23 Mayıs 2015 Cumartesi

Alize & Poyraz 55. Bölüm

“Poyraz, çok üzgünüm ama babanın katili yengen Nur'muş.”
Poyraz, duyduklarına anlam veremiyordu. “Yengem mi? Ama neden?”
“İşte o daha da ilginç. Alize bugün kan grupları ile ilgili yakaladığın noktadan sonra Naz'a çarpan adamın da Nur Kurt tarafından tutulmuş olması ilginçti. Nur hanımı sıkıştırınca her şeyi itiraf etti. Zaten eski eşofman bizi Baki beye, kadın spor ayakkabısı da Nur hanıma götürüyordu ama yine de şoför çok daha sağlam bir kanıt oldu.”
“Orkun, neyi itiraf etti? Ya hızlı anlatsana!”
“Anlatıyorum işte. Şimdi asıl haberi veriyorum. Naz, Nur hanımın kızıymış. Tüm olanlar da Naz yüzündenmiş. Daha doğrusu, Savaş Beyin Nur hanımla yaşadığı ilişkiden sonra...” Poyraz bunu duyunca dayanamamış lafa karışmıştı.


“Yani sen Naz'ın dedemle yengemin çocuğu olduğunu mu söylüyorsun? Bu nasıl olur?”
“Evet, Poyraz. Naz senin halan! Ama aynı zamanda Nurhan ile Nurhayat hanımların kız kardeşi. Anlayacağın sizin aile epey karışmış durumda. Yıllar önce yaşanan yasak aşk iki cana mal olmuş.”
“Nasıl yani? Dedemi de mi Nur öldürmüş? O intihar değil miydi?” sesi artık kızgın çıkıyordu.
“Dedenin villasının anahtarını yaptırtmış. Nur Hanım, on yedi yaşında sizin şirkete girmiş. Kısa süre sonra da dedenin sevgilisi olmuş. Hamile kalınca deden çocuğu aldırmasını söylemiş. Nur Hanım kürtaj olmamış. Bebeği Fransa'da yaşayan çocuksuz bir aileye satmış. Bunu da doğum yaptığı hastanedeki hemşire aracılığı ile yapmış. Oldukça yüklü bir para almış. Hemşire de nasiplenmiş elbette. Ölen kadında aynı hastanede birkaç gün önce doğum yapmış ve bebeği ile birlikte doğumda ölmüş. Hemşire de iki olayı birbiri ile ilişkilendirmiş. Ama Poyraz, bu Alize'nin elinden kurtulamadı gördüğün gibi. Nur Hanım bir süre sonra dış görünümünde yaptığı ufak tefek değişikliklerle holdingin başka bir bölümünde işe başlamış. Savaş Beyden uzak ama Baki Beye yakınmış. Hepsini o zamanlar planlamış. Deden tanımamış Nur Hanımı.”
Poyraz dayanamamış en sonunda patlamıştı “Şuna Hanım deme Orkun. O kadına diyeceğim çok sıfat var ama hiçbiri Hanım gibi kibar değil.”
“ Tamam. Nur ile Baki evlendikten ve ilk kızları dünyaya geldikten sonra durum değişmiş. Dedenin kendisini hatırlamamasına daha da kızan Nur, evlatlık verdiği kızını düşünmeye ve ondan uzak durduğu zamanın intikamını almaya karar vermiş. Nur uzun yıllar dedenden gerçekleri saklamış. Ama büyükannen öldüğünde dedenin hayatındaki tüm kadınları pişmanlıkla anması ve vicdan azabı çekiyor olması Nur Hanımı yeniden harekete geçirmiş. İşte o zaman dedene geçmişi anımsatmış. Evlatlık verdiği kızından ve ona olan özleminden bahsetmiş. Ne kadar doğru bilmem ama dedenin, Nur'a Baki ile evlenmiş olmasından dolayı söylediği sözler bardağı taşıran damla olmuş.”
“Dedem ne demiş bilmem ama baba ve oğlu ile yatan bir kadının şerefsizliğine ben çok güzel sıfatlar sıralardım.” Dilinin ucuna kadar gelenleri etrafındakiler yüzünden yutuyordu. Sinirden elleri buz kesmişti. Ailesini içeriden biri yok etmişti. Yılarca dedesinin kurduğu şirketin sağladığı para ile yaşamış, onların masasında oturmuş onlarla yaşamış biri rahatlıkla öldürebilmişti. Bu sırada Orkun devam ediyordu.
“Nur o gece villaya girmiş. Dedene her türlü rezilliği göze alacağını tüm aileye gerçekleri söyleyeceğini ya da kendisini öldürmesi ile bu konuyu kapatacağını söylemiş.”
Orkun cümlenin burasında sustu. Devamını nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Derin bir nefes aldığını duyunca Poyraz “Devam et lütfen. O kadının daha neler yaptığını bilmek istiyorum.” dedi.
“O son gece dedene, 'Bunca yıl kızımdan ayrı yaşadım. Senin yüzünden Baki'ye katlandım, ama tüm bunları, ölümü benim elimden tatman için yaptım. Sen ölmediğin sürece bu ailede ölümler bitmeyecek. Seni en çok canının acıyacağı yerden vuracağım, en sevdiğini elinden alacağım.' demiş. Nur seni kastetmiş. Deden de bunu anlayınca iki kutu ilacı içmek zorunda kalmış.”
Poyraz'ın dudaklarından inleme dökülence Alize biraz daha sarıldı kocasına. Dedesinin kendisini korumak için ölümü seçtiğini bilmek yıkmıştı Poyraz'ı. Neredeyse ayakta zor duruyordu. Alize yavaşça bahçedeki sedire doğru yürüttü kocasını. Aslı telefonu getiriyordu.
“Şerefsiz orospu. Dedemden ne istedi? Ne yaşandıysa birlikte yaşanmış. Dedeme olan hıncını anlarım ama babam? Babamı neden öldürmüş?”
“Önce dedenle ilgili kısmı bitireyim. Dedenin sanırım sana olan sevgisi Nur'un sözlerinden daha etkili olmuş. Nur, kendi sorunları için gittiği doktordan pek fayda görmese de ailedeki ilk intihar vakasını paylaşmış. Doktor da ona ailede bir intihar varsa devamının gelebildiğine dair genel bilgiler vermiş. Asla yönlendirme değil diye doktorunu savunsa da biz peşine düşeceğiz. Bunun ardından Nur aile intiharları hakkında bilgi sahibi olmuş. Dedenin ölümüne de ondan aldığı bilgilerle intihar süsü vermiş.”
 “O gece dedenin öldüğünden emin olana kadar da odada kalmış. Sonra kapıyı kilitlemiş ve kendi villasına geçmiş, sabah da hiçbir şey olmamış gibi annenle pazara çıkmış.”
“Ya babam? Babamı nasıl öldürmüş?”
“Annesi hasta diye Abant'a gittiğini biliyorsun. Kadın hasta ama dediği gibi acil bir durum yokmuş. Ama sizin Ankara'da olacağınızı amcandan öğrenince annesinin hastalığını abartmış ve hemen Abant'a gitmiş. Sizlerin hastalığı öğrenip arayacağınızı bildiği için telefon beklemiş.”
“Babamla da ilişkisi vardı demeyeceksin, değil mi?” Sesinde artık nefretin yanı sıra tiksinti de vardı.
“Hayır, hayır ilgisi yok. Babanı öldürmeyi de planlıyormuş ama bunun nedeni babanın bir şeyleri fark etmiş olmasıymış. Çünkü baban yıllar önce yengenin bir konuşmasına şahit olmuş. O konuşmada kızının Fransa'da olduğundan bahsediyormuş. İki kızı da Türkiye'de olduğu halde böyle bir şey söylemesini, karşısındakine hava atmak için yaptığını düşünen baban üstünde durmamış. Ama birkaç yıl sonra Naz ortaya çıkınca ve senin yanında sık görülünce baban da benzerliği yakalamış. Naz'ın renkleri ve hatları dedene çok benziyormuş. Ayrıca kendisinden emin olduğu, kardeşinin de evlilik öncesi bile olmuş olsa o kızı sahipleneceğini bildiği için iki ile ikiyi toplamış ve çapkın babasının kızı olabileceğini kurgulamış.”
“Babam benden çok daha zeki olduğunu ispatladı. Dedemi neden hiç düşünmedim acaba?” Poyraz yılgın sesle konuşuyordu. Diğer üç kişi ise tek bir söz söylemiyor sadece şaşkınlıkla dinliyordu. Alize hem kocasının yüz hatlarını izliyor hem de konuşulanları hazmetmeye çalışıyordu. Orkun devam etti.
“Ama baban bir hata yaptı ve bunu yengene sordu. Senin Naz ile olan ilişkinin bittiği yazılıp hemen peşinden de Alize ile evlenecek olman babanın da Naz ile ilgili şüphelerini arttırdı. Hem sana çok benziyor hem de Fransa'da yaşıyordu. Herkes sizi sevgili bilse de sen kendin gibi davranmıyordun. Tüm bunları toplayan baban Nur'a yıllar önce olan konuşmayı sormuş. Elbette her şeyi inkar etmiş. Ama babanın anladığından da emin olunca onu yok etmek istemiş. Abant planını yapmış ve babanla sırrını paylaşacağını söyleyerek buluşmak istemiş. Sizin eve rahatça girebilen biri! Böylece babanın ruhsatlı silahını dolabından almış ve onunla kendisini vurmuş gibi göstermiş. Tek kafamı karıştıran onun solak olmasıydı. Çünkü cinayeti işleyen sağ elini kullanan biri. Ama sol eli ile ateş etmiş.”
“Nur denen iblis sol elini sadece yazı yazarken kullanır. Küçükken ailesi zorla sağ elini kullandırtmış. Yazıyı yazamaz ama onun haricindeki her şeyi sağ eli yapar.”
“Bizde artık anladık ama burada yaptığı tek şey adını yazıp imza atmak olunca çözememiştik.”
“Neden üç el ateş etmiş?”
“İlkini ters eli ile attığı için yanlışlıkla sıkmış. Kurşun tavana saplanmış. İkinciyi silahın ateşlenmesine şaşkınlıkla bakan babanın o halinden yararlanarak şakağına dayayarak ateşlemiş. Üçüncüyü ise babanın parmaklarında barut izi oluşsun diye ateşlemiş.   Bu arada doktorlarınızın ikisi de sorguya alındı. Onların da Nur Hanım tarafından tutulmuş kişiler olması çok yüksek bir olasılık.”
“Beni artık hiçbir şey şaşırtamaz sanırım. Peki tüm bunlar olurken amcam ne yapmış? Hiçbir şeyi fark etmemiş mi? Yoksa onun intiharı da mı yengemin oyunu?”
“Hayır, amcan üç yıldır kanser tedavisi görüyormuş ama kemoterapi almıyormuş. Başlarda çok küçük ilaç tedavisi ile dağılmadan kökünü kuruturuz diyen doktorlar kısa süre içinde yayıldığını söylemişler.  Bir an korkuya kapılmış, acı çekmek istemediğini ailenin diğer fertleri gibi intiharla ölümün daha kolay olacağını düşünmüş. Elbet bu düşüncenin ardında da doktorların yönlendirmesi çıkabilir. İşte o zaman Baki Beyin intihar teşebbüsünden de hem Nur hanımı hem de doktorları sorumlu tutabileceğiz. Çok ümitli olmasam da o doktorların da yaptıklarının yanlarına kalmaması için uğraşacağım.”
Telefonun başındaki dört kişi de duyduklarını hazmetmeye uğraşıyordu. En çok Poyraz etkilenmişti elbette. En nihayet kendisi ile ilgili kısmı sormak aklına gelmişti.
“Beni denize atan kim?” dediğinde Alize ürperdi. Titrediğini fark eden Poyraz hemen kollarına aldı karısını. “Geçti aşkım korkma artık, hep yanında olacağım.” dediğinde Orkun tekrar lafa girdi.
“O iş daha karmaşık ne yazık ki. Nur Hanım her şeyi itiraf ettiği halde senin denize atılmanla ilgili kısmı kesinlikle inkâr ediyor. Gerçi hepsinin sorgusu devam ediyor. Taksiyi çalan adamı da sorguluyorlar ama ilk ifadesinde sadece Naz hanımı yaralaması için tutulduğunu söyledi. O ifadesinde ısrarcı olursa senin atılmanla ilgili suçlu henüz elimizde değil demektir. Adam eski bahçıvanlarıymış. Nur Hanım için pis işler yapacak kadar severmiş onları. Poyraz kendisini işten çıkartana kadar da beş yıl kadar yanlarında çalışmış.”
“Ne yani? Bahçıvan, Poyraz’a kızıp Naz’ı ezmek istedi ama Poyraz’ı öldürmek istemedi öyle mi? Bu nasıl bir saçmalık? Ayrıca, Nur nasıl bir yaratık? Naz’ın babasına kızdı, babasının oğluna da kızdı ve öldürdü. Ama insan kendi kızını neden ortadan kaldırmak istesin ki? Ayrıca Poyraz'ı atan kim? Nur o kadar cinayeti kabul ederken neden Poyraz'ı inkâr etsin? Saçmalık bu. Başka biri daha mı bizi yok etmek istiyor?”
Alize karışan kafasını sakinleştirmek istiyordu ama aklı daha da karışıyordu. Orkun'un “Henüz bunları biz de bilmiyoruz. Sanırım kızının ölmesini kendisi ile bağlantısı ortaya çıkmasın diye istedi. Çünkü bu durumdu cinayetleri de ortaya çıkacaktı. Ama seni hiç hesaba katmadı Alize.” demesi ile sakinleşti.
Poyraz, “Orkun, beni yok etmek istemelerini anlarım ama Alize'yi neden öldürmek istesinler? Nur, Naz yüzünden beni yok etmek istemiş olsa bile bu Alize'yi tehdit etmelerini açıklamaz. Ama ben eminim o gece duyduklarımdan. Sıra karına da gelecek, dedi.”
“Poyraz o gece belki de sana olan hırsı ile söyleniyordu seni atan. O kişinin erkek olduğu ve ikinizi de öldürmek için tekneye bindiğini tahmin ediyoruz. Ama her ne oldu ise seni attıktan sonra tekneyi kendi haline bırakmış. Alize'ye dokunmamış. Seninle de konuşmuştuk, senin ölümüne intihar süsü vermek için böyle yaptı. Bunu yapanı da yakalayacağız ama o süre içinde sen yine saklanacaksın. Anlaştık mı?”
“Anlaştık. Sanki başka şık var gibi?”
Alize hışımla döndü, “Ne yani benimle İstanbul'a gelmeyecek misin? Yine mi ayrı kalacağız? Olmaz.” dediğinde Orkun karıştı söze.
“Alize, belki bir iki gün daha ayrı kalacaksınız ama sonra hep bir arada olacaksınız. İkinizin de hayatını tehlikeye atmamalıyız. Lütfen biraz daha sabırlı ol. Söylememe gerek yok herhalde, asla Poyraz'ın yaşadığını belli etmemelisin. Hem Neslişah Hanımı ve Ilgın'ı hazırlaman lazım. Onların bir anda Poyraz'ı karşılarında görmeleri kriz geçirmelerine neden olabilir.” Orkun haklıydı. İkisini de hazırlaması gerekiyordu. Nasıl yapacağını bilmese de bulacaktı o yolu.
“Anlıyorum ama kabullenmek istemiyorum. Tam buldum derken yine mi ayrı kalacağım. Ben de gitmem.” çocukça kapris yaptığını biliyordu ama o an kimin ne düşüneceğini hiç umursamıyordu. Poyraz da karısının istediğini istiyordu. Oysa Orkun'un haklılığı su götürmezdi.
“Aşkım ben de gitmeni istemem ama işlerin başında olman lazım. Gazetelerden okuduğum kadarıyla çok da başarılı yönetiyormuşsun. Ankaralı ortakları nasıl dize getirdiğini de konuşacağız. Benim yapamadığımı sen nasıl başardın çok merak ediyorum. Gerçi, benim cengaver karımın yapamayacağı şey yok.” Sesinde kendisine olan güveni ve gururu algılamak Alize'yi çok mutlu etti. Sonra bir an duyduğu kelime ile aklı başına geldi. Yüksek sesle tekrarladı. “Karım!” herkes şaşkın bakışlarını çevirdiğinde Alize üzgün bir sesle devam ediyordu.
“Ben senin karın değilim ki! Nikah düştü. Seni öldü diye açıkladık. Vural Bey de acele ettirdi beni, keşke yapmasaydık. Şimdi ne olacak?” Sesinde gerçekten büyük bir pişmanlık vardı.
Poyraz, Alize'nin peş peşe sıraladığı gerçekleri gülümseyerek dinliyordu. Şaka yapmak istese de canını tehlikeye atamayacağı için sustu. Sadece,
“Ölüm karinesini savcılığa ben söyledim. Onun için acele etti Vural Bey. Şirketi Özcan'ın yönetmesini istemedim. Çok fazla hırslı. Önce kendini düşünüyor. Ben ölünce yetkileri o alacağı için...”
Poyraz'ın aklına gelen o an diğer dört kişinin de aklına geldi... Olaylar aynı kişinin elinden çıkmamışsa, ikinci bir suçlu varsa o suçlunun isteyeceği şey ne olabilir? Elbette ki iktidar! Holdingi Poyraz'dan sonra yönetecek kişi Özcan'dı. Baki Bey o işlerden anlamayacağı için tüm yönetim Özcan'a geçecekti. Aynı şeyi düşünen Orkun,
“Ben soruşturmanın yönünü değiştiriyorum. Sizi haberdar ederim.” dedi. Ama beş kişi de o olayın ardından Özcan'ın çıkacağından neredeyse emindi. Orkun ile olan görüşme bittiğinde Alize o ana kadar aklını kurcalayan ama bir türlü sıra gelmeyen soruyu sordu.
“Sen nasıl kurtuldun?”
Poyraz bu soruyu bekliyordu zaten. “İçeri geçelim de İsmail ağabey ve Emine yenge de olsun. Hem sen acıkmışsındır. Çok zayıflamışsın. Bir şeyler yerken konuşalım.”
Alize, o kadar mutluydu ki, tek lokma yiyebilecek durumda değildi ama kendisini günlerce üzen kocasını üzmeye kıyamadığı için başını salladı. Asıl istediği ondan uzaktayken yaşananları öğrenmekti.
Poyraz, içerideki eski tip divana oturup, sırtını yastıklara dayayıp, Alize’yi de yanına çekti. Artık tek bir an ayrı kalmak istemiyordu karısından. Günlerdir yaşadığı ıstırap anlatılır gibi değildi. Üstelik Alize’nin ne kadar üzüldüğünü bilerek sessiz kalmak en büyük işkenceydi. Annesi ve kardeşi de elbette çok üzülmüştü ve onlar için de çok üzgündü ama yine de Alize için hissettikleri daha ağır basıyordu.
Ercan ile Aslı da karşılarındaki divanın iki ucuna oturdular. Aslı her şeyi bildiği halde kendisine tek kelime etmeyen kocasına küsmüştü. Arkadaşının bunca gündür çektiği acıyı hafifletebilecek bilgiye sahipken susmuş olmasını kabullenemiyordu. Mantıklı açıklamalar o an için kendisini yatıştırmıyordu. Emine teyzenin mutfağa doğru gitmesini fırsat bilip kocasının yanından kaçtı. Mutfakta bardakları hazırlarken içerideki konuları kaçıracağını bildiği için de Poyraz'a seslendi. “Ben gelene kadar anlatma sakın!”
Poyraz gülümserken Alize kızgınlıkla “Çabuk gel çatlıyorum meraktan.” diye bağırdı. Aslı tepsi ile içeri girdiğinde Poyraz da yavaşça başladı anlatmaya… İsmail Bey ile eşi Emine Hanımın gayet iyi bildiği, Ercan’ın büyük kısmını öğrendiği olayları anlatırken o gecenin sıkıntısını yeniden yaşıyordu.
“O gece, yani benim denize atıldığım gece alkollüydük ama anımsarsın çok da sarhoş değildik. Sen uyuduktan kısa süre sonra ben tuvalete kalktım. Tekrar yattığımda güverteden ayak sesleri geldi. Kaptan ya da miço geziyor diye umursamadım. Ne de olsa teknenin içi sıcak ondan dışarı çıkmışlardır dedim.”
“Kimmiş o gezinen peki?”Alize her şeyi bir anda öğrenmek istiyordu.
“Sabırsız yarim, elbette kaptan da miço da değilmiş. Kim olduğunu kesin olarak bilmemekle birlikte Özcan olma ihtimali kuvvet kazandı. Orkun söyleyecek artık o kısmını bana.”
“Tamam, anlat hadi.”
“Tam yanına uzanıp sana sarılırken bir ses duydum. Lombozdan içeri gaz püskürttü ve ardından da boğuk bir sesle konuştu. Sanırım yüzündeki maskeden dolayı sesi öyle çıkmış. ‘Önce sen Poyraz Bey, önce sen! Sıra karına da gelecek.’ dedi. O an ayağa kalkıp kapıya doğru gitmek istedim ama kamarayı dolduran gaz yüzünden hareket edemedim. Tek yapabildiğim çarşafla yüzümü kapatıp o havayı solumamaktı. Ama yine de etkilendim. Hafifçe gözüm karardığında kamaraya yüzü kar maskeli biri girdi. Hiç konuşmadan beni sürükleyerek güverteye çıkarttı. Temiz hava ile hemen temas etmem sayesinde sanırım çabuk ayıldım. Yine de elim kolum hareket etmediği için karşı koyamadım. O an neler hissettiğimi anlatmak bile istemiyorum. Hayatımda hiç o kadar canım yanmamıştı.”
“Sana zarar mı verdi?” Alize’nin sesinde korku çok belliydi.
“Hayır ama seni koruyamayacağımı anlamak acıların en büyüğüydü.” Poyraz'ın sesinde o anı anlatan acı bile çok daha fazlaydı.
“Senin canın yanmamış ya, buna da şükür. Of Poyraz sen bunlarla uğraşırken ben o teknede sızıp kalmış olduğuma inanamıyorum.”
“Aşkım, sen de baygındın. Aynı gazı soludun. Ayrıca ayık olsan daha büyük tehlike olacaktı. Orkun ile yaptığımız konuşmalar sonucunda senin öldürülmenin o gece için planlanmadığına karar vermiştik. Çünkü benim o gece intihar etmiş gibi gözükmem işine gelirdi beni atanın. Hala da aynı fikirdeyim. Ailenin intihar eğilimini kullanmak istediğini düşünüyoruz, bunu yapan soysuzun. Sanırım daha sonra da seni ortadan kaldırıp yine intihar süsü verecekti.”
“O soysuzu yakaladığı zaman Orkun canına okuyacaktır. Hem suçlu olduğu hem de Ilgın’ın üzülmesine neden olduğu için.”
“Sahi onların durumu ne?” Poyraz kendisi ortada yokken yaşananları merak ediyordu.
“Ay deli misin? Şimdi onları anlatacak değilim. Sen anlatmaya devam et.” Alize’nin çıkışına tebessümle karşılık verdi Poyraz sonra çayından bir yudum alıp yeniden anlatmaya başladı. Herkes susmuş sadece Poyraz’ın sesi duyuluyordu.
“Sana bir şey yapacak korkusu ile kendime gelebilmeye, ellerimi rahat kullanmaya çalışıyordum ama nafileydi uğraşım. Tekneyi açığa doğru götürdü. Sadece birkaç dakika geçti ama yine de biraz daha açılmama yaradı bu süre. Sonra tekneyi durdurdu ve beni suya attı. Karşı koymak istedim ama ellerimi de bacaklarımı da kullanamıyordum. Suya atıldıktan kısa süre sonra iyice kendime geldim. Ciğerlerim yanmaya başladığında yeniden su yüzüne çıkacak kadar bacaklarımı hareket ettirebiliyordum. Tek istediğim tekneye çıkıp seni kurtarmaktı ama su yüzüne çıktığımda fark edebildiğim uzaklaşan motor sesi oldu. İki ayrı yöne uzaklaşan teknelerin ardından sadece bakabildim. Önce yatın arkasından yüzmek istedim ama bir süre sonra gözden kaybettim. Yetişmem imkansız olunca tek bir yöne doğru yüzmem gerektiğine karar verdim. Öyle olunca yönümü bulmaya çalıştım.”
“Yıldızlara baksaydın. Kuzey yıldızını görürdün.” Poyraz çok sevdiği çillerinin üstüne küçük bir öpücük kondurdu. Onların sevecen hallerini izleyenler de mutluydu artık. Poyraz devam etti.
“Öyle yaptım deniz kuşum. Seninle yaptığımız konuşmaları anımsadım. Babanla nasıl gece gezdiğinizi ve nasıl pusula yerine yıldızlarla yön bulduğunuzu... Seninle konuştuklarımızı anımsamak beni hayatta tuttu. Kuzey yıldızını buldum ve ona doğru yüzmeye başladım. Gece suyun soğuk oluşu hem iyi hem de kötüydü. Gazın etkisinden kurtulmam daha kolay oluyordu ama ıslak kıyafetlerle yüzmek de bir o kadar zor oluyordu. Ne kadar yüzdüğümü bilmiyorum ama neredeyse gün ağarmaya başladığında bir balıkçı teknesi gördüm. İşte o tekne İsmail amcamın teknesiymiş. Beni denizden kurtardıktan sonra ilk yaptığım Ercan’ı aramak oldu. Nöbetçi olması çok büyük şanstı benim için. Kimsenin cep telefonu aklımda değildi o an ama hastaneye ulaştım. Ercan'dan Orkun'a ulaşmasını istedim. Kendim de ulaşabilirdim ama korktum sesim kaydedilir ve yaşadığım ortaya çıkar diye. Duyduklarımdan sonra senin hayatın tehlikedeyken hata yapmamak için en doğruyu düşünmem gerekiyordu. Ama o kadar zordu ki o an sana ulaşamamak. O çaresizlikte bile seni korumak için uzak olmam gerektiğini biliyordum. Sonra Orkun’u özel hattından arayıp yaşananları ona aktardım. Hemen savcı ile konuştu. Savcı, tüm bunların bir çetenin işi olduğunu düşündüğü için, benim sessiz kalmamı ve ölmüş gibi gözükmemi istedi. Orkun, en azından sana haber vermek istedi ama onu da engelleyen savcı oldu. Sana koruma istedim. Tek yapabildiğim oydu. O günden beri polis seni koruyordu. Hatta gazeteci kılığında bile polisler etrafındaydı.”
“Ay inanmıyorum. Ben de hala bunlar kapının önünde ne bekliyor diyordum. İyi ama Özcan ise seni atan, bana ulaşması çok kolaydı. Hiç öyle bir niyeti olmadı. Hatta şirkette ufacık bir sürtüşme yaşadıktan sonra aramızda başka tek sorun çıkmadı. Son derece dürüst ve çalışkan biri! Yanılıyor olabilir miyiz?”
“İnşallah yanılıyoruzdur. Nurhayat ile Nurhan’ın hayatı kararacak zaten. Annelerinin katil olması, Naz’ın ablaları olması yeterince karmaşık! Bir de kocalarının böyle bir olaya karışması kızları çok yıkacaktır.”
“Poyraz, bu olayı nasıl saklarız? Hayat’ın doğumuna bir ay kadar kaldı. Ya bebeğe bir şey olursa?”
“ Umarım olmaz ama bu olay artık saklanamaz canım. Her şeyi öğrenecek herkes.”
“Ne yaşanacaksa yaşanır. Kızların suçu olduğunu sanmam ama yine de çok büyük yıkım olacak onlara.”
“Öyle de bizim ne kabahatimiz vardı? Dedemin? Babamın?”  sesinde üzüntüden daha çok kızgınlık vardı. Geri dönmeyecek kayıpları için üzülmek yersizdi ama aileden birinin yaptıklarını hazmetmek de mümkün değildi. Nur’u o an elleri ile parçalayacağından emindi.
“Poyraz o kadar üzülüyorum ki, hele Sina babama. Asla affetmem Nur denen kadını, asla!”
“Ben de.”  Alize’nin korkmaması için sesini yumuşatmaya uğraşmıştı. Eğer gerçek nefretini sesine yansıtsa karısının da korkacağını biliyordu.
“Ya sana gerçekten bir şey olsaydı? Allah’ım neler yaşadık şu kadar zamanda? İnanılır gibi değil.”
“İnan hayatım. Bak hepsi geride kalacak. Çember daraldı. Orkun bugün yarın beni denize atanı da yakalayacaktır. Biz de evimize döneriz. Her şeye yeniden başlarız.”
“Tek istediğim, evimize birlikte gitmek ve huzur içinde yaşayabilmek. Ailemiz ile korkusuzca yaşamak. Seninle mutlu olmak.”
“Olacağız. Orkun ve diğerleri bunun için ellerinden geleni yapıyor. En kısa sürede evimizde birlikte olacağız.”
“Seni seviyorum.”
“Seni seviyorum.”

Aslı, sessizce dinlemişti tüm yaşananları. Tıpkı yeniden dinleyen diğerleri gibi! En son cümleleri duyduktan sonra ayağa kalkıp Poyraz’a gitti ve yanaklarından öptü.
“Alize’nin yüzünü senden başkası güldüremezdi. Senin öldüğünü sandığı günlerde yaşadıkları için intikamımı alacağım senden ama şimdi iyi ki hayattasın, iyi ki Alize ile bir aradasın diyorum.” Sözlerini bitirdiğinde Poyraz’ın yanağına bir öpücük daha bırakıp Alize’ye döndü. Önce ellerini tuttu, sonra gözlerine dolan yaşlara aldırmadan “Bu var ya, mucizeden de öte. Senin için ne kadar mutluyum sanırım anlatamayacağım. Ama hayatım, inan bu kocalarımıza yapacağımız her eziyette seninle birliğim. Bunu asla yanlarına koymayacağız.”
“Sen delisin biliyorsun değil mi?”
“Bilmez miyim? Bunca yılımı sen gibi bir deliyle geçirdiğime göre akıllı olamam.”
Sözleri bittiğinde sımsıkı sarıldı iki arkadaş. Bu kez ikisi de mutluluktan ağlıyordu. Emine yenge de onların ağlamasına dayanamamış tülbentinin ucuyla gözünün yaşını siliyordu. Onların hallerini gören erkekler bakışıp tebessüm ettiler ama seslerini çıkartmadan izlemeye de devam ettiler. Bir süre sonra Alize ayaklandı.
“Annem?”
“Ne oldu?” Poyraz tedirgin olmuştu.
“Bir şey olmadı da seni hayatta görünce olabilir. Nasıl söyleyeceğiz?”
“Sen alıştırırsın onu. Bir anda beni karşısında görürse kalbine inebilir.”
“Ben nasıl alıştıracağım?”
“Bulursun bir yol.”
“Bulurum da bugünden haber vermedim diye küsecektir bana da.”
“Bugün yanımdan ayırmam seni. Yarın dönünce düşünürsün neler yapacağını.”
“Ama şunu bil ki ne olursa olsun her geçen dakika için bana küsecek. Kendimi affettirmem zor olacak.”
Hepsi bu cümlenin sadece Alize’yi kapsamadığını Poyraz-Ercan-Orkun üçlüsünü de içine aldığını çok iyi biliyordu. İki erkek de başlarına geleceklere katlanacak durumdaydı.
Çayları bittiğinde Orkun’u aradı Alize.
“Naz’ın haberi var mı?”
“Yok henüz.”
“Kim anlatacak?”
“Akşam hastaneye uğrayayım da anlatayım diyorum. Sizin için uygun mu?”
Telefon yine hoparlördeydi ve konuşmaları herkes duyuyordu. Poyraz,
“İyi olur. Dilersen benim yaşadığımı söyleme. Önce annemler öğrensin istiyorum.”
“Tamam. Ben şimdi şu bahçıvanın sorgusuna gireceğim. Bu arada Özcan’ı sorguladık. Ya çok iyi gizliyor ya da gerçekten suçsuz. Nurhayat Hanım sorguya aldığımızda biraz rahatsızlandı. Hastaneye gitti geldi ama şimdi iyi merak etmeyin. Sadece annelerinin katil olmasına inanamıyorlar. Nurhan hanım daha sakin. Birazdan onun da sorgusu başlayacak. Bu gece hepsi bizim konuğumuz. Sizi haberdar ederim. İyi bakın kendinize. Ha… Alize… Lütfen affet beni. Anladığım kadarıyla Poyraz’ı affetmişsin.”
“Seni de affedeceğim ama sırası gelince. Şu an hala şoktayım ve intikamımı nasıl alacağıma karar veremiyorum. Sıran gelecek ama.” Telefonu kapattığında Poyraz, “Bu beni affettiğin anlamını mı taşıyor.”
“Hayır. Senin ödeyeceğin çok şey var ama şu an değil. Şimdi sadece yanımda olmanın tadını çıkartıyorum.”
Öğrendikleri ile kafaları karışsa da polisin artık çözeceğinden emindi hepsi. Bundan sonrasına karışmayacaktı kimse. Polis kendi yöntemleri ile her şeyi aydınlatacaktı.
Emine yenge ile Aslı mutfağa gittiğinde Alize de peşlerinden gidince içeriye kovaladılar. Yine kocasının yanına gitti. Poyraz ile bu aile için konuşmayı düşünüyordu. Poyraz orada kalmaya başladığından beri Ercan aracılığı ile bolca maddi destek vermişti. Alize'nin bilmediği ise Poyraz'ın, İsmail amca ile Emine yengeye ölene kadar maaş bağlatacaktı. Daha rahat bir yaşam sürmeleri için elinden geleni yapacaktı. Tabii bunu henüz kimse bilmiyordu.
Alize, yeniden telefonu eline aldı. Bu kez Naz’ı aradı.
“Naz, canım nasıl oldun? Ağrın çok mu?”
“Yok, ağrım falan sen rahat ol. Sen nasılsın. Sesin canlı geliyor.”
“İyiyim ben, aklım sende. Geri dönmek isterdim ama mecburum kalmaya.”
 Poyraz’ın pis pis sırıtarak bakmasına dil çıkartıp Naz ile konuşmaya devam etti.
“Faruk yanında mı?”
“Şimdi içecek bir şeyler almaya gitti. Hastaneye geldiğinden beri başımdan ayrılmadı. Neredeyse ameliyata da girecekti.” Sesinden, ilgiden memnun olduğu belliydi.
“Eh haklı tabi, hayran olduğu kadın ona muhtaç vaziyette. Nasıl ilgilenmesin?”
“Hayran olduğu mu? Manken düşkünü müdür?”
“Yoo sadece Naz Çağlar düşkünüdür. Bir zamanlar kocamın en azılı düşmanıydı.” Sesindeki gülümseyen tınıya engel olamamış, Naz da bunu kaçırmamıştı.
“Senin Poyraz hakkında bu kadar rahat konuşabilmen ne güzel! Çok güçlüsün biliyor musun?”
“O kadar güçlü değilim biliyorsun. Çok üzüldüm ama Allah bir şekilde sabır veriyor.” derken bir yandan da Naz’a da yalan söylemek zorunda kaldığı için Poyraz’a yumruk atıyordu. Onların bu didişmelerini izleyenler de keyifle gülüyorlardı.
Emine hanım akşam yemeği hazırlamak için kalkınca Aslı da yardıma gitti. Alize de konuşmaya devam etti.
“Naz, Orkun’u biliyorsun değil mi? Bu akşam seni ziyaret edecek. Hem kaza ile hem de başka konularda seninle görüşecek. Yanında olmak isterdim ama Faruk sana destek olacaktır. Tabii akşam başka işi yoksa.”
“Yokmuş, refakatçi olarak o kalacak bu gece. Gerçi hiç tanımadığım birinin bu kadar özelimi bilmesi hoş gelmese de sanırım utanma eşiğimi geçtim.”
“Faruk’tan utanmana gerek yok. Yani sanırım yok. Ay neyse, ne haliniz varsa görün.”
“Alize, sen tatilden dönünce seninle uzun uzun konuşalım canım.”
“Faruk hakkında mı?”
Poyraz artık karısının çöpçatanlıklarına dayanamamış odadan çıkarak kahkahayı patlatmıştı. Ercan da onu izleyince bir İsmail amca kalmış, o da neyin ne olduğunu tam anlamasa da görmüş geçirmiş hali ile tebessüm etmeye başlamıştı.
“Alize, sen ne yapmaya çalışıyorsun?” derken kapı açılıp Faruk elinde, muzlu süt ve kahve ile içeriye girmişti.
“Tamam Alize, seninle sonra konuşacağız.” deyip telefonu alelacele kapatmıştı. Faruk, kendisine farklı bir gözle bakıyor olabilir miydi? Yok canım. İnsan en kötü hali ile gördüğü bir kadını beğenmezdi! Bacağı alçıda, sıfır makyaj ve hastane giysisi ile orada yatan Naz Çağlar bile olsa bir erkek dönüp alıcı gözle iki kez bakmazdı. Bakmazdı değil mi? Ama Faruk gerçekten hayran bakışlarla kendisini izliyordu. Naz, Alize’nin etkisinde kaldığından emindi. Düşünmeyecekti. Orkun’un geldiği saate kadar da düşünmedi. Ya da öyle sandı. Çünkü televizyonu izlemeye dalmış gibi yapsalar da sık sık bakışları birbirini buluyordu.
Orkun kapıyı açtığında ikisini de televizyona bakarken buldu. Konuşmaya başlamadan önce Faruk ile kısaca muhabbet etmiş, sonra da Naz ile tek görüşmek için izin istemişti. Naz ise o an dayanağını kaybetmiş gibi hissedince şaşırmıştı…

“Of tıka basa doydum.”
“Haftalardır yemezsen olacağı bu. Üç lokmada tıka basa doydum dersin. Artık kendini toparlarsın.”
“Annem Aslı, konuş be kim tutar seni.”
“Neşelendin bakıyorum.”
“Şu an dünya yansa umurumda değil.”
“Belli.”
Aslı ile Alize konuşuyor ama Alize ile Poyraz bakışıyordu. O an masa başındaki hiç kimseyi görmüyordu gözleri. Sadece ikisi vardı dünya üstünde.
Saat daha erken olmasına rağmen Poyraz esnemeye başlamıştı. Onun halini gören Alize de gülmesini engellemeye çalıştı.
“Emine yenge, sen bana nerede yatacağımızı göstersen de ben yataklarımızı hazırlasam!”
“Hazır, gülüm, Poyraz yan evde kalıyor. Onun yeri hazır. Ercan oğlumla, Aslı kızıma da yan odaya yatak yapacağım. Yataklar pek rahat değildir ama kusura bakmayın artık.”
“İnan bu mutlulukla taş üstünde yatsam pamuk yatak sayarım. Hiç üzülme sen. Kusura bakmazsanız ben uyumak istiyorum artık.”
“Ne kusuru güzel kızım, yol yorgunusun.”
Alize de Poyraz da neden o kadar erken uykuya çekilmek istediğini biliyordu ama diğerlerine açıkça söyleyecek değillerdi. Yan eve geçtiklerinde kapıyı kapattılar ve sarıldılar. İkisi de yaşadıklarını sanki yeni idrak etmiş gibi delicesine öpüşüyor birbirlerini okşuyordu.
“Seninle hemen her gece rüyalarımda seviştim. Ama bu seni daha çok özlememe neden oldu.”
“Ben de her gece senin kollarındaydım. Ama o kadar canımı yakıyordu ki, her sabah yeni bir sensizliği uyanıyordum. Artık bunları konuşmak istemiyorum. O günleri anmak bile gelmiyor içimden. Şimdi sadece seni sevmek istiyorum.”
“Tek istediğim seni sevmek, sadece sevmek.”
O gece kayıp gecelerin acısını çıkartmak ister gibiydiler… Sabaha doğru uyuduklarında artık kayıp olanın sadece zaman olduğunu, birbirlerine duydukları aşkın her seferinde sınandığını ve katlanarak arttığını biliyorlardı.

Sabah, Orkun’dan gelen telefonla açtılar gözlerini. Poyraz uykulu sesle yanıtlayınca, Orkun gülümsedi. Ayıp ettiğini bilse de hem çok kötü hem de çok güzel haberler vereceği için kayınbiraderinin kızmasına aldırmayacaktı.
“Poyraz, hoparlörde mi telefon? Alize de duysun. Sonra bana çok kızıyor.”
“Haksız değil ama biz de haklıyız. Dur açıyorum. Haberler kötü mü?”
“Hem kötü, hem güzel sizin için. Kötü, çünkü amcanı ve Nurhayat’ı sabaha karşı yeniden hastaneye kaldırdık. Amcan karısının yaptıklarını öğrenince ufak bir kriz geçirdi. Durumu iyi hayati tehlikesi yok ama diğer hastalıkla birleşince çok daha özenli bir bakıma ihtiyaç duyduğu kesin. Nurhayat hanım ise sancılansa da doğumu engellemişler. Sekizinci ayında olduğu için doktorlar engellemeyi uygun buldu. Başardıkları için bebeğin de annenin de şanslı olduğunu söylüyorlar. Ve şimdi… Asıl konu… Seni denize atanı öğrendik. Hiç aklımdan geçmeyen biri çıktı ne yazık ki. Nurhan’mış seni atan.”
“Nurhan mı? Sen ne diyorsun? O ne ister benden? Yoksa annesi ile birlikte mi planlamışlar?”
“Hayır, Özcan’ın şirketi yöneteceğinden o kadar eminmiş ki, sen kısa sürede hapisten kurtulunca seni de baban gibi yok etmek istemiş. Sırada Alize varmış gerçekten. Çünkü Alize seni hapisten kurtarmayı başarmış. Böylece kocasının geleceğini alt üst etmiş. Tüm yaşadıklarınız iktidar hırsıymış. Ama Özcan değil karısıymış yapan.”
“Özcan nasıl bilmez karısının neler yaptığını? Assos’a gelip gitmek en az on saat sürer. Nasıl gizler ki nerede olduğunu? Hani o gece hepsi evinde uyuyordu?”
“Haklısın. Gizlemeyi başaramazdı ama kocasının fark etmemesi için akşamdan uyku ilacı içirmiş.  O gece saatlerce araba kullanmış, Assos’a ulaşmış, ertesi gün de geri dönmüş. Özcan normalde de uykuyu seven biri olduğu için saat on gibi eve geldiğinde hiçbir şey olmamış gibi kocasını uyandırıp işe yollamış. Geç uyandırdığı için kızdığında Özcan'a bugün patron sensin demiş. Özcan karısının yaptığını öğrenince o konuşmayı anımsadı.”
“Bunlar nasıl insanlar? Amcamın sadece küçük bir kriz geçirmesine şükretmek lazım! Karısı ve kızı birer caniymiş!” Poyraz inanamıyordu. Nurhan ile kardeşten de yakındı. Evlenene kadar da Ilgın'dan farklı düşünmemişti. Üstelik ne olursa olsun babalarının mirası bir gün onların olacaktı. Birisinin canına kıymak nasıl bu kadar basit olabilirdi?
Alize o ana kadar sesini çıkartmadan dinlemiş ama daha fazla susamamıştı.
“O kadınları ellerimle parçalayacağım.”
“Alize, sakin ol. İnan onların uzun yıllar yatmalarını sağlayacak kadar çok suçlamamız var. Eh artık güzel haberi söylememe gerek yok. Evinize dönebileceğinizi biliyorsunuz!”
“Evet. Evet, evimize dönebiliriz.” Alize çığlık çığlığa bağırıyordu. Eve dönüşte yaşanacak ufak çaplı krizleri önlemek mümkün olmayacaktı ama yine de sonu tatlıya bağlanacaktı.
Kahvaltıya gittiklerinde Aslı ile Ercan çoktan masaya oturmuş İsmail amca ile muhabbet ediyorlardı. Emine yenge de yaptığı gözlemeleri masaya getiriyordu. Bir saat kadar sonra gözlemelerin bitmemesine bozulan Emine yengeyi, yolda yiyeceklerine ikna edip paket yaptırıp yatıştıran dörtlü uzun uzun vedalaşıp, yeniden ve sık geleceklerine söz vererek yola çıktı.
Alize ile Poyraz, arka koltukta neredeyse kucak kucağı oturuyordu. Orkun'un sabah anlattıklarını paylaştılar. Hepsi aile içinde yaşanan iktidar savaşının nelere neden olduğunu düşünüp sessiz kaldılar. Poyraz, karısının saçlarına öpücük kondurarak düşüncelere daldı. Artık sorunlar bittiğine göre her şey yeniden yoluna girecekti. Karısından bir gün bile ayrılmak istemiyordu.
İstanbul'a yaklaştıklarında Ercan dikiz aynasından bakıp yine öpüşürken gördüğü çifte, “Bir daha bir yere beraber gidersek ben ve Aslı arkada oturacağız. Ben de karımı öpmek istiyorum.”
Poyraz dudaklarını ayırmadan Ercan'ın tepesine küçük bir şaplak vurunca hepsi gülmeye başladı. Aslı kocasına dönüp, “Senin arka koltuğu ve öpücükleri hak etmen için çok çalışman lazım! Seni henüz affetmedim.”
“Nasıl ya? Dün gece...” ne söyleyeceğini fark edip susunca bu kez kahkaha sesleri daha da yükselmişti. Ercan utançtan bir süre sessiz kalınca bu kez Poyraz konuşmaya başladı.
“İşler yoluna girdikten sonra birlikte bir tatil yapalım gerçekten. Tüm sıkıntılarımızı atalım üstümüzden. Kayak yapmayı sever misiniz?”
“Ben bilmem kaymayı Poyraz. Yakışıklı kayak hocaları varmış. Alize anlatmıştı. Bana yakışıklı bir hoca bulursanız neden olmasın?” Ercan karısına şaşkınlıkla bakıyordu.
“Ben sana öğretirim. Ne demek yakışıklı hoca?” Aslı sesini kısarak ve sert bir ifade ile “Ben seni affedene kadar böyle olacak.”

“Ben anlamıyorum, Alize Poyraz'ı affetti sen beni affetmiyorsun. Haksızlık bu!”
“Ben de Alize'yi tanıyorsam kocasını bulmuş olmanın ilk heyecanı geçince Poyraz bulunmamış olmayı isteyecek!”
Poyraz da başına gelecekleri tahmin ediyor ama sevdiğinin elinden gelecek her türlü eziyete katlanacağını biliyordu. Ayrı kaldıkları günler boyunca hep buluşacağı günün hayalini kurmuştu. Alize'nin kendisine çok kızacağını, küseceğini, konuşmayacağını düşünmüştü. Alize ise tahminlerinin aksine o tokattan sonra hemen affetmişti. Ya da şimdilik öyle gözüküyordu. 

2 yorum: