“Sen neler söylüyorsun Alize? Kim
kimin annesi değil? Sen iyi misin? Saçmalamaya başladın.”
“Orkun'u aramam lazım.” telefonunu
çaldırmaya başlamıştı bile. Beşinci çalışta kısık sesle konuşan Orkun vardı
karşısında.
“Alize sorgular bitmedi ben seni
ararım.”
“Orkun konu Naz. Naz'a araba çarpmış
havaalanında.”
“Nasıl olmuş?”
“Güvenlik görevlisi, kazayı görenlerin
kasıtlı çapma olduğunu söylediklerini iletti. Polis kovalamış vuranı. Naz hastanede
ve ameliyata alınacak. Bil bakalım hangi kan grubu aranıyor?”
“Alize sen neler diyorsun? Ne kanı?
Kan mı lazım? Bana kazayı anlat kim çarpmış?”
“Orkun, polis tarafın biraz durulsun.
Bunları ekiplerden öğren. Ben sana başka bir şey söylüyorum. Naz'ın kan grubu 0
RH- yani o anne Naz'ın annesi değil. Olamaz tıbben imkansız. Bu ölümlerin
ardında Naz'ın doğumu olabilir mi? Annesini bulmak mümkün olmasa da senin
sorgulamana yardımcı olabilir mi? Hayatta kalan tek erkek Baki Bey. Baba o
olabilir ama o değilse de belki gerçek anne hakkında bilgisi vardır.”
“Alize sen yanlış meslektesin. Kapat
hadi ben seni haberdar ederim. Ha sakın dönmeye kalkışmayın ben Naz ile
ilgilenecek birilerini bulurum.”
“Tamam dönmüyoruz ama Naz ile
ilgilenmene gerek yok. Faruk diye bir arkadaşım var o ilgilenecek.”
“Oldu hadi ben odaya geri dönüyorum.
Seni mutlaka haberdar ederim. İçin rahat olsun.”
Telefonu kapattığında ikisi de yüzüne
bakıyordu. Şaşkınlıkla bakıp “Ne?” diye sordu.
“Alize sen nasıl böyle şeyleri düşünüp
birbirine bağlayabiliyorsun? Aklım durdu. Keşke polis olsaydın!”
“Aslı'm, hayatım, ben Poyraz'ın ailesinin
başına gelenleri dinlediğimden beri bin türlü şeyi düşünüyor ve komplo
teorileri kuruyorum. Hele Poyraz'ın başına gelenlerden sonra en az beşe katladı
o düşünceler. Katil bulunana kadar da kafam normal çalışmayacak. Alışın buna.”
Ercan arkasına yaslanıp Alize'yi
izlemeye başladı. Bu kadın nasıl bir şeydi? Nasıl akıl etmişti o kan
uyumsuzluğunu. Kendisi doktor olduğu halde akıl edemezdi. Elinden bir şey
kurtulamaz dedi ve korktu.
Alize söylediği yemeği didiklemeyi
bırakıp birkaç çatal attı ağzına. “Hadi karnınızı doyurun da çıkalım. Bugün
beni uzaklaştırmış olsalar da katili yakalayacak olmalarını bu lokantada
kutlamayacağım.” Sesinde bir canlılık vardı. Aslı arkadaşının sesindeki ve
bakışlarındaki farkı algılayınca sevindi. Naz da iyi olacaktı.
Alize, bu kadar ölüm ve kazanın Naz
ile ilgili olacağını düşünmemişti. Ta ki kan uyuşmazlığını duyana kadar. Biri
tüm bunları planlamış olabilir mi? Dedeyi de öldürmüş olma ihtimali var mıydı?
İyi de dedeyi neden öldürsün, diye düşündü. Acaba gerçek baba ile evlenmesine
engel mi olmuştu Savaş Kurt? Polis de düşünecekti tüm bunları emindi. O yüzden
kendisi yine Poyraz'ı denize atanın kim olabileceğini düşünmeye başladı. Bir
kadın atamaz demişti Orkun. Ama bir kadın bir erkeği tutup denize atmasını
sağlamış olabilirdi elbette. Neden kendisi yapsın ki? Birisini tutmuş olması
çok mantıklıydı. Taksi şoförü yakalandığında zaten olayların büyük kısmı
çözülecekti.
Yine Naz ile bağlantıya döndü
düşünceleri. Baba Sina Bey ise Poyraz neden öldürülmüştü? İki olay birbirinden
bağımsız olabilir miydi? Elbette olabilirdi. O kadar dizi izlemişti. Taklitçi
katiller yok muydu? Belki de biri Poyraz da intihar etti süsü verip ondan
kurtulmak istedi. O zaman bugün Sina Beyi öldüren yakalansa bile Poyraz'ı
öldüren yakalanamaya bilirdi. Başı ağrımaya başlayınca çantasından ağrı kesici
çıkarttı. Hemen ilaç içmezse ağrıları çok artıyordu.
Neden Poyraz sorusu yine aklındaydı.
Katil anne, kızını korumak istemiş olabilir miydi? Yoksa kardeşlerin ilişki
yaşadığını sandığı için mi öldürmek istemişti? Tüm bunları düşünürken beyninde
Naz'ın annesinin katil olduğuna inancını sağlamlaştırıyordu. Sadece kan
farkından buraya varması artık hep kötü düşündüğü sonucunu çıkartıyordu.
Kendisinden korkmaya başlamıştı.
Aslı arkada Alize'nin yanında oturuyor
ama o konuşmazsa konuşmuyordu. Ercan önde tek başına arada bir radyoyu açıyor
çalan müziklere eşlik ediyor ama çoğu zaman o da sessiz kalıyordu. Sessizlik
etkisini göstermiş iki kadın da arkada uyumaya başlamıştı. Ercan bundan son
derece memnundu!
Araba durduğunda ilk uyanan Alize
oldu. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Etrafta ne lokanta ne de feribot
iskelesi vardı. Beyaz bir binanın önündeydiler. Evin yanında büyük bir deniz
feneri vardı. Neden orada olduklarını anlamasa da Ercan'ın tuvalet ihtiyacı
yüzünden durmuş olabileceğini düşündü. Kendisinin olmasa da belki Aslı da
girmek isteyebilirdi. Arkadaşına hafifçe seslendi. Aslı uyanınca da tuvalete
gidip gitmeyeceğini sordu. Aslı da şaşkınlıkla bakıyordu etrafına. Ercan
benzinciler haricinde tuvalet için durmazdı. Burada ne işleri olduğunu anlamaya
çalışıyordu. Galiba kocası yolu kaybetmişti. Araçtan indi iki kadında. Ercan'a
bakındılar ama göremediler. Arabadan uzaklaşmak istemedikleri için etrafa
taramaya başladılar. Neler oluyordu? Alize dayanamamış bir iki adım atmıştı ki
evin arkasından Ercan gözüktü. Aslı'ya seslendi. “Gel canım, Alize sen de
gelecek misin?” Alize doğru tahmin etmişti tuvalet molası vermişlerdi.
“Teşekkürler ihtiyacım yok. Siz
gidin.” dedi.
Ercan çay içmek ister misin yeni
demlenmiş dediğinde ise itiraz edemedi. Fenerin olduğu yer çok güzeldi. Tek
kusuru poyrazın sert esmesiydi. Saçlarını bir eli ile toplayıp Ercan'ın işaret
ettiği tarafa doğru yürüdü. İlk evin yanında bitişik ikinci bir ev vardı. Evin
önüne doğru yürürken bahçede yanan ateşin odun kokusu burnuna geldi. O tarafa
doğru yürüdü. Evin son köşesini dönüp bahçeye ulaştığında öylece durdu. Hayal
görüyordu.
O kadar çok düşünmüştü ki Poyraz'ı,
artık hayal görmeye başlamıştı. Ocağın başında ateşi karıştıran adamı Poyraz'a
benzettiğinden emindi. Aklını yitirmek üzere olduğundan emindi. Birisinin gelip
kendisini uyandıracağından emindi. Daha önce de defalarca yaşamıştı bunu.
Uyanmak için zorladı kendisini. Ayakları onu o hayale doğru götürüyordu. Yine
hayal kırıklığına uğrayacağını bilerek uyanmak istedi. Başaramayınca koluna
tırnaklarını geçirdi. Canı yanıyordu. Yani? Uyanıktı!
Artık kıpırdayamıyordu. Ayakları ne
ileri ne de geri gidiyordu. Ateşin başındaki hayal ise kendisine yaklaşıyordu.
O hayal o kadar gerçekti ki. Gözlerinde yine aynı aşk ile bakıyordu. Ayırmadığı
gözleri ile tüm aşkını haykırıyordu. Alize benzerlikten emin de olsa içini
kaplayan sevince ve heyecana engel olamıyordu. Bu kadar benzerlik olamaz
diyordu. Bu nasıl olabilir. Ya oysa? Ya ölmemişse?
“Poyraz?”
Sesi çıkmamıştı. Tekrar denedi.
“Poyraz?”
Evet bu kez sesi duyulacak kadar
yüksekti. En azından kendi kulağına gelmişti. O erkek de duymuş olmalıydı ki
yanıt verdi.
“Alize, benim aşkım.”
Bir iki adım atmayı denedi. Başarınca
durmaksızın yürüdü ve aralarındaki dört beş metrelik mesafeyi koşarak
kapattılar. Sımsıkı sarıldılar. Tam öpecekti ki kendini geri çekti Alize. Soru
dolu bakışlarla bakmaya başladı.
Poyraz yaşıyordu. Kesin hafızasını
yitirmişti. Yoksa bunca zaman öldü sanmasına, acı içinde kıvranmasına izin
vermezdi. Oysa Poyraz “Alize, aşkım” demişti.
Hafızasını yitirmiş olsa bile mutlaka anımsamıştı ki bugün buradaydılar.
Ya da hiç hafızasını kaybetmemişti... Çünkü öyle olsa Ercan ona söylerdi değil
mi?
Poyraz, kendisini kızgınlıkla bakan
gözleri yumuşatmak için yeniden “Alize , aşkım!” demişti ama bu kez cümlesi
bitmeden yüzünde patlayan tokatla sersemlemişti.
İlk anın şaşkınlığından sonra
Alize'nin kızgınlığı su üstüne çıkmıştı. Poyraz kızmasını bekliyordu ama tokadı
beklememişti. Yine de ona kızamıyordu. Kendisi Alize'nin üzgün olsa da hayatta
olduğunu bilerek yaşarken, karısı acıların içinde kıvranmıştı. Ercan'dan her
dinlediği içini yakmıştı. İkisi de iki haftadır acı içindeydi ama bunun nedeni
Alize'nin korunmasıydı. Bunu aşkına, canından çok sevdiğine anlatabileceğini
biliyordu. Oysa o an Alize sadece öldüğünü sandığı kocasını bulmanın sevinci
ile çektiği acının intikamı arasında gidip geliyordu.
“Alize, lütfen dinle.” Sesindeki
yalvaran ifade Alize'yi yumuşatmaya yeterli değildi. Ölmediğini bilmenin
mutluluğunu sonra yaşayacaktı. Şu an kızgınlığını içinden atması gerektiğini
biliyordu. Tüm hırsını sözlere döktü.
“Neyi? Yaşadığını, hafızanın yerinde
olduğunu ama beni aramadığını mı söyleyeceksin? Öldün sandığım süre boyunca
hayatta olduğunu ama bana haber verme gereği duymadığını mı? Yoksa Ercan'ın
bile bildiğini benim bilmemin önemsiz olduğunu mu?” Kollarından sıyrılmış bir
adım geri gidip bağırmaya başlamıştı.
Bağırarak söylediği her cümlenin sonunda ayağını yere vuruyordu.
Arkasından gelen Ercan ile Aslı'nın farkında değildi. Deniz fenerinin bekçisi
ve ailesinin de camdan onları izlediğini bilmiyordu. Tek bildiği kocasının öldü
sandığı süre boyunca hayatta olduğu ve acı çekmesine ses çıkarmadığıydı.
Poyraz yüzündeki parmak izlerinin
farkında bile değildi. Sadece Alize'ye sarılmak ve bunca gündür çektirdiği
acılar için özür dilemek istiyordu. Özürle halledilecek şeyler değildi ama o an
mecburdu. Kollarını yeniden beline dolayıp kendisine çektiğinde Alize kendisini
geri çekmeye çalıştı. Poyraz sımsıkı sarılmaya devam ettikçe Alize kendisini
geri çekiyordu. Başını uzaklaştırabildiği kadar geri atıp gözlerine dimdik
baktı. İlk gördüğü andan beri aşık olduğu gri gözlerin içinde kayboldu yine. O
gözlerde de aşkı gördü. Özlemi gördü. Ama en çok da yoğun üzüntüyü gördü. İşte
o an biraz daha yumuşadı. Poyraz da acı çekmişti. Kendisi kadar olmasa da acı
çekmişti. Ne demişti Poyraz? 'Seni asla isteyerek üzmem!'
Kocası sözünden dönecek biri değildi.
Bu sözü vermiş ise kendi isteği dışında sözünü tutamamış demekti. Aşkından daha
fazla uzak durmak istemiyor, kaybettiğine inandığı anda bulduğu kocasına doya
doya sarılmak her noktasını tek tek öpmek istiyordu. Yine de Alize damarı
tutmuştu.
“Neden beni haberdar etmedin? Neden
sustun bunca gün?”
“Aşkım, tüm bunları zorunlu yaptığımı
düşünemiyor musun? Ben seni bu kadar severken bu kadar üzmeyi ister miyim?
Savcılık istedi aşkım. Lütfen inan bana. Senin hayatın tehlikedeydi. Sana bir
şey olacak korkusu ile burada nasıl durduğumu hayal bile edemezsin. Ben öldü
sanıldığım için artık tehlikede değildim ama sen beni denize atanın hedefiydin.
Bu nasıl bir duygu bilemezsin. Her gün hayatının tehlikede olduğunu bilerek
yaşamak nasıl bilemezsin.”
Poyraz bir nefeste sıralamıştı kendi
yaşadıklarını. Alize hala kızgınlıkla bakmaya çalışıyordu ama içinde yükselen
sevinci de saklayamıyordu. Kocası ölmemişti ama en az kendisi kadar acı çekerek
uzak durmuştu karısından. İçindeki kızgınlığın geçtiğini hissetti. O
yaşadıklarının acısını ayrıca çıkartacaktı kocasından ama şu an artık tek
yaşamak istediği sevinçti. Bundan daha güzel bir şey düşünemiyordu. O ilk
kızgınlık geçtikten sonra yavaşça sarıldı. Etrafında olanların farkında değildi.
Sadece sarıldığı beli her geçen an biraz daha sıkıyor ve kokusunu derin derin
içine çekiyordu. Poyraz da artık karısının içindeki savaşı bitirdiğini
anlamıştı. Büyük bir sevgiyle sarıldı. Yüzünün her noktasını öpüyor her
öpücüğünden sonra da “Seni seviyorum” diyordu. İkisi de izleyen gözlere
aldırmıyordu. Az önce yaşanan gelgitlerin ardından şu an dünya yansa umurları
olmayacaktı. Alize, Poyraz'ın çok özlediği kokusunu içine çekti ve gözlerini
açtı.
Sonra hışımla kafasını kaldırdı. Ercan
ile Aslı'ya baktı. Ercan mahcup bakışlarını kaçırıyor, Aslı ise Alize'nin
yapamadığını yapıyor, ağlıyordu.
“Siz biliyor muydunuz?” sesinde sitem
vardı ama mutluluk daha baskındı. Yanıt Ercan'dan geldi.
“Ben o gece öğrendim. Çok üzgünüm ama
senden ve Aslı'dan bile gizlemem şarttı. Bunun acısının çıkacağını bilsem de o
an senin hayatın her şeyden daha değerliydi.
Hadi içeri girelim de rahat rahat konuşalım. Ayakta duramayacak kadar
yorgunum.”
Aslı da Alize de Ercan'ın günlerdir
yaşadığı huzursuzluğun ardında yatanın Poyraz'ı gizlemek olduğunu anlamıştı
artık. Ercan da iki arkadaşın bu konuda canına okuyacağını da çok iyi
biliyordu. Dörtlü kısa süre birbirine baktı. Artık dördü de huzurluydu. Poyraz,
“Siz geçin, biz de geliriz şimdi.”
Poyraz bahçedekiler gidene kadar bekledi.
Sonra karısının çenesinden tutup yüzünü yukarı kaldırdı. “Her şey için çok çok
özür dilerim. Seni üzmeyi hiç istemedim ama inan mecburdum. Beni affettiğini
söyle.”
“Sen bir daha benden bir şey
gizlemeyeceğine ve yüz yaşına kadar yaşayıp bana kocalık yapacağına söz ver!”
“Son nefesime kadar seni sevip kocan
olarak yanında olacağım. Umarım Allah yüz yaşından da çok ömür verir bize. Her
anımı seninle geçireceğim yılları yaşamak, seninle didişmek o kadar güzel
olacak ki.”
“Elbette güzel olacak. Hadi girelim
içeri. Herkes bizi bekliyor.”
“Biraz daha bekleyecekler. Seni doya
doya öpmeden bir adım atmam.” Sözü bittiğinde çoktan öpmeye başlamıştı bile.
Alize haftalardır hasret kaldığı dudakların tadını aldığında tüm kızgınlığı
geçmişti. Poyraz dudaklarından uzaklaştığında isyan etse de duydukları ile
mutlu oldu.
“Alize, doğum günün kutlu olsun
aşkım.”
“Evet gerçekten doğum günüm bugün.
Seni buldum ya yeniden doğdum sanki.”
Öpüşmeleri biraz hafiflediğinde
Aslı'nın sesini duydu Alize. Ercan da karısını takip ediyordu. Aslı elinde
Alize'nin çantası ile geliyordu.
“Telefonun çalıyor. Orkun Bey arıyor.”
Alize hemen açtı telefonunu. Orkun, bir polise uymayacak kadar titrek bir
sesle,
“Bana kızmadığını ummak çok mu büyük
hoşgörü beklemek olur?”
Alize, Orkun'un sorusuna sert ve ters
bir sesle yanıt verdi.
“Katili buldunuz mu?”
“Evet, bana çok kızgınsın. Çok üzgünüm
ama inan senin iyiliğin içindi.” Orkun gerçekten üzgündü. Kendisini en iyi
arkadaşına ihanet etmiş gibi hissediyordu.
“Poyraz da öyle diyor ama henüz onu affetmemişken
seni niye affedeyim ki? Bunun acısını çıkartmayana Alize demesinler.”
Gülümsemesini bastırıp aynı sert tonla devam etti. “Şimdi... Durum ne? Buldunuz
mu? Kocamın bana bunca zaman eziyet etmesine neden olan kimmiş?”
Orkun derin bir nefes aldı. Nasıl
söyleyeceğini bilemiyordu. “Alize, ailenin tamamı sarsılacak. Çünkü Naz'a vuran
şoför de yakalandı ve kim için çalıştığını anlattı.”
“Bir saniye Orkun! Poyraz'ın Naz'ın
kaza yaptığından haberi yok.”
Kısaca anlattı Alize. Poyraz'ın rengi
atmış ama iyi olduğunu telefonda konuştuklarını hızlıca aktarınca susmuştu.
Orkun açıklamanın bitmesini beklemiş sonra da, “Telefonu hoparlöre alır mısın?
Poyraz'ın da duyması lazım.” demişti.
Hoparlör düğmesine basınca Aslı içeri
girmek için döndü. Alize kolundan tuttu. Arkadaşından gizlisi yoktu. Telefona
doğru “Aslı ile Ercan da dinleyecek. Gerçi Ercan'ın biliyor olma ihtimali var
ya yine de dinlesin.” Ercan gözlerini devirerek çok uzun yıllar başına
kakılacak lafların ilklerini hazmetmeye çalıştı. Alize o an kocasının yanında
olmasının mutluluğu ile eski şakacı haline dönmüştü.
“Tamam, sorun yok. Kısa sürede
gazeteler yazacak nasılsa her şeyi. Bu kadar olayı gizlemek mümkün gözükmüyor.”
Hepsi farkındaydı bunların.
“Orkun çatlatma adamı, bak Ilgın'ı
rüyanda bile göremezsin.”
Alize en can alıcı noktadan vurmuştu
bu kez. Orkun telefonun yakınında Poyraz'ın da olduğunu bildiği için yanıt
verememişti. Sadece boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.
“Poyraz, çok üzgünüm ama
babanın katili..."
Offffff süper 👏👏👏
YanıtlaSilteşekkürler tatlım...
YanıtlaSil