istemiyorum. Borçlar yüzünden evleneceğim. Biri bizim borçlarımızı ödemeyi ama
karşılığında benim onunla evlenmemi istemiş.”
İki
erkek de birbirine baktı. Kimdi bu adam? Olaylarla ilgisi var mıydı? Yoksa
sadece fırsatçılık mı yapıyordu? İbrahim bir taraftan rahatlamış, bir taraftan
da yeni sıkıntılara düşmüştü.
“Kim
bu herif?” Yunus çok sinirlenmişti. Gözlerinden ateş çıkarak sormuştu. Zeycan,
bilmediğini, adını bile sormadığını söyledi. İki erkek yine birbirine baktı. Bu
kez İbrahim, “Ne zaman olacak bu evlilik?” diye sordu.
Zeycan,
“Bana kalsa hiçbir zaman. Ama ağabeylerime göre bir aya kadar. Bu akşama da
görmeye geleceklermiş.” diyerek soruyu yanıtladı.
“Bu
akşam mı? Neden bu kadar acele? Hafta sonuna erteletebilir misin?”
“Neden?
Sanki çok istiyormuşum gibi hafta sonuna erteletmemin ne anlamı var?”
“Senden
bir şey isteyeceğim. Yapabilir misin?” Hızlı düşünmüş, hızlı karar vermişti.
Şimdi uygulatabilmek gerekiyordu.
“İbrahim...
Bey, eğer beni bu evlilikten kurtaracak bir şeyse elbette yaparım.”
“Umarım
kurtarır. Bu adamın adını sanını öğren. Hatta buluşma ayarla. Yeri saati bize
bildir. Kimmiş öğrenelim. Belki de ağabeyini bu tuzağa düşürenlerden biridir.”
“Tuzak
mı? Yani Celal ağabeyim suçsuz mu? Emin misiniz?”
“Neredeyse
eminiz.”
İbrahim,
resimden bulduklarını söylememişti Zeycan'a. Daha ortada netleşmiş hiçbir şey
yoktu. Suçsuz olduğunu düşündüklerini bilmesi de onun kendini iyi hissetmesini
sağlayacaktı. Onun daha çok üzülmesini istemiyordu.
“O
zaman kesinlikle evlenmem. Evlenmeme gerek kalmaz. Kurtulurum bu saçmalıktan.
Lütfen acele edin. Bulun onları. Çözün artık bu saçma sapan olayı.” Yalvarır
gibi konuşuyordu. Yunus da, elini tutup, “İçin rahat olsun, seni istemediğin
biri ile evlenmek zorunda bırakmayız. Ama sen, İbrahim'i dinle. O adamla buluş.
Biz seni izler, kim olduğunu anlarız. Belki işe yarar o buluşma.” Konuşma
süresince elini bırakmamıştı. Sonra, eli elindeyken İbrahim'e baktı. Onun sert
bakışlarını ellerinden ayırmadığını görünce emin oldu. Yavaşça elini çekti.
“Siz
biraz laflayın. Ben bir telefon konuşması yapıp geleceğim.” diyerek masadan
kalktı. İbrahim, kafasını camdan dışarıya çevirmiş yağan karı izliyordu. Yunus,
kapının dışından bir süre izledi ikisini. Yanılmadığından emindi. İbrahim'in
dün akşam bahsettiği kız Zeycan'dı. Üstelik Zeycan bunların farkında bile
değildi.
Masada
baş başa kalan ikili yeni bir konuşmaya başlayamamıştı. Zeycan bir iki kez
İbrahim'e bakmış, onun kaşlarının hala çatık, bakışlarının hala
dışarıda olduğunu görüp sessiz kalmayı seçmişti.
İbrahim,
içi içini yiyerek oturuyordu orada. Zeycan, Ertaş ailesindeki her erkekle çok
samimiydi. Yunus dün başka birisinden bahsederken, şimdi Zeycan'ın elini
bırakmıyor, gözlerine derin derin bakıp duruyordu. Demek ki diğer kadına aşık
falan değildi. Zeycan'a yaşı da yakındı. İyi ama Erhan'a olan düşkünlüğü ne
olacaktı? Of bu kız beni deli ediyor, diyerek başını çevirdi. O sırada
kendisine dikkatle bakan Zeycan ile göz göze geldi.
“Bana
mı kızdın?” Sesi o kadar yavaş çıkınca İbrahim soruyu tam duyamadı.
“Anlamadım?”
“Seni
bu kadar ben mi kızdırdım? Geldiğim için mi kızdın? Ama kime danışacağımı
bilemedim. Sen yardım edersin sandım. Onun için buraya geldim. Bir daha
gelmem.”
“Zeycan,
ne diyorsun Allah aşkına? Buraya gelmene neden kızayım?”
“Geldiğimden
beri ne yüzüme baktın ne de kaşların düzeldi. Bana kızmadıysan başka şeye mi
kızdın?” O an Yunus'tan başka tek dayanağı İbrahim'di. İbrahim mi? Bey demekten
vazgeçmişti. O kadar özel şeyler konuşulunca resmiyet kalmıyordu galiba?
“Yok,
bir şey.”
“Tamam.
O zaman ben kalkayım. O adamın adını falan sorayım. Buluşma ayarlarsam haber
veririm.”
“Keşke
gerek kalmasa!”
“Ama
sen istedin buluşmamı.”
“Ben
istedim, doğru. Bir gör bakalım. Adamın hareketlerini konuşmasını incele. Biz
de size yakın oluruz. Mümkün olursa dinleyecek kadar yakın oluruz.” Zeycan'ın
yanıtlarını, neler yapacağını merak ediyordu.
“Tamam.”
Tam kalkarken Yunus içeri girdi.
“Nereye
gidiyorsun? Birlikte yemek yiyelim. Asla bırakmam seni.”
Zeycan,
İbrahim'e kısa bir bakış attı. Yine kaşları çatılmıştı. En iyisi kalmamak diye
düşündü.
“Yok,
merak ederler. Kısa süre diye çıktım evden.”
“Ara,
arkadaşlarında olduğunu söyle.” Yunus ısrar ettikçe İbrahim'in yüzü
kararıyordu.
“Yok,
yok gideyim. Sizi de rahatsız etmeyeyim.”
“Bırakmam,
ara evi ve kal yemeğe. Hem bir daha ne zaman karşılaşırız? Hadi ara.”
Israrına
daha fazla dayanamayınca evi aradı. Yengesine arkadaşları ile yemek yiyeceğini
söyledi. Biraz mırın kırın etse de Zeycan'ın sıkıntılı olduğunu bilen yengesi
izin verdi.
Saat
on iki olmuştu. Yemek salonuna doğru yürüdüler. Cam kenarına Zeycan oturmuştu.
Yunus, karşısına geçmek yerine oraya İbrahim'i oturttu. Kendisi de yanına
oturdu. Bu hamleye şaşan İbrahim, Yunus'a bakınca onun göz kırptığını gördü.
Tüm bunlardan habersiz Zeycan, çatalı ile masaya bir şeyler çizmekle meşguldü.
İbrahim, Yunus’un bir şeyler anladığını fark edince kendini toparlaması
gerektiğini düşündü. Ya Zeycan da anladıysa?
“İbrahim,
sen daha ne kadar buradasın?”
“Bilmiyorum
Yunus! Aslında sık sık Ankara'ya gitmem gerekiyor. Orada ve İzmir de davalarım
var. Ama buradaki araştırma bitmeden ayrılmayacağım sanırım.”
“Güzel.
Zeycan sana buraları gezdirir o zaman.”
“Zeycan'ın
bana rehberlik edeceğini sanmam. Baksana derdi başını aştı.”
“O
derdi çözeriz biz. Ben de en azından bir hafta buradayım. İşleri hızlandırırız.
O zaman da hem hesaplardaki tedbirler kalkar, hem de dava sonuçlanabilir.”
“O
kadar iyimser değilim. Bu dava daha uzun süre devam eder.”
“İyi
ama az önce ağabeyimin suçsuzluğuna inanmıyor muydun? Neden uzun sürsün?”
“Ağabeyin
suçsuz mu bilmiyorum. Ama öyle olduğuna inanıyorum. Asıl sorun o değil. Asıl
sorun gerçek suçluları bulmak ve yargılamak. İşte o dava uzun sürer. Ama o
kısmı beni ilgilendirmiyor. Erhan'ın davası bitince benim de işim bitiyor.”
O
sırada Yunus'un cep telefonu çaldı. Şirketten arıyorlardı. Müsaade isteyip
masadan kalktı. Zeycan bir süre boş tabaklara baktı. Sonra, alçak bir sesle
konuşmaya başladı.
“Sen
Erhan ağabeyin davası bitince gidecek misin?”
“Evet.”
Kime
güvenecekti Zeycan? İbrahim de giderse kime güvenecekti? Yunus zaten birkaç
güne kadar gidecekti. İbrahim de gidince kendisine kim destek olacaktı? Bozkurt
ile ayrıldığı zaman Erhan ve kardeşleri hep yanında olmuş, hemen her akşam
onunla konuşmuş, dertleşmişlerdi. Şimdi bunu da yapamazdı. Eğer gerçek suçlular
bulunmadan kendisi evlenmek zorunda kalırsa kimse ona yardım edemezdi...
Düşündükleri o kadar ürkütücüydü ki, bir an titremiş, elinde tuttuğu boş bardak
tabağa düşmüştü. İbrahim onun bu hareketi ile yerinden sıçramıştı.
“Ne
oldu?”
“Yok,
bir şey. Bir an ürperdim.”
“Korkuyor
musun?” Dikkatlice baktığında kızın renginin iyice beyazlaştığını gördü. İyi
ama neden korkuyordu bu kadar. İlk geldiğinde bile o kadar korkmuyordu. Hem
kendilerinin yardım edeceğini öğrenip hem de daha çok korkması normal değildi.
“Korkmuyorum.”
“Korkuyorsun.
Hiçbir şeye güvenmesem bile bunca yıllık mesleki tecrübeme güvenirim. Sen bir
şeyden korkuyorsun. Nedir? Bilmediğimiz başka şeyler mi var?”
Zeycan,
ne diyeceğini bilmeden baktı. Söylese yanlış anlaşılacağından korkuyordu. Sussa
daha çok ısrar edecekti.
“Önemli
değil.” Belki susar ve sormazdı bir daha. Ama İbrahim öyle düşünmüyordu.
“Zeycan,
bana neler olduğunu, neden korktuğunu anlatacak mısın?”
“Sen
de gidince ben kime güveneceğim?”
*****
Zeycan ile evlenmek isteyen adamın sanırım olaylarla ilgisi var ama en çok ibrahimin tavrını merak ediyorum :))))
YanıtlaSilİbrahim'in başı çokkk ağrıyor ablası.
Sil