Uğur,
bir saattir aklının bir tarafını tüm dünyaya kapatmıştı. Diğer tarafı da zaten
pek işe yaramıyordu. O kadar canı sıkkındı ki, tüm yeni yıl ümitlerinin bir bir
yok olduğunu düşünüyordu. Erhan'ın asker olması değil, o askerin kendisine
yakın olmasıydı derdi. Ama uzak da duramazdı. Hastasıydı. Yapacağı tek şey
mesafesini arttırmak, bir an önce iyileştirmek ve hayatından tamamen çıkmak...
Evet,
tek yapması gereken buydu. En hızlı şekilde tedaviyi bitirmeliydi. Gerçi çok
hızlı davranamayacağı ortadaydı. Belli bir süreç vardı yaşanması gereken. Ama
bir süre sonra yoğun bir bakım uygulamak olumsuz sonuç vermez diye düşünüyordu.
Aklına gelen fikir, hem olumlu hem de olumsuz olaylara gebeydi. En iyisi zamana
bırakmak diyerek, evin önünde duran arabadan yine sessizce indi.
*****
Sedat,
uğurladıkları misafirlerin ardından hemen yatak odasına çıktı. Yunus
kardeşindeki tuhaflığın farkındaydı. O da herkese iyi geceler dileyerek
peşinden yukarıya çıktı.
Alt
katta Erhan, misafirler geleceği için toplanan yatağının yeniden yapılmasını
bekliyordu. Annesi maharetli ellerle kısa sürede yapmıştı yatağı.
“Teşekkür
ederim anne. Zahmet verdim.”
“Ne
zahmeti diyemeyeceğim, çabuk iyileş de çık üst kata. Seninle mi uğraşacağım?”
“Anne?”
“Eee
her şakanın altında bir gerçek varmış. Bu şakanın altındaki tek gerçek de senin
bir an önce iyileşmeni istemem. Elbette uğraşacağım senin için. Ama sen de
uğraş ve bir an önce iyileş.”
“Elbette
iyileşmek için çaba harcıyorum ama senin bu ısrarın neden anlayamadım?”
Meliha
Hanım, Uğur’un askerlere olan tepkisini anlatıp anlatmama arasında bocalıyordu.
Sonunda susmayı tercih etti. Belki Uğur bu konuyu dışarıya yansıtmadan tedaviyi
bitirirdi. Erhan’ın aklını bulandırmanın yeri değildi.
“Sen
kendini daha iyi hissedeceğin için söyledim oğlum. Ben seni tanımaz mıyım?”
“Doğru.
Bu arada iyi ki çağırmışsın. Hasan bey de kızları da çok iyi insanlar.”
“Evet,
adam tek başına üç kız yetiştirmiş, hepsi birbirinden hanım. Bu devirde analar
bile böyle kız yetiştiremez.”
“Anne,
bu akşam belki öyleydiler. Ne biliyorsun?”
“Az
önce sen de dedin. Sen insan sarrafısın. Onların nasıl insanlar oldukların sen
anlamazsan kim anlar?”
“Ben
insan sarrafıysam, neden en yakın arkadaşım yüzünden başım dertte?”
“Neden
acaba, ben senin o olayın ardında Celal’in kabahatinin olmadığını düşündüğünü,
düşünüyorum?”
“Nereden
anladın?”
“Buna
sadece annelik içgüdüsü diyorum. Çünkü ben de bilmiyorum. Hadi yat artık.
Neredeyse sabah oldu. Sen şimdi sabah erken de kalkarsın. Uykunu alamazsın.”
Ana
oğul vedalaşıp geceyi sonlandırdılar. Erhan, yattıktan bir süre sonra hala
uyanıktı. Aklında Uğur'un son bir saatte asılan yüzü ve daha da sessizleşen
hali vardı. Neden durulmuştu? Kimse kötü bir şey söylemediğine göre,
yorgunluktan olmalı diye düşündü. Kendisi de yorulmuştu. Yatakta bile rahat
hareket edemediği için gece sık uyanıyor, uykusunu tam alamıyordu. En iyisi
artık uyumak diyerek gözlerini kapattı.
*****
“Yeni
ahbaplarımızı sevdim.”
“Hasan
Beyi ben de sevdim. Ama kızları? Ne düşünüyorsun?”
“Meliha,
sen kızları da sevdin. Hiç ağzımı yoklama. Ben kötü laf etmem.”
“Biliyorum.
Vallahi sevdim kızları ne diyeyim. Hepsi farklı ama hepsi aynı.”
“E
bu ne demek?”
“Hani
diyorum, bizim çocuklar da hem farlı hem aynı ya...”
“Sakın
müdahale edeyim deme. Bırak ne olacaksa kendi olsun.”
“Ne
müdahalesi? Sen farkında değil misin? Yunus da Sedat da çoktan kızlara abayı
yakmış.”
“Sen
beni ne sanıyorsun Meliham? Hele ki Yunus, Hasan Beyin lafından sonra ne hale
geldi görmedin mi?”
“Hangi
lafı?”
“Emanet
etti ya Yunus'a. O an ne hale geldi oğlan, görmedin mi?”
“Gördüm,
gördüm. Ama Hasan Beyin o lafını da sevdim. Demek ki oğullarıma güveniyor!”
“Onları
kim yetiştirdi? Güvenecek tabii...”
“Yani
sen şimdi kızları da sevdin değil mi Alihan?”
“Vallahi
ne yalan söyleyeyim, üçünü de sevdim. Ama ne olur bilmem. Bekleyip görelim.”
“Ne
kadar rahatsın. Nasıl bekleyeceksin?”
“Sen
de ben de sabırla bekleyeceğiz canım. Hadi uyu artık. Yoruldun bu gece.”
“Yok
yorulmadım ama son saatte üzüldüm.”
“Ne
oldu? Neye üzüldün?”
Meliha
hanım, kocasına kısaca Uğur'un yaşadıklarından bahsedince yaşlı adam da
üzülmüş, tedavi için de tedirgin olmuştu. Meliha hanımın da tedirginliği aynı
konuda olsa da Uğur'un tedaviyi bırakmayacağından neredeyse emin konuşuyordu.
Biraz
daha gece hakkında konuşan karı koca sonunda uykuya yenik düşmüştü...
*****
Yunus,
Sedat'ın odada olmadığını görünce üstünü değiştirip kardeşini bekledi. Tuvaletten
dönen Sedat, kuru bir iyi geceler diyerek yatağına uzandı. Ama birkaç dakika
içinde sayısız kez yatakta dönünce Yunus en sonunda dayanamadı.
“Senin
neyin var?”
“Bir
şey yok.”
“Bu
mu olmayan halin?”
“Ne
varmış halimde?”
“Sen
söyleyeceksin!”
“Yunus,
rahat bırak beni.”
“Sedat,
ne olduğunu söyle rahat bırakayım.”
“Yok,
bir şey dedim ya!”
“Sen
Onur’a mı bozuldun?”
“Sen
nereden… Yok, ona bozulmadım.”
“Tabii,
tabii ben de öyle anladım bu cümlenden. İyi ki poker oynamıyorsun, donuna kadar
kaptırırdın.”
“Hay
sana da pokerine de… Yahu uyusana. Ne derdin var benimle?”
“Senin
ne derdin var Onur ile? Yoksa kıza abayı mı yaktın?”
“Yoo,
o da nereden çıktı?”
“Nereden olacak? 'Yoo,
o da nereden çıktı?' derken bakışlarını kaçırmandan!”
“Yunus,
o kız var ya, o kız tam bir baş belası.”
“Hah,
şimdi aynı dilden konuşuyoruz. Eee niye baş belası oluyormuş o kız?”
“Sinemaya
davet ettim. Önce dersiydi, sınavıydı mazeretlerini dinledim.”
“Bunlar
mazeret değil ki! Umut hep anlatır Onur’un ne kadar çok çalışmak, ezber yapmak
zorunda olduğunu.”
“Aman,
neyse. Sonra sınavının olduğu günün akşamına yeniden davet ettim.”
“Vay,
aynı kızı, hayır yanıtına rağmen ikinci kez davet ettin. Sen kendini aşmışsın
Sedat! Hayır, olsun diyorum.”
“
Ben de kendime şaşıyorum. Salak gibi ikinci kez çağırdım ve aldığım yanıt,
Gelebilecek olursam beşe kadar haber veririm, oldu. Ne sanıyor o kendini?”
“E
ama kötü bir yanıt değil ki bu? Kız gelemezse haber verecek. Ya seni sinemada
ağaç etse?”
“Kim
kimi ağaç ediyor?”
“Sedat,
hiç debelenme, bu kız seni fena çarpmış. Şimdiki tavrın da sana koşa koşa
gelmemesinden!”
“Kim
bana koşa koşa gelmiş ki? Ben koşarım peşlerinde.” Dalga geçmeye çalışıyordu
kendisiyle. Ama Yunus da farkındaydı neler olduğunun. O yüzden Sedat'ın
damarına basacağını bildiği konuyu açtı.
“Ben
neden tam tersini biliyorum? Sen, teklifi edersin onlar da dünden razı, koşarak
gelir. Selen bile öyleydi. Daha o zaman belliydi ama sen anlamadın.”
“Anma
şunun adını. Cinlerim tepemde zaten, sen o kadını anınca cinlerim bile birbiri
ile kavga ediyor.”
“Yoksa
hala onu seviyor musun?” Bu da son noktaydı. Sedat çıldırıyordu bunu
sorduğunda.
“Yok,
daha neler. Adını anmak istemiyorum. Hem o asla bana hayır demezdi. Ne dersem
kabul ederdi. Kişiliksizin tekiydi. Son hareketi de aynen kendine uygun oldu
işte.”
“E
oğlum karar ver. Selen kişiliksiz. Onur kişilikli. Sen ne arıyorsun? İkisinin
ortasını mı?”
“Hayır,
kişilikli birini arıyorum elbette.” Kişilikli ve güzel! Üstelik kendisini
kıvrandıracak kadar ikili ilişkilerde saf... Saf mıydı gerçekten? Yoksa
güzelliğinin farkında olup erkekleri parmağında oynatanlardan mıydı? Saftı.
Emindi.
“Bulmuşsun
daha ne aranıyorsun?” Yunus, kardeşinin Onur ile ilgili duygularından emin
olmak istiyordu. Çünkü Sedat'ın gelip geçici hevesleri, Umut ile arkadaşlığını
bozabilirdi. Bu aralar her şey arkadaşlıklarını bozabilir gibi geliyordu zaten.
“Bulduğumdan
emin olmak istiyorum.” Ciddiydi Sedat.
“İşte
bu. Onur’u çok beğendiğini ve hayatında istediğini itiraf ettiğin bu yılbaşı
gecesini bir yere not ediyorum.” Yunus, bunu söylerken duvarı not kâğıdı gibi
kullanmış parmağı ile de yazmıştı. Sedat, ağabeyine baktı... Sakin bir sesle,
“Sen ne zaman kabul edeceksin?”
“Neyi?”
“Neyi
değil kavalı! Anlamazlıktan gelme! Umut’a âşık olduğunu!”
“Umut
benim arkadaşım!” Savunması cılız kalmıştı.
“Umut
benim de arkadaşım. Senin baktığın gözle baksam neler olurdu acaba?”
“Senin
gözünü oyarım!”
Bu
cümleden sonra Sedat kahkahalar atarak arkasını dönerek yattı.
Yunus,
Sedat'ın arkasından bakarken içinin acıdığını hissetti. İlk kez böyle bir his
duyuyordu. İki dakika önce başka bir kızı beğendiğini söyleyen kardeşinin,
Umut'u beğenme ihtimali bile canını yakmıştı. Umut'u kardeşinden bile kıskanmış
mıydı? Kıskanamazdı. O arkadaşıydı ve aralarında olan sadece buydu.
Ne
derse desin, kıskandığının farkındaydı. Umut'u her erkekten kıskanıyordu!
Yunus
önce yastığını yumrukladı, sonra kulağında Hasan amcanın “Kızımı emanet
edebileceğim biri var” sözleri ile gözlerini tavana dikip, bir an önce uyumak
için dua etmeye başladı. Saat geç olsa da hemen uyuyamayacağını biliyordu.
Neler olduğunu anlamak için kendini dinlemeli, gerekirse arkadaşlığını
kesmeliydi. En doğrusu buydu!
*****
Yılbaşı
sabahı kızların evinde herkes erken kalkmış, tatil olmasını da fırsat bilip
uzun bir kahvaltı yapmıştı. Yine en erken masadan babaları kalkınca üç kız
kardeş keyif yapmaya devam etti.
Uğur,
bir önceki gecenin etkisinden biraz da olsa çıktığı için masa daha keyifliydi.
Erhan'ın asker olmasını büyütmemeliydi. Aldığı kararı uygulayacaktı. Tedavi
bitene kadar doktor hasta ilişkisinin haricinde görüşmeyecekti. Umut, akşamdan
beri ablasının kendisine patlamasını beklemiş ama beklediği olmamıştı. Uğur,
kendi içinde halletmeye çalışıyordu olayları.
Umut'un,
'bizim de onları davet etmemiz lazım'demesine aldırmamıştı ama kardeşi de
haklıydı. Onların geleceği akşama bir bahane hazırlardı. Son dakikada çıkan bir
toplantı ya da bir hastaya acil tedavi, kendisini o yemekte olmaktan
kurtarırdı. Kim bilir belki de Erhan da gelmezdi. Annesi anlattıysa, o da
düşünceli davranıp o yemeğe katılmazdı. Bunları sırası gelince düşünecekti.
Şimdi
aklındaki tek şey, on gün sonra yapılacak mevlit ve mezarlık ziyaretiydi.
Çünkü
eşinin ailesi bir iki gün önce gelip, onlarda kalıyordu. Onlar varken Uğur çok
daha kötü günler geçiriyordu. O günlerin öncesindeki son haftasını asık yüzle
geçirmek istemediği için bu sabah yataktan kararlı çıkmıştı. Meliha Hanımın
söyledikleri kulağındaydı. Bir günde değişmesi mümkün değildi ama en azından
artık çaba sarf etmeliydi. Kim bilir belki bu kez onlara gerçekleri
açıklayabilirdi. Cesaretini toplarsa anlatacaktı... Ama o gün gelene kadar
kendisini hazırlamalıydı.
Şimdi
de kardeşleri ile muhabbet ediyor, akşamın kritiğini yapıyordu.
Son
ana kadar aslında çok keyifli geçmişti gece. Tahmin ettiğinden daha kolay
kaynaşmıştı iki aile. Bunda Meliha Hanımın ve Alihan Beyin etkisi çok fazlaydı.
İkisini de sevmişti Uğur. Erhan ikisine de benzemiyordu. O daha ağırbaşlı, daha
sessizdi. Asker olmasının etkisidir diye düşündü. Sonra yine kendisine kızdı.
Hani bir tarafa bırakacaktı onun asker olmasını? O hastasıydı. Acı çeken,
bilinmezlikler yaşayan hastası! En iyisi evden de uzaklaşmak ve düşünmemekti.
Kahvaltılıkları didikleyen kardeşlerine döndü,
“Kızlar
ne yapalım bugün?”
“Ben
ders çalışacağım.”
“Bir
saat yürüyüş yapsan ne olur. Sonra da çalışırsın. Hadi gel sen de.”
“Sonra
çalışamam. Yetişmez. Perşembe günü de sınav var.”
“Kızım
kaç akşamın var. Ne bu ders aşkı?” Doğruyu söylemeden kurtulamayacağını bilen
Onur, “Hafta içi çalışamaya bilirim.”
“Neden
çalışamıyor muşsun?” Uğur, kardeşinin ders çalışamayacak olmasına anlam
veremedi. Ne olursa olsun derse vakit ayıran Onur ne yapacaktı ki?
“Salı
akşamı sinemaya gidiyorum.” Hiç yalan söylememişti. Yine söylemeyecekti. Ama
içinden kimle gidiyorsun diye sormamaları için dualar ediyordu. Nedense
Sedat’ın teklifinden bahsetmek tuhaf geliyordu. Yunus, Umut’un yakın arkadaşı,
Erhan, Uğur’un hastasıyken en küçük kardeşle gezmeye gitmek sanki yakışıksızdı!
“A,
kiminle?” Ah, işte beklenen ama istenmeyen soru geldi… Onur, ne diyeceğini
bilemez şekilde kıvranırken, Umut atıldı.
“Ay
abla, sen de burnunun ucunu görmüyorsun. Kiminle olacak elbette Sedat’ladır.”
Uğur
gerçekten şaşırmıştı. “Sedat mı? Ne zaman oldu bu davet? Dün akşam mı?”
“Evet,
yarın için çağırdı ama ben gelemem deyince salıya erteledi.”
“Eh,
sen ne yanıt verdin, demek komik olacak. İyi eğlenin bakalım.” Uğur, bunları
söylese de içinde yeşeren tedirginliği yok edemiyordu. Eğer kardeşi ile Sedat
arasında bir yakınlaşma olursa, hatta Umut ile Yunus arasında da bir yakınlaşma
olursa, ki ortanca kardeşlerinki daha yüksek ihtimal taşıyordu, o zaman kendisi
de Erhan’ı sık görmek zorunda kalacaktı. Tam karamsarlığa kapılacakken aklına
Meliha teyzenin sözleri geldi. 'Erhan, göreve dönmeyebilir, dönse de şehir
dışında oluyor genelde!' İşte bu iki açıklama kendisi için daha olumluydu.
Kardeşlerinin mutluluğu, sorunlarından önce geliyordu.
“Sen
ders çalış o zaman. Biz ne yapalım Umut? Evde yapılacak iş yok. Yemekleri de
yarın yaparız. Çıkalım mı biraz dışarıya?”
“Olur,
alışveriş mi yapalım? Aylak aylak yürüyelim mi?” Acaba yürürken mi hesap
soracaktı kendisinden? Ama gerçekten kendisi iyi niyetle davranmış, özel bir
çaba harcamamıştı. Ablasını buna ikna etmek gerekecekti...
“Yürüyelim.
Dönüşte alışveriş açlığımızı markette bastırırız.”
Evden
çıkıp, ara sokaklarda yürüyerek, ara sıra konuşarak, güzel günün tadını
çıkarttılar. Dün akşam yaşanan olayları ikisi de ağzına almamıştı. Umut nihayet
rahatlamıştı.
Eve
dönüş yolundaki markete girdiklerinde Umut’un cep telefonu çaldı. Ekranda
Yunus'un adı vardı. Dün gece ararım demiş, sözünü de tutmuştu. Sesini duymak
iyi gelecekti. Neşeli bir Alo ile açtı telefonu.
“Selam,
nasılsın Umut?”
“Anca
mı kalktın, tembel adam. Biz neredeyse bir saattir yürüyoruz, şimdi de
alışverişe geldik.” Sesini duymak neşelendirmiş daha da keyifli çıkmaya
başlamıştı sesi.
“Ben
de erken uyandım ama senin uyuduğunu düşünüp aramadım.” Zaten geç uyuyabilmiş,
erkenden de uyanmıştı. O saate kadar da sesini duymak için neredeyse dakikaları
saymıştı.
“Bu
sabah nasıl olduysa herkes erkenden ayaklandı. Biz de sabahın sakinliğinde
yürümek istedik.”
“Kimle
yürüdün? Onur mu?” Yunus bunu sorarken arkadan Sedat'ın fısıltıyla bir şeyler
sorduğunu duyuyordu. Umut da bunu duyduğunu belli etmeden yanıtladı.
“Yok,
o ders çalışıyor. Çok yoğun kafasını kaldırmıyor kız. Uğur ile yürüdük.
Marketteyiz şimdi.”
“Onur’un
bu hafta sınavı çokmuş galiba?” Umut, ablasına göz kırpıp telefona yanıt verdi.
“Evet
ya, kız gece gündüz ders çalışıyor. Bu hafta kafasını kaldıramaz dersten.
Sınavları çok ağır, tahmin edersin.” Uğur, Umut’un neden öyle konuştuğunu
anlayınca gülmeye başladı. Sesi telefona ulaşmasın diye bir iki adım uzaklaştı.
“Ha,
tamam, evet, tabii, çok dersi varsa çalışsın.” Yunus, başka söyleyecek söz
bulamayınca “Kendine iyi bak, görüşürüz.” diyerek telefonu kapattı.
Umut,
telefonunu çantasına koyarken, Uğur yeniden yanına geldi. “Çok hainsin.”
“Yo,
kardeş dayanışması! Sedat kıvransın şimdi.”
“Sen,
Sedat ile Onur’un durumuna ne diyorsun? Bu Sedat, Yunus gibi çapkın değil mi?
Kızı üzerse ben de onu üzerim. Senin kankanın kardeşi falan dinlemem.”
“Ya
abla, bizim kız da etkilenmiş, değil mi? Sabah anlatırken renkten renge girdi.”
“Eh,
kimisi öyle oluyor demek ki! Kimisi de biz arkadaşız diyor.” Umut'a
sataşıyordu. Umut ise üstüne alınmamış gibi yapmayı tercih etti. Ne diyeceğini
bilemiyordu. En iyisi ortaya konuşmaktı.
“Arkadaşsa,
arkadaştır canım. Neden arkadaşken başka şey desin ki?”
“Bilmem.”
Uğur artık açıkça gülüyordu. Umut, raflara bakıyor gibi yapıp adımlarını
hızlandırdı.
“A
bak burada temizlik malzemeleri var. Deterjan azalmıştı galiba?”
Uğur,
kardeşinin telaşlı haline baktı... “Kaç bakalım, nereye kadar kendinden
kaça bileceksin?”
*****
Uğurun sırrı ne ? Artık çok merak ediyorum 🙇
YanıtlaSilÇıkar ortaya da sır değil pek...
Sil