2 Şubat 2015 Pazartesi

OYUN 2. Bölüm



Giray otuz yaşındaydı. Babasının rahatsızlığı yüzünden, bir anda kendisini inşaat şirketin başında bulduğunda henüz yirmi sekiz yaşındaydı. Aradan geçen iki yılda, iş biraz daha gelişmiş, yeni inşaatlara başlanmıştı. Mevcut yapılmış iş merkezlerinin satışı, yeni pazarlama teknikleri ile hızlanmış, kendi yağı ile kavrulan şirket, adını duyurmaya başlamıştı. Babasının, kendi bildiği yöntemlerle yürüttüğü iş, hızla kurumsallaşıyordu. “Neden daha önce işlere el atmadın” söylemleri de çoğalmıştı. O zamanlar aklında başka işler yapmak olan Giray ise bu cümlelere yanıt bile verme gereği duymuyordu.

Kazancı arttıkça, gece hayatı da hızlanan genç adam, etrafındaki güzellerle gününü gün etmenin derdindeydi. Aşk, sevgi gibi kavramları kabullenmesi mümkün değildi. Çevresinde, harcadığı para kadar sevgi gösteren tiplerle yaşadığı sürece düşüncelerinin değişmesi de imkansızdı. En uzunu bir hafta süren ilişkilerinde aradığı tek şey cinsellikti. Hayatında kalıcı olmaya çabalayan boş beyinli para gözlerle işi yoktu.

Annesinin en büyük derdi, oğlunu evlendirmek olduğu için, bu durumundan duyduğu rahatsızlığı her an dillendiriyordu. Hatta hızını alamayıp, “ Baturhan ile Balahan’ı da kendine benzeteceksin diye korkuyorum. Bari onlara kötü örnek olma” diye söyleniyordu. Kardeşlerinin yaşları yirmi beş ve yirmi olmasına rağmen, annelerinin gözünde, hala küçücük çocuklardı... Zaten en küçükleri Balahan’ın adını bile özel seçmişti anneleri... “Başka doğurmayacağım bu hep benim ‘küçük hakanım’ olacak.” diyordu...

Giray, aklındakileri kovalayarak işine geri döndü. İşi büyütmenin derdinde olduğu mesai saatlerinde, kafasını başka şeylerle meşgul etmekten hoşlanmazdı. İş, iş zamanında, eğlence, eğlence zamanında yapılmalıydı.



Sekreteri Gül Hanım, babasının zamanından beri şirketteydi. İşe kısa sürede adapte olmasının en büyük etkeniydi... Aksamadan yürüyen işler, vaktinin boşa geçmesini engelliyordu. İstediği evrakın masasına ulaşma süresi en fazla iki dakika sürüyordu. Mesai saatlerine uyumu ise, göz yaşartacak boyuttaydı. Evli ve iki çocuklu olmasına rağmen, gerekirse geç saatlere kadar çalışır, yüksünmezdi.

Baturhan ise, şirkette yeni yeni çalışmaya başlamış, abisinden işleri öğrenmek için çabalıyordu. Tecrübesi yoktu ama azimle çalışıyor yeni müşteriler buluyordu. Pazarlama bölümünün başına geçmiş, eğitiminin meyvelerini topluyordu. Bugünlerde en büyük derdi, kendisine bir sekreter alınmasıydı. Şaka ile karışık, “Genç ve güzel bir sekreter alalım da, gözümüz gönlümüz açılsın, baba yadigarı ile güne başlamak pek de keyifli olmuyor” diyordu. Gül Hanım, hepsinin teyzesi gibiydi oysa... Çocukluklarını bilirdi. Hatta babalarının ikna edilmesi gereken bir çok konuda annelerinden daha önce devreye girer ve babalarını ikna ederdi.

Baturhan ya da ailedeki söylenişi ile Batur, işleri kaptıkça sekreter talebinde haklı olmaya başlamıştı. Bazı şeyleri yetiştirmekte güçlük çekiyor, Gül Hanımdan da talep edemiyordu. En sonunda Giray, sekreter alınması onayını vermişti.










Duru, çok zor şartlarla önüne konulan çalışma iznini kabul etmekten başka yol bulamamıştı. Babasının, zorlamak için sunduğu önerileri kabullenmişti. Ahmet Bey, yine de kızına kıyamamış, tutacağı evin ilk üç aylık kirasını ve fatura ile mutfak masraflarını ödeyeceğini söylemişti. Duru, bu üç ay içinde iş bulursa ödemeleri kesecekti. Bulamazsa, üç ayı tamamladıktan sonra hiç bir şekilde ödeme alamayacak ve başının çaresine bakacaktı... Ne yapıp edip bu üç ay içinde kirasını ödeyecek bir iş bulmalıydı.

Bu anlaşmanın üstünden bir ay geçmiş, Duru halen bir iş bulamamıştı. Bugün, yine bir görüşmeye gidecekti. Babasının zorla aldırdığı, üstüne neredeyse iki beden bol gelen etek ceketi ve içindeki bol gömleği ile iş başvurusuna gitmek istemiyordu. Hele ki o canım saçlarını saçma sapan bir şekilde ensesinde topuz yapmak, makyajsız olmak ve gözlük takmak... Hepsi birbirinden tuhaf bu şartları uygulamak, iş bulmasını gerçekten güçleştiriyordu. Babası haklı mıydı? İnsanlar dış görünüşe göre mi iş veriyorlardı? ‘Elbette böyle olamaz, bu benim şansızlığım.’ diye düşündü. ‘Zaten iş bulmak zor ve ben gitgide çıtayı indiriyorum. İlk başlarda, burun kıvırdığım işlerden medet umuyorum. İş hayatının güçlüğü iş bulmaktan başlıyormuş.’ diye düşünerek, görüşme yapacağı iş merkezine geldi. Bir gökdelenin on sekizinci kayındaydı şirket.

İnşaat şirketinde sekreterlik için başvuruda bulunacaktı. Özgeçmişini ilgili kişiye teslim ederken, istediği iş için, birisinin bulunduğunu öğrendi. Personel bölümündeki yetkili kişi, kızın hayal kırklığını görünce,

“İsterseniz santral memurluğu için başvuru yapabilirsiniz” dedi... Santral memurluğu? Ne ummuş ne bulmuştu.

“Bakın, acil olarak iş bulmam lazım. Bulduğum iş kiramı ödememe yaramalı. Santral memurunun maaşını öğrenmem mümkün mü? Biliyorum çok ayıp bir şey ama o evi boşaltırsam, başka yerde daha uygununu bulmam çok zor” diye, yaptığı terbiyesizliği mazur göstermeye çabaladı.

“Merak etmeyin, yoğun bir iş ve saatleri çok uzun olduğu için maaşı kötü değil. Bu rakam sizce uygun ise, hemen yarın başlayabilirsiniz” diyerek maaşı söylediğinde, Duru hemen hesap yapmaya başladı. Kirayı ödedikten sonra minimize edilmiş fatura ve mutfak masraflarını da karşılayacak gibiydi maaş. En kötü ihtimal, ev arkadaşı almayı ciddi ciddi düşünmeye başlamıştı. Karşısındaki adamı daha fazla bekletmemek için “Uygun” dedi.










Batur, yeni sekreteri ile çalışmaya başladığında söylenmeleri azalmıştı. İki aydır sekreteri olmasına rağmen işlerinde pek hafifleme yoktu. Giray, durumun farkındaydı.  Sormuyor, Batur’un, derdini kendisinin anlatmasını istiyordu... Nihayet dayanamayan kardeşi baklayı çıkarttı ağzından...

“Sekreterimi değiştirmek istiyorum”

“Neden, ne oldu? Yeterince güzel değil mi?” diye kıs kıs gülmeye başlamıştı Giray.

İş ortamında, birinci öncelik güzellik değil, zeka ve beceriydi. Bunu kardeşinin anlamış olmasından memnundu. Elbette, güzel birisi ile çalışmak artılar kazandırırdı ama zeka ve hızlı karar verme yetisi güzelliğin de önünde olmalıydı.

“Evet, küçük kardeş. Yanıtını bekliyorum.”

“Ağabey, çok güzel bir kız Figen. Aslında zeki de ama hızlı değil. Hiç bir şeye karar veremiyor. Her şeyi bana danışıyor. İşlerim hafifleyeceğine çoğaldı.”

“Tamam, iki aydır yanında istersen son bir ay daha, şans ver. Baktın hala düzelme yok, yollarımızı ayırırız.”

“Olur, bir ay daha çalışalım bakalım. Umarım bir şeyler yoluna girer.” diyerek odadan çıktı. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder