3 Şubat 2015 Salı

OYUN 3. Bölüm

Duru, iki aydır Türkeri İnşaat Firmasında, santral memuru olarak çalışıyordu. Küçük bir odadan ibaret iş alanında, ne bir pencere ne bir resim vardı. Deneme süresi olarak verilen üç aylık dönem dolmadan rahat edemeyecekti. Hala gazetelerde iş ilanlarını tarıyor, uygun bir şeyler bulmaya çabalıyordu. Yaptığı iş kendisini tatmin etmese de, babasının karşısında başını dik tutmasını sağlıyordu. Akşamları kutu gibi evine gittiğinde tek ağrıyan yeri çenesi ve kolları oluyordu. Annesi ve babası ile hafta içinde çok fazla konuşamıyor, hafta sonları ziyaretlerine gittiğinde bol bol hasret gideriyordu. Babası, hala bu işi kabullenmiş değildi ama şartlar ortadaydı. Bir yıla karşılık, gereken yapılıyordu.

Pazartesi günü, küçücük odasına giderken, gölgede bile yaşayabilen bir saksı çiçeğini de yanında götürdü. Hiç olmazsa odası biraz yeşillik görmüş oldu. Bir tane de güzel manzara resmini karşı duvarına astı mı, odası cıvıl cıvıl olacaktı.

İş yerindeki arkadaşları ile yavaş yavaş tanışmış ve güzel muhabbetler yapar olmuştu. Herkes birbirine aynı sıcaklıkta davranıyordu. Başka arkadaşlarından duyduğu, kıskançlıkların, kuyu kazmaların burada olmadığını görmek kendisini mutlu ediyordu. İşine ısınmış, hatta keyif almaya başlamıştı. İnsanları seslerinden tanıyor, kimi kime ne zaman bağlaması ya da, bağlamaması gerektiğini biliyordu. Tek tanışmadığı patronlardı. İki kardeşten büyük olanı şirketin, ortanca kardeş ise pazarlama bölümünün başındaydı. Üç kardeş olduklarını öğrendiği patronlarının en küçüğü henüz okuduğu için adı neredeyse hiç geçmiyordu.

Şirketteki bayan personeller, patronları hakkında ufak tefek dedikodular yapıyor ama bunu çok dillendirmiyordu. Gül Hanım, hepsine gereken ültimatomu vermiş “Patronlar hakkında özel konular, hiç birimizin üstüne vazife değil. Onların huzurlu yaşamları, doğru işler yapmaları bizler için yeterli olmalı” diyordu.

Duru, Gül Hanımı çok sevmişti. Giray Beyin sekreteriydi. Herkesle, sıcak ama mesafeli konuşan bir bayandı. Elli yaşlarındaydı. Özel yaşamı hakkında duyduklarından sonra, patronunun bu yaşta bir bayanla çalışması çok hoşuna gitmişti. “Demek, herkes babamın düşündüğü kadar ön yargılı değilmiş” diyordu. İşine saygısı var ve gerekeni yapacak kişiler ile çalışıyor. Bunu düşünmek bile bulunduğu ortamın, gözüne daha hoş gözükmesini sağlıyordu. Bir de babasının ültimatomları olmasa!


Gri rengi severdi ama iki aydır her gün birbirine benzeyen gri takımlar ile içine giydiği Beyaz gömleklerden başka bir şeyle işe gelmemişti. Artık gri görmek istemiyordu. Aslında, işe başladıktan sonra babasının bu kuralı gevşeteceğini sanmıştı ama babası asla taviz vermiyordu. Sadece hafta sonları normal Duru ortaya çıkıyordu. Kendisi gibi olduğu anlar, hayata daha başka bakmaya başlamıştı. Elindekilerin kıymeti artmıştı. Kot pantolon giyebilmenin bile mutluluk vermesi normal miydi? Evet, o berbat eteklerden sonra, kotunu giydiğinde kendisini çok mutlu hissediyordu... Saçlarını dağıtıp, hafif makyaj yapıp evden çıktığında, tüm dünya güzelleşiyordu. Babasının inatlaşmasına kızsa da, hayat görüşünü geliştirdiği için teşekkür borçlu olduğunu da hissediyordu.



















"Ağabey, bu böyle olmayacak. Ben daha çok yoruluyorum. Yeni birisini alalım en kısa zamanda. Bu sefer seçimi Gül Hanım yapsın, olur mu?"

Giray, neredeyse kahkahalar ile gülecekti. Kardeşinin gururu incinmesin diye kendisini tuttu. Güzel bir bayan, iş ortamı için ne kadar uygundu? Güzel bayanlar, iş harici lazımdı. Her akşam koluna taktığı, iki gün sonra adını bile anımsamadığı bir sürü güzel vardı hayatında. Bazen sıkılsa da, genelde hayatından memnundu. Bir hafta kadar dayanan olduğunda ise, Gül Hanıma, adrese iki düzine gül göndermesini söylüyor ve ilişkiyi noktalıyordu.

"Batur, bu sefer, kabiliyeti ön planda olacak sanırım?" Hafifçe gülümsüyordu.

Odasının camından manzarayı seyrediyordu. Etrafta birçok gökdelen vardı. Aralarından gözüken, uzaktaki ormanlık alana dikti gözlerini. Bir an orada olmak istedi. Toprak kokusunu, çam kokusunu içine çekmek istedi. Yorulmuştu. Gündüz yoğun iş temposu, gece ise nerede biteceği belli olmayan hayat yormuştu.

"Hafta sonu Sapanca’ya gidelim" dedi... Batur, ne dediğini anlamamıştı. Kendisine baktığını fark edince,

"Hafta sonu, Sapanca’ya gidelim. Annem babam ve bizler."

Sesindeki yorgunluğu hisseden Batur, kafasını salladı.

"Tamam. Peki, Gül Hanımdan rica edeyim mi, şu sekreter işini?"

"Olur. Ama Figen Hanımın çıkışını sen bildir. Deneme süresi bitmediğine göre, sorun çıkarmaz."

Kardeşinin böyle bir işin altından da kalkmasını istiyordu. Bir insan, verdiği her kararın arkasında durabilmeliydi. Batur da, yöneticilik tecrübelerini, zor kararları alarak da geliştirmek zorundaydı. Bir insanı işten çıkartmak, en zor kararlardan biriydi.

"Tamam ağabey. Ben gerekeni yapacağım."

Baturhan, odadan emin adımlarla çıkıp, Gül Hanımın masasına yaklaştı. Telefon görüşmesini bitirmesini beklerken, masanın düzenine bir kez daha hayran kaldı. Her şey yerli yerindeydi. Kendi sekreterinin masasında ise kağıtlar ve dosyalar karma karışıktı. Verdiği kararın doğruluğundan emin olarak, Gül Hanıma durumu anlattı.

"Batur Bey, şirkette biri var size tavsiye edebileceğim. Şu an yaptığı iş, kapasitesinin çok çok altında. Kendisi ile bir görüşsem, sizin içinde uygunsa onu, bu göreve alsak? Ne dersiniz?"

"Gül Hanım, siz uygun bulursanız, benim için sorun yok. İşleri toparlayacak birisi olsun ve dosyalama bilsin. "

"Dilerseniz, bir süre ben de yardımcı olurum. Sizin çalışma düzeninizin ne olması gerektiğini anlatırım. Figen Hanımdan öğreneceği pek fazla bir şey yok sanırım."

Batur, hafifçe gülerek "Haklısınız" demekle yetindi. Teşekkür ederek yanından ayrıldı.


















Duru, Gül Hanım tarafından çağırılınca heyecanlanmıştı. Deneme süresinin bitmesine 20 gün vardı. Korktuğu başına gelmişti. Yeniden iş araması gerekecekti. Tam da, babasının karşısında başı dik durmaya başlamışken. Yine her şeye baştan mı başlayacaktı.

İlk defa patronların olduğu ön taraf geçti. Bir katın tamamı şirketin olmasına rağmen, işi olmayan, ön kısma geçmiyordu. Krem rengi duvarlar, bordo halılar bu bölüme çok ağırbaşlı bir hava vermişti. Ayakları geri geri gidiyordu. Neden bu görüşmeyi personel bölümünden birinin yapmadığını anlayamamıştı. Belki, Gül Hanımın seviyeli samimiyeti ile daha kolay işten adam çıkartılıyordur. Ne yapalım, bu şirkette ömrümüz bu kadarmış diyerek, kapıyı tıklattı. Gül Hanımın sesi ile yanına girdi.

"Duru Hanım, hoş geldiniz. Buyurun lütfen." diyerek masasının önündeki koltuğu gösterdi.

Duru, koltuğun ucuna ilişti. Duyacaklarından sonra, uzun süre oturması söz konusu olmadığına göre, arkasına yaslanması gerekmiyordu. 'Bir an önce söylese de, buradan çıksam' diye düşünürken, Gül Hanımın sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı.

"Duru Hanım, başvuru formunuzu inceledim. Bitirmiş olduğunuz okul ve bildiğiniz yabancı diller ile şu an yaptığınız işin karşılaştırması bile yapılamaz. Personel bölümü, hakkınızda bilgileri aktardı. Siz, aslında sekreterlik için gelmiş, o konumun dolmuş olması yüzünden, santral memuru olarak işe alınmışsınız. Size bir şans vermek istiyoruz. Batur Beyin sekreteri, görevden ayrıldı. Yani, ilk başvurunuzda talip olduğunuz görev, dilerseniz sizindir. Bu işi yapabileceğinize inanıyorum. Bir süre, ben de size destek olacağım. Ne diyorsunuz?"

Ne mi diyor? Sesi çıksa, çığlıklar atarak "evet" diyecekti ama ne sesi ne de soluğu çıkmıyordu. İşten atılacağını düşünürken, bir nevi terfi almıştı. İyi de Figen neden ayrılmıştı? Birkaç kez yemeğe beraber çıkmış, Batur Beyin ne kadar yakışıklı olduğunu dinlemişti. Figen işinden memnundu. Şimdi bu işten ayrılmanın ardında yatan sebep neydi? Duru, bunları düşünürken Gül Hanımın sesi ile kendine geldi.

"Evet, Duru Hanım. Kararınızı öğrenebilir miyim?"

“Gül Hanım, çok teşekkür ederim. Evet, kabul ediyorum"


















Figen ayrılmadan önce, Duru'nun odasına uğramış, tebrik etmiş ve ufak bir iğne sokmadan da vedalaşmamıştı.

" Dikkat et de seni de iki ayda kapının önüne koymasınlar. Taleplerini yerine getirmeyince, tavırları çirkinleşiyor. Gerçi, talep edilecek pek de bir şey yok sende ama..."

Duru, duydukları karşısında ne diyeceğini bilememişti. Figen gerçekten güzel bir kızdı. Acaba? Acaba söyledikleri doğru muydu? Bugüne kadar, şirkette bu tarz tek bir söz duymamıştı. En sonunda Figen'in, işten çıkartıldığı için hem patronlarını kötülemek, hem de kendi görevine getirilen Duru'yu aşağılamak için böyle konuşmuş olduğunu kabul etti. Ön yargıları ile işine başlamayacaktı.

Cuma günü olmasına rağmen, Gül Hanım, mesai saati bitiminde, odasına yerleşmesi ve ufak tefek düzenlemeler yapmak için, Duru'yu yanına çağırmıştı. Duru, yeni ortamını ilk kez görüyordu. Figen ayrılmadan, gelmek istememişti. Sadece Gül Hanım kalmıştı. Cuma akşamı o saatte, patronların olmasını beklemiyordu zaten. Yeni odasını gördüğünde, Figen'in görevden alınmasının ilk nedeni ile karşılaştı. Cam kapaklı dolapların da, masanın üstünün de görüntüsü karmakarışıktı. Bu odaya gelmeden önce gördüğü, Gül Hanımın odasının düzeni ile bu odanın karmaşası, kişilerin çalışma farkını gösteriyordu.

Duru, önce odanın konumunu inceledi. Baturhan Beyin, odasının hemen önünde, koridora açılan bir kapısı ve diğer odaya geçişi sağlayan ikinci kapısı olan bürosu dikdörtgendi. Masasının arkasında bulunan pencere, üç aya yakındır oturduğu kasvetli odadan sonra cennete açılan pencere gibi gelmişti.

Cam masası çok şıktı. Üstünde bulunan dosyaları toparlayınca, güzelliği ortaya çıkmıştı. Şimdilik dosyaların hepsini dolaplara yerleştirdiler. Gül Hanım, hangi dosyanın nasıl düzenlenmesi gerektiğini bir bir anlattı. Akşam yemeğini dışarıdan istediler. Yemeğin üstüne, Duru ilk kahvesini yapıp, Gül Hanıma ikram etti. Gül Hanım, bu sefer doğru kişiyi bulduklarından emindi. Figen denilen kızı ilk gördüğünde ısınamamış, belli konularda bilgiler aktarmış, Figen’in soğuk ve ben bilirim tavırlarından sonra yardımlarını azaltmıştı. Duru ise, ilk gördüğü anda içinin ısındığı birisi olduğu için, elinden gelen yardımı yapıyordu. Batur Beyin başarılı olması demek, şirketin başarılı olması demekti.

Yemeklerini yerken ve sonrasında kahvelerini içerken, iki kardeş hakkında da bazı bilgiler verdi, Duru'ya. Saat kaçta gelir ve işleri biterse kaçta çıkarlar, kendisi kaçta iş başında olmalı ve kaçta çıkmalı, çıkarken nasıl davranmalı, kahvesini nasıl ve saat kaçta içer, misafirlerine nasıl davranmalı gibi bilgileri tane tane anlattı. Duru, gerekli gördüklerini not alıyordu. Arada, Giray Beyin de adı geçiyordu ama genelde Baturhan Beyin özelliklerini anlatıyordu. Kahveleri bittikten sonra birkaç ufak tefek işi daha yapıp, evlerine gitmek üzere şirketten ayrıldılar.



















Hafta sonunu ailesi ile geçiren Duru, terfisini babasına gururlanarak anlattığında, babasının bakışları sertleşmişti.

"Sen neler yapıyorsun, Duru? Önce santral memuru, sonra sekreter! Yapmak istediğin işler bunlar mı? Okulun ile ilgili bir iş bulamadın mı?"

Sesi sert çıkıyordu. Duru, babasının memnun olmasını beklerken duyduğu cümlelerle morali bozulmuştu.

"Hayır baba yapmak istediğim iş bu değil ama iş tecrübesi olmayan birisine öyle hemen yöneticilik falan vermiyorlar. Ben de, üç sene kadar geç çıktım sahaya. Şimdi kaybettiğim zamanı telafi etmenin derdindeyim. En kısa sürede, eğitimini aldığım bir iş de bulacağım. Bu sefer başvuru formumda, tecrübelerim de yazılı olacak. Daha kolay iş bulacağıma inanıyorum. Üç ay gibi bir sürede, iyi bir şirkette sekreterlik aldım. Bu işi yaparken öğreneceğim çok şey var. Lütfen, bana güven baba. Bu işi başaracağım. "

Ahmet Bey, kızının, yaptığı işi savunmasından duyduğu memnuniyeti gizlemek için kendisini sıkıyordu. Öne sürdüğü şartlara uyduğunu biliyordu. Başarılı olacağından da emindi. Üstelik başarılı olması, kendisinin kaybı olacakken, bundan yine de memnundu. Hangi baba, kızının başarısından memnun olmazdı ki? Tabii bunu Duru'nun bilmesi gerekmiyordu.

Nisa Hanım, eşini gayet iyi tanıyor ve duyduğu gururu algılıyordu. Gerçi Duru da, babasının yüzüne biraz dikkatli baksa görecekti o gururu. Ama o kadar dolu dolu kendisini anlatıyordu ki, başka hiçbir şeyin farkında değildi.

Cumartesi akşamı ilk defa arkadaşları ile gezerken harcadığı parayı hesap etmemişti. Üç aydır kısıtlı para ile geçinmeye çabalamaktan, eski yaşamındaki harcamalarını kısmak zorunda kalmıştı. Sadece bir sinema ve bir yemek parasını ayırıyordu. Pazar günlerini evinde geçiriyor, kâh kitap okuyor kâh kil heykelcikleri ile boğuşuyordu. Okul bittikten sonra, çalışamayacağını anladığı zaman bir kaç hobi denemiş, en sonunda kilden heykeller yapmaya başlamış ve kendisini en kolay ifade ettiği yöntemin bu heykelleri yapmak olduğunu fark etmişti. Malzemelerini getirdiğinden beri, Pazar günlerini heykellerinin başında geçiriyordu. Balerin ve balet figürleri yapmaya başlamıştı. Mesleğinin yanı sıra, en büyük düşlerinden biri bir gün sergi açmaktı. Bugüne kadar bu düşüncesini kimseye söylememişti. Şimdilik hayallerinde kalmasını istiyordu.

Pazartesi, yeni bir heyecan ile işe başladı. Dokuzda iş başı yapması gerektiği halde, sekiz buçukta  masasındaydı. Benzin parası yüzünden arabasını kullanmıyor, metro ile gelip gidiyordu. Yapılacak çok iş vardı. Figen, ardında karmaşık bir dosyalama sistemi bırakmıştı. Önce, çalışılan firmaların listesini buldu. Sonra, hepsi adına yeniden dosya açtı. Saat ona yaklaştığında heyecanı arttı. Patronu gelmek üzereydi artık. Genelde saat on gibi şirkette olduğunu öğrenmişti. Birbirlerini ilk defa göreceklerdi. İlk intibasının iyi olmasını istiyordu ama üstünden dökülen takımı ve kalın çerçeveli numarasız gözlükleri ile mürebbiye havasında olduğunu biliyordu.

Kapı açıldı. Baturhan Bey içeri girdi. İlk fark ettiği üstü boşalmış masa oldu. Sadece bir dosya vardı ve biri o dosyaya evrak yerleştiriyordu. Gül Hanımın bahsettiği yeni sekreter bu bayan olmalıydı. Elini uzatarak tanıştı. Duru, yerinden kalkmış, hemen elini uzatıp kendisini tanıtmıştı.

Baturhan, "Memnun oldum hayırlı olsun, Duru Hanım. Baturhan Bey yerine, bana Batur Bey diyebilirsiniz." dedi ve odasına geçti.

Duru, on beş dakika sonra kahvesini götürecekti. Öncesinde kendisinden istenen bir şey olacak mı diye, heyecanla bekliyordu. Bu arada, bir kaç telefon gelmiş, bildiği bazı konularda yanıt vermiş, bilemediği konularda, Gül Hanıma danışıp, arayanlara geri bildirim yapmıştı. Şimdiden yaptığı iş keyifli gelmeye başlamıştı bile. Hayatından memnundu. Elindeki işi bırakıp, orta şekerli kahvesini yapıp Batur Beyin kapısını çaldı. Şirkette, çay-kahve servisi yapan görevli olmasına rağmen, her iki patronda kahvelerinin, sekreterleri tarafından yapılmasını istiyordu. Babadan kalma alışkanlıkları vardı.

Batur, kahvesinin tadına baktı ve teşekkür etti. Üç aydır ilk defa lezzetli bir kahve içiyordu. Dış görünümü çok hoş değildi ama marifetli olduğu belliydi. Odası daha şimdiden bir düzene kavuşmuştu. Duru'yu, masasının önündeki koltuğa buyur etti. Kısa bir görüşme yaptı. Neler istediğini, ne şartlarda çalışacağını aktardı. Deneme süresi ne yazık ki yeniden başlamıştı. İş hakkında bilgi sahibi olduğu için, Duru genelde kafasını salladı. Görüşmenin bittiğini anladığında, teşekkür ederek yerine geçti.













Giray, her sabah en geç dokuzda işte olur, genelde geldiğinde Gül Hanımı çoktan iş başı yapmış bulurdu. Bu sabahta aynı şey olmuş, masasının başında bulduğu Gül Hanım, kendisine Batur Beyin yeni sekreterinin iş başı yaptığı bilgisini aktarmıştı. Üstelik yeni bayan hakkında olumlu cümleler de söylemişti. Giray, şaşırdığını belli etmeden odasına girdi.



Bir haftayı tamamlamıştı Duru. Oda düzene girmiş, takip edilen işleri kavramıştı. Yaptığı işten kendisi memnundu ama Batur Beyin ne düşündüğünü bilmiyordu. Gül Hanıma da soramıyor, tedirginliği artıyordu. İkinci deneme süresi nedense çok rahatsız etmişti kendisini. Bu süre dolduğunda altı ay geçmiş olacak ve eğer, işten çıkartılırsa, yeni iş bulup kendisini ispatlaması için sadece altı ayı kalacaktı.

Şimdiden moralini bozmayacaktı. Bu üç ayı, atlatması lazımdı. Bunu da başaracaktı. Cuma akşamı işten çıkarken kendisini çok daha iyi hissediyordu. Hafta sonu arkadaşları ile Sapanca'ya gidecek ve iyice dinlenecekti. Uzun zamandır at binmemişti. Hamladığını biliyor, kısa süreli de olsa gezintiye çıkmak istiyordu. Sabah erken saatte civardaki binicilik okullarından birinin kapısındaydı. Sahibi babasının arkadaşıydı. Çalışanlar Duru'yu gördüklerinde yanına koşturdular. Ayak üstü muhabbet edip tavlaya doğru ilerlediler. Yağız, sahibini tanımış ve boxın tabanına ön ayakları ile hafif hafif vurmaya başlamıştı.

Adı gibi kuzguni siyah rengiyle parlıyordu. Suyu, yemi verilmiş gezi için hazırlanmıştı sanki. Duru, yavaş yavaş okşadı atını. Koşumlar hazırlanmıştı. Önce biraz yürüdüler yan yana... Sonra at bindi. Bir süre adi adım yol aldılar...

Duru, kendini atın temposuna göre ayarlamış çimen kokusunu içine çekiyordu. Biraz süratlendi on dakika kadar böyle yol aldıktan sonra atı tırısa kaldırdı. Etrafında başka at binenlerde vardı. Uzaktan gelen üç kişinin binişine takıldı gözleri. Çok uyumluydular. Kısa sürede yanına gelmişlerdi. Duru şok geçiriyordu. Üç kişiden biri Baturhan Beydi.

Diğer iki kişi kim olabilir diye dikkatle baktı. Yaşlarından ve benzerliklerinden Giray Bey ile Balahan Bey olduklarını anladı. Fotoğraflarından çok daha yakışıklıydı üç kardeş de. Bir haftadır Batur Beyin yanında çalışmasına rağmen henüz büyük patron ile tanışmamıştı. Geçen haftanın dört gününü şehir dışında geçirmiş olması bunun en büyük nedeniydi. Pazartesi günü şirkette olmasına rağmen karşılaşmamışlar, Salı gününden itibaren de zaten ihtimal kalmamıştı. Başlarındaki şapkalardan yüzleri çok net gözükmüyordu. Kendisi de şapka ve gözlük ile tanınmaz haldeydi. Ayrıca, gri takımlarından kurtulmuş bir Duru'yu tanıma ihtimali yoktu Batur’un.

Yan yana geldiklerinde üç kafa da kendisinden yana dönmüştü. Duru riske girmemek için kafasını hiç çevirmeden tırısa devam eden atı ile yanlarından geçip gitti. Kendisine çizdiği parkuru tamamladığında aradan kırk dakika geçmişti. Yarın her kasının ağrıyacağını bile bile bu kadar süre at binmek akıl kârı değildi. Çok özlediği için turu kısa tutamamıştı. Daha sık gelmek için kendisine söz verdi. Hayatında sosyal faaliyetlerin eksikliğinin farkındaydı. Ne kadar para, o kadar aktivite olduğunu yeni anlıyordu. Eskiden yapmaktan sıkıldığı bir çok şeye özlem duyuyor, ulaşamıyordu. Babasından gizli olarak annesinin para vermek istemesine de şiddetle karşı çıkıyordu. Aslında bu tekliflerin babasının aracılığı ile yapıldığını da tahmin ediyordu.







3 yorum: