“Kız
şekerrrr, misafirin varmışşşşş, ayol neden haber vermiyorsun. Uğrayıp
rahatsız etmezdik. Yeğenimizi çok özledik, karnını doyurmayı unutmadığından
emin olmak istedik, bir bakalım dedik” diyerek, topuklularının tepesinde
kırıta kırıta girdi önden Aysev. Cansev ile Soysev de, Damla ile bir tek
saniye ilgilenmeden doğruca balkon kapısında ayakta duran Tarık’ın yanına gittiler.
Sahne isimleri ile kendilerini tanıtarak ellerini uzattılar. Başak, Tarık’ın
tepkisini çok merak ediyordu. Üç travesti ile komşu olduğundan bahsetmemişti.
Tarık, şaşkın gözlerle gelenlere baktı ve elini uzattı.
“Çok memnun oldum bayanlar, ben de Tarık Eren.” diyerek tek tek ellerini sıktı. Kendilerine tepki vermediğini görünce Aysev, gizlemeye gerek görmediği abartılı bir göz kırpma ile onay verdi. Cansev ile Soysev de, Tarık’ı incelemeyi bitirdikten sonra, sözde fısıltı ile “Çok yakışıklı kızzzz” diyerek beğenilerini ifade ettiler. Aysev, ön bilgi sahibi olduğu için daha dikkatli inceliyordu, Tarık’ı. Başak, Tarık’ı inceliyor, yüzünde hoşnutsuzluk arıyordu. Tek bir olumsuz ifade görmeyince rahatladı. Tarık da, bu üç bayandan çok hoşlanmış ve bu akşam kapının bu kadar sık çalmasının nedeninin Damla’yı merak etmeleri olmadığını nihayet anlamıştı. Kendisi inceleniyordu. Önce bu durumu komik buldu. Sonra komşuların bu sahiplenici tavrından hoşnut oldu. Daha sonra ise aklına, bu ilişki bittiğinde Başak’ın kırılma ihtimali geldi. Komşuları bu kadar koruyucu ise, Başak serseri ruhlu görüntüsünün ardında mazbut bir hayat yaşıyor olabilirdi. Bir süre sonra yine düşünceleri değişti. ‘Mazbut hayat, aynı apartmanda bir sürü kızlı erkekli öğrenci, gaylar ve bu travestilerle mi yaşanıyordu? Hiç sanmam dedi, kendisine… Başak, beni evinde ağırlamaya karşı çıkmadı. Akşam yemeğe çağırdı, bu yemeğin ardından neler gelebileceğini bilecek yaşta. Tecrübesi de vardır elbet. Ben, neden dertleniyorum ki? Alan razı, veren razı olacak nasılsa. Bu gece çok güzel bitebilir’ Düşüncelerinden, ayaklanan bayanlar sayesinde sıyrıldı. Son dakikalarda neler konuşulduğunu duymamıştı bile, Çünkü aklında Başak ile geçireceği gece vardı. Sahnelerin üç güzeli evden çıktıktan sonra, rahat rahat gülmeye başladı Tarık. “Bu ziyaretlerin ardında yatan nedenin ben olduğumu ancak kavradım. Sanırım her akşam bu kadar sık kapın çalmıyor?” “Haklısın ve çok özür dilerim. Evime pek yabancı çağırmam ve çağırdığımda da böyle incelemeye alınmasına mani olamam.” “Sık oluyor mu bu incelemeler?” Bu sefer de Tarık surat asmıştı. Yine kıskandığını hissetti. Bunun ardında başka bir şey olamazdı. Tek sebep, erkek egosuydu. “Benim kadınım” demek istiyordu. “Yok sık olmaz. Arkadaşlarımı tanırlar. Arkadaşlarımı ilk gördüklerinde de yapmışlardı bu kontrolleri. O zaman Sevda ile Ferda gelmişti kapıya. “ “Bu akşam da gelirler mi?” “Yok o kadar merdiveni çıkmak istemezler. Çok yaşlılar o yüzden çocukları görevlendirmişler. Son postanın, görev verilmesine ihtiyacı yok. Onlar çat kapı gelir. Gördüğün gibi, ağızlarının da pek ayarı yok. “ “Çok ilginç bir grup. Seni sevdikleri ve değer verdikleri belli. “ “Evet, severler. Senin de yadırgamaman hoşuma gitti. Bazı insanlar hoşlanmıyor onlardan.” “İnsan ayrımı yapmak benim doğamda yok. Benim kriterlerim başka. En başta da dürüstlük geliyor. Tercihler, renkler, zevkler beni ilgilendirmiyor. Ayıplamayı bıraktım. Kabulleniyorum. Tek kabul edemeyeceğim şey dürüst olmayan insanlar.” Aynı şeyi ikinci kez söyleyince, Başak, dürüstlükle ilgili yaşadığı bir olay olduğuna kanaat getirdi. Anlatmak isterse anlatır diye konuyu değiştirdi. “Damla’nın muhallebisini yapacağım. Biraz mutfakta olurum. Gözün üstünde olabilir mi?” diyerek mutfağa geçti. Aysev’ler geldiğinden beri içeri girmişler, tekrar balkona çıkmamışlardı. “Tabii sen rahat ol.” diyerek, koltukta daha rahat oturur pozisyona geçti. Başak’ın hareketlerini izlemekten çok hoşlanmıştı. Rahat tavırları çok çekici geliyordu gözüne. Zaten çekici gelmeyen hiç bir şeyi yoktu. İstekle dolduğunu fark edince kafasını bebekten yana çevirdi. Bebek arabasında etrafına bakınan Damla’nın kıp kırmızı dudaklarını görünce, yine teyzesinin dudakları aklına geldi. Bu kız aklını başından alıyordu. O dudakları sabaha kadar öpmek istiyordu. Başak, mutfakta muhallebiyi hazırlarken, kendisini tartmaya başlamıştı. Yemeğe davet etmek iyi hoştu da, nasıl git diyecekti? Acaba aklına başka şeyler geliyor muydu? Ama olmaz ki, ilk günden birlikte olacak kadar basit görmüş olamazdı değil mi? Kendisini, yatağa atılacak kızlardan sanıyorsa? Ya hala oturmasının nedeni buysa? Yok olmaz, bir şekilde göndermenin yolunu bulmalıydı. Neden gerekmemişti. Çünkü odaya girdiğinde Damla’nın yüzünün kıpkırmızı olması, dudaklarının yeniden kızarmış olması ve hareketlerindeki huysuzluk, ateşinin yeniden yükseldiğini gösteriyordu. Panik halinde alnına elini koyup, mamayı sehpaya bırakıp dereceyi almaya gidişini, Tarık anlamsız gözlerle izlemişti. Bir anda, üstünü soymaya başlaması ve “Bu fitili nereye koymuştum?” diye söylenmesi ile Damla’nın o halinin hastalıktan olduğunu anlamıştı. “Ne oldu? Yine mi hastalanıyor?” “Hasta değil, diş çıkartıyor ve ne yazık ki çok ateşlenerek oluyor bu iş. Geçen gece de sabahladık. Durum yine bunu gösteriyor.” Açıklamasını yaptıktan sonra, tepki beklemeye başlamıştı. Hemen kalkıp gideceğini düşünüyor, bu yönde de tavır bekliyordu. Damla’yı soymaya devam ederken, Tarık, elinden geldiğince yardım etmeye çabalayınca, kendi düşündüklerinden utandı. Yine ılık duşa sokacaktı, bebeği. Bu kez iki kişi oldukları için, çok daha rahattı işi. Tarık bebeği koltuk altlarından tutarken, Başak da vücudunu serinletmeye çabalıyordu. Birkaç dakika sonra havluya sarıp, yatak odasına götürdü. Tarık da kapıda durmuş, artık alışkın hareketlerle fitili koyup bebeği giydiren Başak’ı izliyordu. Bu kızıl afete annelik yakışacak, diye düşündü. “Çok yardımın oldu, sağ ol yine de bizimle kalmak zorunda değilsin. Ağlamaları pek hoş değil. Çok üzgünüm, gece pek hoş geçmedi. Seni de rahatsız ettik. “ “Ben rahatsız olmadım ve o uyuyana kadar da yanında kalmak istiyorum. Tabii senin için sakıncası yoksa?” “Sakıncası yok da neden sen de uykusuz kalasın? “ “Değer uykusuz kalmaya. Bak hem işe de yarıyorum. Belki gece doktora falan gitmemiz gerekir.” Onlar böyle konuşurken Damla, ağlamaya başlamış ve sonraki yarım saat tek bir an bile susmamıştı. Başak, Tarık’ın gitmek istemediğine pişman olduğundan emindi. Tarık ise, o küçücük beden için elinden bir şey gelememesine hayıflanıyor, acısını azaltmak için sürülen jeli ve kısa aralıklarla buz sürmesini izliyor, arada bir Başak dinlensin diye bebeği kollarında sallayıp, buzu kendisi diş etlerine sürüyordu. |
Yarım
saatin sonunda kapı çaldığında, Sema karşılarındaydı. Tarık’ın orada olduğunu
düşünmediğinden pijamaları ile gelmiş, kapıyı açanı görünce de utanmıştı.
Tarık, kapıyı iyice açıp geçmesi için yol gösterdi. Sema, içeri girerken
hafif pembe yanakları ile teşekkür etmiş, hemen Başak’ın yanına ulaşmıştı.
Damla, Sema’yı görünce birkaç saniye susmuş, hemen akabinde yine içini çeke
çeke ağlamaya başlamıştı. Fitilin etki etmesini beklemekten başka yapılacak
bir şey yoktu. Başak, Tarık’a yine, beklemesi gerekmediğini uykusuz kalmasına
gerek olmadığını söylemiş, Tarık ise, kendisinin bile anlamadığı nedenle
gitmek istememişti. Bunun Başak ile birlikte geçireceği gece ile ilgisi
kalmamıştı. Çünkü Başak, çok yorgun ve mutsuz gözüküyordu. Yine de
bırakamamış, elinden geldiğince destek vermek istemişti. Sema evine dönmüş
ama Tarık gece saat üçe kadar orada kalmıştı. Uyuduğunu görüp, o küçücük
bedenden çıkan kocaman seslerin kesilmesinden sonra, artık kalmasına gerek
olmadığını anlamış ve eve gitmek için kapıya yönelmişti. Yatak odasındaki
sandıktan bozma yatağa yatırdığı, Damla’nın yeniden uyanmasından korkan
Başak, parmaklarının ucunda kapıya yaklaşmış ve uğurlamak için Tarık’ın
yanına gelmişti.
“Çok özür dilerim. Böyle olmasını hiç istemezdim. “ “Özür dilenecek bir şey yok. O bir bebek ve ben bebek olduğunu bildiğim bir eve geldim. Ayrıca, çok farklı bir deneyim oldu. Üstelik telafi edilemeyecek bir durum değil. Önümüzdeki hafta üç gün o bebek burada emin ellerde olacak. Biz de Antep de bu gece yarım kalan yemeğimizi telafi edeceğiz.” dedi. Aklında başka yarım kalan şeylerinde telafisi vardı. Gerçi henüz başlangıcı yapmamışlardı. Kapıdan çıkmadan o başlangıç yapılacaktı. Daha fazla kendisini tutamayacaktı. Öyle de oldu. Vedalaşmak için, elini uzatan Başak’ı kendisine doğru çekerek yavaşça öpmeye başladı. Başak da, istekle karşılık veriyordu. İlk öpüşmeleri olmasına rağmen hiç çekinmeden rahatça karşılık vermesi, Tarık’ı iyice çileden çıkarttı. Keşke bu kadar yorgun gözükmeseydi. Kollarını beline dolayıp, iyice kendisine yaklaştırdığı bedeni bırakmak istemiyordu. Biri bitmeden diğeri başlayan öpücüklerle kapının önünde uzunca bir süre kaldılar. Elleri, atletinin altından beline sarılmış, usul usul okşuyordu. Başak, artık kendisini geri çekmek istediğini belli edince, Tarık durmak zorunda kaldı. İkisi de nefes nefeseydi. Başak, uzun zamandır ilk kez bir erkeğe karşı bunları hissediyordu. İlk tecrübesinden sonra erkeklere karşı tepki veremediğini, istek duyamadığını düşünmüş, sonraki birkaç öpüşme denemesinden de farklı sonuç çıkmayınca, soğuk biri olduğuna karar vermişti. Şimdi ise, bu kadar yorgun ve uykusuz olmasına rağmen, Tarık istese, yatak odasına doğru gideceğinden emindi. İçi istekle dolmuş, ayrılmak istememişti. Tarık, öpüşmenin bitmesini istemiyor, sabaha kadar devam etmek istiyordu. Yine de, ayakta zor duran halini görünce, o da kollarını doladığı beli bıraktı. Bir türlü düzelmeyen nefesini biraz daha kontrol edebildiğinde, “Bu gece bu şekilde bitmeli. Sonrası için sakın benden kaçabileceğini sanma. Seni çok istiyorum. Hazır hala kendimi tutabiliyorken gidiyorum. Uyumaya çalış. Çok yorgun gözüküyorsun. Yarın ararım seni. İyi geceler.” diyerek son kez burnunun üstündeki çillerinden öpmüş, evden çıkmış, merdivenleri hızlı hızlı inmişti. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder