18 Mayıs 2015 Pazartesi

Alize & Poyraz 48. Bölüm

Ercan yanındaki sakinleştirici ilaçtan içmesini istese de başaramamıştı. En sonunda orada, kilimin üstünde başı mutfak dolabının kapağına dayalı şekilde sızdı. Etrafındakilerin üzgün yüzleri de ne yapacağını bilemez halleri de çok uzaklardaydı artık. Ercan, yavaşça kucaklayıp sarsmadan üst kata çıkarttı. Yatağa yavaşça bıraktı. Tüm kadınlar da peşinden üst kata çıkmıştı. Hepsi odada sessizce duruyordu.

Ercan, “Bırakın uyusun. Çok sarsıldı. Ve bazı şeyler kesinleşene kadar da sık sık böyle krizler geçirecek. Zamanla hafifleyecektir.” dediğinde Ilgın ile Neslişah Hanım kendilerini odadan dışarıya zor attılar. İkisi de yandaki odada kendi acıları için ağlıyordu. Poyraz birinin oğlu, diğerinin ağabeyi idi. Ateş düştüğü yeri yakıyor lafı çok doğruydu. Alize kocasının akıbetini bilmez haldeydi. Diğerlerinin kayıpları da aynı derecede ağırdı. Bu üç kadının desteğe ihtiyacı vardı. Bu da şu an evde olan diğer beş kadına düşen görevdi. İkiye bölündüler ve hepsi kendi yakınından olanlara destek vermeye çalıştılar…


Nur Hanım, odadan çıkıp cep telefonu ile yıllardır gittiği psikologunu arayıp ne yapabileceğini sordu. Kocası ile olan sorunlarında destek aldığı doktoru, mümkün olan en kısa sürede üç kadını da görmek istediğini söylemişti. Ercan, Erdem Güneysu adını duyunca kulak kabartmıştı. İsim çok tanıdıktı elbette. Çünkü Erdem Bey sosyetik müşterileri sayesinde adından çok söz edilen bir doktor olmuştu.

“Çok meşhur bir doktordur Erdem Bey. Bir sömestr ben de ders almıştım.”

“Gerçekten çok iyi! En kısa sürede onunla görüştüreceğim hepsini. Her şey üst üste geldi. Çıldıracaklarından korkmaya başladım. Derdin biri bitmeden diğeri başlıyor. Kız ayrı perişan Nesli ayrı perişan. Ilgın desen ayrı dert! Hem babasına hem ağabeyine çok düşkündü. Bir de biliyorsundur ailede intihar meyli var. Gerçi kız çocuklarında görülmüyormuş ama belli de olmaz. Az korkutmadı bizi. Gıda zehirlenmesini intihar sanmıştık.”

“Biliyorum Alize bahsetmişti. Ailede şizofren yok. Benzer özellik gösteren hastalığı olan da yok. İntihar meyli ilginç aslında! Ama tabii uzmanlığım değil. Beynin nasıl çalıştığını biliyorum ama neler düşündüğünü bilmem mümkün değil.”

“Evet, Erdem Bey de öyle diyor. Her beyin ayrı bir bilmeceymiş. Neyi neden yaptığının kesin kuralları yokmuş.”

“Doğru. Şimdi tek istediğim Alize ve diğerleri bu süreçte çok kötü olaylar yaşamasın ve kötü şeyler yapmaya kalkmasın.”

“Yaşananların nedeniyle ilgili bir şey biliyor mu acaba Alize?”

“Bilseydi Aslı’ya mutlaka anlatırdı. O da bana tabii.”

“Çok yakınlar değil mi?”

“Kardeşten öte.”

“İkisi de perişan. Böyle yakınlık da çok güzel! İnsan böyle desteği kötü günde arıyor.”

Ercan, bir süre sonra boş muhabbete dönen konuşmayı bitirmek için “Aslı burada kalacak ama benim eve gitmem ve yarın için biraz dinlenmem lazım. Otuz altı saattir nöbetteydim. Burada uyumam yakışık almaz. Eşimle vedalaşayım. Sonra görüşürüz. Lütfen hepsine dikkat edin. Şu an en sağlam sizin durmanız lazım. Aileyi toparlayacak tek kadın sizsiniz sanırım.”

“Ne yazık ki öyle! Aslında Nesli yapar böyle işleri. Şimdi onun görevi bana düştü. Umarım onun kadar başarılı olurum.”

Ercan, başını sallayıp karısının olduğu odaya doğru yürüdü. Alize uykusunda bile içini çekiyor sık aldığı nefeslerle huzursuzluğunu belli ediyordu. Kısaca vedalaşıp evden çıktı. Kapının önündeki gazetecileri görünce yüzünü buruşturdu. Metrelerce uzaktan bağırarak Alize’nin katil olup olmadığını soruyorlardı. İçinden ağız dolusu küfrettikten sonra arabasına bindi. Siteden uzaklaştıktan sonra arabasını sağa yanaştırdı ve Orkun’un numarasını tuşladı.

Alize sızdığı uykudan korku ile sıçrayarak uyandı. Rüyasında Poyraz’ı görmüştü. Sulara gömülüyor, defalarca kez elini sudan çıkartıp tutmaya çalışıyordu. Alize ise teknenin üstünde duruyor uzatılan eli tutmuyordu. Bir süre sonra el görünmez oluyordu. Alize ter içinde uyandığında kendisinin neden yardım etmediğini sorgulamaya başladı. Ne yapabilirdi de yapmamıştı? Neden böyle bir rüya görmüştü? Orkun’un telefonunu çaldırdı. Annesi ve Aslı onu izliyor, hayati bir belirti gördükleri için seviniyorlardı. Ama duydukları ile yıkıldılar.

“Orkun, ben neyi yapmadım da Poyraz’ı öldürdüm?”

Aslı ve Suzan Hanım şaşkınlıkla bakıyorlardı. Bu nasıl bir soruydu? “Kızım ne diyorsun? Poyraz ölmedi. Bulunacak.” dese de Alize duymuyordu.

“Alize, sakin olmaya çalış. O görüntüleri defalarca izledim. Senin bir suçun yok. Bunu yapan sizin kamaraya gazı sıkıyor ve sonra teknenin içine giriyor. Bunda ne kabahatin olabilir ki?”

“O geziye beni mutlu etmek için çıktı. Evimizde kalsaydık Poyraz bugün yanımda olacaktı. Benim yüzümden öldü.”

“Alize, henüz ölümü ile ilgili net bir şey yok. Sen de sakin ol. Bak her taraftan bilgi edinmeye çalışıyoruz. En kısa sürede haber alacağız.”

“Umarım.”

Dili böyle söylese de umudu yoktu.

Poyraz’ın kayboluşunun üstünden iki gün geçmişti. Tek bir haber alınamamıştı. Alize, iki gündür ilaçlarla uyutuluyordu. Uyandığı an ağlamaya başlıyordu. Neslişah Hanım ve Ilgın da farklı değildi. Üçüncü gün Alize başka bir rüya görerek uyandığında Aslı ve annesini yine başucunda buldu. Kısık bir sesle “Haber var mı?” diye sordu. Olumsuz yanıttan sonra yataktan kalktı. Zaten zayıf olan bünyesi üç gündür yemek yemediği için daha da zayıflamıştı. Yavaşça banyoya yürüdü. Aslı korku ile arkasından geldi. “Merak etme canıma kıymayacağım.” dedi. Kısa süre sonra duşun sesi geldi. Aslı ve Suzan Hanım toparlanmaya başlayan Alize’yi göreceklerini anlamışlardı.

Banyodan çıktıktan sonra hemen kıyafet seçmeye başladı. Sanki sihirli bir değnek dokunmuştu. Keten pantolon giydi. Üstüne gömlek buldu. Saçını taradı. Tüm bunları yaparken de tek kelime etmedi. Alt kata inmek için odadan çıktığında arkasında şaşkın bakan iki kadın bırakmıştı. Aşağı indiğinde ise görevliler ne diyeceklerini bilemez şekilde bekliyordu.

“Bana hazırda ne varsa ısıtın. Çok değil ama.”

Sesindeki hüzün tınısı hissedilse de kararlı hali belli oluyordu. Suzan Hanım, “Alize ne yapmak istiyorsun kızım?” diye sordu.

“Yatmak ve ağlamaktan başka şeyler anne. Poyraz ile ilgili neler olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok. Yeter artık ağladığım. Neler oldu ben uyurken? Hiç iz yok mu?”

“İz ya da haber yok kızım. Biraz daha iyi misin? Avukatlar seninle konuşmak istiyordu. Dilersen ara da gelsinler.”

“Ararım.”

Tüm bu konuşma kendisini çok yormuştu ama gördüğü rüya böyle davranmasını söylemişti. Poyraz rüyasındaydı. Yanına uzanmış ve gözyaşlarını siliyordu. “Ağlama aşkım, sen güçlüsün. Her şeyin üstesinden gelebilirsin. Artık ağlama” diyor ve alnından öpüp uzaklaşıyordu. Elini uzatıp tutmak istiyor, seslenip durdurmak istiyor ama ne hareket edebiliyor ne konuşabiliyordu. Ellerini tutan tanımadığı yüzlerce kişi vardı etrafında. Silkinip hepsinden kurtulduğunda ise yeşil bir alanda tek başınaydı. Etrafı cennet bahçesi gibiydi. Bir yanda deniz vardı. Denizin dalgaları çağırıyor ama ayakları hareket etmiyordu. Yüzünü kara tarafına çevirdiğinde ise tüm hareketini engelleyen görünmez engellerden kurtuluyordu. Yeniden deniz tarafına döndüğünde daha öncesinde görmediği bir kulübe belirmişti. Kulübeye ulaşmak istediğinde de engeller çıkıyordu karşısına. Karaya son kez döndüğünde ise artık engel yoktu. Rahat rahat yeşilliklerin üstünde yürüyüp uzaklaşmıştı.

Uyandığında daha etkisinden çıkamadığı rüyayı yorumlatmaya korktu. Denizin ve engellerin, ölümü, yeşilliklerin cenneti çağrıştırdığını söylemeleriydi korkusunun kökeni. Kendince yorum yaptı. Denizde yaşananları geride bırak ve ileriye doğru yürü.

Poyraz kurtulmuşsa mutlaka bir yerlerden çıkacaktı. Tüm hastaneleri sağlık ocaklarını aratacaktı. Hatta gerekirse köy köy gezecek denizde bulunan kimse var mı diye soracaktı. Bilmediği bir nokta vardı. Tüm aklından geçenler zaten yapılmıştı. Tek yapılmayan köyleri gezmekti ama onda da jandarma alarma geçirilmiş, onlardan bilgi istenmişti.

Ülkenin ileri gelen iş adamlarından birinin intiharı, kısa süre sonra da oğlunun nedeni ve sonucu bilinmeyen kaybı, mali polisin, holdingin işlerine özel olarak ilgi göstermesine neden olmuştu. Maliye denetçileri de işin içine girmişti. Holdingin tüm işlemleri araştırılmaya başlanmıştı. Elbette bunlar borsada değer kaybına neden olmuş, hızlı düşüş tüm hissedarları rahatsız etmişti. Gazeteler her gün aynı konuyu işliyordu. Kayıp iş adamı! Aynı teknede olduğu halde hiçbir bilgisi olmadığını söyleyen eşi! Gizli nikâh Alize’nin başına dert olmuştu. Aslında aynı gün düğününün yapılacak olması, Sina Beyin ani ölümü yüzünden düğünün iptal olması önemini yitirmişti. Tek konuşulan ‘gizli nikâh’ yapılmış olmasıydı. Böylece Alize mirasçı oluyordu.

Sina Bey ve Baki Beyden sonra gelen kişi Poyraz Kurt idi. Onun kaybında vekâlet edecek kişi Baki Beydi. Özcan kayınpederi ile ortak çalışıp en doğru kararları vereceğine dair yönetim kurulundakileri ikna etmişti. Baki Bey de damadının desteği ile holdingi düze çıkartacaklarının teminatını yönetime vermişti. Bilmedikleri ise Poyraz’ın hisseler ile ilgili verdiği karardı.

Alize uyuduğu sürede yaşanları bir çırpıda öğrendi. Vural Beyi aradı ve görüşebileceğini söyledi. Artık kabullenmeliydi. Herkesin günlerdir kabullendiğini onun da kabullenmesi gerekiyordu…

Poyraz ona veda etmişti.

Üç ekim sabahı avukat geldiğinde Alize’yi bir koltukta sessizce otururken buldu.
“Özel görüşebileceğimiz bir yer var mı?” diye sordu. Üst kattaki odaya çıktılar. Alize oturduktan sonra Vural Bey de karşısındaki koltuğa oturup çantasını açtı.

“Alize Hanım, bunlar için erken sayılabilir ama bilmeniz gerekiyor. Ben hem Sina Beyin hem de Poyraz Beyin özel avukatıyım. Ayrıca şirket işlerini de yürütüyorum. Poyraz Bey kendisine bir şey olduğu takdirde şirket hisselerinde sorun yaşanmaması için tüm hisselerini size devredeceğine dair bir belge imzaladı. Vasiyetinin haricinde olan bu belge sadece ölüm halini değil, kayıp, kaçırılma halleri gibi durumları da kapsıyor. Babasının ölümünün cinayet olduğu anlaşılınca böyle bir şey yapma gereği duydu. Bahse konu hisseler kurucu hisse olduğu için yönetim kurulunun bunu onaylaması gerekiyordu. Geçen Cuma günü yönetim kurulu bu isteğini kabul etmişti. Aslında bu kaybolma ya da kaçma olayının planlı olduğu gibi bir anlam ifade etse de siz de ben de savcılıkta kaçmadığını, kaçırılmadığını aksine birisi tarafından ölüme terk edildiğini çok iyi biliyoruz. Bu nedenle şirket yönetiminde söz sahibi olacağınız hisselerin size devri ile ilgili bazı evrakların imzalanması lazım. ”

“Buna gerek yok. Ben hisse istemiyorum.”

“Bakın, bu hisseleri almamanız demek yönetimin Baki Beyin eline geçmesi demek. Baki Beyin iyiliği tartışılamaz bile ama ne yazık ki şirketi yönetebilecek bilgi ve beceriye sahip değil. Siz ise bu konuda uzmansınız. Danışmanlık yaptığınız yabancı firmaları da yerli firmaları da hepimiz biliyoruz. Yönetim kurulundakilerin bu kadar kolay onaylaması da zaten size olan güvenden! Hepsi çok iyi biliyor ki yeni bir şirket kursanız kısa zamanda rakip olursunuz. O yüzden sizi yönetimde görmek istiyorlar. Bunu size benim açıklamamı uygun buldular. Daha doğrusu öyle düşünmelerini ben sağladım. Çünkü yaşanan gerçekleri sadece ikimiz biliyoruz. Eğer Poyraz Bey sağ kurtulmuş olsaydı bu güne kadar mutlaka bir ses çıkardı. Artık hepimizin kabullenmesi ve ona göre davranması gerekiyor.”

“Biliyorum.” diyebildi Alize.
Bugün gerçekleri kabullenme günüydü. Rüyasının anlamı çıkıyordu ortaya. Avukatın, kendi avukatı olması için gereken evrakları imzaladı. İşlerin nasıl takip edileceğini hangi sıra ile gidileceğini kısaca dinledi. Gözlerinin dolmasını engelleyemese de sonuna kadar metanetini korumayı başardı. Avukat odadan çıktığında çok yorgun hissediyordu Alize kendisini. Zorla yatak odasına girdi. Üstündekilerle uzandı. Rüyasız zifiri karanlık bir uykuya daldı.

“Bu işlemlerden kimler haberdar, Vural Bey?”

“Poyraz Bey, kendisi hariç iki hissedarı temsil ediyor zaten. Baki Bey de eşinin hisselerinin vekâletine sahip. Bir de küçük hissedarlardan biri o günkü toplantıdaydı. Diğer üyeler mazeret bildirip katılmamışlardı. Yani salt çoğunluk vardı.”

“Tamam, anladım. Sorun olmaz umarım.”


Alize, uyumaktan ve ağlamaktan vazgeçse de neredeyse hiç konuşmuyordu. Çok az yemek yiyor sadece oturuyordu. O süreçte aklındaki tek şey Poyraz oluyordu. İlk tanıştıkları günden tekneye kadar olan günlerini, karşılaşmalarını, başkası ile evli sanılmasını, bu yanılgı yüzünden yapılan terslikleri anımsıyordu. Hepsi canlı anılardı. Arada gözleri dolsa da ağlamamak için çaba harcıyordu. Bu süre içinde Neslişah Hanım da sakinleştiricilerle ayakta duruyordu.

Ilgın ise ne yapacağını bilemez durumdaydı. Kafasını toparlayamıyordu. Tüm yüzü ağlamaktan şişmişti. Orkun bir yandan olayı çözmeye çabalarken, diğer yandan Ilgın'a destek olmaya çalışıyordu. Fırsat buldukça yanına geliyor konuşmasa da sessizce oturup ‘Ben yanındayım’ diyordu. Ilgın’ın isteğini yerine getiremeyecek olsa da en azından destek vermek için çabalıyordu.

Bu süre içinde ev hiç boş kalmamıştı. Bayramın da denk gelmesi ile ev ziyaretçi akınına uğramıştı. Kimse ne diyeceğini bilemiyordu. Ölüm kesin değildi baş sağlığı dilenemiyordu. Kayıp ile ilgili savcılık açıklama yapmadığı için tekneden atılışı açıklanmıyordu. Gizlilik bir yerde gerekli olsa da bu Alize'nin daha çok suçlanmasına neden oluyordu.

Poyraz’ın kaçmasına yardım ettiği ya da ölüme attığı gibi haberler her gazetenin ilk sayfasını süslüyordu. Manşetlere şimdi de “Kurter Holding’in içi boşmuş” gibi aslı astarı olmayan haberler taşınmaya başlamıştı. Alize bunları okuduktan sonra Poyraz’ın bir cümlesini anımsadı. Ne olursa olsun o holding sayesinde evine ekmek götüren binlerce insanı düşünmeliydi. 5 Ekim pazar günü Avukat Vural Beyi aradı. Kısaca telefonda neleri istediğini söyledi. Zaten avukat da bu haberi bekliyordu. Pazartesi harekete geçecek tüm hukuki işleri tamamlamaya çalışacaktı.

Avukatlar savcılık ile birlikte hareket edip hızlı bir şekilde olayın sonuçlanması için devreye girmişti. Ölüm karinesi (Türk Medeni Kanunu MD.31 "bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa bile gerçekten ölmüş sayılır." MD 44.- Bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde ortadan kaybolursa cesedi bulunamamış olsa bile, o yerin en büyük mülki amirinin emriyle kütüğe ölü kaydı düşürülür.
Bununla birlikte her ilgili, bu kişinin ölü veya sağ olduğunun mahkemece tespitini dava edebilir. Ölüm karinesinin varlığı halinde, karineden yararlanmak isteyenler sadece olayı ispatla yükümlüdürler. Ölüm karinesinden yararlanmak için mahkeme kararına gerek yoktur. En büyük mülki amirin emriyle kütüğe ölü kaydı düşülür. Hakkında ölüm karinesi olan bir kimsenin evliliği kendiliğinden sona erer. ) için Çanakkale Ayvacık ilçesinin belediye başkanından Poyraz Kurt’un Assos açıklarında tekneden düşerek ya da kendisini atarak öldüğüne hükmedildiği kararı alınmıştı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder