22 Mayıs 2015 Cuma

Alize & Poyraz 53. Bölüm

Çarşamba günü önemli bir toplantı vardı. Ankara'daki ortaklar İstanbul'a gelmiş görüşmek istemişlerdi. Alize, Baki Bey ve damatlarının da olacağı toplantıyı organize ettiğinde görüşmelerin önemli olacağını hissetmişti. Saat on altıda yapılacak toplantı öncesi Alize o şirket ile yapılmış tüm anlaşmaları okudu. Poyraz açık kapı bırakmamış, güzel bir anlaşma yapmıştı. Yine de şirketin akaryakıt ayağı olduğu ve kendisi de bu konuda çok tecrübesiz olduğu için okumaya devam etti. Arada bir sekreteri Nihal Hanım ile görüşüyor ondan destek alıyordu. Zaten toplantıya da yine birlikte girdiler. Tüm katılımcılar toplandığında saat dördü geçmişti. Alize bu kez ortakların bekletmesine sinirlenmişti.


Özcan ile Özkan çoktan gelmiş, Baki Beyin yanındaki koltuklara oturmuştu. Alize ile olan selamlaşmaları içtendi. Özkan, her zaman Özcan'dan daha samimiydi. Ortaklar geldiklerinde kapıyı açıp içeriye girerken Alize kolundaki saate baktı. Saat dördü on altı geçiyordu. Tam on altı dakika beklemişlerdi. Önden giren kişi Alize'nin saate baktığını görünce “Çok bekletmedik umarım. İstanbul trafiği söylenmişti ama bu kadar kötü olacağını düşünemedik.” dedi. Sesi samimiyetten uzaktı.

Alize, kendisini alt etme çabalarına alışkınmış gibi, yine mi? İfadesini yüzüne oturtup hasmına baktı ve “Sizlerin İstanbul'a ilk defa geldiğinizi düşünemedik. Bir dahaki sefere şoför göndeririz.”

“İlk gelişimiz değil elbette.” diyerek söze girdi küçük kardeş. Böylece yalanlarını da ortaya çıkartmış oldu ama bunu fark etmedi. Alize ise duyduğundan sonra yüzünde alaycı bir ifade ile bakıp ellerini sıktı ve yerine oturdu. Aklından geçenler ise çok başkaydı. Bu üç kardeş ile yapılmış ortaklık aslında holdingin nakit ihtiyacını karşılayacak düzeydeydi ama kardeşlerin bugünkü geliş nedenleri ile bu ortaklığın gidişatı değişebilirdi. Hislerine iş ile ilgili kararlarında da güvenmeyi çoktan öğrenmişti.

Tanışmanın ardından toplantı başlamıştı. Gelişleri ile yaşanan sıkıntının atlatılması için önce Poyraz ile ilgili konuşmaya başladılar. Üçkardeş de Alize'ye baş sağlığı diledi. Sina beyden sonra Poyraz'ın ölümü ile şirket ile yapılmış ortaklıkta yeniden değişim olmuştu. Bu nedenle anlaşmanın yenilenmesi isteniyordu. Üstelik bu kez hisselerin yüzde kırk yüzde altmış olarak değiştirilmesini istiyorlardı. Neden olarak da holdingin mali polis tarafından incelemeye alınmasını, iki kişinin öldürülmüş olmasını gösteriyorlardı. Alize üç kardeşin dönüşümlü söz alarak yaptığı açıklamaları dinlemiş büyük kardeşin hisse dağılımı ile ilgili son rakamlarını duyduktan sonra arkasına yaslanmıştı. Özcan Alize'nin suskunluğunu yanlış yorumlamış ve “Bu rakamı kabul etmemiz mümkün değil. Holding eski gücüne kısa sürede kavuşacak.” diyerek şirketi savunmuştu.

“Sizin eski gücünüze kavuşmanız uzun sürecek. Biz de o sırada nakit sıkıntısı çekeceğiz. Size verdiğimiz destek bizi de zor durumda bırakıyor. O yüzden yani anlaşma şartımız bu. Aksi halde ortakların ölümü nedeniyle anlaşma feshine gideceğiz.”

Alize, Özcan'ın ne diyeceğini bekledi. Bu kez Özkan lafa karıştı. “Nakit sıkıntısını en geç altı ayda yok ederiz.” sesinde söylediğine inanan bir kişinin tonlaması vardı. Alize mutlu şekilde dinlemeye devam etti. Onun suskunluğunu işi bilmemesine yoran üç kardeş iyice üstelemeye başlamıştı. En kısa sürede ortaklık yapısının değişmesi gerektiğini söylüyordu. Baki Bey ise hiç anlamadığı konular konuşulduğu için sessiz bir şekilde oturuyordu.

Büyük kardeş, “Bu anlaşmanın yeni halini hazırlatmıştık. Yönetim kurulunun sayısal çoğunluğu sizde olduğuna göre hemen imzalayabiliriz.”

Alize, artık söz sırasının kendisine geldiğini biliyordu. Yavaşça masaya doğru eğildi. Önce Baki Beyin, ardından Özcan ve Özkan'ın gözlerine baktı. Kendisine bakan soru dolu bakışlardan sonra başını masanın diğer tarafında oturan üç kardeşe çevirdi. En küçüğünden başlayarak tek tek hepsine baktıktan sonra gözlerini büyük kardeşe dikti ve “Eğer, eski anlaşmamıza sadık kalacağınızı söyleseydiniz sorun yoktu. Ama şimdi bir değişiklik şart oldu. Evet, yüzde kırk altmış uygundur. Hisselerinizin yüzde on birlik kısmını ne zaman devredeceksiniz?”

Büyük kardeş Alize'ye şaşkınlıkla baktı. Bu kadın gerçekten işi bilmiyordu!

“Söylediklerimizi anlamadınız sanırım, Alize Hanım. Bu işleri bilmediğinizi biliyorduk ama anlaşma şartlarını açıklamaya çabalamıştık. En baştan anlatayım.”

 Alize, daha sert bir sesle kesti konuşmasını, “Bakın, sizi de şartlarınızı da amacınızı da çok iyi anladım. Evet, bu işlerin acemisiyim ama ekonominin acemisi değilim. Yeni yatırımınızı biliyorum. Devletten aldığınız benzin istasyonu açma izninizin onaylanmak üzere olduğunu ama holdingimiz ile yaptığınız anlaşma nedeniyle bekletildiğini de biliyorum. Sizin bilmediğiniz ise bizim zaten o iznimizin olduğu. Şimdi...” Hepsinin yüzüne tek tek baktı ve sesindeki tonlamayı biraz daha sertleştirerek, “Ya yeni şartlara uyarsınız ya da daha o izin için çok beklersiniz. Bizimle ortaklık kurduğunuzda arkanıza aldığınız holding çok güçlü bir holdingdi. O döneme ait nakit sıkışıklığını zaten çoktan hallettik. Özkan beyin altı ay demesi kibarlığından. En çok iki ay sonra sorunun gölgesi bile kalmayacak. Ama olur da siz talebinizde diretirseniz, iki ay sizi oyalamak sonra da ortaklığı fesh etmek mümkün. Üstelik tazminat maddesine de uymamak için gerekenleri sağlayacağımızı biliyorsunuz. Böylece amaçlarınızı gerçekleştiremediğiniz gibi bir de siz nakit sıkıntısına girersiniz. Benzin istasyonu açmak için aldığınız arazilere verdiğiniz paraları biliyorum. Çoğunu kiralasanız bile izni alamayınca o kiraların en azından peşin ödenen kısımları sizin zararınız olacak.” Yine sustu ve masanın etrafındaki altı erkeği bir kez daha inceledi. Baki Bey hayranlıkla Özcan ve Özkan şaşkınlıkla bakıyordu. Diğer üç kardeş ise gözlerindeki hayal kırıklığını saklayamıyordu.

“Alize Hanım bizim izin almamız ile ilgili sorunumuz yok. En kısa sürede alacağız.” diye son atımlık barutunu kullanmak isteyen büyük kardeş Alize'nin bu kez alenen gülen yüzüne bakarak sonraki sözlerini yuttu.

“Bakın, dilerseniz size düşünmeniz için yirmi dört saat verelim. Yarın saat on altıda yeniden toplanalım. Ama bu kez biz sizi aldıralım! Dilerseniz avukatlarınızı da getirebilirsiniz. Yeni anlaşmamızı imzalayalım. Tabii sizin için de uygunsa?”

Alize aksi bir yanıt almayacağından emindi. Ama yine de kararı onlara bırakmış havası yaratıp bundan sonraki ortaklıklarında hiç olmazsa düşmanca değil de eşit şartlarda bir ortam yaratmak istemişti.

Yirmi dört saat sonra toplanma fikrine balıklama atlayan üçlü vedalaşıp hemen ayrılmıştı şirket binasından. Alize odada kalanlara bakıp gülümseyerek, “Kocamın hep içinde uhde idi o anlaşma. Yarın bir kez daha rahatlayacak Poyraz. Bu anlaşma bizim şartlarımızla imzalanacak.” dedi.

Özcan, “Alize, nasıl oluyor da bu kadar bilgiye erişmiş oluyorsun? Onların istasyon izni almak istediğini nasıl öğrendin?”

“Meslek sırrı diyeyim. Onlar kaşındı. Eğer hisse küçültme yoluna gitmeselerdi, akbabalık yapmaya çalışmasalardı daha dokunmayacaktım. Hey hat kader... Kaşındılar.” dedi gülümseyerek.

Özkan ise alenen kahkaha atıyordu. “Yenge sen neymişsin? Poyraz, doğru karar vermiş.” Baki Bey ise sadece başı ile onay vermişti. Olaydan diğer küçük hissedarların haberi olmamıştı ama kısa sürede duyulacaktı!

Tüm toplantı boyunca sessiz tanık olan Nihal Hanım ise duyduklarını paylaştığı Alize'nin bunları kullanışına hayran olmuştu!

Poyraz'dan sonra başka birisinin yanında nasıl çalışacağını düşünürken bir anda şirket kararları için bilgilerini paylaşacak kadar yakın gördüğü Alize ile uyumlu bir çalışma ortamında bulmuştu kendisini. Asla pişman olmayacağı bir çalışma şekliydi. Hatta baş başa oldukları zamanlarda kendisine Alize demesi için ısrar etmesi kendisine Nihal diye seslenmesi bile mutluluk kaynağı olmuştu. Önceden kendisini şirketin elemanı gibi hissederken şimdi o şirket için kıymetli bir yardımcı olduğunu hissediyordu. Ne Sina Bey ne de Poyraz Bey ile sorun yaşamamış olmasına rağmen karşı cinsten olmalarının verdiği mesafeyi hep korumuşlardı. Şimdi ise aynı cinsten iki kişi olarak çok daha yakındılar birbirlerine.

Alize ertesi gün yeniden toplanıldığında amacına ulaştığından emindi. Yanılmamıştı. Üç kardeş önce yüzdeleri değiştirmek isteseler de sonunda kabullenmiş ve yeni anlaşmaya imza atmışlardı. Gece geç saate kadar yeni yapılanma ile ilgili görüşmeler devam etmişti. Saat sekizde akşam yemeği olarak siparişler verilmiş toplantı odasının yanında Poyraz ile ilk görüştüğü küçük odada yemekler yenmişti. Sonra yeniden devam edilmiş saat on olduğunda ise geri kalanını ilgili kişilerin halledebileceği aşamaya getirilmişti her şey.

Alize, eve geldi. İçi kıpır kıpırdı. İlk kez iyi hissetmişti kendisini. Poyraz'ın resimlerine bakmak bugünü onunla paylaşmak istedi. Önce yatak odasındaki resmi almak istedi sonra da daha önce defalarca eline alıp bakamadan bıraktığı albümleri anımsadı. Televizyon dolabından yedi albümü çıkarttı. Alkolsüz bakamayacağını anlayınca kendisine cin tonik hazırladı. Yanına sadece meyve hazırlayıp koltuğa oturdu.

İlk resimlere göre sıraya dizdiği albümlerde ilk önce Poyraz'ın bebekliği ve çocukluk yılları vardı. 'O zaman bile çok yakışıklıymış' diye düşünerek sayfaları çevirmeye başladı. Resimlerde annesi ile babası, birkaç yıl sonra kız kardeşi, elbette dedesi ve amcası ile onun ailesi de vardı. Üçüncü albüme sıra geldiğinde cin tonik yarılanmıştı. Ufak yudumlarla içmeye devam ederek albümün kapağını kaldırdı. Poyraz'ı ilk gördüğü yıldı bu. Hatta Çeşme'den resimlerde vardı. Dedesi ile denize giren, havuza atlayan Poyraz çok yakışıklıydı. Resimler buğulanınca gözyaşlarının yine akmaya başladığını anladı. O yıla gitmek ve Poyraz'ı düşünmek çok üzüyordu ama yapacağı bir şey yoktu. Yine de sayfaları çevirmeye devam etti.

O albümde birçok resim vardı. Piknik yapılırken çekilmiş resimler ise oldukça çoktu. Resimler yaz başından başlıyordu. Tüm aile bir aradaydı, hatta kızlar o yaz yurt dışında okumuş olmalarına rağmen resimlerde onlar da vardı. Yaz başındaki resimleri geçmek, karşılaştıkları günlere ait resimler varsa onlara ulaşmak istiyordu ama atlamadan da bakmak için zorluyordu kendisini.

Yeniden resimlere bakmaya başlamadan önce kendisine bir bardak daha cin hazırladı. Sayfayı çevirdiğinde yine piknik resimleri devam ediyordu. Çoğunda Poyraz yoktu. O nedenle sıkılıp atlamak istiyor ama Poyraz'ın dedesini görmek için yine de tek tek bakıyordu. Bir sayfa daha aynı resimlerden görünce oflayıp sayfayı çevirdi. Sonra aynı hışımla geri döndü. Daha dikkatli baktı. İşte bulmuştu!

Delik eşofman vardı resimde.

Gri eşofmandaki üçgen delik Hüseyin ve Vasfi Beyin tarifine çok benziyordu. Tek fark o zaman yeni gözüken eşofmanın, yıllar sonra eskimiş olmasıydı! Heyecanla resmi yakından incelemeye başladı.

Eşofman, Baki beyin üstündeydi. İnanamıyordu. Baki Bey olamaz diye düşündü. İyi ama eşofman çok benziyordu. Rastlantı olduğundan emindi. Emin miydi? Değildi. Çünkü ne düşüneceğini bilemiyordu. Katil Baki Bey olabilir miydi? Saate bakmadan Orkun'u aradı. Telefon üçüncü çalışta açıldı.

“Alize hayırdır? Ne oldu?” telaşlıydı sesi.

“Emin değilim ama sanırım katile ait ipucu buldum.” sesindeki umut ve korku çok barizdi.

“Emin misin?” Ne saçma bir soruydu. Emin olması mümkün değildi ama Orkun da kendisini tutamadan sormuştu.

“Hayır, sadece benzettiğim bir şey sanırım ama yine de bakmanda fayda var. Ben de gelmek isterdim ama... ”

“ Ben geliyorum. Ilgın'ın haberi var mı?”

“Hayır. Söyleme şimdilik. Ama resme baktıktan sonra dilersen çağırırsın buraya.”

“Onun haberi yoksa aileden biri olma ihtimali yüksek demektir.” Aileden olma ihtimalini zaten kendisi de biliyordu ama bunu daha önce paylaşmamıştı. Başka paylaşmadığı birçok bilgi gibi...

Telefonun kapanmasından bir saat kadar sonra gelmişti Orkun. Tüm o süre boyunca Alize sadece o resme baktı. Baki Bey, o sessiz o mülayim adam bunları yapmış olmaz, diyordu. Bunun ardından neler çıkacağını bilemiyor ama kötü şeyler olacağını tahmin ediyordu. O resimde yine Poyraz hariç herkes vardı. Üstelik herkesin yüzünde çok eğlendiğini belli eden ifadeler vardı. Ne olmuştu da her şey değişmişti?

Orkun resmi inceliyordu. Evet, tarife uyuyordu. Üstelik delik de neredeyse tam anlatıldığı gibiydi. Ama uymayan bir şey vardı. Kadın ayakkabısı. O modeli araştırmışlar sadece kadınlar için o modelin üretildiği, erkeler için benzer bir ürün bile olmadığını öğrenmişlerdi. Yine de erkek olması ihtimali daha kuvvetliydi. Poyraz'ı denize atanın erkek olduğundan neredeyse emindi polis. Bu durumda ya kadın ayakkabısı ile izlerini örtmeye çalışan bir erkek vardı ya da iki kişi ortak çalışıyorlardı.

“Tüm aileyi bu verilerle yeniden sorguya alacağız. Yarın polis gelir alır herkesi. Sen o zamana kadar sessiz durabilecek misin?”


“Seni bilmem ama ben Baki Beyin öldürmüş olabileceğine inanamıyorum. Sanki onun üstüne atılmaya çalışılıyormuş gibi geliyor bana.”

“Mümkün elbette ama sorgulardan sonra anlayacağız. Bu arada sana bir başka bilgi vereceğim. Ailenin gittiği psikolog... Hakkında suç duyurusu var. Hastaların ailenin fertlerinden rüşvet alarak onların istekleri doğrultusunda rapor hazırladığına dair bir suçlama var. Bir aile, adamın oğlunun, babasının kendisini idare edemeyecek durumda olduğunu belgelediğini, ama başka mirasçıların dava açıp vasi tayini talebinin reddini istediğini belirtti. Bu konu araştırıldığında o doktorun aynı zamanda devlet için de çalıştığı ve bulunduğu komiteden çok sayıda zengin ailenin mirasçılarına verilmiş vasi atamaları çıktığını görmüşler. Tüm ailenizi intihar eğilimi ile baskı altında tutması da benzer bir olay. Gerçi bu konuda da Ercan'ı takdir etmek lazım! Nur Hanımın o doktora gittiğini öğrenince hastalarını araştırmış. Elbette dosyalara bakamamış ama işin devlet kısmına ulaşabilmiş. İçlerinde tanıdığı aileler olunca da olayı biraz kurcalamış. Çok akıllıca bir davranışla bunu kimseye anlatmadı ama sonunda arkadaşı da olan biri ailesinin yaşadıklarını tekrar araştırıp büyükbabasını başka birkaç doktora götürünce teşhisin tamamen hatalı olduğunu anlamış. İptal davası ne olur bilmem ama o doktorun soru işaretlerinin çok olduğu kesin...”

Alize, üstünden başka bir yükün kalktığını hissetti. Ercan'a teşekkür edecekti. Geçen günkü hali de bundandı belki de? Ercan da Alize'yi kardeşi gibi seviyor yaşadığı her üzüntüyü içinde hissediyordu. Alize bundan emindi. Bu kadar çabalaması ona söylemeden araştırmalar yapması, tanıdığı herkesi ayaklandırıp katili bulmaya çabalaması hep bundandı.

“Poyraz iki doktora gittiklerini söylemişti. Bu durumda diğer doktorunda araştırılması gerekir sanırım.”

“Adını bildirirsen inceletirim. Bir ailenin geleceği ile oynamak cezasız kalmamalı.”

Orkun, resmi alıp gitmişti. Ertesi gün yani on ekimde herkesin yeniden sorgulanma kararı çıkmadan önce o resim Ankara'ya aktarılacak, Hüseyin ya da Vasfi Beyin yeniden emniyet müdürlüğüne çağırılıp o resmi incelemesi istenecekti.
Ne çıkacağını bilmese de aileden biri suçlu çıkacaktı. Sonra kendi durumu ne olacaktı? Ne olacaktı ki? Kocasını kaybeden oydu... Uyumak ve yine rüyasında kocası ile buluşmak istiyordu. Uyuduğunda saat biri çoktan geçmişti.

Cuma günü öğlene kadar hiç ses çıkmamıştı. Öğlen Orkun aradı. “Haklıymışsın o eşofman olduğundan ikisi de emin. O nedenle şimdi yeniden karar çıkıyor. Herkes sorguya alınacak. Senin olman gerekmiyor. Ercan ile konuştum. Seni biraz uzaklaştıracaklar. Bu hafta sonu izinliymiş. Senin ifaden gerekirse pazartesi alırız. Tamam mı?”

“Ben bir yere gitmek istemiyorum. Hem yarın Naz gelecekti. Bu hafta sonu benimle olacaktı.”

“Senin gitmeni biz istiyoruz. Tehlikede olabilirsin ve gerçek suçlu tahmin ettiklerimizden biri olmayabilir. Naz için de endişelenme. Ona gerektiği kadar bilgiyi biz veririz. Sizlerden başka arkadaşı yok mu?”

“Benim eski dergiden bir arkadaşımla tanıştırmıştım. Ondan rica etsem yardımcı olur.”

“Anlamıyorum ki neden yardıma ihtiyacı var? İlk defa gelmiyor ya?”

“Orkun, Naz gerçek ailesinden birini, hem de sevdiği tek kişiyi kaybetti. Çok üzgün. İstanbul'da tek başına kalmasını istemiyorum. Ben arkadaşıma haber veririm.

“Tamam, senin kısa bir tatile çıktığını söylerim. Onun annesi ile ilgili bilgiler de ulaştı. Kayıtlara göre doğum anında kanamasını durduramamışlar. AB RH+ grubu kan olmasına rağmen yetiştirememişler kanı. Tansiyonu da düşünce kurtaramamışlar.”

“Naz bunları duyunca yine üzülecektir. Tanımasa da sonuçta bahsi geçen kişi annesi. Bahsetmesek çok daha iyi olacak sanırım. Sadece ölmüş olduğunu teyit ederiz.”

“Tamam. Sen de hazırlan bu arada ve tatilde biraz dinlen.”

Tatil. Bu kelimeden nefret ediyordu. Kısa süre sonra telefonu yeniden çaldı. Bu kez arayan Aslı idi. Birlikte hafta sonu şehir dışına çıkmaktan bahsediyordu. Ercan ile Orkun'un planlarını anlatıyordu. Orkun'dan duyduğu için hemen kabul etmişti. Aslında uzaklaşmak çok iyi gelebilirdi. Çünkü cumartesi günü doğum günüydü. Üç gün sonra da Poyraz'ın doğum günü idi. Pazar günü birlikte kutlamak için konuşmuşlar, bundan sonra da on iki ekimi ortak doğum günleri kabul etmişlerdi. Bu hafta sonu kafasını dağıtmak iyi gelecekti. Yoksa çok daha kötü olacaktı.

“Canım, yarın sabah erkenden geleceğiz. Ercan için de iyi olacak bu seyahat. O da son günlerde çok içine kapandı. Ne olduğunu da anlatmıyor. Kötü şeyler düşünmek de istemiyorum ama durumu gerçekten canımı sıkıyor.”

Alize ilk kez Aslı'dan bu tarz cümleler duyuyordu. Evliliklerinde sıkıntı olabileceğini düşünmek bile istemiyordu. Kendi sıkıntılarını bir yana bıraktı. Kendisi için yapılacak bir şey yoktu. Arkadaşının ise önünde inşallah çok uzun yıllar vardı.

“Tamam, canım sizin için de iyi olacaksa gidelim. Orkun'un tepkisi abartılı ama savcının isteğiymiş. Uymamak olmaz.” sesi alaycıydı. Aslı fark etse de üstelemedi.

“Hava güzel belki yüzeriz. Ona göre bir şeyler al yanına.”

“Aslı, canım kırmak istemem seni ama bana deniz ile ilgili bir şey söyleme. Benden kocamı alan deniz ile eğlenecek değilim.”

Aslı potun farkına ancak söylenince varmıştı. Nasıl özür dileyeceğini bilemedi. Alize, kocasının cesedinin yüzdüğü sularda yüzebilir miydi? Nasıl bu kadar düşüncesiz alabilmişti? Ne yapacağını şaşırdı. Defalarca özür diledi. Sonra da sabah yedi de alacaklarını söyleyip telefonu kapattı.

Ercan konuşmayı dinlemişti. Sormasına gerek yoktu. “Sen yine de al yanını onun için mayo. Havuza girer belki.”

“Sakın zorlama Alize'yi. Çok kırdım az önce. Tekrarlamak istemem.”

“Sana kırılmaz ama gerekirse ben söylerim. Bana kırılmasında mahsur yok.”

“Sana da kırılmaz o”

“Belli olmaz. Hadi sen de valizi hazırla da yatalım canım. Yarın uzun yolumuz var.”

“Nereye gideceğiz?”

“Alize nereye isterse! Ama içimde bir his Assos tarafına gideceğimizi söylüyor.”

“Vedalaşmak istediğini söylemişti ama karadan değil de denizden veda edeceği zamana kadar beklemek istiyordu. Sorarız ama başka yer derse de kabul ederiz.”

“Elbette, yüzü gülsün istiyorum kardeşimin.” Aslı kocasının da kendisi gibi Alize'yi kardeşi gözüyle görmesine duygulandı. Bilse de sözlü olarak duymak başka bir şeydi.

“Tamam, canım, hadi sen yat ben de az sonra yatarım.”

Sabahın yedisinde kapısı çalındığında Alize hazırdı. Gitmek istemese de savcının bir bildiği vardır diyerek evden çıktı. Kayınvalidesi ve görümcesi bugün yeniden ifade verecekti. Aslında tüm aile ifade verecekti. Alize'nin bilmediği ise o gün birkaç kişinin ifadesi alınmayacak cinayetle suçlanacak olmasıydı.

Savcılık yeniden ifadelerine başvuracağını açıkladığı kişilerin hepsini adliyeye çağırmıştı. Saat iki de hepsi adliyede olacaklardı. Alize akşam Neslişah Hanım ve Ilgın ile konuşmuş, belki bir ipucu vardır onun için çağırıyorlardır demişti. Kendisinin tatile gideceğini ise söylememişti. Ankara'ya ortaklarla görüşmeye gitmesi gerektiğini kendi ifadesini cuma günü aldıkları yalanını söylemişti. Tüm bunları savcılık emri ile yapmış olsa da yine de yalan söylemekten hoşlanmamış içinden defalarca özür dilemişti. Dava sonuçlanıp suçlu yakalanınca doğruyu söyleyecekti.
Naz'ı aramış Faruk'un onu karşılayacağını söylemişti. Naz gerek olmadığını söyleyip ısrar edince de yeniden Faruk'u aramış planların iptal olduğunu söylemişti. Sesinden hayal kırıklığını hissetse de ısrarcı olamayacağı bir konu olduğu için fark etmemiş gibi yaptı.

Şimdi ise kocasının ve kendisinin doğum günün kutlamayı planlayacağı hafta sonunda saçma sapan bir tatile çıkıyordu. Aslı ile Ercan için de iyi olacağına inanmasa yine de gitmemek için ısrarcı olabilirdi...
Ercan valizi alırken yine durgun ve dalgındı. Aslı'ya bakıp 'Nesi var?' diye sessizce sordu, Alize. Aslı, omuzlarını silkip bilmiyorum dedi. Arabaya yerleştiklerinde nereye gitmek istediğini sordular. Kararı onlara bıraktı Alize.
Ercan, “Ben senin istediğini yerine getirmek istiyorum. Bugün senin doğum günün, sen ne istersen o olacak.” dediğinde Alize derin bir nefes aldı. “Çanakkale'ye o zaman.”
Karı koca birbirine baktı ve sadece “Tamam” dedi. Ercan, tahminin de yanılmamıştı. Alize'den başka şey beklenmezdi zaten.
Uzun ve sessiz bir yolculuk başlamıştı. Ercan, Gelibolu üstünden geçmeyi önermiş dilerlerse oralarda da şehitler için dua edebileceklerini söylemişti. Alize'nin itiraz edeceği bir şey yoktu. O zaten günlerdir mezarsızlarla, soyu tükenmişler için de dua ediyordu. Eskiden aklına gelmeyen şeylerin şimdi aklından çıkmaması da olağanüstüydü.
Erken çıksalar da öğlen olmuştu Gelibolu'ya geldiklerinde. Ercan yemek yemek için güzel bir yer bulduğunda hepsi saatlerdir oturmaktan uyuşmuş bacaklarını dinlendirmek için bir an önce arabadan indi.
Yemeklerini söyledikten sonra beklemeye başladılar. Alize sessiz olunca Ercan dayanamadı. “Lütfen artık surat asma. Bak, ben o kadar bilimin içinde biri olarak yine de Allah'ın bir şeyleri verirken başka şeyleri aldığını ya da tam tersini yaptığını defalarca gördüğümü söylemeliyim. Senden bir şey aldıysa başka şey verecektir. Aynısı olmasa da mutlaka bir gün acılarını hafifletecektir. En azından bugün bile biraz geri alıyorsun hayatındaki önemli şeyleri. Kocanı ölüme terk eden kimse bugün yakalanacak. Bugün senin doğum günün! Daha nasıl bir işaret istiyorsun? Artık toparla kendini. İşe giden Alize'yi evinde de güçlü görmeliyiz. Aslı da ben de çok üzülüyoruz bu haline. Bizi biraz seviyorsan lütfen artık gül Alize.”
“Ben o katili ellerimle boğarsam belki gerçekten gülmeye başlarım. Canice gelebilir ama her kimse onu parçalamak istiyorum. Baki Bey ya da bir başkası hiç fark etmez.”
“Bak birkaç saate kadar Orkun'dan haber gelir. Adliyeye gitmişlerdir artık.”
Onlar daha sözlerini tamamlamadan Alize'nin cep telefonu çalmaya başladı. Tanımadığı bir numara arıyordu. Telefonu açtığında karşısında bir erkek vardı.
“Alize Hanım, ben Sabiha Gökçen Havalimanı güvenliğinden arıyorum. Konuğunuz olduğunu sandığımız Naz Çağlar az önce ufak bir kaza geçirdi. Son aradığı cep telefonu sizin olduğu için sizi aradım. Kendisini hastaneye kaldırdılar. Bacağında kırık olduğu ve bel bölgesinde ufak bir kanaması olduğunu söyleyebilirim. Yaraları çok ağır değil.”
“Ne kazası? Nasıl kaza?” dediğinde Ercan ile Aslı kulak kabartmış sorun gözlerle bakmaya başlamışlardı. Yabancı erkeğin sesi yeniden duyuldu.
“Naz Hanım taksi duraklarına doğru yürürken bir taksi çarpmış. Havaalanı çıkışlarındaki bariyerleri kırarak kaçmış ama polis ve havaalanı güvenlik peşine düştü. Kısa süre içinde yakalayacağız emin olabilirsiniz.”
“Naz'ın bilinci açık mıydı? Konuştunuz mu?”
“İçiniz rahat olsun. Bilinci de açık rahat da konuşuyordu sadece canı yanıyordu. Tek söylediği kastılı vurdukları oldu. Görgü tanıkları da kazanın kasıtlı olabileceğini söylüyor. Bu konu hakkında bildiğiniz bir şey var mı?”
Alize ağzı açık dinliyordu. Aslı da tedirgin olmuş “Ne olmuş Alize? Katil bulunamamış mı?” Alize sadece Naz diyebilmiş karşısındaki adam konuşmaya devam ettiği için kaza geçirdiğini söyleyememişti. Aslı bu kez de Naz'ın öldüğünü düşünüyordu. Alize başını olumsuz anlamda sallayınca sustu ve görüşmenin bitmesini bekledi.
“Ben hastaneye birisini göndermeye çalışacağım. Tamam biz de ulaşırız. Teşekkür ederim haber verdiğiniz için.”
Telefonu kapattığında hala şaşkındı. Aslı'nın kolundan çekiştirmesi ile anlatmaya başladı.
“Naz havaalanından çıkarken bir araba çarpmış. Araba kaçmış ama polis düşmüş hemen peşine. Yakalanmıştır sanırım. Nereye kaçacak ki? Naz'ın bacağı kırılmış, bir de sanırım bel boşluğu yırtılmış. Hemen dönebilir miyiz? Hastaneye gidelim.”
“Alize senin İstanbul'da olman yasak biliyorsun. Kimse yok mu Naz'la ilgilenecek?”  Alize unutmuştu savcının dediklerini. Zaten geri dönmeleri de beş altı saat sürecekti. Naz o zamana kadar tek kalmamalıydı.
“Var tabii. Faruk var. Hemen arayayım.”
Faruk hangi hastane olduğunu öğrendiğinde hemen evden çıkmıştı. Naz'a bir şey olmasından korkuyordu. Hava alanının içinde nasıl kaza yapılır, diye sorguluyordu. Naz ile ikinci karşılaşmasının böyle bir ortamda olacağını hiç tahmin etmemişti.

Alize Naz'ın cep telefonunu arayıp sesini duyduğunda rahatlamıştı. Ayağındaki kırık için ameliyata alınacaktı. Diğer yarası önemli değildi. Uzunca derin olmayan bir yaraydı. Ameliyat için hastane 0 RH- kana ihtiyaç olduğunu söylemişti. Alize Ercan'a kan ihtiyacını söylediğinde halledeceğini söylemiş hemen hastanesini aramıştı. Onlar organizasyonlarını yaparken Aslı'da ne yapabileceğini düşünüyordu.
Masadaki üçlünün yemek yiyecek hali kalmamıştı. Tabaklarındakileri didiklerken Alize aklını bir şeylerin kurcaladığını ama ne olduğunu bir türlü bulamadığını fark etti. Beyni çalışsa da neyi aradığını bilmiyordu. Kan... Evet kan ile ilgili bir tuhaflık yok muydu? Yoksa kendisi mi yanlış anımsıyordu?
“Ercan, kan grupları nasıl çalışırdı? Aklımı toparlayamıyorum. Biyoloji dersinde okumuştuk ama mümkün değil anımsayamıyorum. AB grubu anadan hangi grup çocuk doğar?”
“Alize, nerden çıktı kan grubu? Ne alaka?”
“Ercan söylesene.”
“A, B, ve AB olabilir. Kızım deli misin? Naz'a lazım olan 0 grubu kan. AB değil ki!”

“İşte bu. Naz'ın annesi değil o kadın.”

1 yorum: