22 Mayıs 2015 Cuma

Alize & Poyraz 54. Bölüm

“Sen neler söylüyorsun Alize? Kim kimin annesi değil? Sen iyi misin? Saçmalamaya başladın.”
“Orkun'u aramam lazım.” telefonunu çaldırmaya başlamıştı bile. Beşinci çalışta kısık sesle konuşan Orkun vardı karşısında.
“Alize sorgular bitmedi ben seni ararım.”
“Orkun konu Naz. Naz'a araba çarpmış havaalanında.”
“Nasıl olmuş?”
“Güvenlik görevlisi, kazayı görenlerin kasıtlı çapma olduğunu söylediklerini iletti. Polis kovalamış vuranı. Naz hastanede ve ameliyata alınacak. Bil bakalım hangi kan grubu aranıyor?”
“Alize sen neler diyorsun? Ne kanı? Kan mı lazım? Bana kazayı anlat kim çarpmış?”

“Orkun, polis tarafın biraz durulsun. Bunları ekiplerden öğren. Ben sana başka bir şey söylüyorum. Naz'ın kan grubu 0 RH- yani o anne Naz'ın annesi değil. Olamaz tıbben imkansız. Bu ölümlerin ardında Naz'ın doğumu olabilir mi? Annesini bulmak mümkün olmasa da senin sorgulamana yardımcı olabilir mi? Hayatta kalan tek erkek Baki Bey. Baba o olabilir ama o değilse de belki gerçek anne hakkında bilgisi vardır.”
“Alize sen yanlış meslektesin. Kapat hadi ben seni haberdar ederim. Ha sakın dönmeye kalkışmayın ben Naz ile ilgilenecek birilerini bulurum.”
“Tamam dönmüyoruz ama Naz ile ilgilenmene gerek yok. Faruk diye bir arkadaşım var o ilgilenecek.”
“Oldu hadi ben odaya geri dönüyorum. Seni mutlaka haberdar ederim. İçin rahat olsun.”
Telefonu kapattığında ikisi de yüzüne bakıyordu. Şaşkınlıkla bakıp “Ne?” diye sordu.
“Alize sen nasıl böyle şeyleri düşünüp birbirine bağlayabiliyorsun? Aklım durdu. Keşke polis olsaydın!”
“Aslı'm, hayatım, ben Poyraz'ın ailesinin başına gelenleri dinlediğimden beri bin türlü şeyi düşünüyor ve komplo teorileri kuruyorum. Hele Poyraz'ın başına gelenlerden sonra en az beşe katladı o düşünceler. Katil bulunana kadar da kafam normal çalışmayacak. Alışın buna.”
Ercan arkasına yaslanıp Alize'yi izlemeye başladı. Bu kadın nasıl bir şeydi? Nasıl akıl etmişti o kan uyumsuzluğunu. Kendisi doktor olduğu halde akıl edemezdi. Elinden bir şey kurtulamaz dedi ve korktu.
Alize söylediği yemeği didiklemeyi bırakıp birkaç çatal attı ağzına. “Hadi karnınızı doyurun da çıkalım. Bugün beni uzaklaştırmış olsalar da katili yakalayacak olmalarını bu lokantada kutlamayacağım.” Sesinde bir canlılık vardı. Aslı arkadaşının sesindeki ve bakışlarındaki farkı algılayınca sevindi. Naz da iyi olacaktı.
Alize, bu kadar ölüm ve kazanın Naz ile ilgili olacağını düşünmemişti. Ta ki kan uyuşmazlığını duyana kadar. Biri tüm bunları planlamış olabilir mi? Dedeyi de öldürmüş olma ihtimali var mıydı? İyi de dedeyi neden öldürsün, diye düşündü. Acaba gerçek baba ile evlenmesine engel mi olmuştu Savaş Kurt? Polis de düşünecekti tüm bunları emindi. O yüzden kendisi yine Poyraz'ı denize atanın kim olabileceğini düşünmeye başladı. Bir kadın atamaz demişti Orkun. Ama bir kadın bir erkeği tutup denize atmasını sağlamış olabilirdi elbette. Neden kendisi yapsın ki? Birisini tutmuş olması çok mantıklıydı. Taksi şoförü yakalandığında zaten olayların büyük kısmı çözülecekti.
Yine Naz ile bağlantıya döndü düşünceleri. Baba Sina Bey ise Poyraz neden öldürülmüştü? İki olay birbirinden bağımsız olabilir miydi? Elbette olabilirdi. O kadar dizi izlemişti. Taklitçi katiller yok muydu? Belki de biri Poyraz da intihar etti süsü verip ondan kurtulmak istedi. O zaman bugün Sina Beyi öldüren yakalansa bile Poyraz'ı öldüren yakalanamaya bilirdi. Başı ağrımaya başlayınca çantasından ağrı kesici çıkarttı. Hemen ilaç içmezse ağrıları çok artıyordu.
Neden Poyraz sorusu yine aklındaydı. Katil anne, kızını korumak istemiş olabilir miydi? Yoksa kardeşlerin ilişki yaşadığını sandığı için mi öldürmek istemişti? Tüm bunları düşünürken beyninde Naz'ın annesinin katil olduğuna inancını sağlamlaştırıyordu. Sadece kan farkından buraya varması artık hep kötü düşündüğü sonucunu çıkartıyordu. Kendisinden korkmaya başlamıştı.
Aslı arkada Alize'nin yanında oturuyor ama o konuşmazsa konuşmuyordu. Ercan önde tek başına arada bir radyoyu açıyor çalan müziklere eşlik ediyor ama çoğu zaman o da sessiz kalıyordu. Sessizlik etkisini göstermiş iki kadın da arkada uyumaya başlamıştı. Ercan bundan son derece memnundu!
Araba durduğunda ilk uyanan Alize oldu. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Etrafta ne lokanta ne de feribot iskelesi vardı. Beyaz bir binanın önündeydiler. Evin yanında büyük bir deniz feneri vardı. Neden orada olduklarını anlamasa da Ercan'ın tuvalet ihtiyacı yüzünden durmuş olabileceğini düşündü. Kendisinin olmasa da belki Aslı da girmek isteyebilirdi. Arkadaşına hafifçe seslendi. Aslı uyanınca da tuvalete gidip gitmeyeceğini sordu. Aslı da şaşkınlıkla bakıyordu etrafına. Ercan benzinciler haricinde tuvalet için durmazdı. Burada ne işleri olduğunu anlamaya çalışıyordu. Galiba kocası yolu kaybetmişti. Araçtan indi iki kadında. Ercan'a bakındılar ama göremediler. Arabadan uzaklaşmak istemedikleri için etrafa taramaya başladılar. Neler oluyordu? Alize dayanamamış bir iki adım atmıştı ki evin arkasından Ercan gözüktü. Aslı'ya seslendi. “Gel canım, Alize sen de gelecek misin?” Alize doğru tahmin etmişti tuvalet molası vermişlerdi.
“Teşekkürler ihtiyacım yok. Siz gidin.” dedi.
Ercan çay içmek ister misin yeni demlenmiş dediğinde ise itiraz edemedi. Fenerin olduğu yer çok güzeldi. Tek kusuru poyrazın sert esmesiydi. Saçlarını bir eli ile toplayıp Ercan'ın işaret ettiği tarafa doğru yürüdü. İlk evin yanında bitişik ikinci bir ev vardı. Evin önüne doğru yürürken bahçede yanan ateşin odun kokusu burnuna geldi. O tarafa doğru yürüdü. Evin son köşesini dönüp bahçeye ulaştığında öylece durdu. Hayal görüyordu.
O kadar çok düşünmüştü ki Poyraz'ı, artık hayal görmeye başlamıştı. Ocağın başında ateşi karıştıran adamı Poyraz'a benzettiğinden emindi. Aklını yitirmek üzere olduğundan emindi. Birisinin gelip kendisini uyandıracağından emindi. Daha önce de defalarca yaşamıştı bunu. Uyanmak için zorladı kendisini. Ayakları onu o hayale doğru götürüyordu. Yine hayal kırıklığına uğrayacağını bilerek uyanmak istedi. Başaramayınca koluna tırnaklarını geçirdi. Canı yanıyordu. Yani? Uyanıktı!
Artık kıpırdayamıyordu. Ayakları ne ileri ne de geri gidiyordu. Ateşin başındaki hayal ise kendisine yaklaşıyordu. O hayal o kadar gerçekti ki. Gözlerinde yine aynı aşk ile bakıyordu. Ayırmadığı gözleri ile tüm aşkını haykırıyordu. Alize benzerlikten emin de olsa içini kaplayan sevince ve heyecana engel olamıyordu. Bu kadar benzerlik olamaz diyordu. Bu nasıl olabilir. Ya oysa? Ya ölmemişse?
“Poyraz?”
Sesi çıkmamıştı. Tekrar denedi.
“Poyraz?”
Evet bu kez sesi duyulacak kadar yüksekti. En azından kendi kulağına gelmişti. O erkek de duymuş olmalıydı ki yanıt verdi.

“Alize, benim aşkım.”
Bir iki adım atmayı denedi. Başarınca durmaksızın yürüdü ve aralarındaki dört beş metrelik mesafeyi koşarak kapattılar. Sımsıkı sarıldılar. Tam öpecekti ki kendini geri çekti Alize. Soru dolu bakışlarla bakmaya başladı.
Poyraz yaşıyordu. Kesin hafızasını yitirmişti. Yoksa bunca zaman öldü sanmasına, acı içinde kıvranmasına izin vermezdi. Oysa Poyraz “Alize, aşkım” demişti.  Hafızasını yitirmiş olsa bile mutlaka anımsamıştı ki bugün buradaydılar. Ya da hiç hafızasını kaybetmemişti... Çünkü öyle olsa Ercan ona söylerdi değil mi?
Poyraz, kendisini kızgınlıkla bakan gözleri yumuşatmak için yeniden “Alize , aşkım!” demişti ama bu kez cümlesi bitmeden yüzünde patlayan tokatla sersemlemişti.
İlk anın şaşkınlığından sonra Alize'nin kızgınlığı su üstüne çıkmıştı. Poyraz kızmasını bekliyordu ama tokadı beklememişti. Yine de ona kızamıyordu. Kendisi Alize'nin üzgün olsa da hayatta olduğunu bilerek yaşarken, karısı acıların içinde kıvranmıştı. Ercan'dan her dinlediği içini yakmıştı. İkisi de iki haftadır acı içindeydi ama bunun nedeni Alize'nin korunmasıydı. Bunu aşkına, canından çok sevdiğine anlatabileceğini biliyordu. Oysa o an Alize sadece öldüğünü sandığı kocasını bulmanın sevinci ile çektiği acının intikamı arasında gidip geliyordu.
“Alize, lütfen dinle.” Sesindeki yalvaran ifade Alize'yi yumuşatmaya yeterli değildi. Ölmediğini bilmenin mutluluğunu sonra yaşayacaktı. Şu an kızgınlığını içinden atması gerektiğini biliyordu. Tüm hırsını sözlere döktü.
“Neyi? Yaşadığını, hafızanın yerinde olduğunu ama beni aramadığını mı söyleyeceksin? Öldün sandığım süre boyunca hayatta olduğunu ama bana haber verme gereği duymadığını mı? Yoksa Ercan'ın bile bildiğini benim bilmemin önemsiz olduğunu mu?” Kollarından sıyrılmış bir adım geri gidip bağırmaya başlamıştı.   Bağırarak söylediği her cümlenin sonunda ayağını yere vuruyordu. Arkasından gelen Ercan ile Aslı'nın farkında değildi. Deniz fenerinin bekçisi ve ailesinin de camdan onları izlediğini bilmiyordu. Tek bildiği kocasının öldü sandığı süre boyunca hayatta olduğu ve acı çekmesine ses çıkarmadığıydı.
Poyraz yüzündeki parmak izlerinin farkında bile değildi. Sadece Alize'ye sarılmak ve bunca gündür çektirdiği acılar için özür dilemek istiyordu. Özürle halledilecek şeyler değildi ama o an mecburdu. Kollarını yeniden beline dolayıp kendisine çektiğinde Alize kendisini geri çekmeye çalıştı. Poyraz sımsıkı sarılmaya devam ettikçe Alize kendisini geri çekiyordu. Başını uzaklaştırabildiği kadar geri atıp gözlerine dimdik baktı. İlk gördüğü andan beri aşık olduğu gri gözlerin içinde kayboldu yine. O gözlerde de aşkı gördü. Özlemi gördü. Ama en çok da yoğun üzüntüyü gördü. İşte o an biraz daha yumuşadı. Poyraz da acı çekmişti. Kendisi kadar olmasa da acı çekmişti. Ne demişti Poyraz? 'Seni asla isteyerek üzmem!'
Kocası sözünden dönecek biri değildi. Bu sözü vermiş ise kendi isteği dışında sözünü tutamamış demekti. Aşkından daha fazla uzak durmak istemiyor, kaybettiğine inandığı anda bulduğu kocasına doya doya sarılmak her noktasını tek tek öpmek istiyordu. Yine de Alize damarı tutmuştu.
“Neden beni haberdar etmedin? Neden sustun bunca gün?”
“Aşkım, tüm bunları zorunlu yaptığımı düşünemiyor musun? Ben seni bu kadar severken bu kadar üzmeyi ister miyim? Savcılık istedi aşkım. Lütfen inan bana. Senin hayatın tehlikedeydi. Sana bir şey olacak korkusu ile burada nasıl durduğumu hayal bile edemezsin. Ben öldü sanıldığım için artık tehlikede değildim ama sen beni denize atanın hedefiydin. Bu nasıl bir duygu bilemezsin. Her gün hayatının tehlikede olduğunu bilerek yaşamak nasıl bilemezsin.”
Poyraz bir nefeste sıralamıştı kendi yaşadıklarını. Alize hala kızgınlıkla bakmaya çalışıyordu ama içinde yükselen sevinci de saklayamıyordu. Kocası ölmemişti ama en az kendisi kadar acı çekerek uzak durmuştu karısından. İçindeki kızgınlığın geçtiğini hissetti. O yaşadıklarının acısını ayrıca çıkartacaktı kocasından ama şu an artık tek yaşamak istediği sevinçti. Bundan daha güzel bir şey düşünemiyordu. O ilk kızgınlık geçtikten sonra yavaşça sarıldı. Etrafında olanların farkında değildi. Sadece sarıldığı beli her geçen an biraz daha sıkıyor ve kokusunu derin derin içine çekiyordu. Poyraz da artık karısının içindeki savaşı bitirdiğini anlamıştı. Büyük bir sevgiyle sarıldı. Yüzünün her noktasını öpüyor her öpücüğünden sonra da “Seni seviyorum” diyordu. İkisi de izleyen gözlere aldırmıyordu. Az önce yaşanan gelgitlerin ardından şu an dünya yansa umurları olmayacaktı. Alize, Poyraz'ın çok özlediği kokusunu içine çekti ve gözlerini açtı.
Sonra hışımla kafasını kaldırdı. Ercan ile Aslı'ya baktı. Ercan mahcup bakışlarını kaçırıyor, Aslı ise Alize'nin yapamadığını yapıyor, ağlıyordu.
“Siz biliyor muydunuz?” sesinde sitem vardı ama mutluluk daha baskındı. Yanıt Ercan'dan geldi.
“Ben o gece öğrendim. Çok üzgünüm ama senden ve Aslı'dan bile gizlemem şarttı. Bunun acısının çıkacağını bilsem de o an senin hayatın her şeyden daha değerliydi.  Hadi içeri girelim de rahat rahat konuşalım. Ayakta duramayacak kadar yorgunum.”
Aslı da Alize de Ercan'ın günlerdir yaşadığı huzursuzluğun ardında yatanın Poyraz'ı gizlemek olduğunu anlamıştı artık. Ercan da iki arkadaşın bu konuda canına okuyacağını da çok iyi biliyordu. Dörtlü kısa süre birbirine baktı. Artık dördü de huzurluydu. Poyraz,
“Siz geçin, biz de geliriz şimdi.”
Poyraz bahçedekiler gidene kadar bekledi. Sonra karısının çenesinden tutup yüzünü yukarı kaldırdı. “Her şey için çok çok özür dilerim. Seni üzmeyi hiç istemedim ama inan mecburdum. Beni affettiğini söyle.”
“Sen bir daha benden bir şey gizlemeyeceğine ve yüz yaşına kadar yaşayıp bana kocalık yapacağına söz ver!”
“Son nefesime kadar seni sevip kocan olarak yanında olacağım. Umarım Allah yüz yaşından da çok ömür verir bize. Her anımı seninle geçireceğim yılları yaşamak, seninle didişmek o kadar güzel olacak ki.”
“Elbette güzel olacak. Hadi girelim içeri. Herkes bizi bekliyor.”
“Biraz daha bekleyecekler. Seni doya doya öpmeden bir adım atmam.” Sözü bittiğinde çoktan öpmeye başlamıştı bile. Alize haftalardır hasret kaldığı dudakların tadını aldığında tüm kızgınlığı geçmişti. Poyraz dudaklarından uzaklaştığında isyan etse de duydukları ile mutlu oldu.
“Alize, doğum günün kutlu olsun aşkım.”
“Evet gerçekten doğum günüm bugün. Seni buldum ya yeniden doğdum sanki.”
Öpüşmeleri biraz hafiflediğinde Aslı'nın sesini duydu Alize. Ercan da karısını takip ediyordu. Aslı elinde Alize'nin çantası ile geliyordu.
“Telefonun çalıyor. Orkun Bey arıyor.” Alize hemen açtı telefonunu. Orkun, bir polise uymayacak kadar titrek bir sesle,
“Bana kızmadığını ummak çok mu büyük hoşgörü beklemek olur?”
Alize, Orkun'un sorusuna sert ve ters bir sesle yanıt verdi.
“Katili buldunuz mu?”
“Evet, bana çok kızgınsın. Çok üzgünüm ama inan senin iyiliğin içindi.” Orkun gerçekten üzgündü. Kendisini en iyi arkadaşına ihanet etmiş gibi hissediyordu.
“Poyraz da öyle diyor ama henüz onu affetmemişken seni niye affedeyim ki? Bunun acısını çıkartmayana Alize demesinler.” Gülümsemesini bastırıp aynı sert tonla devam etti. “Şimdi... Durum ne? Buldunuz mu? Kocamın bana bunca zaman eziyet etmesine neden olan kimmiş?”
Orkun derin bir nefes aldı. Nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. “Alize, ailenin tamamı sarsılacak. Çünkü Naz'a vuran şoför de yakalandı ve kim için çalıştığını anlattı.”
“Bir saniye Orkun! Poyraz'ın Naz'ın kaza yaptığından haberi yok.”
Kısaca anlattı Alize. Poyraz'ın rengi atmış ama iyi olduğunu telefonda konuştuklarını hızlıca aktarınca susmuştu. Orkun açıklamanın bitmesini beklemiş sonra da, “Telefonu hoparlöre alır mısın? Poyraz'ın da duyması lazım.” demişti.
Hoparlör düğmesine basınca Aslı içeri girmek için döndü. Alize kolundan tuttu. Arkadaşından gizlisi yoktu. Telefona doğru “Aslı ile Ercan da dinleyecek. Gerçi Ercan'ın biliyor olma ihtimali var ya yine de dinlesin.” Ercan gözlerini devirerek çok uzun yıllar başına kakılacak lafların ilklerini hazmetmeye çalıştı. Alize o an kocasının yanında olmasının mutluluğu ile eski şakacı haline dönmüştü.
“Tamam, sorun yok. Kısa sürede gazeteler yazacak nasılsa her şeyi. Bu kadar olayı gizlemek mümkün gözükmüyor.” Hepsi farkındaydı bunların.
“Orkun çatlatma adamı, bak Ilgın'ı rüyanda bile göremezsin.”
Alize en can alıcı noktadan vurmuştu bu kez. Orkun telefonun yakınında Poyraz'ın da olduğunu bildiği için yanıt verememişti. Sadece boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.
“Poyraz, çok üzgünüm ama babanın katili..." 

2 yorum: