22 Nisan 2015 Çarşamba

Alize & Poyraz 20. Bölüm

Poyraz’ın arkadaşları en başından beri olanları izlemiş ve son sahneden sonra kendisine takılmaya başlamışlardı. Çocukluğundan beri bir arada olan dörtlü birbirinin ne zaman üstüne gideceğini ne zaman susması gerektiğini bilirdi. Takılmalara verdiği yanıttan sonra hepsi susması gerektiğini anlamış ve hemen konu değişmişti. 
Dört erkek de o saatten sonra kendi muhabbetlerine dalmıştı. Ama Poyraz’ın aklında hala kollarında tutmaktan çok keyif aldığı tanrıçası vardı. Ona, düğünden beri aklından çıkmadığını söylemişti ama buna bile doğru düzgün yanıt alamamıştı. Demek ki istek duyan, birlikte olmak isteyen sadece kendisiydi. Alize böyle hissetmediğini çok net belli etmişti. Yüzü gülse de aslında hala sinirliydi. En iyisi biraz alkol ile sinirleri yatıştırmaktı.


Alize ise yerine oturduğu andan beri tüm yaşananları unutmak ve eğlenmek için çaba harcıyordu. Faruk da bunda en büyük yardımcısıydı. İlk oturduğunda, kısaca kolunu tutmuş ve sağlam dur demişti. Sonrasında ise hem muhabbete ortak etmiş, hem de dans ederek başkalarının sorularından kurtarmıştı. Alize bu gece için Faruk’a minnettardı.

Poyraz ise masada aklından geçenleri yapmamış olmanın pişmanlığını yaşıyordu. O Faruk denen zibidi, gerçekten de Alize’nin peşindeydi. Tek fark bu geceye kadar bunu ona belli etmemişti. Poyraz düşündüklerinin doğruluğundan emindi ama yanılıyordu!

Gece sona erip, tekne yine birkaç iskeleye yanaşıp yolcularını indirdiğinde son iskeleye gidecek olan Alize ile az sayıda yolcu kalmıştı. Poyraz da bir önceki iskelede inmek için alt kata geçmişti. Alize, giderken vedalaşmasını beklemiş ama yanlarından geçmemek için diğer uçtaki merdivenlere yürüdüğünü gördüğünde hayal kırıklığı yaşamıştı. Aynı iskeleden bindikleri halde farklı bir iskelede inecek olmasının nedenlerini düşünmek istemiyordu. Belki de orada başka biri ile buluşacak ya da gecenin geç saati olmasına aldırmadan evine gidecekti! 'Lanet olsun sana Poyraz Kurt... Seni düşünmek bile istemiyorum.' Ama düşünmekten vazgeçemiyordu.

Teknedeki yemeğin üstünden bir hafta geçmişti. Alize işine daha da sarılmış, neredeyse gece gündüz sadece işi ile ilgilenir olmuştu. Aslı ile Ercan bile bundan şikâyetçi olmaya başlamıştı. Aslı'nın düğünden sonra hamile kalması ve bunu öğrendikten hemen sonra dış gebelik olduğu için bebeği aldırmak zorunda kalması iki arkadaşı yine bir araya getirmişti. Aslı daha bebek istemediği bir dönemde aldığı habere hem sevinmiş hem de üzülmüştü. Planlarının bozulmasına alışkın değildi. Yine de doktora giderken Alize'yi yanına almış, ultrasondan sonra da acı haberi yine iki arkadaş birlikte paylaşmıştı. Aslı henüz hazır olmadığı anneliğin bu şekilde sonlanmasından rahatsız olsa da Alize'nin telkinleri ile eve gelene kadar sakinleşmişti. Cahil değildi, sorunlu bir gebeliğin nelere neden olacağını çok iyi biliyordu. Üstelik bir bebeğin gerçekten istendiği zaman yapılması gerektiğine inanıyordu. İsteksizliğinin vicdan azabını yenmesi için Alize'nin söyledikleri de etkili olmuştu. Yine de bu haberi kocasına ve annesine nasıl vereceğini bilemiyordu. Destek alacağı tek kişi Alize idi. O da öyle yaptı.

Akşam Ercan'a anlatırken Alize de oradaydı. Ercan zaten yüzlerinden kötü bir şeyler olduğunu anlamıştı. Aslı soğukkanlı bir şekilde anlatsa da sesi sonlara doğru titremeye başladı. Ercan iki haberi peş peşe almış, önce sevincini ardından acısını yaşamıştı. Sessizce dinliyordu karısını. Tek yaptığı ellerini tutmaktı. Aslı, kirpiklerindeki yaşların akmasını engellemeye çalışıyordu. Alize ikisinin de kendisini unuttuğunu, kendi acılarını yaşadıkların fark edince sessizce çıktı odadan.

Aslı, Ercan'ın da gözlerinde yaşları görünce kendisini tutmaktan vazgeçti. Hıçkırıklarla sarsılan omuzlarını kocasının güçlü kolları sardığında daha da hızlı ağlamaya başladı. Ercan'ın da yanakları ıslanmıştı.

“Eğer, bebek istersen, doktorun uygun olduğunu söyleyeceği ilk ay elimden geleni yaparım aşkım. Bu bebek ortak kararımız değildi. O da belirsizliğe doğmak istememiş olmalı. Lütfen artık üzülme. Yarın birlikte gideceğiz. Hep yanında olacağım. Aşkım ağlama artık.” Aslı ilk sarsıntıyı atlattıktan sonra sakinleşmişti.

“Biliyor musun? Alize de aynı şeyleri söyledi bugün. Beni çok sevdiğinden emin olduğum iki kişi de aynı şeyi söylüyorsa, bunlar doğrudur. Toparlanacağım canım. Ve istediğimize karar verdiğimiz zaman Allah'ın da izni ile sağlıklı bir bebeğimiz olacak. Şimdi konuğumuzu odasından çıkartalım ve yemeğimizi yiyelim. Yarın zor bir gün olacak.” Kalkmak isteyen Aslı'yı yeniden kollarına alan Ercan, “Alize biraz daha o odada tek kalsa sıkılmaz eminim.” dedikten sonra kollarındaki karısını öpücüklere boğmaya başlamıştı. Artık gözyaşları yerini aşk dolu mırıltılara bırakmıştı. Öpüşleri derinleştiğinde yine akıllarına Alize geldi. Aslı ilk çekilen oldu. “Kendinizden utanmalısınız Ercan Bey, evde misafir varken beni sıkıştırıyorsunuz. Çok ayıp, çok!”

Sesindeki hafif neşe Ercan'ı mutlu etmişti. Karısı her zaman güçlüydü ama bu gece çok daha büyük bir gücü bünyesinde sakladığını anlamıştı. Kollarından sıyrılan karısı arkadaşını çağırmak için yürürken arkasından nefis kıvrımlarını izliyor, aşkına karşılık bulduğu için her gün yaptığı gibi şükrediyordu.

“Alize, bu azgın adamın elinden kurtuldum canım hadi çık artık odandan.” Aslı'nın sesini duyduğunda Alize onların kaybı için ağlıyordu. Yanaklarını ve gözlerini silip kapıya yürüdü. Her şey yoluna girecekti.

“Ne yiyoruz hayatım?”


Ertesi gün hastaneye üçü birlikte gitmişti. Bir saat kadar sonra her şey bitmişti. Aslı kendisine geldiğinde kocası ve kardeşten yakını yanı başındaydı. Bedenindeki ağrıların kısa sürede geçeceğini söylemişti doktoru. Aslı ne hissettiğini bilmiyordu. Tek bildiği düşünmek istemediğiydi. Birkaç saat sonra evine geldiğinde Alize de yanındaydı. Ercan, sabahki ameliyatını öğleden sonraya ertelettiği için hastaneye gitmek zorunda kalmıştı. İki arkadaş evde vakit geçiriyordu. Alize nasıl oyalaması gerektiğini bilemiyordu. En sonunda kendisi hakkında konuşmanın en zararsız konu olduğunu fark etti.

Alize, Poyraz ile yaşadıklarını anlatmış ama çok da detaya girmemişti. İşte bu konu Aslı'nın kafasını meşgul edecek konuydu.

“Biliyor musun? Şu Tony konusunda bana tek laf etmemiş olmanı yorumlayamıyorum. Çok mu kızdın onu sana anlatmadığım için?”

“Elbette kızdım. O zaman çocuktuk. Anlatmanı engelleyecek ne vardı? Çocukluk aşklarımızı konuşmak ne zarar verirdi ki arkadaşlığımıza?”

“Arkadaşlığımızın zarar görmesinden hiç korkmadım. Ercan ortaya çıktıktan ve sen eski şıpsevdi Aslı olmaktan vazgeçtikten sonra asla korkmadım.”

“ O zaman neden anlatmadın? Senin için çok önemli olduğundan mı? Yaşayamadığın aşkın seni üzmesinden mi?”

“Beni nasıl bu kadar iyi tanıdığına bunca yıldan sonra hala şaşırıyorum.”

“Sen de beni çok iyi tanıyorsun. Şu an yaptığının beni ne kadar rahatlatacağını biliyorsun. Hep böyle oldu. Hep birbirimizin neler hissettiğini anladık. İşte bu yüzden sana asla Poyraz konusunda sitem etmedim. Çünkü o konunun seni bunca yıl sonra bile bu kadar etkilemesini ve üzmesini anladım. Bu ne şaka yapılacak ne de kavga edilecek bir konu değil. Aşk şakaya gelmez.”

Alize, kanepede yarı uzanmış şekilde oturan arkadaşının yanına gitti. Sımsıkı sarıldı, tarife 'dost' kelimesinin bile yetersiz kaldığı kişiye. Sonra da DVD de izledikleri filmlerle vakit geçirdiler.

Alize tekne gezisinin olduğu geceyi ve yaşananları unutmak için uğraşıyordu. Aslı'nın yaşadıkları üç günlüğüne de olsa düşünmesini engellemişti. Şimdi ise evine dönmüş ve yine aynı konu aklını meşgul etmeye başlamıştı. Annesi andaki durgunluğu işinin yoğunluğuna verse de arada bir birisi ile tanışmış olma ihtimalini düşünmüyor değildi.

Hafta sonu gelmiş canı Hiçbir şey yapmak istemediği için bahçeye çıkmış güneşin tadını çıkartıyordu. Yüzüne düşen gölge ile fark etmeden daldığı uykudan uyandı. Başındaki yakışıklıya bakıp toparlandı.

“Hayrola Burak, seni bu kadar temiz yüzle hiç görmemiştim. Ne oldu?”

“Büyük teyzemlere gideceğiz. Annem kirlenirsem beni onlarda bırakacağını söyledi.”

“Anladım. Ne zaman yola çıkacaksınız? Kek yemeye vaktin var mı?”

“Sen mi yaptın?”

“Ben yaptıysam yemeyecek misin?”

“Sağlığımı tehlikeye atamam. Evlenmediğine göre yemek yapmayı da öğrenmemişsin sen!”

“Burak bir sen kalmıştın bunu yüzüme vurmayan. Seni annem mi ayarladı?”

“Yoo evlenmemen benim işime gelir. Ben büyür seni alırım. Ama kek yapmayı öğren olur mu?”

“Olur, olur.” Alize gülmemek için zor tutuyordu kendisini. Bu çocuk kendi çocukluğunu anımsatıyordu. İçi dışı birdi. Tüm çocuklar gibi...


Kek yemiş annesinin çağırması ile vedalaşıp gitmişti Burak. Alize o gittikten sonra düşüncelere daldı. Her ne kadar o gece verdiği kararın doğru olduğunu düşünse de yüreğinin bir yeri hep sızlıyordu. Denememiş, şans vermemiş kesip atmıştı. Üstelik uzun yıllardır hayalini kurduğu erkeği, hayatına girmek üzereyken yolundan çevirmişti. Yine de Naz’ın yerine konacak kişi olmak istemediğini biliyordu. Hem Poyraz’ın da niyeti ciddi olsaydı kendisini arar ısrar ederdi. Demek ki o da sadece vakit geçirmek için peşindeydi. Geçen on günde zaten yerine yenisinin konduğundan emindi. 

1 yorum:

  1. Yeni adımlar mı atılacak :))) heyecanla bekliyorum devamını ...

    YanıtlaSil