“Poyraz, çok üzgünüm ama babanın katili yengen
Nur'muş.”
Poyraz, duyduklarına anlam veremiyordu. “Yengem
mi? Ama neden?”
“İşte o daha da ilginç. Alize bugün kan grupları
ile ilgili yakaladığın noktadan sonra Naz'a çarpan adamın da Nur Kurt
tarafından tutulmuş olması ilginçti. Nur hanımı sıkıştırınca her şeyi itiraf
etti. Zaten eski eşofman bizi Baki beye, kadın spor ayakkabısı da Nur hanıma
götürüyordu ama yine de şoför çok daha sağlam bir kanıt oldu.”
“Orkun, neyi itiraf etti? Ya hızlı anlatsana!”
“Anlatıyorum işte. Şimdi asıl haberi veriyorum.
Naz, Nur hanımın kızıymış. Tüm olanlar da Naz yüzündenmiş. Daha doğrusu, Savaş
Beyin Nur hanımla yaşadığı ilişkiden sonra...” Poyraz bunu duyunca dayanamamış
lafa karışmıştı.
“Yani sen Naz'ın dedemle yengemin çocuğu olduğunu
mu söylüyorsun? Bu nasıl olur?”
“Evet, Poyraz. Naz senin halan! Ama
aynı zamanda Nurhan ile Nurhayat hanımların kız kardeşi. Anlayacağın sizin aile
epey karışmış durumda. Yıllar önce yaşanan yasak aşk iki cana mal olmuş.”
“Nasıl yani? Dedemi de mi Nur
öldürmüş? O intihar değil miydi?” sesi artık kızgın çıkıyordu.
“Dedenin villasının anahtarını
yaptırtmış. Nur Hanım, on yedi yaşında sizin şirkete girmiş. Kısa süre sonra da
dedenin sevgilisi olmuş. Hamile kalınca deden çocuğu aldırmasını söylemiş. Nur
Hanım kürtaj olmamış. Bebeği Fransa'da yaşayan çocuksuz bir aileye satmış. Bunu
da doğum yaptığı hastanedeki hemşire aracılığı ile yapmış. Oldukça yüklü bir
para almış. Hemşire de nasiplenmiş elbette. Ölen kadında aynı hastanede birkaç
gün önce doğum yapmış ve bebeği ile birlikte doğumda ölmüş. Hemşire de iki
olayı birbiri ile ilişkilendirmiş. Ama Poyraz, bu Alize'nin elinden kurtulamadı
gördüğün gibi. Nur Hanım bir süre sonra dış görünümünde yaptığı ufak tefek
değişikliklerle holdingin başka bir bölümünde işe başlamış. Savaş Beyden uzak
ama Baki Beye yakınmış. Hepsini o zamanlar planlamış. Deden tanımamış Nur
Hanımı.”
Poyraz dayanamamış en sonunda
patlamıştı “Şuna Hanım deme Orkun. O kadına diyeceğim çok sıfat var ama hiçbiri
Hanım gibi kibar değil.”
“ Tamam. Nur ile Baki evlendikten ve
ilk kızları dünyaya geldikten sonra durum değişmiş. Dedenin kendisini
hatırlamamasına daha da kızan Nur, evlatlık verdiği kızını düşünmeye ve ondan
uzak durduğu zamanın intikamını almaya karar vermiş. Nur uzun yıllar dedenden
gerçekleri saklamış. Ama büyükannen öldüğünde dedenin hayatındaki tüm kadınları
pişmanlıkla anması ve vicdan azabı çekiyor olması Nur Hanımı yeniden harekete
geçirmiş. İşte o zaman dedene geçmişi anımsatmış. Evlatlık verdiği kızından ve
ona olan özleminden bahsetmiş. Ne kadar doğru bilmem ama dedenin, Nur'a Baki
ile evlenmiş olmasından dolayı söylediği sözler bardağı taşıran damla olmuş.”
“Dedem ne demiş bilmem ama baba ve
oğlu ile yatan bir kadının şerefsizliğine ben çok güzel sıfatlar sıralardım.”
Dilinin ucuna kadar gelenleri etrafındakiler yüzünden yutuyordu. Sinirden
elleri buz kesmişti. Ailesini içeriden biri yok etmişti. Yılarca dedesinin
kurduğu şirketin sağladığı para ile yaşamış, onların masasında oturmuş onlarla
yaşamış biri rahatlıkla öldürebilmişti. Bu sırada Orkun devam ediyordu.
“Nur o gece villaya girmiş. Dedene her
türlü rezilliği göze alacağını tüm aileye gerçekleri söyleyeceğini ya da
kendisini öldürmesi ile bu konuyu kapatacağını söylemiş.”
Orkun cümlenin burasında sustu.
Devamını nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Derin bir nefes aldığını duyunca
Poyraz “Devam et lütfen. O kadının daha neler yaptığını bilmek istiyorum.”
dedi.
“O son gece dedene, 'Bunca yıl
kızımdan ayrı yaşadım. Senin yüzünden Baki'ye katlandım, ama tüm bunları, ölümü
benim elimden tatman için yaptım. Sen ölmediğin sürece bu ailede ölümler
bitmeyecek. Seni en çok canının acıyacağı yerden vuracağım, en sevdiğini
elinden alacağım.' demiş. Nur seni kastetmiş. Deden de bunu anlayınca iki kutu
ilacı içmek zorunda kalmış.”
Poyraz'ın dudaklarından inleme
dökülence Alize biraz daha sarıldı kocasına. Dedesinin kendisini korumak için
ölümü seçtiğini bilmek yıkmıştı Poyraz'ı. Neredeyse ayakta zor duruyordu. Alize
yavaşça bahçedeki sedire doğru yürüttü kocasını. Aslı telefonu getiriyordu.
“Şerefsiz orospu. Dedemden ne istedi?
Ne yaşandıysa birlikte yaşanmış. Dedeme olan hıncını anlarım ama babam? Babamı
neden öldürmüş?”
“Önce dedenle ilgili kısmı bitireyim.
Dedenin sanırım sana olan sevgisi Nur'un sözlerinden daha etkili olmuş. Nur,
kendi sorunları için gittiği doktordan pek fayda görmese de ailedeki ilk
intihar vakasını paylaşmış. Doktor da ona ailede bir intihar varsa devamının
gelebildiğine dair genel bilgiler vermiş. Asla yönlendirme değil diye doktorunu
savunsa da biz peşine düşeceğiz. Bunun ardından Nur aile intiharları hakkında
bilgi sahibi olmuş. Dedenin ölümüne de ondan aldığı bilgilerle intihar süsü
vermiş.”
“O gece dedenin öldüğünden emin olana kadar da
odada kalmış. Sonra kapıyı kilitlemiş ve kendi villasına geçmiş, sabah da
hiçbir şey olmamış gibi annenle pazara çıkmış.”
“Ya babam? Babamı nasıl öldürmüş?”
“Annesi hasta diye Abant'a gittiğini
biliyorsun. Kadın hasta ama dediği gibi acil bir durum yokmuş. Ama sizin
Ankara'da olacağınızı amcandan öğrenince annesinin hastalığını abartmış ve
hemen Abant'a gitmiş. Sizlerin hastalığı öğrenip arayacağınızı bildiği için
telefon beklemiş.”
“Babamla da ilişkisi vardı
demeyeceksin, değil mi?” Sesinde artık nefretin yanı sıra tiksinti de vardı.
“Hayır, hayır ilgisi yok. Babanı
öldürmeyi de planlıyormuş ama bunun nedeni babanın bir şeyleri fark etmiş olmasıymış.
Çünkü baban yıllar önce yengenin bir konuşmasına şahit olmuş. O konuşmada
kızının Fransa'da olduğundan bahsediyormuş. İki kızı da Türkiye'de olduğu halde
böyle bir şey söylemesini, karşısındakine hava atmak için yaptığını düşünen
baban üstünde durmamış. Ama birkaç yıl sonra Naz ortaya çıkınca ve senin
yanında sık görülünce baban da benzerliği yakalamış. Naz'ın renkleri ve hatları
dedene çok benziyormuş. Ayrıca kendisinden emin olduğu, kardeşinin de evlilik
öncesi bile olmuş olsa o kızı sahipleneceğini bildiği için iki ile ikiyi
toplamış ve çapkın babasının kızı olabileceğini kurgulamış.”
“Babam benden çok daha zeki olduğunu
ispatladı. Dedemi neden hiç düşünmedim acaba?” Poyraz yılgın sesle konuşuyordu.
Diğer üç kişi ise tek bir söz söylemiyor sadece şaşkınlıkla dinliyordu. Alize
hem kocasının yüz hatlarını izliyor hem de konuşulanları hazmetmeye
çalışıyordu. Orkun devam etti.
“Ama baban bir hata yaptı ve bunu
yengene sordu. Senin Naz ile olan ilişkinin bittiği yazılıp hemen peşinden de
Alize ile evlenecek olman babanın da Naz ile ilgili şüphelerini arttırdı. Hem
sana çok benziyor hem de Fransa'da yaşıyordu. Herkes sizi sevgili bilse de sen
kendin gibi davranmıyordun. Tüm bunları toplayan baban Nur'a yıllar önce olan
konuşmayı sormuş. Elbette her şeyi inkar etmiş. Ama babanın anladığından da
emin olunca onu yok etmek istemiş. Abant planını yapmış ve babanla sırrını
paylaşacağını söyleyerek buluşmak istemiş. Sizin eve rahatça girebilen biri!
Böylece babanın ruhsatlı silahını dolabından almış ve onunla kendisini vurmuş
gibi göstermiş. Tek kafamı karıştıran onun solak olmasıydı. Çünkü cinayeti
işleyen sağ elini kullanan biri. Ama sol eli ile ateş etmiş.”
“Nur denen iblis sol elini sadece yazı
yazarken kullanır. Küçükken ailesi zorla sağ elini kullandırtmış. Yazıyı
yazamaz ama onun haricindeki her şeyi sağ eli yapar.”
“Bizde artık anladık ama burada
yaptığı tek şey adını yazıp imza atmak olunca çözememiştik.”
“Neden üç el ateş etmiş?”
“İlkini ters eli ile attığı için
yanlışlıkla sıkmış. Kurşun tavana saplanmış. İkinciyi silahın ateşlenmesine
şaşkınlıkla bakan babanın o halinden yararlanarak şakağına dayayarak ateşlemiş.
Üçüncüyü ise babanın parmaklarında barut izi oluşsun diye ateşlemiş. Bu arada doktorlarınızın ikisi de sorguya
alındı. Onların da Nur Hanım tarafından tutulmuş kişiler olması çok yüksek bir
olasılık.”
“Beni artık hiçbir şey şaşırtamaz
sanırım. Peki tüm bunlar olurken amcam ne yapmış? Hiçbir şeyi fark etmemiş mi?
Yoksa onun intiharı da mı yengemin oyunu?”
“Hayır, amcan üç yıldır kanser tedavisi
görüyormuş ama kemoterapi almıyormuş. Başlarda çok küçük ilaç tedavisi ile
dağılmadan kökünü kuruturuz diyen doktorlar kısa süre içinde yayıldığını
söylemişler. Bir an korkuya kapılmış,
acı çekmek istemediğini ailenin diğer fertleri gibi intiharla ölümün daha kolay
olacağını düşünmüş. Elbet bu düşüncenin ardında da doktorların yönlendirmesi
çıkabilir. İşte o zaman Baki Beyin intihar teşebbüsünden de hem Nur hanımı hem
de doktorları sorumlu tutabileceğiz. Çok ümitli olmasam da o doktorların da yaptıklarının
yanlarına kalmaması için uğraşacağım.”
Telefonun başındaki dört kişi de
duyduklarını hazmetmeye uğraşıyordu. En çok Poyraz etkilenmişti elbette. En
nihayet kendisi ile ilgili kısmı sormak aklına gelmişti.
“Beni denize atan kim?” dediğinde
Alize ürperdi. Titrediğini fark eden Poyraz hemen kollarına aldı karısını.
“Geçti aşkım korkma artık, hep yanında olacağım.” dediğinde Orkun tekrar lafa
girdi.
“O iş daha karmaşık ne yazık ki. Nur Hanım her
şeyi itiraf ettiği halde senin denize atılmanla ilgili kısmı kesinlikle inkâr
ediyor. Gerçi hepsinin sorgusu devam ediyor. Taksiyi çalan adamı da
sorguluyorlar ama ilk ifadesinde sadece Naz hanımı yaralaması için tutulduğunu
söyledi. O ifadesinde ısrarcı olursa senin atılmanla ilgili suçlu henüz
elimizde değil demektir. Adam eski bahçıvanlarıymış. Nur Hanım için pis işler
yapacak kadar severmiş onları. Poyraz kendisini işten çıkartana kadar da beş
yıl kadar yanlarında çalışmış.”
“Ne yani? Bahçıvan, Poyraz’a kızıp
Naz’ı ezmek istedi ama Poyraz’ı öldürmek istemedi öyle mi? Bu nasıl bir
saçmalık? Ayrıca, Nur nasıl bir yaratık? Naz’ın babasına kızdı, babasının
oğluna da kızdı ve öldürdü. Ama insan kendi kızını neden ortadan kaldırmak
istesin ki? Ayrıca Poyraz'ı atan kim? Nur o kadar cinayeti kabul ederken neden
Poyraz'ı inkâr etsin? Saçmalık bu. Başka biri daha mı bizi yok etmek istiyor?”
Alize karışan kafasını sakinleştirmek
istiyordu ama aklı daha da karışıyordu. Orkun'un “Henüz bunları biz de
bilmiyoruz. Sanırım kızının ölmesini kendisi ile bağlantısı ortaya çıkmasın
diye istedi. Çünkü bu durumdu cinayetleri de ortaya çıkacaktı. Ama seni hiç
hesaba katmadı Alize.” demesi ile sakinleşti.
Poyraz, “Orkun, beni yok etmek
istemelerini anlarım ama Alize'yi neden öldürmek istesinler? Nur, Naz yüzünden
beni yok etmek istemiş olsa bile bu Alize'yi tehdit etmelerini açıklamaz. Ama
ben eminim o gece duyduklarımdan. Sıra karına da gelecek, dedi.”
“Poyraz o gece belki de sana olan
hırsı ile söyleniyordu seni atan. O kişinin erkek olduğu ve ikinizi de öldürmek
için tekneye bindiğini tahmin ediyoruz. Ama her ne oldu ise seni attıktan sonra
tekneyi kendi haline bırakmış. Alize'ye dokunmamış. Seninle de konuşmuştuk,
senin ölümüne intihar süsü vermek için böyle yaptı. Bunu yapanı da
yakalayacağız ama o süre içinde sen yine saklanacaksın. Anlaştık mı?”
“Anlaştık. Sanki başka şık var gibi?”
Alize hışımla döndü, “Ne yani benimle
İstanbul'a gelmeyecek misin? Yine mi ayrı kalacağız? Olmaz.” dediğinde Orkun
karıştı söze.
“Alize, belki bir iki gün daha ayrı
kalacaksınız ama sonra hep bir arada olacaksınız. İkinizin de hayatını
tehlikeye atmamalıyız. Lütfen biraz daha sabırlı ol. Söylememe gerek yok
herhalde, asla Poyraz'ın yaşadığını belli etmemelisin. Hem Neslişah Hanımı ve
Ilgın'ı hazırlaman lazım. Onların bir anda Poyraz'ı karşılarında görmeleri kriz
geçirmelerine neden olabilir.” Orkun haklıydı. İkisini de hazırlaması
gerekiyordu. Nasıl yapacağını bilmese de bulacaktı o yolu.
“Anlıyorum ama kabullenmek
istemiyorum. Tam buldum derken yine mi ayrı kalacağım. Ben de gitmem.” çocukça
kapris yaptığını biliyordu ama o an kimin ne düşüneceğini hiç umursamıyordu.
Poyraz da karısının istediğini istiyordu. Oysa Orkun'un haklılığı su
götürmezdi.
“Aşkım ben de gitmeni istemem ama
işlerin başında olman lazım. Gazetelerden okuduğum kadarıyla çok da başarılı
yönetiyormuşsun. Ankaralı ortakları nasıl dize getirdiğini de konuşacağız.
Benim yapamadığımı sen nasıl başardın çok merak ediyorum. Gerçi, benim cengaver
karımın yapamayacağı şey yok.” Sesinde kendisine olan güveni ve gururu
algılamak Alize'yi çok mutlu etti. Sonra bir an duyduğu kelime ile aklı başına
geldi. Yüksek sesle tekrarladı. “Karım!” herkes şaşkın bakışlarını çevirdiğinde
Alize üzgün bir sesle devam ediyordu.
“Ben senin karın değilim ki! Nikah
düştü. Seni öldü diye açıkladık. Vural Bey de acele ettirdi beni, keşke
yapmasaydık. Şimdi ne olacak?” Sesinde gerçekten büyük bir pişmanlık vardı.
Poyraz, Alize'nin peş peşe sıraladığı
gerçekleri gülümseyerek dinliyordu. Şaka yapmak istese de canını tehlikeye
atamayacağı için sustu. Sadece,
“Ölüm karinesini savcılığa ben
söyledim. Onun için acele etti Vural Bey. Şirketi Özcan'ın yönetmesini
istemedim. Çok fazla hırslı. Önce kendini düşünüyor. Ben ölünce yetkileri o
alacağı için...”
Poyraz'ın aklına gelen o an diğer dört
kişinin de aklına geldi... Olaylar aynı kişinin elinden çıkmamışsa, ikinci bir
suçlu varsa o suçlunun isteyeceği şey ne olabilir? Elbette ki iktidar! Holdingi
Poyraz'dan sonra yönetecek kişi Özcan'dı. Baki Bey o işlerden anlamayacağı için
tüm yönetim Özcan'a geçecekti. Aynı şeyi düşünen Orkun,
“Ben soruşturmanın yönünü
değiştiriyorum. Sizi haberdar ederim.” dedi. Ama beş kişi de o olayın ardından
Özcan'ın çıkacağından neredeyse emindi. Orkun ile olan görüşme bittiğinde Alize
o ana kadar aklını kurcalayan ama bir türlü sıra gelmeyen soruyu sordu.
“Sen nasıl kurtuldun?”
Poyraz bu soruyu bekliyordu zaten.
“İçeri geçelim de İsmail ağabey ve Emine yenge de olsun. Hem sen acıkmışsındır.
Çok zayıflamışsın. Bir şeyler yerken konuşalım.”
Alize, o kadar mutluydu ki, tek lokma
yiyebilecek durumda değildi ama kendisini günlerce üzen kocasını üzmeye
kıyamadığı için başını salladı. Asıl istediği ondan uzaktayken yaşananları
öğrenmekti.
Poyraz, içerideki eski tip divana
oturup, sırtını yastıklara dayayıp, Alize’yi de yanına çekti. Artık tek bir an
ayrı kalmak istemiyordu karısından. Günlerdir yaşadığı ıstırap anlatılır gibi
değildi. Üstelik Alize’nin ne kadar üzüldüğünü bilerek sessiz kalmak en büyük
işkenceydi. Annesi ve kardeşi de elbette çok üzülmüştü ve onlar için de çok
üzgündü ama yine de Alize için hissettikleri daha ağır basıyordu.
Ercan ile Aslı da karşılarındaki
divanın iki ucuna oturdular. Aslı her şeyi bildiği halde kendisine tek kelime
etmeyen kocasına küsmüştü. Arkadaşının bunca gündür çektiği acıyı
hafifletebilecek bilgiye sahipken susmuş olmasını kabullenemiyordu. Mantıklı
açıklamalar o an için kendisini yatıştırmıyordu. Emine teyzenin mutfağa doğru
gitmesini fırsat bilip kocasının yanından kaçtı. Mutfakta bardakları
hazırlarken içerideki konuları kaçıracağını bildiği için de Poyraz'a seslendi.
“Ben gelene kadar anlatma sakın!”
Poyraz gülümserken Alize kızgınlıkla
“Çabuk gel çatlıyorum meraktan.” diye bağırdı. Aslı tepsi ile içeri girdiğinde
Poyraz da yavaşça başladı anlatmaya… İsmail Bey ile eşi Emine Hanımın gayet iyi
bildiği, Ercan’ın büyük kısmını öğrendiği olayları anlatırken o gecenin
sıkıntısını yeniden yaşıyordu.
“O gece, yani benim denize atıldığım
gece alkollüydük ama anımsarsın çok da sarhoş değildik. Sen uyuduktan kısa süre
sonra ben tuvalete kalktım. Tekrar yattığımda güverteden ayak sesleri geldi.
Kaptan ya da miço geziyor diye umursamadım. Ne de olsa teknenin içi sıcak ondan
dışarı çıkmışlardır dedim.”
“Kimmiş o gezinen peki?”Alize her şeyi
bir anda öğrenmek istiyordu.
“Sabırsız yarim, elbette kaptan da
miço da değilmiş. Kim olduğunu kesin olarak bilmemekle birlikte Özcan olma
ihtimali kuvvet kazandı. Orkun söyleyecek artık o kısmını bana.”
“Tamam, anlat hadi.”
“Tam yanına uzanıp sana sarılırken bir
ses duydum. Lombozdan içeri gaz püskürttü ve ardından da boğuk bir sesle
konuştu. Sanırım yüzündeki maskeden dolayı sesi öyle çıkmış. ‘Önce sen Poyraz
Bey, önce sen! Sıra karına da gelecek.’ dedi. O an ayağa kalkıp kapıya doğru
gitmek istedim ama kamarayı dolduran gaz yüzünden hareket edemedim. Tek
yapabildiğim çarşafla yüzümü kapatıp o havayı solumamaktı. Ama yine de
etkilendim. Hafifçe gözüm karardığında kamaraya yüzü kar maskeli biri girdi.
Hiç konuşmadan beni sürükleyerek güverteye çıkarttı. Temiz hava ile hemen temas
etmem sayesinde sanırım çabuk ayıldım. Yine de elim kolum hareket etmediği için
karşı koyamadım. O an neler hissettiğimi anlatmak bile istemiyorum. Hayatımda
hiç o kadar canım yanmamıştı.”
“Sana zarar mı verdi?” Alize’nin
sesinde korku çok belliydi.
“Hayır ama seni koruyamayacağımı
anlamak acıların en büyüğüydü.” Poyraz'ın sesinde o anı anlatan acı bile çok
daha fazlaydı.
“Senin canın yanmamış ya, buna da
şükür. Of Poyraz sen bunlarla uğraşırken ben o teknede sızıp kalmış olduğuma
inanamıyorum.”
“Aşkım, sen de baygındın. Aynı gazı
soludun. Ayrıca ayık olsan daha büyük tehlike olacaktı. Orkun ile yaptığımız
konuşmalar sonucunda senin öldürülmenin o gece için planlanmadığına karar
vermiştik. Çünkü benim o gece intihar etmiş gibi gözükmem işine gelirdi beni
atanın. Hala da aynı fikirdeyim. Ailenin intihar eğilimini kullanmak istediğini
düşünüyoruz, bunu yapan soysuzun. Sanırım daha sonra da seni ortadan kaldırıp
yine intihar süsü verecekti.”
“O soysuzu yakaladığı zaman Orkun
canına okuyacaktır. Hem suçlu olduğu hem de Ilgın’ın üzülmesine neden olduğu
için.”
“Sahi onların durumu ne?” Poyraz
kendisi ortada yokken yaşananları merak ediyordu.
“Ay deli misin? Şimdi onları anlatacak
değilim. Sen anlatmaya devam et.” Alize’nin çıkışına tebessümle karşılık verdi
Poyraz sonra çayından bir yudum alıp yeniden anlatmaya başladı. Herkes susmuş
sadece Poyraz’ın sesi duyuluyordu.
“Sana bir şey yapacak korkusu ile
kendime gelebilmeye, ellerimi rahat kullanmaya çalışıyordum ama nafileydi
uğraşım. Tekneyi açığa doğru götürdü. Sadece birkaç dakika geçti ama yine de
biraz daha açılmama yaradı bu süre. Sonra tekneyi durdurdu ve beni suya attı.
Karşı koymak istedim ama ellerimi de bacaklarımı da kullanamıyordum. Suya
atıldıktan kısa süre sonra iyice kendime geldim. Ciğerlerim yanmaya başladığında yeniden su yüzüne çıkacak
kadar bacaklarımı hareket ettirebiliyordum. Tek istediğim tekneye çıkıp seni
kurtarmaktı ama su yüzüne çıktığımda fark edebildiğim uzaklaşan motor sesi
oldu. İki ayrı yöne uzaklaşan teknelerin ardından sadece bakabildim. Önce yatın
arkasından yüzmek istedim ama bir süre sonra gözden kaybettim. Yetişmem
imkansız olunca tek bir yöne doğru yüzmem gerektiğine karar verdim. Öyle olunca
yönümü bulmaya çalıştım.”
“Yıldızlara baksaydın. Kuzey yıldızını
görürdün.” Poyraz çok sevdiği çillerinin üstüne küçük bir öpücük kondurdu.
Onların sevecen hallerini izleyenler de mutluydu artık. Poyraz devam etti.
“Öyle yaptım deniz kuşum. Seninle
yaptığımız konuşmaları anımsadım. Babanla nasıl gece gezdiğinizi ve nasıl
pusula yerine yıldızlarla yön bulduğunuzu... Seninle konuştuklarımızı anımsamak
beni hayatta tuttu. Kuzey yıldızını buldum ve ona doğru yüzmeye başladım. Gece
suyun soğuk oluşu hem iyi hem de kötüydü. Gazın etkisinden kurtulmam daha kolay
oluyordu ama ıslak kıyafetlerle yüzmek de bir o kadar zor oluyordu. Ne kadar
yüzdüğümü bilmiyorum ama neredeyse gün ağarmaya başladığında bir balıkçı
teknesi gördüm. İşte o tekne İsmail amcamın teknesiymiş. Beni denizden
kurtardıktan sonra ilk yaptığım Ercan’ı aramak oldu. Nöbetçi olması çok büyük
şanstı benim için. Kimsenin cep telefonu aklımda değildi o an ama hastaneye
ulaştım. Ercan'dan Orkun'a ulaşmasını istedim. Kendim de ulaşabilirdim ama
korktum sesim kaydedilir ve yaşadığım ortaya çıkar diye. Duyduklarımdan sonra
senin hayatın tehlikedeyken hata yapmamak için en doğruyu düşünmem gerekiyordu.
Ama o kadar zordu ki o an sana ulaşamamak. O çaresizlikte bile seni korumak
için uzak olmam gerektiğini biliyordum. Sonra Orkun’u özel hattından arayıp
yaşananları ona aktardım. Hemen savcı ile konuştu. Savcı, tüm bunların bir
çetenin işi olduğunu düşündüğü için, benim sessiz kalmamı ve ölmüş gibi
gözükmemi istedi. Orkun, en azından sana haber vermek istedi ama onu da
engelleyen savcı oldu. Sana koruma istedim. Tek yapabildiğim oydu. O günden
beri polis seni koruyordu. Hatta gazeteci kılığında bile polisler etrafındaydı.”
“Ay inanmıyorum. Ben de hala bunlar
kapının önünde ne bekliyor diyordum. İyi ama Özcan ise seni atan, bana ulaşması
çok kolaydı. Hiç öyle bir niyeti olmadı. Hatta şirkette ufacık bir sürtüşme
yaşadıktan sonra aramızda başka tek sorun çıkmadı. Son derece dürüst ve
çalışkan biri! Yanılıyor olabilir miyiz?”
“İnşallah yanılıyoruzdur. Nurhayat ile
Nurhan’ın hayatı kararacak zaten. Annelerinin katil olması, Naz’ın ablaları
olması yeterince karmaşık! Bir de kocalarının böyle bir olaya karışması kızları
çok yıkacaktır.”
“Poyraz, bu olayı nasıl saklarız?
Hayat’ın doğumuna bir ay kadar kaldı. Ya bebeğe bir şey olursa?”
“ Umarım olmaz ama bu olay artık
saklanamaz canım. Her şeyi öğrenecek herkes.”
“Ne yaşanacaksa yaşanır. Kızların suçu
olduğunu sanmam ama yine de çok büyük yıkım olacak onlara.”
“Öyle de bizim ne kabahatimiz vardı?
Dedemin? Babamın?” sesinde üzüntüden
daha çok kızgınlık vardı. Geri dönmeyecek kayıpları için üzülmek yersizdi ama
aileden birinin yaptıklarını hazmetmek de mümkün değildi. Nur’u o an elleri ile
parçalayacağından emindi.
“Poyraz o kadar üzülüyorum ki, hele
Sina babama. Asla affetmem Nur denen kadını, asla!”
“Ben de.” Alize’nin korkmaması için sesini yumuşatmaya
uğraşmıştı. Eğer gerçek nefretini sesine yansıtsa karısının da korkacağını
biliyordu.
“Ya sana gerçekten bir şey olsaydı?
Allah’ım neler yaşadık şu kadar zamanda? İnanılır gibi değil.”
“İnan hayatım. Bak hepsi geride
kalacak. Çember daraldı. Orkun bugün yarın beni denize atanı da yakalayacaktır.
Biz de evimize döneriz. Her şeye yeniden başlarız.”
“Tek istediğim, evimize birlikte
gitmek ve huzur içinde yaşayabilmek. Ailemiz ile korkusuzca yaşamak. Seninle
mutlu olmak.”
“Olacağız. Orkun ve diğerleri bunun
için ellerinden geleni yapıyor. En kısa sürede evimizde birlikte olacağız.”
“Seni seviyorum.”
“Seni seviyorum.”
Aslı, sessizce dinlemişti tüm
yaşananları. Tıpkı yeniden dinleyen diğerleri gibi! En son cümleleri duyduktan
sonra ayağa kalkıp Poyraz’a gitti ve yanaklarından öptü.
“Alize’nin yüzünü senden başkası
güldüremezdi. Senin öldüğünü sandığı günlerde yaşadıkları için intikamımı
alacağım senden ama şimdi iyi ki hayattasın, iyi ki Alize ile bir aradasın
diyorum.” Sözlerini bitirdiğinde Poyraz’ın yanağına bir öpücük daha bırakıp
Alize’ye döndü. Önce ellerini tuttu, sonra gözlerine dolan yaşlara aldırmadan
“Bu var ya, mucizeden de öte. Senin için ne kadar mutluyum sanırım
anlatamayacağım. Ama hayatım, inan bu kocalarımıza yapacağımız her eziyette
seninle birliğim. Bunu asla yanlarına koymayacağız.”
“Sen delisin biliyorsun değil mi?”
“Bilmez miyim? Bunca yılımı sen gibi
bir deliyle geçirdiğime göre akıllı olamam.”
Sözleri bittiğinde sımsıkı sarıldı iki
arkadaş. Bu kez ikisi de mutluluktan ağlıyordu. Emine yenge de onların
ağlamasına dayanamamış tülbentinin ucuyla gözünün yaşını siliyordu. Onların
hallerini gören erkekler bakışıp tebessüm ettiler ama seslerini çıkartmadan
izlemeye de devam ettiler. Bir süre sonra Alize ayaklandı.
“Annem?”
“Ne oldu?” Poyraz tedirgin olmuştu.
“Bir şey olmadı da seni hayatta
görünce olabilir. Nasıl söyleyeceğiz?”
“Sen alıştırırsın onu. Bir anda beni
karşısında görürse kalbine inebilir.”
“Ben nasıl alıştıracağım?”
“Bulursun bir yol.”
“Bulurum da bugünden haber vermedim
diye küsecektir bana da.”
“Bugün yanımdan ayırmam seni. Yarın
dönünce düşünürsün neler yapacağını.”
“Ama şunu bil ki ne olursa olsun her
geçen dakika için bana küsecek. Kendimi affettirmem zor olacak.”
Hepsi bu cümlenin sadece Alize’yi
kapsamadığını Poyraz-Ercan-Orkun üçlüsünü de içine aldığını çok iyi biliyordu.
İki erkek de başlarına geleceklere katlanacak durumdaydı.
Çayları bittiğinde Orkun’u aradı
Alize.
“Naz’ın haberi var mı?”
“Yok henüz.”
“Kim anlatacak?”
“Akşam hastaneye uğrayayım da
anlatayım diyorum. Sizin için uygun mu?”
Telefon yine hoparlördeydi ve
konuşmaları herkes duyuyordu. Poyraz,
“İyi olur. Dilersen benim yaşadığımı
söyleme. Önce annemler öğrensin istiyorum.”
“Tamam. Ben şimdi şu bahçıvanın sorgusuna
gireceğim. Bu arada Özcan’ı sorguladık. Ya çok iyi gizliyor ya da gerçekten
suçsuz. Nurhayat Hanım sorguya aldığımızda biraz rahatsızlandı. Hastaneye gitti
geldi ama şimdi iyi merak etmeyin. Sadece annelerinin katil olmasına
inanamıyorlar. Nurhan hanım daha sakin. Birazdan onun da sorgusu başlayacak. Bu
gece hepsi bizim konuğumuz. Sizi haberdar ederim. İyi bakın kendinize. Ha…
Alize… Lütfen affet beni. Anladığım kadarıyla Poyraz’ı affetmişsin.”
“Seni de affedeceğim ama sırası
gelince. Şu an hala şoktayım ve intikamımı nasıl alacağıma karar veremiyorum.
Sıran gelecek ama.” Telefonu kapattığında Poyraz, “Bu beni affettiğin anlamını
mı taşıyor.”
“Hayır. Senin ödeyeceğin çok şey var
ama şu an değil. Şimdi sadece yanımda olmanın tadını çıkartıyorum.”
Öğrendikleri ile kafaları karışsa da
polisin artık çözeceğinden emindi hepsi. Bundan sonrasına karışmayacaktı kimse.
Polis kendi yöntemleri ile her şeyi aydınlatacaktı.
Emine yenge ile Aslı mutfağa
gittiğinde Alize de peşlerinden gidince içeriye kovaladılar. Yine kocasının
yanına gitti. Poyraz ile bu aile için konuşmayı düşünüyordu. Poyraz orada
kalmaya başladığından beri Ercan aracılığı ile bolca maddi destek vermişti.
Alize'nin bilmediği ise Poyraz'ın, İsmail amca ile Emine yengeye ölene kadar
maaş bağlatacaktı. Daha rahat bir yaşam sürmeleri için elinden geleni
yapacaktı. Tabii bunu henüz kimse bilmiyordu.
Alize, yeniden telefonu eline aldı. Bu
kez Naz’ı aradı.
“Naz, canım nasıl oldun? Ağrın çok
mu?”
“Yok, ağrım falan sen rahat ol. Sen
nasılsın. Sesin canlı geliyor.”
“İyiyim ben, aklım sende. Geri dönmek
isterdim ama mecburum kalmaya.”
Poyraz’ın pis pis sırıtarak bakmasına dil
çıkartıp Naz ile konuşmaya devam etti.
“Faruk yanında mı?”
“Şimdi içecek bir şeyler almaya gitti.
Hastaneye geldiğinden beri başımdan ayrılmadı. Neredeyse ameliyata da
girecekti.” Sesinden, ilgiden memnun olduğu belliydi.
“Eh haklı tabi, hayran olduğu kadın
ona muhtaç vaziyette. Nasıl ilgilenmesin?”
“Hayran olduğu mu? Manken düşkünü
müdür?”
“Yoo sadece Naz Çağlar düşkünüdür. Bir
zamanlar kocamın en azılı düşmanıydı.” Sesindeki gülümseyen tınıya engel
olamamış, Naz da bunu kaçırmamıştı.
“Senin Poyraz hakkında bu kadar rahat
konuşabilmen ne güzel! Çok güçlüsün biliyor musun?”
“O kadar güçlü değilim biliyorsun. Çok
üzüldüm ama Allah bir şekilde sabır veriyor.” derken bir yandan da Naz’a da
yalan söylemek zorunda kaldığı için Poyraz’a yumruk atıyordu. Onların bu
didişmelerini izleyenler de keyifle gülüyorlardı.
Emine hanım akşam yemeği hazırlamak
için kalkınca Aslı da yardıma gitti. Alize de konuşmaya devam etti.
“Naz, Orkun’u biliyorsun değil mi? Bu
akşam seni ziyaret edecek. Hem kaza ile hem de başka konularda seninle
görüşecek. Yanında olmak isterdim ama Faruk sana destek olacaktır. Tabii akşam
başka işi yoksa.”
“Yokmuş, refakatçi olarak o kalacak bu
gece. Gerçi hiç tanımadığım birinin bu kadar özelimi bilmesi hoş gelmese de
sanırım utanma eşiğimi geçtim.”
“Faruk’tan utanmana gerek yok. Yani
sanırım yok. Ay neyse, ne haliniz varsa görün.”
“Alize, sen tatilden dönünce seninle
uzun uzun konuşalım canım.”
“Faruk hakkında mı?”
Poyraz artık karısının
çöpçatanlıklarına dayanamamış odadan çıkarak kahkahayı patlatmıştı. Ercan da
onu izleyince bir İsmail amca kalmış, o da neyin ne olduğunu tam anlamasa da
görmüş geçirmiş hali ile tebessüm etmeye başlamıştı.
“Alize, sen ne yapmaya çalışıyorsun?”
derken kapı açılıp Faruk elinde, muzlu süt ve kahve ile içeriye girmişti.
“Tamam Alize, seninle sonra
konuşacağız.” deyip telefonu alelacele kapatmıştı. Faruk, kendisine farklı bir
gözle bakıyor olabilir miydi? Yok canım. İnsan en kötü hali ile gördüğü bir
kadını beğenmezdi! Bacağı alçıda, sıfır makyaj ve hastane giysisi ile orada
yatan Naz Çağlar bile olsa bir erkek dönüp alıcı gözle iki kez bakmazdı.
Bakmazdı değil mi? Ama Faruk gerçekten hayran bakışlarla kendisini izliyordu.
Naz, Alize’nin etkisinde kaldığından emindi. Düşünmeyecekti. Orkun’un geldiği
saate kadar da düşünmedi. Ya da öyle sandı. Çünkü televizyonu izlemeye dalmış
gibi yapsalar da sık sık bakışları birbirini buluyordu.
Orkun kapıyı açtığında ikisini de
televizyona bakarken buldu. Konuşmaya başlamadan önce Faruk ile kısaca muhabbet
etmiş, sonra da Naz ile tek görüşmek için izin istemişti. Naz ise o an dayanağını
kaybetmiş gibi hissedince şaşırmıştı…
“Of tıka basa doydum.”
“Haftalardır yemezsen olacağı bu. Üç
lokmada tıka basa doydum dersin. Artık kendini toparlarsın.”
“Annem Aslı, konuş be kim tutar seni.”
“Neşelendin bakıyorum.”
“Şu an dünya yansa umurumda değil.”
“Belli.”
Aslı ile Alize konuşuyor ama Alize ile
Poyraz bakışıyordu. O an masa başındaki hiç kimseyi görmüyordu gözleri. Sadece
ikisi vardı dünya üstünde.
Saat daha erken olmasına rağmen Poyraz
esnemeye başlamıştı. Onun halini gören Alize de gülmesini engellemeye çalıştı.
“Emine yenge, sen bana nerede
yatacağımızı göstersen de ben yataklarımızı hazırlasam!”
“Hazır, gülüm, Poyraz yan evde
kalıyor. Onun yeri hazır. Ercan oğlumla, Aslı kızıma da yan odaya yatak
yapacağım. Yataklar pek rahat değildir ama kusura bakmayın artık.”
“İnan bu mutlulukla taş üstünde yatsam
pamuk yatak sayarım. Hiç üzülme sen. Kusura bakmazsanız ben uyumak istiyorum
artık.”
“Ne kusuru güzel kızım, yol
yorgunusun.”
Alize de Poyraz da neden o kadar erken
uykuya çekilmek istediğini biliyordu ama diğerlerine açıkça söyleyecek
değillerdi. Yan eve geçtiklerinde kapıyı kapattılar ve sarıldılar. İkisi de
yaşadıklarını sanki yeni idrak etmiş gibi delicesine öpüşüyor birbirlerini
okşuyordu.
“Seninle hemen her gece rüyalarımda
seviştim. Ama bu seni daha çok özlememe neden oldu.”
“Ben de her gece senin kollarındaydım.
Ama o kadar canımı yakıyordu ki, her sabah yeni bir sensizliği uyanıyordum.
Artık bunları konuşmak istemiyorum. O günleri anmak bile gelmiyor içimden.
Şimdi sadece seni sevmek istiyorum.”
“Tek istediğim seni sevmek, sadece
sevmek.”
O gece kayıp gecelerin acısını
çıkartmak ister gibiydiler… Sabaha doğru uyuduklarında artık kayıp olanın
sadece zaman olduğunu, birbirlerine duydukları aşkın her seferinde sınandığını
ve katlanarak arttığını biliyorlardı.
Sabah, Orkun’dan gelen telefonla
açtılar gözlerini. Poyraz uykulu sesle yanıtlayınca, Orkun gülümsedi. Ayıp
ettiğini bilse de hem çok kötü hem de çok güzel haberler vereceği için
kayınbiraderinin kızmasına aldırmayacaktı.
“Poyraz, hoparlörde mi telefon? Alize
de duysun. Sonra bana çok kızıyor.”
“Haksız değil ama biz de haklıyız. Dur
açıyorum. Haberler kötü mü?”
“Hem kötü, hem güzel sizin için. Kötü,
çünkü amcanı ve Nurhayat’ı sabaha karşı yeniden hastaneye kaldırdık. Amcan
karısının yaptıklarını öğrenince ufak bir kriz geçirdi. Durumu iyi hayati
tehlikesi yok ama diğer hastalıkla birleşince çok daha özenli bir bakıma
ihtiyaç duyduğu kesin. Nurhayat hanım ise sancılansa da doğumu engellemişler.
Sekizinci ayında olduğu için doktorlar engellemeyi uygun buldu. Başardıkları
için bebeğin de annenin de şanslı olduğunu söylüyorlar. Ve şimdi… Asıl konu…
Seni denize atanı öğrendik. Hiç aklımdan geçmeyen biri çıktı ne yazık ki.
Nurhan’mış seni atan.”
“Nurhan mı? Sen ne diyorsun? O ne
ister benden? Yoksa annesi ile birlikte mi planlamışlar?”
“Hayır, Özcan’ın şirketi
yöneteceğinden o kadar eminmiş ki, sen kısa sürede hapisten kurtulunca seni de
baban gibi yok etmek istemiş. Sırada Alize varmış gerçekten. Çünkü Alize seni
hapisten kurtarmayı başarmış. Böylece kocasının geleceğini alt üst etmiş. Tüm
yaşadıklarınız iktidar hırsıymış. Ama Özcan değil karısıymış yapan.”
“Özcan nasıl bilmez karısının neler
yaptığını? Assos’a gelip gitmek en az on saat sürer. Nasıl gizler ki nerede
olduğunu? Hani o gece hepsi evinde uyuyordu?”
“Haklısın. Gizlemeyi başaramazdı ama
kocasının fark etmemesi için akşamdan uyku ilacı içirmiş. O gece saatlerce araba kullanmış, Assos’a
ulaşmış, ertesi gün de geri dönmüş. Özcan normalde de uykuyu seven biri olduğu
için saat on gibi eve geldiğinde hiçbir şey olmamış gibi kocasını uyandırıp işe
yollamış. Geç uyandırdığı için kızdığında Özcan'a bugün patron sensin demiş.
Özcan karısının yaptığını öğrenince o konuşmayı anımsadı.”
“Bunlar nasıl insanlar? Amcamın sadece
küçük bir kriz geçirmesine şükretmek lazım! Karısı ve kızı birer caniymiş!”
Poyraz inanamıyordu. Nurhan ile kardeşten de yakındı. Evlenene kadar da
Ilgın'dan farklı düşünmemişti. Üstelik ne olursa olsun babalarının mirası bir
gün onların olacaktı. Birisinin canına kıymak nasıl bu kadar basit olabilirdi?
Alize o ana kadar sesini çıkartmadan
dinlemiş ama daha fazla susamamıştı.
“O kadınları ellerimle
parçalayacağım.”
“Alize, sakin ol. İnan onların uzun
yıllar yatmalarını sağlayacak kadar çok suçlamamız var. Eh artık güzel haberi
söylememe gerek yok. Evinize dönebileceğinizi biliyorsunuz!”
“Evet. Evet, evimize dönebiliriz.”
Alize çığlık çığlığa bağırıyordu. Eve dönüşte yaşanacak ufak çaplı krizleri
önlemek mümkün olmayacaktı ama yine de sonu tatlıya bağlanacaktı.
Kahvaltıya gittiklerinde Aslı ile
Ercan çoktan masaya oturmuş İsmail amca ile muhabbet ediyorlardı. Emine yenge
de yaptığı gözlemeleri masaya getiriyordu. Bir saat kadar sonra gözlemelerin
bitmemesine bozulan Emine yengeyi, yolda yiyeceklerine ikna edip paket yaptırıp
yatıştıran dörtlü uzun uzun vedalaşıp, yeniden ve sık geleceklerine söz vererek
yola çıktı.
Alize ile Poyraz, arka koltukta
neredeyse kucak kucağı oturuyordu. Orkun'un sabah anlattıklarını paylaştılar.
Hepsi aile içinde yaşanan iktidar savaşının nelere neden olduğunu düşünüp
sessiz kaldılar. Poyraz, karısının saçlarına öpücük kondurarak düşüncelere
daldı. Artık sorunlar bittiğine göre her şey yeniden yoluna girecekti.
Karısından bir gün bile ayrılmak istemiyordu.
İstanbul'a yaklaştıklarında Ercan
dikiz aynasından bakıp yine öpüşürken gördüğü çifte, “Bir daha bir yere beraber
gidersek ben ve Aslı arkada oturacağız. Ben de karımı öpmek istiyorum.”
Poyraz dudaklarını ayırmadan Ercan'ın
tepesine küçük bir şaplak vurunca hepsi gülmeye başladı. Aslı kocasına dönüp,
“Senin arka koltuğu ve öpücükleri hak etmen için çok çalışman lazım! Seni henüz
affetmedim.”
“Nasıl ya? Dün gece...” ne
söyleyeceğini fark edip susunca bu kez kahkaha sesleri daha da yükselmişti.
Ercan utançtan bir süre sessiz kalınca bu kez Poyraz konuşmaya başladı.
“İşler yoluna girdikten sonra birlikte
bir tatil yapalım gerçekten. Tüm sıkıntılarımızı atalım üstümüzden. Kayak
yapmayı sever misiniz?”
“Ben bilmem kaymayı Poyraz. Yakışıklı
kayak hocaları varmış. Alize anlatmıştı. Bana yakışıklı bir hoca bulursanız
neden olmasın?” Ercan karısına şaşkınlıkla bakıyordu.
“Ben sana öğretirim. Ne demek
yakışıklı hoca?” Aslı sesini kısarak ve sert bir ifade ile “Ben seni affedene
kadar böyle olacak.”
“Ben anlamıyorum, Alize Poyraz'ı
affetti sen beni affetmiyorsun. Haksızlık bu!”
“Ben de Alize'yi tanıyorsam kocasını bulmuş
olmanın ilk heyecanı geçince Poyraz bulunmamış olmayı isteyecek!”
Poyraz da başına gelecekleri tahmin ediyor ama
sevdiğinin elinden gelecek her türlü eziyete katlanacağını biliyordu. Ayrı
kaldıkları günler boyunca hep buluşacağı günün hayalini kurmuştu. Alize'nin
kendisine çok kızacağını, küseceğini, konuşmayacağını düşünmüştü. Alize ise
tahminlerinin aksine o tokattan sonra hemen affetmişti. Ya da şimdilik öyle
gözüküyordu.
Anne ve kızları 😒süperdi
YanıtlaSil:))) kötülük de ırsi
Sil