16 Mayıs 2015 Cumartesi

Alize & Poyraz 46. Bölüm

Orkun eninde sonunda verdiği sözünü tutacaktı ama bu kez canlı bulacağını pek düşünemiyordu. Nedense bu kez umutsuzdu ama yine de bunu dile getiremeyeceği için olumlu şeyler söylüyordu. Ailenin başındaki uğursuzluğun kaynağını bulmaları gerekiyordu. Poyraz neden atsın ki kendisini? O kadar mutluyken deli değildi ya atsın kendisini? Kaçmasını gerektiren bir durumda yoktu. Bunu en iyi Orkun biliyordu. Bu işte başka iş vardı. Kaçırılması en akla yakınıydı. Ama halen fidye istenmemesi kaçırılmayı da neredeyse dışarıda bırakıyordu.

Hala kollarında tuttuğu Ilgın'ın yüzünü ellerinin arasına alıp, parmakları ile yanaklarını okşayıp, orada kalan yaşların izlerini yok edip, dudaklarından öpmeyi çok istese de sadece şakağına dudaklarını değdirdi. Küçük dokunuş Ilgın'ın da gözlerini kapatıp içini çekmesi ile biraz daha derinleşti. Ta ki üst katta açılan kapının sesini duyana kadar. Yavaşça kollarını aşağı indirdi ve kısık sesi ile “Onu bulacağım, canım” dedi. Verdiği sözü tutacağından emindi. Ama sonucundan emin değildi.



Alize ile elemanı kapıyı çaldıklarında Neslişah Hanım da merdivenden inmeye başlamıştı. Orkun ile kızının yakınlığını fark etse de görmemezlikten gelmeyi yeğlemişti. Kapıyı açmaya Ilgın gitti. Alize içeriye girdiğinde rengi daha solgundu. Olayın vahameti yeni yeni etkisini göstermeye başlamıştı.

“Amcanlara haber verdin mi?” diye sorduğunda yanıtın olumsuz olacağından emindi. Ilgın'ın hali perişandı. Orkun'un avutmaya çalıştığı her halinden belliydi.

“Aramadım. Ararım.”

Neslişah eli ile kızını durdurup telefonu kendisi eline aldı. O kayınbiraderi ile konuşurken diğerleri de onu bekliyordu. Orkun'un cep telefonu yeniden çalınca tüm dikkatler onu yönelmişti. Bir iyi haber! Ses tonu neşesiz olunca da iyi haber umutları bir kez daha suya düşmüştü.

“Gazeteciler öğrenmiş. Zaten daha fazla saklanamazdı ama en azından sizleri savcılığa gidene kadar rahat bırakacaklarını ummuştum. Yine de fazla rahatsız edilmenizi engelleriz.”

“Sorun değil onlarla başa çıkabiliriz.”

Alize kendisine güveniyordu ama bilmediği bir şey vardı, gazeteciler asıl onun canını yakacak sorular soracaklardı.

Kapıdan çıktıkları an flaşlar patlamıştı. Ardından da avaz avaz sorular geliyordu.

“Gizli nikâh yapıp sonra da kocanızı Yunanistan'a kaçırdığınız söyleniyor, doğru mu?”

“Kocanızın eski sevgilisini de ölümle tehdit ettiğiniz söyleniyor. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?”

“Kaptanla iş birliği yapıp öldürdükten sonra açık denizde denize attığınızı görenler var. Kocanızı öldürdüğünüz için pişman mısınız?”

“Aileye girdikten sonra iki erkek de hayatını kaybetti. Sizin kayınpederiniz ile ilişkiniz olduğu, susturmak için öldürttüğünüz söyleniyor. Kocanızı da cinayeti bildiği için mi öldürdünüz.”

Alize işte bu kadarını ummamıştı. Tek yapabildiği Neslişah Hanıma bakmak oldu. Neslişah Hanım ise duyduklarından sonra kızının kolundan çıktı ve gelinini yanına giderek koluna girdi. Gazetecilere dönüp sakin ama kararlı bir sesle konuşmaya başladı.

“Bu saçmalıkları yazarsanız, tekzipten sonra da tazminat ödemeniz için gereken her şeyi yapacağım. Oğlum ölmedi. Gelinim ise yaptığınız çirkin suçlamaların hiç birini hak edecek bir şey yapmadı. Daha fazla çirkinleşmeyin.”

Alize artık gözyaşlarını tutamıyordu. Yapılan suçlamaların ölçüsüzlüğü çok canını yakmıştı. O kocasının saçının teline zarar gelecek diye kahrolurken hakkında ortaya atılan saçmalıklara nasıl tahammül edecekti?

Araba binaya yaklaştığında arkalarından gelen gazetecilerin yollarının kesilmesini istemişti, Orkun. Polisler isteneni yaparak gazetecileri kısa süre uzakta tuttular. Binadan içeriye girdiklerinde Alize sanki köşeden Poyraz çıkıverecekmiş gibi bir hisse kapıldı. Gözleri ile her yeri taradı ama Poyraz'dan iz yoktu. Alındıkları odada kaptanı ve yardımcısını görünce hemen yanlarına gitti.

“Kaptan, anımsadığın bir şey var mı? İzi bulundu mu?”

“Yok, ne yazık ki Alize Hanım. Dün gece sizinle vedalaştıktan sonra gözümü açtığımda Sahil Güvenlik subayını gördüm. Sanırım bize bir şeyler koklatmışlar. O kadar uzun süre uyumamız ve hiçbir şey duymamamız ondanmış. Ama tüm tahlil sonuçlarımız yarın gelecekmiş. O zamana kadar bizi tutacaklarını söylüyorlar.”

“Tahmin etmiştim o tarz bir şeyler koklatıldığını. Neyse tahliller netleştirir. Bu gece burada kalacağız sanırım. Ailenize haber verdiniz mi?”

“Verdik. Onlar da çok üzgün olduklarını iletmemi istediler.”

“Teşekkür ederim.”

Alize yanında bekleyen Orkun'a dönüp,”Savcı ne zaman çağıracak beni?” diye sordu.

“Biraz bekleyecekmişiz. Kısa bir işi varmış. Ben şimdi yanına gidiyorum. Seni çağırınca gelirsin. Kapıda nöbetçiler olacak ama biliyorsun onlar formalite icabı bekliyor. Yoksa sana güvenmediğimizden değil.”

“Buradan kaçıp kocamı bulacağımı bilsem o nöbetçilerin hepsini atlatacak bir yol bulurdum ama buruda olmam kocama daha çok yarar sağlayacak. Hadi sen git ve ne gerekiyorsa yap.”

“Ilgın'a da söz verdim. Poyraz'ı bulacağım. Hem bulunca ödülüm büyük.”

“Neymiş ödül?”

“Ilgın bana elleri ile yemek yapacakmış!” sesi moral vermek için biraz daha neşelenmişti.

Alize duyduklarından sonra teknede uyandığından beri ilk kez buruk da olsa gülümsedi.

“İyi pazarlık yapmış” dedi.

Yarım saat kadar sonra savcının odasında ifade veriyordu. Alize aile avukatını içeride istememişti. Savcı da kabul edince sorgu odasına tek başına girmişti. On gün önceki savcı idi yine. Sorulardan anladığı kadarıyla iki dosya birleştirilebilecek gibiydi. Savcı da gazetecilerin sorularına benzer sorular sorsa da çok daha uygun bir dille soruyordu. Alize Naz olayının gerçeğini daha önce anlatmamış olmalarının ezikliği içindeydi. Odada ifadesini alan savcı ve söylediklerini yazan memurdan başka kimse yoktu. Yine de söyleyeceklerinin ifadesine girmesini istemiyordu. Ama bunu nasıl yapacağını bilemedi. En sonunda izin istemeden savcının masasındaki not kâğıtlarından birini aldı. Kalemi işaret etti, savcı uzatınca da kâğıda kısa bir not yazıp uzattı. Savcı not kâğıdına bakıp “Bir süre ara verelim. Çok susadım. Lütfü, suyu sen alıp gelir misin? On dakika kadar sonra daha çok susamış olacağım.” dedi. Alize on dakikada anlatabilirdi Naz gerçeğini.

Memur çıktıktan sonra, “Evet, Alize Hanım, şimdi ifadenize alınmasını istemediğiniz kısmı anlatın. Ama unutmayın istersem yeniden anlattırır ve ifadeye koydurturum.”

“Şimdilik gizli kalması sanırım daha doğru olacak. Naz Çağlar, yani herkesin kocamın eski sevgilisi sandığı kişi, aslında Poyraz'ın kardeşi ya da kuzeni. Bunu ailenin özeli olarak saklıyorduk. Çünkü babasının hangi kardeş olduğunu bilmiyoruz. Ama Sina Beyin ölümü ve ardından Poyraz'ın kayboluşu benim aklıma sadece bu olayla bağlantılı olabileceğini getiriyor. Ama bunu ifademe koyarsanız hem aile hem de Naz çok zor duruma düşecektir. Fakat anlatmadığım takdirde de kocamın bulunması gecikebilir.”

“Sizden başka Naz Çağlar olayını bilen var mı?”

“Bildiğim kadarıyla yok.”

“Tamam, ifadenize koydurmayacağım ama Orkun'un araştırması için ona anlatacağım. Sanırım Orkun artık aileye daha yakın.”

“Evet, yakın sayılır.”

“Güvenilir biridir.”

“Biliyorum.”

Savcı, yine ciddiyetini takınıp arkasına yaslandı. O sırada kapı vurulup memur elinde su bardağı ve iki şişe su ile içeri girdi. İfadesinin devamı için yerine oturdu. Savcı sorularına devam ediyordu. Alize de hepsine yanıt veriyordu. O sırada masadaki telefon çaldı. Kısa bir konuşmadan sonra kapattı.

“Tahlil sonuçlarınız kesinleşmiş. Size ve diğer çalışanlara yüksek oranda bayıltıcı gaz koklatılmış. Ama tekneye kim nasıl girmiş belli değil. İçeriden yardım alınmış olmalı. Bu konuda kaptanın ifadesi sizi suçlar şekilde. Çantanızda bayıltıcı gaz olduğunu ve Sahil Güvenliğin onu da incelemeye gönderdiğini söyledi. Bu durumda sizin herkesi uyuttuktan sonra dışarıdan yardım almış olmanız çok da mantıksız değil.”

“O gaz sadece biraz göz yakar. Bildiğiniz biber gazı o, bunca saat kimseyi uyutmaz. Ayrıca kaptan da beni suçlamamıştır. Ben de televizyon izliyorum. Bu taktikleri biliyorum.” bir an savcının karşısında olduğunu unutmuştu. Adamın sinirlenmesinden çekinip “Özür dilerim, sinirlerim bozuk” diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştı.

Savcı özrü kabul etmişti. Soruların devamında da Alize'yi suçlayanlar çoğunluktaydı. Savcı nöbetçi mahkemenin tutuklaması istemiyle ifadesinin altına imzasını atmıştı. Alize gözyaşlarını zor tutuyordu. Nezarette tutulmak değil ama kocasına zarar vermekle suçlanmak çok ağır gelmişti. Poyraz için yapmayacağı şey yoktu aslında. Tek yapmayacağı yapamayacağı şey onun canını yakmaktı. Yine de serbest kalacağını biliyordu. Ya kocası bulunacaktı ya da suçlular!

O geceyi Orkun'un odasında geçireceği belli olmuştu. Nezarete göndermemiş kapıya nöbetçi dikmiş sonra da Alize'den özür dilemişti. Çünkü bu kadının kocasına zarar verecek bir şey yapmayacağından emindi. Onlar gerçekten âşıktı. Bunca yıllık meslek hayatında çok az yanılmıştı. Bu kez de yanılmadığından emindi.

Alize, Orkun'un mesleği icabı mecburen böyle davrandığını biliyordu. Özre gerek olmadığını işini yapması gerektiğini hatta sorun olmaması için nezarette de kalabileceğini söyledi.

“Bu gece gerek yok. Sabah mahkemeye sevk edileceksin. Bu arada avukatınla görüşmeni de sağlayacağım. Savcı ile görüşmenizde neden istemedin?”

“Gerek yoktu. Artık var ama. Onunla görüşmem ve bundan sonra neler olacağı hakkında bilgi almam lazım. Bildiğim şeyler değil bunlar.”

“Ben de yardımcı olacağım lütfen moralini bozma. Senin suçsuz olduğundan eminim. Bunu da ispatlayacağız.”

“Sen savcının tarafından mısın benim tarafımdan mı?”

“Doğrunun tarafındayım.”

“Teşekkür ederim.”

Konuşmaları bittiğinde masasındaki telefon çalmaya başlamıştı. Orkun yanıtladıktan sonra sadece dinledi. Bittiğinde ise izin isteyip odadan çıktı.

Alize'nin dışarıda neler olduğu hakkında en ufak bilgisi yoktu. Kendisine gösterilen rahat koltukta oturmaya devam ediyordu. Kötü şeyler düşünmek istemiyordu. Roman okursa aklını dağıtabilirdi. Ama okuyamayacağını bildiği için çantasından çıkartmadı. Tek istediği kocası hakkında iyi bir şeyler duymaktı.

Aradan yarım saat geçmişti. Tüm bu süreyi odada tek başına geçirmiş ve yaşananları en başından itibaren yeniden sıraya sokup düşünmüştü. Bir önceki gece ikisi de teknenin ön tarafında hazırlanmış olan minderlerin üstünde çok romantik saatler geçirmiş, sonra da kamarada sevişmiş ve uyumuşlardı. Bir şişe şampanya bitmişti. Aslında yemekte içtiklerini de sayarsa oldukça alkollüydü ikisi de. Ama yine de yanında uyuduğunu çok iyi anımsıyordu. Ses duymamıştı. Ne gelen ne de giden ayak sesi duymamıştı. Kamaranın lombozları açıktı. Biri tekneye binse oradan ayak sesi gelirdi herhalde? Bunu savcıya söylemediğini anımsadı. Hemen kapıya gidip açtı. Nöbetçi kapının hemen önündeydi. Kapının açılması ile hareketlenmişti.

“Savcı ile ya da yardımcısı ile görüşmem mümkün mü? Bir şey söylemeyi unutmuşum. Belki işe yarar.”

“Siz içeri girin şimdi biri yanınıza gelir.”

“Tamam. Çok önemli olmasa da belki işe yarayacak bir şeydir.”

Kısa süre sonra kapı açılıp içeriye Orkun girince sevindi.

“Bir şey anımsamışsın!”

“Evet. Önemsiz sanırım ama yine de söylemek istedim. Bizim kamaranın dört lombozu da açıktı o gece. Hava çok sıcak olduğu için karşılıklı açmıştık. Aslında o lombozlar tekneye binen birinin ayak seslerini duymamızı sağlardı diye düşünüyorum. Ben hiç ses duymadım. Acaba Poyraz duyup dışarı çıkmış olabilir mi? O sırada biri kaçırmış olabilir mi?”

“Alize, neler olduğunu bilmemize şimdilik imkân yok ama tahlillerden anladığımız kadarıyla sende oldukça yüksek alkol varmış. Ayrıca artık hafiflemiş olsa da yüksek dozda bayıltıcı gaz soluduğunuz tespit edilmiş. Sahil Güvenlik elemanları da tekneye ilk bindiklerinde kamaraların bulunduğu koridorda kesif bir koku aldıklarını rapor etmişler. Poyraz gece yarısından sonra ama gün ağarmadan kaybolmuş olsa, sizin bulunduğunuz saate kadar o kokunun kalmaması gerekiyordu. Çok fazla olduğu sonucunu buradan çıkartıyor uzmanlar. Bu arada Neslişah Hanım ve Ilgın'ın ifadeleri de alındı. Onları eve bırakacağım. Sen lütfen bir isteğin olursa kapıdaki görevliye söyle. Son verdiğin bilgileri de savcıya iletirim. Bir saate kadar gelirim.”

“Orkun?”

“Söyle”

“Onlar ne düşünüyor? Beni suçluyorlar mı?”

“Öyle bir şey bekliyor musun?”

“Ölesiye korkuyorum onların suçlamasından.”

“Suçlamadıklarını biliyorum. Senin burada kalacak olmana çok üzüldüler. Onları iyi olduğuna ikna etmek zor oldu. Hadi sen dinlen. Haber gelirse mutlaka sana da ileteceklerdir.”

Gerçekten dışarıda ifade vermek için bekleyen iki kadında çok üzgündü. Hem kaybolan Poyraz için hem onun kaybının yarattıkları için hem de Alize’yi suçlu olarak nezarette tuttukları için! Yine de bir umut bekliyor ve eve birlikte gitmek istiyorlardı. İfade verilene kadar Orkun birkaç kez yanlarına gitmiş ve içlerini rahatlatmaya çalışmıştı. Faydası olmasa da en azından birisinin çabaladığını bilmek hoşlarına gidiyordu. İki kadın da kirpiklerinin ucunda dökülmeyi bekleyen, bazen de istemsizce dökülen yaşlarla oturuyordu.

Orkun kapıyı kapattıktan sonra Alize yine koltuğa döndü. Elinden bir şey gelmemesi ne kadar kötüydü. Kocasının ortadan kaybolmasında sanık olarak orada tutuluyor ve onu kurtarmak için hiçbir şey yapamıyordu. Ya denizde bir yerde hala karaya çıkmak için uğraşıyorsa? Ya yaralıysa? Ya açık denizde balıkların saldırısına uğramışsa? Oralarda köpek balığı olur mu acaba? Diye düşünmeye başladı. Anımsamıyordu. Çok zorlayınca çocukluğunda okuduğu bir gazete haberi aklına geldi. Balıkçıların ağına takılan yavru köpek balıkları! Yavrusu varsa anne babası da mutlaka vardı! Allah'ım sen onu koru, diye dua etmeye başladı. Sonra da aralıksız aynı şeyi mırıldandı. “Allah'ım sen onu koru!”

Sabah tüm gazetelerde Alize Kurt'un gizli nikâh ile evlendiği kocasını mirası için öldürdüğü, cinayete kayıp süsü verdiği yazılacaktı!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder