4 Şubat 2015 Çarşamba

OYUN 4. Bölüm

Pazartesi yeni haftaya merhaba dediler. Bir önceki haftanın işi algılama çabası, ikinci hafta yerini işi yapmaya bıraktı. Duru, çok daha rahattı artık masasında. Takıldığı bazı konularda Gül Hanım oldukça yardımcıydı.

Giray, odasına geçerken Gül Hanımın telefonda birisi ile konuştuğunu duydu.

"Tamam canım. O dosyanın içinde olması lazım. Fransızlara sen dönüş yapabilir misin? Yardıma ihtiyacın olursa haber ver"

Gül Hanım birisine "canım" demişti. Giray, kaşını kaldırıp baktı ve gülümsemeye başladı

"Gül Hanım, siz kime "canım" dediniz? Hem de iş yerinden biri? Kim bu şanslı kişi?" diye sorarken hala gülümsüyordu.

Gül Hanım da tebessüm ederek, "Duru Hanımla konuşuyordum, Batur Beyin yeni sekreteri" diye açıklamıştı. Giray, henüz tanışmadığı ama Gül Hanımı etkilemiş bu bayanı merak etti. Hafta sonu kardeşinden biraz dinlemişti. Bayan Gri diye bahsettikleri bu hanımefendiyi tanımak istiyordu. Kardeşi, iş bilen biri olduğunu, henüz kararları veremese de en azından odasının ve dosyalarının düzenli olduğunu anlatmıştı. Hatalı bağlanan telefonlar, yanlış dosyalara takılan evraklar kalmamıştı. Şimdilik memnundu Batur.

Bir ara uğrar ve tanışırdı. Şimdi işleri vardı. Odasına geçti ve iki hafta üst üste gittiği Sapanca'nın vücudunda bıraktığı ağrılardan kurtulmak için hafifçe gerindi. Sonra, yanlarından atla geçen, atkuyruğu saçlı gizemli genç kızı düşündü. Görebildiği düzgün bir fizikti. Ne bir yüz ne de bir ses... sadece bir siluet... Kimdi acaba? Daha önce görmemişti. Bu hafta sonu tekrar çiftliğe gidip aynı kızı görmek istiyordu. Kendilerine yan gözle bile bakmamıştı. Daha önce, hiç bu kadar görünmez hissetmemişti kendisini. 


"Of Giray, saçmalamaya başladın. Uçanla kaçan kurtulamazken, kim bilir neler düşündüğü için kafasını çevirmemiş bir kızı, kafaya takıyorsun. Boş ver ve akşam buluşacağın bayanla, gideceğin lokantanın rezervasyonunu yaptır. Başka derdin mi yok?" diye söylenerek, Gül Hanımı aradı ve istediği rezervasyonu bildirdi. Sonra da, ertesi gün için, veda mesajı anlamına gelen iki düzine gülün gönderilmesi için adresini verdi. Bir hafta kadar olmuştu tanışalı.

Gül Hanım telefonu kapatırken kendi kendine "Sayesinde çiçekçi beşinci şubesini açacak" diye söyleniyordu. Birlikte olduğu bayanlara teşekkür etmek için gül gönderir ve bir daha aramazdı. Terk edilen bayanlardan gelen telefonları bertaraf etmek ise Gül Hanıma kalırdı. İlk başlarda utanmış ve kendi işini kendi yapmıştı ama sonra Gül Hanımın samimiyetine güvenerek telefonları ona devretmişti.

Masasının başına geçti ve girilen son ihale ile alınan işin hesaplarına gömüldü. Bu işi bitirdiklerinde, torunlarının bile rahat edeceği kadar para kazanmış olacaklardı. Öğlen, Batur yanına geldiğinde hala hesaplarla uğraşıyordu.

"Hadi, yemeğe çıkalım." dedi Batur.

Yemek boyunca kardeşinden Duru'yu dinledi.

"Ooo bu ne küçük kardeş, dilinden düşmüyor. Hem yetenekli hem de güzel galiba. Bir de ben göreyim şu anlata anlata bitiremediğin elemanımızı." dediğinde, Batur hafifçe güldü "Tamam ama hayal kırıklığına uğrayacaksın" dedi.

Duru ile çalışmaya başladığından beri, daha az yorulduğu için boş vakti bile oluyordu. Bazen bu boş vakitlerinde Duru'nun yanına geliyor, hafif bir sesle konuşarak birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı. Aynı yaşta olduklarını ve mezun oldukları okulları bu sayede öğrenmiş, bildikleri yabancı dillerin pratiğini bile yapmışlardı. Bunları abisine aktardığında, Giray kardeşinin kalbini kaptırdığını düşünmeye başlamıştı bile.

Yemek dönüşü, Batur ile odasına giderek Duru ile tanıştı. Batur'un yemekte söylediği cümleyi sekreteri görür görmez anlamıştı. Batur, gerçekten muhabbet ettiği birisini anlatmıştı kendisine. Böyle bir kıza ilgi duymuş olamazdı. Neredeyse hiç makyajı olmayan, üstündeki gri takımı bol gelen, içinde bulunan bol gömleğinden hatları anlaşılmayan, topuz saçlı bu bayanla kardeşinin işi yoktur. Giray, hiç olmazsa şirket içinde saçma sapan bir şey yaşanmayacak diye memnun oldu. Kahvelerini beklediklerini söyleyerek odaya geçtiler.

Kısa süre sonra kahvelerini servis yapan Duru, masasına dönerken telefonu çalmaya başlamıştı. Kısa süre sonra akıcı bir Fransızca ile konuştuğu duyuldu. Giray kulak kabartmıştı.

"Bu sefer gerçekten iş bilen birisini bulmuşsun. Tebrikler." dedi kardeşine.

Batur ise, Gül Hanımın bulduğunu söylemişti. Duru sayesinde yurt dışından çıkan alıcıların görüşmelerinin aksamadan yürüdüğünü anlatmaya devam ediyordu.

"Nasıl desem, sekreterden çok asistan gibi çalışıyor ağabey. İki haftada bu kadar ilerleme kaydetmek aklımın köşesinden geçmezdi. Son teklifleri de bu sabah gönderdik. Artık alıcıların kararlarını bekliyoruz." Sesinden rahatladığı belli oluyordu. Albenisi olmayabilirdi ama iyi çalışıyordu.

Giray, odasına dönmek için ayağa kalktı, "Kısa sürede, satışları tamamlarsak, ele geçen nakit ile kredi kullanmadan o baktığımız arsayı da alabiliriz. Bu işi hızlı çözmen işimizi çok kolaylaştırır. " dedi ve kapıdan çıktı. Duru'nun önünden geçerken kafası ile kısaca selamladı.



















Duru, tanıştığı andan beri Giray Beyi düşünüyordu. Yanılmamıştı, hafta sonu gördüğü patronuydu. Resimlerini görmüş olmasına rağmen, canlısının çok daha yakışıklı olduğunu düşünüyordu. Kızlar haklıydı. Batur Bey ile benzemesine rağmen daha erkeksi hatları vardı. Sert mizaçlı olmadığı, işine çok bağlı olduğu konuşulup duruyordu. Konuşmasından ve hareketlerinden de bu anlaşılıyordu.

Yeni hafta yoğun ama zevkli bir ortamda tamamlandı. Cuma akşamı Batur Bey çıkarken iyi tatiller dilemiş ve hafta sonu Sapanca'da olacağını söylemişti.

Ağabeyinin üç haftadır oraya gitmek istemesini anlayamadığını söyleyip duruyordu. "Eskiden zorla götürürdük, şimdi o bizi zorla götürüyor." demişti.
Duru da hafta sonunda Sapanca'ya gidecekti. Patronların gideceğini duyunca fikrini değiştirmişti. Riske girmenin gereği yoktu. Yanlış bir şey yapmamasına rağmen, neden işte başka, dışarıda başka olduğunu açıklayamazdı. Varlıklı bir babanın kızı olmasına rağmen, neden benzine verecek parasının olmadığını anlatamazdı. Bunu anlayacaklarını sanmıyordu. Amacına ulaşmak için sekiz ay üç hafta daha dişini sıkması lazımdı. Annelerinin yanına gitmeye karar vermişti. Hafta sonunu ailesi ile geçirmek istiyordu. 









"Çok iyi oldu bu akşamdan gelmen. Yarın sabah erkenden Sapanca'ya gidelim diyorduk. Üçümüz beraber gideriz" dedi annesi.

Sapanca mı? Şimdi gitmek istemediğini söylese alınacaklar, kendileri ile gezmek istemediğini düşüneceklerdi. Koskoca alanda, Türkeri kardeşlerle karşılaşacak değildi ya.

O geceyi kendi odasında geçirmişti. Kokusu bile başkaydı. Huzurlu bir uykunun ardından sabah erkenden yola çıktılar. Sapanca'ya ulaştıktan sonra evi havalandırmaları ve bir şeyler yemelerinin ardından, yürüyüşe çıkmışlardı. Duru, gözlerini etrafta gezdirip duruyordu. Babası, "Birilerini mi arıyorsun?" diye sorduğunda, "Hayır" demiş ve kafasını önüne eğerek yürümeye devam etmişti.

Öğleden sonra Yağız'ın yanına gitmiş ve yine oldukça uzun bir parkur seçmişti kendisine. Bu sefer geri dönüşü en az bir saat sürecekti. Geçen haftanın ağrıları yeni geçmişti. Artık o kadar ağrısının olmayacağını biliyordu. Binici pantolonu ve başındaki togu ile çok daha güvenli hissediyordu kendisini. Üstelik çok da genç duruyordu. Yolu yarıladığında, karşıdan gelen atlıyı tanımıştı. Giray Bey, kendi atı gibi, simsiyah bir aygırın üstündeydi. Geçen hafta karşılaştıklarında atına bile bakamamıştı. Şimdi adi adım giderken, karşıdan gelen at ve binicisini rahat rahat inceliyordu.









İşte oradaydı. Geçen hafta gördüğü binici, yine aynı atın üstündeydi. Buralarda kendilerine ait yerleri mi vardı acaba? Tek başına at bindiğine göre, eğitim alan biri değildi. Üstelik atın üstündeki duruşu tecrübeli binici olduğunu gösteriyordu. Yaklaştıkça togun altında kalan yüzün güzelliğini de fark ediyordu. Tek göremediği gözleriydi. Bunun için tanışması ve başlığını çıkarttırması gerekecekti galiba. İyi de nasıl tanışacaktı? Ters yönlere giden iki binici en fazla bir saniye süresince yan yana olurlardı. Tabii karşı karşıya gelmeden önce atını çevirir ve yavaşlarsa, kısa süre sonra yan yana at binmeye başlarlardı. Evet, bunu iyi düşünmüştü. Yavaşça atını çevirdi. Sanki, parkurunu tamamlamış gibi sakin hareket ediyordu.

Duru, Giray Beyin ne yaptığını anlamamıştı. Bir süredir kendisine baktığını düşündüğü adam bir anda atını çevirmiş ve geri dönmüştü. 'Demek ki bana bakmıyormuş' dedi ve yoluna devam etti.


















Kısa süre sonra yanıldığını anladı. Giray Bey atını otlatıyordu. Acaba, kendisinin yetişmesi için yapılmış ufak bir oyun muydu? Birazdan anlayacaktı. Yanına geldiğinde,

"Merhaba... Sanırım ikinci kez karşılaştık" dediğinde yanılmadığını anladı. Giray Bey, kendisine sesleniyordu.

"Merhaba...  Öyle mi? Özür dilerim anımsayamadım" Giray Bey bozulmuştu ama renk vermeden devam etti. "Geçen hafta kardeşlerimle gezerken de size rastlamıştık. Siz bizi fark etmemişsiniz demek ki." dedi... Sesinde hafif bir kinaye vardı.

Duru, bu konuşmanın ardından gelecek sorulara hazırlamak istiyordu kendisini. Tanışmak isterse, adını söyleyemezdi. Duru çok rastlanan bir isim değildi. İlk aklına gelen tüm lise hayatı boyunca lakap gibi kullanılan "Su" oldu. Evet, kendisini Su olarak tanıtacaktı. Kulağının alışkın olduğu bir isimdi bu. Nasılsa bir daha karşılaşmazlardı burada. Giray Bey kadar çapkın birisinin, her hafta sonunu Sapanca'da geçirmesi beklenemezdi. Bunlar aklından geçerken, kendisine uzatılan eli fark etti.

"Ben Giray Türkeri"

İşte beklediği olmuştu. Soy ad düşünmemişti. Aklına bir şey gelmiyordu. Daha fazla gecikmeden yanıt verdi.

"Ben de, Su Toprak" der demez adı ile soyadının uyumuna kendisi de şaştı. "Memnun oldum Giray Bey" diyerek gülmesini engellemeye çalıştı. Giray, şaşkınlıkla bakıyordu.

"Giray deyin lütfen. Ben de memnun oldum. Adınız Su mu? Çok hoşmuş gerçekten" dediğinde kendisini on yedi yaşında gibi hissetti. Neler saçmalıyordu. Adını duyunca neden bu kadar şaşırmıştı? Kendisini toparlayıp, atının dizginlerini hafifçe çekip, zorla yedirdiği çimenlerden uzaklaştırdı.

"Size eşlik etmemde bir sakınca var mı?" Duru, hafifçe tebessüm etti. 'Hayrola Giray Bey, hafta sonu ağınıza düşürecek balık mı arıyorsunuz?'

"Sanırım yolumuz aynı. Neden sakıncası olsun?"

Taviz vermez yanıt, Giray'ın çabasını engellemeyecekti. Yavaş yavaş yol alırken, ufak sorular ile kızı tanımaya çabalıyordu.

"Su Hanım, okuyor musunuz?"

"Siz de bana Su deyin lütfen. Hayır okul bitti. Şimdilik dinleniyorum. Ya siz? Ne iş yapıyorsunuz? Hafta sonları buraya kaçtığınıza göre oldukça yorucu bir işiniz olmalı?"

"İnşaat firmamız var. Yeni bir ihale aldığımız için gerçekten yoğun günler geçiriyorum. Ailem ile buraya kaçıp biraz dinlenmek istiyorum. At binmek beni rahatlatıyor"

"Çok iyi anlıyorum. Hafta içi bir şey yapmasam bile, ailemle hafta sonları buraya gelmek aynı etkiyi yaratıyor. Yağız'la bir arada olmak da, günüme keyif katıyor"

'Yağız' mı? Kim bu? Giray bir an canının sıkıldığını hissetti. Bu kadar güzel bir kızın erkek arkadaşı olması çok normaldi. Fakat, buna kendisinin sıkılması hiç normal değildi.

"Erkek arkadaşınız mı?" Bu soruyu sordu mu gerçekten? Bugün kendisine ne olduğunu anlamıyordu. Hiç yapmadığı şeyleri yapıyordu. Saçma sapan sorular ve cümleler ile kızı sıktığının farkındaydı.

"Kim erkek arkadaşım mı? Anlayamadım"

Duru, oyununa devam ederken keyiflendiğini hissetti. Buna devam edebilirdi. Şirkette açık vermediği sürece, bu oyun çok eğlenceli olacaktı. İyi de, Giray Beyin bu oyunda olmasından neden hoşlandığını anlayamıyordu. Bu adamı, peşinden koşturmak mıydı amaç, burnunu sürtmek mi? Hangisi olursa olsun yaptığının açıklamasını bulamıyordu. Yine de oyundan vazgeçmek istemiyordu.

Giray, sorusuna soru ile yanıt verilmesinden hoşlanmamıştı. Erkek arkadaşı olduğunu söylemesini bekliyordu. Böylece, kısa sürede sonuçlanmış bir tanışıklık olarak kalacaktı bu karşılaşma.

Duru, sorusuna yanıt alamayınca, tekrarladı. Bu fırsatı kaçırmak istemiyordu.

"Afedersiniz kim erkek arkadaşım mı anlayamadım?"

"Yağız demiştiniz sanırım. Erkek arkadaşınız mı?"

Duru, içten bir kahkaha atarak yanıt verdi.

"Hayır, Yağız erkek arkadaşım değil" dedi gülmeye devam ederek, "Sizi Yağız ile tanıştırayım, Giray Bey"  atının boynunu okşarken.

Giray, gülerek bakıyordu ata. "Demek Yağız bu yakışıklıymış. Buna çok memnun oldum. " gerçekten çok mutlu olmuştu.

Fakat sonra gülmesi soldu. İyi de, Duru, 'Yağız erkek arkadaşım değil' dedi, erkek arkadaşım yok demedi ki! Şimdi bir soru daha sorsa, genç kız tüm niyetini anlayacaktı. Bulunduğu ortam, her zamanki çapkınlık mekanlardan değildi. Barlardan birinde olsa, bir içki ikram eder ve alacağı tepkiye göre, büyük ihtimalle geceyi birlikte tamamlarlardı. Fakat şimdi nasıl devam edeceğini bilemiyordu.

Atları ile yola devam ederken, bir çay bahçesinin yanından geçiyorlardı. Giray bu fırsatı kaçırmadı. "Sıcak bir şeyler içelim mi?" dedi....Duru da, onaylayınca, atlarından indiler. Duru, önden ilerlerken Giray'ın kendisini süzdüğünü hissediyordu. Göle bakan masalardan birine oturdular. Aslında karnı acıkmıştı Duru'nun. Teklif gelmezse yiyecek bir şey söyleyip söylememek konusunda kendisi ile tartışıyordu. Giray da, daha uzun süre bir arada olmak için aslında içecek teklifini yemek teklifine çevirmek istiyordu ve yine bulduğu fırsatı kaçırmadı.

"Seni bilmem ama ben açım ve bir şeyler yemek istiyorum. Sen de yer misin?" Samimi bir cümle kurmak istemiş ve istediği etkiyi yaratmıştı. Duru ilk defa rahat bir tebessümle "Açım" dedi... Sonra da gülmeye başladılar.

Yiyeceklerini beklerken, Giray'ın atının adını öğrenmekle başladı muhabbete.

"Zift" dedi Giray.

"Zift mi? Bu nasıl bir isim?"

"Zift doğduğunda, simsiyah ve ıslak olması yüzünden bu adı vermiştik. Adının anlamını bilse bize bu kadar iyi davranmaz herhalde."

Zararsız konularla devam ettiler konuşmaya. Yemekleri biterken, Giray daha fazla dayanamadı ve telefonunu istedi. Duru, cep telefonunun numarasını verirse ve bir şekilde numarasından kim olduğu anlaşılırsa, süre dolmadan işinden olacağını biliyordu.

Nasıl kurtulacağını düşünürken geçen süreden, Giray yine şüphelenmişti. Numarasını saklamasının nedeni erkek arkadaşı olmalıydı. İyi de, bu neden bu kadar rahatsız ediyordu kendisini? Bunu irdelemek istemiyordu. Sadece, Su'yun hayatında biri var mı yok mu bunu öğrenmek istiyordu.

"Erkek arkadaşın mı var? Bunun için mi numaranı vermek istemiyorsun?"

"Hayır"... Giray bir an rahatladığını hissetti. Ela gözlere bakarken gözlerinin içi gülmeye başlamıştı.

"O halde?" kendisi ile bir daha konuşmak istemediği için mi vermiyordu numarasını.....

"Çok özür dilerim. Telefonumu yeni değiştirdim ve numarasını henüz ezberleyemedim. Senin numaranı alırsam, arar ve bildiririm. İki gün oldu hattı alalı ve şu an yanımda olmadığı için bakamıyorum" derken telefonunun buralarda çekmiyor olmasından memnundu. Çünkü montunun cebindeydi telefonu. En kısa sürede 2. hat almalıydı. Hatta yarın halletmeliydi. Bu kadar çapkın adamın ilgisi uzun süre bir kişide kalmazdı. Eğlenecek ve burnunu sürtecekse acele etmeliydi.

Giray, bu sözleri duyunca rahatlamıştı. Neden numarasını değiştirdiğini sormak istedi. Rahatsız eden eski sevgili gibi bir mazeret duymaktan korktu. Korktu mu? Giray kendine gel. Sen neden korkuyorsun? Eski ya da mevcut sevgili senin için hiçbir zaman sorun olmamıştı. Şimdi de olmamalı. Bu kadar güzel bir kızı, hafta sonu oyalayamayan bir sevgili varsa, başına geleceklere katlanması gerekiyordu. Akılsız bir erkeği dert edinemeyecekti.

Duru, dönmesi gerektiğini söyledi. Giray da onunla gelmek istediğini söylediğinde, hafif bir itirazdan sonra kabullendi. Yine yavaş yavaş yol aldılar. Bazen ağaçlardan bazen atlardan konuşarak yolu bitirdiler. Giray, kartını vermişti. Ezbere bildiği numarayı kartta da görünce tebessüm etti Duru.

"Su, bu karşılaşmadan ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Lütfen en kısa sürede ara beni. Mümkünse yarın"

"Yarın da buradayım. Akşam döneceğiz. Belki yine karşılaşırız. Aksi halde hafta içinde arayacağım. "

Pazartesi arayacağını söylememişti. Biraz kıvranması iyi olacaktı. Neden iyi olacaktı? Tehlikeli bir işe kalkıştığını biliyordu. Giray, tipik bir çapkındı. Kime neyi ispatlamak istediğini sanıyordu Duru? Böyle erkeklerle başa çıkacak kadar tecrübeli değildi. Bu işten başı ve kalbi ağrıyarak ayrılacak olan kendisi olacaktı. Pekiyi o zaman neden bu oyunu hala oynamak istiyordu. Bunun ardında, Giray'ın yakışıklılığı ve çekiciliğinden başka bir şeylerde vardı. Bugün, başka bir Giray tanımıştı. İşte bu tanıdığı Giray, ilgisini çekmişti.


















Eve döndüğü zaman hala yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Giray’ın aklını bulandırdığının farkındaydı. Hele telefon numarasını vermemesi yüzünden çok bozulmuştu. Aradığı zaman yüzünü görebilmeyi istiyordu ama mümkün değildi. Hatta aynı anda şirkette bile olamazlardı. Yakalanmayı göze alamazdı.

Ertesi gün, at binmek istemesine rağmen, karşılaşmamak için, bu isteğinden vazgeçti. Annesi ve babası ile vakit geçirdi. Bir hafta sonra arkadaşları ile yeniden gelmek istediğini babasına bildirdi.

“İş yoruyor mu? Bu aralar sık sık buraya kaçıyorsun?” dediğinde, babasına verecek yanıtı yoktu. Hayır, patronuma oyun oynuyorum, onun için gelmek istiyorum diyemezdi.

“Yok baba, bizim kızlar çok seviyor burayı. Onlar için geliyorum ben de. Ayrıca, evi de sık sık havalandırmış oluyorum, daha ne istiyorsunuz?” diye şımarmıştı babasına.

Dönüş yolunda, arabanın arkasında uyukluyordu. Eve geldiklerinde babası, o gece evinde kalmasını, ertesi sabah şoförün onu şirkete bırakabileceğini söylemişti. Duru, kabul etmeyerek, Suadiye’den dolmuşa binip, Karaköy iskelesine gitmiş, sonrada Şişli’de tutmuş oldukları kutu gibi evine ulaşmıştı. Ahmet Bey, evi tutarken, iş alanının Avrupa yakasında daha yoğun olduğunu düşünüp, her iki tarafa da aynı uzaklıkta olması için Şişli’den ev tutmuştu. Metronun güzergahında olması, bulduğu işin Levent’de olması, denk gelmişti. Saatlerce trafikte kalmamak, İstanbul için nimetti.

Duru, saat dokuzda evinin sokağına ulaştığında, büyük iş merkezlerinin açık olduğunu anımsadı. Hemen bir tanesine girip cep telefonu satan dükkanlardan birine daldı. Nedense telefon işini çok önemsemişti. “Giray ile irtibatı kopartmak olmaz” dedi kendi kendine. Nasıl kopacaksa? Sonra, her akşam başka birisi ile çıktığı söylenen patronu kendisine biraz ilgi gösterdi diye niyeydi bu sevinç?

Yeni hattını ve telefonunu alıp çıktığında saat on olmuş, Şişli için bile yollar sakinleşmişti. Kısa mesafe olmasına rağmen, yürümeye çekinip taksiyle evine döndü. Parasını idareli harcaması gerekirken, zaten cep telefonuna masraf yapmıştı. Sonra aklına geldi. Terfi ettiğini kabul ederse, belki maaşı da biraz artmış olabilirdi. Emin olmadan açılmaması gerektiğini anımsattı yine kendisine.


















Pazartesi sabahı, güne daha neşeli başlamıştı. Yarım kalmış heykellerine baktı. Parmakları o killere dokunmak istiyordu. Başlarsa saatlerce çalışacağı için kendisini frenledi. Akşam eve geldiğinde çalışırdı üstlerinde.

Şirketin bulunduğu gökdelene geldiğinde, üstündeki kılığından sıkıldı. Kendisi ile aynı saatlerde iş başı yapan birçok bayan, çok şık kıyafetler ile asansörlere yürüyordu. Kendisini çirkin ördek yavrusu gibi hissediyordu. Babasının inadından vazgeçmeyeceği ortadaydı. Bir yılı tamamladığında gri rengi görmek bile istemeyeceğinden emindi.

Masasına oturduğunda günlük işlerine yoğunlaştı. Giray’ı öğle paydosunda arayacaktı. O saate kadar işleriyle ilgilendi. Fransa’dan gelen yanıt, mutlu başlayan gününü daha da aydınlatmıştı. Batur, saat on iki olduğu halde şirkete gelmeyince, cep telefonundan aradı ve gelen yanıtı bildirdi. Batur’da çok sevinmiş, hatta telefonda ufak bir çığlık bile atmıştı.

“Bunu hemen ağabeyime de bildirmeliyim” diyerek telefonu kapatmıştı.

Giray, odasında işlerini yaparken gözü sürekli telefonuna takılıyordu. Hala aramamıştı. Gerçi, hafta içinde ararım demişti, kartını alırken. Bugün arayacağına dair bir şey söylememişti. Aklından bunlar geçerken telefonu çalınca birden heyecanlandı. Ekranda kardeşinin adını okuyunca hayal kırıklığına uğradı ve kendisine şaşırdı. Neler oluyordu? Su, neden bu kadar aklını kurcalıyordu?

“Efendim”

“Haberler süper. Fransa işini hallettik. Şimdi yanıt gelmiş, Duru aradı. En kısa sürede satışın gerçekleşmesi için İstanbul’a geliyorlarmış”

“ Oooo nihayet güzel bir haber geldi”

“Hayrola, kötü bir şey mi oldu?”

“Hayır, kötü bir şey yok ama bu habere kadar iyi bir şey de yoktu.”

Batur, abisinin iki gündür düşünceli dolaştığının farkındaydı. Ne olduğunu kendisi anlatmadan öğrenemeyeceğini de biliyordu.

“ Fransızları ağırlamamız için gerekenleri şirkete geldiğimde konuşuruz ama, Duru Hanımın bu işteki çabasını da takdir etmeliyiz.”

“Tamam, geldiğinde konuşalım. Telefonumu meşgul etme şimdi”

Batur, kapanan telefona bakakaldı. Abisinde vardı bir tuhaflık.

Duru, Fransa yanıtını Gül Hanımla da paylaştı.

Gül Hanım, yaptığı seçimin doğruluğundan emin gülümsedi ve tebrik etti Duru’yu. Bu başarıda payı çoktu











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder