3 Mayıs 2015 Pazar

Alize & Poyraz 33. Bölüm

“Tadı damağımda kaldı”

“Ne?”

“Dedin ya 'tadı damağında kalmalı, sadece beni ve hep beni istemelisin'... Anımsadın mı? İşte o! Tadı damağımda kaldı.”

“Bu iyi işte! Çünkü ben hayatımda böyle bir şey yaşamadım. Tadı damağında kalan benim. Mükemmeldi.”

İlk sevişmelerinin üstünden on beş dakika kadar geçtikten sonra, Poyraz yeniden öpmeye başlamış, bir süre sonra ikinci kez doyuma ulaşmış olarak yatıyor, göğsünde yatan karısının bal rengi saçlarını okşuyor bir yandan da konuşuyordu. Gerçekten mükemmeldi. Daha önce ne bu kadar tahrik olmuş ne de bu kadar büyük bir tatmin yaşamıştı. Âşık olduğun insanla sanki ilk kez olur gibi diyenler noksan anlatmıştı. Bu tarif edilir bir tat değildi.


Bir süre sonra yeni yastığının üstünde, kalp atışlarını dinleyerek uyumuştu Alize. Onun düzenli nefesleri de Poyraz’ın ninnisi olmuştu.

Sabah uyandığında göğsünde yatan karısının yüzünü kendisine çevirmişti. Neredeyse tüm gece aynı pozisyonda uyumuştu. Nasıl rahat etti ki göğsümde, diye düşünürken Alize’de uyandı. Başını kendisine çevirdi. Öpüşmeleri yüzünden hafifçe şişmiş dudaklarına bu kez küçücük bir öpücük kondurdu.

“Günaydın”

Alize, gün ışığında dün gecenin anıları ile utanmıştı. Poyraz ise onun hafif pembeleşen yanaklarına bakıp daha da utanacağı şeyler yapıyordu.

“Günaydın hayatım. Neden ellerin rahat durmuyor?”

“Nedeni ellerimin altında yatıyor. Ne saçma bir soru!”

“Kahvaltı yapana kadar rahat dur. Çok açım.”

“Neden acıktın?”

“Nedeni de benim elimin altında yatıyor. Ne saçma bir soru?”

“Bir kere de benim yaptığım bir şeyi bana iade etmesen?”

“Ne yani sen beni öperken ben seni öpmeyeyim mi?”

“Sakın ha. Unut dediğimi. Ne istersen aynen iade edebilirsin!”

“Anlaştık.” Gülümsüyordu. Utangaçlığı da sabun köpüğü gibi uçmuş gitmişti. O kocasıydı. En önemlisi sevdiği adamdı!

“Kahvaltıda ne istersin?” Alize, kalkmak isteyince, Poyraz geriye çekmiş yeniden yatırmıştı.

“Biraz dinlen aşkım. Ben mutfağa iniyorum. İstediğin bir şey var mı?”


“Bileklerim moraracak. Millet yanlış anlayacak.”

“Seni ilk geceden dövdüğümü düşünmezler ya!”

“Benim aklımı gelen başka şeydi.” soru dolu bakışlara gülümsemiş ardından da eklemişti. “Yatağa bağlayan kelepçelerin izi sanılabilirdi.”

“Aman Allah’ım. Yatağımda fantezileri olan bir canavar var. Sevdim ama bunu.”

“Şaka yapıyordum.” Alize utanmıştı. Gerçekten şaka yapmıştı. Ama Poyraz ciddiye mi almıştı?

Poyraz kahkahayı basarak “Ben de şaka yaptım aşkım. Ellerini kullanmanı tercih ederim. Hadi sen yat. Ben de geliyorum hemen.”

“Ben hazırlarım.”

“Sen dinlen dedim. Kocaya itiraz yok!”

“Çok maço bir kocam varmış. Ama madem çok ısrar ediyorsun ben dinleniyorum. Her şeyi yiyebilirim. Acıkmışım gerçekten!”

“Hemen geliyorum.”

İkisi için de tost ve çay hazırlamıştı. Bir tabağa domates, salatalık doğramış iki küçük kapta da reçel koymuştu. İlk sabahlarında yatakta kahvaltı yapmanın keyfine varmak istiyordu. Tepsinin içine, mutfaktaki vazodan mevsimin son papatyalarından birkaç tane koydu. Sonra oturma odasındaki televizyonun olduğu gömme dolaba doğru yürüdü. DVD’lerin olduğu çekmeceye koyduğu zarfı aldı.

Yatak odasına girdiğinde karısı, yüzü terasa dönük, üstündeki çarşaf sadece kalçalarına kadar örtülmüş olarak yatıyordu. Sırtının güzelliğini izlerken yeniden tahrik olduğunu hissediyordu. Yutkunup içeriye girdi.

“Güzelim uyuyor musun?” kısık sesle sorduğu soruya Alize, sırt üstü dönerek “Hayır” yanıtını verdiğinde, Poyraz neredeyse tepsiyi düşürecekti. Bu kadın kendisini sevişerek öldürmek mi istiyordu? Hemen güç toplaması gerekiyordu.

“Üstüne bir şeyler giymezsen, hazırladıklarımı yeme ihtimalin yok. Üstelik ilk seferde bu kadar çok birlikte olmak sana zarar verebilir.”

“Ben gece yeterince zarar almışım. Her yerim sızlıyor.”

“Gece şikâyet ettiğini hiç anımsamıyorum.”

“Etmedim ki. Bu da şikâyet değildi. Neler yaptığını anımsarsan belki çayın soğumasını sorun etmezsin diye düşünmüştüm.”

Tuhaf bir ruh hali vardı. Bir yandan çıplaklıktan utanırken, bir yandan kadınsı gücünü ölçmek istiyordu. Kocasından aldığı yanıtlar ise oldukça yüksek bir güce sahip olduğunu gösteriyordu. Kısa zaman içinde utangaçlığının tamamen geçeceğinden emindi. Poyraz da memnundu karısının bu hallerinden. İki ruh halini de gözlerinde yakalıyordu. Çok seviyordu onun hem utanan hem de edepsiz hallerini.

“Önce güç toplayalım. Sonra emrinize amadeyim.”

Kahvaltı tepsisindeki zarf ilk dikkatini çeken şey olmuştu. “Bu ne?”

“Dün gece vermeyi unuttuğum yüz görümlüğün!”

“Aaa evet ben neden bunu anımsamadım. Çok ucuza gittim çokkk.”

“Hiç sanmam. Sana hayatımı veriyorum. Yeterince değerli değil mi?”

“İşte buna verecek yanıtım yok. Hiçbir şeye değişmem seni. Servetim sensin. Değerini ölçemem. Tek kıymetlimsin. Seni seviyorum.”

“O zaman bunu görünce beni daha çok seveceğin bir boşluk yok, öyle mi?”

“O zarfta ne var da seni böyle konuşturuyor.”

“Aç bakalım.”

Zarfta, kendi adını taşıyan, sahibi kısmında da adının yazdığı bir yat belgesi vardı. Gözlerine inanamıyordu. Yirmi iki metrelik dört kabinli teknenin teknik özelliklerini okudukça gözleri büyüyordu.

“Bu… Bu harika bir şey! Aşkım, çok sevindim. Ya ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu benim mi?”

“Evet, canım senin. Rüzgârın kızı ile rüzgârın oğluysak, bunu en iyi hissedeceğimiz yer denizdir, diye düşündüm. Anladığım kadarıyla da sevdin hediyeni.”

“İlginç ama mükemmel bir düğün hediyesi. Çok teşekkür ederim.”

“Sonra teşekkürünü uygulamalı alırım.”

“Neden dört kabin?”

“Arkadaşından ayrı tatil yapmaya alışkın değilsin. Arada bir konuk ağırlarsın diye düşündüm.”

“Beni bu kadar iyi tanıman mümkün mü?”

“Mümkünmüş demek ki!”


Kahvaltıdan bir saat kadar sonra yeniden sevişmeye başlamışlardı. Alize bu arada doğum kontrol hapını almayı unutmamıştı. Poyraz, kendisi tedbir alsa da karısının da kendi kararına uyuyor olmasından üzüntüyle karışık memnuniyet duydu.
Alize unutmuştu ama o gün Naz geliyordu ve Poyraz onu havaalanında karşılayacaktı. Poyraz anımsattığında Alize'nin yüzü değişmişti. Artık karısı da olsa, eski sevgiliyi kabullenmesi söz konusu değildi. Elbette saçma hareketler yapmayacaktı. Ama artık o erkek kendisinindi. Bir başka kadının kendisine ait bir şeyi elinden almasına izin veremezdi.

Birlikte gitmek için hazırlandıklarında Poyraz ilgi ile izliyordu karısını. Ne yapacağını gerçekten merak ediyordu. Önce annelerine uğramışlardı. Kahvaltı için verdikleri sözü tutamamış olmanın utancı ile kapıyı çaldılar. Kimsenin onları beklediği yoktu zaten. Vedalaşıp yola çıktılar. Havaalanına giderken herkesten gizli nikâhın duyulduğundaki etkisini konuşuyorlardı. Acının arasında yaşanan kendi mutlulukları bir an vicdanlarını rahatsız ediyor, sonra annesinin ısrarları akıllarına geliyor rahatlıyorlardı. Alize muhabbet ederken Naz'ı aklına getirmek istemese de neden kocasının onu karşılamak zorunda olduğunu düşünüyor ama soramıyordu. Oysa kocası o soruyu bekliyordu!

“Babanın ölümü şirketi nasıl etkileyecek. B planınız var mı?”

“Yönetim önümüzdeki hafta toplanıp, gerekli kararları alır. Babama ait hisseler verasete göre bölüşüleceğinden artık annemle kardeşim de şirket ortağı. Zaten sembolik hisseleri vardı. Bu durumda hâkim ortak ben ve amcam olarak devam edeceğiz. Annemle Ilgın ne yapar bilmiyorum ama hisselerinin vekâletini bana verirler gibi geliyor. Çünkü ikisi de bu işlerden anlamaz.”

“Bu amcan ve yengenle sorun çıkartır mı?”

“Neden çıkartsın?”

“Yengen işletme okumuş. Bir süre de sizin şirketlerden birinde çalışmış. Yeniden aktif olmak isterse ve kendisine hisse isterse? Amcan hisse verir gibi geliyor.”

“Yengem, on sekiz yaşındayken bir yıldan az bir süre şirkette çalışmış. Sonra başka bir şirketin teklifini kabul edip ayrılmış. Beş yıl kadar sonra yeniden bizim şirketlerden birinde işe başlamış. O zaman amcamla tanışıyor. İlk görüşte aşk derler ama açıkçası ben yengemin âşık değil seven olduğuna inanırım. Amcamı seviyor ama aşk başka bir şey.”

“Nereden biliyorsun?”

“Çünkü ben karıma aşığım. Ve çok iyi biliyorum ‘aşk başka bir şey’.”

“Peki, bu âşık olduğun kadını, eski sevgilini karşılamaya götürmek doğru mu?”

“Sen gelmek istedin.”

“Demek istediğim o değildi. Cümleyi yanlış kurdum. Eski sevgilini karşılaman doğru mu?”

“Aşkım, kıskanmana gerek olan hiçbir şey yok. Lütfen Naz’ı kafana takma.”

“Olur takmam. Bak takmadım. Oh ne kolaymış.”

“Sen kocayla dalga mı geçiyorsun?”

“Sen benimle dalga mı geçiyorsun?”

Poyraz onun kıskanç hallerine gülümserken, Alize’nin yüzü asılıyordu. Neredeyse ilk kavgalarını yapacaklardı. Bu esnada havaalanına geldiler. Dış hatlar kapısının biraz uzağında durdular. Naz arabaya kadar yürüyecekti. Gazetecilere yakalanmamak için saçlarını perukla saklayacaktı. Tabii bunlardan haberi olmayan Alize’nin şaşkınlığını izlemek de hoş olacaktı.

O esnada Alize yine ekonomi ve şirketin durumunu konuşmaya başlamıştı. Fikirlerini paylaşıyorlar şirketin hisse senetlerinin borsaya açık kısmının değer kaybetmemesi için yeni fikirler üretiyorlardı. Poyraz’ın yeniden Ankara’ya gitmesi gerekiyordu. İki günlük gezi perşembe günü başlayacaktı. O sırada cep telefonu çalmaya başlayınca gözleri ile kapıdan çıkanları taramaya başladı.

Sarışın Naz, iki valizi çekerek kapıdan çıkıyor, boynuna sıkıştırdığı telefonla da Poyraz’ı arıyordu. Hemen inip yanına gittiler. Alize sarışınlığında yakıştığını ama siyah saçlı hali kadar baştan çıkarıcı olmadığını görünce kadınca bir düşünceyle rahatladı. Poyraz Alize’nin elini tutmuş öyle yürüyor bir yandan da Naz’ın görüntüsüne verdiği tepkiye gülüyordu. Yakalayabilselerdi gazeteciler için ilginç bir sahneydi. Genelde sessiz gelip giden ünlüler için havaalanlarında birkaç gazeteci mutlaka olurdu.

Alize, tedirgin olduğunu hissedince kendisine kızdı. Poyraz bir seçim yapmıştı. Neden bu kadından çekiniyordu ki. Ama Poyraz bir dönem bu kadını da seçmişti. Evliliğe gitmemiş olması, Naz’ın kocasını çok yakından tanıdığı gerçeğini değiştirmiyordu ki. Poyraz onu da öpmüş sevmiş, sevişmişti. Buna dayanamayacağını düşünüp tam yolun ortasında durdu. “Onunla konuşmak istemiyorum. Gelmem hataydı. Ben taksiyle dönerim.”

“Gel bir tanem. İnan tahmin ettiğin gibi değil. Naz’ı çok seveceksin!”

“Sanmıyorum.”

Naz da onları görmüş, kendisine doğru gelişlerini izliyordu. Yolun ortasındaki konuşmayı da görmüş ama konuşulanları duymamıştı. Yine de Alize’nin yüzünün asıldığını, Poyraz’ın da onu rahatlatmaya çalıştığını anlıyordu. Alize güçlü bir kadındı. Bunu anlamak için o gün oraya kadar gelmesini izlemek bile yeterdi. Üstelik Poyraz’ın tüm taleplerini kabul edecek, aile lanetini bilerek evlenmek isteyecek kadar çok sevmişti. Hepsi ne kadar güçlü olduğunun göstergesiydi. İyi ki rakibi değildi!

“Poyraz, başın sağ olsun canım. Çok üzgünüm.” Alize, sıfır makyajla bile kusursuz gözüken kadının sesinden de hareketlerinden de samimi bir üzüntü olduğunu hissediyordu.

“Hoş geldin Naz. Alize ile tanışmıştın.”

“Nişanlını düğünden ve otelden anımsıyorum.”

“Karım.”

“Karın mı?” Sesinde gerçek bir şaşkınlık vardı.

2 yorum: