21 Mayıs 2015 Perşembe

Alize & Poyraz 52. Bölüm

Alize, ikiliye gülümseyerek bakıyordu. Orkun da Ilgın da bakışlarını birbirinden ayırmıyordu. “Hadi içeri girelim.”dese de ikisinden de hareket gelmemişti.

Ilgın, sahneyi donuk gözlerle izliyordu. Orkun buradaydı. Ne aramış ne sormuştu ama işte gelmişti. İçindeki heyecanı bastırmaya uğraşıyor ama başaramıyordu. Sesi çıkmayacak diye korkuyordu. Alize içeri girmeden ikisine de son kez baktı.

“Siz geçin içeri oturun ben üstümü değiştireyim.” dedi ve hemen üst kata çıktı.
Kapıda bir süre bakışan iki genç de ilk adımı atamıyordu. Aslında Orkun oraya kadar gelerek ilk adımı atmıştı. Ilgın da farkındaydı. Sıra kendisine gelmişti.


“O çiçekleri bana verecek misin? Yoksa solana kadar kucağında tutmayı mı düşünüyorsun?”

“Ne düşündüğümü bilsen kaçarsın!” Bunu gerçekten söylemiş miydi? Kafasını nereye vurmalıydı?

“Kaçacağım kadar kötü mü düşündüklerin?”

Ilgın onun hafif kızaran yüzünden en az kendisi kadar heyecanlı olduğunu ve düşünmeden konuştuğunu anlamıştı.

“Benim için çok güzel ama sen neler hissedersin bilmiyorum. Ayrıca burada böyle bakışmaya devam edersek birazdan güvenlik görevlilerine rezil olacağız.”

“Neden?”

“Çünkü bu kadar yakın durup da seni öpmemek çok zor geliyor bana.” İşte yine sesli yanıt vermişti.

“İçeride Alize var hiç öpemezsin.”

“Yani öpmemi istiyor musun?”

“Soruyor musun?”

Sormuyordu, sormayacaktı bir daha… Sadece öpecekti. O da öyle yaptı.
Neredeyse bir haftadır ne aramış ne sormuştu ama daha fazla dayanamamıştı. İlk öğrendiği gün ajandasına not düştüğü doğum günü de bu ayrılığı bitirmek için iyi bir fırsattı. Ayrılık mı? Bir araya gelmişler miydi? Ne vardı aralarında? Konuşulmuş hiçbir şey! Ama bu gece değişecekti. O dudaklardan ayrılmayı başardığında konuşacaktı. Ama kapının önünde biri bitmeden diğeri başlayan öpücükler konuşmalarını engelliyordu. Ilgın durmuştu sonunda. Çünkü bir ses duymuştu. Alize alt kata iniyordu. Kendileri ise hala kapının dışında duruyordu… Durmuyor öpüşüyordu. Aralarında sıkışıp ezilen çiçeklerle ise tam bir suç kanıtıydı!

“İçeri girelim. Yengeme ayıp oluyor.”

Alize, kapının dışında konuşan çiftin yakınlığından sorunların o gecelik çözüldüğünü anlamıştı. İkisi de yüzlerinde mutlu ifadelerle içeriye girerken utangaç bakışlar atıyordu.

“Siz oturun ben içecek bir şeyler hazırlayayım. Ne istersiniz?”

“Hiç yorulma. Ben biraz oturup kalkacağım. Sadece Ilgın'ın doğum gününü kutlamak için uğramıştım. Seni aracı kullandığım için kusuruma bakmazsın değil mi? Kapılarını ne sıfatla çalacağımı bilemedim. Hem nasıl karşılanacağımı da bilmiyordum.”

“Kötü karşılanmadın her halde. Ağzın kulaklarında.”

“Evet, çok iyi karşılandım. Hem galiba bundan sonra bir sıfatım da var o kapıyı çalmak için.”

“Neymiş o?” Ilgın sorduğu sorunun yanıtını biliyor ama duymak istiyordu.

“Evin küçük kızının erkek arkadaşı, sevgilisi!”

“Güzel bir sıfatmış.” İkisinin bakışlarından artık sorunların daha kolay çözüleceğini anlayan ve kendisini fazlalık hisseden Alize,

“Ilgın, siz burada rahat rahat oturun. Ben yatmaya çıkayım. Bu hafta çok yorucuydu biliyorsun. Hatta istersen burada kal bu gece. Orkun da isterse misafir yatak odasında kalabilir. Olur, mu?” Yanıt Orkun’dan geldi.

“Çok güzel olur ama kalamam. Ben evime gideyim.” Kalırsa uyuyamazdı. Gerçi evinde de uyuyamayacak gibiydi. Aklı Ilgın’da kalacaktı.

“Tamam, sen bilirsin ama saat daha erken, siz oturun ben uyumaya gidiyorum.”

Bu kez yanıt vermelerini engelleyip üst kata çıktı. İki genç aşağıda bir süre yan yana oturup birbirini inceledi. Sonra Orkun yavaşça kolunu uzatıp Ilgın’ı kendisine çekti. “Uzak durma benden.”

“Uzak duran sendin.” İkisi de o andan bahsetmediklerini biliyordu.

“Ben mi? Beceriksiz olan bendim unuttun mu?”

“Özür dilemiştim.”

“Özür, sözünün doğru olduğu gerçeğini değiştirmiyor ki! Bu işte tek ipucu bulamamak bizim beceriksizliğimiz.” Sanki o lafa kırılan kendisi değildi. Şimdi neler söylüyordu?

“Sizin de insan olduğunuzu unutmamak lazım. Bazen katiller sizden bir adım önde olabilir. Ama bu hep kaçacakları anlamına gelmez. Ben sana inanıyorum. En kısa sürede bulacaksınız.” İşte en içten sözler bunlardı. Hissederek söylemişti.

“Bulacağım Ilgın. Sırf yüzündeki bu ifadeyi yok edebilmek için bulacağım.”

“İnanıyorum sana.”

“İnanıyorsun ama beni hiç aramıyorsun.”

“Sen de beni aramadın!”

“O sözlerden sonra arayamadım.” Ilgın, o gece atılan adımlardan sonra kendi yapacağını söylemeye karar verdi.

“Ben yarın arayacaktım.”

“Ciddi misin?” İşte buna sevinmişti. Onun da kendisini düşünmesi özlemesi yarın arayacak olması çok güzeldi.

“Evet. Alize de hatamı söyleyince yarın arayıp bir kez daha özür dilemeye karar vermiştim. Ama sen beni bu dertten kurtardın.”

“Neden özür dilemek dert?”

“Ben alışkın değilim özür dilemeye. Ama o gün söylediklerimde çok hatalıydım. O yüzden şimdi binlerce kez özür diliyorum senden. Senin suçun yoktu ki!”

Orkun, içten olan bu konuşmanın ardından asıl aklını bulandıran konuyu da konuşmaya karar verdi. Bu gece çok şey karara bağlanmalıydı.

“Ilgın… Bak, benim ailem birçok kişiye göre standartların üstünde bir gelire sahip ama sizinle boy ölçüşemez. İlk tanıştığımız andan beri aklımdaki tek pürüz buydu. Bir gün aramıza para girer diye korkuyorum. Benim hakkımda bu tarz bir düşüncen olursa bana hemen söyle ve bitir olur mu? Çünkü parası için seninle olan bir erkek konumunda görülmek beni öldürür.”

“Ölüm kelimesini bir daha ağzına almaktan seni men ederim. Bizim ailede hiçbir evlilik iki ailenin eşit gelir düzeyine göre yapılmamıştır. Tüm ailem aşk evliliği yaptı. O yüzden benim erkek arkadaşımın maddi durumu zerrece önem taşımıyor.”

“Bunlar çok güzel. Ama ben yine de lafımın arkasındayım. Ayrıca… Sana evlenme teklif etmedim ki! Evlilik lafı da nereden çıktı?”

Ilgın bir an durdu, kocaman açılmış gözleri ile bakmaya başladı. Al al olan yanaklarına ellerini bastırdı. Korkunç bir hata yapmıştı. Böyle nasıl saçmalayabilmişti? Utançla başını eğerken Orkun çenesinden tutup başını kaldırdı.

“Zamanı geldiğinde küçük kız, ben sana o teklifi yapacağım, sen de evet diyeceksin. Ama o zamana kadar ben senin erkek arkadaşın sıfatını tercih ediyorum. Katili yakalamadan sıfatımı değiştirmeyeceğim. Bu hem işim için gerekli hem de ailenin karşısına dik başla çıkabilmem için. Şimdi utanmaktan vazgeç ve öp beni.”

Ilgın hala kırmızı olan yanaklarına aldırmadan yüzündeki gülümseme ile baktı genç erkeğe. Çok yakışıklıydı. Çok da seksi! Üstelik onun erkek arkadaşıydı. Bu kez öpüşmeyi Orkun'un da isteğiyle Ilgın başlattı. Bir süre sonra ikisinin de elleri her yerdeydi. İkisi de biraz daha ileri giderlerse o kanepede olacakları tahmin ediyordu. Orkun kendisini zorlayıp durduğunda Ilgın’dan isyan sesi yükseldi. Kendisi de istemiyordu ayrılmayı ama Alize’nin evinde böyle ulu orta ve bu kadar hızlı oluşacak sevişmeyi de istemiyordu. Özel ilişkilerin özel ortamları olmalıydı. Zorla kollarındaki güzellikten sıyrıldı. Boğuk sesi ile yutkunarak “Gitmem lazım canım. Lütfen beni kapıya kadar geçir ve buradan çıkmamı sağla.”

Ilgın da aynı duygular içindeydi. Gitmesini istemese de dediğini yaptı. Kapıya kadar olan kısa yolu el ele yürüdüler. Kapıda yeniden öpüşmeye başladılar. Birkaç dakika sonra ayrılıp zorla çıktı kapıdan Orkun.

Kapının kapanma sesi ile Alize yatağında gülümsedi. Mırıltıları anlamasa da aradaki boşlukları anlayacak kadar aşkı biliyordu. Onlar da yakında anlar gerçek duygularını dedi içinden. Ilgın’ın mutlu olmasını çok istiyordu. Tek kalan oydu ailede ve o gülebilmeliydi.

Ilgın alt katta oturdu bir süre. En kötü doğum günüm dediği doğum günü noksanlıklarına rağmen güzelleşmişti. Orkun vardı artık hayatında. Küçük kaprislerle kırsa da özür dileyeceği bir erkek! Dilini tutamasa da barışmak için çaba harcayacağı bir erkek. Duygularından emin olamasa da hep yanında istediği bir erkek. Bu gecenin en güzel hediyesi olmuştu. Şimdi de uyumadığından emin olduğu yengesine teşekkür edecek ve uyumamak üzere evine, yatağına gidecekti.
Kapıyı tıklattığında Alize içeriden “Gel canım.” diye seslendi. Ilgın, kapıyı açık bırakıp girdi odaya. Alize kitap almıştı eline ama okuduğundan emin değildi.

“Hayat seninle çok güzel biliyorsun değil mi?”

“Öyle mi? Bu, sorunların çözüldüğü anlamına mı geliyor?”

“Evet.”

“Hım, ağabeyin burada olsaydı seni öptüğü için Orkun’u dövebilirdi.” Yemekten sonraki konuşmaları aklındaydı. Camdan gizli gizli izlediği kardeşini öpmediği için takdir ettiği Orkun bu gece bol bol öpmüş olmalıydı. O gece için haddinden fazla kızaran Ilgın, yeniden kızarmaya başlamıştı.

“Keşke burada olsaydı da dövseydi.”

“Kıyar mısın Orkun’a?”

“Kıyamam ama ağabeyime kavuşmak buna bağlı olsa her gün dövsün derdim.”

“Ben yine de bunu Orkun’a duyurmayalım derim.” Gülerek bakıyordu Ilgın’a. Aynı şekilde yanıt aldı.

“Tamam. Teşekkür ederim.”

“Bu kez ben bir şey yapmadım. Zaten o gelmişti kapıya. Sadece sizi buluşturdum. Sanırım bana ihtiyaç da kalmadı. O evin kapısını rahat rahat çalabilir artık.”

“Evet. Yine de sen olmasan bu durumlara gelmezdi bizim arkadaşlığımız. Teşekkür ediyorum ve evime kaçıyorum.”


Pazar gün öğlene doğru Orkun’u aradı.

“Zodyak ile ilgili gelişme var mı?”

“Hiçbir şey yok. Ne çalıntı ihbarı ne de satış kaydı. Belki de çok eski bir Zodyak’tı. O yüzden de bulamıyoruz. Motorun seri numarasından da bir şey çıkmadı. Motorun eskiliğinden, zodyakın da eski olduğuna karar verdik.”

“Peki, Sina Beyin katilini bulursak Poyraz’ın katiline de ulaşacağımız gerçeği varken neden en az ipucunun olduğu tarafa yoğunlaşalım ki?”

“İkisini de aynı şekilde inceliyoruz. Gerçi Sina Beyin ölümünde de çok az bilgi var. Yine de iki görgü şahidi büyük artı.”

“Teknedeki o uydu kayıtlarının daha detaylı incelenmesi sağlanamıyor mu? Ne gerekirse yapalım. Bu işte en iyi kimse oraya gönderelim incelesinler.”

Nereden faydalanacağını şaşırıyor polisin zaten düşünüp yaptıkların tekrarlıyordu. Ama Orkun'un halden anlayan tavrı ile dinlemesi sayesinde beyin fırtınaları yapabiliyorlardı.

“Gerekirse yaparız onu da. Yüzünü göreceğimiz tek kare bile olsa buluruz ama adam dalgıç kıyafeti giymiş ya da başına kar maskesi takmış. Yüzünün büyük kısmı kapalı! Geri kalan da çok net gözükmüyor.”

“Yine de ne gerekiyorsa yapılması için destek vereceğimizi bilin.”

“Biliyorum merak etme. Şey… Akşam için de çok teşekkür ederim.”

“Ilgın’ın yüzü gülüyorsa teşekküre gerek yoktur. O benim kız kardeşim ve mutlu olması çok önemli.”

“Elimden geleni yapacağımı ve onu hep mutlu etmeye çabalayacağımı söylemem çok klişe mi?”

“Klişe de olsa doğru söz.”

“Kendine iyi bak. Ilgın’a da.”

“Olur.”

Alize pazar gününü evde geçirmeye niyetliydi ama Naz arayınca çıkmaya karar verdi. Dışarıda buluşmak tehlikeli olacağı için Aslı’ları aradı ve emrivaki yaptı. Naz olayını birileri ile paylaşmaya ihtiyacı vardı. Rahat rahat görüşecekleri bir kapı olması da önemliydi.

Aslı kapıyı açıp ikisini görünce bir haftadır her gören gibi şaşkınlıkla bakmaya başladı. İçeri buyur etmeyi unutan arkadaşına bakıp “Geç Naz, bu kıza kalırsak içeri giremeyeceğiz.” Dedi.

Naz ve Poyraz arasındaki yakınlığı anlattıklarında Aslı küçük dilini yutacaktı. Sadece ağzından ‘inanamıyorum’ kelimesi dökülüyordu. Tüm hikâye bittiğinde ise Naz’a dönüp, “Biliyor musun senden nefret ediyordum. Şimdi ise seni seviyorum. Bu nasıl iş? İnsan bu kadar kısa sürede bu kadar değişik duyguları yaşar mı?”

“Yaşıyormuş demek ki! Sizin aranızdaki yakınlığı Poyraz’dan dinlemiştim. O yüzden beni sevmemeni anlıyorum. Alize gibi bir kardeşim olsa ben de onu üzenden nefret ederdim.”

“Hah evet işte bu! Yoksa çok güzel olmanın falan etkisi yok. Ya da biraz var diyelim de yalan olmasın.” Aslı her zamanki gibi olaylara daha komik taraflar eklemişti.

“Aslı ve Alize ikilisinin neden bunca yıl ayrılmadığı belli. Bu kadar sıcak ve dobra iki kadın nasıl kavga eder ki?”

“Bilmem. Hiç etmedik. Üstelik Poyraz’ı ilk beğendiği ifade eden Aslı idi. Ben o zamanlar erkekler konusunda çok utangaçtım ve sadece Aslı’yı dinlemekle yetiniyordum. Poyraz'ı ona kaptırdığımı düşünüyordum. Sonra Ercan çıktı ortaya, kızın aklını başından aldı ve beni kurtardı. A sahi kocan olacak adam nerde? Naz ile tanışmasını istiyorum.”

“Nöbette ama bir saate kadar gelecek. Cuma gecesinden beri hastanede!”

“Çok zor işi! Ercan, beyin cerrahı oldu. Uzmanlığını tamamlamaya uğraşıyor.”

Alize, ağabeyi gibi olan Ercan hakkında konuşmayı seviyordu.

“Biliyorum. Onu da anlatmıştı.” Naz'ın sesinde yine özlem vardı. Alize, “Sen zaten bizi tanıyormuşsun. Biz de seni tanıyorduk ama yanlış şekilde.” diyerek geçmişe sünger çekti.

“İşte düzeldi artık her şey.”

“Bunu neden kimseye açıklamıyorsunuz?” Aslı doğal olarak merak ediyordu. Alize yanıtladı yine.

“Orkun bir sebepten engelliyor. Aslında anlattığımız zaman tüm basın bununla da ilgilenecek ve ortalık çok daha fazla karışacak. Holdingin durumu malum! Tüm olaylar olumsuz etkilemeye devam ediyor. Aile bilsin istiyorum ama Orkun sanırım çalışanlar falan duyarsa basına sızar diye söyletmiyor. Bu sefer cinayetler de başka tarafa çekilir ve gerçek katili bulmak zorlaşabilir diye düşünüyorlar galiba!”

“Haksız da değil. Benim kim olduğumun açıklanması ortalığı bulandıracak ve ardından olayların yönü değişecek. Belki de işleri zorlaşacak. Zaten işin açıkçası Poyraz'ın olmadığı bir aile ortamı beni çok da çekmiyor. Onun arkamda olduğunu bilmek çok başkaydı. Şimdi sanki miras peşinde koşan bir fırsatçı gibi değerlendirileceğim. Bu da en son istediğim şey.”

“Annenle ilgili ne biliyorsun?” Alize bunu sorarken ipucu aramaya başlamıştı.

“Öldüğünden başka hiç bir şey!”

“Öldüğünden emin misin? Bunu sana kim söyledi?” İşte yine başlamıştı. Aklına eseni konuşuyor soruyordu. Yaşlılar gibi patavatsız olmuştu.

“Ne demek istiyorsun?” Naz ilgi ile sormuştu. Alize nasıl söyleyeceğini bilemeyerek bir süre sustu. Sonra da

“Ne bileyim. Aklıma komplo teorileri geliyor. Gerçi bu da anneni bir cani yerine koymak oluyor ama acaba Sina Bey baban olabilir mi? Ve annen, seni sahiplenmeyen babandan intikam almak için onu ve ardından çok rahat yaşayan Poyraz'ı öldürmüş olabilir mi? Sen de sıkıntı çekmemişsin ama Poyraz kadar rahat da yaşamamışsın!”

“Bu söylediklerin doğru olabilir. Gerçi annem diyemeyeceğim kişinin katil olması başka bir şey, o katilin benim çok sevdiğim birisini öldürmesi başka bir şey. Tek bildiğim doğumumdan hemen sonra öldüğü. Ama bunun ne kadar gerçek olduğunu araştırmadım. Ölüm kaydı gösterildi ben de kabul ettim. Bu kadar büyük bir yalanın parçası olmam değil mi?”

“O kâğıtta neler yazdığını, annenin adının ne olduğunu falan yazar mısın şu kâğıda. Orkun bunu da araştırtsın.”

Alize, birkaç dakika sonra cep telefonundan Orkun'u aradı. Aklına geleni söyleyip notlarını aldırdı. Orkun bir şey beklemese de başka bir daldan araştıracağı konu hakkında birkaç soru daha sorup telefonu kapattı.

Kısa süre sonra kapı çaldı. Ercan, evdekileri görünce şaşırdıysa da Alize'nin umduğu kadar tepki göstermedi. Naz'ı da samimi bir şekilde karşılayınca iki kadın da dönüp baktı.

“Siz dostsanız vardır bir olay. Bana da açıklarsınız, diye düşünüyordum.” Haklıydı.

Açıklanınca o da rahatladı. Konuyu ilgi ile dinliyor ama çok da yorumda bulunmuyor, hatta neredeyse hiç konuşmuyordu. Alize Ercan'ın yorgun olduğuna karar verip kalkmak istedi. Ercan'ın tepkisiz kalışı devam edince Alize haklı olduğuna karar verdi. Naz ile kapıya doğru yürürken Aslı ile de vedalaşıyordu. Ercan'ın odadan çıkmamasını fırsat bilerek, “Kocan çok yorgun, konuşacak hali yok.”

“Bu aralar hep böyle. Biraz canım sıkkın bu konuda ama yapabileceğim bir şey yok. İşleri çok yoğun sanırım. Onun da üst üste kayıpları oldu. Ben de üstüne gitmek istemiyorum. Toparlar sanırım.”

“Sen de destek ver de eski Ercan'a kavuşalım. İlk defa bu kadar az konuşup gülen bir Ercan görüyorum.”

“Senin için de çok üzülüyor Alize. O günden beri Poyraz'ın adını anarken çok kötü oluyor. Üst üste geldi her şey. Sen de toparlan artık. Gerçi bugün çok daha iyi gördüm seni.”

“İyi değilim ama yapacak bir şeyim yok. Ne zaman ki katil bulunacak işte o zaman ben de rahatlayacağım. Ayrıca kocamı kaybettim ama bir cenaze töreni bile yapamadım. Elime tutuşturulan bir kâğıt ile gömmüş oldum. Nasıl iyi olabilirim ki? Her şey netleşmeden ben rahat edemem.”

“Netleşecek canım. İnan netleşecek. O zaman sen de biz de çok daha iyi olacağız.”

Alize ile Naz evden çıktıktan sonra ayrı yönlere doğru gittiler. O günü de bitirmişti Alize. Önünde doldurulması gereken bir pazar gecesi ve sonraki iş günleri vardı. Pazar gününü kitap okuyarak ve uyuyarak geçirdi. Uykuyu artık çok daha fazla seviyordu. Çünkü hemen her gece rüyalarında kocası ile buluşuyordu. Onunla bazen günü paylaşıyor bazen de tutkuyla sevişiyordu. Sevişmenin ardından uyandığında ise tüm vücudunun istekle dolduğunu, tatmin olmak istediğini hissediyordu. İşte o zaman yeniden uykuya dalmak çok zor geliyor, Poyraz'ın yastığına sarılıyordu. Değişen çarşaflar yüzünden kokusu yok olsa da onun başını koyduğu yastık olduğunu bilmek bile mutlu ediyordu.

Pazartesi sabahı uyandığında tarihi düşünmek istemese de canı çok sıkkındı. O gün tam bir ay olmuştu evleneli. Bir aya ne çok şey sığmıştı. Birçoğunu yaşamak istemeyeceği onlarca olay vardı. İşe gitmek zorundaydı. Artık çok büyük bir sorumluluğu vardı. Holding çalışanları ve kurt ailesinin sorumluluğu omuzlarındaydı. Acısını yeniden içine gömdü ve yola çıktı.

Haftanın ikinci günü de yeni haber gelmeden geçti. Şirkette işler yavaş yavaş yoluna girse de basın arada haklarında haber yapmaktan vazgeçmemişti. Mali polisin araştırmalarında şirket hesaplarında önemli bir şey bulunamadı. Aradıkları hesaplarda büyük bir zimmete geçme ya da büyük bir zarar kalemiydi! Tek zarar Sina Beyin yatırımı ile ilgiliydi. Onun da büyük kısmı telafi edilmişti. Mali polisin işi bu hafta içinde bitecekti. Bu kadar büyük holdingde her şeyin kayıt altında olması ve kalabalık bir grupla yapılan araştırmalar sonuçlanmıştı. Alize gazetelerin ekonomi sayfalarında artık daha olumlu yazılar göreceğinden emindi.

Alize için günler aynı geçiyordu. Faruk birkaç kez aramış, laf arasında Naz'ı sormuş, Fransa'ya gittiğini öğrenince üzülmüştü. Alize beğenisini bildiği arkadaşının üzüntüsünü sesinden yakalamıştı. Orkun ile görüştüğü zamanlarda ise yeni bilgi alamamış, hala aynı yerde olmaktan duyduğu rahatsızlığı belli etmişti. Naz'ın annesi hakkında araştırmalar yapılıyordu ama tam sonuçlanmamıştı daha. Yeni haberi yoktu!

Oysa Orkun'un elinde net olmasa da yeni ipuçları vardı. Ercan'ın netleştirdiği solak birinin vurmuş olması olayın boyutunu değiştirmişti. Ailedeki solakları araştırmıştı. Beş solak kişinin dördü kadındı. Neslişah Hanım ve Nur Hanım solaktı. Nur'un iki kızı da solaktı. Çünkü babaları Baki Bey de solaktı. Orkun artık daralttığını düşündüğü zanlıların hangisinin gerçek suçlu olduğunu tespit etmek için tek bir ipucu daha arıyordu.

Aileden birileri olması ve kesin deliller olmaması Orkun'un elini kolunu bağlıyordu. Ankara'da arabanın olduğu yerlerde görülenin kadın olma ihtimali de zaten artmıştı. Tek sorun, aslında kim olduğu ve doksan kiloluk Poyraz'ı nasıl taşıyıp da suya atabildiği idi? Kadınların hiç biri o kadar kuvvetli değildi. Üstelik hiç biri spor da yapmıyordu. Bir ihtimal onlardan biri yaptı demek için elini attığı her yerden o el boş dönmüştü. Erkek gücü yeterli olsa da Baki Bey de çok kuvvetli değildi. Kimin yaptığını anlayamamak başını ağrıtıyordu. Poyraz'ın ölümünün intihar olarak açıklanması da işe yaramamıştı. Katil hata yapmıyordu.


Tüm çabası katili yakalamak ve Kurt ailesinin üstündeki karabasanları dağıtmaktı ama katil aileden biri çıkarsa o zaman durum daha vahim bir hal alacaktı. Yine de bulacaktı. Ailenin tamamını yeniden sorgulayacaktı. Bu kez kimin ne olduğunu ya da olacağını daha iyi bilerek sorgulayacaktı. Yaklaştığını hissediyordu. Ama nokta atışı yapacağı bilgilere ulaşamamıştı. 

1 yorum: