5 Şubat 2015 Perşembe

OYUN 5. Bölüm

Öğlen yemeğine çıkan, Giray yine telefonunu gözünün önünden ayırmamıştı. Saat bir buçuk da telefonu çaldı. Tanımadığı bir numara vardı ekranda. Heyecanlandığını hissetti.

“Alo” Sesi ne biçim çıkmıştı. Niye kısık ve titrekti ki?

“Giray?” dedi Duru, sesi tanıyamamıştı. Doğru numara olduğundan emindi fakat ses farklıydı.

“Efendim, buyurun ben Giray” dediğinde sesini toparlamıştı. Arayanın Su olduğundan emindi ve içi rahatlamıştı. Artık numaraya ulaşmıştı.

“Rahatsız etmiyorum umarım. Sesin kötü geldi de.”

“Hayır hayır, memnun oldum aradığına. Yemek yiyordum. Sanırım sesim onun için tuhaf geldi.”

“ Tamam, rahatsız etmeyeyim, seni. Afiyet olsun. Numaram sende var artık. Görüşmek üzere.”
dedi.

Giray’ın ilk açılışından sonraki ses tonu, konuşmayı uzatmasını engellemişti. Sanki soğuk gelmişti ses...

“Teşekkür ederim. Rahatsız etmedin. Aksine memnun oldum dedim ya. Yakın bir yerlerdeysen, gel beraber yemek yiyelim” dedi... Sanki öylesine söylenmiş bir cümle gibi.... Oysa gerçekten görmeyi çok istiyordu, Su’yu.

Duru, hoş bir kahkaha attı.

“Suadiye pek yakın değil Levent’e” dedi... sonra da yine gülümseyen ses tonu ile devam etti... “Alacağım olsun.”

Giray, bu cümleden sonra fırsatın kaçmayacağından emin, “ O zaman akşam ödeyeyim borcumu.” diye yanıtladı.

Duru, yine tebessüm ederek, “Bu akşam arkadaşlarımla birlikteyim. Başka bir zaman inşallah. Seni tutmayayım yemeğin soğumasın. Görüşürüz.” dedi ve yanıt vermesini beklemeden kapattı.


Duru, konuşmanın tamamını cam kenarında yapmıştı. Giray’ın yüzünü görmek ister gibi dışarıya bakıyordu. Telefonu kapatmış, hala camın önünden ayrılamamıştı. Girdiği yolu düşündü. Oyununun sonuçlarını düşündü. Değer mi diye düşündü. En sonunda, “Başladığım işi bitirmeden bırakamam” dedi ve masasına oturdu.















O gün aramamak için Giray kendisini zor tutmuştu. Akşam arkadaşları ile buluşacakmış. Kimdi o arkadaşlar. Soramamıştı. En kısa zamanda arkadaşları ile tanışmalıydı. İyide kim olarak? Erkek arkadaşı olarak mı? Evet öyle olmak istiyordu. Su, hayatında gördüğü en güzel gözlere sahipti. Hele ki, sol kaşının üstündeki küçücük beni, ne kadar seksi duruyordu. Tog kafasındayken görmediği güzelliğini, yemek yerken doya doya seyretmişti. İşte o zaman fark etmişti o küçük beni. İşten çıktığında hala kafası Su ile doluydu. Üstelik akşam, kendisi de arkadaşlarıyla bara gidecekti. Büyük ihtimalle kolunda bir güzelle çıkacağı da aşikardı.





Duru, evinde oturuyor ve Giray’ın neler yaptığını düşünüyordu. Evine gitmediği kesindi. Her gece barlarda lokantalarda olduğunu işe başladığı günden beri duyuyordu. Bu gece de farklı bir şey yapmayacağından emindi. Buna neden üzüldüğünü ise henüz adlandıramıyordu. En yakın arkadaşı Elif’i aradı. Hafta sonundan beri yaşadıklarını birileri ile paylaşmak istiyordu. Uzun uzun konuştular Elif ile. Kah gülerek, kah korkarak dinledi Elif, Duru’nun anlattıklarını. Sonra da, böyle bir oyunda arkadaşına destek olacağını söyledi. Duru ilk yandaşını edinmiş olmanın verdiği rahatlıkla uyudu.

Sabah uyandığında aklına gelen ilk şey, Giray’ın dün geceyi kimin kollarında geçirdiği oldu. Kıskanıyor muydu? Evet.... İyi ama neden? Aralarında bir şey yoktu ki. Kıskanması için neden de yoktu. Yok, bu kıskanmak değildir, dedi kendisini inandırmak için. ‘Oyunum bozulmasın diye kızıyorum. Yoksa neden kıskanayım ki.’ diye düşünüp rahatlattı yine kendisini.

Salı günü saat onda, Giray daha fazla bekleyemedi ve telefon açtı Duru’ya.

Arayanı gördüğünde ne yapacağını şaşırdı Duru. Batur Beyin kapısı kapalıydı. Telefonu uykulu bir ses ile açtı.

“Efendim”

“Su? Günaydın. Uyandırdım mı seni?”

“Evet, ay yok yani yeni uyanmıştım ama, kalkmamıştım daha.” Gece geç yatmış gibi bir intibaa yaratmaktı amacı ve bunu da başarmıştı. Giray telefonun ucunda sinirle dişlerini sıktı. Kimlerle birlikteydi?

“ Özür dilerim rahatsız ettim. Müsait olduğunda sen beni arar mısın? Bu akşam, yemek borcumu ödemek istiyorum.” dedi ama, sesi sertti.

Duru, başardığından emindi. Bu sefer reddetmeyecekti yemeği. Daha fazla üstüne gitmenin bu aşamada gereği yoktu.

“ Sorun yok. Tamam bu akşam borcumu tahsil edeyim. Ya bir şey soracağım, ben bu yemeğin ne zaman ve nasıl alacaklısı oldum. Sen uyku sersemi olmamdan mı faydalanıyorsun?” dediğinde sesi gülümseme yüklüydü.

Giray’ın bu rahat konuşmanın ardından neşesi yerine geldi. Sesi yumuşadı ister istemez.

“Tamam, akşam seni alırım, karşıda bir yerlere gideriz” dedi...

“ Yok yok ben zaten o tarafa geçiyorum bugün. Öğleden sonra bir arkadaşıma uğrayacaktım. Dilersen Nişantaşı’nda buluşalım. Her ikimize de yakın olmuş olur bu durumda.”

“Olur, madem bu taraftasın öyle yapalım”


















Duru, telefonu kaparken yer ve saati kararlaştırmış olmanın rahatlığındaydı. Eve uğrayıp, üstünü değiştirecek vakti vardır. Tabii, bu işlerin normal yürüdüğü durum için geçerliydi. Saat altı olduğunda, işten çıkmak için hazırlanıyordu. Tam bu sırada, gelen bir telefon ile hesaplar karıştı ve çıkışı saat yediyi buldu. Koşturarak eve girdiğinde terlemiş ve duş alması zorunlu hale gelmişti. Gecikeceğini anlayınca Giray’ı aramış ve haber vermişti. Lokantaya ulaştığında, gündüz giydiği takım elbisesinin içinde çok yakışıklı duran Giray’ı inceleyerek masaya yürüdü. Kendisi de, dizlerinin hemen üstünde biten bir elbise giymişti. Her zamanki gibi topuklu ayakkabıları ile yürüyordu. Tabii, Giray ilk kez onu böyle bir kıyafetle gördüğü için, beğeni dolu gözlerle inceledi. Masaya geldiğinde yerinden kalkarak, genç kızın oturması için sandalyesini tutmuştu. Hareketleri oldukça kibar ve ölçülüydü. İş ortamının dışında neşeli olduğunu bildiği halde, bu akşam daha mesafeli buldu Giray’ı. Bir şey mi olmuştu acaba? Daha fazla dayanamayan Duru, “Pek keyfimiz yok galiba bu akşam?” dedi,

“Aslında keyfimi kaçıracak bir şey var mı bilemiyorum. Bunu sormam ne kadar doğru onu da bilemiyorum. Bildiğim tek şey, biraz daha sormadan duramayacağım. Su... dün gece birlikte olduğun arkadaşlarının içinde özel biri var mıydı?”

Giray, daha yemekleri bile söylemeden böyle bir cümle kurmuş olduğuna şaşıyordu. Alacağı yanıt ise terlemesine neden oluyordu. Ya “Evet” derse.... Derse der, o zaman da ben başka denizlere yelken açarım, dedi. Fakat kalbi ile beyni arasında oluşan kısa devre, alacağı yanıtın evet olması halinde, dediklerini yapamayacağını fısıldıyordu.

“Evet. “

Giray, yutkundu ve gözlerini ayırmadan Su’ya bakmaya devam etti. Hiçbir şey söyleyemiyordu.

“Elif, en yakın arkadaşımdır. Benim için çok özel bir insandır.” Dediğinde, Giray’ın renginin önce beyaza sonra kırmızıya ve en sonunda da normale döndüğünü gördü.

“Elif mi? Özel arkadaşın Elif mi, anlayamadım? Yani, en yakın arkadaşın?”

“Evet. Tüm çocukluğumuz beraber geçti. Her şeyimi anlattığım benim için özel bir insandır”

“ Bu yanıttan, hayatında “özel” bir erkeğin olmadığını anlayabilirim sanırım?”

“Evet, özel bir erkek yok”

“EEEe ne yiyoruz? Yanında şarap mı alırsın?” Tüm havası değişmişti. Duru da ona uyum sağladı. “Hadi şarabımızı seçelim”


















Yemek, bu konuşmalardan sonra biraz havadan sudan, biraz işlerden konuşarak geçti. Hatta, bir ara, Duru, kendisi hakkında bile konuştu. Giray, son yapılan satışı ve yeni sekreterin başarısını anlatınca, o da, kendisini tebrik etmişti. Çok tuhaf bir durumdu, insanın kendisinden, bir başkası gibi bahsetmesi.

Yemekleri bittiğinde, tatlıyı beklerken arkasına yaslanan Duru, Giray'ı incelemeye başladı. Siyah saçları düz ve geriye doğru taranmıştı. Kemersiz ve muntazam burnu, birçok bayanı kıskandıracak kadar güzeldi. Batur gibi Giray'ın da gözleri siyahtı. Çevrelerinde bazı masaların kendi masalarına bakarak konuştuklarının farkındaydı, Duru. Bazı bayanların özellikle, yanlarında erkekler olmasına rağmen, Giray'ı süzmeleri ilginç gelmişti. Giray, başka bir şeyle ilgilenmeden tüm dikkatini Duru'ya yöneltmişti. Bakalım, tek başına kaldığında neler yapacaktı Giray Bey?

"Tuvalete uğramam lazım." diyerek kalktı masadan Duru,

"Gelmemi ister misin?"

"Yok, tek başıma tuvalete girebiliyorum" dediğinde, Giray kahkahayı patlatmıştı.

"Hep, böyle bir yanıt beklemiştim. Saçma bir kibarlık ama seni tanımamama ver lütfen. Yakında bu saçmalıklarımın yok olduğunu göreceksin."

Duru, yaptığı esprinin anlaşılması ve peşinden gelen, üstü kapalı, görüşmeye devam edeceklerinin sinyalini almış olmaktan mutlu, tuvalete doğru yürüdü. Döndüğünde, Giray'ın tek başına masada oturmaya devam ettiğini gördü. Acaba gerçekten yerinden hiç kalkmamış mıydı? Ya da, masalarına uğrayan eski tanıdıklar olmamış mıydı? Yanıtları olmayan sorulardı bunlar. Bu yemek şimdilik, her iki taraf için de kazasız belasız atlatılmıştı.

"Seni bırakayım"

"Teşekkürler ama arabamla geldim."

"Su... seni alamayacak ve bırakamayacaksam, evimi karşıya taşırım. " dediğinde, Duru, mutlu bir tebessümle karşılık verdi. "Hafta sonu, sen alırsın!"

"Hafta sonu mu? Buluşuyor muyuz?" dediğinde gülme sırası Duru'daydı. "Tamam, şansını kaybettin"

"Yooo sadece şakaydı. Ne istersin hafta sonu? Ben karşı tarafı çok bilmem. Beni gezdirir misin?"

Aslında, Sapanca'ya gitmek, çiftlik evinde kalmak ve at binmek istiyordu. Bunu Su'ya söylerse, alacağı yanıt ve sonrasındaki tepkiden korkuyordu. Haftanın en az beş günü gezdiği kadınlara hiç benzemiyordu. Bunu anlayacak kadar tecrübeliydi Giray. Su, dikkatli davranılması gereken biriydi. Eninde sonunda o da yatağında olacaktı, bunu diğer kızlar gibi ilk geceden yapmamalıydı. Hafta sonu belki de, bu iş bitmiş olacaktı.

Giray'ın aklından geçenlerden habersiz Duru, yanıt verdi. "Tamam gezeriz karşıda... "

Lokantadan çıktılar. Arabaya kadar gelmişti, Giray. El sıkışarak ayrıldılar.

Giray, arabasına doğru giderken, dün geceyi ve bu geceyi yorumluyordu kendisine. Dün gece, arkadaşları ile her zaman gittikleri barda buluşmuş, masalarına gelen bayanlarla sohbet etmiş, hatta kendisine askıntı olan sarı saçlı ve iri göğüslü, mavi lensleri olan kadınla muhabbet etmiş, ama saat daha on bir olmadan bardan tek başına çıkmıştı. Tüm geceyi, Su'yun kiminle olduğunu düşünerek geçirdiğini fark etmişti. Tabii ki düşünecekti. Çok çekici gelmiş bir bayan vardı karşısında. Ve Giray, bu kadını kısa sürede baştan çıkartamazdı. Tanıştıkları ortam uygun değildi. Dün gecenin kimlerle geçtiğini öğrenmiş ve kendisi ile görüşmeye devam etmek istediğini açıkça belli etmişti. Üstelik, Su da görüşmek istediğini hafta sonu planı yaparak açıklamıştı. Demek ki, bu iki gün boşa geçmiş değildi. Ayrıca, yarın akşam, her zamanki Giray geri gelecekti.

Duru, arabasına atladığı gibi evine doğru yola çıktı. Giray'ın arkasından gelmediğinden emin olduktan sonra rahatlayarak yoluna devam etti. Bu gece, arada bir çapkın bakışlarla kendisini süzdüğünü görmüş, ileriye gitmemesinden de memnun olmuştu. Bakalım daha ne kadar flört havasında kalacaktı Giray? Talepler ne zaman gelecekti ve ne zaman avucunu yalayacağını anlayacaktı. Duru, Giray'dan çok hoşlanmasına rağmen, yaşam tarzlarının farklılığını biliyordu. Kendisini, gümüş tepside sunmadığını anlayacaktı, Giray.









Hafta hızlı geçmişti. Cuma gününe kadar, 2 kere daha telefonla görüşmüşlerdi. Duru'nun şansına, Giray aradığında Batur, ya şirket dışındaydı, ya da kapısı kapalıydı. Duru, hiç aramamış ama, Giray'ın arayıp aramayacağını düşünürken saatler geçmek bilmemişti. Üstelik bu aramalar iki oda öteden yapılıyordu. Gül Hanımın yanına gitse, mutlaka karşılaşacaklardı. Fakat Duru, şirket içinde, "Duru" hali ile bile olsa çok fazla Giray ile karşılaşmak istemiyordu.

Cuma, hafta sonu için plan yapacaklardı. Yine evdeki hesap çarşıya uymamıştı. Fransız alıcılar, Cuma sabahı gönderdikleri e-posta ile Cumartesi günü gelip, imzaları atmak istediklerini bildirmişlerdi. Aslında, bir sonraki hafta için görüşülmüş, fakat Fransız grupta imza yetkisi olanlardan birinin eşinin bir hafta sonra doğum yapacak olması, planları değiştirmişti. Durumu Batur Beye bildiren Duru, gerekli rezervasyonları yaptırmış, akşam için nezih bir lokantada yer ayırtmış, Pazar günü için de brunch rezervasyonu tamamlanmıştı. İstanbul'a daha önce de gelmiş kişiler olduğu için, çok yoğun bir plan yapılması gerekmemişti. Yine de, Cumartesi öğleden sonra için ufak bir tur düşünüyorlardı.
Bunlar konuşulurken, Giray Bey de, Batur Beyin odasına geldi.

"Duru Hanım, sizi şahsen tebrik edemedim. Bu işi çok güzel şekilde sonuçlandırmamızda, sizin emeğiniz çok. Teşekkür ederim."

Duru, takdir edildiğini zaten öğrenmişti Su olarak. Tekrar duymak gururunu okşamıştı. "Teşekkür ederim" dedi hafif bir sesle. Sesini normal kullanması imkansızdı. Tanıyabilirdi. Dikkatli olması gerekiyordu. İki kardeş planları incelediler ve aynı yerde takıldılar. Cumartesi öğleden sonra 2-3 saatlik boşlukta misafirlerini nasıl ağırlayacaklar?

Duru, daha önce gezdikleri yerleri tekrar gezdirmenin bir anlamı yok diye düşünüp, kendi fikrini açıkladı.

"Miniatürk'e götürseniz?"

İki kardeşte bir an durdu ve gülümsedi. Bir taşla birçok kuş vurmaktı bu... Birçok tarihi eserin minyatürü Sütlüce'deki alanda, orijinallerine uygun hazırlanmıştı.

"Biz de daha önce gitmemiştik. Rehberlik hizmeti veren kişi var mı? O kadar eseri anlatacak kadar bilgimiz yok ne yazık ki" dedi Giray.

" Gerek yok Giray Bey, girişte aldığınız biletlerinizin barkodlarını minyatürlerin önündeki cihazlara okutuyorsunuz, dilediğiniz dilde tanıtımı cihaz yapıyor."

"Bu süper bir fikir o zaman... Sadece İstanbul'u değil birçok yeri göstermiş olacağız. Belki böylece diğer şehirlerimize gidip, orijinallerini de görmek isterler."

"Mümkün tabii... Özellikle Selçuklu Döneminin eserlerinde, minyatür bile olsa işçilikleri gördükleri zaman, gözlerine inanamayacaklar. Üstelik laf aramızda, Fransa'dakiler gibi kasvetli de değiller." diyerek gülümsemişti Duru.

İki kardeş, hayranlıkla Duru'yu dinliyorlardı. Batur, abisine baktıktan sonra, "Sen de bize katılır mısın?" dedi. Duru, hafta sonunda Giray ile geçireceği saatlerin iptal olduğunu biliyordu. Su ise henüz bilmiyordu. Bu daveti kabul ettikten sonra, içinden "Hadi bakalım Giray Bey, şimdi hafta sonunu iptal etmeniz gerekiyor... Bakalım Su Hanım, ekilmenin karşılığını nasıl alacak?" Duru, Batur'un yanında, kendisini aramayacağını biliyordu. Yan yana oldukları sürece sorun yoktu.

Duru, masasına geçti ve Giray’dan telefon gelene kadar, işlerine gömüldü. Giray, odasına geçtikten birkaç dakika sonra telefon etti. Çıkarken kapıyı kapattığı için, Batıur’un duymasından korkmadan konuşuyordu, Duru. Neşeli bir ses ile telefonu açtı. Böylece Duru ile Su arasındaki ses benzerliğini yakalamasını engellediğini de düşünüyordu.

“Efendim, Giray”

“Merhaba, Su nasılsın?”

“Çok klişe demezsen, sesini duydum daha iyi oldum diyeyim. Ne yapıyoruz yarın? Kaçta gelirsin?"

Duru, bozulmasının zeminini hazırlıyordu. Şen şakrak sesinin düşüşünü dinletecekti Giray’a.

“Ya Su, bu hafta sonu için yaptığımız planları haftaya ertelesek? Sana bahsettiğim iş vardı ya, Fransızlarla olan. İşte onlar gelecekler ve ağırlamam gerekiyor. Yarın ve Pazar günü tüm gün onlarla birlikte olacağız. Duru sağ olsun çok güzel bir program hazırladı ama bana boş vakit bırakmadı. İstersen, Pazar akşamı buluşabiliriz. Yemek yeriz, ne dersin?”

Giray, hızlı hızlı konuşup tepkisini geciktirmek istiyordu. Duru’nun sesini duyduğunda önce başardığını sandı.

“Tamam sorun değil... Pazar akşamı da ben doluyum. Sana ve Duru Hanıma yarın için iyi eğlenceler diliyorum. Hoşça kal.” dedi ve telefonu kapattı.

On saniye sonra telefonu yeniden çalıp ekranında Giray’ın adını görünce, önce meşgule aldı, sonra da o hattını tamamen kapattı. Tepkisini merak ediyordu ama şu an konuşmaya devam edemezdi. Yoksa gülecek ve oyunu ortaya çıkacaktı. Kendi kendisini kıskanmıştı!






Giray, telefona şaşkın şaşkın bakıyordu. Bu ne demek şimdi, diye düşündü. Ne yapmak istiyor? Hem, Pazar akşamı ne işi var ki? Ne kadar faal biri bu, ne zaman arasam ya arkadaşları ile buluşuyor, ya işim var diyor. Bu böyle olmaz. Keyfi bilir. Peşinden koşacak değilim ya.... telefonu da suratıma kapattı resmen. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder